Dengeli bir rejimde yemeðin yeri çok önemli. -Fran Lebowitz |
|
||||||||||
|
“Sanki karnýmýn üstünden geçiyor vapurlar...Ne çok martý var, ne kadar zarifler, þu minik iskele ne kadar güzel,” diye düþünüyor. - Bak abla ne güzel kokuyor bunlar, al bir tane! Diyerek, kendisine bir demet nergis uzatan güler yüzlü, altýn diþli çingene kadýnýna para vermek için çantasýný karýþtýrýyor. Aldýðý nergislerin kokusunu derin derin içine çekiyor. Bir an kendisine gözlerini dikmiþ bakan güvercinle gözgöze geliyor. Elindeki simitten bir parça koparýp atar atmaz güvercinler çoðalýveriyor. Kalan simidi de onlara atýyor. Þimdi, elinde bir demet nergisle arkasýna yaslanan kadýn, karþý sahillerin camilerle bezeli siluetine bakarken, ilk defa bu þehre geliþi canlanýyor gözünde... Önünden vapurlar geçer, martýlar uçuþurken, belleðinin onlarca yýl gerilere gidebilmesine þaþýrýyor... “Hangi onlarca yýl,” diyor kendi kendine. “Tam kýrkbeþ yýl geçti aradan!” “Olamaz!” diyerek bir daha hesaplýyor. Öyle ya sekiz yaþýndaydý o zaman. Þimdi elli üç olduðuna göre... “Ne kadar çok severdi Ýstanbul’u annem, hiç dilinden düþürmezdi.’’ O yaz tatilinde Ýstanbul’a gitmeye karar verdiklerinde çok sevinmiþti. Tatili iple çekmiþ, önünü gelen herkese sevinçle yazýn Ýstanbul’a gideceklerini anlatmýþtý. Ankara garýnda beklerken içi içine sýðmamýþtý. “Kuþetliyle gidecegiz,” diyordu annesi. Bu kelime çok hoþuna gitmiþti. Kafasýnda tekrarlayýp duruyordu. “kuþetli...kuþ etli...etli kuþ... kuþetli...kuþ etli...etli kuþ...” Küçücük yüreðinde Ýstanbul heyecaný, akþam üzeri bindikleri trende, güle oynaya baþlamýþtý yolculuk. Bir süre sonra kompartýmandaki yataklarý hazýrlamýþtý babasý, yatmýþlardý ama uyumak ne mümkün! Yüreðindeki Ýstanbul heyecanýna bir de trenin olaðanüstü gürültüsü eklenmiþti. Beyni, yüreði, karný, yani kulaklarýyla birlikte bütün organlarý bu gürültüyü dinliyordu sanki, çuf çufçuf çufçufçuf . Yarý uyur yarý uyanýk, daha garip gümbürtülerle gözlerini açýyor, bu sarsýntýlara trenin, uzun uzun, kulak týrmalayan düdük sesi karýþýyordu. Ne bitmek tükenmek bilmez bir yolculuktu bu. Gün aðarmýþtý. Pencereye kafasýný dayayýp uzun süre dýþarýyý seyretmiþti. Výn výn gözünün önünden akýp giden manzarayla oyalanmýþtý. Pendik’te inmiþlerdi trenden. Öyle yorgundu ki, güzelim denize bakmýyordu bile. Bahçeli küçük evler, yeþillik, aðaçlar, sakin sessiz bir köy... Bu muydu annesinin dilinden düþüremediði Ýstanbul! O yaz bir ay kalmýþlardý Pendik’de. Çok da gezmiþlerdi. Görkemli saraylar, müzeler, kiliseler, Ankara’da hiç rastlamadýðý çeþit çeþit evler... Ýþte arkasýnda duran bu gara da gelmiþlerdi. Hava sýcaktý, trenle, otobüslerle yapýlan gezmeler yorucuydu... O tatilden geriye kalan en güzel anýsý, tatilin son günü de olsa yüzme öðreniþiydi. Dönerlerken aðlamýþtý “Biraz daha kalamaz mýyýz?” diye. Bu ilk tatilden sonra hemen hemen her tatil gidildi Ýstanbul’a. Acý tatlý anýlarýn biri gelip biri gidiyor, uçup konan martýlar gibi. Bazen hayran olmuþ, bazen da nefret etmiþti bu þehirden. “Nefret” deyince, kendisine elle sarkýntýlýk eden adam geliyor aklýna. Sahi kaç yaþýndaydý o zaman, 16 , 17 olmalý. Babasý hemen yakasýna yapýþmýþtý adamýn. “Yapma abi, ben sizi turist zannettim kusura bakma,” diye yalvaran, özrü kabahatinden büyük adamý zor almýþlardý elinden. “Ne kadar üzülmüþ ne kadar utanmýþtým...Sanki suçlu benmiþim gibi!” diye düþündü. Babasý da “Sanki suçlu benmiþim gibi’’ demiþti, arabalarý soyulduðu sene. Sultanahmet Meydanýnda iþkembeciye girmiþlerdi. Bir çorba içimi sürmüþtü parktaki arabalarýnýn soyulmasý. “Aç bir adam düþün! Fýrýndan ekmek çalýyor, sen de arabanýn içinde görünür býrakmýþsýn eþyalarýný, tabii soyulur araban”, diyerek, azarlamýþtý polis babasýný. Bir ay sonra hýrsýzýn bulunduðu haberi gelmiþti. “Tabii hiçbir þey geri gelmedi” diye düþündü siyah paltolu kadýn, dudaklarýnda acý bir gülümsemeyle. Bir kez daha hayýflandý firuze taþlý yüzüðüne, sanki dün kaybetmiþ gibi Ýstanbula’a her gidiþlerinde, Ankara’ya taþýnan anýlar deðiþiyordu da annesinin Ýstanbul tutkusu hiç deðiþmiyordu. Oysa bu arada, ikisi de öðretmen olan anne ve babasý kendilerini Ýstanbul’a tayin ettirmeyi baþarmýþlardý. Ama Daha sonra korkup vazgeçmiþlerdi. “Çok keþmekeþ bu þehir,” demiþti babasý. “Çok kalabalýk , sudan çýkmýþ balýk gibi hissediyor insan kendisini! Bu þehirde nasýl çocuk büyütülür?” demiþti annesi, onca sevdiði Ýstanbul’dan vazgeçerken. “Vazgeçmek mi?” diye düþünüyor siyah paltolu kadýn. “Annem Ýstanbul’dan hiç vazgeçmedi ki! Emekli olduðunda, günlerce arayýp bir daire alýþý, vazgeçemediði içindi. Günün birinde mutlaka bu þehre yerleþmeyi, burada yaþamayý hayal etti,” diye düþünürken, yanaklarýndan süzülen yaþlarý eliyle siliyor. Annesinin kendisine, sadece içinde oturmak kýsmet olmayan o daireyi deðil, ayný zamanda Ýstanbul tutkusunu da miras býraktýðýný hayretle fark ediyor. Önünden ardarda geçip giden vapurlar gibi, birgün Ýstanbul’a yerleþme hayaliyle geçip giden yýllarý düþünerek hüzünleniyor. Yýllardýr eþinin emekliliðini bekliyorlar, Ýstanbul’a yerleþmek için. Tatillerde uðrayýp birkaç gün kaldýklarý bu þehir, her seferinde þaþkýna uðratýyor onlarý. Ýkirciklik içinde dönüyorlar otuz yýldýr yaþadýklarý Almanya’ya. Sonra Günlerce Ýstanbul konuþuluyor. “Yaþanýrdý, yaþanmazdý..” tartýþmalarý yapýlýyor, bir süre sonra da konu rafa kalkýyor. Siyah paltolu kadýn, “Aslýnda hiç bir zaman rafa kalkmýyor bu konu benim için,” diyor: Televizyondaki dizilerin hemen hemen hepsine en güzel çehresiyle kulis olan, buna karþýlýk her gün izledikleri haberlerde acý ve korkunç yönleri ekrana gelen Ýstanbul’u görünce her Allahýn günü, “Ah gitsek yerleþsek artýk”la, “Bu ne biçim þehir!” arasýnda dolaþýp durduðunu düþünerek. Emekliliklerinde yerleþip yerleþmemeye karar vermek üzere, bir kez daha “alýcý gözle bakmak için” geldikleri bu þehirde, Haydarpaþa Garý önündeki bu bankta, denizin müziðine kapýlmýþ, mutlu hissediyor kendini. Ve umut dolu bir sesle “Evet, mutlaka yerleþeceðiz bir gün buraya.” diyor. “Bekle bizi Ýstanbul!” © Dilek Asar
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Dilek Asar, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |