..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Mutlu köle çoktur. -Darwin
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Cengiz Erdem




19 Ekim 2009
Ölümlü, Pek Ölümlü  
Cengiz Erdem
Deniz seviyesinin bile altýndaki bu þehir yazan, çizen, üreten insanlarla olduðu kadar, çalan, çýrpan, tüketen insanlarla da doluydu. Bense ölmekten baþka yapacak hiçbir þey kalmadýðýndan emindim. Ne var ki bu bilgi o kadar acýydý ki çiðneyip, sindirip, sýçamýyordum kendisini bir türlü. Adeta geviþ getirir olmuþtum kendi kendimi öldürmek düþüncesini. Ama elbette ki bir sebebi vardý bunun, yani benim intihar fikrine sýcak bakmakla birlikte, sýcak baktýðým bu fikri hayata geçirmek hususunda yaþadýðým felç hâlinin.


:AIGB:
               
1. Tablet

Deniz seviyesinin bile altýndaki bu þehir yazan, çizen, üreten insanlarla olduðu kadar, çalan, çýrpan, tüketen insanlarla da doluydu. Bense ölmekten baþka yapacak hiçbir þey kalmadýðýndan emindim. Ne var ki bu bilgi o kadar acýydý ki çiðneyip, sindirip, sýçamýyordum kendisini bir türlü. Adeta geviþ getirir olmuþtum kendi kendimi öldürmek düþüncesini. Ama elbette ki bir sebebi vardý bunun, yani benim intihar fikrine sýcak bakmakla birlikte, sýcak baktýðým bu fikri hayata geçirmek hususunda yaþadýðým felç hâlinin. Nedendir bilinmez, bu yýllardýr böyle sürüp gidiyordu. Ben hep bir takým þeylerin fikirlerine sýcak bakýyor ve/fakat iþ bu fikirleri hayata geçirmeye gelince söz konusu eylemle arama derecelerle ölçülemeyecek, soðuk kelimesinin tanýmlamakta yetersiz kalacaðý bir soðukluk koyuyordum. Bu muazzam soðukluk varlýðýmýn o kadar derinlerine nüfuz edegelmiþti ki, neredeyse kan damarlarýmda donup akmaz olacak ve ben fikri hayata geçirmesem de fikir, yani intihar fikri kendi kendini hayatýma geçirip beni yavaþ bir ölümün kölesi kýlacaktý, ki nitekim kýlmaktaydý da zaten iþte. Peki ama neydi beni bu biçare hale düþüren? Parasýzlýk mý? Parasýz olduðum doðruydu. O kadar ki, son üç gündür sadece patates yemiþtim. Yalnýzlýk mý? Yalnýz olduðum da doðruydu, zira insanlarla iliþkilerim maddi alýþveriþlerde gereken diyaloglardan öteye gitmiyordu. Tamamen yalnýz ve bununla birlikte kendimden de bir o kadar uzaktým. Yani bizzat ben kendim bile dýþýmdaydým kendimin, kendimin ki bir hiçliðin dünyamýza yansýmasýyla zuhur eden bir yanýlsamadan baþka bir þey deðildi gelinen noktada. Amsterdam’ýn havasýndan, suyundan, enleminden, boylamýndan olabilir miydi acaba bu melankolik ruh hali? Ne de olsa Van Gogh da bu diyarlarda kesmiþti kulaðýný. Yeri gelmiþken hemen belirteyim, dört metrekarelik odamý barýndýran bu evin hemen yanýndaki duvarda Van Gogh’un oto-portresinden dönme bir afiþ var. Yarýsýný yýrtmýþlar, kimisi baþýna saç yapmýþ, kimisi gözüne gözlük takmýþ, Van Gogh öyle bakýyor kendi çizdiði oto-portreden, aklýnda iki soru: “Mezarýmda bile huzur bulamayacak mýyým ben? Nedir benim çektiðim ressamlýðým yüzünden bu insanlýktan?” Afiþin sebebi ise geçtiðimiz haftanýn Van Gogh haftasý olmasý. Van Gogh haftaya damgasýný vuramasa da portresini Amsterdam’ýn duvarlarýnda görmek nedense terapötik bir etki yarattý bende. Kim bilir, belki de Van Gogh’un da buralarda yaþadýðýný bu sefer farklý bir biçimde anýmsayarak ona duyduðum empati özdeþleþmeye dönüþtü. Lâkin elbette ki bu özdeþleþme kulak kesme noktasýna varmayacak bende, bilâkis Van Gogh bunu daha önce yapmýþ olduðu ve ben bunu ilk duyduðumda irkilmiþ bulunduðum için her ne olursa olsun kulak kesmenin doðru olmayacaðýný biliyorum. Van Gogh kulak kesme eylemini hayata geçirerek akýl-içi ve akýl-dýþý arasýndaki sýnýrý çizmiþ oluyor böylece. Tabii eðer bu ikisi zaten iç içedir diyorsanýz durmayýn, buyurun kesin kulaklarýnýzý ta en diplerinden siz de.
     
2.     Tablet
Burada havalar o kadar soðudu ki envai çeþit aktivitenin bulunduðu bu þehrin sokaklarý bile bomboþ þimdi. Gelen turistlerse baþlarýný sokacak bir yer bulup yanlýþlýkla çýktýklarý bu tatilin hesabýný soruyorlar kendilerine, thc kanlarýný mesken tuttukça kendine. Ýþin ilginç yaný sokaklarýn boþluðunun bende bir memnuniyet yaratýyor olmasý. Sanki kimse dýþarýda olmayýnca benim içeride olmamýn herkes dýþarýda olunduðu halde benim içeride olmamdan farký varmýþ gibi. Ýnsanlar soðuk olduðu için çýkmýyor sokaða, bense insan olmadýðý için çýkýyorum ayný sokaða. Ayný sokakta bir Çin restoraný, bir berber, bir coffeeshop, bir iletiþim dükkâný, bir-iki pub, bir-iki biftek restoraný, bir burger-bar, bir elbise maðazasý ve az önce de belirtildiði üzere Van Gogh’un oto-portresinin asýlý olduðu bir duvar var. O duvarda baþka posterler de var. Benimse yapacak pek bir þey kalmadýðýnýn kesinlik kazandýðý noktada olduðum artýk su götürmez bir gerçek halini almýþtýr. Gelinen nokta öyle bir noktadýr ki bu noktanýn ne ilerisine ne de gerisine gitmek mümkündür. Ýleriye ve geriye gitmenin imkânsýz hale geldiði bir durum söz konusudur anlaþýlan. Hareket etmek namümkündür evet, lâkin bu orada durmanýn mümkün olduðu anlamýna gelmemelidir, ki nitekim gelmemektedir de zaten. Orada durmak da, en az orayý terk etmek kadar imkânsýzdýr. Belli ki imkânsýzlýklarla çevrilidir bu öznenin varlýðý, o kadar ki neredeyse bunu söylemeye bile gerek yoktur, ama gerek olmadýðý halde söylenmiþtir bu. Biri bu meçhul öznenin duraðanlýða hapsolduðunu dillendirmek ihtiyacý duymuþ ve bu ihtiyacý karþýlamak yönünde eyleme giriþerek söz konusu bariz hakikati dil vasýtasýyla kitleye aktarmýþtýr.
Eðer böyle bir oluþa herhangi bir varoluþ biçimini temsil yetkisi vermeye ve söz konusu özneye varlýk sýfatýný yakýþtýrmaya cüret, ona bu sýfatý lâyýk görmeye teþebbüs edecek bir kendinibilmez çýkmasaydý her þey çok farklý olabilirdi, olacaktý da zaten, ama olmadý. Peki neden? Zira ben iþte o kendinibilmez olarak bir anda ortaya çýktým ve imkânsýzlýklarla çevrili, þimdiki zamanla geniþ zaman arasýna hapsolmuþ, ne geçmiþe, ne geleceðe, ne ileriye, ne de geriye gidebilen bu biçare düþmüþ öznenin kendini içinde bulduðu duruma yazýyla müdahale ettim.

3. Tablet
Ölümün kol gezdiði bu sokaklarda yürürken aklýmdan geçen korkunç düþünceleri kendimle bile paylaþmaktan acizim. Kim bilir baþýma neler gelirdi kendimi içinde bulduðum bu dünyanýn kendini anlamlý kýlabilmek için dýþladýklarýný deþifre etseydim. Meselâ acaba yazmak bir kaçýþ mý, þeklinde bir soru sorsa ve bu soruyu, kiþi kimden kaçabilir ki yazarak kendinden baþka, diye bir diðer soruyla yanýtlasaydým... Kâðýda dökülenden önce, iþte kiþinin içinde bir þey var mý ki kiþi yazmak suretiyle o þeyden kaçacak diye de ekleseydim... Tüm bunlarý yazmýþ olmamýn yapsaydýmlarýmý anlamsýz kýldýðýnýn bilinciyle iþ baþýndayým þimdi. Çalýþtýðým yerde telefonlar çalýþmýyor. Çok önemli bir görüþme yapmasý gerektiðini iddia eden sabýrsýz müþteriye bunun öyle çok da olaðan dýþý bir durum olmadýðýný, mevzunun bir önceki gece dünyadaki tüm televizyon ekranlarýnýn bir anda bilinmeyen bir sebepten ötürü sonsuz bir beyazlýk dýþýnda hiçbir þey göstermemesiyle bir ilgisi olmadýðýný, telefonlarýn bazen güm boyunca çalýþmadýðýný, býrakýn Tanrý’ya olan inancýmýzý yitirmeyi, O’na þükran çekmemiz gerektiðini, zira o bilinmez kuvvettin telefon mekanizmasýna dokunmadýðýný söylüyorum. Ama o dinlemiyor, tutturuyor ille konuya el at ve bu sorunu çöz, diye. Bilemiyorum, diyorum ona, elimden neyin gelebileceðini bilemiyorum. Sistemi kapatýp tekrar açýyorum ama bir netice alýnamýyor. Telefonlar çalýþmýyor. Güne bu derece kötü bir baþlangýcý sokaktan geçen bir delinin hiç tanýmadýðý insanlara baðýra baðýra anlamsýz þeyler söylemesi izliyor, gülenler olduðu gibi tedirgin olanlar da oluyor. Herkesin bir þey olmaya çalýþtýðý dünyamýzda bir hiç olmaya çalýþan kiþilerin varlýðý göze çarpýyor, çarpýlan göz kör olmasa da olaný olduðu gibi göremez hale geliyor. Görülenin belirlediði bir görene dönüþen özne iþte böylece nesne oluyor. Nesneler öznelere, özneler nesnelere dönüþüyor. Sonra ekran mekanizmasý ortadan kalkýyor ve nesneleþmiþ öznelerin eline tekrar özne olmak fýrsatý geçiyor. Lâkin insanýn bir nesne olarak herhangi bir eyleme veya söyleme giriþmesi namümkün olduðu için yaþamla ölüm rolleri deðiþiyor. Ortaya çýkan kýsýr döngünün kýrýlmasý gerekiyor ve bunu yapmanýn tek yolu ölümsüzlük düþüncesini hayata geçirmek olarak karþýmýzda duruyor. Bir ölümsüzün gözleriyle görülen ölümlüler dünyasýnýn portresi ise ancak dünyadaki tüm ekranlarýn beyaza bürünmesiyle ortaya çýkan trajikomik durumun ironik bir dil vasýtasýyla anlatýlmasýyla çizilebiliyor. Belli ki insanýn tekrar özne olabilmesi için ölümlülüðünü unutup bir ölümsüz haline gelmesi gerekmektedir. Yaþam ölüme, ölümse yaþama dönüþtükten sonra ölümün tekrar ölüme ve yaþamýn da tekrar yaþama dönüþüp dönüþemeyeceði meselesidir burada söz konusu olan. Eðer ölümün yaþama dönüþebilmek gibi bir kabiliyeti varsa bu yeniden doðuþ mümkündür anlamýna gelecektir. Ama yeniden doðan özne artýk bir ölümlü deðil, bir ölümsüz olacaktýr, çünkü ancak bir ölümsüz yeniden doðabilir. Burada bahse konu edilen ölümlerin psiþik ölümler, doðumlarýn ise psiþik doðumlar olduðunu ise bilmiyorum söylemeye gerek var mý, ama gene de söylüyorum iþte, belki vardýr diye.
                    
4. Tablet
Son üç gündür sadece kuru ekmek yemekteyim. Hatta üçüncü güne gelindiðinde, yani bugün, ekmekler küflenmiþtir ve küflerini ayýklayýp yemiþimdir. O derece nahoþ bir durumdayým yani. Þikayetçi deðilim fakat halimden. “Olmaya devlet cihanda bir nefes sýhhat gibi” sözünü içime sindirip bünyemden dýþlayalý çok oldu. Ýnsanlarý affetmeyi öðrendiðimden beridir sýhhatin manasýna daha bir aþina oldum sanki. Þimdi benim içinde yaþadýðým bu tarihi ev yansa, üç günlük otel parasýna uçak bileti alýp Kýbrýs’a mý dönerim, yoksa ucuz bir barýnak bulana kadar 32 € geceliði bir otele mi sýðýnýrým? Konumuzla alâkasý yazý bittiðinde anlaþýlacak þu cümleler bu soruyu yanýtlamamýzý kolaylaþtýrýr niteliktedir: “Ýçinde yaþadýðým tarihi ev derken” sanmayýn ki dev bir ortaçað þatosunda yaþýyorum, bilâkis burada son derece eski, saðý solu dökülen, ikinci dünya savaþýndan sonra tamir-tadilat yolunda el temasýna pek maruz kalmamýþ, musluklarý açýlýp kapanmayan, soðuk-sýcak su ayarý bozuk, içinde farelerin ve envai çeþit haþaratýn fink attýðý, kim bilir, belki de eskiden fuhuþ yuvasý olarak kullanýlan, Amsterdam’ýn merkezindeki konumuyla haftanýn yedi günü, yirmi dört saat hiç durmaksýzýn insan, hayvan, obje seslerinin yankýlandýðý daracýk bir sokakta konumlanmýþ bu ucube yapýdan söz ediyorum, ki aslýnda Türkçe’de öyle bir kullaným hata olarak nitelendirilebilecek olsa da, “bu ucube yapýyý söz ediyor, sözden yapý, yapýdan söz yapýyorum,” vebugibi dense daha anlamlý olacaktýr bence. Yaþadýðým evin karikatürize edilmiþ hali böyle bir þey iþte. Küçük odamýn zor açýlýp kapanan, açýlýnca açýk kalmasý için altýna tahta konmasý gereken dev pencereleriyle cebelleþerek yatýyorum her akþam ve tabii cebelleþerek kalkýyorum her sabah bu evde ben. Sokaktansa gene göstericiler geçiyor. Bu daracýk sokaklar kim bilir nelere sahne olmaktadýr þu anda. Benimse takatim kalmadý baþýmý kaldýrýp camdan dýþarý bakmaya bile. Duyduklarýmla yetinmeyi seçtim son günlerde. Aklýmýn bir kýsmýyla idare ediyorum iþte. O kadar sýklaþtý ki son haftalarda bu gösteriler, dýþarýdan gelen gürültü ve patýrtýnýn þiddeti bile þaþýrtmaya yetmiyor beni. Herkes her gün bir þeyleri protesto ediyor ve her ne hikmetse hep þiddetle sonuçlanýyor bu protesto eylemleri. Ya göstericiler girmemeleri gereken sokaklara giriyor, ya da polis gereðinden agresif davranýp bir dizi yýkýcý eylemin tetiklenmesine sebebiyet veriyor. Sonra bir kovalamacadýr baþlýyor Amsterdam denilen bu esrarengiz lâbirentin dehlizlerinde. Son günlerde güneþ de doðmaz oldu. Bir karanlýktýr çöktü kentin üstüne. Evin içinde fareler fink atýyor, kimsenin kýlýný kýpýrdatýp muhatap olacak hali yok ama, zira zaman geçmek bilmiyor, bunun zamanýn geçiþiyle bir alâkasý varsa da bilinmiyor. Anlarýn birbirlerine eklemlenmesi beni muazzam bir can sýkýntýsýyla boðuþmanýn yollarýný aramaya ve eðer mümkünse bulmaya sevk ediyor. Zaman geçtikçe ben sürüklendiðim bu yollarda karþýma çýkan engelleri neþeyle karþýlamayý öðreniyorum. Lâkin bunlarý öðrenebilmek için neler neler çekiyorum. Hiçbir olanaksýzlýðýn beni elimdeki olanaklarý görüp deðerlendirmekten men etmemesine azami özen gösteriyorum. Görmeye ve göstermeye neden bu denli meraklý olduðumu ise hiç bilmiyorum. Bu yolda ilerlerken baþýma gelen felâketler sayesinde gerçek hayata biraz daha yaklaþtýðýmý hissediyorum ama çok geçmeden bunun bir yanýlsama olduðunu anlýyorum. Çünkü söz konusu yolda ilerleme eylemini yazarak gerçekleþtirdiðim için ve yazý yazmak bilinmeyen gerçekleri çarpýtmak suretiyle bilinir kýlma eylemine verilen ad olduðundan ötürü aslýnda yazdýkça gerçek denilen hiçlikten uzaklaþtýðýmý fark ediyorum. Kendimi kendime anlatýrken takýndýðým ironik tavýr beni çevresine yabancýlaþmýþ bana yabancýlaþtýrýyor. Yani ben ironiyi kendimi aþmak yolunda kullanarak yabancýlaþmaya yabancýlaþýyorum. Tabii tüm bunlarý yapabilmek için benim çevresine yabancýlaþmýþ bir kiþi olduðumu önceden var saymam gerekiyor. Zira zaman hakikaten de geçmiyor. Biz geçtiðini sanýp bu sanrýya hakikat muamelesi yapýyoruz. Bunun nedenini bile bilmiyor, can sýkýntýsýný alt etmek için zamanýn geçtiðine inanmak istiyoruz. Olmuyor, saatler çalýþmýyor. Hayat durmuþtur adeta, belki dünya bile durur, artýk dönmez olurdur. Zira ölüm gerçekten de her zaman ve her yerdedir belli ki.

5. Tablet
Hayatýn zorluklarýyla mücadelede yeni bir döneme girilir. Öyle bir dönemdir ki bu Boris bile þaþýyordur bu dönemin hayatýmýzda saðladýðý açýlýmlar karþýsýnda. Boris ev arkadaþým. Kendisinin týmarhaneden yeni çýkmýþ ve sosyal hayat karþýsýnda ne yapacaðýný bilemez bir hali var. Bu arada aramýza adýný henüz bilmediðim bir bayan katýldý. Patron Boris’in odasýnýn yanýndaki odayý verdi kýza. Bu ikisi en üst katta, yani üç buçukuncu katta kapý komþuluðu yapýyor þimdi. Pek komþuluk denemez aslýnda buna, zira birbirlerini görmemek için sadece ötekinin evde olmadýðý zamanlarda çýkýyorlar odalarýndan. Benim kapý komþumsa Fransa’da þimdi. Tatile gitti sevgilisiyle. Onun da adýný bilmiyorum; tek bildiðim bütçesine ek gelir saðlamak için arada sýrada, kaliteli müþteri bulduðu zaman iþte, fahiþelik yapmasý. Takdirle karþýlýyorum kendisini. Sessiz ve derinden yürütüyor iþini. Pencere fahiþeliði yapmak yerine bir fabrikada iþ bulmuþ kendine. Ne idüðü belirsiz turistlerle yatýp kalkmamak için iþ arkadaþlarýna veriyor para karþýlýðýnda. Yalnýzlar diyarý Amsterdam’da seks yapmak suretiyle cinsel ihtiyaç gidermek o kadar kolay ki sevgili okur, insan istese de sürekli bir sevgili sahibi olamýyor. Herkes hep yalnýz ve/fakat herkes sürekli seviþiyor. Bu derece yaman bir çeliþki ise sen de takdir edersin ki insanýn akýl saðlýðýný derinden etkiliyor, kalpte çarpýntýya sebep oluyor. Olmuyor yani sevgili okur, Amsterdam’da iliþki yürümüyor. Belki de bu yüzden sürekli deðiþiyor deniz seviyesinin altýndaki bu þehrin sakinleri. Gelen bir-iki seneden sonra varoþlara göç ediyor. Tabii burada varoþ derken Hollanda’nýn kýrsal kesimini kastettiðimi akýlda tutmakta fayda var. Zira Hollanda zaten büyük bir þehir gibi adeta. Yer yer köyleþiyor gerçi ama ortaçaðdan kalma köyleri andýran yerleþim birimlerinden arabayla on dakika uzaklýkta irili ufaklý modern yapýlar çýkabiliyor insanýn karþýsýna. Ülke deniz seviyesinin altýnda olduðu için mimari çok geliþmiþ, inanýlmaz boyutlara ulaþmýþ hatta. O kadar ki denizin içine kasabalar kurulur, þehirlerdeki eski binalarýn çürüyen temelleri binalarý yýkmadan yenilenebilir olmuþ. Bizim evimiz ise son derece eski. Temellerin ne durumda olduðunu tam olarak kestiremiyorum tabii, ama binanýn en geç beþ yýl içerisinde temellere kadar inen bir tadilattan geçirilmesi gerektiði su götürmez bir gerçek formunda zuhur ediyor her gün, onu biliyorum. Buna raðmen bu binada yaþýyorum. Geleceðin getireceklerine sonuna kadar açýðým anlamýna mý geliyor bu? Yoksa kaderime boyun mu eðiyorum yýkýlmaya yüz tutmuþ bu binada yaþamakla? Ne internet var, ne de televizyon. Cep telefonu var ama onun da kontörü yok. Aramak istiyorum herkesi, arayamýyorum kimseyi... Herkes beni kötü sanýyor. Ýyi olduðum söylenemez tabii ama tüm kötülüðün kaynaðý olmadýðým da bir gerçek. Organizma biçim deðiþtirir ya hayatta kalabilmek için, ben de iþte öyle biçim olmasa da zaman, mekân ve kiþilik deðiþtirmek durumunda hissediyordum kendimi hayatta kalabilmek için.
Boris’in banyo-tuvalet kapýsýný eþiðine çivilemesinin üzerinden iki gün geçti. Ýki gündür evdeki herkes þu veya bu þekilde ve/fakat kesinlikle ev dýþýnda gideriyor dýþkýlama, yýkanma, arýnma ve daha baþka ihtiyaçlarýný. Kapýnýn eþiðe çivilenmesi hadisesi ise þöyle zuhur etmiþ olsun meselâ: Boris’in sesini duydum. Deli gibi baðýrýyordu. Sonra ariayý çalýþtýrdý ve olan oldu. Lâfý uzatmaya ise hiç gerek yok. Sersem Boris birine sinirlendi ve tuvalet kapýsýný eþiðe çiviledi iþte. Olayýn detaylarýna girmek bilmiyorum gerekli mi?

6. Tablet
Sokaktan sürekli deliler geçiyordu. Ya da belki de onlar normaldi ve ben kendimi haddinden fazla normal gördüðüm için onlarý deli sanýyordum ve bu da beni yarý-deli yapýyordu. Týbbýn kitabýna göre her þey oldukça açýk ve netti, lâkin biz þimdi ölüler kitabýndaydýk ve iþler hiç de diriler kitabýna atýlmýþ bir dip-nottan baþka bir þey olmayan týbbýn kitabýna göre yürümüyordu buralarda. Ölülerin kendilerini ölüler kitabýnda olduklarýna inandýrmasý ve bu inançla diriler kitabýna geçmesi, yani bir baþka deyiþle dirilmesi gerekirdi. Bu diriliþ için gerekli ilk þart ise artýk bir ölü olduðunu kabullenebilmekti. Ölüler ancak ölü olduklarýný kabullenirlerse dirilmeye muktedir olabilirlerdi. Ölüler kitabýnda olsak da bazý kurallar dilin yaþama dair olmasý gereði diriler kitabýnýn gramerine göreydi. Gramerden gramere ise fark vardý. Sentaksý paramparça edecek bir dil gerekiyordu bana kendimi içinde bulduðum bu anlamsýz rutinden kurtulabilmek için. Artýk kesinlikle birinci tekil þahýsta ve geçmiþ, gelecek ve þimdiki zamanlar arasýnda sürekli gidip gelen bir zamanda yazacaktým ne yazacaksaydým. Baudelaire ve Rimbaud okuyacak, Fernando Pessoa ve William Shakespeare’i yad edecektim edebi iþlerle uðraþtýðým, sevdaya hasret gecelerde. Polis helikopterleriyse boþ durmayacak, dönüp duracaktý þehrin üzerinde. Sanki kötü bir þey olmasý kaçýnýlmazmýþ ya da her an kötü olan her þey patlak verebilirmiþ gibi bir hava estirilmiþ olacaktý zannedersem böylelikle. Ýþin içindeki bit yeniklerini saymaktan bitap düþtüðüm günler gelecekti sonra ve þunlarý kaleme alacaktým kendimi içinde bulduðum duruma son derece kayýtsýz bir kudretle: Dünyada gidecek yer kalmamýþtý. Yer olsa bile bende o yere gidecek enerji kalmamýþtý. Tek yapabileceðim içinde bulunduðum zaman ve mekân neresiyse oradan kaçmak için yazýlmasý gerekenleri yazmaktý. Bitmek bilmez bir kaçýþa hapsolmuþtum belli ki. Kendimi içinde bulduðum bu durumdan çýkabilmek içinse bizzat benim tarafýmdan yaratýlmasý gereken bir açýlým gerekiyordu. Öyle bir açýlým olacaktý ki bu, benim çevremle girdiðim tüm iliþkiler yavaþ yavaþ düzelme gösterecekti bu açýlým sayesinde. Yaklaþýk on yýldýr kiþinin çevresiyle iliþkileri üzerine düþünmekten baþka hiçbir þey yapmadýðýmý daha yeni kavrýyordum. Kiþinin iç-dünyasýyla dýþ-dünyasý arasýndaki karmaþýk iliþkiye o kadar takmýþtým ki kafayý, artýk tam olarak ne üzerine düþündüðümü bile unutmuþtum. Düþünce süreçlerim hep beyaz bir duvara çarpýp paramparça oluyordu. Her sabah uyandýðýmda ise düþünce parçalarýnýn bir önceki gece savrulduklarý yerde olmadýðýný görüyordum. Ýþte bu yüzden de her gün yeniden baþlamak durumunda buluyordum kendimi toplum baðlamýnda düþünmeye. Dilin dýþýnda düþünemeyeceðimize kâni kýlmýþtým kendimi uzunca bir süre, ama nafile... Çok geçmeden dilin hiçliði adlandýrýp düþünceyi yaratan bir þey olduðunu yeniden idrak edecektim. “Kýbrýs neden acaba insaný parçalar halinde yazmaya sevk ediyordu?” diye sormakta buldum sonra çareyi. Fragmanlarýn ötesine geçip, daha doðrusu parçalanmanýn öncesine dönüp, durmaksýzýn akan, aktýkça oluþan bir düþünceydi bence bize gereken. Kýbrýs’ýn aldýðým eðitimi anlamsýzlaþtýrmasýna izin vermeyecektim. Oradaki yaþamýn sýðlýðý karþýsýnda yenilmeyecek, insanlara yaþama bakýþ biçimlerinin kendi mezarlarýný kazdýðýný gösterecektim. Peki ama neden? Onlarý kendi hâllerine býrakýp kendi iþime bakamaz mýydým? Bakamazdým tabii. Nasýl bakacaktým ki kendi iþime, iþim insanlara kendi aleyhlerinde söylemler dillendirip eylemler eylemekte olduklarýný göstermekken? Ama onlara, basitçe, bakýnýz, siz kendi mezarýnýzý kazmaktasýnýz, diyemezdim; demesine derdim belki ama bunun býrakýn olumlu bir etkisi olmasýný, bilâkis ters etki yapmasýydý kuvvetle muhtemel olan. Nitekim Samuel Beckett bu konuda dedi ki, “insanlara köpek olduklarýný söyleyerek hiçbir yere varamazsýnýz, ama onlara köpek muamelesi yaparsanýz peþinizden gelirler.” Beckett’in sözüne katýlýyorum, ama belki bir farkla; benim kimseyi peþimden sürüklemek gibi bir niyetim yok. Benim maksadým insanlara yaptýklarýný düþündükleri þeyin tam tersini yapmakta olduklarýný göstermek. Çok naif gelebilir size bu düþünceler. Ne kadar da masumâne göstermeye çalýþýyor kendini, diye düþünebilirsiniz meselâ. Ama hemen belirteyim, masumiyet devrinin çoktan geçtiðine inanmakla beraber, samimiyetin hâlâ daha son derece gerekli olduðunu düþünüyorum ve belki de iþte bu yüzden kendimi ölümlüler arasýnda sýkýþýp kalmýþ bir ölümsüz olarak görüyorum.
     
7. Tablet
Bir ölümsüz olduðumu anlamam aþaðýlýk kompleksimi aþma çabalarýmýn bir ürünüdür denebilir aslýnda, ki nitekim iþte denmiþtir de zaten. Ama hemen altýný çizeyim, benim ölümsüzlüðüm Romantikler’in ölümsüzlük anlayýþýndan tamamen farklý. Þöyle; ben yaþamýn sonsuzlukla çevrelendiði inancýna sahip olmaktan ziyade sonsuzluðun yaþam denilen ölüm süreci tarafýndan çevrelendiði kanaatindeyim. Konuya açýklýk getirecek olursam ise diyebilirim ki benim için her insan kendi içinde sonsuz yaþam olanaklarý barýndýrmakla beraber, sosyal hayat dediðimiz hapishane bu olanaklarýn önüne set çekip insaný düþünüp yapabilecekleri son derece kýsýtlý bir varlýða dönüþtürür. Yani toplum denilen yýðýn, insan denilen varlýða akýldan yoksun bir hayvan muamelesi yaparak onu ölümlü bir mahluka dönüþtürür. Doðrusunu söylemek gerekirse bu kanýya varmak son derece zor oldu benim için. Çünkü 21. Yüzyýl’da yaþayan bir insanýn çýkýp da ben ölümsüzüm diyebilmesi için aklýný yitirmiþ olmasý gerekirdi, ki nitekim ben de ancak aklýmý yitirdikten sonra buldum kendimde bir ölümsüz olduðumu dile getirebilecek cesareti. Lâkin hemen belirteyim, benim yitirdiðim akýl bir ölümlünün aklýydý. Yani bir ölümsüzün aklýyla bakýldýðýnda insanlýðýn sað duyusu diye nitelendirebileceðimiz illetin maðduru olan bir mahlûkatýn aklýndan baþka bir akýl deðildi benim yitirdiðim akýl, ki insan aklýnýn nelere kadir olduðunu bilen okuyucularýmýn takdir edeceði üzere öyle bir aklýn muhafazasýndan ziyade yitirilmesinde fayda vardýr. Nitekim söz konusu akýl yitirilmiþ ve bu yitiriþin faydalarý da çok geçmeden görülmüþtür tarafýmdan. Ýþte mevcut sosyal yapýnýn perspektifinden bakýlýnca akýldan yoksun bir ölümlü olarak görülen, ama aslýnda toplumdýþý bir ölümsüz olarak sürdürdüðüm yaþam, tüm engelleme giriþimlerine raðmen böyle, yani bu yitiriþle baþladý. Mevcut düzen tarafýndan tahakküm altýnda tutulan insan hayatý o kadar çok olasýlýk barýndýrmaktadýr ki bünyesinde, bu olasýlýklar gayet rahatlýkla sonsuz olarak nitelendirilebilir. Sonsuzluk kavramý ise ezelden beridir düþünürlerin aklýný kurcalamýþ bir sorundur. Pek çok düþünür sonsuzluk kavramýný düþünülemez olarak nitelendirmiþ ve týpký aþaðýlýk kompleksiyle üstünlük kompleksi arasýndaki derin ve karmaþýk iliþki üzerine düþünmeyi kiþisel sebeplerden ötürü bir tarafa býrakan psikanalistler gibi söz konusu düþünürler söz konusu kavramý hapsolduðu çaðdýþý düþüncelerden kurtarýp yeniden ele almak ve yeni bir anlamla donatmak yerine, doðrudan düþünmek eyleminin kendisini bir tarafa býrakmýþtýr. Belli ki sonsuzlukla karþý karþýya kalan beyin felç olma riskiyle karþý karþýya kalabilmektedir. Beyin felç olunca düþüncenin iflâs etmesininse kaçýnýlmaz olacaðýný ise bilmiyoruz bu raddeden sonra söylemeye gerek var mýdýr, ama gene de söylüyoruz iþte, belki vardýr diye.

8. Tablet
“Neyse o, yani tam da bir kurbandan baþka bir þey, bir ölüm-için- varlýktan baþka bir þey ve dolayýsýyla ölümlü bir varlýktan baþka bir þey. Bir ölümsüz! Ýnsanýn baþýna gelebilecek en kötü durumlar, O kendini hayatýn karmakarýþýk ve zorbaca akýþý içinde ayrý bir yere koyabildiði sürece, onun böyle olduðunu, yani ölümsüz olduðunu gösterir. Ýnsanýn herhangi bir veçhesini düþünmek için, bu ilkeden yola çýkmamýz gerekir. Ýnsan haklarý varsa da, bunlar kesinlikle hayatýn ölüme karþý haklarý ya da sefalete karþý hayatta kalmanýn haklarý deðildir. Ölümsüz'ün kendi kendilerine dayanan haklarýdýr ya da Sonsuz'un ýstýrap ve ölüm denen olumsallýðýn üzerinde uygulanan haklarýdýr. Sonuçta hepimizin ölecek olmasý, geride sadece tozun kalacak olmasý, Ýnsan'ýn, koþullarýn onu maruz býrakabileceði hayvan-olma ayartýsýna karþý koyabilen biri olarak kendini olumladýðý anda sahip olduðu ölümsüzlük kimliðini hiçbir surette deðiþtirmez.”(1)

(1) Alain Badiou, Etik: Kötülük Kavrayýþý Üzerine Bir Deneme, çev. Tuncay Birkan (Ýstanbul: Metis, 2004), 27-8
                                         (c) Cengiz Erdem, Amsterdam, 2008.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Manolya ve Katatonya
Ebediyet Edebiyatý
Fantezi Makinesi
Ölüler Listesini Açýklýyoruz!
Recep Sezgili'nin Acý Dolu Yaþamý, Ýbret Verici Ölümü ve Sonrasýnda Geliþen Doðaüstü Hadiseler
Ýþin Ýçindeki Bit Yeniklerinin Hikmeti

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Diyaloglar [Deneme]
Tavþan Ayetleri [Deneme]
Transparan Tavþanýn Anlam Dünyasý [Ýnceleme]


Cengiz Erdem kimdir?

Avrupa-Afrika gazetesi ve Afrika Pazar'a ilaveten Türkiye ve Ýngiltere’deki çeþitli edebiyat dergilerinde de öykü ve denemeleri yayýmlanan Cengiz Erdem’in Þubat 2007`de çýkan ilk kitabý Beni Bu Dýþarýdan Çýkarýn adýný taþýyor. Söz konusu kitap Cengiz Erdem'in 1997-2007 yýllarý arasýnda ruhen tecrübe ettiði acý, keder, elem ve ýstýraplarýn beynine yansýmasýyla zuhur eden ölüm dürtüsünü yaþam dürtüsüne çevirmek maksadýyla kaleme aldýðý öykülerden oluþuyor.

Etkilendiði Yazarlar:
Nietzsche, Beckett, Saramago, Kafka, Blanchot


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Cengiz Erdem, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.