..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Gerçeðin dili çok yalýn. -Euripides
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Yüzleþme > Cengiz Erdem




9 Mart 2009
Diyaloglar  
Faize Özdemirciler'in Cengiz Erdem'le Yaptýðý "Beni Bu Dýþarýdan Çýkarýn" Röportajý

Cengiz Erdem


“Kara bahtlý okur” seni ”Avrupa” ve “Afrika”daki yazýlarýndan biliyor, ben de öyle. Ben senin yazýlarýný okurken, yazmaktan baþka bir þey yapamayacaðýný ve aslýnda yapmaman gerektiðini düþünürüm. Yine de sormak isterim: Yazý senin için nedir? Bir ev mi, bir oda mý, kitabýnda da olduðu gibi bir hücre mi yoksa? Ýlhan Berk yazýyý cehennem olarak tarif eder, katýlýr mýsýn buna?


:CFDI:
Diyaloglar



Faize Özdemirciler’in Cengiz Erdem’le Afrika Pazar Ýçin Yaptýðý “Beni Bu Dýþarýdan Çýkarýn” Röportajý



Faize Özdemirciler: “Kara bahtlý okur” seni ”Avrupa” ve “Afrika”daki yazýlarýndan biliyor, ben de öyle. Ben senin yazýlarýný okurken, yazmaktan baþka bir þey yapamayacaðýný ve aslýnda yapmaman gerektiðini düþünürüm. Yine de sormak isterim: Yazý senin için nedir? Bir ev mi, bir oda mý, kitabýnda da olduðu gibi bir hücre mi yoksa? Ýlhan Berk yazýyý cehennem olarak tarif eder, katýlýr mýsýn buna?



Cengiz Erdem: Ben daha ziyade cennetle cehennemin kesiþtiði yer olarak görüyorum yazýyý. Yani sadece cehennem, veya sadece cennet deðil, hem ikisi hem de hiçbiri. Yazý benim için hayatý olumlamanýn yoludur. Öyle garip bir þeydir iþte yazý, ki ben þahsen ölmemek için yazýyorum, yazmasam cansýkýntýsýndan ölürdüm herhalde, yazarken bile ölüyorum zaten cansýkýntýsýndan, bilmiyorum, bilemiyorum, yazsam vay yazmasam vay... Ama doðrudur, senin de dediðin gibi ben yazmak için yaratýldým yüce Tanrý tarafýndan (bu noktada gülünmüþtür, gülüþmeler). Yazmaktan baþka bir þey gelmiyor elimden, aþýrý derecede yoksunum yazý dýþýndaki hayattan. Normal bir hayat deðil benimki, hayat bile deðil hatta, baþka bir þey... Olay yok hayatýmda, sadece bazý rutin ritüeller var. Sadece çýplak kemiklerden ibaret minimalist bir yaþam sürdürüyorum. Aynen Beckett’in oyunlarýndaki gibi yani, toplumsalýn dýþýnda bir varoluþ serüveni. Yazarak bu anlamsýz varoluþu anlamlý kýlmaya çalýþýyorum. Çok karamsar bir insaným, o kadar ki karamsarlýðýmýn patolojik boyutlara vardýðý oluyor zaman zaman. Aktif bir karamsarlýk ama bu; felç etmiyor yani kiþiyi. Aklým karamsar, irademse son derece iyimser. Anlatabiliyor muyum? Bu gerçekçi karamsarlýk beni pasifize etmiyor, bilâkis kötü þeyleri iyiye dönüþtürmek için eyleme geçmeye sevkediyor. Neticede karamsarlýðýmýn bile mizahi bir yaný var, o yüzden de þikayetçi deðilim halimden, kendimi ve insanlarý affedeli çok oldu.



“Beni Bu Dýþarýdan Çýkarýn” senin ilk kitabýn ama herhangi bir ilk kitap gibi durmuyor. Sen yýllardýr zaten yazýyla uðraþýyorsun. Bu kitabýn 1997-2007 arasýnda tecrübe ettiðin acý, keder, elem ve ýstýraplarýn beynine yansýmasýyla zuhur ettiðini söylüyorsun. Nietzsche’nin etkisi bu deðil mi? Sanki, acýnýn yaratýcýlýk için gerekli olduðunu söylemiþ gibi deðerlendirilir Nietzsche. Oysa O, çekilen acýlarýn insana güç kattýðýný söylemek istemedi, güçlü olmak için acý çekmek gerektiðini de söylemedi. Bunlarla epeyce meþgul olduðun anlaþýlýyor ve kitabýna da Nietzsche ile baþlýyorsun zaten. Ben senin kitabýný okurken “kara bahtlý bir okur” olarak bazen ýstýrap ve elem sözcüklerini ironik olarak kullandýðýn hissine kapýldým, sonra “ironi”nin kendisi de kederlidir dedim… Sen daha iyi bileceksin bunlarý…



Doðrudur, ironiktir tüm bunlar, ama bunlarýn ironik olmasý daha da ironiktir, zira insanýn kendi acýsýna, elemine, kederine, ýstýrabýna gülmesi söz konusudur burada. Gerçektir bu acýlar ama bu acýlarýn gerçekliði onlara boyun eðmemizi, hayatýn gerçeklerine yenilmemizi gerektirmiyor, bilâkis üzüntüsü o boyutlara varýr ki insanýn ölmemek için kendi haline, biçareliðine kahkahalar atmaktan baþka çaresi kalmaz. Ýki meþhur laf vardýr bu konuda; birini Kafka söylemiþtir bu laflarýn, ötekini Beckett. Kafka “Ýþler daha kötüye gidemez hale gelince daha iyiye gitmeye baþlar” demiþtir, Beckett ise “Mutsuzluk dünyanýn en komik þeyidir.” Nietzsche konusuna gelecek olursak, Nietzsche ýstýrabýn yaratýcýlýk için þart olduðunu deðil, yeni bir þey yaratmýþ bulunmanýn genellikle ýstýraplý bir sürecin neticesi olduðunu söylemiþti. Eserlerine bunalýmýnýn damgasýný vuran Nietzsche’nin yaþamý boyunca maruz kaldýðý ýstýraplarý nasýl bir vecd hali içerisinde kaleme aldýðýný düþünürsek kendisinin kemale ermek için acý çekmenin gereðine deðil, kemale ermiþ kiþinin genellikle kemale eriþ sürecinde acý çekmiþ olduðuna vurgu yaptýðýný idrak ederiz.



Hastalýðým yeni teþhis edildiðinde sevgili Hakký Yücel’in önerisiyle o günlerde yeni çýkan Irvin Yalom’un bir Nietzsche alegorisini, “Nietzsche Aðladýðýnda” isimli kitabýný okumuþ ve çok yararlanmýþtým. Daha sonra da, eskiden okuduðum Nietzsche’yi yeniden okumaya baþladýðýmý hatýrlýyorum. Ben özellikle “Beni öldürmeyen þey bana güç verir” sözü psikanalizin çok iþine yaradýðýný düþünüyorum, ne dersin?



“Nietzsche Aðladýðýnda” adlý kitap benim de hayatýmda derin izler býrakmýþ bir eserdir. O kadar ki bu izleri hala daha taþýyorum. Sen yararlanmýþtýn bu kitaptan, bense yaralanmýþtým sevgili Faize. Hatýrlýyorum, köpek gibi yaþýyordum o günlerde, Schindler’s List filminin soundtrackýný dinleyip Nietzsche Aðladýðýnda kitabýný okuyordum bütün gün bütün gece. Oturma odasýna bir þilte çekmiþ, o örtüsüz þiltede yatýp kalkýyordum, üstelik halý da yoktu yerde. Yemeklerimi bile orada yiyordum, insan kýlýðýndan çýkmýþtým, hayvanlaþma gerçekleþmiþti; hatýrlamak istemiyorum o günleri. Beni öldürmeyen þey hiç de güçlü kýlmamýþtý beni, aksine yavaþ bir ölümün kölesi kýlmýþtý. Psikanalizin iþine yarayabilir bu söz ama bence sadece geçici bir teselli verebilir kiþiye. Bizi öldürmeyen þeylerin bizi güçlü kýlacaðýna inanmýyorum ben þahsen. “Beni öldürmeyen þey beni güçlü kýlar” demek suretiyle Nietzsche aslýnda baþýmýza gelmiþ kötü hadiseler karþýsýnda umutsuzluða kapýlýp yenilgiye uðramak yerine bu hadiselerin þu anda gerçekleþtireceðimiz eylemler vasýtasýyla uzun vadedeki anlamlarýna kavuþacaklarýný, dolayýsýyla da bu kötü hadiseleri lehimize çevirmek yolunda çaba sarf etmemiz gerektiðini söylemek istemektedir. Yani evet benim baþýma bu son derece üzüntü verici þey geldi ve/fakat ben bunun beni güçsüz kýlmasý yolunda deðil, bilâkis gücüme güç katmasý yolunda hareket etmeliyim ki bu hayatta mutlu olabileyim. Ancak belki böyle yorumlanýrsa bir iþe yarayabilir bu söz, ki sanýrým bu yüzden yaramýþtý senin iþine.



Þu anda son rötuþlarýný atmakta olduðun doktora tezinin konusu, yaratýcýlýkla yýkýcýlýk arasýndaki iliþki ve kitabýnda da paralel gidiyor yaratmakla yýkmak. Diliyle, kurgusuyla özellikle Kýbrýs’taki okurlar için yeni ve farklý bir kitap olduðunu düþünüyorum… Dil konusunda kendini sýnýrlamýyorsun, konuþma dilini çok iyi yerleþtirmiþsin… Sen neleri yýktýðýný düþünüyorsun?



Aslýnda ben pek bir þey yýktýðýmý düþünmüyorum. Daha doðrusu belki de yýkmýþýmdýr bazý þeyleri ama neyi yýktýðým beni pek ilgilendirmiyor, zira ben þunlarý þunlarý yýkacaðým diye çýkmadým yola, bazý þeyleri yýkmýþ bulunmak benim yazma eylemimin yan etkileriydi sadece. Yani iþte yýkmýþ olmak yaratmanýn bir sonucudur aslýnda. Ýnsan yaratma sürecinde bazý þeyleri yýkmýþ bulur kendini, yýkmak yeni bir þey yaratmýþ olmanýn bir sonucudur genellikle, ama dediðim gibi ben neyi yýktýðýmdan ziyade ne yarattaðýmla ilgileniyorum. Yaratma sürecimde yýkmýþsam bazý þeyleri, vatana millete hayýrlý olsun bu yýkým iþlemi demekten baþka bir þey gelmiyor içimden.



Dýþarý içeri kavramlarýný da yýkýyor ve ikisinin arasýnda bir baþka yeri iþaret ediyorsun “kara bahtlý okur”a. Giriþ bölümünde Panopticon adlý gözetim ve denetim mekanizmasýndan yola çýkarak, kitabýnýn da bu mekanizmanýn bir kitap olarak zuhur ediþi olduðunu söylüyorsun. Ýçerisi de bir dýþarýsý da bir, içeri ile dýþarý arasýnda fark kalmadý mý demek istiyorsun? Bu kitabý hayatýn yazýya nüfuz ettiði o yerde yazdýn sen, ne içerde ne dýþarýda yani, arada… Neresi o ara?



O ara ölübölgedir sevgili Faize. Ölübölge ki son derece dehþetengiz bir korku filminin seti olacak potansiyele sahiptir. Ama iþte mizah en dehþet verici olaylara bile tahammül etmemizi saðlýyor. Yazýnýn hayata, hayatýn da yazýya nüfuz ettiði yer sözün bittiði yerdir. Bitmek derken burada hem sona ermek hem de baþlamak kastediliyor. Anlamsýzlýkla anlamýn, düþle gerçeðin iç içe geçtiði yerdir ölübölge. Kitabýn panoptikon adlý gözetim ve denetim mekanizmasýný andýrmasý mevzusuna gelince, biliyorsun bu kitabýn gözleri var, okuyucu kitabýn içine baktýkça kitap da okuyucunun içine bakýyor. Nietzsche’nin “Dipsiz bir kuyunun içine baktýðýnýz zaman, kuyu da sizin içinize bakar” sözü geliyor akla. Karþýlýklý bir yansýtma gerçekleþiyor okuyucuyla kitap arasýnda, dinamik bir etkileþim þeklinde gerçekleþiyor böylece okuma süreci. Buna kýsaca interaktif edebiyat diyebiliriz sanýrým, ki nitekim iþte dedik de zaten.



“Karþý taraf oluþtu, bu taraf oluþtu, iki ayrý taraf oluþtu, ortasý var bir de ama kimse farkýnda deðil” derken Arabölge’ye gönderme yapýyorsun. Arabölgeden yazýlmýþ bir kitap diyebilir miyiz senin kitabýna? Ancak Arabölgeden bakarak anlayabiliriz iki tarafý, ama insanlar kendi kendilerini hapsettiklerine göre, birilerinin onlarý hapsetmesine gerek kalmadýðýna göre, o “Ara”ya da hapsolmayacaklar mý?



Ara, eþik, araf... Bunlar hapishanenin dýþýndadýr. Araya hapsolmaz insan. Ara içerinin de dýþarýnýn da dýþýdýr, bir çýkýþ noktasýdýr. Her þey arada baþlar ve arada biter. Hayat bile arada yaþanýr, gerisi ölümdür. Doðumdan öncesiyle doðumdan sonrasý ayný þeydir, yani hiçliktir. Evet, bu kitap arada yazýldý, içindeki her anlatý hayata ara verdiðim bir kesintiyi sembolize ediyor. Yeni yaþam biçimlerinin ortaya çýkmasý için gereken delikler açan bir þey olmalýdýr bence edebiyat hayatta. Yeni anlatým tarzlarý yeni yaþam biçimlerine kapýlar aralar bence.



Kitabýn parça parça, her metin bir oda ama bir bütün ayný zamanda. Postmodern demiþti sevgili Hakký Yücel, katýlýr mýsýn buna? Bu postmodern bir kitap mý oldu? Yoksa?..



Hakký Yücel’in yazýsý kitaba benim de farklý bir gözle bakmamý saðladý. Daha önce aklýmdan geçmeyen þeyler geçmeye baþladý aklýmdan yazýyý okuduktan sonra. Mesela kitaptaki dil kullanýmýnýn geleneksel yazýndan farklý bir dil anlayýþýna yöneldiði konusundaki saptama "keþke dil mevzusuna biraz daha çok deðinseydim önsöz ve giriþ kýsmýnda" dedirtti bana. Ayrýca zannettiðimden daha postmodern olduðumu da gösterdi, ki ben aslýnda o kadar postmodern olmak istemiyorum. Postmodernizm yerelliði öne çýkarýyordu, oysa ben evrensel konulara daha yakýn olduðumu düþünüyorum þimdi. “Beni bu dýþarýdan çýkarýn” yerellikle evrensellik arasýnda bir yerdeydi sanýrým, ve yöneliþimin özellikle doktoradan sonra evrenselliðe doðru bir seyir izlediði kanaatindeyim. Ýkinci kitapta postmodernizmi atlatmýþ bir modern olarak çýkmayý umuyorum "piyasaya." Ama Hakký Yücel’in saptamasýnýn da yerinde olduðunu düþünüyorum, zira kitabý belirli bir baðlam içerisine oturtup deðerlendirmiþ, ve tarihsel süreçte bu kitabýn postmodern olarak nitelendirilmesi gayet normaldir. Ama neticede akýmlar gelir geçer, kalýcý olan kelimelerdir. Ve kelimeler geçen zaman içerisinde kaçýnýlmaz olarak yeni anlamlar kazanýrlar, iþte bu yüzdendir edebiyatýn sürekli dönüþen bir þey olmasý. Sanýrým Hakký Yücel o yazýsýnda postmodern tanýmýný kitabýn farklýlýðýný ve yeniliðini vurgulamak için kullandý.



Kitaptaki metinler birer hücre olduðuna göre, sen aslýnda okura, oku ve dýþarý çýk mý diyorsun, yoksa içeri çýk mý?



Ben okura kendini dýþarýdan gösteriyorum. Oku ve böyle olma diyorum. Bak bu zavallý karakterler kendilerini bu hücrelere týkýyorlar, sen bunlar gibi olma, özgürlüðü ve hayatý seç diyorum, seni sevdiðim için söylüyorum bunlarý sana, seni yargýlamak için deðil demeye çalýþýyorum okura.



Okuru metinlerin içine çekerek biraz da Brecht’in yaptýðýný yapýyorsun gibi geldi bana?



Brecht seyircilerini kendilerine ve yaþadýklarý hayata yabancýlaþtýrmaya çalýþýyordu. Onlara yabancýlaþmaktan yabancýlaþmanýn yolunu göstermekti Brecht’in amacý. Benim amacým da budur. Ben okurun karakterle özdeþleþmesini deðil, bilâkis yabancýlaþmasýný istiyorum. Ben bu deðilim, böyle olmamalýyým demesini saðlamak istiyorum. Brecht’le Beckett arasýnda bir yerlerde geziniyorum iþte, atýmýn adý Nietzsche...



Yazar var, okur var, bir de metinler var, sanki hayat ve hayata dair her þey yazmak içindir, gibi bir hisse kapýlýyor insan? Ne dersin?



Doðrudur. Dünya var, insanlar var, Tanrý diye bir þey var. Hayat anlamsýzdýr, yazý hayata anlam katar, veya bu anlamsýzlýðý deþifre eder. Yazý hayatýn yan etkisidir, hayat da yazýnýn. Yazýlan asla yaþanan deðildir. Bence kelimelerle kurduðumuz dünyalar yaþam olanaklarýný çoðaltmaya hizmet etmeli. Bizi bilmediklerimize yaklaþtýrýrken bildiklerimizi sorgulatmalý.



“Bazý bireyler toplumun iyileþmesi yolunda hastalanýrlar, onlarýn hastalanmasý topluma terapidir” diyorsun. Peki bizim toplumumuzda kendini böyle bir toplum terapisine adamýþ olanlar var mýdýr, yoksa, olmadýðý için mi toplum iyileþemiyor… Toplumlarýn iyileþmek için kurbanlara ihtiyacý vardýr, anlamýný çýkarabilir miyiz buradan?



Çýkarabiliriz ve çýkarmalýyýz da, ki nitekim iþte çýkardýk da zaten. Bizim toplumumuzda kendini böyle bir toplum terapisine adamýþ olanlar elbette ki mevcuttur. Mesela sen bunlardan birisin. Toplumsa iyileþmek istemediði için iyileþemiyor. Hastalýk hastasý bir toplum var bu adada. Ruhsal ve fiziksel hastalýk fetiþizmi had safhada...



Kýymetleri çok sonra anlaþýlacak elma kurtlarýný ve marjinalleri konuþalým mý biraz… Kitabýný bu elma kurtlarýna ve marjinallere adadýn, bir de kara bahtlý okurlara… Okurun bahtý neden kara, bu kitabý okumak zorunda kalacaðý için mi? Neden lanetlidir okur?



Okur bu kitabý okusa da okumasa da kara bahtlýdýr. Bu gerçeði hiçbir kuvvet deðiþtiremez. Ayrýca lanetlenmiþtir de okur, zaten kara bahtlý olmasýnýn sebebi de üstündeki bu lanettir. Peki ama nedir bu okuru lanetlenmiþ ve kara bahtlý kýlan? Evet, öncelikle bu kitabý eline almýþ olmakla lanetlenmiþtir okur, okuyacak olduðu içinse kara bahtlýdýr, tabii eðer okursa. Ama tabii tüm bunlar iþin esprisi. Asýl lanet Kýbrýs denilen bu adada, Kýbrýs copper’dan, yani bakýrdan geliyor zaten. Lânet olsun!



Alýþýlagelmiþ kahramanlar deðil, kurban kahramanlar yarattýn, anti kahramanlar da diyebiliriz bunlara, dolayýsýyla insaný çok da fantastik bir dünyaya taþýmýyorlar. Okur onlarýn yerinde olmak istemeyecek, çünkü onlar kendisinden farksýz. Klasik roman kahramanlarýndan bu noktada ayrýlýyorlar, daha çok Beckett’in kahramanlarý gibi…



Son derece doðru bir tesbit. Kahramanlarýn, daha doðrusu kurban-kahramanlarýn kendilerine güvenleri yoktur. Mantýklý düþünebilme, doðru kararlar alma, cesaret gibi vasýflardan yoksun olduklarý için kiþisel deðer yargýlarýný oluþturup kaderlerini çizebilecekleri veya geleceklerini yaratabilecekleri hiçbir yol yoktur. Sanki Takamuro Kootaro’nun dediði gibi “yol yoktur önlerinde ve onlar yürüdükçe yol arkalarýnda oluþmaktadýr.” Ama onlar tüm bunlarýn farkýnda bile deðildirler. Tüm zamanlarýný anlaþýlmaz bir dünyayla umutsuzca mücadele etmekle geçiren karakterleri ayakta tutan tek þey kendilerini kurtaracaðýný ümit ettikleri ve/fakat ne olduðunu bile bilmedikleri bir þeyin veya bir kimsenin gelip onlara yardýmcý olacaðýdýr. Durumlarýný daha kötü kýlan þey ise güvenilir bir hafýzaya sahip olmamalarýdýr. Hafýzalarý kötü olduðu için geçmiþe bakýp, geçmiþten dersler çýkarýp bugünkü konumlarýný belirleyememekte ve sorgulayamamaktadýrlar.



“Geçmiþlerini anlatmaktan aciz olan kurban kahramanlar”la doludur deðil mi Kýbrýs? Ve sessizce fýsýldarlar beni bu dýþarýdan çýkarýn diye…



Evet. Lâkin kimse yoktur onlarý dýþarýdan çýkaracak, herkes dýþarýdadýr çünkü ve herkestir aslýnda beni bu dýþarýdan çýkarýn diyen. Her insan diðer insanlarýn dýþýndadýr çünkü. Yaþamlarýnýn tarihini, yani geçmiþlerini anlatmaktan aciz olan bu kurban-kahramanlar ise bu günkü durumlarýnýn analizini de yapamazlar ve kim olduklarýný kavrayamazlar. Kendilerini bile tanýyamayacak bir halde olan bu karakterlerin varoluþla ve anlamsýzlýkla baþa çýkma giriþimleri ve baþa çýkma biçimleri bu sýradýþý anlatýlarla zuhur eden doðaüstü hadiselerin izleðini meydana getirir. Kendilerinin dýþýnda yaþayan, asla kendileri olamayan insanlardýr bunlar. O kadar yabancýlaþmýþtýrlar ki kendilerine, yabancýlaþma doðru kelime deðildir adeta içinde bulunduklarý durumu tanýmlamakta.



“Bok da yerim belki” diyen kahramanýn Pasolini’nin filmlerinden çýkmýþ gibi, orada bok yediriliyor, seninse kahramanýn kendi isteðiyle yapacak bunu…



Bir o kaldý çünkü yapmadýðý. Onu da yaparsa tamam olacak, baþý göðe erecek. Bazý þizoid vakalara gönderme var orada. Aðýr þizofrenlerde bok yeme olayý gözlenmiþtir. Kendi bokunu yer bunlar.



Ýkinci hücrede Þekspir’e faks çekiyorsun. Olmamak, hiçbir þey olmamaktan daha iyi olamaz diyorsun. Bütün mesele olmak ya da olmamak deðil, mi demek istiyorsun?



Eþik adlý anlatýdan bahsediyorsun. Orada faksý çeken ben deðilim, karakterlerim. Ben faksý çektirtenim. Ama gene de faksý çeken benmiþim gibi yanýtlayacaðým sorunu. Bu faksla demek istediðim olmamanýn her türlü oluþ biçiminden daha iyi olduðudur. Acýdýr bu ve/fakat gerçektir. Ama tabii bu olmamamýzý, kendimizi yok kýlmak yolunda eyleme giriþmemizi, yani intihar etmemizi gerektirmiyor. Bilâkis olmamak olmaktan daha iyi olduðu halde, buna raðmen olmayý seçmeliyiz ve sevgiyle sarýlmalýyýz hayata. Ben þahsen insanlarý kucaklamayý pek seven bir insaným. Bazýlarý bunu abartýlý buluyor, ama onlar da öyle iþte, olduklarý gibi kabul etmek lazým insanlarý, ama bu yanlýþlýklarý görmezden gelmemiz gerektiði anlamýna gelmemeli, ki gelmiyor da zaten. Bir insaný kucaklamak için onu sevmemiz gerekmez, týpký hayatta kalmak için yaþamayý sevmemiz gerkemeyebileceði gibi. Sevsek de sevmesek de hayatýmýzý, sonuna kadar yaþamalýyýz onu, zira ölüm nasýl olsa kaçýnýlmaz olarak çalacaktýr kapýmýzý bir gün ve ölüm sonsuzdur, yaþamsa bu sonsuzlukla sýnýrlandýrýlmýþtýr; kýymetini bilmek lâzým.



Kitabýný “roman” olarak deðerlendirenler var. Sen daha çok metin ve anlatý diyorsun… Peki ya Picasso’nun resimlerine bakarken sorduklarýna benzer bir soru sorarlarsa… “Bunun neresi roman” derlerse, “Bu zaten roman deðil hapishane” mi diyeceksin?



Hah, hah, hah! (Gülünmüþtür) Evet kadýnýn biri Picasso’nun “Balýk” adlý bir resmine bakýyormuþ, Picasso da oradaymýþ, kadýn Picasso’ya “bunun neresi balýk?” diye sormuþ, Picasso da “zaten o balýk deðil ki, resim” demiþ, çok akýllý bir adammýþ bu Picasso. Keþke “bunun neresi roman” deseler de ben de “bu zaten roman deðil ki, hapishane, daha doðrusu panoptik hapishane modelinde bir týmarhane” desem. Kahkaha, kihkihi!



“Benim Adým Kýbrýs”ta, ben, annem babam ve garantör akrabalarýmýz diyor ve Kýbrýs’a sesleniyorsun: “Kýbrýs, buradaysan elini kaldýr!” Kaldýrdý mý elini, kaldýracak mý, yoksa bu sadece bir þaka mý?



Þaka deðil, çok ciddiyim o konuda. Aile boyu alem, ahkâm ve ötesi... Kýbrýs’ýn eli kolu baðlý. Ve Kýbrýs’ýn elini kolunu baðlayan da bizzat Kýbrýs’ý çok sevdiðini iddia edenler. Bu þartlar altýnda Kýbrýs’ýn elini kaldýrmasý namümkün görünüyor. Ama unutmamak lâzýmdýr ki zincire vurulu olmak Kýbrýs’ýn suçu deðil, Kýbrýslýlar’ýn suçudur. Ah þu lânetlenmiþ ada, vah þu kara bahtlý adalýlar, ve onlarýn bu durumunu garanti altýna alan akrabalarý ki Akdeniz’deki bu parçalanmýþ leþin üstünde uçuþan akbabalarý andýrýyorlar...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yüzleþme kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tavþan Ayetleri

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Manolya ve Katatonya [Öykü]
Ebediyet Edebiyatý [Öykü]
Fantezi Makinesi [Öykü]
Ölüler Listesini Açýklýyoruz! [Öykü]
Recep Sezgili'nin Acý Dolu Yaþamý, Ýbret Verici Ölümü ve Sonrasýnda Geliþen Doðaüstü Hadiseler [Öykü]
Ýþin Ýçindeki Bit Yeniklerinin Hikmeti [Öykü]
Ölümlü, Pek Ölümlü [Öykü]
Transparan Tavþanýn Anlam Dünyasý [Ýnceleme]


Cengiz Erdem kimdir?

Avrupa-Afrika gazetesi ve Afrika Pazar'a ilaveten Türkiye ve Ýngiltere’deki çeþitli edebiyat dergilerinde de öykü ve denemeleri yayýmlanan Cengiz Erdem’in Þubat 2007`de çýkan ilk kitabý Beni Bu Dýþarýdan Çýkarýn adýný taþýyor. Söz konusu kitap Cengiz Erdem'in 1997-2007 yýllarý arasýnda ruhen tecrübe ettiði acý, keder, elem ve ýstýraplarýn beynine yansýmasýyla zuhur eden ölüm dürtüsünü yaþam dürtüsüne çevirmek maksadýyla kaleme aldýðý öykülerden oluþuyor.

Etkilendiði Yazarlar:
Nietzsche, Beckett, Saramago, Kafka, Blanchot


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Cengiz Erdem, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.