..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bana arkadaþýný söyle, sana kim olduðunu söyleyeyim. -Cervantes
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Cengiz Özder




16 Aðustos 2002
Atlantik sahili, Fransa  
Gezi Hikayeleri devam ediyor!

Cengiz Özder


Fransa Paris'den ibaret deðildir.Uzaklarda,okyanus sahillerinde;yabancý kentler bulunur!


:BIAH:
F-27 model bir uçak ile Paris’ten kalkýp, La Rochelle havaalanýna uçmuþtuk.
Ýndiðimizde, pervane sesinden, kulaklarýmýz uðulduyordu. Ama yine de, Air –Inter þirketini ve Fransýzlarý, pervaneli uçak kompleksi taþýmadýklarý için kutlamak gerekirdi. Çünkü bizim milli havayolumuz, yýllar önce pervaneli uçaklara burun kývýrmýþ; inanýlmaz ölçüde yakýt tüketen jet motorlu dev uçaklarla; yurt içindeki kýsa menzillerde, pek ekonomik olmayan bir þekilde uçmaktaydý.
Küçücük bir meydanda; beyaz pamukçuklarla süslü, mavi bir gökyüzü ve pastýrma yazýna özgü, güler yüzlü bir güneþ karþýladý bizi.
Yürüdük, küçük bir terminalde valizlerimizi beklemeye baþladýk. Rochefort kentine mesleki bir eðitim için giden küçük bir gruptuk.
Konuðu olacaðýmýz þirketin bir elemaný, bizi karþýlamaya geldi. Sýcakkanlý bir gençti. Genelde kibirli ve mesafeli olan Fransýzlar da az rastlanan bir özellikti bu!.
Adý Didier idi, bundan sonraki günlerde hep bizimle birlikte olacaktý.
<Sizin için hazýrladýðýmýz iþ programý yarýn baþlýyor,o sebeple bugün sizleri biraz gezdireceðim> dedi.
Ýtirazýmýz olamazdý!.
Didier yolda, bize okyanus tarafýný iþaret etti. Sýð bir sahilde, alçak gelgit nedeniyle, okyanus sularý artýk görülemeyecek kadar uzaklara, kilometrelerce ötelere, geri çekilmiþti.
Çamurda yansýyan güneþ ýþýðýnýn oluþturduðu seraplar içinde, kabuklu deniz hayvanlarý toplayan insan siluyetleri seçiliyordu.
Sonra sahil kasabasý La Rochelle’ e ulaþtýk.Tarihi limanda, sular alabildiðine çekilmiþti. Mendireðin içinde, sayýsýz tekne ve yat gemi mezarlýðýnda yatar gibi, çamurun içinde orada burada yatýyorlardý. Salmalý ve direkli yelkenliler için tehlikeli bir durum olmalýydý.Tekne yan yattýðýnda direklerin kýrýlma olasýlýðý vardý; bir teknenin direði, bir diðer teknenin üzerine yaslanmýþtý. Acaba bu tür yüksek gelgitlerde sular yavaþça tekrar geri geldiðinde, henüz tekne doðrulmamýþ olacaðýndan, bazý tekneler su alýp batmaz mýydý? Bu olayý daha önce yaþamamýþtýk ve bu sorularýn cevabýný görecek kadar bu kasabada kalamayacaktýk ne yazýk ki.!
Mevcut su düzeyi ile yosunlarýn en üst noktasý arasýndaki fark, sekiz metreden fazla idi. Bugünkü gelgitin; yýlda ancak birkaç kez tekrarlayan, olaðandýþý bir gelgit yüksekliði olduðunu radyodan iþittiðini söyledi dostumuz.
Eski liman giriþinde, küçük ama iyi korunmuþ bir kale bulunuyordu.
Söylendiðine göre, ’Demir Maskeli Adam’ filminin eski bir versiyonunda;
kral bu kalenin burçlarýndan birisine hapsedilmiþti.
Tarihi limanýn etrafýný yürüyerek dolaþtýk.
Bir sayfiye þehri olan La Rochelle, çýlgýn tatilcilerini uðurlamýþ, dingin, huzurlu bir sonbahar günü yaþýyordu.
Sonraki duraðýmýz ise,yat limaný idi. Binlerce(!) yelkenli ve motor yat kýþlamak üzere karaya çekilmiþti; bir o kadarý da henüz denizdeydi.
Beyaz renkli bir zenginlik atmosferi, her yere hakimdi. Çocuklar gördük,
neþeyle yanýmýzdan geçip, iskeleye doðru koþuþtular. Blucinli,daracýk tiþörtlü bir genç kadýn; bize duru bir bakýþ attýktan sonra, teknesine doðru yöneldi.

Rochefort yönüne doðru yola koyulduðumuzda; Fransýz dostumuz, þehirlerin tarihini kýsaca anlattý. Katliam sonrasý ; -Þimdileri öyle Ermeni katliamý falan diye saçmaladýklarýna bakmayýn. Fransýzlarýn geçmiþleri çok karanlýk olup,1500’lü yýllarýn baþýnda, St.Barthelmy günü baþlayan katliamda; Katolik Fransýzlar, acýmasýzca, çocuk kadýn demeden, on binlerce Protestan Fransýz’ý kesmiþlerdi! - La Rochelle’e sýðýnan Protestan’lara karþý; Charente nehrinin içerilerinde Rochefort kasabasý bir askeri üs olarak kurulmuþtu. Burada oluþturulan tersanede gemiler inþa edilerek,deniz gücünü elinde bulunduran protestanlara karþý denge oluþturulmaya çalýþýlmýþtý.

Gelgit yüzünden yataðý devamlý temizlenip,derinliðini koruyan Charente nehri; içerilere doðru deniz ulaþýmý saðlýyordu. Nehir derin olmasýna karþýn, yataðý çok dardý.
Gündüzleri ara sýra, çalýþtýðýmýz iþyerinin penceresinden dýþarýya göz attýðýmýzda; tuhaf bir görüntüyle karþýlaþýyorduk. Bazý bazý, çayýrýn içinden koca koca gemilerin geçtiði görülürdü; sanki karada yol alýrmýþ gibi!
Birkaç yüz metre Doðudan geçen nehir, çayýrlarýn içine yardýðý dar ve derin bir yataktan akardý.Yakýnýnda olmamýza karþýn, biz onu görmez, yeþil,ferah çayýrlýklar görürdük..Bu dar ama gelgit yüzünden derinleþmiþ nehirden, yukarýdaki þehirlere gemiler çýkardý.
Bu görüntüye alýþýncaya kadar, hayli eðlenmiþtik!.

Kasaba 30 bin nüfuslu idi, ama insanlar iþ sahibi, az sayýdaki çocuklar da hep okulda olduðu için kasaba hep tenha idi. Evler ve sokaklar geçtiðimiz yüzyýldan kalmaydý.
Nedense akýl edip(!) yerlerine çok katlý binalar yapmamýþlardý. Bütün þehre,taþ yapýlarýn kül rengi hakimdi. Eski tersaneden kalma döküm toplardan, kaldýrým kenarlarýna araç çýkamasýn diye babalar dikmiþlerdi. Marinanýn çevresindeki taþ binalar ve özellikle belediye binasý çok görkemliydi.
Marinanýn aðzýný kapatan bir kapak, nehir çekilse bile; her zaman havuzdaki yüzlerce tekneyi yüzdürüyordu. Bu þehirde de çok sayýda denizci ruhlu insan olmalýydý!. Marinayý geçip, yukarý doðru biraz devam edince; karþýnýza tarihi tersaneler çýkýyordu.
Þimdilerde kültür ve sanat merkezine çevrilmiþti.
Þehirde bulunduðumuz dönemde, Viktor Hugo’ nun deniz konulu karakalem çalýþmalarýnýn sergilendiði bir sergi açýlmýþtý. Bu sayede ünlü yazarýn el yazmalarýnýn yanýnda, çok sayýda siyah beyaz desenlerini de görmek fýrsatýný bulmuþtum.
Son derece olgun ve güçlü bir kalem; deniz kazalarýný, fýrtýnalý denizleri, gemicileri, gemileri, limanlarý, deniz fenerlerini çizmiþti.

Kasabanýn daracýk sokaklarýndan birinde, bizim eski dost Pierre Loti’nin evini bulmuþtum.
Doðudan taþýdýðý oryantal eþyalarla kendisine Osmanlý saraylarýný andýran bir ev dekore etmiþ, içinde yaþamýþtý. Müze, ne yazýk ki kasabada kaldýðým sürece, restorasyon yüzünden hiç ziyaretçilere kapýsýný açmadý. Neredeyse mumya kadar yaþlý müze bekçisi, artýk beni tanýmýþtý gidip gelmelerimden.Ama tanýmýþ olmasýnýn bir faydasý da olmuyordu!
Zili çalýyordum. Neredeyse 10 dakika sonra kapý açýlýyor,
<Ferme!> yani kapalý diyordu adam. <Ne zaman açýlacak?> diye soruyordum Ýngilizce.
<Hý! hý !> diye cevaplýyordu adam. Ýþte böyle bir diyalog yaþýyorduk her defasýnda.!

Tarihi taþ bir binanýn alt katýndaki balýk pazarý, balýklarýn zengin çeþitliliði yüzünden çok hoþuma giderdi.Sabahlarý iþe giderken yolumu uzatýr, içinden geçerdim;balýklarý, balýk satýcýlarýný ve alýþveriþe çýkmýþ insanlarý seyrederek.
Okyanusun balýk açýsýndan zenginliði, bizim denizlerimizle kýyaslanamazdý.

Geceleri Rochefort sokaklarý ýssýz ve kasvetli olurdu.
Bir gece, deðiþiklik olsun diye, otelin dýþýnda bir lokanta aradýk. Tek bir açýk lokanta bulabildik; o da bir Viet-Nam lokantasý idi.
Arkadaþlarýmý ben cesaretlendirdim, ‘haydi girelim’ diye. Menü’de yemeklerin Fransýzca açýklamalarý vardý ama, biz Fransýzca bilmiyorduk ki!!.
Mini mini garson kýz da Ýngilizce bilmiyordu.
Bütün dünyanýn acýlarýný o yaþamýþ gibi, asýk suratlýydý. Ama esrarlý bir güzelliði de vardý. Tamamen tesadüflere baðlý sipariþler verdim, menü üzerinden iþaret ederek. En azýndan ana yemekte tavuk ile balýðý ayýrt edebiliyordum.
Derinlerden belli belirsiz uzak doðu ezgileri geliyordu. Diðer müþteriler fýsýltý ile konuþuyorlardý. Gerek bu durum gerekse önlerine gelen yemek arkadaþlarýmý çok gerdi. Muhafazakar damak alýþkanlýklarýna aykýrý gelen yemeklere aðýzlarýný bile sürmediler. Benim sipariþ ettiðim deniz ürünleri çorbasýnda ise, neredeyse çið denecek kadar az piþmiþ deniz hýyarý ve yosun vardý.
Suratlar asýldý; aç kalmýþtýk!..
Oradan çýktýktan sonra,otel yolundaki bir bara girdik, birer tost ýsmarlamak için. Bar tezgahýnda kadýnlý erkekli altý kiþilik bir grup vardý. Þamatayla gülüp eðleniyorlardý. Ýçlerinden bir erkek, ara sýra bize bakýp bir þeyler sesleniyordu. Önceleri üzerimize alýnmadýk. Sonra anladýk, <Orospi> diyordu.
<Bu adam bize oruspu diyor yahu> dedi Hüseyin.
<Ermeni olabilir> dedim. Kývýrcýk, siyah saçlýydý.
Bize sataþýlmýþtý!. Huzurumuz kaçtý.
<Mesele çýkarmayalým> dedim, içerleyen arkadaþlarýma. Bir olay çýkarsa, dil bilmez yabancý erkekler haksýz çýkarýlabilirdi.!
Adam tekrar <orospi> dedi.
Ergün ona doðru dönerek:
<orospu senin anandýr!> diye cevapladý.
Adam kalktý, birasý elinde yanýmýza geldi. Baktýk, tehditkar bir havasý yok, konuþmak istiyor!. Ergün’le Almanca anlaþtýlar.Gerçekten Ermeniymiþ.Bildiði tek Türkçe kelime bu sözcükmüþ. Babasý kýzdýðýnda bu sözü kullanýrmýþ saðlýðýnda, falan filan.
Bizi aralarýna davet etti. Ergün gitti grupla tanýþtý, onlarla oturdu. Biz onlara katýlmadýk. Fransýzlarýn içinde hiç Ýngilizce bilen yoktu, nasýl anlaþacaktýk?
Sonra biz Hüseyin’le çýktýk, otele döndük. Bizimle dönmesini önermemize raðmen, Ergün barda kalmýþtý.
Ertesi gün Hüseyin, Ergün ’ün sabaha karþý döndüðünü söyledi. O grupla birlikte gece kulübüne gitmiþler. Arkadaþýmýz, macerayý severdi ama, yanlýþ iþ yapmýþtý. O günler; Fransa’da hasta ruhlu, sinsi Ermeni saldýrýlarýnýn olduðu günlerdi..

Bir baþka gece Didier geldi, bizi alýp La Rochelle’e götürdü.
Arabayý park ettiðimiz meydandan, revaklý bir sokaða doðru yürüdük.
Arnavut kaldýrýmý zeminde yürürken, ayakkabýlarýmýzýn çýkardýðý sesler yankýlanýyordu..
Kalýn taþ sütunlarýn altýndan geçerken; sanki karanlýk içinden birdenbire karþýnýza; eli kýlýcýnda,pelerinli,yüzünü kocaman bir þapkayla gizleyen silahþörler çýkacak gibi hissediyor,heyecanlanýyordunuz.
Ýlerilerde sokaða sarý bir ýþýk vurmuþtu.Yaklaþtýk, sanki Van Gogh’un ‘Sokak Kahvesi’ tablosunda olduðu gibi; gece mavisiyle sarý bir kontrast oluþturan aydýnlýðý ile bir Cafe, bizi davet ediyordu. Girdik; kimimiz dondurma, kimimiz kahve ýsmarladýk. Upuzun, pirinç ve maundan yapýlmýþ tezgahýn arkasýný boylu boyunca, çevresi altýn varak çerçeveli bir duvar aynasý kaplýyordu.Tavanda bronz pervaneler yavaþ yavaþ dönüyordu.Bizim anlayabilmemiz zordu; bir kafe için bunca yatýrým yapýlmasýný, bunca göþteriþle donatýlmasýný. Ama Fransa’da yaþam kafelerde, barlarda geçtiðinden, sýradan bir kasaba barý bile, etkileyici þekilde tefriþ edilmiþ olabiliyordu.
Bardan çýktýktan sonra okyanus yönüne doðru yürüdük.Varlýklý kesimin konaklarýnýn bulunduðu caddede, motosikletli gençler çeþitli sürüþ teknikleri deneyerek gürültülü bir þekilde eðleniyorlardý. Fransýz dostumuz tek tekerlek üzerinde gösteri yapan gençlere bayýldý. Durup heyecanla; ýslýk, alkýþ ve el hareketleri ile onlarý teþvik etti. Yolun denize ulaþtýðý noktada ise, daire planlý lüks bir lokanta vardý.
Önümüz sýra parfüm kokularý saçan üç kadýn yürüyordu. Arkalarýnda hiç duymadýklarý yabancý bir dil konuþmakta olan bizlere doðru dönüp, merakla baktýlar. Gecelerimizin; kadýnsýz ve onlarýn þen kahkahalarýndan yoksun, neredeyse bozkýr kadar renksiz olduðunu düþündüm. 80’ li yýllarýn ortalarýydý.Üzerimizde taþralýlýktan kaynaklanan bir ürkeklik vardý.! Ne kadar istesek de; caz kulüplerinde, lacivert kadýnlarla ahbaplýk edecek ölçüde bir sosyallikten uzaktýk!
Ekim 2000



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kuala Lumpur Yolu
Kuzeyde Sonbahar
Ýstanbul-Bodrum
Ýspanya Yolu

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sevgi Öyküsü

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Haiku [Þiir]
Manifesto [Deneme]
Memorabilia [Deneme]
Anneler Biraz da Kendinizi Düşünün! [Eleþtiri]
Denize sýrtýný dönmüþ bir millet [Eleþtiri]
Yurt Dýþýna Çýkýþta Haraç! [Eleþtiri]
Avrupa Topluluðunun getirileri üzerine yeni bir görüþ [Eleþtiri]
Hükümet Etmenin Dayanýlmaz Aðýrlýðý [Eleþtiri]
Þirket Üstyönetimine Ýyi Ýnsanlar Seçin! [Ýnceleme]
Kuantum Felsefesi [Bilimsel]


Cengiz Özder kimdir?

Gördüklerini,yaþadýklarýný baþkalarý ile paylaþmak için kalemi eline aldý. Özellikle ayrýntýlarýn içinde gizli salt gerçeðe dikkat çaekmek istiyor!

Etkilendiði Yazarlar:
Remarque,Hemingway


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Cengiz Özder, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.