..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Kürtaj sadece kendileri bir zamanlar doðmuþ insanlar tarafýndan savunuluyor. -Ronald Reagen
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Bahadýr ÖZBÜTÜN




27 Aralýk 2008
Pi'nin Öyküsü  
Bahadýr ÖZBÜTÜN
Take this migraine everywhere I go Take the fast lane everywhere I go Take this migraine everywhere I go Someday, gonna take it slow


:CAHJ:
Take this migraine everywhere I go
Take the fast lane everywhere I go
Take this migraine everywhere I go
Someday, gonna take it slow

Rüzgâr yüzüme çarpýyordu, olanca þiddetiyle. Ayaklarým sürekli hareket halinde. Gücümü dengeli kullanarak varmaya çalýþýyordum hedefime. Aslýnda var olduðundan bile þüpheliydim bu hedefin. Peki, itiraf ediyorum. Amaçsýz bir yolculuktu bu. Belki de bir idman. Yürüyüþ öncesi bir hazýrlýk. Bisikletimin gýcýrtýlarýný duymamý engelleyen bir baþka ses daha vardý kulaklarýmda. Bunun rüzgârýn sesi olduðunu düþünüp kendinizi zeki bir romantik durumuna düþürmeyin sakýn. Öyle olsaydý ben de hemen anlardým. Bu ses baþka bir þeydi. Gönlünüzü almak için söylüyorum; hata benim, bu bir ses deðil aslýnda bir melodiydi. Melodi; bir su sesi gibiydi, yani yine de bir sesti. Kafanýzý karýþtýrmaya çalýþmýyorum elbette ama anlatmakta güçlük çekiyorum. Su sesi gibi bir melodiydi. Nerden geldiðin anlamaya çalýþýrken dengemi yitirdim ve bisikletten kendi rýzamýn muhalefetine raðmen inmek durumunda kaldým. Bu iniþ beklediðimden daha yumuþak oldu. Sadece sýzlayan birkaç bölge vardý vücudumda, onlarýn varlýðý da baþýnda perukasý, yüzüne yanlýþlýkla konmuþ gibi duran burnu ve küçük bir tebessümle büzülmüþ, tebessümü kadar küçük dudaklarýyla o adam karþýma çýktýðýnda silindi gitti.

Adam kendini hemen tanýttý. Alman aksanýna bulaþmýþ bir Türkçeyle konuþuyordu. “ Adým Telemann” dedi “ Georg Philipp Telemann. Bendeniz müzisyenim efendim. O duyduðunuz su sesi de benim bir eserim: ‘ Water Music’. Neden bunu duyduðunuzu ve beni neden o kadar uzun yollardan ve yýllardan buraya kadar çaðýrdýðýnýzý bilmiyorum ama onur duyduðumu söylemeliyim. Tüm yorgunluðuma deðdi. Sizin gibi genç bir delikanlýnýn benim eserimi dinliyor olmasý ümit verici. Sanýrým sevdiðiniz kýzla alakalý bir durum bu. Anlatmak isterseniz dinleyecek kadar zamaným var” dedi.

“ Sevdiðim kýzla ilgilidir muhakkak” dedim “ ama ben de sizin kadar þaþkýným buraya kadar gelmenize ve bir baðlantý kurmaktan da çok uzaðým sizle onun arasýnda. O yüzden sizi daha fazla tutmayayým. Eðer bir þey bulabilirsem size ulaþmaya çalýþýrým”

“ Hamburg’da olurum’ dedi. “ Kiliselerin çanlarýna doðru seslenirsen hemen gelirim”

Bu onunla son konuþmamýz oldu o gün için. Kayboldu gitti. Bana garip bir bulmaca býrakmýþtý. Neden Telemann’dý gelen? Yani neden Çaykovski deðildi, neden Mozart ya da Beethoven deðil de Telemann? Bunu düþünmeye baþlamalýydým ama önce bir yerlerde oturup bir çay içsem iyi olacaktý. Hem þaþkýnlýðýmý hem de acýyan yerlerimi unutmak için.

Denize nazýr bir çay bahçesinde oturdum ve mekâna uygun olduðunu düþündüðüm ve önceden öyle planladýðým için çay söyledim. Çayým geldikten ve ben birkaç yudum çay içtikten sonra karþý masada oturan adam dikkatimi çekti. Zaten dikkat çekmemesi olanaksýzdý. Babacan olduðu kadar muzip bakýþlarýyla karþýmda oturan adam zekânýn vücut bulmuþ haliydi ve bu benzetme sadece bir benzetme deðildi, gerçeðin ta kendisiydi. Özel yapým olduðu belli olan pantolonu kýrýþýklýk içindeki bu adamýn saçlarý her an bulunduklarý yeri, yer çekimine inat terk edecekmiþ gibi dururken, adam da bana dil çýkarmamak için kendini zor tutuyordu sanki.

Çay bardaðýmý alýp onun masasýna doðru yürüdüm. Elinde garip bir bulmaca vardý ve sanýrým bugün þansým bulmacalardan yana yaver gidecekti. Oturmamda bir sakýnca olup olmadýðýný sordum. Baþýyla belli belirsiz karþý sandalyeyi iþaret etti. Oturdum. Uzun süre konuþmadý benle, sonra bana bir kâðýda yazdýðý soruyu uzattý.

“ Bunu daha sonra açacaksýn ve çözmeye çalýþacaksýn. Dünyadaki insanlarýn sadece yüzde ikisi bunu çözebilir” dedi.

Ben yüzde 98’e dâhil olduðumu bilsem de akþam göz atmaya kara verdim ama öncesinde böyle bir dâhiyi yakalamýþken ona danýþmak istedim bir konuda. Hangi konu olduðunu en iyi sen bilirsin. Anlamazdan geleceðini biliyorum yine ama Albert’le konuþtuklarýmý dinlemek istersin.

Seni anlattým uzun uzun. Umurunda bile olmadý. Matematikçi olduðunu söylediðimde biraz ilgilendi. Benim matematiðimin kötü olduðunu duyunca ise enikonu keyiflendi. Önce benimle dalga geçeceðini sandým. Ama niyeti kesinlikle bu deðildi.

"Matematik ile ilgili sorunu olanlar üzülmesin, emin olsunlar ki benim sorunlarým onlarýnkilerden çok daha fazla…” dedi.

Bir an içim rahatlar gibi oldu ama onun atomu parçalarken benim ancak bisikletten düþerek bir yerlerimi kanatmayý baþardýðým düþünülürse bu çok da rahatlatýcý olmamalýydý.

"Hiçbir yanlýþlýða düþmeyen kiþi, yeni bir hiçbir þeyi denemeyendir... " Yine bir alay sezdim. Ben düþmemiþtim. Sadece sert bir iniþ yapmýþtým o kadar. Dahi olmasý benimle dalga geçme hakkýný vermezdi ona. Ama ben de bunu savunacak cesaret yoktu en azýndan Einstein’e karþý.

Bana baþka bir þey söylemeyeceðini düþündüðüm için kendi masama doðru giderken;

"Hayat iki þekilde yaþanýr: ya hiç mucize yokmuþ gibi, ya da her þey birer mucizeymiþ gibi" dedi. Ben de bu cümleyi düþünerek yerime oturdum. Bugüne kadar kendi yazdýklarým dýþýndaki mucizelere inanmamýþtým. Yani onun tanýmýyla birinci þekilde yaþýyordum. Mucizeleri reddederek. Ama þu an; yani sen geldiðinden beri olan biten her þey bana bir mucize gibi görünmeye baþladý. En baþta sen.

Seni ve onu düþünerek- elbette daha çok seni- yerime oturdum, soðumuþ çayýmý içmeye baþladým, soðuduðu için onu dýþlayamazdým. Sanki büyük bir zevk alýyormuþ gibi içtim soðuk çayý, çok hoþuna gitti. Benim de öyle. Einstein’ýn verdiði soruyu çözmeyi düþünmedim çünkü onu çözmek için bir mucizeye ihtiyacým olacaktý. Senle tekrar görüþene kadar soruyu zihnimin ve cüzdanýmýn bir köþesinde saklamaya baþladým.

Sana yazdýklarýmý okumaya baþladýðýmda Einstein çoktan atomlarýna ayrýlmýþtý. Görünürlerde yoktu ve yokluðuna alýþtýðým anda unuttum onu. Sana yazdýðým cümleleri düþündüm. Kalemimle bir alakasý yoktu onlarýn. Doðrudan senden kaynaklanýyorlardý. Kaynaðý sen olunca güzelleþiyordu cümleler. Su oluyordu. Su gibi… Su sen oluyordun… Sen gibi… Ve söylemiþti bir büyük; suya ecel gelmez ve söylemiþti Þair-i Muazzam;

Kâinatta ne varsa suda yaþadý önce
Üstümüzden geçer su, doðunca ve ölünce

Necip Fazýl’ý düþünse miydim biraz? Yoksa sana mý dönseydim tekrar? Sana dönmek en güzeliydi o an ve her an. Her dizeden, heybetli her cümleden sonra sana dönmek…

Bu dönüþ o kadar sert ve hýzlý olmadý. Sakallý ve þiþman adam bile þaþýrdý sana bu kadar kolay dönmeme. Kolay kolay þaþýrmayan bir adamdý. Her þeyin bir nedeni olduðunu bilen ve bunlarý bir formül ya da sistem ya da her ne denirse yardýmýyla sosyal hayata uygulamaya çalýþan bu adam birçok insanýn hala saygýyla andýðý hatta bazýlarýnýn putlaþtýrdýðý biriydi. Yazý yazmayý bilirdi ve kuramlarý. Konuþmayý da severdi, o yüzden yanýna gittiðimde benimle hemen konuþmaya baþladý. Tam Einstein’in oturduðu masada oturuyordu ve onunla ayný aksana sahipti, muhtemelen de ayný zekâya… Hemen konuþmaya baþladýk ama artý deðerden ya da sistem sorunlarýndan deðil, senden, benden ve sadece benim inancým ve ütopyammýþ gibi saydam duran bizden.

Gerçeðe inandýðýný söyledi…
Gerçek olduðunu söyledim…
Devrime inandýðýný söyledi…
Sait Faik’in sözleri geldi yine aklýma…
Mucizelere inanmadýðýný söyledi…
Bir mucizeye þahit olduðumu söyledim…

Birbirimizi hiç dinlemedik. O Kapitaline döndü, ben yine sana. Hemen unuttum onu da. Yalnýz bu iki Almanla ilgili aklýma takýlan bir þey vardý. Neden gelmiþlerdi? Neden ikisiyle de senin hakkýnda konuþmuþtum? Onlarýn senle baðlantýsý neydi? Ýlk gelen Almanla bir alakalarý var mýydý? Neden onlar sadece, neden baþkalarý deðil?

Bu üç adamýn bir ortak noktasý olmalýydý. Ama neydi? Sanki bu sýrrý çözersem sana ulaþabilecektim. Sanki ütopya olan sen gerçeðe dönecektin kurduðumda baðlantýyý. Ne kadar zaman alýrsa alsýn uðraþacaktým, sana ulaþmak benim için zaman üstü bir uðraþtý çünkü. Zamandan ve mekândan azade bir koþturmacaya baþlamýþtým ve varýlacak yerde beni beklediðini umduðum bir masal perisi vardý.

Çok zor durumda kalmýþtým ama içinden çýkmak için elbette birisi bana yardýmcý olacaktý. Ben de sana ulaþmayý deðil, senin güzelliðini düþünerek zaman geçirdim. Ta ki o gelene kadar yine. Bana olan kýrgýnlýðýný unutmuþtu. Omzuma dokundu usulca ve her zamanki çekingenliðiyle. Garabet bu ya o da Alman aksanýyla konuþmaktaydý. Sorunumu ve çözümü bildiði de aþikârdý. Ben sormadan anlatmaya baþladý.

—Ludolph’a haksýzlýk yapýldý, dedi. Onun adýyla anýlmaya devam edilmeliydi. Arþimet de olabilirdi tabi ama Ludolph baþkaydý. Evet, tahmin ettiðin gibi Alman olduðu için böyle. Ama ikisinden birinin adýyla anýlmaya devam etseydik keþke. Pi nerden çýktý sanki!

Anlamýþ gibi yapýyordum. Bugüne kadar hep anlamýþtým çünkü onu. Þimdiyse Ludolph, pi, üç Alman ve sen… Nasýl bir köprü kurma peþindeydi acaba?

—3,14, dedi.

Birdenbire. Yüksek sesle, heyecanla.

—Sorunun cevabý 3,14.

Boþ boþ baktýðýmý görünce;
—pi sayýsý, dedi. Bak anlatayým; Telemann 14 Martta doðmuþtu. Büyük bir müzisyendi tanýþtýn. Hatta Su Müziðini de dinledin. O kýzdan tam 302 yýl önce. Albert, o deli adam da 14 Martta doðmuþtu, daha erken bir zamanda ama kýzdan 104 yýl önce. Hepsi ayný gün doðmuþ ve aralarýndaki bað bu. Marks ise, o þiþman Alman, kýz doðmadan tam yüz sene önce ayný tarihte kayboldu gitti dünyadan. Anladýn mý þimdi?

Anlamýþtým. Ayný gün doðmuþtunuz hepiniz ve o gün Pi idi. Büyüleyici bir sayýnýn senle mutlaka baðlantýsý olmalýydý zaten.

Sonra Pi’yi düþündüm, araþtýrdým. Ýkimizle de bir baðlantýsý olmalýydý sayýnýn. O zaman öðrendim ki aþkýn bir sayýymýþ Pi. Buydu iþte kilit nokta.

Aþkýn sayýsý aþka en layýk kýzýn doðum gününe denk geliyordu.
Aþkýn sayýsý kendini aþkýn kendisinde var ediyordu.
Aþk bir sayýnýn içindeydi ve sonsuza uzanýyordu.
Aþk sana en yakýn sayýnýn içinden bana doðru akýyordu.
Aþk Pi idi.
Aþk sendin.

Bilirsin kolayýna kaçmayý severim, tembellik var serde biraz. Hep bir kýsa yol arar dururum. Bulurum da çoðu zaman ama bu sefer kesin kararlýyým, Pi’ye ve sana sadýk kalýyorum.

Asla ve asla Pi’yi 3 almak yok…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn bireysel kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Albert'in Yalaný
Göktaþý

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tembellik Manifestosu
Haritada Kaybolan Çocuklar
Ayakkabýnýn Dili
Azizin Gri Dünyasýnda
Ýzmaritçi

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýntihar [Deneme]
Avuçlarýnda Gün Iþýðý [Deneme]
Bekleyiþ [Deneme]
Ölüm [Deneme]
Ýkilem [Deneme]


Bahadýr ÖZBÜTÜN kimdir?

Artýk benim onurum Çamurlara batarak, Kendini aþýnmaktan Güç bela koruyacak. Kirletecek çaresiz Taammüden kendini; Çarþý pazar gün boyu Kentleri dolaþarak. Artýk benim onurum Eðri pervazýnda, Ahþap bir kapý gibi Gýcýrdayýp duracak. Metin ALTIOK

Etkilendiði Yazarlar:
Franz KAFKA


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Bahadýr ÖZBÜTÜN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.