..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bilge kiþi her þeye þaþan kiþidir. -Andre Gide
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > Aydan Okurer




27 Ocak 2009
Sevgilim, Gelinliðini Ödünç Verir misin?  
Aydan Okurer
Bavullarýmýzý bagaja yerleþtirip taksiye bindiðimizde içim içime sýðmýyordu. Tarýk’ýn yanaðýna kocaman bir öpücük kondururken “öyle sevinçliyim ki!” diye kýkýrdadým. “Biraz sonra evimizde olacaðýz.” “Allah Allah! Hepi topu bir haftacýk yoktuk.” dedi yarý þaþkýn, yarý kýrgýn gülümseyerek. “Yoksa balayýmýzýn bittiðine seviniyor musun? Ne de çabuk býktýn benden!” “Ay, saçmalama!” diyerek kaykýldým üstüne. “Hem daha ay bitmedi ki! Süzme bal damlayan üç haftamýz var daha yaþanacak. Mmmm! Yeme de yanýnda yat!”


:CEHC:

sevgilim, gelinliðini ödünç verir misin?


     Bavullarýmýzý bagaja yerleþtirip taksiye bindiðimizde içim içime sýðmýyordu. Tarýk’ýn yanaðýna kocaman bir öpücük kondururken “öyle sevinçliyim ki!” diye kýkýrdadým. “Biraz sonra evimizde olacaðýz.”
“Allah Allah! Hepi topu bir haftacýk yoktuk.” dedi yarý þaþkýn, yarý kýrgýn gülümseyerek. “Yoksa balayýmýzýn bittiðine seviniyor musun? Ne de çabuk býktýn benden!”
“Ay, saçmalama!” diyerek kaykýldým üstüne. “Hem daha ay bitmedi ki! Süzme bal damlayan üç haftamýz var daha yaþanacak. Mmmm! Yeme de yanýnda yat!”
“Ýkisini de yapsam?” diye boðuk boðuk mýrýldanýrken elini kalçama atýp okþamaya baþlamýþtý bile. “Hem bizimki balömrü olacak, fýstýðým. Sende bu kalçalar, bende bu arzu olduktan sonra...”
“Aþka ne oldu, azgýn!” dedim kulaðýný diþlerken. Yine her yanýmý ateþler basmýþtý. Bacaðýmý bacaðýnýn üstüne atýyordum ki, meali tam olarak “Yuh! Allah kahretsin sizi! Hiç mi utanmanýz yok rezil, kepazeler! Ar damarlarý çatlamýþ bunlarýn!” olan öksürüklerle ikimizde yerimizden hopladýk. Hemen ilk konumumuza geçerken Tarýk, utanç içinde peþpeþe özürler dileyerek “Harbiye” dedi. Þoför, öyle bir gaza bastý ki, neredeyse arka camdan fýrlayacaktým.
“Sadýk bizi bekliyordur þimdi” dedim havada asýlý elektriði daðýtmak çabasýyla.
“Hýýý. Çok özledim serseriyi. Bizi karþýlar diye umuyordum ama..” diye kýrýk kýrýk yanýtladý kocacýk.
“Karþýlamaya gelmeyiþinin nedenini ben biliyorum galiba. Gece atýþtýrmasý mamalarýyla dolu dehþet bir sofra ve þu anda fokur fokur kaynamakta olan kahve suyu hazýrlýðý.”
Ama eve geldiðimizde ne kurulu sofra bulabildik ne de kahve suyu; küçücük bir kýpýrtý bile yoktu. Sadýk bile yoktu; mahallenin, sokaðýn, evin olmazsa olmazý Sadýk! Yoktu! Ciddi boyutlarda yaþadýðýmýz þaþkýnlýk ve hayal kýrýklýðýndan kurtulur kurtulmaz doðru odasýna dalýp panik içinde dolaplarý açýp kapamaya baþladýk. Evet! Ayný anda ikimizin de aklýna gelen baþýmýza gelmiþ, o dehþet ihtimal gerçekleþmiþ; Sadýk pýlýsýný pýrtýsýný toplayýp evi terk etmiþti. Hem de bir not bile býrakmadan!
Ama nasýl olur?
Bu durum, bizi resmen þoka sokmuþtu. Hiç beklemediðimiz bir þey olduðu için çok þaþýrmýþ, nutkumuz tutulmuþ halde öylece kalakalmýþtýk odanýn orta yerinde.
“Acaba benim yüzümden mi?” diye düþündüm. Hani artýk resmen benim de evimdi ya burasý... Suçluluk duygusuyla “üzülme” dedim kekeleyerek, “yarýn ola hayýr ola; kolundan tuttuðumuz gibi alýr getiririz.”
“Geleceðini hiç sanmam” dedi kocacýðým yýkýlmýþ bir halde. “Neyse, bu saatte yapacak bir þey yok. Hadi yatalým.”

Yattýk.
Kardeþ kardeþ.
Evimizdeki ilk gecemizde çiçeði burnunda yeni evliler olarak kardeþ kardeþ yattýk. Hem de biz! Olacak þey mi bu! Rüyamda görsem inanmazdým ama maalesef bire bir, kanlý canlý yaþadým bu dehþet olayý.
Sabaha kadar gözüm tavanda yattým, yatamadým, döndüm, yastýkla boðuþtum, oturdum, kalktým, su içtim, kesmedi kahve içtim, pek çok kez tuvaleti ziyaret ettim ve bütün bunlarýn hepsini yaparken de hem sevincimizi, hem hal-hamur olma arzularýmýzý kursaðýmýzda býraktýðý için Sadýk’a bildiðim, bilemeyip yeni ürettiðim tüm özlü sözleri yüreðimin en derin köþesinden saðanak gibi yaðdýrdým durdum.
Özetle;
Pislik! Piç etti güzelim gecemi!

     Böyle söylendiðime, atýp tuttuðuma bakmayýn; aslýnda çok severim namussuzu. Biricik kocamýn biricik kardeþi olur kendisi ve belki de benden bile kýymetlisi. Elbette herkes kardeþini çok sever ama bizimkilerin birbirlerine olan sevgisi ve düþkünlüðü bir baþka türlüdür. Benim için de önemlidir serseri, kalbimde ayrý bir yeri vardýr. Sevdiðim adamýn caný ciðeri olduðundan deðil; gerçekten sevilesi heriftir Sadýk. Dünya tatlýsý, dürüst, sevimli, sýcak mý sýcak, can mý can. Üstelik acayip de yakýþýklý. Herkes tarafýndan sevilen, özellikle kýzlarýn gözdesi Sadýk.

Onu tanýdýðýmda ondört yaþýndaydý.
O zamanlar ben üniversite öðrencisiydim. Tarýk’la ayný bölümde okuyorduk. Mezun olmamýza iki yýl vardý ve daha þimdiden evlilik hayalleri kurmaya baþlamýþtýk. Tabii hayallerimizin sonunda gazýmýz kesiliyor, umutsuzlukla balon gibi sönüveriyorduk, o da baþka... Memleketin durumu, iþ bulamama korkusu, bulduk diyelim, ya atýlýrsak endiþesi, evlilik ve geçim masraflarý karabasan gibi çoktan üstümüze çökmüþtü bile. Býrakýn evlilik hesaplarýný, öyle kýt kanaat bir öðrencilik dönemi geçiriyorduk ki, gün oluyor, koca günü birer simitle geçiþtirmeye çalýþýyorduk baþýmýz döne döne. Moralimiz acayip bozuktu; ailelerimizin gönderdikleri iki kuruþla - ikimiz de memur çocuklarýyýz – okumaya ve yaþamaya çalýþýyorduk. Tarýk, bulabildiðinde çeviri yapýyor, birazcýk nefes alabiliyorduk o zaman. Garibim, kendi hâline bakmadan bana da destek çýkýyordu.
Ben üç kýz arkadaþýmla Beþiktaþ’ta, rutubetten duvarlarý yosun tutmuþ bir bodrum katýnda yaþýyordum. Tarýk, caným sevgilim, üç ay o arkadaþýnda, beþ ay öteki arkadaþýnda göçebe hayatý yaþýyordu.
Zor yýllardý, çok zor....

Bir gün dersten çýkmýþ sallana sallana üniversitenin bahçesinde dolaþýrken Tarýk birden durdu. Gözlerini kýsarak uzakta bir yere bakmaya baþladý. “Ne oluyor ki?” diye ben de baktým tabii. Karþýdan, buranýn öðrencisi olmadýðý týfýllýðýndan belli olan bir genç, her gelen geçenin yüzüne bakarak bize doðru yürüyordu. “Neler oluyor?” diye sordum ama Tarýk bana cevap verecek durumda deðildi. Yüzü pancara dönmüþ halde hýzlý hýzlý soluyor, yutkunup duruyordu. Aktý akacak gözyaþlarýný tutmaya çalýþýrken gýrtlaðýndan bir hýrýltý yükseldi ve deli gibi baðýrarak kendini o gelen gencin üstüne attý. Bir anda tortop oluverdiler. Bana saatler gibi gelen dakikalardan sonra birbirlerinden sýyrýlabildiler de ben de neler olup bittiðini anlayabildim.
Gelen Tarýk’ýmýn yegâne kardeþi Sadýk’tý. Abisinin hasretine daha fazla dayanacak hâli kalmamýþmýþ zaten. Bir de üstüne bir gece önce gördüðü ve baþrolde Tarýk’ýn olduðu uzun metraj kâbus da eklenince büsbütün beter olmuþ, otobüse atladýðý gibi gelmiþti. Anne ve babasý önce karþý çýkmýþlarsa da sonunda razý olmuþlar ama okulu sadece bir gün kýrmasýna izin vermiþlerdi. Akþam yani birkaç saat sonra dönecekti. Duyduklarýma inanamýyordum. Onca yolu Tarýk’ý üç beþ saat görebilmek için mi gelmiþti yani? O zaman iki kardeþin birbirlerine nasýl baðlý olduklarýný anladým. Ýnanýlmaz!
Ýþte Sadýk’la tanýþmam böyle oldu.

Öyle böyle yaþayýp giderken yýllar geldi geçti ve nihayet mezun olduk. Olduk da ne oldu? Aylarca iþsiz kaldýk. Ailelerimiz bizi yanlarýna çaðýrýyorlardý haklý olarak. “Eh, bunca sene yemedik, içmedik sizi okuttuk. Hadi artýk gelin de çalýþýp bize bakýn” demediler tabii ama öyle düþündüklerini biliyorduk. Fakat gitmek istemiyorduk. Deðil baþka baþka þehirlerde yaþamak, bir saniye bile ayrý kalmaya tahammülümüz yoktu ki!. Ýkimiz de ayrý ayrý dedik ki ailelerimize, “gelmeyi ben de çok isterdim anacýðým. Sana da, anneme de minnet borçluyum babacýðým ama çok cazip bir iþ teklifi geldi. Sizin fikrinizi almadan kabul ettim, affedin. Bu iþ, kariyerim için çok önemli. Kocaman bir basamak.”
Yalandan kim ölmüþ?
Zavallýcýklarýmýz razý oldular tabii. Ne de olsa evlatlarýnýn geleceði söz konusuydu. Biz de bundan güç alarak yalanýmýza bir de upuzun kuyruk taktýk; “bundan sonra siz bana deðil, ben size para göndereceðim ama bana birkaç ay izin verin. Bir ev tutup yalnýz yaþamak, düzenimi kurmak istiyorum. Beni merak etmeyin, her þey yolunda.” Gelen yanýtlar aynen beklediðimiz gibi oldu; “yok yavrum, yok. Senden hiçbir þey istemiyoruz ki biz. Sen iyi ol, yeter. Ýlk iznin ne zaman? O zaman gelirsin, deðil mi? Bizi habersiz býrakma yavrum.”
Vicdan! Vicdan! Vicdan!

Neyse, sonunda birer iþ bulabildik. Ýlk maaþlarýmýzý birleþtirip iki arkadaþýmýzdan da borç para alarak sahibinden, 1 + 1, sobalý bir ev tuttuk. O döküntü ev bizim için saraydý, saray! Sevincimizi bir görseydiniz! Ýlk günün yalnýz kaldýðýmýz ilk dakikasýnda birbirimize sarýlýp çýlgýnlar gibi dans etmeye, hoplayýp zýplamaya baþladýk. Yorulunca yine sarmaþ dolaþ yere çöküp hýçkýra hýçkýra aðladýk, aðladýk, aðladýk.
Katkatlarýmýz, toptoplarýmýzdan (giysilerimiz, kitaplarýmýz ve ývýr zývýrlarýmýz) baþka hiçbir þeyimiz yoktu. Ne eþyamýz, ne de eskiciden bir iki parça tahta taraba alacak kadar paramýz.... Ne yapacaðýmýzý kara kara düþünürken mezun olup memleketine dönecek olan bir arkadaþýmýz bize müthiþ bir sürpriz yaptý ve bütün eþyasýný kamyona yükleyip kapýya dayadý. Hem de bedavadan! Kýyaðýn böylesi insaný aðlatýr be!
Baðýra böðüre aðladýk, üçümüz.
Hey gidi günler, hey!

Derken, Sadýk liseyi bitirdi ve ÝTÜ’yü kazandý. Biz de bu arada belimizi birazcýk da olsa doðrultabilmiþ, þimdi oturduðumuz eve taþýnmýþtýk. Eksikleri de taksit maksit tamamlamaya çalýþmýþtýk. Evin eksiði hiç bitmez ya, çok gerekli olanlarý alabildik tabii. Sadýk da Ýstanbul’a gelmiþ, bizimle birlikte yaþamaya baþlamýþtý; güller gibi geçinip gidiyorduk. Ýki sene de öyle geçti.

Tarýk, bir akþam “otur bakalým güzelim” dedi gayet ciddi. “Biraz konuþalým.”
Ne konuþmasý? Zaten yýllardýr ne yapýyorduk ki?
Abisinin bir havalara girdiðini gören Sadýk odasýna sývýþmaya çalýþtý ama baþaramadý tabii. Tarýk, onun da kalmasýný istedi. Ikýna sýkýna, pek bir isteksiz oturdu garibim. Kimbilir neler geldi o sýrada aklýna? Doðrusunu isterseniz benim de aklýmdan konuþma konusu hakkýnda binbir ihtimal geçiyor fakat hiç birinde “a, budur garanti” deyip karar kýlamýyordum. Ýkimiz de nefeslerimizi tutmuþ, Tarýk’ýn aðzýnýn içine bakýyorduk.
Tarýk, gözlerini kýsarak uzun uzun yüzüme bakmaya baþladý. Bu, konunun hayati önem taþýdýðýnýn göstergesiydi. Midem bir anda taþ kesildi. Dakikalar geçiyor, Tarýk susuyordu. Fena halde gerilmiþtim.
“Az daha öyle bakmaya devam edersen ‘çizgi göz’ olarak kalacaksýn. Hadi, çatlatma insaný; ne diyeceksen de!”
Tarýk arkasýna yaslandý, poposunu iyice kaydýrarak medüsa gibi koltuða yayýldýktan sonra yamuk yamuk sýrýtarak sordu; “sen ne biçim bir kadýnsýn allasen, söyler misin?”
Buyur?

Önce ne diyeceðimi bilemedim. Bu ne biçim soruydu böyle!
Sadýk’la gözgöze geldik; yavrum panik ve abisi adýna özür taþan bakýþlarla bakýyordu. Ýkimiz de, bizimle dalga mý geçiyor yoksa ciddi ciddi mi soruyor, anlayamamýþtýk.
Yüreðim aðzýma gelmiþti. Yoksa birlikteliðimizi bitirmek mi istiyordu? Ne? Nasýl yani? Bunca yaþananlardan sonra ayrýlacak mýydýk? Deli gibi severken? Yoksa... Yoksa sýkýldý mý benden? O da ne demek? Ýki dakika öncesine kadar bal börekken insan bir dakikada sýkýlýrmýymýþ hiç? Eðer öyleyse.... eðer öyleyse, var ya Tarýk, þu gördüðün yeni manikürlü, metalik ojeli kazma týrnaklarýmla seni öyle bir oyarým ki, dibini bulamazlar!

Hatun kiþiler, kendi aralarýnda konuþurlarken laf dönüp dolaþýp erkeklerden ve onlarýn yaptýklarý haksýzlýklardan, adiliklerden, hýyarlýklardan açýlýr ve acý tecrübeler teker teker dökülür, gönül yaralarý týrnaklanýr, kanýrta kanýrta kanatýlýr, bilirsiniz. Ben bu minval sohbetlerde suskun kalýrdým ve anlatacak kötü tecrübem olmadýðý için halime bin kere þükrederdim. Anlaþýlan bundan böyle hiç susmayacaðým ve adým ‘bunalýmlý geveze papaðan’a çýkacak! Allah kahretsin!
Kýzlarýn ve sýký kazýklanmýþ ablalarýmýzýn anlattýklarýna göre erkekler, ortada bir problem, geçerli bir neden yokken yani sadece ve sadece sýkýldýklarý için ayrýlmak istediklerinde durduk yerde türlü çeþit bahaneler yaratarak huysuzluk yaparlarmýþ. Karþýsýndaki kadýn eðer ermiþ filânsa, yani peygamber sabrý gösteriyor gýkýný çýkarmýyorsa bu sefer de kadýný aþaðýlamaya, hor görmeye, hakaret etmeye baþlarlarmýþ.
Benimki de þimdi?
Tarýk?
Tarýk?!
Taaarýýýýýýýýk!
Sakin ol kýzým, sakin ol! Ohmmm, ohmmm, ohmmm!

“Eeee?”
Elinin körü! Ya, ne demek istiyorsun sen, kardeþim! Deli misin, nesin?
“Bunca zamandýr nasýl bir kadýn olduðumu öðrenemediysen ben ne diyeyim ki, Tarýk?”
“ Ne diyeceksin? Þöyleyim, böyleyim; bu kadar basit!”
“Bu kadar basit ha?” Artýk kendimi tutamýyordum; baðýrmaya baþladým. “Demek bu kadar basit! Yazýklar olsun! Yazýklar olsun seninle paylaþtýklarýma! Yazýklar olsun yaþadýklarýmýza! Hepsine! Her þeye! Ýnanamýyorum yaaa, inanamýyorum!”
Aðlamaya baþlamýþtým.
“Bu ne þiddet, bu celâl? Ne dedim ki?”
Parmaklarým karýncalanýyordu. Gýrtlaðýna basýp boðasým gelmiþti.
“Doðru diyorsun, aslýnda demek istediðini diyemedin, öyle deðil mi? Azýcýk yürekli ol, mert ol, erkek ol, erkek! ‘Tamam kýzým, bu iþ finiþ! Sýkýldým artýk yaaa, bir çiçekle bahar geçmez, bilmiyor musun! Hadi tak sepeti koluna!’ diyemedin! Nasýl diyeceksin ki? Hangi yüzle? Neye dayanarak? Hadi, konuþ, konuþ! Konuþsana!”

“Sadýk! Nereye?”
Ay, çýldýracaðým ya! Adama bak! Beni þeyine bile takmýyor!
“Þey... Biraz hava alayým dedim abi.”
“Gel, gel. Sonra hep beraber çýkarýz. Gel, otur þöyle.”
Hep beraber çýkarmýþýz. Nereye? Týmarhaneye mi?
“Neyiniz var sizin Allah aþkýna? Bir soru sorayým dedim, yer yerinden oynadý. Biri bas bas baðýrýr, ötekinin yüzünden düþen bin parça, kendini sokaklara atmalara kalkar.”
“Abi, sana karþý gelmek istemem ama sorduðun soru da öyle sakin sakin cevaplanacak cinsten deðildi.”
“Ve de bana, hele hele bunca yýldan sonra sorulacak soru hiç deðildi.” diye atýldým. “Zaten aslýnda soru da deðildi ya.”
Tarýk, hiçbir þey olmamýþ gibi oturduðum koltuðun koluna iliþip saçlarýmý okþamaya baþladý, yüzsüz. Afalladým, neye uðradýðýmý þaþýrdým. Resmen benimle oynuyor, eðleniyordu. Elini ittim ama umursamadý bile. Saçlarýmýn uçlarýndaki lülelere parmaðýný sokuyor, o arada Sadýk’a çaktýrmadan ensemi okþuyordu. Onca sinire raðmen içim bir hoþ oluvermiþti. Gevþeðim, gevþek!
Sesimin titremesini engellemeye çalýþarak sordum; “ne söylemeye çalýþýyorsan bir kerede, açýk ve net olarak söyle. Dolandýrmanýn âlemi yok.”
“Ne? Ne dolandýrmasý? Sen.... siz beni yanlýþ anladýnýz. Tabii ya, anlamadýnýz.”
“Ne yani? Geri zekâlý mýyýz biz! Duydun mu Sadýk? Þimdi de geri zekâlý olduk!”
“Bir dakika... Bir dakika... Þunu baþtan alalým. Ben ne dedim sana? ‘Sen ne biçim kadýnsýn’dedim, deðil mi?”
“Maalesef.”
“Niye maalesef hayatým? Ya bak, aslýnda demek istediðim þuydu; sen baþka kadýnlara hiç ama hiç benzemiyorsun.”
“Öyle deseydin ya! Hem neden öteki kadýnlara benzemiyormuþum? Benim ne ayrýcalýðým varmýþ?”
“Çoook. Bak, þimdi sana bir soru daha soracaðým.”
Sadýk, can havliyle oturduðu yerden fýrladý; “aman abi, dur. Ben gideyim de öyle.”
“Otur ulan yerine!”
Sadýk, gerisin geriye oturdu tabii. Karþý gelmek ne haddine! Tabii saygýsýndan. Yoksa baský filan yok.
“Ya Bahar, hadi önceleri öðrenciydik; zamaný deðildi, þartlar da uygun deðildi; onu anladým. Sonra ev tuttuk, birlikte yaþadýk; eksiðimiz gediðimiz çoktu, borcumuz doluydu, paramýz kýttý, hadi onu da anlamaya çalýþayým ama son zamanlarda artýk her þey yerli yerine oturdu, düzen kuruldu da, a be kadýn, sen ne demeye hâlâ “ne zaman evleneceðiz?” demiyorsun? Niye elin sevgilileri gibi “hadi artýk evlenelim, evlenelim” diye tutturmuyor, olay çýkartmýyorsun? Neden iþten gelirken gelinlik modelleri alýp burnuma dayamýyorsun? Ya, vallahi de billahi de þikayet eden arkadaþlarýma özenir, onlarý kýskanýr oldum artýk! Bak, þeytan þahidim olsun ki, aklýma binbir türlü þey geliyor. Artýk beni sevmiyor musun? Ýstemiyor musun? Bilmediðim bir nedeni mi var? Bir engel mi var? Beþik kertmeli misin yoksa? Yok deðil mi? Yok caným, yoktur yani. Olsa bilirdim, deðil mi? Bilir miydim? Ne? Aaaa, canýma yetti artýk ama ha!”

Bu acayip, abuk sabuk soru bombardýmanýndan ve mutluluktan öyle daðýlmýþtým ki toparlanýp bir þey diyemiyor, sadece aðlýyordum. Neyse ki Sadýk imdadýma yetiþti; “sen evlenme teklif ettin mi ki abi?”
Allah’ým! Ne yerinde bir soru!
“Yooo... Dedim ya iþte, Bahar’ýn ‘hadi artýk’ demesini bekliyordum.”
Gözyaþlarýmý silerken, “ölsem demem” diye mýrýldandým. Derdim, niye demeyeyim ama ben de ondan bekliyordum. Sabýr küpümde beni bir süre daha idare edecek kadar bir þeyler vardý daha.
“A a! Niye?”
Sadýk gülerek söze karýþtý; “abi, bu iþleri ben mi öðreteceðim sana? Erkek evlenme teklif eder, kadýn isterse kabul eder, istemezse etmez. Bu iþ asýrlardýr böyle gelmiþ, böyle gider.”
“Ha, ha! Sana öyle geliyor bay çok bilmiþ. Belki bizim oralarda yine senin dediðin gibi hâlâ eski tas eski hamam ama burasý Ýstanbul oðlum. Burada her þeyin çivisi çýkmýþ; çarklar daðýlmýþ ya da en iyi ihtimalle ters dönüyor. Kýzlar evlenelim diye tutturuyor oðlum, kýzlar! Erkekler de kaçýyorlar haliyle. Kýzdan vazgeçemiyorsa erteleyebildiði kadar erteliyor ve fakaaaat sonunda yine kýzýn dediði, kýzýn istediði zamanda oluyor ve imzayý çakýyorlar. Bir de þu var tabii; kýz bakýyor ki, adam devlet dairesi gibi ‘bu gün git, yarýn gel’ muamelesi çekiyor, yapýþýyor adamýn yakasýna; ‘bana bak, ömür kýsa arkadaþ. Söyle bakalým, evleniyor muyuz, evlenmiyor muyuz? Hayýr yaani, ona göre biz de bilelim naaapýcaaamýzý! Kýsmetimizi kendi ellerimizle kapatýp kuytularda köþelerde kalmayalým yaaani!’ diyor. Sýkýysa evlenme o zaman, tabii seviyorsan. Ya, iþte böyle sevgili kardeþim. Yarýn, bir gün senin de baþýna gelecek, onun için bu söylediklerimi aklýnýn bir köþesine iyice yaz.”
“Olur, tabii de, bilmem farkýnda mýsýn abi, hâlâ teklif meklif, týk yok sende.”

Tarýk bir þey demeden yanýmdan kalkýp yatak odasýna geçti. Ne yapmam gerektiðini bilemedim. Arkasýndan odaya gitsem mi, yerimden kýmýldamasam mý, karar veremedim. Ben öyle ikircikli ikircikli yerimde kýpraþýp dururken Tarýk geri geldi, önümde diz çöktü, ellerimi ellerine aldý, parmak uçlarýmý yumuþacýk öptü. Çok heyecanlý olduðu göðüs kýllarýna kadar kýzarmasýndan belliydi. Benim de bütün bedenim zangýr zangýr titremeye baþlamýþtý.
“Sevgilim” dedi, “seni ne kadar çok sevdiðimi biliyorsun, deðil mi?”
Hýzlý hýzlý baþýmý salladým.
“Belki sana komik gelecek ama nedense hep ihtiyarlýðýmýzý hayal ettim bunca zamandýr; saçlarýmýz ak pak, yüzümüz buruþ kýrýþ, burun kýllarýmýz uzamýþ, ellerimizde kahverengi benekler.... Her gün muntazaman yürüyüþe çýktýðýmýzý, birbirimizden destek alarak aðýr aksak yürüdüðümüzü... Bir bankta oturup dinlenirken kuþlarý dinlediðimizi, denizi seyrettiðimizi, gelmiþten geçmiþten konuþtuðumuzu.... Çocuklarýmýzý, torunlarýmýzý düþledim.... Sana benzemeleri için dua ettim hep..
Bahar, hayallerimin gerçek olmasýný çok istiyorum. Artýk aile olalým istiyorum. Seni istiyorum. Benimle evlenir misin?”
Salya sümük boynuna atýldým. Bir süre öyle kaldýktan sonra canýmýn içi beni nazikçe kendinden uzaklaþtýrdý, pantolon cebinden bordo renkli kadife bir kutu çýkartýp elleri titreye titreye açtý. Kutudaki tek taþ yüzüðü alýp kan dolaþýmým sapýttýðýndan dalaða dönmüþ elimi tuttu, avucuma minik bir öpücük kondurup yüzüðü parmaðýma geçirdi.
Sadýk gitmiþti.

Aslýnda bu duygu yüklü sahneleri böyle kuru kuru deðil de Kerime Nadir romanlarý gibi yazabilirdim ama öykü konusu bu deðil; onun için de gerek yok. Size baþka bir þey anlatacaðým. Ancak, anlatmadan önce bizi birazcýk da olsa tanýmanýz gerektiðini düþündüm; o nedenle kendimden, eþimden ve Sadýk’tan bahsetme gereðini duydum.

Bu arada da sabahý sabah etmiþim.

Tarýk uyanýnca, daha kahvaltý sofrasýna oturmadan telefonun baþýna geçti. Sadýk’ý bulmadan ikimizin de boðazýndan lokma geçmeyeceðini biliyorduk.
“Ýlhan” dedi numarayý tuþlarken. “Kesin oradadýr. Bir sýçmaya ayrý gidiyorlar.”
“Saat daha yedi, Tarýk. Uyuyorlardýr.”
“Uyanýversinler bir zahmet. Hah, çalýyor.”
Uzunca bir süre bekledikten sonra tam ahizeyi yerine koyacakken karþý taraf telefonu açtý.
“Alo? Alo... Ýlhan? Ben Tarýk....... Ýyiyiz, iyiyiz. Dün gece geldik. Ýlhan, Sadýk sende mi?.......
Öyle mi?.... Hemen buraya gelin, hemen.... Yooo, bir þey olmadý. Çabuk olun ama tamam mý? Sofra hazýr, kahvaltýya bekliyoruz. Görüþürüz.”
Telefonu kapatýrken zafer kazanmýþ komutan edasýyla sýrýtarak “nasýl da elimle koymuþ gibi buldum serseriyi!” dedi. “Hadi karýcýðým, masaya iki servis daha koyuver.”
     
Kahvaltý boyunca ve sonrasýnda Sadýk’ýn evi terk etmesiyle ilgili tek kelime etmedik. Yalnýz ben bir ara “karþýlamaya gelirsin diye ummuþtuk” dedim. O da “geliþ saatinizden emin deðildim.” dedi, o kadar.
Tarýk, “kahvemiz bitince çýkalým da hem balayýnda çektiðimiz fotoðraflarýn filmlerini verelim hem de nikâh fotoðraflarýný alalým.” dedi. Ben sevinçle yerimden fýrladým. “Hadi, hemen þimdi gidelim.”
Nedense bu fotoðraf olayý Sadýk’ý bizden çok heyecanlandýrmýþtý. Ýlhan’ý kolundan çekiþtirerek kaldýrdýktan sonra karþý konulmaz emrivakiyle “biz gideriz” dedi, “Gelirken ne alayým? Bir þey ister misiniz?”
Onlar kapýdan çýkar çýkmaz “nesi var bunun?” diye sordu Tarýk.
“Bilmem?”
“Sana her þeyini anlatýr; biliyorsundur sen.”
“Vallahi bilmiyorum Tarýk. Hem ne ara anlatacaktý ki?.... Konuyu açmadýn?”
“Kývranýyordu, görmedin mi? Bir ara konuþurum, akþama doðru filan. Nasýl olsa bugün buradalar.”
“Hý, hý. Ben biraz ortalýðý toplayayým. Bir þey ister misin?”
Kolumdan tutup kendine çekerken “Ýstemem mi!” diye hýrladý. “Hiç masa üstünü denemiþ miydik? Yoksa altýnda mý istersin?”

Sadýk’la Ýlhan geldiklerinde ben kanapede uyukluyordum. Zil çalýnca Tarýk elindeki gazeteyi yere atarak söylene söylene kapýyý açmaya gitti. “Anahtarýn var ya be oðlum, ne kaldýrýyorsun insaný yerinden!”
“Anlamadýn mý, aþna fiþne durumlarýnda yakalanmayalým diye.” diye mýrýldandým gözlerimi açmadan.
“Uykunda konuþmaya baþladýn sende ha! Sanki biz anlamadýk!”
Tarýk hep böyledir; jetonu çokgen. Olayý anýnda algýlayamaz, sen söyleyince de hemen bozulur. Olsun, o benim hem kocam, hem goncam; her þeyini, her halini seviyorum.
     Sadýk’la Ýlhan elleri kollarý poþetlerle dolu girdiler içeri. “Hadi, kalkýn, kalkýn! Oooo, uyukluyor bunlar be Ýlhan!”
“Tabii uyuklarým. Sayenizde uyuyamadýk ki!” diye homurdandým doðrulurken.
“Kimin sayesinde? Benim mi? Ben ne yaptým ki?” diye karþý çýktý Sadýk. Bal gibi biliyordu ve konuyu açtýðým için de bana kýzmýþtý.
Tarýk’a baktým. Sýkýntýyla bana bir bakýþ attýktan sonra þen þakrak bir sesle, “marketi kaldýrmýþsýnýz be oðlum. Ne gerek vardý? Dur bakayým, neler almýþsýnýz.” diyerek poþetleri karýþtýrmaya baþladý. Ýlhan da, Sadýk da konu dýþýna çýkýldýðý için bayaðý rahatlamýþlardý.
“Yok be Tarýk abi, ývýr zývýr hepsi; þöyle doyurucu, diþe dokunur bir þey yok.” dedi Ýlhan.
“Hah!” diye atýldým, “kalýbýmý basarým ki film de almýþlardýr bunlar; þöyle bol kanlý, iðrenç bir korku filmi filan.”
“Hýmm, ev sinemasý muhabbeti, ha?” Tarýk, bu iþe pek sevinmiþti.
“Yengeciðim, hiç söylenme; bu filme bayýlacaksýn. Fotoðrafçý, sizin gibi yaðlý müþterilerine fotoðraflarýn yanýnda bir de film veriyormuþ, yaaaa!”
Tabii ya! Fotoðraflar! Nikâhýn video filmi! Nasýl da aklýmdan çýkmýþ! Uykusuzluk insaný amma da mankafa yapýyor yahu! Yuh bana! Tarýk’a da! Onun mazereti de yok üstelik. Neyse....

     Hepimiz birden fotoðraflarýn üstüne atladýk tabii; resimler kapanýn elinde kaldý, yani benim. Kocacýk yanýmda, diðerleri tepemde yerlerini aldýlar. Kâh çýðlýklar atarak, kâh kahkahayý basarak, kimi zaman fotoðrafçýnýn kulaklarýný çýným çýným çýnlatarak bakmaya baþladýk. Haliyle her fotoðrafta ‘a, þuna bak, buna bak’ diye detaylara dalýp dedikoduya giriþmiþtik tabii. Aradan ne kadar zaman, kaç fotoðraf geçmiþti, bilmiyorum ama bir ara Sadýk “ya yenge, mütalaanýzý sonra yaparsýnýz, þunlarý çabuk çabuk geç, n’olur” deyince hepimiz pek bir þaþýrýp yüzüne bakakaldýk.
Benzi sararmýþ, yüzü gerilmiþti; elleri de titriyormuþ gibi gelmiþti bana.
“Ne o? Acelen mi var?” diye çýkýþtý abisi.
“Yok... yok abi... Ne acelem olacak?...” diye kekelerken bu sefer de bahçe domatesi gibi kýzarývermiþti çocukcaðýz. Bir þey olmuþtu ya da olmaktaydý ya, biz anlayamamýþtýk. Tekrar resimlere döndük. Bu sefer daha hýzlý geçiyordum. Nasýl olsa daha bin defa bakacaktýk.

Tanýdýk, tanýmadýk bir sürü insanýn ortasýnda durmuþ, artýk sýrýtýk bir maskeye dönmüþ suratýmýzla poz verdiðimiz bir fotoðrafa sýra gelmiþti ki, “hah! Ýþte! Ýþte!” diye baðýrmaya baþlayan Sadýk, atýldýðý gibi resmi elimden kaptý. Yerinden fýrlamýþ, fotoðrafa yiyecek gibi bakarak salonda dolanýyor, arada duruyor, sonra zýplýyor ve bu arada da habire “iþte o! Ýþte o! Buldum! Buldum onu! Buldum!” diye baðýrýp duruyordu. Þaþakalmýþtýk. Tarýk, “kimi lan? Ver bakayým þu resmi!” diye baðýrdý ama Sadýk, saðýr kesilmiþti; kendinden baþka kimseyi duymuyordu; hoþ, kendini duyduðundan da þüpheliyim ya! Üçümüz birden ayný anda yerimizden fýrlayýp Sadýk’ýn üstüne atýldýk. Biz fotoðrafý elinden almaya çalýþtýkça o kaçýrýyor, vermemek için þekilden þekile giriyordu. Bunca debelenmenin sonucunu tahmin edersiniz; dördümüz de birbirimize karýþmýþ halde yere yapýþýp yeni cilalý parkelerimizi bir güzel öptük. Neticede “yýrtýlýrsa var ya, ölümlerden ölüm beðenin!” diye ciyaklayýnca resim bende kaldý. Hemencecik blûzumun içine sokup doðru mutfaða yöneldim. Üçü bir aðýz arkamdan “hey, nereye?” diye baðýrýrlarken “hadi, hadi; çok konuþmayýn da ývýr zývýr hazýrlamama yardým edin.” dedim sadistce. Aslýnda ben de ölüyordum meraktan ya, heyecanlý dakikalarý uzatmaya bayýlýrým, huyum kurusun.

Tabaklarý salona taþýrken Sadýk tarafýndan yakýn markaja alýnmýþtým. Bir ara “kim?” diye fýsýldadým, “anlatmadýn?” Sanki mecburdu. “Hop, hop!” diyerek araya girdi kocacýk, “ne fýsýrdaþýyorsunuz orada bakiiim? Bensiz tek kelime edersen, a-ha bak þuraya yazýyorum, seni kardeþlikten reddederim; ona göre! Senden de bunu hiç ummazdým Bahar, bravo!”
“Ay, ne kýzýyorsun be sevgilim, sen de Ýlhan’ý sýkýþtýrsana! Nasýl olsa o illâki biliyordur; daha bu sabah sen dememiþ miydin, onlar yalnýz sýçmaya ayrý gidiyorlar diye?”
Gülüþerek yerlerimize oturduk. Ben aðýr çekim bir iki þey atýþtýrýp milleti fýtýk ettikten sonra “a-na-na-naaam!”diyerek fotoðrafý midemin üstünden çekip çýkardým. Kafalar tokuþarak alelacele birleþti ve resmi didiklemeye baþladýk. Sadýk, sessiz ve derinden bizi izliyordu. Uzun analizlerimize raðmen Sadýk’ý bu kadar heyecanlandýrabilecek gibi birini maalesef bulamamýþtýk. Karýlý kocalý dönüp Sadýk’a baktýk; “eeee?”
Sadýk, derin bir iç çekiþle “açýlýn” dedi, “aranýza oturayým.” Ve bir sürü kafanýn arkasýndaki boz bulanýk fonda belli belirsiz bir lekecik gösterdi; ”iþte, bu.” Fotoðrafa burunlarýmýzý yapýþtýrdýk, gözlerimizi iyice kýstýk; baktýk, baktýk, gözlerimiz yandý, sulandý ama yine de bir þey göremedik. Bir aðýzdan “ne?” dedik, “ne? Burada birisi mi var yani?”
“Ýnanamýyorum! Þu endamý, þu güzelliði göremiyor musunuz?”
“Oðlum, hani nerede? Burada kimse görünmüyor ki! Bahar, yoksa gözlerimiz ayvayý mý yedi? Yaþlandýk mý ne, karýcýðým? Onun gördüðünü biz nasýl göremeyiz?”
“Gönül gözü görür Tarýk abi” diye söze girdi Ýlhan. “Zumluyor, ondan yani.”
“Yaaa... Çalýþma masamýn çekmecesinden getir bakayým þu büyüteci..”
Büyüteçle bakýnca belli belirsiz birþeyler görünür gibi oldu ama ne endam, ne güzellik seçilemedi tabii.
“Belki” diye atýldý Sadýk, “filmde çýkmýþtýr, ha? Bakalým mý?”
“Ulan o bizim nikâh filmimiz! Hem de ilk defa seyrediyoruz. Kendimizi býrakýp ona mý bakacaðýz? Hayretsin ha!” diye çýkýþtým. Çok kýzmýþtým. Neyse, kasedi taktýk ve baþladýk izlemeye. Tarýk’la elele, o günün heyecanýyla ekrana odaklanmýþtýk. Kaset bitince kocacýk sýmsýký sarýlýp okkalý bir öpücük kondurdu yanaðýma. Yine mayýþmýþtým ancak Sadýk’ýn kýrgýn sesiyle toparlanmak zorunda kaldým.
Ben onlarý unutmuþtum yahu!
“Aþkolsun size! Bir sormadýnýz hani diye!”
“Sormamýza gerek mi var? Görseydin, halaya baþlardýn yine.”
“Yanýldýn abicim, gördüm ama yengem öyle bir fýrça çekti ki, aðzýmý açamadým. Evet, þimdi baþa alýyoruz ve izliyoruz.”
Hatun gerçekten de çok güzeldi. Ýlk görüntüde biz salona girerken o da arkamýzdan gelip kalabalýðýn arasýna karýþýyordu. Ýkincisinde kameraman davetlileri çekmiþti. Oturanlarýn arkasýnda ayakta duruyordu ve bize bakýyordu. Üçüncüsündeyse millet bizi alkýþlarken o gözlerini mendille silerek salondan çýkýyordu. Ondan sonrasýnda yoktu.
“Yenge” diye inledi Sadýk, “sizin davetliniz miydi?”
“Yooo.. Tanýmýyorum. Bizden olamaz.”
“Abi, sen tanýyor musun?”
“Hayýr oðlum, ilk defa görüyorum kadýný. Bahar, biz bu kadýnla tebrik faslýnda tokalaþtýk mý?”
“Bilmem?”
“Hayýr abi, hemen gitti.”
“E, bu durumda taraflardan birinin davetlisi olduðunu söyleyemeyiz, deðil mi?”
“Ne yani? Davetsiz misafir mi?”
“Öyle görünüyor. Neden aðlýyordu acaba?”

O anda þeytan öyle bir dürttü ki, popoma býçak saplanmýþ gibi yerimden zýpladým.
“Ne oldu?”diye sordu kocam olacak, yani olan adam. Sadýk umut dolu, yalvarýrcasýna atýldý, “hatýrladýn, deðil mi yengeciðim?”
“Yooo, yooo... Hatýrlamadým.”
“Niye irkildin? Üþüdün mü caným?”
Ah, bu erkeklerin sahtekârlýklarý!
“Ýrkildim mi? Hiç farkýnda deðilim. Azrail yokladý herhalde.”
“Aman, Allah korusun. O nasýl laf öyle?”


Sadýk, gidene kadar kýzý görür görmez nasýl yýldýrým çarpmýþa döndüðünü utana sýkýla anlattý durdu. Ýþin kötüsü kýzý kimsecikler tanýmýyordu ve onunla ilgili en ufak bir ipucu bile yoktu. Zavallýcýk kahrýndan geberiyordu. Nasýl, nerede bulacaktý da aþkýný ilan edecekti? Bu arada ben de kimseye belli etmeden için için bir alýp bin veriyordum. Sadýk’la Ýlhan evden çýkar çýkmaz derin bir nefes alýp Tarýk’a döndüm.
“Anlat bakalým.”
“Hý? Ne? Ne anlatayým?”
“Valla, sen daha iyi bilirsin!” diyerek koltuða oturdum, bir sigara yaktým. “Eeee?”
Tarýk karþýma oturmuþ, þaþkýn þaþkýn bana bakýyordu. Numaracý, pis domuz!
“Haaa! Doðru ya, haklýsýn. Akýl býrakmadý ki serseri! Yok çarpýlmýþ, yok kýzý nereden bulacakmýþ? Üzüldüm tabii; evden neden gittiðini sormak aklýmýn ucundan bile geçmedi, inan ki!”
“Ben onu demiyorum.”
“Ya?”
“Kim o?”
“Kim, kim?”
“O kadýn iþte!”
“Hangi kadýn? Sadýk’ýnki mi?”
“Hayýr, seninki!”
“Benimki mi? O da kim? Ne diyorsun sen Allah aþkýna Bahar?”
“O gizemli kadýndan söz ediyorum! Kýrýðýndý deðil mi! Yoksa elin kadýný ne demeye gelip de elâlemin nikahýnda zýrýl zýrýl zýrlasýn! Hadi, artýk itiraf et!”
“Yahu, saçmalama! Nerenden uyduruyorsun bunlarý! Ýtiraf edecek bir þeyim yok benim Bahar! Lütfen daha fazla zýrvalama!”
“Aldattýn beni! Onu da!”
“Oooof! Of! Nedir bu saçmalýk! Bak Bahar, sana o kadýný tanýmadýðýmý, daha önce hiç görmediðimi söyledim. Ýster inan, ister inanma; orasý sana kalmýþ. Bana güvenmiyorsan....”
“Eeee? Güvenmiyorsam?”
“Güvenmiyorsan.... neden evlendin benimle o zaman?”
Bir an verecek cevap bulamadým. Daha doðrusu, cevabým hazýrdý da öyle kýzgýn ve kýrgýndým ki söylemek istemedim. “Seni deliler gibi sevdiðim için, hayvan!” diyemedim.
“Bilseydim.....”
Tarýk’ýn yüzü allak bullak olmuþtu.
“Neyi bilseydin?.... Bak Bahar, bu anlamsýz tartýþma ve suçlamalarýn devam ederse, korkarým, evliliðimiz onarýlmasý güç bir yara alacak. Onun için þimdi senden sakinleþmeni ve bir kenara oturup daha mantýklý düþünmeni rica ediyorum. Birbirimizi daha fazla kýrmayalým, lütfen.”

Bu konuþmayý izleyen üç gün Tarýk’la limoniydik. Çok gerekmedikçe konuþmuyor, yattýðýmýzda da birbirimize popomuzu dönüyorduk. Yavaþ yavaþ piþman olmaya baþlamýþtým ya, düþününce de haklý olduðumu görüyor, tekrar hýrslanýyordum. Bu arada Sadýk’tan da ses seda çýkmamýþtý. Tarýk bin kere aramýþ, bulamamýþtý.
Evde yalnýz kaldýðým zamanlarda nikah filmimizi izliyor, meçhul kadýnýn olduðu sahneleri dönüp dönüp elli defa seyrediyordum.
Üçüncü günün akþamý, mutfakta yemek hazýrlarken Tarýk da salonda haberleri izliyordu; kapý çaldý. Gelenler, Sadýk’la Ýlhan’dý.
Ýçeri girer girmez Sadýk “yenge, þampanya kadehleri nerede?” diye seslendi.
“Hayýrdýr? Neyi kutluyoruz?”
“Sen gel hele bir.”
Salona geçtim. Tarýk, büfeden kadehleri çýkartýp masaya koyarken þampanya da patlatýlmýþtý. “Eveeet, size müthiþ bir haberim var! O var ya, o; onu buldum!”
Tarýk’la bir aðýz baðýrdýk; “ne!”
“Vallahi de buldum, billahi de buldum! Allah acýdý halime herhalde.”
Bu habere sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim. Sadýk için harika bir olaydý ama ya benim için?
Allah kahretsin!
Tarýk’ýn da kardeþi adýna çok sevindiði ama benim tepkimden korktuðu, önce kulaklarýna kadar sýrýtýp hemen arkasýndan yüzünün yerlerde sürünmesinden öyle belliydi ki!
Sadýk, bülbül gibi þakýmaya devam ediyordu; “sizden çýkýnca efkâr daðýtmak için bir bara gittik. Kös kös oturmuþ bön bön eðlenenleri seyrediyordum. Aradan bir saat mi ne geçmiþti ki, bir de ne göreyim, bir afet-i devran pistte salýnýp duruyor! ‘Bu, benim kýza amma da benziyor. Yoksa kafayý buldum da hayalliyor muyum ne?’ diye düþündüm. Kalkýp yakýnýna gittim, dans ediyor gibi yaparak baktým! Oydu, oydu, o! Neredeyse sevinçten boynuna atýlýp öpecektim. Zor tuttum kendimi valla.”
Tarýk, bana kaçamak bir göz attýktan sonra “bir bahane yaratýp konuþabildin mi bari?” diye sordu.
Hý, ya, konuþmuþ! Kýz sana selâm söylemiþ. Baþýn göðe erdi mi?!
“Ben cesaret edemedim valla abi. Zaten heyecandan bayýlacak gibi olmuþtum. O iþi Ýlhan halletti.”
“Aferin lan Ýlhan! Nasýl becerdin?”
Bak, bak, baaak! Kocama bak sen! Sana ne be adam, sana ne!
“Eee, Allah vergisi.... Her kula nasib olmaz...”
“Sahiden de... Ýlhanda þeytan tüyü mü vardýr, nedir? Kýzlarla þýp diye diyalog kurar ve hiç de terslenmez, nedense?” diye hayýflandý Sadýk. “Bu tipsizin neyine kanarlar hemencecik, anlamam.”
“Eee?” diye homurdandým. “Sonra ne oldu?”
“Kýz, iþ arkadaþlarýyla gelmiþ bara.”
“Bu kýzýn bir adý yok mu?” Sesimin tonunu ayarlayamýyordum. Sadýk, neye bozuk çaldýðýmý anlamak için gözlerini kýsarak gözümün içine baktý. Sýrýtýverdim.
“Zümrüt.”
“Zümrüt mü?”
Niye o kadar þaþýrdýn kocacýk? Yoksa sana baþka bir isim mi uydurmuþtu?
“Hýýý, Zümrüt. Gözleriyle ismi nasýl da uyumlu...”
“Gözleri yeþil mi? Lenstir oðlum. Ýyi baksaydýn.”
Ah! Sana ‘gözlerim mavi olduðu için annemle babam adýmý Deniz koymuþlar’mý demiþti yoksa! Salak!
“O kadar yakýnlaþamadýk daha abiciðim” diye sýrýttý Sadýk. Alý al, moru mor olmuþtu. Bu Sadýk çok saf, ha! Yatarken lenslerin de takma diþ gibi çýkartýldýðýný mý sanýyor, ne?
“Eee? Telefon numarasýný filan alabildin mi bari?”
Sana da versin de eski günleri yadedin, ha?
“Almaz mýyým? Günlerdir mesaj çekmekten parmak uçlarým nasýr tuttu.”
“Pek iyiler, pek” diye söze girdi Ýlhan. “O akþam masalarý birleþtirdik; bir sohbet, bir muhabbet.... Kýzýn aþna fiþnasý da yokmuþ. Geçmiþte çok acý bir tecrübe yaþamýþ; ihanete uðramýþ zavallý. Öyle güzel bir hatunu hangi hýyar, neden aldatýr ki?”
“Hýyarlýðýndan!” Bunu Tarýk’ýn dibine girip tükürür gibi söylemiþtim. Aslýnda kýzý benimle aldattýðý ya da ikimizi ikimizle aldattýðý sonra da benim üstüme kaldýðý ortadaydý ya yine de aldatýlan kim olursa olsun, kiminle ve hangi nedenle aldatmýþ olursa olsun aldatan, en azýndan toplu katliam yapan bir cani kadar suçludur benim gözümde.
“Ertesi gün ve bu güne kadar her gün gündüz mesajlaþtýk, akþam buluþtuk. Bu akþam da beraberiz. Evine yemeðe davet etti.”
“Oh, oh, maþallah! Bu ne hýz? Peki, neciymiþ?” Bunu ben sormuþtum.
“Kast ajansý var; yani artist menajeri.”
“Hadi yaaa! Bak ben bunu bilmiyordum” diye atýldý Ýlhan. Gözleri sevinçle ýþýldamýþtý. “Bizi de artist yapar mý ki?”
“Valla bana teklif etti” diye yanýtladý Sadýk. Kasým kasým kasýlýyordu. “Ýstersen bu akþam senden de bahsedeyim, hý? Yani söz vermiyorum ama fýrsat bulabilirsem laf arasýnda çýtlatabilirim.”
“Valla harika olur be!”
“Hadi, hadi lagalugayý býrakýn da sadede gelin bakalým; bizim nikahýmýzda ne iþi varmýþ?” diye atýldým. Bu kadar laf salatasý yeterdi.
“Valla, bilmiyorum yenge.” diye geveledi Sadýk.
“Ne yani? Sormadýn mý?”
“Fýrsat olmadý.”
Tepegöz gibi bakýnca “yani fýrsat oldu da... ürkütmek istemedim.” diye döndürdü lafý. “Ama bu akþam, ortam uygun olursa soracaðým, söz.”
“Yaþýný da sormayý unutma” diyerek terslendim. “Bana senden biraz... deðil de bir hayli büyük gibi geldi de...”
     Ertesi gün deliler gibi aradým Sadýk’ý ama koydunsa bul! Yoktu adam. Üç gün geçti, beþ gün geçti; ne ses ne seda... Ýlhan’ýn evine de gitmiyordu. Anlaþýlan abisinin eski, kendisinin yeni sevgilisi bizim oðlana kancayý takmýþ kapatma muamelesi uyguluyordu. Kendimden çok Sadýk için endiþelenmeye baþlamýþtým. Bir ara Tarýk’a “þu kadýný ara da oðlaný rahat býraksýn. Eski sevgilin kardeþini esir aldý, senin umurunda deðil! Sen ne biçim adamsýn!” diye çýkýþtým.
Dertli dertli iç çektikten sonra nefesini koyverirken “bilsem çoktan arardým.” dedi. “Ve sana son kez söylüyorum Bahar, kadýný ta ný mý yo rum! Anlaþýldý mý?”
Belli ki Tarýk da kardeþi için çok endiþeleniyor ama bir þey yapamýyordu. Sustum, cevap vermedim.
Aradan bir hafta geçmiþ, endiþelerimiz korkuya dönüþmüþtü. Ben karakola haber verelim, hastanelere bakalým, ne bileyim, bir þeyler yapalým diye ýsrar ettikçe Tarýk karþý çýkýyordu. Birkaç gün daha beklemekten yanaydý. “Ne de olsa gençlik var serde; aklý baþýndan gitmiþ iþte. Sorumsuzluðunun nedeni aþk.” diyordu. Ýþin kötüsü Ýlhan’ýn da bir þeyden haberi yoktu ama pek umursadýðýný da söyleyemem.
O gün evde bir baþýmaydým. ‘Bari! dedim ‘hazýr Tarýk da yokken aðda yapayým.’ Takým taklavatý salona taþýyýp yere yaygýyý yaydým, üstüne yayýldým. Bacaklardan baþlamak benim için her zaman en hayýrlýsý oluyordu. Zira koltuk altý ve bikini bölgesi çok acýdýðýndan bacaklardan baþlayýnca sýra ötekilere gelinceye kadar vücut acýya alýþýyor, iþ kolaylaþýyordu. Bacaklarým ak pak olduðunda her yaným yapýþ yapýþ olmuþ, kan ter içinde kalmýþtým. Tam koltuk altýma aðdayý yapýþtýrmýþtým ki, zil çaldý. Allah kahretsin! Tek kolum havada, don sütyen kalakalmýþtým. Kapý týklatýlmaya baþlandý. Gelenin gidesi yoktu. Yalýnayak kapýya kadar gidip seslendim; “kim o?”
“Benim yenge, ben, Sadýk!”
“Allah kahretmesin seni! Bunca zaman nerelerdeydin ulan!” Öyle sevinmiþtim ki, neredeyse o halde açýverecektim kapýyý ama son anda aklým baþýma geldi de durdum.
“Sadýk, þimdi git, beþ on dakika sonra gel, tamam mý?”
“Oooo pardon pardon! Zamanlamam felaket anlaþýlan... Özür dilerim yengeciðim. Abime selam...”
“Yok be oðlum, öyle deðil ama yine de açamam kapýyý; müsait deðilim.”
“Tamam, gidiyoruz.”
Gidiyoruz mu?
“On dakika sonra burada ol ama, tamam mý?”
“Tamam. Geliriz.”
Bu çocuk niye çoðul konuþuyor ki? Lafýn geliþi mi acaba?
Aðdanýn kalanýndan vazgeçip bir kolumun altý güneþ vurmuþ kumsal gibi parýl parýl, ötekisi orman deðilse de büyükçe bir koruluk görüntüsünde, kendimi banyoya attým. Yalapþap duþ aldýktan sonra salonun orta yerindeki daðýnýklýðý topladým. Üstüme birþeyler geçirdim. Nefes nefese kalmýþtým. Tam saçlarýmý kurularken zil yine çaldý. Koþarak gidip kapýyý açtým.
O ne!
Sadýk, yanýndaki kadýnýn beline kolunu yýlan gibi dolamýþ halde mutluluk sarhoþu bakýþ ve gülümsemeyle bana bakýyordu. Bu hiç beklenmedik manzara karþýsýnda afallamýþ kalmýþtým. Öylece epey bir zaman kapýda bakýþarak dikildik.
“Bizi içeri davet etmeyecek misin yengeciðim?”
“Hý? Ah, evet ya! Tabii, tabii.... Buyurun lütfen.”
Kenara çekilip onlara yol verdim. Bu arada Sadýk’ýn koluna sýký bir çimdik atmayý da ihmal etmemiþtim.
“Sana sürpriz yapayým dedim yengeciðim. Tanýþtýrayým, Zümrüt. Zümrüt, yengem Bahar.”
Kadýna nasýl davranacaðýmý bilemiyordum. Önceden haberim olsaydý zalim bir plan yapardým elbette ama bu ani ziyaret gerçekten sürpriz olmuþtu. Soðuk soðuk elini sýkýp oturdum.
“E, ne var ne yok görüþmeyeli? Abim nasýl yenge?”
Bir haftada ne olmuþtu bu oðlana böyle?
“Abin kýzgýn, Sadýk. Ben de.... Hatta Ýlhan da....”
“Haklýsýnýz” diye söze girdi zümrüt gözlü Zümrüt Haným. “Ama burada deðildik, yani Ýstanbul’da.”
“Gittiðiniz yerde telefon yok muydu? Himalayalar’a mý çýktýnýz? Sadýk’ýn yok, biliyorum ama herhalde sizin de yok cep telefonunuz.”
“Hayýr, var. Kapatmýþtým da...”
Utanmaz, azgýn karý! Tarýk’tan intikam almak için Sadýk’ý düpedüz kullanýyor bu be! Ahlaksýz!
Ama ne yalan söyleyeyim, Allah var, çok güzel. Sadýk salaðý neredeyse içine düþecek kadýnýn. Zavallý, sýrýlsýklam aþýk olduðu kadýnýn ne fettan, ne rezil, üstelik abisinin eski sevgilisi olduðunu bir bilse! Ýyi de, ne demeye bana öyle bir garip bakýyor bu kadýn? Sanki aðladý, aðlayacak. Gözleri buðulu, buðulu. Allah Allah....
Durum gerçekten çok garipti. Onun böyle duygulanmasý ve benim alamadýðým tüylerimin diken diken olmasý pek de anlaþýlamayacak þey deðildi. Daralmýþtým!
“Neskafe yapayým” diyerek ayaða kalktým. O sýrada Sadýk, “haydaaa! Pastayý arabada unuttum. Bir koþu alýp geleyim” dedi ve çýktý.
Demek kadýnýn otomobili de varmýþ.
Mutfakta kahveyi hazýrlarken düþüncelere öyle dalmýþým ki, bir el kolumu hafif hafif okþayýnca korkudan elimden kaþýðý düþürdüm. Çýðlýk atarak arkamý bir döndüm ki Zümrüt denilen kadýn, hayran hayran bana bakýyor. Sapýk mýdýr, nedir?
“Özür dilerim Bahar. Korkutmak istememiþtim.”
Ýþime dönerken “önemli deðil Zümrüt Haným” dedim ama ‘haným’ý öyle bir vurguladým ki, bana sadece adýmla hitap edemeyeceðini anlamýþtýr diye umuyordum.
“Sana Bahar demek istiyorum. Gerçekten de bahar gibisin.” demez mi! Yuh yani, yuh! Yüzsüzlüðün bu kadarýna ancak yuh denir.
“Bana bak” diyerek hýrsla tam arkamý dönmüþ aðzýnýn payýný vermeye hazýrlanýyordum ki Sadýk, elinde pasta kutusuyla mutfaða girdi. “Ne güzel, kaynaþmýþsýnýz bile. Kadýnlarýn mutfak muhabbetlerini bilirim. Baþladýðýnýza göre her þey yolunda demektir.”
“Olmamasý için neden mi var, sevgilim? Elbette yolunda. Baharcýðýmla bundan sonra hep birlikte olacaðýz ve iki elti güller gibi geçinip gideceðiz. Öyle deðil mi caným?”
“Ne? Ne! Ne dedin, ne dedin?”
“Ya yenge, size söylemeden...... Biliyorum kýzacaksýnýz ama.... Hele abim... Yenge, biz evleniyoruz.”
Orada, o anda beni nasýl bir kuvvet ayakta tuttu da þakkadanak yere düþmedim, bilmiyorum. Ve kim elimi kolumu böyle deli baðlar gibi sýmsýký baðladý? Þimdi ben bu kadýnýn saçýný baþýný yolmaz mýydým? Lenslerini eline vermez miydim? Protez diþlerini çýkartýp Sadýk’ýn suratýna atmaz mýydým? Yapmaz mýydým?
Yapardým ya yapamadým. Yapamadým çünkü Tarýk, mutfak kapýsýnda durmuþ dehþet içinde bize bakýyordu. Geldiðini hiç birimiz duymamýþtýk.
Mutfaðý bir süre ölüm sessizliði kapladý. Sonra Tarýk, aðýr adýmlarla kardeþine yaklaþtý. Þimdi yumruðu suratýnýn ortasýna oturtacak derken o, kolundan tuttu ve “gel bakalým, seninle biraz dolaþalým” diyerek Sadýk’ý alýp dýþarý çýktý. Kadýnla evde baþbaþa kalmýþtýk. Ben de þunun aðzýnýn payýný vereyim, ne haltlar karýþtýrdýðýný bildiðimizi yüzüne vurayým diye düþünerek “salona geçelim” dedim.
“Ah, evet, geçelim. Aslýnda gitmeleri iyi oldu, biliyor musun Bahar. Ben de seninle konuþmak istiyordum.” dedi.
Eteklerdeki taþlarýn dökülmesinin zamaný gelmiþti. Biraz sonra ak, kara ortaya çýkacaktý.
Salona geçince “rica etsem karþýma oturur musun?” dedi. “Gözlerinin içine bakmak istiyorum.”
Öyle abuk sabuk laflar ediyor, öyle garip davranýyordu ki, ne cevap vereceðimi þaþýrýyordum. Neden sonra “benimkiler lens deðil, Allah’ýn verdiði renk” dedim.
Küçük bir kahkaha atarak, “anladýn demek” dedi. “Ne yapayým, deðiþikliði seviyorum.”
“Bilmediðimi mi sanýyorsun?”
Ýþte böyle insaný faka oturturlar caným. Sustun kaldýn, deðil mi!
“Yani.... yani? Benim kim olduðumu biliyor musun? Ama..... inanamýyorum, inanamýyorum!”
Dudaklarý titreye titreye konuþuyor, gözlerinden dökülen yaþlara hiç aldýrmýyordu. Ama ben aldýrýyordum. Ne zýrlýyordu þimdi bu?
Timsah gözyaþlarý, timsah! Kimi kandýrýyorsun sen, kýzým! Sen giderken, biz geliyorduk! Sahtekar!
“Nasýl anladýn, Bahar? Nasýl?”
“Nikahýn video kaydýnda gördüm.”
“Allah kahretsin. O kadar da gizlenmeye çalýþmýþtým.”
“Becerememiþsin iþte. Sadýk’tan ne istiyorsun! Çýk git çocuðun hayatýndan!”
Bir sigara yaktý, dumanýný savurdu ve özür diler gibi “beni seviyor” dedi. “Yapamam.”
“Gerçek yüzünü görünce ne olacak? Daha beter yýkýlmayacak mý sanýyorsun? Zararýn neresinden dönülse kârdýr. Hemen, þimdi çantaný al ve çýk git!”
Ayaða kalktý. Gidiyor diye sevinmeme fýrsat kalmadan gelip yanýma oturdu. Aðzýnýn ortasýna bir dirsek atmamak için kendimi zor tuttum.
“Gidemem” diye mýrýldandý. “Biliyorum, çok zor bir durum ama gidemem Bahar.”
Derken elimi tuttu.
Aman Allah’ým!
Þok olmuþtum. Katýlýp kaldým.
“Bana bak Bahar” dedi. Sesi titriyordu. Gözyaþlarý zaten hiç durmamýþtý. “Bana bak Bahar, gözlerime bak. Yüzüme bak. Dikkatli bak. Ne görüyorsun hayatým?”
Hýrsla elimi çektim.
“Gerçeði söylememi ister misin?”
“Evet.”
“Yalancý, aþaðýlýk, sahtekâr, ahlaksýz bir yaratýk görüyorum!”
“Haklýsýn. Çok haklýsýn ama artýk deðiþtim. Ben, eski ben deðilim, caným.”
“Eski sen deðil misin? Ben nereden bileyim senin eski halini! Beni Tarýk’la karýþtýrdýn galiba!” diye baðýrýrken yerimden fýrlamýþtým.
“Ne Tarýk’ý?” diye ciyakladý.
“Kocam Tarýk! Az önce gelip Sadýk’la çýkan Tarýk! Senin eski sevgilin Tarýk! Anladýn mý þimdi, þýllýk!”
O da ayaða kalkmýþ, hayretler içinde bana bakýyordu.
“Sen.... sen benim kim olduðumu sanýyorsun Allah aþkýna Bahar?”
“Tarýk’ýn eski, Sadýk’ýn yeni sevgilisi; iki kardeþle birlikte olabilecek kadar karaktersiz, sefil yaratýk!”
“Saçmalama! Yok öyle bir þey!”
“Yok da ne demeye nikaha geldin? Niye zýrladýn? Neden tebrik etmeden kaçtýn gittin? Ne iþin vardý bizim nikahýmýzda? Ha, söyle bakalým, ne iþin vardý? Neden geldin be kadýn!”
“Senin için” dedi hayretler içinde. “Anlamadýn mý?”
“Benim için mi?”
“Elbette deli kýz! Baþka kimin için olacaktý ya?”
“Yani Tarýk....?”
“Tarýk’ý tanýmam bile. Ama evleneceðini duyunca gelip seni gelinlikler içinde görmek istedim Bahar. Kendimi alamadým, ne yapayým. Hem ne yalan söyleyeyim, kocaný da merak ediyordum.”
“Kocamý mý merak ediyordun?”
Yahu kimdi bu kadýn? Dediði gibi yüzüne dikkatle baktým, inceledim ama nafile! Hiç tanýmýyordum, hiç.
“Evet caným, merak ediyordum ya.... Nikahta kendimi tutamadým, aðladým; melekler gibiydin, saf ve güzel. Sana, kendime, kaderime, kaderimize, her þeye aðladým Bahar. Zaten evlilik törenlerinde hep çok duygulanýrým.”
Allak bullak olmuþtum. Baþýma aðrýlar girmiþti. Ayaða kalkan midemin üstüne elimi bastýrýrken kalp çarpýntýlarý içinde sordum;
“Dur bir dakika, dur; kafam karýþtý. Yani þimdi diyorsun ki, ben kocaný deðil seni tanýyorum, öyle mi?”
“Evet.”
“Ve yine diyorsun ki, nikaha senin için geldim.”
“Evet.”
“Yani biz tanýþýyoruz, öyle mi?”
“Tanýþmak mý? Ýlahi Bahar! Tanýþmanýn çok ötesi, güzelim.”
“Allah’ým, çýldýracaðým! Peki, ben niye hatýrlamýyorum seni? Kimsin be kadýn!”
“Söyleyeyim mi?”
“Evet, hadi çabuk!”
“Gel” diyerek elimden tutup kanapeye oturttu. Yumuþacýk, sevgi dolu sesle “gözlerime bak Bahar” dedi, “bak bana birtanem.”
“Kimsin?”
Ýnliyordum.
“Kimsin?”
“Haldun.”
“Aaa! Aaaaa! Aaaaaa! Aaaaaa!”

Bayýlmýþým.
Genzim yanarak kendime geldiðimde Haldun, ay yani Zümrüt, burnuma soðan tutuyordu. Gözümü açýp onu görünce yine kendimden geçer gibi oldum.
“Aman, ne olur bayýlma Bahar! Þimdi gelirlerse ne derim ben? Hadi kalk caným, toparla kendini. Hadi.”
Kolumdan tutup kaldýrdý, sýrtýma bir yastýk yerleþtirdi.
“Þimdi daha iyice misin caným?”
“Ýyi olmamý nasýl beklersin? Aman Allah’ým! Aman Allah’ým! Sen... sen nasýl Haldun olabilirsin?”
“Bebeðim benim, çok haklýsýn, inanmak çok zor, ama gerçek bu iþte. Hayat sürprizlerle dolu.”
“Dur, dur bir bakayým sana.”
Bilerek bakýnca, oydu gerçektende.
“Caným benim, Bahar’ým. Affet beni.”
Ýkimiz de avaz avaz aðlýyorduk. Bu þoka sinir mi dayanýr? Birbirimize sýmsýký sarýldýk, aðladýk, aðladýk. Neden sonra Haldun beni kendisinden uzaklaþtýrýrken “boyalarýmýz aktý þekerim.” dedi, “gel makyajýmýzý tazeliyelim bizimkiler gelmeden. Yatak odan nerede?”
Allah’ým! Vallahi çýldýracaðým!
Yüzümüzü temizlerken “kabullenmek zorundasýn Bahar” dedi, “baþka çýkar yolu yok.”
“Ama nasýl Haldun?”
“Zümrüt.”
“Zümrüt mü? Ha, evet ya, Zümrüt.”
“Nasýl mý? Bilmiyorum. Bana Haldun yerine Zümrüt demekle baþlayabilirsin mesela. Sakýn çocuklarýn yanýnda aðzýndan kaçýrma, ha! Her þeyin içine edersin.”
“Nasýl yapacaðým Allah’ým, nasýl! Haldun, sen benim ilk aþkýmsýn; kalbimi kuþ gibi çýrpýndýran, cinsellikle tanýþtýran, o doyumsuz duygularý tattýran ilk erkeksin! Haldun’uma nasýl Zümrüt diyebilirim? Ýlk aþk Haldun, ilk aþk! Ömür boyu unutulmayacak ilk aþkýmla þimdi nasýl elti olabilirim! Hayýr, olamaz! Mümkün deðil! Ne olursun, yalvarýrým git! Temelli git, Allah aþkýna Haldun, git!”
Yine aðlamaya baþlamýþtým. Þefkatle gözyaþlarýmý silerken “yapamam” dedi, “ben de Sadýk’ý seviyorum, sevgilim.” Dudaðýmýn kenarýndan yumuþacýk öptü ve fondötenini sürmeye devam etti.
Duygularým, mantýðým birbirine girmiþti. Yorgun düþmüþ, çökmüþtüm. Bir türlü kendime gelemiyordum.
“Sadýk biliyor mu?” diye fýsýldadým. Aynadan dehþet içinde bakarken “saçmalama!” dedi. “Bu, ikimizin arasýndaki sýr. Kimsenin bilmesi gerekmiyor. Hem bunun, ikimizin yaþadýklarýnýn, duygularýmýzýn benim için kutsal bir yaný var Bahar. Yüreðimizde kalmalý.”
“Ya ben söylersem?”
Güldü. “Hiç sanmýyorum ama eðer öyle bir delilik yaparsan inkâr ederim.”
“Yani kararlýsýn, evleneceksin.”
“Yes, sugarcýðým. Pembe rujun var mý?”
Ýmdaaaat!
“Rujlar, siyah kutuda.”
Rujlara tek tek bakarken “evlilik nasýl gidiyor?” diye sordu. “Tarýk seni üzüyor mu?”
“Hayýr ama ben Sadýk’ýn üzülmesinden korkuyorum.”
“A a! Neden?”
Aradýðý renk ruju bulmuþtu.
“Nasýl kadýnlýk yapacaksýn Haldun?”
Dudaklarýný kapatarak ruju yaydýktan sonra “bak bakayým, oldu mu?” diye umursamaz bir tavýrla sordu.
“Hýmm, oldu.”
“Yakýþtý mý?”
“Ay, evet Haldun, yakýþtý! Nasýl kadýnlýk yapacaksýn diye sordum sana!”
“Yani nasýl vereceksin diye soruyorsun, ha? Senin Tarýk’a verdiðin gibi.”
“Nasýl yani?”
“Basbayaðý. Her kadýn gibi. Ameliyat oldum, her þeyim normal, endiþelenme.”
“Yaaa.”
“Ya. Sadece çocuk yapamam.”
“Ama bu çok kötü. Sadýk biliyor mu?”
“Saçlarýmý öreyim mi, salayým mý Bahar, ne dersin?”
“Sadýk biliyor mu dedim!”
“Biliyor. Alýndý dedim, yani rahmim. Küçükken bir kazaya uðradým ve alýndý, o kadar!”
“Her þeyi ayarlamýþsýn bakýyorum.”
“Hý hý.”
Süslenme faslý bitmiþti. Son kez aynada kendini süzdü, saçlarýný savurduktan sonra bana dönüp kararlý bir sesle konuþmaya baþladý. “Bak Bahar, Sadýk’la birbirimizi seviyoruz ve çok iyi anlaþýyoruz, tamam mý! Evlenmek istiyorum; her diþi gibi yuvamýn kadýný olmak istiyorum. Benim senden bir farkým yok! Lütfen artýk bunu kabul et!”
Tam cevap vermek için aðzýmý açmýþtým ki içeriden Tarýk’ýn sesi duyuldu; “Kýzlaaaar, biz geldiiik! Neredesiniz?”
Ses tonundan ve kelimeleri uzatmasýndan kocamýn keyfinin yerinde olduðu belliydi. Anlaþýlan Sadýk abisinin onayýný almýþtý. Dünyadan haberleri yoktu gariplerimin ve ben de artýk kadere razý olmuþtum. Konuþmamamýn en doðrusu olduðuna karar verdim.
“Geliyoruuuuz!” diye seslendikten sonra “hadi, yürü, içeri gidelim Zümrüt.” dedim. “Bizimkileri bekletmeyelim.”
Haldun boynuma atlayarak “caným benim” dedi coþkuyla, “bir tanem, sevgilim!Ama dur, senden son bir ricam olacak. Bak, bu benim için çok ama çok önemli. Hemen cevap verme, olur mu?”
“Olur” dedim gülerek, “olur ama bir þartým var; bir daha bana yalnýzken bile sevgilim demeyeceksin.”
“Son bir kez?
“Tamam, son kez.”
“Sevgilim, gelinliðini ödünç verir misin?”













Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yok Et Beni, Haydar Efendi!
Topuz
Bu Sonbahar


Aydan Okurer kimdir?

Kitaplý olmakla beraber gönlünce ulaþamadýðý okurlara 'buradayým' demek isteyen yazarlardan biriyim. "Sevgilim, gelinliðini ödünç verir misin?" adlý öykü kitabýnýn yazarýyým.

Etkilendiði Yazarlar:
Anýlar, gördüðüm herkes, herþey; yani hayat.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Aydan Okurer, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.