"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Büyüklerimiz, çocuklar yaramazlýk yaptýðýnda, öðretmenle korkuturlardý onlarý.”Seni öðretmene söylerim. Seni döver.” Falan gibi sözler ederlerdi. Acaba öðretmen, dersimi bilemeyince beni döver miydi? Ya da biz okuldayken annem bizi býrakýp bir yere gider miydi? Okuldan eve dönünce, annemi evde bulabilecek miydim? Ayrýca; annemi evde býrakýp okula gitmek, annemden ayrýlmak istemiyordum, onu özlüyordum. Birkaç saat bile annemden ayrý kalmayý göze alamýyordum. Böyle çocuklara “anneci” derler ya, ben de çok anneciydim. Ýþte bu nedenlerden dolayý okula gitmek istemiyordum. Bir de kendime güvenim yoktu, çok sýkýlgandým. Baþarýlý olamamaktan,okumayý sökememekten korkuyordum. Alfabedeki o bir yýðýn harfi nasýl öðrenecektim? Herkes okumayý söker, ben sökemezsem ne yapacaktým? Baþkalarýnýn bana “Tembeeel tembeeel tembeeel !” dediklerini duyar gibi oluyordum.Ýþte ilkokula baþladýðýmda, bu korkularý yaþýyordum. Öðretmenimiz hiç de büyüklerin söylediði gibi deðildi. Korkulacak bir yaný yoktu. Ýlk gün benim yanaklarýmý bile okþamýþtý. Bizim kendisinden korktuðumuzu biliyor olmalý ki; okuldan ve öðretmenden korkulacak bir þey olmadýðýný, bizi asla dövmeyeceðini, sopanýn, bizim gibi akýllý çocuklara yakýþmayacaðýný söylüyordu. “ Çünkü sopa ...” der demez, ben arkasýný getiriverdim, “Eþeðe yakýþýr.” diye. Farkýnda olmadan aðzýmdan çýkývermiþti. Sanki içimden bir ses, isteðim dýþýnda söylemiþti bunu. Yoksa cesaret edemezdim. Öðretmenimin hoþuna gitmiþti söylediðim. Beni ayaða kaldýrdý, herkesin iyice görebilmesi için, sýrada bir müddet dikiltti beni.”Bakýn, arkadaþýnýz ne güzel bir söz söyledi.” dedi. O zaman akýllýca bir söz söylediðimi anladým.(!) Acaba öðreneceklerimiz de bu kadar kolay mýydý? Yine de öðretmenden ve okuldan, okumayý öðrenememekten korkuyordum. Bir gün öðretmenimiz,alfabe kitabýnýn bir sayfasýný açmamýzý istemiþti. Açtýðýmda, sayfanýn boydan boya yýrtýk olduðunu gördüm. Neredeyse sayfa kopacaktý. Öðretmen yýrtýðý görünce kýzabilirdi. Baþladým aðlamaya. Öðretmen yanýma geldi, niye aðladýðýmý sordu. Yýrtýk sayfayý gösterince, gülümsedi bana. Hemen bir yapýþtýrýcý bulup, yýrtýk sayfayý yapýþtýrdý, baþýmý okþadý. Bana kýzmadýðý için þaþýrdým. Demek ki büyüklerimiz yalan söylemiþlerdi “Öðretmen döver.” diye. Öðretmenimiz bize kýzmýyor, bizi dövmüyordu. Büyükler çocuklara yalan söylemenin kötü bir þey olduðunu anlatýyorlar, ama kendileri yalan söylüyorlardý. Ýþte yalanlarý çýkmýþtý ortaya. Öðretmenimiz bizi dövmüyordu....Buna raðmen okul ve öðretmen korkumu içimden atamýyordum. Yapamamaktan, hele hele okuyamamaktan çok korkuyordum. Nitekim korktuðum baþýma geldi. Okumayý herkes gibi sökmüþtüm ama; bir türlü ilerletemiyordum. Her þey okulun ilk günlerindeki; “Baba bana bal al. Al sana bu bal. Yaþa baba yaþa.” gibi cümlelerden ibaret olsaydý, sorun yoktu. Hele alfabe kitabýndaki; “Kaya bu top.Suna bu ip.Kaya top oyna.Suna ip atla.” gibi cümleler ne kolaydý! Ama gün geçtikçe okuma parçalarý zorlaþýyordu. Bu parçalarý okumakta zorlanýyordum. Daha doðrusu sessiz okurken sorun yoktu da, sesli okurken hecelere takýlýp kalýyordum. Çünkü sýkýlgandým, korkaktým. Birilerinin beni dinliyor olmasý, her an yanlýþ bir þey yapma korkusu beni ürkütüyor,telâþlandýrýyordu. Bazý kelimeleri yanlýþ okuyunca hemen kahkahayý basan arkadaþlar yok mu!Ýþte onlarýn bana da güleceklerinden korkuyordum. Yanlýþ okursam, bana da güleceklerdi, belki benimle alay bile edeceklerdi. Okurken bunalýyor, kýzarýyor,terliyordum. Yanlýþ okuduðumu farkettikçe, iyice þaþýrýyordum. Oysa çok güzel okuyan arkadaþlar vardý sýnýfta. Týkýr týkýr,makine gibi okuyorlardý. Ablam ve kardeþim de bu güzel okuyanlarýn arasýndaydý. Kardeþimden utanýyordum. Benden küçük olmasýna raðmen ne güzel okuyordu.Komþularýmýzýn dediði doðruydu demek.Erkek kardeþim adamdý.(!)Adamlar herþeyi yapabilirdi. Böyle güzel okuyanlara imreniyordum. Öðretmen Türkçe dersinde ilk okumayý (örnek olmasý bakýmýndan) okumasý çok iyi olan arkadaþlara yaptýrýyordu. Ben , iþte bu öðrencilerden biri olmak istiyordum. Babam bize çeþit çeþit masal ve öykü kitaplarý getiriyordu. Bana aldýðý ilk kitabýn adý “Küçük Bahçývan” ve “Senbernar Köpeði” idi. Sayfalarýnda resimler vardý. Onlarý okumaktan çok keyif alýyordum. Ama sessiz okurken tabi. Hiç kimsenin yanýnda sesli okumak istemiyor; biri bana ”Oku bakim.” diyecek diye ödüm patlýyordu. Ablam ve kardeþim çok güzel okuyorlardý. Bazen masallarý anneme sesli okuyorlar, masalýn güzelliðinden annemin de haberdar olmasýný saðlýyorlardý. Ben de, onlarýn çok gerisinde olduðum için âdeta eziliyordum. Demek ki ben onlar kadar akýllý deðildim.(!) Bir köy ilkokuluydu gittiðimiz okul. Öðretmenimize “eðitmen” deniyordu. Bunun ne anlama geldiðini bilmiyordum. Biz öðrenciler ona “öðretmenim “ diye hitabediyorduk ama, büyüklerimiz kendisinden söz ederken “eðitmen “ diyorlardý. Dördüncü ve beþinci sýnýf öðrencisi yoktu okulda. Sadece ilk üç sýnýfa giden öðrenciler vardý. Ben dördüncü sýnýfa geçince ne olacaktý? Yoksa ilkokul, üçüncü sýnýfta bitiyor muydu?Bu sorular hiç aklýma bile gelmiyordu.Ýlkokulun beþ yýl olduðunu bilmiyordum ki. Köydeki yetiþkinler biz üç kardeþi hemen hemen ayný boyda görünce ve ayný sýnýfta okuduðumuzu öðrenince; bizi denemek isterlerdi. ”Bakalým hanginiz daha çalýþkan.” veya “Bir okuyun bakalým,hanginiz daha iyi okuyacak.” diye bizi sýnavlara tâbi tutarlardý. Çarpým tablosunu sorarlar, yumurta hesabý yaptýrýrlardý.”Beþ yumurta,beþi beþ kuruþtan kaç kuruþ eder?”gibi. O yumurta hesaplarýnýn içinden bir türlü çýkamýyordum. Erkek kardeþim,bunun gibi sorulara hemen cevap verebilirdi. Bunu nasýl yapýyordu, þaþýyordum. O zaman büyükler;”Erkek adamýn hali baþka.” diyerek, kardeþimin baþýný okþuyorlardý. Demek ki, erkek çocuklarý kýzlardan daha akýllý oluyordu.(!)Keþke ben de onun kadar akýllý olsaydým. Hiç okuma yazma bilmeyen kiþiler tarafýndan bile sýk sýk imtihan edilirdik. Bu ayaküstü sýnavlardan nefret ediyordum. Çünkü sýnavlarý kaybeden hep ben oluyordum, utanýyordum, eziliyordum. Bu büyüklerin beni mahçup etmeye ne haklarý vardý?Bu duruma düþmemin nedeni güvensizlikti,korkaklýktý,ürkeklikti. Kimbilir belki de aptallýðýmdý.(!) Annem beni bir tavþana benzetirdi, bu korkaklýðým,ürkekliðim yüzünden. Üçüncü sýnýfa gidiyorduk. Evimizde ,ödevlerimizi yaparken komþumuz Nuriye Nine geldi. Üçümüze þöyle bir göz gezdirdikten sonra “Uþak! (çocuklar) Bir kitap getirin, sizi okutayým. Bakalým hanginiz daha güzel okuyacak.” Dedi. Eyvahlar olsun! Ben þimdi ne yapacaktým. Bu büyüklere þaþýyordum. Neden ikide bir bizi sorguya çekiyorlardý? Soru sormaya madem bu kadar meraklýlar, bari öðretmen veya ne bileyim eðitmen falan olsalardý. Ýçimden; “Çok biliyorsan, kendin oku.” diye söylendim. Ama okumasý, yazmasý yoktu ki. Bu haliyle bize bilmiþlik taslýyordu. Hiç sevmiyordum bu kadýný. Beni aldý bir titreme. Sýnavý yine ben kaybedecektim, bunu biliyordum. Ablam ve kardeþim hemen bir kitap alýp, komþumuzun önünde sýraya girdiler. Çok mutlu görünüyorlardý. Çünkü okumalarýna güveniyorlardý. Nerden çýkmýþtý bu Nuriye Nine? Keþke o anda evde olmasaydým da, bu okuma sýnavýndan kurtulsaydým. Ancak evdeydim. Sýnavdan kaçmanýn yolu yoktu. Çaresiz ben de sýnav kuyruðuna girdim. Son sýrada olmak beni biraz rahatlatmýþtý. Sýra bana gelinceye kadar okumam sanki hýzlanacakmýþ gibi. Okuma sýrasý bana gelmeden, keþke bu Nuriye Nine’yi biri çaðýrsa da gitse, ben de sýnavdan kurtulsam diye dua ediyordum içimden. Ama boþuna. Sýnav çoktan baþlamýþtý bile. Kardeþim ve ablam týkýr týkýr okudular. Hatta sýnavý birincilikle kazanmak için, kelimeleri âdeta yuttular okurken. Okumalarý -kendisi okuma,yazma bilmeyen- komþu ninemiz tarafýndan çok beðenildi. Onlara kocaman birer “aferin” verildi, her ikisinin de baþý okþandý. Keþke ablam ve kardeþim gibi ben de güzel okuyabilseydim. Sýramý beklerken, kalp atýþlarýmýn hýzlandýðýný farkettim. Okulda bile bu kadar sýkýntý çekmiyordum. Derken sýra bana geldi. Daha okumaya baþlamadan beni bir titreme aldý. Heyecandan ve okuyamama korkusundan , kalbim daha da hýzlý çarpmaya baþladý. Sanki göðsümde bir kuþ vardý da, dýþarý çýkmak için çýrpýnýp duruyordu. O anki sýkýntýmý halâ hissederim hatýrladýðýmda. Terlemiþtim. Odanýn sýcaklýðý sanki yükselmiþti. Yüzüm cayýr cayýr yanýyordu. Üzerimdeki giysiler dar gelmeye baþlamýþtý. Baþladým okumaya. Ama ne mümkün! Sesim titriyordu. Yutkunmak istiyor yutkunamýyordum. Kelimeleri bir çýrpýda söyleyemiyordum. Hecelere takýlýyor, ayný heceyi tekrarlayýp duruyordum. Okuyamadýðýmý,takýldýðýmý farkettikçe iyice þaþýrýyordum. Yakýtý bitmekte olan bir araba gibiydim. Bir gidiyor bir duruyordum. Daha fazla çýrpýnmama gerek kalmadý zaten. Nuriye Nine çekti aldý kitabý elimden. Anneme dönüp; “Cemile!Bu kýza heva yere (boþuboþuna) masarýf etmen. Bu kýz okumaz, tövbeler hakký için okumaz.” dedi, yüzünü buruþturarak ve beni aþaðýlar bir yüz ifadesi takýnarak. O anda yok olmayý istedim. Hani derler ya:”Yer yarýlsa da, içine girsem.” diye, onu istedim. Çok utandým. Utanmak ne kelime?Kardeþlerimin,annemin ve Nuriye Nine’nin önünde rezil oldum. Sanki küçüldüm küçüldüm,bir nokta kadar kaldým.... O günden sonra o nineyi hiç sevemedim.Hatta nefret etim. Onu görmemek için ondan uzak durmaya çalýþtým. Sokakta karþýlaþtýðýmda yolumu deðiþtirdim. Beni yine okutur korkusuyla, ondan hep kaçtým. Evimize gelmesini hiç istemedim. Ya da Nuriye Nine bize geldiðinde, bir bahane bulup, kendimi sokaða attým.........(Oysa ki ben, komþu ninenin “okumaz” dediði ben; baþarýlý bir öðrencilik hayatý geçirdim. Her sýnýfta okumasý, sözlü anlatýmý,kompozisyonu çok iyi birkaç öðrenciden biri oldum. Hatta ortaokul yýllarýmda düzenlenen iki münazarada da birinci sözcü seçildim. Münazarayý izleyen büyükler tarafýndan, sanki söz birliði etmiþler gibi, “Kýzým sen avukat ol.” övgüsünü ve temennisini aldým. O gün Nuriye Nine’yi düþündüm. “Okumaz “ dediði çocuðun aldýðý baþarýyý görmesini ne kadar istedim. Ve Alexs F. Oxborn’un þu sözlerini yýllar sonra okuduðumda yine Nuriye Nine’yi hatýrladým: ”Yaratýcýlýk özenle korunmasý gereken bir çiçeðe benzer. Sevgi ve ilgi onun geliþip serpilmesine;yergi ve ilgisizlik ise, henüz gonca iken onun kurumasýna yol açar.”) Bu anýdan çok güzel sonuçlar çýkardým: Öðrenmeye hazýr, öðrenmeye aç,ama farklý özelliklerde olan çocuklarýn öðrenme süreçleri ve baþarý düzeyleri de farklýdýr. Her çocuðu yapabileceði,baþarabileceði þeylerle deðerlendirmek gerekir. Ama bunu büyüklerin bilmesi gerek, herþeyden önce. Aksi takdirde, büyüklerin çocuklara yanlýþ yaklaþýmý yüzünden, çocuklarýn isteði,þevki kýrýlabilir,duygularý incinebilir.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |