..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yaþamak ne güzel þey be kardeþim. -Nâzým Hikmet
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Varoluþçuluk > Alp Çetiner




13 Mayýs 2009
Hayatýn Anlamý  
Alp Çetiner
Kendi ölümümüz; hayatýmýzýn nihayeti, yeni bir hayatýn alâmeti, veya yalnýzca bir merhale, teþekkül, transformasyon olacaksa... baþkalarýnýn ölümü bizim için ne ifade eder?


:BGJJ:

Adý “olgun kiþi” demek olan Kâmil Bey evden çýkarken durup þöyle bir düþündü, buruþuk kahverengi ceketinin yan cebinde paketinden saçýlmýþ halde bulunan o ince yaprak sigaralardan birini kapý eþiðinde yakýp evden çýktý gitti. Gitti ama, sigara titrek parmaklarýn arasýnda durmuyor. Daha merdivenlerde düþürünce sinirlendi, bir hýþýmla üzerine basýp geçti.

Bu çok uzun bir öykü olabilirdi. Mutlu geçirilmiþ bir ömürden daha uzun öykü var mýdýr?

Bizim kahramanýmýz yeterince uzun (bir elli yýl kadar süren) bir ömür sürdüðü halde, bunca zamaný tarasak sizin için ibret verici ve de ders çýkarýlasý bölümlerin toplamý ancak birkaç paragraf eder.

Ulusal gazetelerden birinin toplumsal yaralara parmak atmaya bayýlan genel yayýn yönetmeni “otel hizmetlisi olan cüce kadýný neden öldürdü bu genç kýz?” baþlýðýyla baþladýðý yazýyý memleketin eðitim sorunu ve iktisadi buhranýmýz üzerine kurgulanmýþ bir sonla bitirmiþ. Kadýný öldüren bizim Kâmil Bey’in kýzý. Yavrucak hernedense sýkýlýp bunalmýþ, hýncýný o kadýndan almýþ. Bu olay Kâmil Bey’de þok etkisi yaratmadý, ama gazetede çýkan haberi ve yazýlarý kesip sakladý niyeyse.

Daha evlenmenin eþiðinde, bekârlýða veda partisinde çýkan dansöze âþýk olan þaþkýn damat, kýzýný yüzüstü býrakýp dansözü kaçýrýnca adamakýllý sinirlenmiþti Kâmil Bey. Artýk elden birþey gelmeyeceðine kanaat getirince salak kýzýný teselli yöntemleri aramaktan baþka çare düþünememiþti. Adý “tuzluluk” demek olan Melahat’in sinir buhranýnýn nedeni de muhtemelen iþte budur. (Doðu geleneðinde tuz da bir lezzettir ve bu medeniyetin akýllý insanlarý þirinlik, güzellik için bunu kullanýrlar. Demek kýzýna bu adý koyan bizim Kâmil Bey ya pek geleneksel, ya da pek entelektüel adammýþ!)

Neyse efendim, bu bizim salak Melahat daha önceleri de bir mecnun pide ustasýyla birlikteydi. Milli Güvenlik Kurulu’na gizlice davet edildiðini yeminle ifade eden bu çýlgýn pideci lahanalý lahmacun yapar ki ýspanaklý dondurma yapan dondurmacýyla ayný fraksiyonun üyesidirler. Konuyu uzatmayalým, o zaman olay baba Kâmil Bey’in müdahalesiyle son bulmuþ, mezkûr pideciye köyünde güzel bir ev, bir karpuz tarlasý ve Fiat marka römorklu þýk bir traktör bahþedilmesiyle mevzu kapanmýþtý.

Böylesine lütufkâr ve babacan olan Kâmil Bey, gerizekâlý kýzý Melahat’le uðraþmaktan maada baþka sorunlarla da haþýr neþirdir. Bundan tam üç buçuk yýl önce de, yýlýn en sýcak ve en güzel zamaný olan temmuz ayýnda meþhuf ve meczup Mücella Haným -ki Kâmil Bey’in yirmi dört yýllýk hayat arkadaþýdýr ve adý “parlatýlmýþ” anlamýna gelir- o zamanlar yeni aldýklarý evin tok sesli ve de aþýrý kýllý emlakçýsýyla kaçmýþtý. Kadýnýn meftunu olduðu bu herif, göç ettikleri Fransýz Rivyerasý’ndan adamcaðýzý arayarak ona servetinin ve varidatýnýn büyük bölümüne göz koyduðunu söyleme küstahlýðýný göstermiþtir. Özünde mutedil ve soðukkanlý bir adam olan Kâmil Bey sýrf bu tantana yüzünden yeni aldýðý o güzelim evde þöyle bir aðýz tadýyla oturma mutluluðunu yaþayamadý.

Kâmil Bey’in paspal görünüþünün nedeni bütün parasýný-pulunu o eve yatýrmýþ olmasý deðildir. Pintilik hiç deðildir. O hâlâ ilk fabrikasýný kurduðu ilk günlerde aldýðý çalýþma masasýný kullanmakta, yirmi üçüncü yaþgününde armaðan edilen ve artýk paçavraya dönmüþ kahverengi deri çantasýyla dolaþmakta, on yedi yýllýk kahverengi, tokalý pabuçlarýný ayaðýndan hiç çýkarmamaktadýr. Manevi deðer mi? Kâmil Bey maneviyata inanmaz.

O yýllarca kapalý kapýlar ardýnda, tozlu kütüphane raflarý arasýnda, kuru sandalye tepelerinde ömür tüketmiþ olmaktan maada hayatýnda aðzýna içki kadehi ya da sigara deðmemiþ, bir kadýna arzuyla bakmamýþ çirkin ve þiþko bir cüceydi. Vaktiyle içinde bulunduðu ortamlar kendisine derin saygý duyulan ortamlar idi ki bu da küçümsenecek birþey deðildir. Herne kadar “dýþarýdakiler”, çirkin suratý ve bücür boyu ile dalga geçseler de onun bir zamanlar içinde yaþadýðý saygýn sayýlabilecek çevresi “bücür”ün üstünü çizer, yerine “kýsa” yazar.

Eh, Kâmil Bey bizim için garip, kendisi için anlaþýlabilir -hattâ zorunlu!- gerekçelerle vakt-i evvelinde þu gördüðümüz tarz-ý hayatý benimsemiþ ve yine görünen o ki paraya para dememiþ. Bu hayatta ise yüksek deðerlere ve emeðe çok yer yoktur.

Kâmil Bey göbeðini ovuþturur vaziyette kapýda göründü –elleri titremeye baþladýðý zamanlar midesi de aðrýr. Þoför Dursun yuvarlanýrcasýna gelen bu kýsa boylu göbekli adama doðru koþup otomobilin arka kapýsýný açtý, adam düþercesine bindi.

* * *

Cadde’de. En huzurlu ve güvende olduðu yerde. Cadde’nin kalabalýk kaldýrýmýnda daha uzun müddet yürüyecek ve kim bilir hangi ara sokaklara sapýp çýkarak, yeni yerler keþfetmeye çalýþarak bütün enerjisini tüketmeye uðraþacak. Enerji fazlasý, evde oturduðunda týkýnmaya yol açtýðýndan, dýþarýda þöyle bir gezinip hava alayým, maksatlý yürüyüþleri çýðýrýndan çýkýp artýk “kilometreler aþýndýrmak” þekline büründü. Þimdi bütün tâkâtini yollara, kaldýrýmlara, cadde ve sokaklara boþaltýyor, hem de kusarcasýna.

Yürüyüþler genellikle Cadde’den baþlar, ara sokaklara doðru daðýlýr, þehir dýþýna doðru yol alýr. Atkuyruðu yapýlmýþ kumral saçlar. Makyajsýz, yalnýz kremle ovuþturulmuþ bir yüz. Rahat bir bluz. Ýnce dokuma hafif bir pantolon. Hiç deðiþtirilme niyeti olunmayan, beyazý gri olmuþ, artýk paçavraya dönmüþ spor ayakkabýlarý. Boyna çaprazlama asýlmýþ çanta: Dolgun ve hafiften iki yana ayrýk göðüsleri daha da belirginleþtiriyor (O bu tür numaralarý iyi ezberlemiþtir, dersini çalýþýr gibi. Yani erkeklerin ilgisini neler çeker, kendine nasýl baktýrabilir? Çalýþkan kýz. Sýnýfta kalmaktan korkuyor.).

Ehh... Enteresan kýzdýr þu bizim Mahmure. Saçlarý, doðduðunda altýn sarýsý olduðu için babasý adýný “Zerrin” koymuþ. Ama uykucu olan, kafasýný bir türlü taþýyamayan Zerrin bebek, kafa kâðýdýnda yazýlý resmi adýna raðmen annesi tarafýndan “Mahmure” diye çaðrýlmaya baþlanýnca bu durum teamül halini almýþ. Bu okul yýllarýnda kendisine biraz zorluk çýkartsa da zamanla katlanýlýr bir hal almýþ. Bu ad sorunu onun ailesiyle ilgili bir garipliktir, kendisiyle deðil -Mahmure enteresan kýz dedik ya-.

Cansýz nesnelere insanî deðer atfediyor. Yani onlara canlýymýþ gibi davranýyor. Boynundan pek seyrek çýkardýðý çantasýný en yakýn arkadaþý belliyor. Ýçini sýk sýk boþaltýp temizliyor, arasýra makineye atýp yýkýyor. Kenarýnda-köþesinde bir sökük hâsýl olursa hemen dikiyor. Mahmure’nin bu çilekeþ kankasý da arkadaþlýk adýna elinden ne geliyorsa yapýyor ama. Sabbahtan akkþamlara kadar kankasýnýn boynunda asýlý, kalçasýna yaslanmýþ durup duruyor. Bütün aðýrlýklara ve fermuar çatlatan doluluk durumlarýna karþý kahramanca göðüs geriyor. Onun bir numaralý sað kolu olarak neler neler taþýyor: cep telefonu, kakaolu-sütlü þekerlemeler, hafif form bisküvisi, çýtçýtlý cüzdan, nazara karþý muska, (eski) sevgilisinin (eski) resmi, kayganlaþtýrýcý madde (vazelin), yedek ped (özel günler için), kondom (tedbir için), (uzun yolculuk zamanlarýnda) sandviç ve viþne suyu ve de mutlaka bir küçük þiþe su.

Mahmure’nin cep telefonuyla da “çok düzeyli” bir iliþkisi var. Onu ýsrarlý suskunluðuna raðmen yanýndan hiç ayýrmýyor; sürekli þarj edip gece-gündüz açýk tutuyor, iki-üç ayda bir yüzlük kontörle besliyor. Teknolojik arsýzlýktan uzak, onu çantasýnýn bir gözünde kendi haline býrakýyor. Yanýndan ayýrmadýðý bir teknolojik nesne daha var ki, onu da boynunda bir kolye gibi taþýyor, ara sýra popo cebine girdiði de olmuyor deðil: þu minik dijital fotoðraf makinesi.. Onunla iliþkisi biraz daha “arsýzlýk” düzeyinde. “Ayrýntýlarý” yakalamak gayesiyle onu her deliðe sokuyor, güya “o aný” ölümsüzleþtiriyor; aklýnca “alâmetleri” araþtýrýp bulmaya, belgelemeye çalýþýyor; arsýzlýk iþte. Onun da Mahmure tarafýndan evcil hayvan muamelesi gördüðünü hatýrlatmaya gerek var mý? Enerjisi tükendiðinde, sahibi tarafýndan taze þarj edilmiþ pillerle besleniyor.

Kahramanýmýz þu an Cadde’de, yani en mutlu olduðu yerde. Orasý ýþýltýlý vitrinleri, rengârenk tabelalarý, cývýl cývýl kaldýrýmýyla; bütün, bütün renkliliðiyle hayat doludur. Genci-yaþlýsý, tiplisi-tipsizi bin bir çeþit insanla dolar taþar. Cadde onun sevgilisi gibidir, kendini hiç düþünmeden onun kucaðýna býrakabilir.

Bir an binalarýn arasýndan beliriveren, gökdelenlerden müteþekkil karanlýk ve acayip siluetin resmini çekti.

Mahmure eðer içe dönük bir günündeyse (ne Mahmure’si, hepimiz öyle deðil miyiz? Hepimiz ayný fýtratýn çocuðu deðil miyiz? Düzeltiyorum.) içe dönük günümüzdeysek dünyanýn merkezi baþýmýzýn önündeki iki billûr küreden ibarettir. Cadde ancak basit bir fon, þöyle bir bakýlýp geçilen vitrin olabilir. Yürüyoruzdur, dünya da ayaðýmýzýn altýnda kayýp gidiyordur. “Sýr”, büyük hazine kafamýzýn içinde saklýdýr: “hayat biziz”dir. Eðer o gün dýþa dönüksek Cadde’nin, bu âlemin bir parçasýyýzdýr. Biryerlerde bir merkez var, biz o merkezin etrafýnda dönüp duruyoruzdur. “Sýrra ermek için” uðraþýyoruzdur. Denizdeki bir damla sudan ibaretizdir: “hayatýn içindeyiz”dir.

O genelde içe dönüktür, denilebilir. Söylemiþ miydim, Mahmure gerçek bir “tarih manyaðý”dýr. Tarih dediðimiz þeyin çizgisel olmadýðýna inananlardandýr. Geçmiþe ait yazýlýp çizilmiþ ne bulursa okur, sürekli okur, -hayýr- su gibi içer. Geçmiþte -yok, yok- “geçmiþle” yaþar. Hele Osmanlý tarihi, aman Allah’ým, her dönemini bilir. Hanedan’ýn soyaðacýný ezbere þýp diye sayýverir. Okumadýðý seyyah kitabý kalmamýþtýr. Reþat Ekrem’in kitaplarýný tek geçer, ama þu malûm “sultan” serilerinden de nefret eder. Kafasýnda hep bir tarihi roman yazmak fikri yatýyor. Hangi dönem olabilir?.. Fetih dönemi? I-ýh. Kanunî dönemi? Sultan’ýn aþk hayatý, harem entrikalarý, Yahudi lobisi falan... Belki. Peki’ ya Tanzimat dönemi veya 19. yüzyýl üzerine birþeyler? Tabi ya... Bu dönemde herþey var; macera var, siyaset var; Batýlýlaþma hikâyesi, kirli iliþkiler, kahramanlar, kötü adamlar, ihtilaller, nostalji, sevda masallarý... ne ararsan. Evet, böyle birþey olmalý. Ýþte Mahmure, kafasý genellikle bunlarla dolu olarak yollarý aþýndýrýr. Kimi zaman da aklýndan þarkýlar, þiirler geçer, “sevebilme ihtimalleri” üzerine:

kuliste yarasýný saran soytarý gibi
seni görmeyeli
kasketimi eðdim üstüne acýlarýmýn

Ayrýlýk þiirleri, umut þarkýlarý. Efkârlý, neþeli. Epik, lirik. Enerji veren, enerji tüketen. Hiçbirinin, aþk üzerine yazýlýp çizilmiþ hiçbir þeyin sonu yoktur, deðil mi?

Haa unutmadan, aslýnda son birkaç gündür bunalým takýlýyor. Sevgilisiyle (erkek arkadaþýyla mý desek) yatmak istediðinde oðlan, istemediðini söyleyip kýzý terketti. Netice itibarý ile “çöllere düþen” bizim kýz oldu. Sorun terkediþte mi, yoksa terkediþ nedeninde mi?.. Ýþte bu muamma.

Mamafih bugün kendisini ikinciye yakýn hissediyor. Yani dýþa dönük, demek istiyorum.

Bir duvarýn üstüne tünemiþ bir grup oðlaný farkedip ortalarýnda oturan en yakýþýklýlarýný (ki yakýþýklýlar hep ortada oturur) gözüne kestirmekte gecikmedi. Aslýnda kimin kimi gözüne kestirdiði meçhul, zira oðlan kýza dikkatle bakýyordu zaten. Bakýþlarýna karþýlýk mý veriyor, kendisini birine mi benzetti acaba?.. Yoksa göðüslerine mi bakýyor (çapraz asýlmýþ çanta)? Arabalar, yayalar derken, Cadde yoðunluðu içinde biraz daha yaklaþýnca o oðlanýn yerinde olmadýðýný gördü. Grubun yanýndan geçip gitti.

Bu bir hayal miydi, yoksa gerçek mi? Renkli gözlü, kumral erkek güzeli, sen hayal miydin, yoksa gerçek mi?..

Yerde oturan dilenci kadýnýn ve lösemili taklidi yapan dazlak çocuðunun resmini çekti.

Çok deðil, birkaç dakika sonra, yolun ücra bir köþesinde o erkek güzeliyle yeniden karþýlaþtý, bu kez yalnýz. Ellerinde birer þiþe gazoz, duvara yaslanmýþ... Belli ki kýzý bekliyor. Yine göz göze geldiler: oðlanýn gözleri boncuk gibi parlýyor. Hafif bir tebessümün ardýndan sol elindeki þiþeden bir yudum aldý. O esnada kýz duraklamýþ ona bakýyor. Derken sað elindeki þiþeyi kýza uzattý, bizim kýz þaþkýn.. Oðlana bir-iki adým daha yaklaþtý ama þiþeye hamle etmedi.

* * *

Mansur. Adýný ney âþýðý olan dedesi koymuþtur. Herhalde en büyük özelliði, her banknotun üzerindeki yeri görmüþ olmasýdýr. Doðudan batýya, kuzeyden güneye. Eskisi ve yenisiyle.
Yüz liranýn üstündeki Mehmet Âkif’in evine gitmiþtir. Beþ yüz liranýn üstündeki Konak Meydaný’nda çiðdem yemiþtir. Bin liranýn üstündeki Sarayburnu’nu karýþ karýþ gezmiþtir. Beþ bin liranýn üstündeki Mevlânâ Türbesini ziyaret etmiþ, kapýsýnda satýlan aðýr kokulu hacý yaðlarýndan sürünmüþtür. On bin liranýn üstündeki Selimiye’de namaz kýlmýþtýr. Yirmi bin liranýn üstündeki Merkez Bankasý binasýnýn önünde resim çektirmiþtir. Elli bin liranýn üstündeki Meclis Binasý’nda eðleþmiþ, parkýnda gezinmiþ, çeþmesinden su içmiþtir. Ýki yüz elli bin liranýn üstündeki Kýzýl Kule’yi, Alanya Kalesi’ne týrmanýrken seyretmiþtir. Beþ yüz bin liranýn üstündeki Çanakkale Anýtý’nda þehitlere aðlamýþ, önünde uzanan dingin sessizliðe kendini kaptýrmýþtýr. Bir milyon liranýn üstündeki Atatürk Barajý’na ayaklarýný sokmuþ, þapkasýný suyunda ýslatýp baþýna geçirmiþtir. Beþ milyon liranýn üstündeki Anýtkabir’de saygý duruþunda bulunmuþtur. On milyon liranýn üstündeki Piri Reis Haritasýný incelemiþ, bunu hakikaten uzaylýlarýn çizdirip çizdirmediðine adamakýllý kafa yormuþtur. Yirmi liranýn üstündeki Efes harabelerinde dolaþmýþtýr. Elli liranýn üstündeki Kapadokya’yý avucunun içi gibi bilir. Yüz liranýn üstündeki Ýshak Paþa Sarayý’ndan henüz gelmiþtir.

Üzerinde her zaman düz ve sade bir tiþört bulunur –neredeyse kýþýn bile-. Ayaðýnda her zaman rahat bir ayakkabý vardýr. Olabildiðince sade, markasýz/etiketsiz, dümdüz giyinir. Saçlarý da her daim daðýnýktýr ve/fakat bu sadelik ve rahatlýk bir insan evladýna ancak bu kadar yaraþýr. Para-pul sýkýntýsý çekmez, ama bunu onun þekline-þemailine bakarak anlayamazsýnýz. Çantalar, cüzdanlar, telefonlar, výrtlar, zýrtlar taþýmaktan münezzehtir. Aklý-beyni yerinde durduðu müddetçe hiçbir yerde sýkýntý çekmeyeceðine inanýr, çekmeyecektir.

Yanýndan arkadaþlarý eksik olmaz –popüler çocuklar hiçbir zaman yalnýz kalmaz-. Ve hemen hepsi de Mansur gibi birer bilgisayar dehasýdýr. Haberiniz yok, deðil mi; Mansur bu konuda oldukça mahirdir. Bilgisayar baþýnda legal/illegal her türlü numarayý çevirebilir. Kendisine düþman belledikleri için gerçekten de çok tehlikeli olabilir.

Karþý cins olgusu onun için bir “masal”dan ibarettir. Bir masal. Bu büyüleyici masalýn gerçeðe dönüþebileceðini düþünmek ancak sizin hamakatinizle doðru orantýlý olabilir. Masal her zaman masaldýr. Bunu böyle kabul edip ondan zevk almaya çalýþýrsanýz kazançlý çýkarsýnýz, gerçekleþeceði umuduna kapýlýrsanýz kaybedersiniz. Ýþte böyle düþünen Mansur kafasýnda o romantik, þiirsel, düþsel Kadýn’la, O’nun hayaliyle yaþamaktan hoþnuttur. Onu bulamayacaðýný, o hayale asla ulaþamayacaðýný bildiði için de boþuna onu arayýp peþinden koþmaz. O Kadýn, kadýnlar içinde bir yerlerde mevcut deðildir. O onlarýn bütünü, en güzel yönlerinin bir kül’üdür. O Kadýn’la ilgilidir, kadýnlara dönüp bakmaz bile. Nazlýlar, süslüler, gevezeler, aç gözlüler, kokuþmuþlar, aptallar; yürüyen et parçasý onlar. O Kadýn’ýn týrnaðý bile olamazlar. O ne kaçar ne de kovalar; ortalarda görünmez ama hep oradadýr.

Mansur “Joker cemaati” üyesidir. Bir cemaat üyesi olacaðý aklýnýn ucundan bile geçmezdi aslýnda, ama iþe bakýn ki kurucusu oldu. Aslýnda gönüllü deðil, zorunlu bir kuruculuk bu. Bazan bir grup içinde istemeden de olsa sivrilirsiniz ve bu sivriliþ, zirvede yalnýz kalmanýza sebep olur. Artýk istemeseniz de bir “lider”sinizdir. Mansur da, bu liderlik karizmasýný tümüyle haiz, bütün Jokerciler arasýnda göze çarpan karizmatik bir gençtir. Uhdesindeki üyelerle birlikte maça sekizlileri, sinek papazlarý ve karo dörtlüleri arasýnda birtek olan ve göze çarpan Joker’leri toplayýp birlik kurmaya çalýþan cemaati yönetir.

Gittikçe kalabalýklaþan ve geniþ bir satha yayýlmýþ olan cemaat üyeleri aslýnda pek sýk biraraya gelmezler. Sanal ortam aracýlýðýyla irtibat kurup birbirlerini “simgeler” aracýlýðýyla tanýtýrlar. “Siyasi oluþum” söylentilerine karþýlýk olarak “biz fýtri bir oluþumuz” derler. Ve eklerler: “yakýnda çok þey deðiþecek!”.

Mansur ateþ gibi bir çocuktur. Hayal etmek, o hayallere ulaþmak, ulaþamadýklarýný yaratmak ister. Baþarýr da. Þu konuda hemfikir miyiz acaba: bir þeyi çok, ama çok isterseniz, onu hayal ederseniz, ulaþamasanýz da hiç olmazsa tadýný hissedebilirsiniz. Mansur’un felsefesi tam da budur iþte.

Mükemmel olmadýðýnýn farkýnda. Bu, olgun insanlara özgü bir haslettir. Ölümden korkuyor; ölünce birþeylerin eksik kalmasýndan, birþeyleri yarým býrakmýþ olmaktan, “yapamama”nýn piþmanlýðýndan çok korkuyor. Onun için de çok, çok çalýþýyor. Sürdürülen Hayat’ýn doðasý gereði, herþeyi yaratmýþ ve en sonunda hesap soracak üstün bir gücün varlýðýna inanýyor.

Buna “fýtri saffet” diyebiliriz. Gencin doðasý, yaþadýðý toplumda istisna oluyor. Joker cemaatinin en önemli amacý da bu zaten: istisnalarý, esasen doðal kabul edilmesi gereken istisnalarý bulup doðallara; ezici çoðunluða, aslýnda kendisinin de ne olduðunu bilmeyen, tanýmlanamayan sýradan kalabalýða egemen kýlmak...

Böyle durumlarda, burada olduðu gibi, bu istisnalarýn varlýðý “deliler”in varlýðýyla özdeþleþiyor. Sýradan kalabalýða dâhil olmayana deli demezler mi? E Mansur da, her Joker gibi delidir.

* * *

Þiþeyi ýsrarla biraz daha uzattý, kýz hâlâ þaþkýn. Gülerek, “senin için güzel enstantaneler bulabilirim” dedi.

Beynimiz; anlamadýðýmýz, yabancýsý olduðumuz olay ve olgular karþýsýnda bir mantýk silsilesi kurmaya çalýþýr. Âþina olduðu bir nokta yakaladýðýnda da –bulmacada ipucu yakalamak gibi-, bilinmeyeni onun üzerine bina eder ve çözmeye uðraþýr.

Oðlan, “Mesela buna ne dersin?” diyerek yandaki duvarý gösterdi. Kýz o anda, ipucunu yakaladýðýný hissetti.

daha iyisini kimse yapamaz
ama hiç kimse
çünkü her sýranýn bir anlamý vardýr
üstteki sýra bir alttakini daha da manidar kýlar
briket duvarlardan kat kat binalar yaparým!
her duvarda ayrý anlamlar gizlidir
kat kat yaparým
onlarý ben yaparým
daha iyisini kimse yapamaz
bir yüzünden farklý, diðerinden farklý anlamlýdýr
dümdüz kusursuz ta yukarýlara uzanýr
bu iþten anlamazsanýz tabii göremezsiniz
ustalýðýmý
daha hiçbir þey görmediniz!

Yapanýn kendi duvarý olmadýðý besbelli eski bir apartman duvarýna yazýlmýþ bu garip þiir. Üstelik duvar –elbette- briket deðil. Þu halde bunu yazan kiþinin asýl iddialý olabileceði iþ duvarcýlýk deðil þairlik olmalý.

“Resmini çekebilirsin!” dedi kýza, gülümseyerek. Evet. Kýz bu kez gazozu oðlanýn elinden aldý, bir yudum içti, yavaþça yere çömeldi, gazozu yere býraktý, makinesini çýkartýp çömeldiði yerden duvarýn resmini çekti. Bir poz daha çekti. Sonra bir poz daha. Ýþte böyle. Sonra doðrulup bir poz da oðlanýn resmini çekti.

* * *

Þoför Dursun. Adý Tur-i Sina’dan gelir. Tabii kendisi bunu bilmez. Ona bu adý koyan babasý da. Bu adýn öyküsü, neredeyse bütün adaþlarýnýn öyküsü gibi doðum kontrol yöntemleri üzerinedir. Kendisinden büyük dört ve küçük iki kardeþi bulunduðuna göre, hüzünlü bir öykü olduðunu da düþünebiliriz ve buna ne Dursun’un kendisi, ne de babasý engel olabilir.

Dursun ucuz ve dandik takým elbiseler giyer. Ne prens dögal’den, ne tüvitten, ne italyan yýrtmaçtan; ne de monte karlo, edvardyen, lavalyenden haberdardýr.

Bu tür takým elbiselerin altýna genellikle kalýbý bozulmuþ ayakkabýlar giyilir. Ve çorabýn rengi pantolona deðil de ayakkabýya uydurulmaya çalýþýlýr. Bu tür sorunlarla nâhak yere uðraþmaktansa Dursun, beyaz çorap giyerek sorunu kökünden halleder.

Berber çýraklýðý, tartýcýlýk, pazar arabacýlýðý, seyyar dövizcilik yapmýþ. Bir süre uzun yolda direksiyon sallamýþ. Bir vesile ile, Kâmil Bey’le hayatlarý kesiþmiþ ve onun þoförü oluvermiþ.

O, sokakta, sýradan biridir. Direksiyon baþýnda ise imparatordur. Þoför mahali onun makamý, tahtýdýr. Kendisini orada herþeyden ve herkesten güçlü hisseder; arabanýn içi, onun için bir mücerret âlemdir. Bu âlemin tek efendisi Dursun’dur.

En büyük hayali, birgün kendi arabasý olduðunda onunla “uzaklara, çok uzaklara gitmek”tir. Tek baþýna. Hiç durmadan. Yýllarca gitmektir.

Onun bu yüce makama cülûsunun ardýnda elbette Kâmil Bey vardýr. Kâmil Bey onu genç yaþýnda karanlýk âlemlere dalmaktan kurtarýp makam sahibi yapmýþtýr. Kendisi bu þerefe tam on üç buçuk yýl önce, tek baþýna bir þarampolde Hakk’ýn rahmetine kavuþan selefinin ardýndan nail olmuþtur.

Kâmil Bey onun için patrondan öte bir baba, bir ata olagelmiþtir. Bu büyük saygýdan olsa gerek, Dursun, her hafta sonu kaymak gibi ense týraþý olur.

* * *

Kâmil Bey sinirlenince sesi yükselmez ancak aksanlý konuþur. Dursun, patronunun arka koltuktaki telefon görüþmesini her on saniyede bir baktýðý dikiz aynasýndan dikkatle takip etti. Birilerine emirler yaðdýrdýktan sonra telefonu kapatýrken titreyen eli gördü, dikkatini yola verdi.

Kâmil Bey böyle günlerde gezmek ister, iþe öðleden sonra gider. Yine her zaman olduðu üzere, Dursun’a döndü ve yýllar önce Turgut Baba’nýn Semra Anne’ye “Semra bi kaset koy da neþemizi bulalým” dediði gibi müzik talebinde bulundu. Müzeyyen Senar arþivinden nadide bir albüm seçildi ve þarký dönmeye baþladý.

Uzunca bir gezintinin ardýndan, Kâmil Bey, arabayý Cadde’ye yakýn bir yerde durdurdu ve az ileride bulunan, aslýnda hiç de tarzý olmayan kafeye doðru yürümeye baþladý. Dursun kalabalýkta bir delik bulup aracý sýðýþtýrmayý baþardý ve patronu beklemeye koyuldu.

* * *

Mahmure bir grup çirkin binanýn tepesindeki çanak anten güruhunun resmini çekerken Mansur onu bekledi. Kýyamet resimleri bunlar. Yaklaþtýðýna çalýþtýðý kýyameti özel bir koleksiyon çatýsý altýnda belgelemeye çalýþýyor. Ardýndan birlikte, inançlý bir Katolik çiftin pazar ayini için kiliseye gidiþi gibi sükût içinde, birþeyler atýþtýrýrken konuþmak üzere bir kafeye doðru yollandýlar.

Kýz yolda tekrar durup, kapkaççýya çantasýný kaptýrdýktan sonra baðýra baðýra aðlayan bir genç kadýnýn resmini çekti.

Ýki genç yeniden, müziðin baskýn olduðu sessiz bir film karesindeymiþ gibi ara sýra bakýþarak, mýrýltýyla birþeyler konuþarak, çok eskiden tanýþýyormuþ gibi yollarýna devam ettiler.

* * *

Kafede. Kýzla oðlan, yüzleri ayný yöne dönük, ihtiþamlý bir adý ve fiyatý olan ama aslýnda ekmek arasý domates-peynirden baþka birþey olmayan sandviçlerini yiyip kahvelerini içerken Kâmil Bey, elinin titremesi geçmiþ, yaprak sigarasýný tüttürüyordu. Kafe kalabalýk. Kalabalýk bir kafede biraz dikkatli, biraz yukarýdan bakmayý becerebilirseniz, birbirinden baðýmsýz ve ilgisiz pekçok hayatýn bir noktada, ayný noktada kesiþtiðini görebilirsiniz. Bu hayatlarýn kimi baþlangýcýnda, kimi düðüm noktasýnda, kimi de sonlarýndadýr. O kalabalýktaki herkesin bir hayatý ve öyküsü vardýr. Her hayat ayrý bir dünya. O kafede oturan herkes bunun farkýnda mýdýr? Hayatlarýnýn, kendi öykülerinin veya bu hayatýn anlamýnýn bilincinde midirler? Galiba bunu birtek o kalabalýða biraz dikkatli, biraz yukarýdan bakmayý becerebilenler için söyleyebiliriz.

* * *

Dursun sigara içmenin þehvete benzer o saçma dürtüsüyle irkilip ceplerini yoklayýnca sigarasýnýn bittiðini farketti. Ýç cebindeki boþalmýþ paketi avucunun içinde yumru yapýp arabadan indi, merkezî kilit sinyalini öttürerekten, köþedeki büfeye kadar yürüdü. Bir paket o pis kokan sigaradan aldý, paketi bir hýþýmla açtý, týpký bir film karesindeki gibi. Sigarayý aðzýna götürürken yüzüne güneþ vuruyordu, yoldan akýp giden kalabalýða bir sessizlik çökmüþtü; güzel bir parça, belki filmin tema müziði arkada biryerlerde çalýnýyordu; Dursun’un önünden bir grup güvercin havalanýp uçtu.

Kâmil Bey, Mahmure ve Mansur’un da içinde bulunduðu kafenin olduðu bina müthiþ bir gürültüyle infilak ederken Dursun sigarasýný yakamadan düþürdü. Tema müziði patlama sesini bastýrýr gibiydi yahut patlamanýn þiddetiyle kulaklar zaten iþitmez olmuþtu. Toz-duman içinde bir anda göz gözü görmez oldu, aðýr çekimde ilerleyen film karesi yavaþça karardý ve son buldu. Bir küçük kýyamet gibi.

O esnada kafede oturanlardan, hamile kýyafetli ve tedirgin yüz ifadeli bir genç kadýnýn aceleyle kadýnlar tuvaletine girdiðini, biraz dikkatli, biraz yukarýdan bakmayý becerebilen birileri dýþýnda kimse farketmemiþti.

* * *

Bu eylemi üstlenen birileri olacak mý? Bunu ben üstlenebilirim. Evet ben –bu satýrlarýn yazarý, bu öykünün ve kahramanlarýnýn yaratýcýsý-, bütün bu insanlarý ben öldürdüm. Onlarýn hayatlarýna son veren veya bu hayatlarýn yarým kalmasýna sebebiyet veren benim. Fail benim. Onlarý, bu Hayat’ý yaratma istek ve iradesine, gücüne sahip olduðum bir gerçektir; ama onlarý öldürmek?.. Hayýr, onlarý öldürmek hakkýna sahip olmadýðýmý kabul ediyorum.

Týpký filmlerdeki gibi. Týpký, filmlerdeki, gibi. Düþündünüz mü hiç: aslýnda filmlerde ölen insanlarýn da birer hayatý, öyküsü, ailesi vardýr.

Ama Hayat acýmasýz... Ve ölüm bir son deðil.

Ölüm bazan güzel bir þiirin son mýsraý gibi ihtiþamlý oluyor. Bazan ara mýsralardan biri: devamýný bekliyorsunuz ama gelmiyor. “Anlam yüklü” anlamsýz bir ölümle noktalanabilirken, anlamsýz sürdürülen bir yaþantý muhteþem bir ölümle efsaneleþebiliyor.

Yaþamanýn bir amacý olduðu gibi ölmenin de bir amacý olabiliyor. Hatta bazan ölüm; tabii eðer bir þey uðruna ise veya baþkalarýnýn hayatý için yeni, güzel bir baþlangýca vesile olacaksa, Hayat’ýn “yaþanýlan bölümü”nden daha deðerli olabiliyor.

Kendi ölümümüz; hayatýmýzýn nihayeti, yeni bir hayatýn alâmeti, veya yalnýzca bir merhale, teþekkül, transformasyon olacaksa... baþkalarýnýn ölümü bizim için ne ifade eder?

Yaþantýnýzý, yaþanýlanlarý, HAYAT’IN ANLAMIný sorgulamak zorundasýnýz.

Evet.

Onlarý ben öldürdüm. Bunu sizin için yaptým.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn varoluþçuluk kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sevgili Günlük!..
Adsýz Kahraman
Yarýn Daha Güzel Olacak!

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tuhaf Gerçek
Hayat Ýnsana Neler Gösteriyor!
Müjdat Abi ve Bizim Mahalle
Büyük Bir Yazarýn Ölümü Üzerine
Hayat Ayrýntýlarda Gizlidir
Doðu - Batý
Yabancý Bir Gezegendeki Tuhaf Canlýlar
Aþk Þarkýsý
Meleðin Ziyareti - 3
Güvercin

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Duvar [Þiir]
Muhteþem Doðu [Þiir]
Ebedî An* [Þiir]
Þu Dil Sorunu Dediðimiz... [Deneme]
Binbir Gece Masallarý Kime Ait?.. [Deneme]
Tüketim Toplumu Üzerine [Deneme]
Kitap ve Kelimeler [Deneme]
Porselen Bebek [Deneme]
Sanatýn Ýfade Gücü [Deneme]
Sanat Eseri, Ýzleyici ve "Gerçek" [Deneme]


Alp Çetiner kimdir?

Bir kiþinin kalbinde yer edebilirsem, kendimi boþuna yaþamamýþ sayarým.

Etkilendiði Yazarlar:
Halil Cibran, Tagore, Borges, Hesse, Tanpýnar, Nabokov, Lermontov, Salinger


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Alp Çetiner, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.