..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bütün sanatlarda insaný þaþýrtan bir yan vardýr. -Alain
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Karakterler Üzerine > Nezihe Ecevit




5 Ekim 2008
Dörtlenme  
Nezihe Ecevit
Biz her þeyi biliyorduk. Biz; Suðla, Atra, Toran ve ben Han . Zamanýn baþýnda vardýk; öncesinde de, sonrasýnda da. Her þeyi bilenin tek bir eylemi vardýr: Susmak Sustuk ve OLduk.


:CHJF:


DÖRTLENME




Biz, her þeyi biliyorduk.
Biz, Suðla, Atra, Toran ve Han.
Zamanýn baþýnda vardýk; öncesinde de, sonrasýnda da
Her þeyi bilenin tek bir eylemi vardýr: Susmak.
Sustuk ve OLduk.




Ötelerdeydi gözü, rüzgarýn alabildiðine savurduðu serseri kum taneleri arasýnda karýþýp giden, yaþamadýðý ama algýladýðý yaþam zerreciklerinde.Yanda küflenmiþ tahta sandalye, üzerinde oturan yokluk...Alt katta sürüp giden aðdalanmýþ, yapýþ yapýþ bir koþuþturma...
Yaþadýklarýnýn düþ mü, yoksa gerçek olan mý, ayrýmýný yapabildiði nadir zamanlarda bile düþlerinin gerçek, gerçeklerinin ise düþ olmasýný istiyordu.Yanlýþ kurgulanmýþ bir makine gibi hissediyordu kendisini. Denizler için tasarlanmýþ ama çöllerde kullanýlan bir makine.Yanýnda barýnmak zorunda kaldýðý kýz kardeþi, tek akrabasý ve tek tiksindiði kimlikti. Geceleri kurtçuklarýn oyuntu seslerini dinlerken daldýðý ruh hali gibi ayrýmsardý kadýnýn varlýðýný. Kelimeler kývrýla kývrýla çýkardý boðazýndan. Her harf baþýný uzatan bir kurtçuk...Yok olmak isterdi kadýnýn konuþtuðu anlarda, ya da yok etmek çocukluðuna ait, ona ait, bütün görüntü gölgelerini.
Tüm kemiklerinin birbirine sürtündüðünü hissettiren karmaþýk bir týnýyla varolan o silik kimlik, kýz kardeþinin yirmi yýllýk kocasý, karýsýnýn boyunduruðu altýnda geçirdiði saatler boyunca tadardý mutluluðu.Tek paylaþýmlarý; kadýnýn bir tas yemek koymasý önüne, adamýn da þarap dilenmesi tek yüzsüzlüðüyle... Sonra giderdi yerin dibine.Bazen günlerce gelmediði olurdu. Bazen de haftalarca kalkmadan yattýðý.Öksürük nöbetleri baþladýðýnda, ev halký kýzdýrýldýktan sonra soðutulmuþ iç yaðýna bandýrýlmýþ pamuklarý týkardý kulaklarýna. Ondandý belki böylesi aðýr bir kokuyu solutan evde. Tahta kurusu ve çürümüþ kurtçuk kokusuna karýþmasý aðýr iç yaðýnýn.
Gaz lambasýydý geceleri aydýnlatan alt kattaki sofayý ama ona ulaþamazdý isli ýþýk . Kurgularýndaki o çok uzak þehrin neonlarý alýrdý onun gözünü ve þehri çevreleyen pembe çiçeklere serpilmiþ çið tanelerinin ýþýltýsý. Elektrikli trenlerin metalik çýðlýklarýný duyardý aklý takýlmadýkça kurtçuklara. Ýðrenilecek böceklerdi belki ama o haz duyardý, küçücük deliklerden uzanan minicik anlamsýz gözleri izlemekten.
Yine baþlamýþtý nöbeti. Öksürükleri alýngandý burnuna gelen aðýr yað kokusundan.Yemek bile yemeden yatmýþtý. Madendeki kazadan beri artmýþtý adamýn suskunluðu; kýz kardeþinin de azgýnlýðý. Oysa yýllar öncesinde, tüm köyün aðzýndaydý adamla ablasýnýn birbirlerine olan tutkularý.Zamanýn örseleyip un ufak ettiði, binlerce parçaya ayýrýp toz gibi savurup daðýttýðý, hastalýklý bir tutku...
Yað da bitmiþti evde, bulgur da... O gece bahçeden topladýðý ebegümeçleri ile kuþ otlarýný haþlamýþtý kadýn; yaðsýz tuzsuz koymuþtu önüne çocuklarýn. Adam yiyememiþti, öðürememiþti ottan, uyumuþtu.
Merdivenlerin gýcýrtýsýný duyuyordu þimdi. Kýz kardeþi üst kata çýkýyordu. Yine para arayacaktý kocasýnýn ceplerinde.Oysa verirdi adam, olsa, -þarabýnýn parasýna iç cebine sakladýktan sonra- verirdi. Bir metal pýrýltýsý takýldý gözüne aralýk kalmýþ kapý aralýðýndan sýzan isli ýþýðýn arasýndan. Sonra, kadýnýn kirli yeþil, uzun eteðinin kývrýmý, çýplak ayaðýnýn topuðu... Sessiz ve hiç olmadýðý kadar sakin bir konuþma geçiyordu aralarýnda. Duyuyordu. “ Bu kadar kötü mü her þey?” diyordu adam.”Evet bu kadar kötü” diyordu kadýn da. Ardýndan defalarca, defalarca saplýyordu adamýn göðsüne býçaðý. Adamsa hayatý boyunca yaþayabileceði en derin sessizliðiyle kadýnýn gözlerinin içine bakýyordu. Kendisi görmüyordu ama biliyordu. Kýz kardeþi yirmi yýllýk kocasýný öldürüyordu.
Hava aydýnlanmaya çalýþýyordu. Öylesine alçaktý ki bulutlar ve siyah, silkinemiyordu gün. Perde yoktu tek penceresinde, cam da yoktu. Sadece kalýn bir muþamba geriliydi dýþarýyý somutluðundan süzerek gösteren. Fýrtýnayý bekliyordu. Çok uzaklardan, patlayan gök seslerinin uzantýlarý geliyordu kulaklarýna, aydýnlýklarýný seçemiyordu.
Çocukluðu... Son günlerde çok fazla düþünür olmuþtu uzak dünlerini. Bu tehlikeye iþaretti, biliyordu. Yarýný adýna kurguladýklarýndan daha hýzlý uzaklaþtýðýnýn iþaretiydi. Oysa bu deðildi istediði. Yoksa bu muydu? Kaçýþ... Güçsüzlüðün en sinsisi.
Her çocuk gibi severdi oyun oynamayý ama onunkiler farklýydý. Kimse kötü adam olmak istemezdi basitçe yazýlmýþ çocuksu tiyatrolarýnda. Ýyi kahramanlarý ise hiç yoktu. Tiyatrodan baþka da bildiði oyun yoktu. Kendi kendisine kimlikler yaratýr, bunlarý özenle yazýya geçirirdi. Yarattýðý kimliklerin hiç kimseye benzememesine özellikle dikkat ederdi. Birine benzemeyenlerin sonunda birbirine benzediðini çok sonra öðrenecekti. Ne o uyabildi diðer çocuklarýn kendince basit, sýradan, hayal gücünden yoksun oyunlarýna, ne de onlar kendisininkilere. Yapayalnýz geçirdi küçük boylu günlerini.O, büyük adamlarý oynarken tahta sandýklarýn üzerine çýktý. Kadýnlarý oynarken, ablasýnýn gür siyah saçlarýndan gizlice kestiði küçük tutamý tokaladý kýsacýk saçlarýnýn arasýna. Bir gün, bir kömür madenindeki, bir kömür damarýný oynamaya kalktýðýnda üç gün boyunca yarý beline kadar gömdü kendisini arka bahçeye. Öylece durdu. Yemek yemeden, su içmeden, uyumadan, yüzündeki tek bir mimiði deðiþtirmeden... Annesi babasý ve ablasý o gün –farlýlýðýný- kabul etmek zorunda kaldýlar. Özellikle ablasý gizli gizli gelip orasýna burasýna iðneler batýrarak oyununu bozmaya çalýþmýþ, ama kan içinde kalan kollarýna, kulaklarýna ve burnuna raðmen tek bir tepki göstermeyen çocuðun kararlýlýðý karsýsýnda korkuyla karýþýk bir saygý göstererek geri çekilmiþti. Ýlk o gün duymuþtu o üç sesi. Seslerin sahiplerini görmüþ müydü bilmiyordu. Bulanýk bir siluet gibiydi zihnine takýlanlar. Anlatýlýr deðildi. Sesin þekli nasýl anlatýlýrdý ki? ‘Ýþte þimdi tam zamaný. Zihni sustu.’ Demiþti biri. Öteki: ‘Sanmýyorum. Zihni sustu ama, þu an en ilkel bilincinin içine girdi.’ ‘Dönelim.’ demiþti diðeri .Sesi sinirliydi. ‘Kaçtýðý deliðe bak. Bir kömür damarý.’ Açlýðýn verdiði sanrýlar olmalýydý.
Keþke hiç gelmeselerdi þehre. Keþke tüm çocukluðu o küçücük köyde, pamuk tarlalarý arasýnda geçseydi. Hatýrýnda kalan son ayrýntý, sürekli yulaf bulamacý yemeleriydi, günlerin çok sýcak geçmesi ve bir anda dönerek gelen, evleri, tarlalarý darmadaðýn eden garip fýrtýnalar... Ardýndan o koca þehir, kenar mahalle, pis sokaklar...
Bir küçük pencere þekillendi gözlerinin önünde. Orta Çað’dan kalma bir þatonun zindan kulesiydi dýþarýya baktýðý. Onlar üç kiþiydiler bahçede. Daraðacýnýn zebanileri... Gözlerinin dolmasýný istedi, gözleri doldu. Öyle olmasý gerekiyordu. Gülemezdi ya asýlmaya gidecekken. Nasýl da canlanývermiþti çocukluðunun hayallerinden biri. Hatta o gece, içeriden gelen boðuk iniltisi bile kulaklarýndaydý annesinin ve rüzgarýn sesi, çýplak ayaklý çingene dilencinin topuklarýndaki etin çamura temasýnýn ince týnýsý...-evlerinin hemen yanýndaki yýkýntýda yaþardý ve hiç þarap içmezdi- Bir gün oturmuþken kapýnýn önünde, çamurdan adam yaparken duymuþtu adamýn konuþmalarýný. Ben demiþti dilenci, içince ayýlýyorum. Ondandýr, hiç þarap içmem. Kazýnmýþtý kulaklarýna. Hangisiydi düþüm diye düþündü. Kuledeki pencere mi, yoksa o anda içime sinen ayak sesi mi? Yoksa tüm somuttan gelenler ve tüm içimde kurduklarým – yargýyý- anlamlandýrmam için miydi? “ “Ben Ýçince Ayýlýyorum.” Ýlk delikanlýlýðýnda, -bu güdüyle belki- boðulurcasýna içmeye baþlamýþtý. Komþunun kýzýný sebeplendirmiþti kendisine. Karþýlýk bulamadýðý aþkýný. Oysa kýza ilgisi sadece gerekliliktendi. O yaþlarda birine aþýk olmanýn gerekliliði...En iyi kendisi biliyordu kendisini kandýrdýðýný, bedenini de ruhunu da kullanýyordu kendi kurgularýnýn içinde. Komþu kýzý ise sadece bir kurbandý yeni ayyaþlýk oyununda. Ýçine aldýðý þaraptý dilencinin sözleri, kýz ise çöpe yuvarladýðý þiþe...
Uyudu.
Ardýndan saðanak boþandý. Özlemiþti toprak suyu. Tok düþüyordu damlalar. Tok ve acýmasýz. Deðdiði yeri deliyordu. O uyuyordu. Uyandýðýndaysa gecede, yýldýzlarý gördü yerlerde. Ne zaman gece olmuþtu, ne yaman yaðmýþtý bu kadar yaðmur, Bölük pörçük hatýrladý üç görevlinin alýp götürdüðünü kýz kardeþini. Nereye götürdüklerini düþünmedi bile. Sadece polislerin nasýl haber aldýklarýný merak etti.Bir süre sonra aþaðýda bütün sesler sustu. Çocuklar da gitmiþti. Üçü oðlandý. Küçük kýzýl saçlý Kaspar’da gitmiþti. Onlara ne olmuþtu? Aklýna takýlan son soru canýný sýktý. Olayýn düþündürdüðü deðil, olayý düþünmek sýkmýþtý canýný. Çünkü bedensel devinimleriyle birlikte, tüm duygularýný da silip atmaya çalýþmýþtý. Doðmaya karar vermemiþ olmanýn bunaltýsý yerleþtiðinden beri kimliðine, mademki varoluþ benim seçimim dýþýnda sýrtýma yüklendi ben de tümünü aykýrýlýða sürer, kendimi, kendi isteðimce yeniden yaratýrým diyerek hayattan tamamen çekilmeye karar vermiþ ve ablasýnýn evine gelerek üst kattaki odaya yerleþmiþti. Kadýn baþlarda istememiþti onu, ama ne kadar inatçý, tuhaf ve anlaþýlmaz biri olduðunu bildiðinden, daha önemlisi kendisine uzatýlan bir avuç dolusu altýný aldýktan sonra fazla üstelememiþ, bir süre kalmasýna izin vermiþti. O bir süre ise hiç bitememiþti. Zaten evdeki varlýðý yemek, tuvalet ve banyo ihtiyaçlarýnýn dýþýnda, yokluk gibiydi. Konuþmuyordu, gülmüyordu, aðlamýyordu, gülümsemiyor, somurtmuyordu. Hatta kýpýrdamýyordu.Gündüzleri boþ gözlerle bir tek noktaya bakarak tahta sandalyede oturuyor, geceleri ise sandalyeden kalkarak yataðýna uzanýyordu. Uyuyuncaya kadar yine tek bir noktaya bakýyordu. Ancak, her gün ve gece baktýðý tek noktalarýn yeri deðiþiyordu. Çocuklar bu garip adamdan korktuklarýndan, o geldiðinden beri üst kata çýkmaz olmuþlardý. Bir tek küçük Kapsar her sabah odasýnýn kapýsýný aralayýp, kývýrcýk saçlý baþýný içeriye uzatýyor, sonra kaçýp gidiyordu. Kaç yýl olmuþtu küçük kýz doðalý? O aylar, belki de yýllar öncesi gecede, hafif patiler duyumsamýþtý merdivenlerde. Sonra küçük kýz sýskacýk bedeniyle içeri süzülmüþ, tam önüne dikilmiþti. Þimþek aydýnlýðýnda görmüþtü kýzýn gözlerini. Yanýna sokulmuþ, “ Sana masal anlatmaya geldim.” demiþti, yumuþak, yalpa kelimelerle. “ Fýrtýnadan korkmayasýn diye...” Böylesi bir günde, böylesi sezdirmeden hem de, küçücük bir kýzýn yumuþacýk sözleriyle, en derinlerinde gizlenmiþ fýrtýna korkusundan, hem de bir anda kurtulabileceðini hiç düþünmemiþti. O çocuða, o, küçük kýzýl saçlý kýza borçluydu.
Anlamlanma baþlamýþtý iþte yine. Yaþama devam etme isteði sorumsuzca kaynamaya baþlamýþtý içinde.Daha ne kadar devam edecekti bu kaçmalar. Bir dýþarý, bir içeri. Artýk kendisi de ayýrt edemez olmuþtu, yaþama katýldýðý zamanlar mýydý kaçýþlarý yoksa kendi içine çekildiði dönemler mi? Ve hangisinde daha mutluydu? Peþinde olduðu bir yaþam þartý deðildi ki mutluluk, O, sadece zihinden kurtulmaya çalýþýrdý içe çekiliþlerinde. Dýþa dönüþlerindeyse, boþalan zihnini doldurmakla meþguldü.Ayný dünyada yaþayan iki farklý kimliðe sahipti. Biri dýþ deviniyi durdurunca varoluyordu, diðeri yaþama yeniden katýlýnca...
Yoksul insanlar yaþardý mahallede. Tek katlý, yan yana dizili tek odalý barakalardan oluþuyordu ilk baþlarda mahalle. Zamanla barakalarýn etrafýnda tek katlý bahçe içindeki evler de Cumartesi günleri, sebzecinin boðuntu veren tekdüzeliðe ufacýk bir sevinti katan tahta arabasýnýn beklentisi sarardý tüm çocuklarý.Öylesine renkliydi ki araba, yemyeþil maydanozlar, kýrmýzý kýrmýzý domatesler, turuncu havuçlar, tek ton grinin içinde karnaval alayý gibi geçerdi. Gözler renklerden uzaklaþýr,dumana geri dönerdi.araba uzaklaþtýkça mahallenin güneþini kapatan beyaz, büyük binalara doðru.
Delya, - Bütün çocuklar, bütün adamlar ve bütün yeni yetmeler ona Delya derlerdi. Bütün kadýnlarsa Orospu!- sebzeciden esinlenmiþ olmalýydý ki, barakasýnýn iki penceresine üzerinde kocaman kocaman kýrmýzý güllerin, ciyak pembe karanfillerin, canlý yeþil yapraklarýn olduðu kalýn iç perdeleri almýþtý. O günden sonra, küçük çocuklar pencerenin önünden ayrýlmaz olmuþlardý. Adamlarla yeni yetmeler arada bir içeriden de görebiliyorlardý perdeleri.
Önce fabrika kurulmuþtu, sonra çatkýlý tahtalarla insan barýnaklarý... Kalýn muþamba ve oradan buradan toplanmýþ torbalarýn yerine tenekeden çatýlar yapýlmaya baþlandýkça, ardýndan tahta korunaklar; küçük kulübeler giderek artmýþtý. Baþlarda duyulan tedirginlik zamanla yerini cesarete býrakmýþ, ayný sorunlarýn insanlarý birbirinden destek alarak koca bir mahalle çatmýþlardý.Oradan buradan toplanmýþ iþsiz insanlardý hepsi. Fabrika hayatlarýný kurtarmýþ, gri de olsa onlara yeni bir dünya kazandýrmýþtý. Fabrikanýn sahibi olan adamýn iyilikseverliði tüm duaya duranlarýn dillerinde þükranla anýlýrdý. Kulaktan kulaða dolanýrdý söylence: Yýkmalarýna izin vermemiþ çatkýlarýný çalýþanlarýnýn. Büyük adamlarý ikna etmiþ.
O da tüm diðer çocuklar gibi perdelerin renklerini seyrederdi gün boyu karþýdaki yýkýk duvara dayanýp.Sanki ayrýlsa duvarýn dibinden birisi alýp gidiverecekti renkleri. Karný acýkýnca koþa koþa eve gider, mutfak masasýnýn üzerindeki tabaðýn içindeki ekmekten bir parça koparýr, yine koþa koþa gelir duvarýn dibine çökerdi.






Bir gün, sebzecinin renklerinde daha bir canlý olduðunu gördü tonlarýn. Gün geçtikçe bulanmýyordu da toza. Fark etmemiþti öbür çocuklar daha, perdelerin ilk canlýlýðýný yitirip çimentoya bulandýðýný, gözlerindeki bakýþlarýyla beraber.
Cumartesilerin birinde takýlýverdi peþisýra sebzecinin. Ýlerledikçe açýldý bulanýklýk, deðiþti yollar. Nasýl da parlaktý þehrin buralarý... Neden daha parlaktý buralarý? Evlerin en tepesine bakabilmesi için boynunu geriye, çok geriye itmesi gerekiyordu. Birden kalabalýklandý etraf, ürktü. O sýrada sebzeci onu takip ettiðini anlamýþ olmalýydý, eliyle iþaret ediyor, yanýna gelmesini istiyordu. Tedirgin adýmlarla yaklaþýyordu ki adama, geçen hafta öbür çocuklarýn arabadan havuç çalýp kaçtýklarýný hatýrladý. Ya kendisini de onlardan biri sandýysa? Ya yakalayýp döverse9 Olduðu yerde kalakaldý, ne yapmasý gerektiðine karar veremiyordu. Dönüp kaçsa, pekala arkasýndan koþup onu yakalayabilirdi. Gitse dövebilirdi. Daha dikkatli bakýnca adamýn elinde bir þey gösterdiðini farketti Adýmlan istemsizce yaklaþtý adama doðru. "Gel" diyordu, "Gel korkma". Elinde kýrmýzý bil cima vardý. "Al bunu küçük oðlan". "Al ve geri dön. Buralar sana göre deðil. Kaybolursan bu koca þehirde kimsecikler bulamaz seni." Ne kadar büyüktü bu þehir? Güleç yüzlüydü sebzeci Elma da bir tanecikti elinde. "Param yok ama" dedi. "Geri döneceðine söz verirsen para almam". Uzandý aldý elmayý. "Tamam" dedi "Döneceðim". Ama daha gitmek istiyordu Ne kadar büyüktü þehir görmek istiyordu. Yanýndan insanlar geçiyordu. Hepsi sanki ýþýldýyordu. Erkeklerin pantolonlarý ütülüydü. Kadýnlarýn yüzleri boyalýydý. Yüksek evlerin penceresinden bir kadýn seslendi. Sebzeci durdu. Bir sepet sarktý aþaðý, kýrmýzýlardan koydu beyaz saçlý adam. Bir dürtü irkiltti, geri dönmeliydi, yabancýydý buralarý. Ýçinde yaþadýðý çocukluðuna bu kadar uzaklýk yeterdi þimdilik.
Kýzkardeþini çöpten bulduklarý kýrýk aynanýn önünde kendini seyrederken buldu. Ýki yaþ büyüktü, iriydi de yaþýndan. Sevememiþti onu, nedenliðini düþünmemiþti o zamanlar.

Cumartesi kaçýþlarý sürdükçe büyüdü boyu, düþünüþüde büyüdü. Dýþarýda bir yaþam vardý, kendisininkinden ve mahalleninkinden farklý bir yaþam. Neden daha parladýðýný orada havanýn biliyordu artýk. Çünkü orada fabrika yoktu, dumaný ve döküntüleri çökmüyordu yaþayanlarýn üzerine. Orada yaþam sebzecinin arabasý gibi rengarenk ve canlýydý.
Delikanlýlýða geçiþi genç kýzlarý düþlediðinde mi baþlamýþtý yataðýnda, yoksa çocukluðunun oyunlarýný býrakýp, kanýnýn tutuþup hak hakçý oyununa katýlmaya karar verdiðinde mi?
Derado, Fatalatörler derdi tüm alaysýlýðýný katýp duaya duranlara. Ancak artýk hiçbiri kulübelerini koruyan patrona þükran iletmiyordu. Biliyorlardý çatkýlarý olmadýkça emekçisinin alýp baþýný gideceðini ve muhtaçlýklarýný sömüremeyeceklerini.
Mahallede kimilerine göre Derado baþlarýna çok büyük dertler açacak, onlarý iþlerinden, evlerinden edecek tehlikeli biriydi. Kimileriyse, -ki yeni delikanlýlar, ataklýklarý ve içsel kýprantýlarýyla asiliklerinin- O'nun hakký savunduðuna inanýyordu.
Her fatalatörün içinde bir gladyatör, her gladyatörün içinde bir fatalatör yatar derdi. Maksat içte ve dýþtaki fatalatörleri ayýklamak. Yahudi bunun yolunu belirledi. Þimdi o yoldan geçebilecek cesur insanlara ihtiyaç var. "CESUR" insanlara.
O an karar vermiþti Derado'nun peþine takýlmaya. Herhangi biri olmak yerine "cesur insan" olarak katýlmak yaþama. Ama içtepisi, cesur insan olmanýn çok ötesinde bir amaç duyumsuyordu derinlerinde.
Rastlantýydý. Pençeci arýyordu delik tabanlarý için pabuçlarýnýn. Onun peþine takýlmýþtý, onun düþünceleriyle farklý bir anlam katabilmiþti gördüklerine. Ayaklarýný tabanlarýna kondurmuþtu. Oysa þimdi tüm bedeniyle yapýþmýþtý o tabanlara, yerle bir olmuþtu, gördüðünde Derado'yu sivillerin gizli buluþma yerleri olan binanýn arka kapýsýndan çýkarken... Ýlk acýmasýydý kendine, ilk çöküntüsü... Ýlk piþmanlýðý...
Onü alýnmaz bir deðiþime daha girmiþti iþte. Yine kaçmayý baþarmýþtý yaþam eylemlerinden. Okun fýrlamasý gibi yayýndan kalktý oturduðu yerden, anýnda yýðýldý olduðu yere. Yýllardýr iþlevsizliðe alýþkýn bedeni kaldýramamýþtý ani etkiyi. Hamlýðý uzuvlarýnýn izin vermiyordu tepilerine. Kendisi üçüncü bir kiþi olarak kalakalmýþtý aralarýnda. Düþünceleri kaçmýþtý, bedeniyse durun diyordu, beni böylesi keyfýnizce kullanamazsýnýz, sizin gibi soyut deðilim ben. O aralarýnda aptallaþmýþtý.
Ýki ayaðý üzerine dikilebilmesi uzun bir zaman almýþtý. Pencereye kadar yürüdü. Küflenmiþti muþambayý tutturan çiviler. Söktü aldý bulanýklýðý, sýcak güneþ yüzüne çarptý, gözleri kýprandý istemsizce, yüzü buruþtu. Neden ki býrakývermiþti sürdürüyü? Kýzkardeþinin köhne evinde oysa, içine giriþinin en aydýnlýk mekaný olmamýþmýydý o kurtçuklu duvarlarýn dörtkeþelendirdiði oda... Orada coþturmamýþmýydý tüm edinimlerini. Nasýl da didiklemiþti varoluþunun tümüne yazdýðý düþüncelerini ve hayallerini. Hepsi birbirine karýþtýðý anda bile dýþarý çekilip seyredebilmiþti KENDÝNÝ.
O odada hissetmiþti aslolanýný yaþamýnýn.... Köprüsüydü, geçmiþinin ve geleceðinin ortasýnda uzanmýþ. Köþegendi köprü...
Tüm bedensel güdülerinden ve tüm ruhsal çekimlerinden uzaklaþýp, sadece yalýn düþünleriyle baþbaþa kaldýðý biricik mekaný.
Geçmiþle gelecek arasýnda uzanan köprüde Aþkýncý, bitirmiþti adýmlarýnda köprüyü.
O, Aþkýncý uzaklardan gelmiþtir, sarp ormanlardan geçmiþtir, belki kýzgýn kumlardan, yumuþacýk otlardan...
Dikildi mi köprü karþýsýna, oracýkta -ilk adýmýnda- sinilidir geçtiði yollar, geçmeye niyetlendiði köprü ve uzakta hayal mey al görünen köprü ötesi...
Bitmiþti köprü,
Öte uçundaydý adýmý artýk,
Bitmiþti içe dönüþüm sorgulamasý.
Çatýnýn altýnda yarým saat oluyordu bekleyeli. Yaðmur boþâlalý beri insanlarýn sesleri susmuþ, yerini akýþa geçmiþ sularýn, yalnýz doðadaki, o huzur verici týnýya ulaþmaya çalýþan ama, mazgallardan aþaðý yuvarlandýkça hantallaþan, çöp bidonlarýnýn etrafýnda biriken naylonlara çarptýkça kabalaþan sesi almýþtý.
Sokak lambalarýnýn sarý ve bulanýk ýþýklarýnýn uzantýsýnda, yerçekimine sýrtüstü düþecekmiþ gibi yýðýlan gök sularý... O anda duruverseydi zaman... Asýlý kalmýþ uzantýnýn geleceðindeki belirsizlik... Tüm anlamýn sadece o ýþýk huzmesinin silindirik uzantýsýnda sýkýþýp kaldýðý, ýþýk üstünde ve altýnda da yaðdýðý yaðmurun -belki onlarýn da durduðu- oluþ ötesinde kaldýðýndan hiç anlamlanmayacak bir sýrsa...? Ya, anlamýn sadece o bulanýk ýþýk içinde kaldýðý -evrensel sonsuzluk içindeki- AN parçasý...? Yokluk bu olsa gerekti. Ya da sonsuzluk.
Çamur içinden gelen adým seslerine olan alýþkanlýðý, duyduðunun farklýlýðýný hemen hissettirmiþti. Kaldýrýmýn köþesinden ilk gördüðü bir ayaktý, kýrmýzý rugan pabuçlu. Zarif bedeni görünmüþtü hemen ardýndan, sonra öbürü rugan pabuçlu ayaðýn... Ýncecik ve yüksek topuklarýn çamurun içine girerken çýkardýðý ses farklýlýða alýþmamýþ kulaklarýn algýlayabileceði cinsten deðildi. Iþýl ýsýldý pabuçlar. Üst derisinin kayganlýðý suyun da, çamurun da barýntýsýna olanak vermemiþti. Hemen yandaki sokak lambasýnýn köhne ýþýðý, pabuçtan yansýdýðýnda bulmuþtu sanki -ilk dikiliþinden beri- ulaþmaya çalýþtýðý kimliðini. Pýrýldayývermiþti.
Yaðmur dinmiþti. Nereye gitmiþti kýrmýzý rugan pabuçlu kadýn? Ne zaman kaybolmuþtu döndüðü köþeden? Düþüncesi baþka yerlerde dolaþýrken gözleri izlemiþti belki kadýný ama, kaydedicisi yoktu yerinde.
Karnýnýn acýkmýþ olmasýndan mýydý, piþmiþ ekmek kokusu sarmýþtý burnunu. Yaðmurdan barýndýðý saçak altýndan uzaklaþtýkça, yürüdükçe taraf gözetmeden yol boyu, daha da yoðunlaþmýþtý koku. Tam birleþtiði köþede iki yolun, camlarý buðulanmýþ, raflarýnda tek
tük ekmeklerin hayal meyal seçildiði fýrýný gördü. Birþeyler yeme gerekisi dayanýlmaz bir hal almýþtý. Adýmlarý ister istemez yönlendi fýrýna doðru. Ýçeri girdiðinde sýcacýk bir havayla sarmalanýverdi. Yaþlýca bir adam, normalinden daha büyük hamurlan kýzgýn fýrýnýn içine salýyordu. Alnýnda biriken terler öylesine yoðundu ki, tek tük hamurun içine düþüyordu tuzlu taneler.
Ýçeride bir yabancýnýn olduðunu anladýðýnda tedirgin olmuþtu fýrýncý. Gecenin bu saatinde sokaklarda sadece serseriler dolanýrdý çünkü.
-Ne istiyorsun? dedi.
-Çalýþmak
-Çalýþmak mý?
-Açým ve sana verebilecek hiç param yok. Dilersen kalan hamurlarý ben salarým fýrýna, sen biraz dinlenirsin ve karþýlýðýnda bana bir ekmek verirsin.
Yaþlý adam iþini býrakmýþ bu garip yabancýya bakýyordu. Üstü baþý çamur içindeydi adamýn, ýslaktý ve yorgun görünüyordu.
-Bak dedi, hýrsýz da deðilim katil de, sadece karnýný doyurmak isteyen bir yabancýyým ve param yok.
- Erdemli bir davranýþ dedi fýrýncý; ama ben insanlara olan güvenimi yitireli seneler oldu.
-Ben de güvenmem, sen de her þey olabilirsin.
-Gel hadi, dedi fýrýncý, hoþuma gittin. Önce çalýþmayý mý, karnýný doyurmayý mý tercih edersin?
-Borçla ekmek verir misin?
-Sana veririm.
-Ýnsanlara güvenmezdin hani? Ya ekmeði yedikten sonra çekip gidersem?
-Yaþlý olduðuma bakma evlat... Otuz senedir kollarýmla çalýþýyorum. Önce benden güzel bir dayak yersin, sonra nereye istersen oraya çeker gidersin. Hem açlýktan elleri titreyen bir adam bu küreði iyi kavrayamaz.
Fýrýncý önüne koyunca somunu, öyle büyük gelmiþti ki gözüne, on dakika içindi iki kiþi nasýl silip süpürdüklerini anlayamamýþtý. Adamýn bakýr bir kap içinde getirdiði pancar pekmezinin tadý öyle hoþuna gitmiþti ki, sýcak ekmeðe karýþmýþ yanýk tatlý kokusu iþtahýný iyice açmýþ, yedikçe yemiþti.
Hayal gibi geçti içinden tenine deðiþi kaba bir örtünün ve fýrýncýnýn kayboluþu. Dalgýn, dergin ve dipsiz bir uykuydu sonrasý.
Sesleri duymaya baþladýðýnda anladý uykudan uyanýklýða geçtiðini. Oysa biraz önce de duyuyordu, alev alev yanmakta olan kül rengi ormanýn ölümcüllüðünden kaçan yýrtýcý kuþlarýn çýðlýklarýný.
Un çuvallarýný atýp üzerinden kalktý. Dýþarýdan kalýn ve kaba konuþma sesleri geliyordu. Tedirginleþti içi, bir inilti duyar gibi oldu, dýþ kapý kapandý. Dýþarý çýktýðýnda fýrýncýyý kanlar içinde gördü yerde. Telaþla koþtu yanýna. Gözleri açýktý, dimdik bakýyordu yüzüne, hiçbir cansýzlýk belirtisi sinmemiþti içlerine.
"Durdur þu kaný" dedi güçsüzce.

Baþbaþaydý burnu içine geçkin büyücüyle.
Pembe kuvars sunakta birikmiþ kan durmadan taþýyordu... Maðaradaydýlar. Ergen olmamýþ oðlanlarýn ilkiydi maðaraya girebilen. Diðerleri kýskanmýþlardý; hem öyle kýskanmýþlardý ki, ertesi gün büyük çýnarýn altýnda yaptýklarý toplantýda, çýplaklýðýný bahane ederek ayaklarýnýn, kýrývermiþlerdi birini bileðinden. Sürünerek dönmüþtü köye; ana babasýzlarýn yaþadýðý kulübeye. Üç gün ateþler içinde yatmýþtý. Derin, duyumsuz ve uyuþuk baygýnlýðýn uyanýþýnda ayaðýnýn üzerinde sadece ezilmiþ otlarýn çürümüþ artýklarý kalmýþtý.
Koþarak döndü maðaraya. Bunca þeyden sonra, ilk giriþinden sonra geri döndürmezdi onu büyücü. Varýnca tepeye bomboþ gördü maðaranýn önünü. Yeþil otlarýn duman çýkararak hiç durmadan yandýðý korlak yoktu. Korkuyla girdi içeri, ya gittiyse, ya yoksa. Böylesi bir ayrýcalýk ilk kez geçmiþti eline. Þef bile olabilirdi köye. Öyle ya büyücü onu seçmiºti.
Oradaydý. Pembe kuars sunaðýn baþýnda. Kan hala taþýyordu içinden.
"Gel" dedi. "Gel yaþamýný tüm yarýnlara aktarmayý öðrenecek bilge çocuk".
Yavaþ adýmlarla yaklaþtý. Ýçi sonsuz bir merakla dolmuþtu. Seçilmesinin sebebini arýyordu. O ana babasýzlardan biriydi ve geleneklerde tümü ana babasýzlarýn ikinci sýnýf insanlar olarak, köyün ortasýndaki büyük kulübede yaþarlardý, ölene kadar. Büyücü ise insanlarýn Tanrý ile olan baðlantýlarýný kurardý. Tanrýdan istenecek her þey önce büyücüye iletilir, o da bu dilekleri Tanrýya anlatýrdý. Dua bayramlarýnda köy halkýnýn maðaraya yaklaþmasý kesinlikle yasaktý. Kimse cesaret edemezdi de zaten çünkü her dua bayramýnýn gecesinde maðaranýn üzerinde yüzlerce ateþ topu gezinirdi.
Ýlk kez duyuyordu büyücünün sesini. Bu ne büyük bir onurdu. Keþke köylüler de burada olsalardý, duysalardý.
-Zamaným doldu bilge çocuk, gitmeden bir yeti býrakmalýyým sana.
-"Neden bana?" Sesi öyle yavaþ çýkmýþtý ki kendisi bile duyamamýþtý.
-Bunu öðrenmen yaþamýndan da uzun zaman alacak. Ama bir gün mutlaka öðreneceksin.
Sunaðýn baþýnda dikildi, gözleriyle gelmesini iþaret etti. "Dokun" dedi sunaðý göstererek. Titreyen elleriyle dokundu taþa.
- Sen ölüme hükmeden olacaksýn.
Pembe bir çakýmýn ardýndan büyücü kaybolmuþtu ve maðaradaki her þey...

Ayný çakýntýyla irkildi.
Fýrýncý doðrulmaya çalýþýyordu yattýðý yerden. Kan durmuþtu. Görmeseydi yerdeki kan gölünü ve bilmeseydi kalanýn bedeni yaþatmaya yetmeyeceðini düþ gördüðünü sanacaktý.
Fýrýncý sadece gözlerinin içine bakmýþ ve aceleyle çýkýp gitmiþti.
Bir insan önce ölümcül yaradan nasýl olur da kurtulabilirdi? Yerdeki kan birikintisine takýldý yine gözü... Ýmkansýz... dedi kendi kendine imkansýz...
Arka odadaki çuvallardan birinden kürekle aldýðý talaþlarý döktü birikintinin üzerine. Kýzýl sarý karýþýmýn yerden toplanmasý sandýðýndan daha kolay olmuþtu. Yuvarlanýp toparlanývermiþti kan odun tozlarýnýn üzerine. On dakika sonra olayla ilgili tek bir iz bile kalmamýþtý.
Kireç badanalýydý duvarlar. Biri yerden tavana kadar raflarla kaplýydý üzerlerinde somunlarýn dizildiði. Bütün ortayý kaplýyordu ekmek yataðý -ekmeðin sýcaktýn çýkýp serildiði serine- hantal beton bacaklarla mýhlýydý yere. Dar bir koridorla geçiliyordu yandan iç odaya -akþam barýnaðýna- un orada alýyordu suyu içine; mayasýný, tuzunu katýp fýrýncý orada ekmeklendiriyordu unu, suyu ve mayayý -sonra- kor niðmetlendiriyordu.
Þaþkýndý, öylece bakýndý bir süre... Fýrýn kapaðýnýn aðzý simsiyah olmuþtu isten, duvar da kararmýþtý. Birkaç metre üzerinde kapaðýn -tavana yakýn bir yerde- sarý pirinçten küçük bir haç vardý; küçük bir hilal ve küçük bir þamdan yedi kollu. Boydan boya camdý sokaða bakan taraf. Dün geceki yaðmurdan olsa gerekti kalýn bir toz, çamur karýþýmý sývalýydý camlar.
Ýç odaya geçti. Bir tekne hamur vardý ekmek olmayý bekleyen daha beklese fýþlayacaktý. Elleriyle yokladý hamuru; yumuþak, yapýþkan ve tedirgin ediciydi. Belki ilk temasýndan -dý-bu duygu. Önce ateþi alevlendirmeli, fýrýný hazýrlamalýydý. Dýþarý geçti, ekmek yataðýnýn altýna rastgele yýðýlmýþ kalýn kütüklerden iki tane alýp küllenmeye baþlamýþ közün üzerine attý. Sokak kapýsýnýn camýndan günün ilk aydýnlýðý sýzmaya baþlamýþtý sývantýlardan süzülerek. Ýnce dallar gerekiyordu kütüklerin arasýna. Onlar daha içte yerleþtirilmiþ diðerlerinden
ayrýlmýþlardý. Eðilip atladý ekmek yataðýnýn altýna birkaç ince dalý attý dýþarý. Bir adým boyuydu yükseklik, adýmladý çýktý yukarý. Önce ince bir çýtýrdý sardý ortalýðý, ardýndan gürültülü bir harlama... Yüzü aydýnlanmýþtý ateþten, al al olmuþtu yanaklarý. Ýki yandan gelip ortada birleþen isli demir kapaklarý kapamadan önce içeri doðru uzanan üç dört karýþ yükseklikte basýk, kasvetli boþluða takýldý gözleri... Belki de o Yahudinin kuramsadýðý düzen, bilinçaltýna doldurulmuþ "hemcins" haykýrýþlarýnýn farklý bir dilden dökülüþünden baþka bir þey deðildi.
Kapamadý kapýlarý, sað yanda yýðýlýydý ateþ, sýcaklýksa yayýlmýþtý arta kalan boþluða. Önce üzerindeki kirli gömleði çýkardý, pantolonunu... Onlarý da soymuþlar mýydý9 Güdük bir kütük buldu, çýktý üzerine, kollarýný dayadý kapaklarýn önüne, çekti kendisini yukarý. Önce baþýný soktu içeri, yaladý yüzünü ateþ. Tam karþýya, karanlýðýn içinde silikleþen duvara kadar gitmek istiyordu; gidip dönmek... Sýcaktý, dayanamayacaðý kadar deðildi ama sýcaktý... Ýçine girince arkasýndan kapaklarý kapatacak kimse de yoktu... Býraktý kollarýnda biriktirdiði gücü, indi güdük kütüðün üstüne oradan da yere. Ter içinde kalmýþtý.
O; altý çizgili kötü vurmuþtu ve o vuruþ-tu- açan gözünü Taze Çocuðun ve o Taze Çocuk doðurmuþtu günahýnda kuruntuyu.
Giyindi, iç odaya geçti. Hamur daha bir kabarmýþtý teknede; elini soktu içine, výcýklamaya baþladý, hoþuna gitmiþti. Parmaklarýnýn arasýndan kalýn, kývamlý aðýr aðýr süzülüyordu hamur. Çocukluðunun pamuk tarlalarýndaki aldýðý hazzý tatmaya baþlamýþtý. Yumuþacýk oyuncaklarýnýn üzerine, sanki yýllarýn aðýrlýðý çökmüþ, pamucuklar aðýr, aðdalý hamurlara dönüþmüþtü.
Büyük parçalar koparmaya baþladý, koparýp yuvarlamaya... Þekilleniyordu ekmekler, edinimsizdi belki ama maharetliydi elleri. Yarým saat içinde bütün hamurlarý yuvarlamýþ, özel hazýrlanmýþ uzun tahta teknelerin içindeki kirli patiskalarýn üzerine sýralamýþtý hepsini.


Ýsli kapaklarý açýnca boðucu bir sýcak doldu nefesine, týkandý, gözlerinden yaþlar boþandý. Hazýrlýksýz yakalanmýþtý. Ya içeride olsaydý, ya kapansaydý kapýlar -açýlmasaydý-...
"Gözlerimin önünde attýlar annemi fýrýna" demiþti gençlik sevgilisi. "Biz ikinci gruptaydýk, sýramýzý bekliyorduk". Çýðlýklar... "O acýdan donuklaþmýþ çýðlýklarý unutmam mümkün deðil..." Yapraklarý kýzarmýþ asýrlýk bir çýnarýn altýndaki bankta konuþmuþlardý. Ýlk kez dýþarý vermiþti kiþiliðindeki -kendinin bile bilmediði- birikintileri. Ýlk kez böylesi yakýn hissetmiþti kendisine bir diðerini. Söylemiþti... "Sensin.".
Tek bir çýðlýk duymuþtu, yüzlerce kiþiden tek bir çýðlýk. Altý Çizgililerin fýrýnlarýndan kurtulmuþ, Taze Çocuðun çelik tanklarýnýn altýnda parçalanýp gitmiþti. Keþke gitmeseydi, keþke burada onunla olsaydý, yumuþacýk ekmek hamurlarýnýn tatlandýðý fýrýnýn baþýnda, alevden kora geçen ateþin çýtýrtýlarý arasýnda sarýlsaydý ona, seviþselerdi...
Ýncecik bir gýcýrtýyla açýldý kapý, ince, narin bir kedi girdi içeri, "ben buranýným" edasýyla ekmek yataðýna sýçrayýp çýktý. Ýki farklý dünyanýn iki farklý yaratýðý gözgöze geldiler bir süre. Ýliþmedi kediye. Kedi de geçti oturdu bir köþeye, sanki: "en iþine bak ben piþmelerini beklerim" der gibiydi.
Kapaklarý açtý, tahta küreði içeri sokup ekmeklerin öbür yüzlerini çevirdi ateþe. Koku iyice keskinleþmiþ, kedi kalkýp yalanmaya baþlamýþtý.
Yavaþ yavaþ mý kýzarmýþtý, yoksa bir anda mý büzüþüp toplanývermiþti etlerin üzerine deriler; kemiklere mi yapýþmýþtý yoksa kömürleþmiþ bulamaç, kan, et ve derinin tiksindirici karýþýmý. Hangi anýnda terketmiþti bilince ulaþmayý acý; ölüm, kime, neredesinde gelmiþti "yangf'nýn.
Býçak gibi saplanmýþtý sýrtýna aðrý... Bozkýrdan ayrýlýp þehre geldiðinden beri ara ara yokluyordu. Yandaki güdük kütüðe çöktü. Yorulmuþtu. Öyle uzun zamanlar geçirmiþti ki hareketsiz, bedeni uyum saðlayamamýþtý daha devingen yaþama. Yanda tezgahýn üzerinde fýrýncýnýn tütün kutusu duruyordu. Parlak, gümüþ, büyükçe bir kutuydu. Üzerinde oyularak

iþlenmiþ kýsa kývýrcýk saçlý bir kýz çocuðunun gülen bir portresi vardý. Bir yerde daha görmüþmüydü aynýsýný...? Usulca açtý kapaðýný kutunun, týka basa tütün doluydu. Sýcaktan kurumuþtu tütünler, kývrým kývrým olmuþlardý. Üst kapaðýn üzerine eklenmiþ çýkýntýnýn içinden incecik bir sigara kaðýdý aldý, baþ parmaðýyla orta parmaðý arasýnda kývrandýrdý, içine tütünleri yaydý, alýþkýn parmaklan bir çýrpýda sarmaladý tütüne kaðýdý; ýslattý küçük parmaðýný, ýslattý küçük parmaðýyla kaðýdý. Fýrýnýn kapaklarýný açtý, ekmeklerin ateþe bakan yerleri pembeleþmeye baþlamýþtý; küçük bir köz parçasý çýkardý dýþarý iteleyerek elindeki yaþ dal parçasýný, eðilip yaktý sigarayý. Derin bir nefes aldý, çekmeden içine dumaný, aðzýnýn içinde bekletti bir süre; diþlerinde, damaklarýnda, dilinde biriktirdi acýlýðý. Býraktý sonra dumaný dýþarý burnundan, acýlýk kemiklerine deðdi. Bütün oda dumandan göz gözü görmez olana dek yandýðý sigaralarýn... O zamanlar artýk öylesine silikleþmiþti ki... Devrim adýna çaldýklarý parayla tuttuklarý ev bir süre sonra sadece kendi masrafýný çýkarýr olmuþ, grup üyeleri yasadýþý yollarla topladýklarý paralarý yavaþ yavaþ kendilerine -yiyecek, içecek, giyecek...!- kullanýr olmuþlardý. Derado ile kiraladýklarý evde hemen her gece toplanan büyük grup ateþli toplumsal tartýþmalarla boþalýr, gecenin ilerleyen saatlerine doðru herkes bir köþede sýzar kalýrdý.
Derado kandýrmýþtý Semil'i... O gün, polisin göstericilere izin vermeyeceði biliniyordu. Ýlk kez böylesi büyük fikir ayrýcalýðý çýkmýþtý. Bir grup gösteriye katýlmaya kesinlikle taraftar deðilken diðer grup aþýrý bir ýsrarla bastýrýyordu. Derado'nun grubu, "Gitme Semil" demiþti. O da: "Sen bir korkaksýn" son konuþmalarýydý... Ertesi gün bütün gazeteler polis tankýnýn altýnda ezilen militan kýzý baþ haber olarak vermiþti.
Öylesine büyük bir acý vermiþti ki Semil'in ölümü, tüm doðru bildiði kavramlar birbirinin içine girmiþti. Bu büyük karmaþa ve bu büyük yalnýzlýk hissi, uzaklaþtýrývermiþti onu toplumsallýðýn ateþli savunuculuðundan. Doðru demiþti elinde kitaplarýný doldurduðu çantasý uzaklaþýrken örgüt evinden "Ben bir korkaðým", sen haklýsýn.
Derado çok dil dökmüþtü ardýndan, bunun bir dava iþi olduðunu bu yolda ölümün bile dünyada yapýlacak en insanca tavýrdan daha üstün, daha anlamlý... Öylece bakmýþtý Derado'nun yüzüne ve çekip gitmiþti...
Giriþ kapýsýnýn gýcýrtýsýný duydu. Fýrýncý gelmiþti. Son anda farketti sigaranýn hala aðzýnda olduðunu, pazardan meyve çalarken yakalanan çocuklar gibi hissetmiþti kendisini. "Bir sigara da bana sarýver" deyip oturunca yanýndaki tahta sandalyeye içi rahatlayývermiþti. Yüzünde yumuþak bir gülümseme vardý. Sol yanaðýný baþtan baþa kaplayan derin çiçek bozuklarý gözü rahatsýz etmekten ziyade sadece farklý bir ciddiyet veriyordu.
-Ekmekler... Becerebildiðim kadarýyla... Hepsi fýrýnda... biraz hamur ziyan ettim galiba... Yuvarladým hepsini, uzun somunlarý beceremedim...
Öylece bakýyordu fýrýncý...
-Ýstersen piþip piþmediklerine bak, sen daha iyi anlarsýn.
-Bunu nasýl yaptýn? dedi.
-Her þey hazýrdý; hamurlar, fýrýn...
-Ekmeklerden bahsetmiyorum. Kaný durdurmayý nasýl becerdin? Ölümün boþalan kanýmýn yerine sýzdýðýný hissetmeye baþlamýþtým ki, sonra senin -o tanýmlanamaz gerginlikteki-yüzünü gördüm. Bilincim geri geldiðinde kaným damarlarýnda dolanmaya çoktan baþlamýþtý.
Aðýr aðýr gömleðinin düðmelerini çözmeye baþlamýþtý; ne yapmaya çalýþtýðýnýn farkýna varamamýþ öylece bakmýþtý yüzüne fýrýncýnýn. Son alt düðmeyi de çözünce, üzerindeki giysi parçasýný iki yana açmýþ; "görüyor musun?" demiþti.
-     Neyi?
-     Býçak izlerini... Derisi pürüzsüzdü...
-Defalarca sapladý o koca býçaðý defalarca..

-Kimsin sen? dedi. Kimim ben? dedi kendi kendine... -Bunu nasýl yaptýn? dedi tekrar. -Bir þey yapmadým ben.
-Pekala bir daha bu konu açýlmayacak. Ve þunu da unutma. Bunu nasýl becerdiðini hatýrlamak zorundasýn.
Dalgýnca bakýndý fýrýnýn içine:
-Sen bu iþi umduðumdan da iyi becermiþsin, dedi. Derin bir nefes al, ekmeðin piþtiðini kokusundan anlarsýn, görüntüsünden deðil. Aldýn mý?
-Aldým.
-Hisset þimdi kokuyu damaðýnda.
-Nasýl?...
-Boþver, zamanla alýþýrsýn. Ve sakýn bir daha kutudan aldýðýn tütün için tedirginlik duyma. Sen kabul etsen de, etmesen de benim hayatýmý kurtardýn. Bu minnet de ödenmesiz olarak kalacak. Ekmekleri çýkar artýk, onbeþ dakika kadar açýkça beklesin, sonra raflara yerleþtir. Zaten müþteriler birazdan teker teker gelmeye baþlarlar."
-Sen?
-Ben arkada birkaç saat uyumaya çalýþacaðým. Unutma; ilk çýkan ekmeðin en kýzarmýþ yeri onundur.
Ekmek yataðýnýn üzerinde uyuklayan kediyi göstermiþti. Anlamýþ gibi açtý gözlerini kedi, dört ayaðý üzerine dikilip uzun uzun gerindi, "hadi çýkarýn þu ekmekleri" der gibi mýrýldandý.
Ýsli demir kapaklarý açtýðýnda yoðun bir sýcaklýkla, piþmiþ ekmeklerin kokusu doldu burnuna. Tahta küreði sürdü fýrýna. Ýki ekmek takýlmýþtý ucuna, gerideki tam aðýz kýsmýnda sýyrýlýp düþtü fýrýnýn içine. Tek piþmiþ ekmeði çýkardý dýþarý. "Gel bakalým" dedi. Kediye

bakýp, "Bugünkü -ÝLK-iniz". "Benim de ÝLK im" dedi. ÝLK PÝÞÝRDÝÐÝM EKMEK... Kedi gözlerini dikmiþ ekmeðe bakýyordu. Ekmek yataðýnýn ayaklan dibine koyup kedinin —ilk-ini diðerlerini çýkarmaya koyuldu fýrýnýn içinden. Tahta kürek bir sýcaða giriyor, bir serine çýkýyordu. Her gidip gelmeden sonra biraz daha yýðýlýyordu ekmek, yataðýnýn üzerine; biraz daha ýlýnýyordu içerisi, kokulu buhardan. Öylesine kaptýrmýþtý ki kendisini iþine, kedinin ekmeðini kapýya yakýn bir köþeye sürüklediðini, en iyi kýzarmýþ, hatta yanmaya yüz tutmuþ köþesini yiyip sessizce kapýdan çýkýp gittiðini farketmemiþti.
Kedi çýkarken girdi yaþýl kadýn içeri. Elinde hasýr örgü bir sepet taþýyordu. Ýri elli, kirli týrnaklý kadýn yoklamaya baþladý ekmekleri. En piþkin, en yumuþak olanýný seçmeye çalýþýyordu, ama sýcak ekmeklerin kabuklarýný kýrýyor, henüz suyunu tamamen býrakmamýþ hamuru içine yapýþtýrýyordu.
-Yeni misin sen? dedi.
Sesi olaðanýn dýþýnda kalýndý. Erkeksi tavýrlarý vardý, erkeksi konuþmasý... Oysa öylesine güzel ve inceydi ki yüzü, insan yakýþtýramýyordu o kalýn ve hantal bedene böylesi güzelliði. Garip bir zýtlýklar bütünüydü kadýn. Yüzünün dýþýnda herþeyi kirliydi. Giyimi sokakçýlarý andýrýyordu, konuþmasý tam bir dönmeyi -ne den ne ye belli deðildi- kaim yaðlarla ve sarkmýþ etlerle kaplanmýþ vücudu içine çerçöp doldurulmuþ bir seleyi... Ama yüzü!... Bu yaþta, -en az elli olmalýydý- böylesi güzel böylesi taze kalabilmiþ bir yüz belki de dünyanýn hiçbir yerinde yoktu. Sanki insan bedeninin hücresel geliþimi bu kadýnýn boyun üstü yerlerinde onaltýsýndan sonra durmuþ, derisinin tazeliði, pembeliðe, lekelenmeden, berelenmeden, buruþmadan, sarkmadan en güzel zamanýnýn haliyle kalmýþtý.
-Hey... sana sordum yeni misin?
-Ekmekleri kýrýyorsunuz bayan dedi.
Hah... dedi kadýn,
-Þuna bakýn hele, para veriyorum ben para, en iyisini seçmek hakkým deðil mi17

-Ezilmiþleri alanlar da para verecek ama.
-Onlar beni ilgilendirmez, ben sadece kendi cebimden çýkana ve kendi mideme girene bakarým.
Böylesi týrmalayýcý bir ses, böylesi güzel bir yüz...
-Nereden geldin sen?
Gözlerini kadýnýn yüzünden ayýramýyordu.
-Sana sordum... Dilsiz misin?
-Güneyden.
-Güneyden mi, bozkýrdan ha... Ýyi bilirim oralarý. Bizimkinin yanýnda çalýþabildiðine göre bayaðý maharetli olmalýsýn. Son takýlan çocukcaðýzý dörtyola kadar odunla koþturmuþtu. O, insanlarýn yakýnlarýnda dolanmalarýndan hoþlanmaz. Geldiðimi söyle ona. Ekmeðin parasýný vermedi de, yabancýlara vermezmiþ de.
-Olur derim...
Tam çýkacakken kapýdan, "Bana alýþsan iyi olur" dedi, "her gün buradan alýrým ekmeðimi", "Adýn ne?" öylece soruvermiþti.
-O'na sor, hangisini beðenirse onu söylesin sana.
Ekmekleri raflara dizmeye baþladý. Sýcaktýlar daha. Günün saatleri ilerlemeye baþlamýþtý, saniyeler geçtikçe kayýyordu güneþ hissettirmeden kendisini. Ýnsanlar sadece tam tepede durunca, sýcaðý yakýp ýþýðý gözü alýnca farkediyorlardý öðleni. Oysa saniyenin binde biri anlarýnda dahi ýþýðýn durduðu yer ayný deðildi bir öncekinden. Zaman böylesi anlaþtýrmadan farklýlýðýný kayýp gidiyor, binlerce farklýlaþým o tek anlamsýz kelimenin daracýk odacýðýnda silikleþip kayboluyordu. O derin duraðanlýðýn içinde kývranýp duran sonsuz devinimi görmek için gerekli her yeti varken bedende... -ve ötesinde- Sonsuzluðun içine sýkýþmýþ ve kendisini -kendisine- oturtamamýþ insan ya -gereksiz-e, ya da -anlamsýz-lýða takýlýp kalýyordu.
*-Hiç denememiþtim.
-Ben de.
-Sizde mi?
-Evet.
-Oh Madam yine mi o yeni tat arayýþlarýnýz?
-Tabii ne gariplik var ki bunda, çayý herkes içer ve onun alýþýlmýþ tadýnýn deðmediði damak belki de dünyanýn hiçbir yerinde yoktur. Ama tarçýnlýsýný sadece biz ikimiz tadacaðýz. Þimdi.
-Güzel kokuyor ama.
-Tabii ki güzel kokacak. Tarçýn baharatlarýn en asilidir. Odunun büyüsüdür tarçýn.
-Demlenmiþtir sanýrým.
-Demlenmiþtir Kaspar. Mutfakta, dolabýn üst rafýndaki fincanlarý çýkarýr mýsýn?
-Çin porselenlerini mi?
-Evet onlarý.
Sadece özel günlerde kullanýrlardý o fincanlarý.
-Neyi kutluyoruz?
-Yeni çayýmýzý.
Mutfaða geçti, süz beyazdý fincanlar, öylesine inceydiler ki sanki tepsiye koyduklarý iki büyük hindi tüyüydü. Kendi kendine gülümsedi. Nasýl da beceriyordu yaþamýn içinden mutluluk kýrýntýlarýný çekip çýkarmayý. Bu kadýnýn yaþamýnýn hiçbir anýnda mutsuzluðu tatmadýðýna emindi. Ama hiçbir þey de bilmiyordu geçmiþine ait, mutlu olmalýydý, her zaman, her yerde, her koþulda mutlu...
-Fincanlar geldi...
Garip sesler gelmeye baþlamýþtý çaydanlýktan.
-Çay da oldu.
Yoðun bir tarçýn kokusu sarmýþtý odayý ve içine sinmiþ çay...
Kapý aniden açýldý, bir an altý yedi çocuk dolduruverdi fýrýnýn içini. Öndeki Kutiydi.
-Bulduk bayým dedi. Bakýn pantolonumun cebi delinmiþ, olacak þey deðil.
Cebi ani bir hareketle ters yüz etti.
-Bakýn iþte bu delikten.
Baþparmaðýný deliðin içine soktu ve þöyle bir çevirdi, sonra yere çöktü ve paçasýný ters yüz ederek:
-Bakýn bayým olacak þeyi deðil burasý da sökülmüþ.
Cebin deliðindeki para hoop paçanýn söküðüne. Torba gibi tutmuþ paralarý.
Çocuðun coþkusu içini açmýþtý. Fýrýndan yeni çýkmýþ küçük þekerli kurabiyelerden birini alýp uzattý çocuða:
-Al bakalým dedi, Telaþýn yatýþsýn biraz.
Çocuk bir kurabiyeye, bir ona baktý:
-Alamam bayým.
-Neden?
-Çünkü...
-Çünkü ne?
Arkada bekleyen altý küçük kafa uzanmýþ iþtahlý gözlerle kurabiyeye bakýyordu.
-Anladým. Ben onlara da birer tane vereceðim.
-Ama bayým çok para tutar.
-Parasýz.
Kurabiyeleri teker teker çocuklara daðýttý. En sonuncusunu alýrken Kuti biraz mýrýn kýrýn etti ama hepsinden önce o yutuverdi kurabiyeyi.
Sonra kollarýnýn altýnda ekmekleri yedi çocuk peþisýra çýkýp gittiler. Kuti en son çýktý. Kapanmýþ kapýyý tekrar açtý ve sadece baþýný uzatarak:
-Teþekkürler kurabiyeci amca. -Bir þey,
-Yarýn verirsiniz dediðiniz için.
-Deðil.

-Madam dedi Kaspar sessizce.
Sadece gözleriyle bekledi yaþýl kadýn, çini sobanýn üzerinden demliði almýþ çaylarý fincanlara boþaltýyordu. Sormamasý gerekenleri sormanýn tedirginliði ellerini sarmýþtý ama onlar titremiyordu. Sanki, sadece fincan; tabaðýnda týngýrdýyordu.
Annesi babasýný öldürmüþtü. Yine burkuldu yüreði. En büyükleri onbir yaþýnda dört çocuk kalakalmýþlardý evin içinde. En küçükleri oydu. Polisler götürünce annesini eteklerine sýký sýký yapýþmýþtý. Ama o dönüp yüzüne bile bakmamýþtý. "Bunu hak etmiþti" diyordu sadece. Bunu haketmiþti. Yýllar sonra onu arayýp bulduðunda bir kasaba hücresinde hala ayný þeyi söylüyordu, ayný donuk bakýþlarla, "bunu haketmiþti, bunu haketmiþti...".
Sonradan amcasý olduðunu öðrendiði bir adam toplayýp götürmüþtü hepsini ertesi gün.
Ýki atýn çektiði tahta bir arabanýn arkasýnda uzaklaþýrken o karanlýk evden, boðulurcasýna aðlamasý dediðini duyuramamýþtý atlarý çýlgýna kamçýlayan adama.
Onu unuttunuz, onu da alýn Dayýmý da alýn...
Kocaman göbekli ve kocaman kafalý bir kadýnýn açtýðý büyük kapýdan girdiklerinde avluya hala içini çekiyordu. Abileri þaþkýndýlar. Güneþ batarken ayrýlmýþlardý evden, line güneþ batýyordu.
-Dört tane birden mi? dedi kadýn. Kalýn ve kaba bir homurtuyla.
Adam cevap vermedi.
-Bekliyorum Kaspar...
-Efendim... Neyi?
-Daldýn yine.
-Þey ben...
-Madam, siz beni neden, yani nasýl buldunuz? yanýnýza aldýnýz size öylesine minnettarým ki.
-Aðbilerim kaçtýklarýnda bana döneceklerine söz vermiþlerdi.
Yaþlar hiç aralýksýz iniyordu yanaklarýna...
-Ama onlar dönmediler Madam onlar dönmediler.
Yaþlý kadýn yerinden kalktý yarý yarýya tabaða dökülmüþ çaylý fincanýmý elinden aldý ve sýký sýký sarýldý kýza. Gel dedi yat otur yanýma. Büyük camýn önündeki sedire oturdular.
Gözyaþlarý artýk yüksek sesli bir haykýrýþa dönüþmüþtü.
-Aðla kýzým, diyordu yaþlý kadýn; hiç durmadan aðla. Aksýn gitsin artýk kanýný zehirleyen bu irin. Boþalt gitsin. En lezzetli meyveler en sarp daðlarýn kuytularýnda yetiþir. Neden bilir misin?
Aðladý aðladý aðladý. Kimse susturmasýn istiyordu onu, ama gücü tükendi bir süre sonra nefes alýþý yavaþladý, sakinleþti ve utandý.
-Neden Madam? Dedi, sesi kýsýlmýþtý.
Çünkü daðlar narin meyve çiçeklerine göre deðildir. Buzlu rüzgarlar deðdi mi donar kalýrlar. Ham çiçekken daha, meyvelenmeden, sulanmadan, tatlanmadan. Hani hatýrlar mýsýn bizim arka bahçedeki erik aðacý erkenden çiçeklenivermiþti geçen bahar da sonra dona çektiydi hava.
-Bohça çiçeðinin su gibi donduðu akþam mý?
-Ýþte o akþam.
-Ýþte erik çiçekleri de donuverdi o akþam.
-Ondan mý iki tanecik erik yedik geçen yaz koca aðaçtan.
-Ondan ya. Sana o iki erik çekirdeðini atma demiþtim.
-Ah evet için için gülmüþtüm biliyor musunuz.
-Biliyorum, senin her düþündüðünü bilirim.
-Þimdi bahçemizde çok asil iki tohuma sahip iki yeni erik fidanýmýz var.
"Peynir aldým" dedi kapýdan girer girmez. Hem deliklisinden. Bu akþam ziyafet var evlat. Hadi kapat artýk kapýlarý, bodrumdaki þarabý da açalým.
-Fýrýný açtýðýnýz gün yaptýðýnýz þarabý mý?
-Evet.
-Neden?
-Çünkü caným bu peynirle o þarabý içmek istiyor. Yetimhanedeki çocuklara bedava kurabiye verdin deðil mi?
Þaþýrmýþtý.
-Nereden bildiniz?
-Çocuklarla karþýlaþtým gelirken beni görünce çil yavrusu gibi kaçýþtýlar. Ýyi yapmýþsýn. Zaten onlardan biri benim oðlum Kuti.
-Oðlunuz mu?
-Sen sofrayý hazýrlayadur. Peyniri sakýn kesme elinle parçala, býçak suyun alýr.
Bodruma açýlan yerdeki tahta kapaðý kaldýrdý. Bedeni basamak basamak gömülürken tabana, tek baþý kaldýðýnda görünen döndürdü baþýný ve arkasýndan þaþakalmýþ bakan adama göz kýrptý.
-Yarýndan itibaren yeni kurabiyelerini yapmaya baþla, þu bebekli olanlarý ve her sabah çocuklar geldiðinde onlara birer tane verdim. Bedava.
Arka tarafý kellenmiþ baþ kayboldu.
Kirli kareli sofra bezini serdi yere ortasýna kalýnca bir kütük koydu, üstüne bakýr siniyi. Çini yayvan tabaðýn içine peyniri parçaladý. Bu kadar deliklisini ilk defa görüyordu.
Kapý büyük bir gürültüyle yumruklanýyordu. Tedirginlendi. Dýþarýsý gün bitimi soðuðuna giyinmiþti. Buðulanmýþ kapý camýnýn ardýndaki karaltýyý seçemedi. Kalktý. Aylar öncesi... Býçaklýlarýn yine böyle bir akþam geliþi saatleri... Küçük bir odun parçasýna gitti eli gömleðinin kolundan içeri sakladý. Usulca yaklaþtý kapýya araladý, onaltý yaþlarýnda iki göz,
onaltý yaþlarýnda taptaze bir yüz. Açtý kapýyý ellisinde bir gövde. "Nerede o" dedi kalýn sesiyle.
-Kapalýyýz.
Yüzünü ekþitir gibi yaptý alaycý.
-Biliyoruz.
Kokuyordu. Ayný anda fýrýncýnýn kafasý göründü tabandan:
-Kim o? Dedi, kiminle konuþuyorsun?
O kadýn gelmiþ dedi, hani þu... Devamýný getiremedi.
Kadýnýn gözleri dellenmiþti.
-Eee hani þu ne? De de biz de öðrenelim.
Tamam dedi fýrýncý geliyorum. Elindeki damacanayý duvarýn kenarýna býraktý.
-Hala kovmadýn mý bunu yanýndan.
-Kovulacaklardan deðil. Ýstediðinde gider.
-Beni kovmuþtun ama.
-Sen paramý çaldýn.
-Çalmadým. Ödünç aldým.
-Bu saatte kapalý olduðumu bilmiyor musun?
-Biliyorum. Ama senden baþka gideceðim kimse yok biliyorsun.
-Yine mi?
-Evet bu seferki hepsinden beter.
-Aç mýsýn?
-Ne zaman tok oldum ki, ama açlýk düþüneceðim en son þey þimdi.
-Ama delikli peynir...
-Yerebatan'dan mý?
-Gel bak anlarsýn.

Yürüdü, kalçalarý yerçekimine üç kat tutunmuþtu. Tam ensesinde kocaman eflatun bir doðum lekesi vardý yarým ay þekilli görüverdi. Eflatun.
-Tadayým mý?
-Eee herhalde.
Kadýn kirli týrnaklarýný deðdirmeden parmak uçlarýnýn ortasýyla bir parça aldý. Bir saray sofrasýndaymýþ gibi yuvarladý dudaklarýnýn biraz gerisinde peyniri.
-Yerebatan'dan, Kolsuz'un peyniri bu.
Yüzü çok güzeldi. Bu doðaya isyandý. Ya da doðanýn zamana isyaný eksikte olsa.
"Hadi otur" dedi fýrýncý. Hele hele bu þaraba asla hayýr diyemezsin.
Duvarýn yanýndaki damacanayý tutup kaldýrdý.
-El yapýmý mý9
-Hem de ne al.
Boþtaki elini kaldýrýp gösterdi.
-Ne zaman yaptýn?
-Fýrýnýn çatýsýný kapattýðým gün.
-Neyi kutluyordunuz?
-Hiçbir þeyi. Belki de sadece bu günü.
Ortadaki sininin etrafýna çöktüler. Þarap hiç içilmemeliydi ya da içildikten sonra ömür boyu terlenmemeli, iþenmemeliydi o kadar güzeldi.
Bir çakýntý.
"Sen ölüme hükmeden olacaksýn"
Karþýsýndaydý büyücü sumaðýn baþýnda. Ayak bileðinin sýzladýðýný hissetti. Ama hiç önemli deðildi isterse olmasýndý ayaðý. Onunlaydý ya... Yüzünde çok sýcak bir gülümsemeyle kadehi uzattý, kulpu altýndandý.
-Bu þarabý ömürlerin boyunca ancak iki defa tadabilirsin. Bu ilki iç ve baþla.
Ýþýk, parlak bir ýþýk...
Çabuk dedi fýrýncý, çabuk su getir. Kadýn çýrpýnýyor, aðlýyor, bir yandan da karnýný tutmaya çalýþýyor, kendini yerden yere atýyordu. Þaþýrýp kalmýþtý.
-Nesi var? Ne oldu9
-Çabuk, çabuk ol, su getir.
Koþarak içeri geçti kovadan bir maþrapaya doldurup geçirdi suyu. Fýrýncý kadýnýn gömleðini sýyýrýp karnýna döktü suyu ve ovalamaya baþladý. Terden sýrýlsýklam olmuþtu kadýn.
-Daha! dedi, kovayý getir.
Elleri titriyordu. Koþtu kovayý aldý. Getirirken döküldü yarýsý suyun.
-Ellerini ovala suyla Bileklerini.
Derisi yumuþacýktý ellerinin tüy gibiydi, güçsüzdü. Bir an, büyük bir sevgi duydu kadýna karþý. Horlamýþtý onu, piþman oldu.
Kaldýrýp üst kata çýkardýlar yataða yatýrýp üstünü sýký sýký örttüler. Baygýn gibi uyuyordu.
Ýkisi de indiklerinde aþaðýya oturduklarýnda peynir tabaklý, þaraplý, sininin baþýna uzun bir süre sessiz kaldýlar.
-Çok mu hasta9
-Çok hasta dedi fýrýncý.
-Kriz gelmeden önce iþaret verir. O da kalkar buraya gelir.
-Baþka kimsesi yok mu9 Çocuðu?
-Var. Kuti.
-Kuti?
-Sen?...O?....
-Peki neden evlenmediniz? Aman Allahým neden oðlunuzu yetimhaneye verdiniz?
-Evlenmeden çocuk doðurmak onun için çok aþaðýlayýcýydý.
-Neden evlenmedin onunla9
-Ýstemedi.
-Ýyi ama neden?
-Çünkü bekliyor.
-Neyi?
-Sadece o biliyor.
-Ama neredeyse ölecek.
-O ölemez.
-Neden?
-Çünkü bekliyor.
Nasýl böbürlenmiþti kendisiyle, hayatýný avucunun içine alýyor, kaderi saptýrýyor onunla oynuyor diye. Kendi Tanrýlýðýna soyunalý beri ve bunu yapan tek kendisinin olduðuna inanalý beri tüm insanlarý küçümsemiþti.
Derado'dan sonra ikinci defa yerlerde hissetti kendini. Ama bu seferki ikiyüzlü kendisiydi.
Çocukluðunun oyunlarýna dönmek istedi. Onlar masumdular. O oyunlarda sadece ablasýnýn saçlarý kurban oluyordu ya da gazoz þiþeleri, çamur bebekler. Ama büyük oyunlarýnda kurban kendisi olmuþtu.
Onyedi yaþýndaydý, çimento kokulu evlerinden kaçmýþ, küçücük boylu günlerini geçirdiði köye gitmiþti bir gün. Ne de güzeldi. Ah oyun günleriydi. Cýlýz buðday tarlasýnýn içinde öpmüþtü kýzý, okþamýþtý.
-Senin adýn ne?
-Pamfilya.
-Ne demekmiþ o?
-Çok eski bir ülke. Þimdi tek bir toprak tanesinin yeryüzünde kalmadýðý kadar eski.
-Sen de o kadar eski misin9
-Hayýr ben daha onaltý yaþýndayým.
-Hiç aþýk oldun mu?
Utanýp kýzarmýþtý kýz.
-Evet beni öptüðünde sana
-Hah hah ha...
Gülmüþtü ve kibirle,
-Gidiyorum ve bir daha buralara dönmem. Ama yaþam bizi karþýlaþtýrýrsa bir kez daha seninle evlenirim.
-Sahi mi benimle evlenir misin?
-Evet ama bir þartla o gün hangi gün olursa olsun yüzün bu günkü gibi güzel olmalý, gözlerin bu günkü gibi taze bakmalý.
-Tamam. Ama ya beni tanýmazsan?
-Tanýrým tanýrým.
Kýzýn dudaklarýna minicik bir öpücük kondurup uzaklaþmaya baþlamýþtý. Kýz arkasýndan seslendi.
-Unutma sözünü sakýn.
-Unatmam, unutmam.
-Adým Pamfilya.
Baðýrýyordu kýz, o uzaklaþýyordu. Ensemde de bir rüzgar uðulduyordu. Eflatun...
Pamfilya... O yüz... Yýllar... Aðlýyordu. Semil'in ölümünden beri ilk kez aðlýyordu. Koþarak indi alt kata. Fýrýncýnýn yanýna çöktü. Gözlerini araladý adam. Ne olduðunu anlayamamýþ, uykulu, daha çok uykusuz þiþ gözlerle bakýyordu.
-Ben biliyorum, ben tanýyorum, benim o, o beni... Çöktü kaldý yataðýn yanýna aðlayýþý sessizdi. Fýrýncý doðruldu yataðýndan. Sadece gözyaþlarýnýn pýrýltýsýný seçebiliyordu karanlýkta. -O beni bekliyor dedi -Ben tanýyorum onu, o Pamfýlya. -O'nun adýný bir tek ben bilirim dedi fýrýncý. -Birde ben... Ertesi gün evlendiler. Bir ertesi gün Pamfýlya öldü.
Gözü takýlýp kalmýþtý köþeye. Kedi hergünkü gibi ekmek yataðýnýn altýna çekilmiþ, ekmeðin yanýk köþesini kýtýrdatýyordu. Doydu. Gerindi uzun uzun ve gitti. Gözleriyle izledi arkasýndan. Aklýnda Pamfýlya. Hayatýn beton gibi çakýlývermesi üzerine.
Allah bullaktý. Anlamsýzlýðý hissediyor ama her köþede birbirinden kopmuþ, ilgisizlenmiþ parçalar birleþiyordu. Parçalardý dikkati daðýtan, anlamsýzlaþtýran. Tepeden bir göz istiyordu yaþamak.
"Bana onu anlatsana" dedi fýrýncýya Pamfýlya'yý...
-O'nun neler yaþadýðýný bilmen gerekseydi yaþam sana bunlarý gösterirdi. Göstermediðine göre sendekilerle yetinmelisin.
-Ben bir baþkasýnýn yaþamýný elinden almýþým gibi...
-O yaþamýný sana verdi. O seni sevdi, onunla evleneceðine inandý ve seni bekledi. Bu kadar.
Gözleri daldý.
-Doða dedi sadece tek bir kurala boyun eðer. Sevgiyle beslenen inanca. "Þimdi git" dedi. Yat dinlen. Haftalardýr geceleri uyumadýðýný biliyorum. Düþünme artýk. Pamfýlya bitti.
Ertesi günün ýþýklarý çok uzaklardaki daðlarýn ardýndan salýnmaya baþladýðýnda ikisi de uyanýk, günün iþlerine baþlamýþlardý.
Hamurlarýn yoðrulma iþi çoktan bitmiþ kabarmayý bekliyordu. Fýrýnýn içinde odunlar hala harlý harlý yanýyordu. Henüz kor olmamýþlardý. Fýrýnýn içi ýlýnmýþ, güneþ öncesi acý soðuk kýrýlmýþtý. Ama yine de içi titriyordu bu gün. Kendini ilk kez sabahýn ilk saatlerinde böylesi bitkin hissediyordu. Akýl ve ruhunun yaþadýðý çalkantýlar bedenini de karmakarýþ etmiþti. Kanýnýn daha hýzlý dolandýðýný hissediyordu ve damarlarýnýn çeperlerine daha kuvvetle abandýðýný.
Fýrýncý dalmýþtý. Ýþine mi, yoksa Kuti'yi mi düþünüyordu? Ömrünü tek baþýna geçirmiþ biri için yaramazlýk zamanýndaki bir çocukla yaþamak... Fýrýncý hakkýnda çok az þey biliyordu. Gerçek adýný bile bilmiyordu. Fýrýncý... Büyücü... Ne zamandýr buradaydý? Nereden gelmiþti? Ya da bu þehirde mi doðmuþtu? Saçlarý beyazlanmcaya dek neler yaþamýþtý? Ya saçlarý beyazlandýktan sonra? Annesi babasý ölmüþler miydi? Hiç evlenmiþ miydi? Kuti'den baþka çocuðu var mýydý? Hep bir sýnýr vardý aralarýnda açýlamayan, denilemeyen þeyler.
Fýrýncý da kendisini tanýmýyordu. Hiçbir þey anlatmamýþtý. Semil'i, Derado'yu, Kaspar'ý, ablasýný... hiç kimseyi, yaþamak oyunculuðunu, bozgunlarýný...
Birbirlerinin geçmiþini hiç bilmeyen iki yabancýydýlar.
Ortak yaþadýklarý zamanlarýnda herþeylerini bilen iki dosttular.
Geçmiþler ötesi geçmiþlerinde yüreklerini ve kaderlerini baðlayan sunaðýn baþýnda iki aþkýncýydýlar.
Kedi yine usulca girdi kapýdan. Ekmekler piþmiþ kokularýný salmaya baþlamýþlardý. Ýlk kez böylesi erken geliyordu kedi. Erken acýkmýþtý. Dikkatle baktýðýnda karnýnýn yere deðdiðini gördü.
-"Gördünüz mü" dedi fýrýncýya; Posteki hamile. Bu ismi kendisi koymuþtu kediye. Fýrýncý, fýrýnýn kapaklarýnýn yanýndaki duvarýn çýkýntýsýna dayanmýþ sigara içiyordu.
-Kuti'nin yetimhanede kalmasý daha mý iyi olur dersin?
Düþünceliydi. Ne yapacaðýný bilmemenin tedirginliði vardý gözlerinde.
-Bence bütün çocuklarýn aileleriyle yaþamaya, en azýndan onlarý tanýmaya ihtiyaçlarý vardýr.
-Tanýmasa ne olur?
-Boþluk, havalarda bir yerlerde asýlý kalmak gibi.
-Kuti yetimhanede kalacak.
-Bunu yapamazsýn.
-Yaptým bile. Sigarasýný yere attý fýrýnýn kapaklarýný açýp ekmeklerin yan yüzlerini deðiþtirdi. Kapaklarý kapattý.
-Onu nasýl býrakabilirsin?
-Býrakmýyorum. Sadece yaþamasý gerekenleri yaþamasýna izin veriyorum. Onunla aramýzda ayný kýrmýzý sývýnýn farklý iki bedende dolaþmasýndan baþka hiçbir yakýnlýðýmýz yok. Hem sen senin gibi bir yaþamak korkaðý... Bu iþlere burnunu sokma.
Yaþamak korkaðý...
Fýrýncý gözlerinin ta içine bakýyordu. Sanki tepkisini kontrol ediyor, aldýðý tavrý, yüzünün deðiþen her çizgisini büyük bir dikkatle izliyordu.
-O halde Kut i'yi ben alýrým.
Aslýnda söylemek istediði bu deðildi.
Yaþamak korkaðý...
-Sen önce kendinde olan iþini bitir. Kuti kendi hayatýný kendisi yaþayabilir. O ayaklarý üzerinde durmayý sensiz, bensiz de öðrenebilir.
Kaderi düþündü. Ýþte Kuti, hiç tanýmadýðý babasýnýn kararý ile bundan sonraki hayatý belirleniyordu ve bundan haberi bile yoktu!
Derin derin sustu.
Gözgöze geldiler. Biraz yumuþamýþtý fýrýncýnýn bakýþlarý. Ani bir hareketle kalkýp yanýna gelip çöktü. Baþýný iki elleri arasýna aldý. Burun burunaydýlar:
-Beni iyi dinle dedi.
-Bir þey var, ama ne bilmiyorum. Seni silkindirecek, bu kaybolmuþluk duygunu siliverecek ve asýl kimliðini sana geri verecek bir þey. O her ne ise bir an önce bul. Seni daha fazla beklemem mümkün olmayabilir. Ýkimizi de çok fazla oyaladýn.
Boþ bakýþlarý gene birleþti fýrýncýnýn umutsuz bakýþlarýyla.
-Hadi dedi, çýk dolaþ biraz. Kedi ekmeðin kabuðunu bitirmiþ, aralýk kapýdan süzülüp çýkmýþtý.
Oâa çýktý peþisýra kedinin. Aydýnlýk yine gözlerini aldý.
Tam öðle güneþiydi tepedeki. Ilýcýk bir bahar öðlesiydi. Ýçi coþuverdi. Ýki sokak ötedeki parka doðru yürümeye baþladý. Ýnsanlar geçiyordu yanýndan yabancýlaþtýðý, aldýrmadýðý, insanlar. Ama sanki onlarla karþý karþýya gelmek, yanlarýndan geçerken elbiselerine sürtünmek hoþuna gitmiþti.
Yol aralarýndan yeþeren çimenlere basmamaya çalýþarak yürüyordu. Hatta güzelce giyimli hanýmýn birine gülümsedi bile.
Semil'in öldüðü günden beri bu duyguyu kaybetmiþ olduðunu, uzun yýllarýn bu duygu güdüklüðüyle geçtiðini farketti.
Yaþamak korkaðý...
En küçük bir terslikte kabuðunun içine saklanýveren bir korkak. Tabii ya, hayatýnda ne zaman birþeyler ters gitmeye baþlasa kaçývermiþti. Dinginliðini içine gömmüþ, edinimsizliðin tatlý rehavetini yaþamýþtý ve savunma mekanizmalarý her zaman hazýrdý. "Hayatým kendi ellerimde,(stediðim zaman kapatýveririm."
Ýçinde bir hafifleme hissediyordu. Sanki yýllardýr bütün bedeniyle taþýdýðý bir demirden yýlan boðazýndan kaçýp gidiyordu.
Hayatýnýn gerçeði buydu. O bir yaþamak korkaðýydý.
Belki de fýrýncýnýn anlatmaya çalýþtýðý, uyan artýk dediði buydu.
Kendisini nasýl bu kadar iyi tanýyordu9
Parkýn giriþindeki acýbadem fidaný pembe pembe çiçeklerine bürünmüþtü. Ýçi cýz etti. Kim bilir, kaç bahar gelip geçmiþti bu parkýn önünden, kaç defa gözünü, gönlünü çelmeye uðraþmýþtý da bu pembeli, o oralý bile olmamýþtý. Parkýn içine girdi. Otlar taptazeydi, yerlerdeki yemyeþildiler. Parlak, titrek ürkek. Birkaç yerden çiðdemler deliyordu çimleri, bir yerlerden papatyalar. Bir banka oturdu. Akþamki yaðmurun artýklarýndan bir birikinti duruyordu ayaklarýnýn dibinde. Elini suya soktu. Dalgalandý, hareketlendi su. Çekti elini duruldu. Bir avuç çamur aldý birikintinin yanlarýndan hafif kuru. Elinde evirip çevirmeye baþladý. Avucuyla sýktý. Parmaklarýnýn kalýn hatlarý yerleþti çamura. Birkaç yeri bastýra, birkaç yeri kabarta küçük bir bebeðe dönüþtürdü çamuru. Bankýn kenarýna oturtup çamur bebeði kalktý. Bir süre daha yürüdü aðaçlarýn arasýnda. Pýrýl pýrýldý yeni yeþermiþ yapraklar. Çok geçmeden bulanýrlardý toza. Ama olsundu. Þimdi, þu anda olabilecekleri en güzel hallerindeydiler ve o da, þimdi, þu anda, onlarlaydý. Parkýn çýkýþýnda gördü Postekiyi. Kabarýk tüylerini salýya salýya yürüyordu karþý kaldýrýmda ve nereye gideceði belliydi edasýnda.
Çoktandýr düþünüyordu onun bir sokak kedisi olmadýðýný. Geçenlerde buram buram sabun kokarak gelmiþti fýrýna.
Takýldý peþine. Ýki karþý kaldýrýmda yürüdüler bir süre. Iþýklarda durdu Posteki, bekledi ve yeþille geçti karþý kaldýrýma. O'nun kaldýrýmýna. Þaþýrdý.
Þimdi Posteki önde o arkada ayný yöne yürüyorlardý. Þehrin bu taraflarýna yabancýydý. Yüksek gökdelenler seyrelmeye yerini bahçe içinde tek katlý bakýmlý evler almaya baþladý. Sokaklar tertemizdi evlerin bahçe duvarlarýndaki demir kapýlarda mor salkýmlar, boru çiçekleri açmýþtý. Mis gibi kokuyordu sokak. Kaldýrýmlarda akasya aðaçlarý sýralanmýþtý karþýlýklý. Açtý açacaktý tomurcuklar.
Bembeyaz boyalý bahçe duvarlarý da bembeyaz bir evin önünde durdu. Kapalýydý demir kapýlar. Mýrýldamaya baþladý. Bir baþ aniden yükseliverdi duvarýn gerisinden. Koyu kýzýl upuzun saçlar. Küçücük bir burun ve kocaman kocaman gözler. Gencecik bir kýzdý.
-Geldin mi Posteki?
Ama Posteki adýný o koymuþtu kediye...
Kýz bahçe kapýsýna doðru ilerledi. Ama adýný kendi koymuþtu.
Elleri toprak içindeydi. Tam kapýnýn önündeydi kendisi de, gözgöze geldiler. -Kedi sizin mi9
-Evet, bizim kedimiz.
-Adý ne?
-Posteki.
-Çok uygun bir isim.
-Evet, gördüðünüz gibi bir koyununki kadar gür tüyleri var.
-Siz mi koydunuz ismini.
-Evet.
-Burada mý oturuyorsunuz?
O ana kadar gayet içten konuþan kýz birden hýrçýnlaþtý.
-Niye soruyorsunuz?
-Ah dedi.
-Çok özür dilerim. Bu kedi Posteki yani benim de kedim sayýlýrda ilgim sadece ona.
-Nasýl sizin de kediniz sayýlýr.
-Þey o hergün bizim fýrýna gelir ve kýzarmýþ bir ekmeðin kabuðunu yer. Sonra gider.
-Ayný kedi olduðu ne malum.
-Postekiye benzeyen pek fazla kedinin olamayacaðýný siz de tahmin edersiniz herhalde Üstelik benim Posteki de hamile.
Kýz yine eski içten haline dönmüþtü. Ayaklarýna dokunan ve bir yandan da yalanarak mýrýldanan kedinin yanýna çöktü. Yer yer kurumuþ topraklý ellerini hayvanýn gür tüyleri arasýnda gezdirerek:
-Seni gidi uyanýk dedi.
-Ondan önüne koyduðumuz bayat ekmekleri hiç yemiyormuþsun meðer. Evde hep et yer dedi.
-Tavuk ve sýðýr eti. Balýk ve koyun eti yemez.
Evin büyük camlarýndaki tüller açýldý ve yaþlý bir kadýn yüzü belirdi. Meraklý gözlerle bakýyor, kýzýn kiminle konuþtuðunu anlamaya çalýþýyordu. Dayanamadý camý açtý. Ayný anda kýz arkasýný döndü kadýnla gözgöze geldiler.
-Merak etmeyin Madam Agnel dedi, bir þey yok. Posteki'yi tanýyormuþ. O'nun fýrýnýnda her gün taze ekmek yemeye gidiyormuþ bizim yaramaz."
-Ortalardan kaybolduðu zamanlarda onu merak etmeyin. Bizim fýrýndadýr. Hem o çok akýllý bir kedi. Evini merak ettiðim için peþinden takip etmiþtim. Karþýdan karþýya geçerken ýþýklardan geçiyor. Hem de yeþili bekliyor biliyor musunuz?
-Ah akýllýdýr benim Postum çok akýllýdýr.
Kýz kedinin baþýný iki elinin arasýna almýþ hafifçe hýrpalýyordu:
-Eh ben gideyim artýk, dedi.
-Onun iyi ailesi olduðunu öðrendim ya þimdi daha rahatladým.
"Bende þimdi daha rahatým" dedi kýz.
-Eðer isterseniz yavrularýndan birini temelli alabilirsiniz.
"Çok teþekkür ederim" dedi.
-Sevinerek alýrým.
Yaþlý kadýnýn gözleri üzerindeydi. Elini kaldýrdý kadýna doðru. Hoþçakalýn dedi. Hoþçakahn. Kýz gülümsedi. Yaþlý kadýn da. Kýz kediye Posteki diyordu! Ellerinin çamurlarýný yýkadý önce, beyaz havluya kurulamak istemedi, belki týrnaklarýnýn arasýnda birkaç parça toprak kalmýþtýr, havluya lekeler býrakýr diye.
Odaya girdiðinde yine o küçük sandýðýn baþýndaydý kadýn. Arkasý dönüktü ama yinede eliyle iþaret etti. Geldi çöktü yanýna. Garip bir þekilde toprak, hayýr çimento kokusu yayýlýyordu sandýktan. Kalýn bir kumaþ destesi sýkýþ sýkýþtý içinde onu çýkarmaya uðraþýyordu Köþesinden tuttu, kaldýrdý. Açtýlar. Kocaman kocaman açýk kýrmýzý güllerin, açýk pembe karanfýlerin, soluk yeþil yapraklarýn olduðu kalýn bir iç perdesiydi.
-Bu ne madam Agnel? dedi Kaspar.
-Perde.
-Perde olduðunu anladým ama, bunca yýldýr sakladýðýnýza göre bir anýsý olmalý deðil mi?
-Evet, bir anýsý var.
-Anlatmayacak mýsýnýz.
-Hayýr.
-Sadece zamaný geldi.
-Neyin?
-Bundan kurtulmanýn.
Kaspar, artýk çok iyi tanýyordu kadýný. Konuþmak istemiyorsa, asla konuþmazdý ve üstüne gelinmesinden asla hoþlanmazdý.
-Dolaptan makasý getirir misin? dedi. "Tabii" kalktý.
-Küçük odadaki çekmecede de öbür makas var, siyah saplý olaný, onu da al.
Makaslarý alýp geldi. "Hadi bakalým" dedi. "Baþla". Kesmeye baþladý perdeyi diðer makasý da Kaspar'ýn eline tutuþturmuþtu. Binlerce küçük parçaya ayrýlmýþtý perde, saat gece yarýsýný on dakika geçtiðinde. Odanýn ortasýnda kýrpýktan bir öbek vardý þimdi. Yanýnda biri huzurlu, biri þaþkýn iki kadýn. -insanlar dedi bir anýdan kurtulmak istediklerinde O anýyý hatýrlataný küçük parçalara ayýrmak isterler. Çünkü sanýrlar ki parça küçüldükçe acý da küçülür.
-Kaspar þu koltuða biraz oturacaðým. Senden son bir þey istesem.
-Tabii bayan Agnel.
-O parçalarý sandýða doldurur musun?
-Ama bunlar o sandýða sýðar mý ki?
"Haklýsýn" dedi.
-Sýðmaz.
-Sence acý küçüldü mü?
-Bence parçalar büyüdü.
-Peki sence o bunu biliyor mudur?
-Kim?
-O
Kaspar sustu.
-Bilmiyorsa bile artýk biliyor.
Son cümlesini kendi kendine söylemiþti. Kaspar'a deðil. Sonra gitti yattý.
Öylece kaldý odanýn ortasýnda, binlerce parçaya ayrýlmýþ çimento kokulu perde kýrpýklarýnýn arasýnda. Toplasa atsa mý? Yoksa öylece býraksamý karar veremedi. Uðraþsa sandýða doldursa. Oysa sandýk öyle küçük görünüyordu ki, kýrpýklarsa dað gibi.
Mutfaktan büyük bir çöp torbasý aldý. Ýçine doldurdu hepsini. En küçük parçasýna kadar.
Torba kapkaraydý. Ýçindekilerse, belli ki bunca yýldýr saklandýðýna göre çok özeldi. Kara torbayý hiç yakýþtýramadý içindekilere.
Bir anda kapýda belirdi kadýn.
"Topladýn mý ortalýðý?" dedi. "Topladým bayan Angel" dedi Kaspar. Torbaya doldurdum yarýn ne isterseniz yaparýz. "O kara torba" dedi. "Orospuluðumun anýlarýný taþýmak için bile çok çirkin. Bahçeye getir onu" dedi.
Bahçeye çýktýlar. Gökte ay vardý. Hilaldi. Kýrpýklarý, tohumlarý en güçlülerinden olan erik aðaçlarýnýn altýna serptiler. Topraða deðen her parçayla biraz daha aydýnlanýyordu kadýnýn yüzü. Çok eðlendiler, kahkahalarla güldüler, kýrpýklarýn üstüne yatýp, debelendiler. Kara torbayý da götürüp sokaðýn köþesindeki büyük çöp tenekesine attýlar. Ait olduðu yere. Ve yine güne uyanmak için gidip yattýlar. Kaspar hiçbir þey sormadý. Soramadý.
Doðurmuþ Madam doðurmuþ. Posteki doðurmuþ. Aman Tanrým. Muhteþem bunlar, dört tane beyaz, bir tane de simsiyah. Kadýn yataðýn üzerinde sýrtüstü uzanmýþtý. Eliyle yanýna çaðýrdý Kaspar'ý. Elindeki anahtarý verdi. Gözlerinin içine baktý kýzýn. Kaspar sessiz aldý. Ve yaþlý kadýn gözlerini son kez kapattý.
Gün yeni doðuyordu. Kaspar, altýncý minik beyaz yavrunun bir türlü doðamayýp öldüðünü, giderken Postekiyi'de götürdüðünü henüz bilmiyordu.
Koyu karanlýk ve boðucu bir gecenin içinde yürüyordu. Peþindeki adým sesleri kendi hýzýna göreydi. Bir hýzlanýyordu, bir yavaþlýyordu. O sanki dalga geçercesine ayarlýyordu ritmini. Sonra aniden koþmaya baþladý. Þaþýrmýþtý arkasýndaki. Adýmlarýnýn kararsýzlýðýndan belliydi. Hýzlandý peþindeki. Köþedeki büyük binalarýn arasýndaki sokaða döndü ve durdu. Bekledi. Ardýndaki koþan adým yaklaþtý, yaklaþtý. Köþeyi dönmeden durdu. Belli ki temkinliydi. Bir adým sonra ise gözgözeydiler. "Ýyi geceler" dedi. Sesi sakindi. "Ýyi geceler" sesi þaþkýndý. "Kimsin?" dedi. Sesi sertti. Sarýldýlar.
-Yine mi?
-Evet yine.
-Bu duruma artýk bir çare bulmalýyýz.
-Bence de. Seninle uðraþmaktan kendi iþlerimi aksatýyorum.
-Bu sefer ne yaptým?
-Bir öncekinin aynýsýný.
-Yani?
-Yine kilitledin hafýzaný.
-En baþýnda söylemedim mi sana? Kendine baþka bir yol arkadaþý bul demedim mi?
-Bende sana her seferide ne dedim? Senden baþkasý olmaz.
-Neden?
-Çünkü biz, ilk ikiyiz.
-Peki ben niye senin gibi olamadým?
-Çünkü sen asi tarafsýn, ben uyan taraf. Hem artýk her seferinde kendini eleþtirmekten vazgeç. Herkes düþüncesinde ve yaþamýnda özgür. Sen sadece bu özgürlüðünü kullanýyorsun.
-Her seferinde kendimi kilitleyerek mi?
-Evet, çünkü bu senin hoþuna gidiyor.
-Bilinçsiz ve mekanlý zamanlý halim mi?
-Evet.
-Tabi aslýnda O'nun için gidiyorsun. Ama sonra herþeyi unutuyorsun. Kopan parçan O'nun için gittin. Kaybettiði sevgi duygusunu yeniden verebilmek için.
-Bak bu sefer anlaþalým; uyanmak için kendimi kullanmayý kesinlikle reddediyorum.
-Ýyi ama niye?
-Senin zamanýn hiçbirinde gidip kendi karþýna dikilivermek gibi bir sorunun olmadý.
-Eh olmadý.
-Bu çok kötü bir duygu, bir þok.
-Ýyi ya, bizim de o þoka ihtiyacýmýz var zaten.
-Baþka bir yol bul.
-Bakarýz.
-Peki o kim?
-Kopya yok.
-Ýpucu da mý?
-Kediye dikkat et.
-Eh hiç olmazsa bu sefer ölüleri diriltmeye kalkmamýþsýn.
-Yapma o adam tam olarak ölü deðildi biliyorsun.
-Olsun, zamanýnýn insanlarý için basbayaðý bir ölüydü.
-Artýk gitmeliyim Han. Uyanýnca beni hemen bul olur mu?
-Atra ve Toran benimle mi?
-Kopya yok.
-Ýpucu.
-Atra yeni doðum yaptý. Toran'sa þu sýralar parça bütün iliþkisiyle uðraþýyor.
-Ya sen, sen de benimle misin?
-Ben her zaman her yerde, en yakýnýnda olaným. Daha köþeyi dönmeden anlamýþtý bir terslik olduðunu. Bütün sokak yanýk ekmek kokuyordu. Parmaklarýnýn ucundaki kanýn tamamen çekildiðini hissetti. Koþar adým girdi içeri, fýrýnýn kapaklarýndan, koyu dumanlar çýkýyordu. Fýrýncý hemen yandaki taburede öylece oturmuþ bakýyordu. Daha aðzýný açamadan kapattý yaþlý adam gözlerini son sesi, son nefesi ve elinden düþen fýrýnýn büyük anahtarýnýn sesi oldu.
O gün þehir mezarlýðý en sakin günlerinden birini yaþýyordu. Koca gün için sadece iki cenaze gömülecekti. Yanyana açýlmýþ iki çukur vardý. Hemen yanlarýnda bir üçüncüsü hazýrlanmýþtý ama, o mezara gömülecek kimsesiz kadýnýn sonunda bir akrabasý çýkmýþ, kadýnýn yanmýþ cesedini bir çuvala koyup bozkýrýn ucundaki köyüne götürmüþtü, iki gömücü de iþlerini büyük bir ciddiyet ve titizlikle yapýyordu. Çünkü bunca yýlýn onlara öðrettiði tek bir þey vardý. Ayrýlýk ki en büyüðüydü ayrýlýðýn ölüm, ardýndan öfke, getiriyordu. Küreðin sapýnýn yamuk olmasý, topraðýn alelade saçýlýþý etrafa, kazmanýn sert bir taþa çarpmasý ya da, kazýcýnýn dudaklarýnýn kenarýndaki küçücük bir tebessüm izi, haykýrýþlarýný çoðaltabiliyor hatta, hiç suçlarý yokken iþleri sadece cansýz bir bedene içine sýðabileceði bir çukur kazýp, üzerini toprakla örtmek olan kendilerine bile sataþmalarýna hatta tartaklamalarýna neden olabiliyordu.
Hiç unutmamýþtý. Bir gün ölen annesini, her gün doðumunda ziyaret eden on yaþlarýnda bir kýz yanýna gelmiþ, "Annemin baþucundaki aðacý oradan kesmenizi istiyorum" demiþti. Gülmüþtü. Kýzýn suratýysa buz gibiydi. "Onunla benden daha çok beraber oluyor." Gitmiþti. Kimse farketm emiþti, her gün doðumundan sonra mezarlýktan her çýkýþýnda yanýnda bir avuç toprak götürdüðünü, mezarýn baþýndaki koca aðaç bir gece boylu boyu devrilinceye kadar.
En sakin iki törendi. Çok kýsa süreceði belliydi. Çünkü iki mezarýn baþýnda da sadece birer kiþi vardý. Ölenlerden biri yaþlý bir kadýndý. Baþýnda aðlamaktan þiþmiþ gözleriyle kývýrcýk kýzýl saçlý gencecik bir kýz dikiliyordu. Elinde bezden bir torba vardý. Torbayý açtý. Ýçinden bir koyununki kadar gür tüyleri olan Postekiyi çýkardý. -Yanma dedi. Onuda gömeceksiniz. Gömücü kediyi tiksinti duygularýný belli etmemeye çalýþarak aldý. Yaþlý kadýnýn tabutunun yanýna küçük bir çukur daha açtý. Kediyi içine koydu. Topraklarý kürekle üzerlerine atmaya baþladý. Çukurlar dolmak üzereydi. Kaspar,
-Durun dedi. Adam baþýný kaldýrdý durdu. Kaspar, erik çekirdeklerinin birini küçük birini büyük çukurun baþlarýna yerleþtirdi. Biri Madam Agnel içindi. Biri ise Posteki için. Ýki çekirdek daha kaldý avucunda. Belki tutmaz diye getirmiþti yedeklerini. Ancak onlar en asil iki tohumlu aðacýn meyveleriydi. Tutardý. Dörtlemeye gerek yoktu.
Adam, bir duvar gibi sessizdi mezarýn baþýnda. Gömücüyü izliyordu. Ýçindeki duyguyu anlamlandýramýyordu. Baþlý baþýna bir sevinçti bu. Fýrýncýnýn ölümünün ardýndan sevinmesi mümkün müydü? Kendini kandýrmasý da mümkün deðildi. Sessiz bir sevinç. Baþýný kaldýrdý. Yandaki mezarýn baþýndaki kýz da. Gözgöze geldiler.
Tanýmýþlardý birbirlerini. Bir anda yaþlarla doldu kýzýn gözleri. Adamýn yanýna geldi. "Çok üzgünüm" dedi. Posteki öldü. Sevindi. Ama bu kez bu duygudan kaçtý. "Madam da. Ayný gün öldüler." Kelimeler zor dökülüyordu aðzýndan. "Çok üzüldüm" diyebildi zar zor. "Siz kimi kaybettiniz" dedi kýz, sadece kendi acýsýný ortaya koymanýn mahcupluðuyla. "En yakýn dostumu". "Ben de çok üzüldüm". Sustular. Gömücü çukuru doldurmak üzereydi. "Durun" dedi Kaspar. Adam baþýný kaldýrdý, durdu. Kaspar cebine koyduðu erik çekirdeklerinden birini alýp Fýrýncýnýn baþucuna yerleþtirdi. -
-Tamam dedi. Ýki büyük dost, yanyana yatýyordu þimdi. Üçüncü Postekiyle birlikteydiler.
"Huzur içinde uyusunlar" dedi Kaspar.
"Huzur içinde uyusunlar" dedi adam.
Kaspar'a döndü. "Yürüyelim mi?"
Kaspar'ýn eli cebindeydi. Son kalan erik çekirdeðini evirip çeviriyordu.
"Yürüyelim." Çekirdeði çýkarýp yandaki boþ mezarýn içine attý. Yürüdüler... "Posteki'nin beþ tane yavrusu oldu" dedi kýz. Sessizliði bozmak istiyordu. Daha çok içindeki sessizliði.
-Size birini vereceðime dair sözüm var biliyorsunuz.
"Memnuniyetle alacaðým" dedi adam. "Baþka kimseniz var mý?" dedi kýza. "Uzun hikaye" dedi Kaspar. "Var, ama yok."
-Annen miydi?
-Hayýr
-Beni evlatlýk almýþtý.
-Peki ya gerçek annen-baban.
"Babam öldü" dedi kýz sustu.
-Annen9
-Hapishanede.
Kardeþlerin var mý dedi adam.
-Var ama, nerede olduklarýný bilmiyorum. Öðrenmekte istemiyorum.
-Bir de dayým var. Onu arayýp bulacaðým.
"Adýn ne senin?" dedi adam kýzýn kývýrcýk kýzýl saçlarýna daha dikkatli bakarak.
"Kaspar" dedi kýz.
"Kaspar?" Zaman zaman çakan ve zaman zaman dolaþtýran ýþýklarýn en kuvvetlisiyle irkildi. Açýlýverdi gözleri. "Kaspar" dedi içinden: Dayýn seni bir ömürdür arýyor.
Hiç bir þey anlatmadý. Sustular.
Anahtar dedi adam son kez. "Kilitli dolabýn anahtarý" dedi Kaspar. Ömrünün sonuna kadar yetecek altýn ve parayla dolu. "Sana" dedi "bir anahtar da ben vereceðim". Fýrýnýn anahtarýný uzattý. Tabii istersen.
-Gidecek misin? -Hep seninleyim Kaspar hep yanýndayým.
-Ama gideceksin. Gözleri dolu dolu olmuþtu.
Diyemedi: "Sen benim kopan parçamsýn. Ayrý kalmamýz mümkün deðil ki" diyemedi.
Evet dedi. "Zorunluyum".
Sustu kýz.
-Bana vereceðin yavru kediyi sana emanet edebilir miyim? dedi adam.
Baþýný salladý Kaspar. Adam kalktý. Kýz son bir defa baktý gözlerine. Simsiyahtý adamýn gözleri ve parlýyordu. Siyah ýþýðý yutardý oysa. Bu gözler yansýtýyordu. Eðildi adam. Ýki gözünün biraz üzerinden öptü kýzýn ve parkýn en kuytusundaki banka doðru gitti.
Kaspar elinde iki anahtarla öylece kalakaldý. Posteki öldü, Madam Agnel öldü. Fýrýncý öldü.
"Ve dörtlenmenizdir ki" dedi içindeki ses,
Var olmanýz, boþ basamaklanmanýz.
Dönmüþtüm yine. Ben Han, asi olanlarý, oyunu sevenleri banka oturdum. Yerler ýslaktý yaþamýn sonsuz biçimlerine, sonsuz ihtimallerine yine hayran kalmýþtým. Ve biliyordum ki, ben bunu yine yapacaktým. Sonsuzluktan ve yaratýcýlýktan yine kaçacaktým.
Önce renge sonra sese ve sonra ýþýða dönüþtü her þey. Suðla, Atra ve Toran bekliyordu. Kucaklaþtýk.
Park görevlisi hafifçe dokundu omzuna bankta oturan adamýn, hafifçe yana yattý beden. Koþarak gitti. Polisler geldi. Sonra büyükçe bir araba. Aldýlar götürdüler. Sonra bir tabutta geri getirdiler,dördüncü boþ mezara gömdüler.
















Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Babel [Þiir]
Çýplak Gözlü Çocuklar [Þiir]
Saklanma Kuytulara [Þiir]
Oyala Beni Sevgilim [Þiir]
Çocuklar Biliyor [Þiir]
Býrak Gitsin [Þiir]
Kehanet [Þiir]
Okumadan Ölme [Þiir]
Ýki Kere Ýki Yalnýzlýk (Nezihe Ecevit) [Þiir]
Þeh"ri Ýstanbul I [Þiir]


Nezihe Ecevit kimdir?

Yazýyorum. . . Sadece bu kadar. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Düþdüþünleri...


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Nezihe Ecevit, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.