..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Gençliðinde müzik öðrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Kent > Alper Turan




7 Þubat 2009
Meþguliyet Sokaðý Sakinleri  
Alper Turan
Bugün geçtiðiniz sokaklarý düþünün, hepsini birer birer... Sizin geçtiðiniz, geçtiðinizin farkýnda bile olmadýðýnýz kimi zaman, tüm sokaklarda yürüyen tüm insanlarla bir baðýnýz var aslýnda... O sokakta, size çarpan kiþiyi düþündünüz mü hiç, yüzüne baktýnýzmý? Belki o sizin iþ arkadaþýnýz olacak birgün, belki sevgiliniz, belki katiliniz, belki de kurbanýnýz...


:BBEE:
‘Yakýnlarda tiyatro var mý?’

En yakýn tiyatro 2 kilometre ötedeydi halbuki ama o kokuyu duymuþtu karanfille karýþýk kadýn teri kokusunu. Sanki alkýþlarý duyabiliyordu, güneþten kopmuþ gibi gelen yapay ama doðallaþtýrýlmýþ ýþýklarý, sanatçýnýn gömleðinin üçüncü düðmesinin kopmak üzere olduðunu gördü, iplik incelmiþti… Dekor tozluydu, ne olacaktý bu dekor? Baþroldeki oyuncu birkaç parça eþyayý evine götürse keþke... Ah çýtýrdayan merdivenler ve durmayan arabalar, bir çocuðun topunun arabanýn altýnda kalmasý gibi tüm bu günler; yerler çamurlu ama top vazgeçilemeyecek bir araç, yuvarlanabilir hayaller için, gerekirse eðilir çocuk toza topraða bulanýr gerekirse kum yutar ama topa ulaþýr. Bazen yola fýrlar top ve gelen araba hýzlýdýr, önüne kapýp götürür; bir yaprak kimi zaman bir kuþ ve top…
Bir toz zerreciði uçup uçup düþtü sahneye, ben bu dünyanýn sahibiyim der gibi, gerçekten de öyleydi! Her þey kontrol edilebilir sanan o düzen düþkünü mükemmeliyetçi insanlar, uçup giden bir toza nasýl dur diyebilir ki?

‘Yakýnlarda tiyatro var mý?’

Ufak bir ev var hayalinde, çatýsý kýrmýzý pencereleri devasa ve içinde oyunlar oynanýyor amaçsýzca anýlýyor Moliere ve Macbech kusursuz oynanmýyor, herkes kusurlu Macbech de Shakspeare de oyuncu da… O zaman kusursuz ne? Ah bu kompleksli gözler, keþke onlarý anlatabilsem, keþke resim çizebilsem kelimelerle, basit tasvirlerden bahsetmiyor, keþke gözdeki kýrýþýklýklarý anlatabilse. O an sahnedeki ben olsam diye bakan gözdeki baygýn hayranlýk belki umutsuzluðun eseri gözkapaklarýnda yavaþlama. Ya o çokbilmiþ hanýmlarýn beylerin dudak- burun- göz üçlemesi? Dudak aþaðý doðru büzülür, burun dikleþir, gözler kýsýlýr acý çektikleri sanýlýr, halbuki onlar ben bu iþin kitabýný yazdým demek için gelmiþlerdir, haftaya baþka bir oyunda görebilirsiniz onlarý, ayný yüz ifadesiyle, ellerinin ucuyla alkýþlarlar ve siz alkýþlarken elinizin tersiyle yan koltukta oturanýn kafasýna ‘kazara’ çarpmak istersiniz, elinize boya bulaþýr, tiksinirsiniz. Ama o kokuyu duyar duymaz mayýþýrsýnýz, flemenko yapar gibi çýkan o ayak sesleri mest edicidir… Ayak sesleri, nasýl bu kadar hüzünlü durabilir ki orada? Kýrýk merdiven basamaklarýnda takýlý kalýp aðlamak ne hoþtur? Yaþam, nedir bunlarý bana hissettiren? Çýtýrdayan merdivenler ve durmayan arabalarýn hepsi peþinde, kalabalýk bir otobüste durmadan terlemek, arkasýnda kýpýr kýpýr bir çocuðun elma þekerinin kokusu, hep terlemek gelir içinden. Otobüs kalabalýk, yaz günü, herkes bir bütün halinde, kimin eli kimin cebinde, evinize geldiðinizde otobüsten indiðinizde huzurla karýþýk bir yalnýzlýk çöküyor üzerinize? Nerede o ter kokusu?

‘Yakýnlarda tiyatro var mý?’

Yürüyordu kalabalýk caddede, her gören bir amacý var sanýyordu, her gören yetiþmesi gereken bir yeri varmýþ gibi davranýyordu ona, oysa o sadece gönlünden bir parça yere düþmüþte onu arýyormuþ gibi yürüyordu, denizde yürümek kadar ürperticiydi yaptýðý, beyninde dolaþtýrdýklarý, cebinde taþýdýklarý, midesinde taþýdýklarý, vicdanýnda taþýdýklarý, ve yediði tüm boklar… Geviþ getiren bir hayvan gibi her seferinde bir kez daha yediði tüm bu boklar? Yere yýðýlsa keþke bunu yapacak gücü olsa, ama güçsüzlüðünü gösterecek kadar bile gücü yok onun? Kanýnýn rengini göremeyecek, gözyaþlarýna damlarken güneþ ýþýðý tutup gökkuþaðý yaratamayacak kadar yetiþkinleþtirilmiþ yaþlý bir çocuk o… Yakýnlarda bir tiyatro bulsa ne de mutlu olacak… Evet, bu sesler… Alkýþlar, ritmik ve heyecanlý, köþeyi dön ve hedefe yaklaþ… Alkýþlar artýyor, kaynaðý belli oldu evet orada insanlar, hepsi bir yumak olmuþ, metronun çýkýþýnda alakasýz bir insan kalabalýðý alkýþlýyor, iþte olan bu, iþte tüm olan bu… Bir açýk hava tiyatrosu, tiyatro festivali kapsamýnda 15 dakikalýk bir oyun… Alkýþlar bir þeyin bittiðinin göstergesidir, bitmiþ bir oyun kaçýrýlmýþ bir fýrsattýr. El ele tutuþmuþ her oyuncu artýk gitmek istiyorum diye baðýrýr, utangaçça… Ve daðýlýyor topluluk, 15 dakika boyunca durup tiyatro izlemiþ insanlar oyun bitince çok önemli iþlerini hatýrlamýþ gibi hýzlý hýzlý yürüyorlar ve tiyatro göðe yükseliyor… Kim hatýrlýyor?

‘Yakýnlarda tiyatro var mý?’

‘Kaçýrdým iþte ah aptal kafam, her düþünce 1 adým, kaçýrdým iþte…’

Daðýlan seyirciyle birlikte toparlanan oyuncular arasýnda yerde bir þey fark etti, bir tekst sayfasý, yerde yapayalnýz, baþlýðý bile yok, galiba oyunun ikinci sayfasý… Kâðýdý aldý ve cebine sýkýþtýrdý ve gitmesi gereken bir yer varmýþ gibi yürümeye devam etti;
—Pardon hanýmefendi ama o ne yavaþ yürüme öyle, herkes gezmeye çýkmýþ olmayabilir’ dedi yol üzerinde asgari hýzla giden, elinde bir poþet taþýyan kadýna ve yürüdü, sonsuzlukta onunda yetiþmesi gereken bir yer vardý elbet… Ama sonsuzluk beklerdi, orda saatler tik taklarla ilerlemezdi ve alkýþlar...

‘Keþke, yakýnlarda bir tiyatro olsa…’
* * *

‘Farkýnda olmadan ezecektim kadýncaðýzý!’

Uzun korna çalýþlar, lastiklerin sessiz gürültüleri caddeye yayýlmýþ, öðlen saatleri, trafik kilitli sayýlýr… Tam araçlar için yeþil ýþýk yandýðýnda karþýya geçmek için yola fýrladý genç bir kadýn, belli ki bilinçsizdi, belli ki beklemeye sabrý olmayan saygýsýz biriydi, kendisine bile saygýsý olmayan biri. Ve yolu bitirip, paldýr küldür karþýya geçebildiðinde yüzünde anlamsýz bir sevinç ve zafer dalgalanýr çok büyük bir iþ baþarmýþ gibi… Hepsi böyle yapar, hepsi aynýdýr.Sonra yoluna devam eder, çok acelesi varmýþ gibi. Ona da öyle oldu, þimdiden söylenmeye baþlamýþ olan kreþ öðretmeninden 15 aylýk bebeðini alacak ve eve götürecekti, karýsý iþten gelene kadar bebeðe mamasýný yedirecek ve biraz oynayacak, daha sonra kendi iþlerine bakacaktý. Keþke bu kadar çabuk baba olmasaydý, henüz yuvarlaklaþmýþ bir karnýn içindeyken ne kadar da uzun gelmiþti hâlbuki bu süre, hiç geçmemiþti, hemen doðsun istemiþti, hemen görmek kucaklamak gelmiþti… Ama þimdi tüm hevesi yok olmuþtu, çok istenilen bir þeye ulaþmaya çalýþmak ulaþmaktan daha keyiflidir, bu da öyleydi… O kendi çocuðunun farklý olacaðýný düþünüyordu, kim bilir, doðar doðmaz konuþmasýný bekliyordu her halde, doðaüstü bir þey olmasýný belki de… Ama herkes gibiydi, altýna yapýyordu, sýzlanýyordu, acýkýnca saldýrgan bir hayvan gibi karýsýnýn pembe göðüslerine saldýrýyordu. O artýk aldatýlýyormuþ gibi hissediyordu, evet, o göðüslere kendinden baþkasý nasýl dokunabilirdi ki? Tiksindirici… Üstelik kreþ parasý, bez parasý, biberon parasý ve daha birçok þey, o mini insan için yapýlan harcamalar ne kadar da salakça aslýnda; o bütün bunlarýn farkýnda bile deðil, o küçülüp atýlacak salak kýyafetlere, o küçük yetiþkin tipinde hediye paketi haline getirilmiþ kýyafetlere ve en kötüsü, bebeðin bokunu yapmasý için ödenen para; bez parasý… Aman Tanrým, boku için para ödemek. Keþke bunlarý daha önceden düþünseydi, kürtaj parasý bir bebeðin masrafýndan daha azmýþ meðer…

‘Farkýnda olmadan ezecektim kadýncaðýzý!’

Peki sevmiyor muydu çocuðunu, o acýktýðýnda, o aðladýðýnda duyduðu o his de neyin nesiydi o zaman? O düþtüðünde, caný yandýðýnda, o küçük týrnaklarýný gördüðünde ‘Nasýl büyüyecek bunlar?’ diye düþünmesi neyin nesiydi? Bebeði seviyordu, kýzdýðý karýsýydý. Artýk onunla hiç ilgilenmiyordu, daha geçen yýl ne ateþli bir çiftlerdi? Her anlarý renkli her anlarý bir öncekinden farklý ve alýþýlmazdý, þimdiyse tam bir kreþ ailesi oluvermiþlerdi. Konuþacak neleri vardý? Görüþecek dostlarý, akþamlarý çýkýlan o gezmeler, publarda sohbetler, bowling geceleri, hafta sonlarý doða gezileri… Nerde kaldý þimdi hepsi? Artýk görüþtükleri arkadaþlarý sadece ‘çocuklu’ olanlardý. Onlarla da en geç dokuza kadar bir arada olabiliyorlardý, çocuklarýn uyku saatleri geliyordu çünkü! Karþýlýklý bir yemek bile yiyemiyorlardý ne zamandýr, çocuk ya aðlýyor sýzlanýyor ya da oynanmak istiyor… Suçlu kim? Bir bebek isteyen oydu öyle deðil mi? Þimdiyse sýzlanýyor, ama özlüyordu, eski günleri, ‘kýzým emekledi, kýzým ‘baba’ dedi, kýzým çileði çok seviyor, bu ara baþka hiçbir þey yemiyor’ da baþka konuþacak bir þeyleri olduðu zamanlarý özlemiþ olmalý... Belki de karýsý da onu suçluyor, artýk onunla ilgilenmiyor diye ona kýzýyor, eski günlerini istiyor, ondan bir çocuk istedi diye kýzýyor. Belki vücudu bozuldu diye onu eskisi kadar sevmediðini düþünüyor, eskisi gibi güzel olmadýðýný, göðüslerinin sarktýðýný… Evet, böyle olmuþ olmalý, yoksa neden bu kadar uzaklaþsýnlar ki?
Hemen þuraya park edecek ve ona bir þeyler alacak, belki bir yüzük, belki bir þiþe kýrmýzý þarap ya da bir rezervasyon yaptýrmalýydý þýk bir restorandan… Tekrar yakýnlaþmalýydýlar, eski günlerdeki gibi…

‘Farkýnda olmadan ezecektim kadýncaðýzý!’

Keþke tekrar karþýlaþsa o kadýnla, onun suratýndaki korkuyu görmek insana vahþi olduðunu hissettiriyor. Belki o kadýnýn da bir kýzý var ve hasta, onu kreþten almak ve doktora yetiþtirmek için koþuyordu. Keþke ona yol verseydi, keþke tekrar karþýlaþsa ve ondan özür dileseydi. Ýnsanlar o kadar acil iþleri varmýþ ve meþgulmüþ gibi yürüyor ki, kimin gerçekten mühim iþi var anlamak imkânsýz. Herkes o kadar boþ ki aslýnda, kimse ona ‘ÖNEMLÝ’ diye yutturulan þeyin önemli olmadýðýný bile bilmiyor… ‘Þu an kim benim kadar meþgul ki bu sokakta?’ diye düþündü… ‘Karým benden uzaklaþtý, bebeðim kreþte, baba baba diye aðlýyor olmalý, evliliðim bitmek üzere, her þey þu ana baðlý’ diyor ve hemen vazgeçiyor az önceki fikrinden… En meþgulü o, ‘Ýyi ki yol vermemiþim o kadýna’ diyor, kesin alýþveriþ yapmaya gelmiþtir ya da kocasýný aldatacaktýr. Kadýnlar baþka ne yapar?

‘Ýyi ki yol vermemiþim o kadýna’

* * *
‘Aman Tanrým ya, nerde bu kaðýt?’

Kalabalýk daðýlmýþtý, herkes alkýþlamýþ ve hiçbir þey olmadan yollarýna koyulmuþlardý. Oyun havada asýlý kalmýþtý, sanki sokakta yaþanan aile içi bir tartýþmaya kafalarýný çevirip bakmýþtý insanlar. Ve sonra dönüp gitmiþlerdi. Oysa onlar bunun için ne kadar hazýrlanmýþlardý, kostümler, roller, ezberler, tekstler… Sahi ya, bütün mesele bir tekst sayfasýydý. Oyun için ta nerelerden gelmiþti kýzcaðýz, ama iki kuru alkýþla bitmiþti her þey. Gerçi ne bekliyordu ki? Ama daha düzgün olabilirdi, her þey her yer darmadaðýnmýþ gibi geliyordu ona. Hayal kýrýklýðý mý denirdi bu size, yoksa þaþkýnlýk mý bilinmez ama tüm suçlu o gürültücü kalabalýktý. Ne saygý duydular ne de gösterdiler, kimsenin umurunda bile deðillerdi ki! Herkesin yetiþecek bir iþi, randevusu, okulu, kursu, akýp giden bir hayatý vardý. Kim öylesine bir tiyatroyu dinlesin ki? O parasýný alýp oturmalý, gerisine karýþmamalýydý. Herkes böyle diyebilirdi, sanatçýdan anlamayan herkes böyle derdi ki sanatçýdan baþka kimse sanatý anlamazdý, kimse bilmezdi. Bir faydasý olmadýysa verilen emekler niyeydi? Belki de insanlara tiyatro sevgisi aþýlamýþtý, tesadüfen gören bir çocuk ‘Anne biz de tiyatroya gidelim’ demiþti. Saçmalýk, 15 dakikalýk oyundan kimse bunu çýkarmazdý, kendini bile kandýramýyordu, nasýl bir oyuncuydu o? Bir lafý unutmuþ olmasý da bir baþka gösterseydi yanlýþ meslek seçtiðinin, oysa tekstte iþaretlemiþti üzerini ‘ASLA UNUTMA’ yazmýþtý, en can alýcý yerdi orasý... Seyirciye suç bulacaðýna kendine bakmalýydý.

‘Aman Tanrým ya, nerde bu kaðýt?’

Gerçektende neredeydi bu kaðýt? Teyzesinin adresi o tekstin arka sayfasýnda yazýlýydý, akþam teyzesinde kalacak ve yarýn geri dönecekti. Teyzesini arayýp bir daha sormak istemiyordu, zaten sürekli ‘Sorumsuz kýz’ imajý yapýþtýrýlýyordu üzerine, ciddiye alýnmýyordu…Sürekli kaybolurdu,bir baþkasýnýn yardýmý olmadan 10 kez gitmiþ olsa da daha önceden yinede
bulamazdý, hep yanlýþ yerdeydi hep yanlýþ iþlerdeydi…Hep salaktý, hep küçüktü. Baþkalarý doktor olurdu, mühendis olurdu, zengin olurdu, anne olurdu, o salak kalýrdý çocuk kalýrdý… Zaten teyzesi de onu sevmezdi, oyunu izlemeye bile gelmemiþti bak! O kimseyi sevmezdi hele misafiri hiç! Sýrça köþkü sadece ona özeldi, bir baþkasýna bir eþe bir çocuða ya da misafire açýk deðildi. Onu arayamazdý, daha çok mahcup olmak istemiyordu, annesini de arayamazdý kadýncaðýz hem ablasýnýn yeni evine hiç gitmemiþti hem de bunu duysa kýzýna çok kýzardý ‘Sorumsuzsun, dikkatsizsin, daðýnýksýn, hiçbir þey umurunda deðil… Kime güvenip gittin oralara?’ derdi…

‘Aman Tanrým ya, nerde bu kaðýt?’

Bir tek sokak ismi aklýnda kalmýþtý, oda dikkatini çekmiþti de ondan ‘Meneviþ sokak’ bir çiçek adý mýydý bu? Nedense ona öyle geliyordu. Eþyalarýný mavi sýrt çantasýna koydu,son kez tekst sayfasýn aradý gözleriyle ama bulamadý, sonra yola düþtü. Çalýþma arkadaþlarýna ‘ Hadi ben kaçtým’ dedi ve bilmediði sokaðýn derinliklerine doðru yürüdü, hýzlý yürüdü, bu sokakta herkes hýzlý yürüyordu, herkesin bir iþi vardý. Kimseyi yavaþ yürüyerek sinir etmek istemezdi, çünkü en nefret ettiði þeylerden biri buydu, aceleniz varken, yolda önünüzdeki kiþinin aheste aheste gitmesi ve size geçecek yer kalmamasý. Sürekli kendine küfrediyordu, ne kadar salaktý, bir tekst sayfasýna bile sahip çýkamamýþtý.
Dönüp arkasýna baktý, kenardaki dükkânlardan birine yaklaþtý, ne çok insan vardý, onlardan biri muhakkak biliyordu Meneviþ Sokaðý, bilmeliydi… Sonra sormaya karar verdi, dünyada en sevmediði ikinci þeyde yol sormaktý. Ýnsanlarýn acelesi vardý, kimse onunla uðraþamazdý, bazýlarý durur sinir sinir bakar ‘Bilmiyorum’ derdi, bazýlarý ‘Yabancýsýyým buranýn’ der kestirip atardý, bazýlarý ‘Taksiye bin, o götürür’ derdi, bazý iyi niyetliler ise hem yolu tarif eder hem de o tarafa giden ulaþým araçlarýný sayardý; ‘otobüs duraðý az ileride 211 numaralýya bineceksin, ya da soldaki sokaktan dümdüz git oradan dolmuþlar kalkýyor, önlerindeki tabelaya bak ona göre bin’ derdi…
Sordu, önce gözüne anlayýþlý birini kestirdi, bu muhakkak bir kadýn olmalýydý, çok bilgiç, havalý, kokona biri olmamalýydý, dalga geçilirdi… Erkekler garip garip süzerdi, gençler ise umursamazdý. Bu yüzden dikkat çekmeyen, uzun elbiseli, esmer tenli, çantayý çaprazlama takan, elindeki poþeti masumca ayaklarýnýn ritmine göre sallayan sade bir kadýna;
-‘Pardon! Meneviþ sokak nerede? Nasýl gidebilirim oraya?’ dedi. Kadýn durdu, gülümsedi. Sonra asla sigara içmemiþ birinin ses tonuyla ve elini kolunu kullanarak tarif etmeye baþladý. Çok uzak deðildi kadýnýn anlattýðýna göre. ‘Önce karþýya geç aþaðý doðru yürü, direk git, orada büyük bir kitapçý var, istersen alt geçitten geç, orada oklar var ‘ Kýzýl sokak çýkýþý’ ndan çýk ve ilk saðdan dön o sokak’ Kadýn eliyle iþaret ediyordu, o anlatmaya çabalarken diðer elindeki poþette hediye paketli bir þey gözüne çarptý. ‘Acaba neydi?’ diye düþüne düþüne yürüdü kadýný dinledikten ve teþekkür ettikten sonra ‘Herhalde bir arkadaþýnýn doðum günü, ya da kýzýnýn filan. Belki de evlilik yýldönümü…’ Tam karþýdan karþýya geçiyordu ki, sinir bozucu bir korna sesi uyandýrdý onu düþlerinden… Bir an neye uðradýðýný þaþýrdý, trafik lambasýna baktý, az önce yürüyen adam durmuþ ve kýrmýzýlaþmýþtý, ona korna çalan adamýn suratýnda garip bir zafer ifadesini fark etti, arsýz bir gülümseme…
* * *

‘ Ne boþ, isteksiz ve sýradan bir gün’
Böyle günlerde kimse bir þeylerin gerçek olabileceðini düþünmezdi, sadece yaðmur yaðabilirdi, güneþ bile olsa tepede ýsýtmazdý, sevindirmezdi.
Eline aldý, siyah bir kutuydu, basit alelade bir kutu, sandýk þeklinde bir mücevherat kutusu… Mücevherlere deðer veren bir kadýn deðildi o, ‘hayat takýlan bir broþtan her zaman kýymetlidir’, derdi ve bunu hoþ bir söz sanýp her söylediðinde keyiflenirdi. Evden bomboþ çýkývermiþti, çantasýný çaprazlama asmýþtý; güvensiz her kadýn gibi. Yürümüþtü, þehir merkezine doðru anlamsýz bir yolculuk. Biriyle karþýlaþacakmýþ hissi içinde yürüdü, sanki yolda liseden sýra arkadaþýyla karþýlaþacak beraber bir yere oturup kahve içeceklerdi ve onun günü renklenecekti farklýlaþacaktý. Belki âþýk olacaktý kim bilir; evliydi, çocuðu vardý ama bu günlerde sadece âþýk olabilirse eskisi gibi olabilecek gibi geliyordu ona! Eskisi gibi keyif alabilecekti yaþamaktan.
Gençken mücevherlerden nefret ederdi, ‘insanlar evlerinin anahtarýný, banka cüzdanlarýný boyunlarýna, kollarýna, kulaklarýna takýyorlar’ derdi. O böyle konuþtukça herkes onun fakir olduðunu düþünürdü, ulaþamadýðýn meyve çürük olanýdýr sonuçta… Ama þimdi kocasý altýn takmasýný istiyordu, inatla ona pýrlanta ve benzeri saçma taþlar alýyordu ve bir yere gideceklerinde kafasýný kaldýrýyor, gözlerini kýsýyor nazik olmaya çalýþarak ‘ Þu yeþil taþlý kolyeyi taksan hoþ durmaz mý? ‘ diyordu. Onun yerinde olmak isteyen onlarca kadýn vardýr elbet, ama o bu baskýdan zorunlu imaj maker hizmeti almaktan, özgürce salýnamamaktan, kontrollü gülmekten, sosyetik restoranlarda ilginç isimli yemekleri yemekten yorulmuþtu. O hayatýn kalbinin arka sokaklardaki pasajlarda attýðýný biliyordu, ýþýltý yalandý ama mat renkler insan kadar doðaldý, estetiksiz bir kadýn kadar. Hoþ görünmeyen ama lezzetli yemekler yemeyi özlemiþti.
Kocasýnýn da bundan sýkýldýðýný düþünürdü önceleri, ama farkýndaydý asýl neden oydu ‘Ben büyük adamým, sende büyütülmüþ olmalýsýn en azýndan öyle gözükmelisin’ derdi…Bugün çantayý çapraz takýp halk sokaklarýnda yürüyebildiði için mutlu olmasý gerekirdi, özgür hissetmesi gerekirdi ama deðildi, olamýyordu. Belki kocasýnýn kendi beynindeki hayaletinden korkuyordu belki de artýk o da deðiþmiþti ona da mutluluk vermiyordu bol sýfýrsýz alýþveriþler, hediyeler… Hayýr, olamazdý, o bir halk kadýnýydý, herkesin eþit olduðunu savunurdu, sýnýf sýnýf ayrýlmýþ çizgilerden yoksun olmak isterdi.
‘ Ne boþ, isteksiz ve sýradan bir gün’
En sevdiði, geçen sene yazlýktan aldýðý elbiseyi giydi asla önem vermeden, sandaletlerini giydi, kokoþ gibi hissetmemek için güneþ gözlüklerini bile almamýþtý yanýnda. Sokaða dökülmüþtü, egzotik olmayan bir meyvenin çekirdeði gibi. Hýzlý hýzlý yürüdü, sanki yaþama sevinciyle dolmuþtu içi, her þeyi yapabilirmiþ gibiydi sanki. Hayýr dedi kendi kendine, hiçbir þey yapamazdý. Telefonu çalmýþtý ‘Akþama plan yapma’ demiþti kocasý sonrada meþgulum diye kapatmýþtý, tüm umudu inci kolyenin parçalanmasý gibiydi, daðýlmýþtý. Akþama plan yapma, benimsin… Zaten yapamazsýn, ben olmadan sen bir hiçsin der gibidi. Sonra sokaðýn baþýndaki kalabalýða baktý ‘açýk hava tiyatrosu’ afiþini gördü ve anladý, nedense korktu içi burkuldu. Ondan baþka herkes yaþýyormuþ gibiydi sanki, bir tek o ölmüþ ve uzaktan izliyordu yaþamý. Sonra o pasajý gördü, arkada ‘boþluk’ kokan dükkanlar ve sararmýþ gazeteler onu mutlu etmiþti bir anda, hemen içeri daldý. Hala hayat belirtisi vardý bazý dükkanlarda, hatta bazýlarý þýkýr þýkýrdý ortama inat, vitrinlerden birinde ‘renkli taþlý’ bir sürü iðrenç taký gördü, imitasyon mücevheratlar… Biraz daha yürüdü, türlü türlü kumaþlar satan iki dükkan arasýnda sýkýþmýþ bir tezgah gördü, inceledikçe sýkýldý hepsi renkliydi hepsi yaldýzlýydý iðrençti. Kafasýný çevirecekti ki, ikinci el eþyalar satan bir dükkan çarptý gözüne… Ýkinci el her eþya onu duygulandýrýrdý, bir yaþanmýþlýk bir ruh bulurdu her eski eþyada. Dükkan ‘eski’ kokuyordu sarýþýn bir kadýn karþýladý onu, sigarasýný söndürdü çabucak.
‘ Ne boþ, isteksiz ve sýradan bir gün’
Eline aldý, týrnaklarýnýn kutunun üzerinde býraktýðý sesten hoþlandý,tekrar týklattý.Hiç deðeri olmayan sýradan, can sýkýcý bir kutuydu bu.Ýçini açtý, sanki içinden öyle bir þey çýkacaktý ki ‘Bunu almalýyým’ dedirtecekti ona ama olmadý, içi de dýþý kadar basitti, hiçbir þey içermeyen basit bir kutu.
-‘Bunu alýyorum’ dedi, neden niye fiyatý ne bilmeden, sanki kendini kocasýný cezalandýrmak istiyordu, sanki o pahalý ama deðersiz tüm mücevherler bu kutunun içinde yok olacaktý, bu sihirli bir kutuydu sanki. Parayý çýkardý, verirken nedense elleri titredi
-‘Hediye paketi yaptýralým’ dedi, hep böyle yapardý, gereksiz bir þey yaparken ‘Ben gereksiz eþyalar alacak biri deðilim, bu hediye… Ben gereksiz þeyleri kullanmam’ demek için. Gülümsedi ama içinden aðlamak geliyordu, kutuyu aldýðý için kendine mi kýzmýþtý yoksa kocasýna mý kýzmýþtý anlayamadý. Paketi aldý. Tam çýkýyordu ki kenarda bir saat gördü, ahþap guguklu bir saat. Ne kadar da hoþtu! Bir guguklu saati olmasýný isterdi hep. Guguklu saatler ona hep kasaba hayatýný, kabarýk etekli, baþlýklý, güzel kadýnlarý, sakallý þirin beyefendileri hatýrlatýrdý.
‘Guguklu saat’ dedi yüzü kararmýþ bir halde, devamýný getirmedi çünkü ne diyeceðini bilmiyordu zaten… Satýcý kadýn bilgiç bilgiç salladý kafasýný, sesi tam bir altoydu….
-’Guguklu saatler, özgür hatunlara göre deðildir, ben hiç sevmem… Hapishaneyi anýmsatýr bana.’ Dedi ayný bilgiçlikle…
Aðlamamak için çabaladý, poþetini elinde yavaþça salladý ve önce dükkandan sonrada bu sinirli pasajdan çýktý. Güneþ gözünü kamaþtýrdý, böyle olduðunda kendini bir melek gibi hissederdi, bir azize. Yavaþ yavaþ yürümeye baþladý. Telefonla konuþan kadýnlara imrendi, yýrtýk kot giymiþ kýsa sarý saçlý kadýna hayranlýkla baktý, o an soyunmak istedi, soyunmak ve baðýrmak. Ama yapmadý, yapamadý. Ýyice yavaþlamýþtý, öðle saati olduðundan sokak kalabalýklaþmýþtý;
-Pardon hanýmefendi ama o ne yavaþ yürüme öyle, herkes gezmeye çýkmýþ olmayabilir’ dedi arkasýndan gelen genç bir adam, sinirliydi, hýrslýydý belli ki yetiþmesi gereken bir yer vardý, kendisini sollayýp geçen adama bakakaldý, daha fazla tutamazdý gözyaþlarýný, tuzlu tuzlu akan ter damlalarýyla savaþarak akýttý gözyaþlarýný. Orda öylece durdu, birini bekledi, bir þeyi bekledi, sanki kendine uzanan bir kol bir gülümseme, sokaktaki bir ilan daðýtýcýsýnýn yüzü ya da bir bardak meyve suyu gibiydi içinden akan arzu. O þey neydi? Baktý o þey gelmiyor ona doðru, o yürümeye baþladý.
‘ Ne boþ, isteksiz ve sýradan bir gün’
Tam o anda bir ses durdurdu onu, genç çaresiz bir kýzdý, kendi gençliðine benzetti onu, aptal ve yoksun… ‘Meneviþ’ sokaðý sordu kýz, nasýl gidebilirim dedi.O da uzun uzun anlattý ‘Alttan geç, kýzýl sokaða gir’ O an aradýðý þeyin tam da bu olduðuna karar verdi, kendi gibi birine yardým etmek, mutlu etmek hatta kendi hayatýna o kýza yaptýðý gibi yön vermek. Ýþte istediði tam da buydu… Kýzýn gözlerinde ‘Anladým ama umarým bulurum’ ýþýðýný gördükten sonra yürümeye devam etti, güçlü bir korna sesi duydu ‘Umarým biri ölmüþtür, gereksiz biri gebermiþtir ya da bir kadýn intihar etmiþtir, özgürleþmiþtir’ dedi içinden ve bir anda þok oldu kendi kendinden korktu… Elindeki poþeti yolun kenarýna doðru fýrlattý, bir sokak lambasýna çarptýðýný duydu. Sandaletlerinden çekip çýkardý ayaklarýný, artýk onun deðildi o ayakkabýlar. Koþmaya baþladý, koþtu bir maden suyu ferahlýðýyla…
* * *

Bulvara kadar yürüdü, güneþten rahatsýz olmuþtu kendini gölgede kalmýþ bir banka býraktý, iþte bu sokakta cüzdan bulmak gibi bir mutluluktu… Susamýþtý, büfeden su almak için para çýkarmaya yeltendi cebinden ama eline varlýðýný bile unuttuðu tekst sayfasý geldi, okudu, oyun belli ki saçmaydý. Yalnýzca bu sayfanýn sahibinin fosforlu kalemlerle iþaretlediði sözler dikkat çekiciydi, ‘ASLA UNUTMA’ yazmýþtý bir cümlenin yanýna.... ‘Umarým unutmamýþtýr’ diye düþündü Sayfanýn arkasýna baktý, bir adres gördü, alelacele yazýlmýþ bir adres ‘Meneviþ sokak’ta bir evin adresi. Belki de burada oturuyordur dedi önce ama sonra bu düþünce saçma geldi, kim neden kendi evinin adresini yazsýn ki tekstinin üzerine… Keþke yakýnlarda bir tiyatro olsaydý ve keþke hava bu kadar sýcak olmasaydý diye düþündü, bugün açýlýþý yapýlan açýk hava tiyatro festivaline gidebilirdi aslýnda ama vazgeçti, cebinde birkaç kuruþu vardý ancak, bu ay babasý göndermemiþti, aylardan hazirandý eve dönmesine bir hafta kalmýþken babasý neden para göndersin ki? Okulu bitmiþti ama sýnavlarým bitmedi demiþti babasýna, birkaç hafta daha yalnýz kalmak için, boþ boþ dolaþmak için… Hiç parasý yoktu, cüzdanýnda haftaya evine kalkacak otobüsün bileti duruyordu sadece, cebindeyse bir tekst sayfasý… Kimsenin umurunda deðildir bu sayfa diye düþündü, eðlenen, gülen bol bol arkadaþý olan parlak tiplerden birinindir dedi. O an babasýnýn yüzü geldi aklýna, parasý yokken kendisine para göndermek için fazladan çalýþan babasýnýn yüzü, bir de bugünkü tiyatroda oynayanlarý düþündü bu tekstin sahibini mesela… Varlýklý, soylu, çocuklarýna her daim destek olan aileleri vardýr onlarýn elbette, dedi kendi kendine ve kalktý banktan hýþýmla… ‘Meneviþ sokaðý’ biliyordu ve yakýndý, hýzlý hýzlý yürüdü, alt geçitten kýzýl sokaða çýktý sonra da meneviþ sokaða döndü. Kenardaki duvara döndü, cebinden 07 uçlu ‘okul’ kalemini çýkardý ve tekstin üzerinde adres yazýlý tarafýna yazacak þekilde duvara dayadý kâðýdý ve yazmaya baþladý; ‘Tebrik ederim, harika bir oyundu, sahneyi asla býrakmayýn, gözlerinizdeki ýþýk bile izlenilmeniz için bir sebep’ Güldü kahkaha atarak güldü, yalanlar söylemeyi nede çok severdi... Evlerin numaralarýna baktý ve adresi de gözden geçirdi, bulmuþtu iþte bu ulu, asil, güneþli binaydý demek adres, burasý onun evi olmasa da adresini kaðýda yazacak kadar yakýndý buranýn sahibiyle… Bir burjuvaydý iþte… Kâðýdý nereye býrakacaðýný düþündü ve neden bu burjuva kýzý mutlu edeyim ki diye geçirdi içinden ve kâðýdý yýrtýp atmak istedi. Neden buraya gelmiþti o zaman, ne ummuþtu acaba? Sadece bir his, bu kâðýtta yazan adresin kime ait olduðunu görmek gerekliliðiydi hissettiði. Zenginliðe bakarak kendine acýmak ama onlarý aþaðýlamak ihtiyacýydý bu. Görmüþtü, evet zenginlerdi. Kâðýdý býrakmadan geldiði yönün tersine doðru, yukarýya doðru yürümeye baþladý ki o an güneþ ýþýðý gözünün içinde parýldamýþ, yerde gördüðü o þey gözlerini kör etmiþ bir ýþýk yaðmuruna tutmuþtu onu… O an hissettiði, gölgede bir bank bulmaktan bile güzeldi; bir cüzdan vardý yerde hem de böyle bir sokakta, gözünün önünde yerde… Burjuvayý seviyorum dedi içinden ve teksti býrakmasý gerektiðini düþündü, önce el çabukluðuyla cüzdaný aldý yerden sonra daha cebine yerleþtirmediði teksti, adresin gösterdiði evin önüne koydu ‘Bir teþekkür’ maksadýyla… Hýzla yürüdü, cüzdanda ne kadar para olduðuna baktý ve gözleri parladý tekrar. Parayý aldý ve cüzdaný fýrlattý, hemen bir bilet alacaktý, bir tiyatro bileti o akþam için…

* * *


Hemen indi arabadan, çabuk hareket etti ki, park yerine az para versin. Ýlk saat ücretsizdi eðer bir saatte bir hediye bulabilirse bugünün en mutlu adamý o olacaktý. O kadýna korna çaldýðýnda kadýnýn suratýndaki ifadeyi hatýrladýkça bir garip hissediyordu kendini, sanki karýsýna çarpmak üzereymiþ gibi hissediyordu. Otoparktan çýktý, acaba nereden bulabilirdi bir þey? Ýyi ki hediye alma fikri aklýna hemen gelmiþti, yoksa asla baþka bir otopark bulamazdý. Karþýya geçmeyi düþündü, yola atladý ‘düüüüüüüüüüt’ irkildi, suratýndaki korkuyu gören sürücü zaferle gülümsüyordu. Ýþte ayný duruma düþüyordu, az daha ezilecekti… Koþarak geçti karþýya geçti yaya geçidini kullanmadan… Çok acelesi vardý, bir saat dolmamalýydý! Hemen pasajlardan birine girdi, hemen bir mücevherat gördü ‘Bunu beðenir’ dedi aslýnda beðenip beðenmeyeceðini umursamadan sadece hediye almýþ olmak için düþünerek en ucuzlarýndan bir kolyeyi seçti ve aldý, cüzdanýný çýkardý ve parayý verdi. Cüzdanýný her gördüðünde mutlu oluyordu, çünkü zengindi... Kolyeyi aldý ve pasajdan çýktý biranda hediye paketi yaptýrmayý unuttuðunu fark etti. Geri dönmek istedi ama vazgeçti, hediye hediyedir paketi olmasa da olur dedi içinden, hatta hafiften gereksiz bir iþ yaptýðýný düþünmeye baþlamýþtý bile, ne gerek vardý o kolyeye para vermeye! Keþke o kadýna korna çalmasaydý, geçmesine izin verseydi, o zaman kadýn türünden özür dilemek için karýsýna hediye almak zorunda kalmazdý. Ama almýþtý iþte… Karþýya geçmek istedi tekrar arabasýna ulaþabilmek için, ama bu sefer trafik lambasý olmadan cesaret edemezdi! Hýzlý adýmlarla kaldýrýmýn kenarýndan yürümeye baþladý, sonra saatine baktý, daha çok var diye düþündü, kreþteki bebeði de bekleyebilir elbette, dedi ve hýzýný biraz keserek devam etti yürümeye. Bir ara gözüne bir poþet çarptý, ileride duruyordu, sanki fýrlatýlmýþ gibiydi, sokak lambasýnýn hemen yanýnda, içinde de bir hediye paketi vardý, içinde de bilinmeyen bir nesne… Yaklaþtý ve umursamazca eðildi, o asla yerde gördüðü þeyleri almaktan çekinmezdi, para görse de alýrdý, toka görse de… Hediye paketinin içindeki þeyin sert bir þey olduðunu anladýðýnda ‘ya bombaysa?’ fikri gelse de aklýna o týnmadý ve paketi açtý. Bir kutuydu, gereksiz bir kutu… ‘Ha ha, hediye paketi yaptýramadým diye mücevher kutusu gönderdi Tanrý! Tanrý iyinin yanýnda’ dedi. Tanrýyla dalga geçmeyi severdi, O da onunla. Tanrý’yla dalga geçtiðinde kendini Tanrý sanýrdý, inançsýz olmak ve öyle gözükmek ona güç verirdi. Kutuyu tekrar poþetine koydu ve yoluna devam etti. Önce geçitten geçti, sonra arabasýna bindi, 1 saat dolmadýðýndan hýnzýr bir gülümsemeyle otopark görevlisini selamladý ( Para vermek zorunda kalsaydý asla selam vermezdi. ) Sonra Meneviþ sokaða sürdü, kreþe gitti, aðlamaktan gözleri þiþmiþ kýzýna zoraki gülümsedi, geç kaldýðý için kendisine surat yapan kreþ öðretmenine de ayný zoraki gülümsemeyi verdi ve arabasýna doðru yürüdü kucaðýnda kýzýyla. O yürürken arkasýndan bir þey düþtü ama duymadý ve görmedi. Kýzý fark etmiþ ‘Ba-ba, paa’ demiþti ama o umursamamýþtý, ona göre çocuklar hep saçmalardý þu an o da öyle yapýyor olmalýydý ‘Evet kýzým…’ dedi ve önce kýzýný arka koltuktaki arabaya monte edilmiþ o garip nesneye yerleþtirip kemerini taktý sonra da kendi bindi ama kemerini takmadý.

* * *
Kýzýl sokaktan çýktýktan sonra adresi sorduðu kadýndan aldýðý talimata göre yürüdü ve meneviþ sokak azýlý tabelayý gördüðünde havai fiþek izleyen çocuklar gibi mutlu oldu gözleri, peki ya hangi ev olduðunu nereden bilecekti? Ýçi yine karanlýklaþtý, önce sokaktan birine teyzesini soracaktý ama sonra vazgeçti, ‘Büyükþehirlerde kimse kimseyi tanýmaz ilkesini’ unutmuþtu birden. Sokak boyunca yürümeyi düþündü, sanki bir ev ‘burasý, burasý’ diye baðýracaktý ona… Mucizeler hep dünya üzerindedir, çünkü mucizelere en çok dünya üzerinde ihtiyaç duyulur. Dolandý, önce sokaðý baþtanbaþa yürüdü sonra karþýya geçti birde oradan baktý o çift veya üç katlý saray yavrusu evlere, birkaç maðazayý ve birde çocuk kreþini es geçmiþti, camdan teyzesini görmeyi umarak diðer evleri inceledi… Tam artýk kendisine en yakýn bulduðu evlerden birinin zilini çalacakken yerde bir kaðýt paçasý gördü, sanki bu bir izdi, bir ipucuydu. Eðildi, baktý hayýr, deðildi. Herhangi bir kaðýt parçasýydý iþte bomboþ renksiz ve tozlu, biri düþürmüþtü belli ki, sonrada üzerine basmýþ olmalýydý ( 41 numara ayakkabýsý olan biri yapmýþ olmalýydý bunu). Somurtarak doðruldu ve kalktý o an kendinse bakan buz gibi zarafetiyle kendisine bakan teyzesini gördü çapraz karþýsýndaki evin önünde… O an yalnýz kalabalýklar içinde çocukluk arkadaþýný görmüþ gibi hissetti ve teyzesine koþtu ne kadar sevmese de
-‘Hoþ geldin! ‘ yapay bir içtenlikle.‘Sen burayý nasýl buldun?’
-‘E, adresi vermiþtin ya teyze.’
-‘Öyle mi dersin ben pek öyle sanmýyorum…’
Ýçeri geçti ve vestiyerde kaybettiði tekst sayfasýný gördü, eline aldý ve ortadan ikiye yýrttý
-‘Bunu kaybettim ama hatýrlýyordum adresi’ dedi muhteþem bir gururla
Tekst sayfasýnýn arkasýna bakmadan çöpe attý, hayat o kadar parlaktý ki, o an bulmayý baþarabildiði o adres ona her þeyi baþarabileceðini hissetmiþti, ne garip… Her þey mümkündü…

* * *

O özgürlüðe koþuyordu, ayaklarý kanayana kadar koþuyordu ve o akþam kocasýnýn istediði yere gitmeyecekti. Herkes onun acelesi olduðunu düþünüyordu, evet onun acelesi vardý, kaybettiði bütün günlerin öcünü almaya yetiþmeliydi…

* * *

ALPER TURAN



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Saat Hep Sekizi Gösterir
Deniz Kokulu Dondurma
Osuruk ve Kibir Üzerine


Alper Turan kimdir?

Anlatacak çok þeyi olan küçük bir yazar müsvettesi! Mürekkebine ter ve gözyaþý karýþmýþ. . . Uðraþlarý önemsiz klavyesine dökülen her sözcükte küçük bir figür yalnýzca.

Etkilendiði Yazarlar:
Virginia Woolf, Joanne Harris, Guy De Maupassant,gabriel garcia marquez, Tennessee Williams


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Alper Turan, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.