En tatlý sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey |
|
||||||||||
|
Bununla birlikte hak kavramý ve onun tarifindeki bazý kavramlara baktýðýmýzda bazý sorunlarla karþýlaþýrýz. Örneðin “doðuþtan” kavramý: Yani, kiþinin bu temel haklara doðduðu andan itibaren sahip olmasý düþüncesi... Bunda öncelikle iyi niyet vardýr, çünkü haklara hiçbir koþul ileri sürmeden sahip olmamýzý ifade eder. Doðuþtan, saf, evrensel, mutlak bir eþitlik çehresine iþaret eder bu. Ancak ayný zamanda bu kavram haklarýn doðasýna, onlarýn edinilmesine de bizleri yabancýlaþtýrýr. Doðuþtancýlýk o kadar zikredilir olmuþtur ki artýk haklarýn kökü nereden gelmektedir bizi pek de ilgilendirmez olur. Zira bu haklarýn hiç de bildirgelerde dile geldiði gibi doðuþtan, kutsal, sýrf insan olma vasfýndan türeyen, kendiliðinden, insanlarýn üzerinde bir haklar olmadýðý açýktýr. Çünkü insanlýðýn kendi tarihi de bu haklara sahip olma mücadelesinin izlerini taþýr ve geçmiþe gittikçe örneðin özgürlükten, eþitlikten, yaþam hakkýndan söz edilemediðini görürüz. Tarihsel akýþ haksýzlýktan hakka doðru bir akýþ gösterir. Örneðin 18. YY bildirgeleri de ilki Ýngilizlere karþý bir baðýmsýzlýk savaþýndan, ikincisi ise krala ve feodalizme karþý burjuvazi ve iþçilerin bir direniþiyle gerçekleþmiþtir. Öte yandan hak nasýl ortaya çýkmýþtýr sorusuna verilecek kýsa ve öz bir cevap haksýzlýktan olduðudur. Her daim sosyal bir varlýk olan insan, var oluþunu yanýndaki insanlarla birlikte yaþamaya, birlikte hareket etmeye, üreme, barýnma, korunma gibi ihtiyaçlarýný hep birlik içinde hareket ederek sürdürebileceðini ta tarih öncesinden fark etmiþtir. Ve ilk klanlarda dahi en azýndan klan içerisinde yaþayanlardan bir diðerini öldürmesi cezalandýrýlmasý gereken bir davranýþ olarak ele alýnmýþtýr. Burada sýnýrlý da olsa bir yaþam hakký söz konusu olmuþtur ve bu da doðuþtan olmayla deðil, klan üyelerinin kendi bireysel çýkarlarýný ve güvenliklerini, toplumsal çýkarda ve güvenlikte bulmasýndan kaynaklanmaktadýr. Giderek de üretim teknolojisi geliþtikçe, sýnýfsal katmanlar oluþtukça, yani eþitsizlikler arttýkça ve çatýþmalar güçlendikçe; örneðin zengin derebeyi mülkiyet hakkýndan bahsederken, yoksul serfler de aç kalmama hakkýndan söz eder olmuþlardýr. Yani pek çok durumda olduðu gibi insan sahip olduðu bir þeyin deðil, sahip olamadýðý bir þeyin hakkýndan söz etmiþtir. Bugün saðlýk hakkýndan en fazla bahsedenler aslýnda bir þekilde bu haktan uzaklaþtýrýlmýþ, saðlýksýzlýða mahkûm edilmiþ kiþiler deðil midir? Böylece hak denilen tüm þeyler insanýn adý bilinmez bir þekilde gökten zembille inen deðil, uðrunda pek çok insanýn ölümü göze alýp savaþtýðý bir mücadeleden kaynak bulmuþ ve kültürle korunarak günümüze kadar gelmiþtir. Yani haklar doðuþtan sahip olunarak var olmasa da, bir mücadele ile, azim ile ve belki de insanda var olan sürekli özgürlük istencinden kök bulan bir yerden kendine bir yol açýyor. Böylece haklarýn niteliklerine bakýp, hak kavramýnýn nereden türediði ve nasýl yerleþtiðine deðindikten sonra bugün de çokça tartýþýlan ve aralýklarla Türkiye gündeminde yer edinen bir hakka, din ve vicdan özgürlüðü hakkýný sorgulamaya ve araþtýrmaya çalýþalým. Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesi bu hakký þöyle tanýmlar: “Herkesin düþünce, vicdan ve din özgürlüðüne hakký vardýr. Bu hak, din veya topluca, açýk olarak ya da özel biçimde öðrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açýða vurma özgürlüðünü içerir.” (5) Yani bu hak kiþinin baþkalarýnýn haklarýna tecavüz etmeden (salt din açýsýndan ele alýrsak) özgürce bir dine baðlanmasýný ve onun gereklerini yerine getirmesini ifade eder. Jelinek’in sýnýflandýrmasýnda bu hak negatif statü haklarýna girer; yani kiþinin korunacak haklarý olarak belirir. Bu hak da yine doðuþtan bir hak olarak ifade edilir, bu da kiþinin doðduðu andan itibaren bir dini inanca sahip olduðu fikrinden ileri gelir. Ve yine bu hak garip biçimde aileye kendi çocuklarýna kendi dinlerini öðretmeleri hakkýný da içinde saklar. Öncelikle doðuþtan gelme özelliði kanýmca din için kullanýlmasý güç bir tanýmdýr. Çünkü doðan bir bebek kendisini aslýnda bir dini inanca atfederek ve onun bilincinde olarak doðmaz. Zira Hýristiyan, Müslüman, Yahudi, Budist bir bebekten söz edilemez; bebek herhangi bir dini inançtan, onun gereklerinden baðýmsýz doðar. Ancak “Hýristiyan, Müslüman, Yahudi veya Budist bir ailenin bebeðinden” söz edebiliriz. Yani bebeðin dini denilen þey aslýnda onun ailesinin dinidir. Ve bebek tümüyle içinde doðduðu aileye baðýmlý bir þekilde doðar, o ailenin yaþadýðý kültürün de etkisi altýnda yaþar. Ýþte hemen her bildirge de hak olarak ifade edilen þeylerin en önemli eksikliði aslýnda doðduðu andan itibaren baðýmlý olarak doðan (ve uzun süre baðýmlý kalacak olan) bir varlýða sanal bir özgürlük ve baðýmsýzlýk atfetmesi ve aslýnda bir tercihin ürünü olan bir tutumu, özgür olamayan bir varlýðýn özgür seçimi gibi sunmasýdýr. O zaman soru þudur; yaþadýðý aile ve kültüre zorunlu baðlarla baðlý olan bir insan, yine o kültür ve aile baskýsýnýn altýnda iken, kendisine söylenenleri bir yaþama tavrý olarak ezberleyip öðrenirken, nasýl özgür bir seçim yapabilir? Yine bu yoldan örneðin reþit olup 18 yaþýný doldurmuþ birisi özgür olmadan edindiði dini bir tercihin üstüne nasýl çýkacaktýr? Zorunlu olarak ailesinden görüp kabullendiði dini inancýn gereklerini yerine getirmesi, hele hele pek çok dinde o dinden dönmek idamý gerektiriyorsa, nasýl din ve vicdan özgürlüðünden söz açýlabilir? Birinci olarak kiþi kendi dinini özgür biçimde seçememiþtir. Ýkincisi onun hakkýnda nesnel ve deðerlendirilebilir bir bilgiye deðil, tartýþmadan uzak, iman etmesi gereken bir bilgiye sahiptir. Üçüncüsü dine karþý bir tutum geliþtirmesi güçtür, çünkü din toplumun dini de olduðu için bir dinsizlik hali toplumdan dýþlanmayla, ya da içte gizlenip içsel bir gerilimi taþýmayla sonuç bulacaktýr. Bu bahsedilen özellikler bir dinibütün için garip gelebilir; çünkü kiþi bunlarý hiç sorgulamadan sahip olmuþtur. Sorgulanmadýðý için de doðal görünür. Öte yandan kendi çocuðuna kendi dinini ”empoze hakký” her ailede doðalýnda yer edinmiþ görünse de, bu da aslýnda her daim insanlarca bilinip, yayýlmak isteyen dinlerin içsel bir sorunudur. Örneðin Ýslam baþka dine mensup insanlarýn Ýslam’a dahil olmasýný cihat olarak bir görev sayarken, kendinden baþka dine geçiþleri bir ölüm sebebi sayar. Baþka dine mensup kiþilere Ýslam’ý aktarmak onlara doðruyu buldurmakla ayný þey gibi görünür; Fransa’da yaþayan bir kiþinin Hýristiyan dogmasý olmadan eðitilmesi Ýslam tarafýndan istenir, kiþinin Ýslam hakkýnda da bir bilgi sahibi olup bir seçim yapmasý doðru bulunurken, tersi bir durum reddedilir. Çünkü öteki dinler yanlýþ, küfür olarak nitelenen bir bilgiyi ve imaný öðretiyorlardýr. Onlar yanlýþ, Ýslam doðrudur. Bebeklikten itibaren Hýristiyanlýkla yoðrulan Avrupalý kafalar Ýslam’ýn bilgeliðini göremiyor, göremedikleri için de hakça yolu seçemiyordur. Ayný þekilde bir Katolik için de bu böyledir. Onlara göre de Müslümanlar kâfirdir. Mollalarca, imamlarca, köktenciler tarafýndan yanlýþ bir þekilde, terörize bir zihniyetle yetiþtiriliyor, sevgisizlik içinde büyütülüyordur ve onlara gerekli olan Ýsa’nýn sevgisidir. Onlarýn Ýslam dýþýnda farklý dinleri de öðrenip doðru yolu görmeleri gerektir. Bu yolla misyonerlerini kendi dini inançlarýný yaymak üzere “kafirlerin” üzerine gönderirler. Onlara farklý ve daha “doðru” inançlarýn gösterilmesi gerekir. Tabi bu Hýristiyanlar için geçerli deðildir, onlar zaten doðruyu bulmuþtur. Hatta belli ölçülerde onlarý bu farklý sapkýn düþüncelerden korumak gerekir. Yani biraz, “Her din kendine Müslüman”dýr. Yani insanlar doðduklarýnda umut vaat edici ve ideal anlamda eþit doðsalar ve pratikte bazýlar daha eþit olsa da, insan özgür doðmaz. Tam tersi alabildiðine baðýmlý doðar ve onun yaþamý aslýnda bir özgürleþme sürecidir. Yaþadýðý çevreyi anladýkça, nasýl iþlediðini gördükçe, kuþkucu ve felsefi bir tavýr geliþtirdikçe, ona müdahale ettikçe, ilmik ilmik iþledikçe insan özgürleþebilir. Böylece diyebiliriz ki din ve vicdan özgürlüðü mutlaktýr ve olmasý birey açýsýndan devredilemez bir haktýr, ancak bu hak dine karþý da bir özgürleþme olmadýðý takdirde gerçek anlamýný asla bulamaz. Kiþilerin bir dine nasýl ve ne tür biçimde mensup olduðu tartýþýlýp, soruþturulmadan bir din ve vicdan özgürlüðü de olamaz. Din ve vicdan özgürlüðü edinilmiþ olanýn, yani bir dini inanca sahip olanýn hakký olarak benimsendiði takdirde, yani kiþinin o dini inanca nasýl sahip olduðunu ve dine karþý da bir seçme özgürlüðünü içermediði takdirde aslýnda bir din ve vicdan özgürlüðünden söz etmek güçtür. Peki, gerçek bir din ve vicdan özgürlüðü nasýl bir kimsede gerçekleþebilir? Bunun için belki bir ideal insan formundan örnekler verebiliriz. Öncelikle kiþinin doðduðu anda bir dine mensup deðil, dini açýdan bir “tabula rasa” olarak doðduðunu kabul etmeliyiz. Bir aile, bir toplum dini olsa da kiþi bunlara karþý baðýmsýz olmalýdýr. Aldýðý eðitim geliþme ödevleri olarak ifade edilen ve her yaþ dönemleri için edinilmesi gereken bilgi ve becerileri tam bir þekilde edindiði bir süreçte gerçekleþmelidir. Daimi çocuk filozofluðu ürünü sorulara açýkça cevap verilebilmeli ve kiþinin karakter geliþtirmeye aday bir insan olarak özgürleþmesi, yaþadýðý kültüre ve aileye karþý da saðlanmalýdýr. Aile çocuðu bir þeyler empoze edeceði bir nesne olarak deðil, kendi özgülünde geliþmeye hazýr içsel bir güce ve yeteneðe sahip gibi görmelidir. Çocuk tüm eðitimi boyunca modern bilimin sunduðu bilgilerden yararlanmalý, yaþadýðý çevreyi sorgulayan bir birey olarak kendini geliþtirebilmelidir. Öte yandan kiþi yoksunluk ve en temel bedensel ihtiyaçlara uzak olmamalýdýr. Aç, hasta bir insan asla özgür olamaz. Bu çok önemlidir, zira pek çok dine baktýðýmýzda ve o dinlere yapýlan temel eleþtirilerden birisi, dinin insanlarýn yoksulluklarýný bastýrmaya saðlayan bir araç olarak kullanýlmasýdýr. Pek çok araþtýrma göstermiþtir ki radikal dini akýmlara katýlmanýn en önemli sebebi yoksulluk olduðu gibi son ekonomik krizle birlikte Amerika’da kiliseye giden insanlarýn sayýsýnda birkaç kat artýþ tespit edilmiþtir. (6) Pek çok tarikat insanlarý yoksulluklarýndan yakalar, onlarý doyurur. Her muhterem zengin aç insanlara yemek daðýtarak onlarýn gönüllerini çelmeye çalýþýr. Bu ise sýkça karþýlaþýlan genel bir durumdur. Hemen her yoksul yaþadýðý tüm bu eziyetlerin geçici dünya nimetleri içerisinde bir süreç olduðunu ve asýl mutluluðu öteki âlemde bulacaðý düþüncesiyle yaþar ve din giderek yoksulluðun ussallaþtýrýlmasýnýn bir aracý haline gelir. Ama burada sorunlu bir yapý vardýr. Elbette kiþi yoksul bir kimse olarak buradaki eziyetin karþýlýðýný öteki dünyada alacaðýný düþünebilir, ama onun bu dine iliþkin tercihi aslýnda kendi yoksulluðunun getirdiði psikolojik travmayý bir çözme giriþimi de deðil midir? Böylece dünyayý bir nevi yaþanabilir kýlmaya çalýþýyordur kendince. Öyle ya bu dünya da hiçbir nimetten yararlanamayan bir kimse kendisi için vaat edilen öteki tarafý ve oradaki zenginliði, mutluluðu, arzularýný tam olarak yaþama istencine nasýl karþý çýkabilir? Bunu söylemek bir dinibütün için kýþkýrtýcý ve sinir bozucu gelebilir ama bekleyip bir de din açýsýndan bakalým yoksulluðun nasýl bir sonuca götürdüðüne; iyi bir dinibütün nasýl olur acep? Birincil bir cevap her dinde Tanrý’dan korkmaktan çok onu sevmek gerektiði ifade edilir. Peki, bu uygulanabilir midir? Hayýr. Biliriz ki bu dünyada günah iþlemenin yaptýrýmý öteki dünya da cehennem azabýnda kavrulmaktýr. Bu yüzden de kiþiye ‘Tanrýyý sev,’ demek aslýnda onlardan kork demekle ayný þey anlamýna gelir ve kiþinin dini aslýnda bir sevgi dini deðil, zorunlu olarak bir korku dini olur. Ve korkan insan doðru kararlar veremez. Hep tedirgin, hep cezalandýrma düþüncesi onu mantýklý seçimler yapmaktan alý koyar. Öte yandan toplum da birey karþýsýnda tanrýlaþýr ve ona bunu yap, þuna inan, sakýn yapma gibi emirler verir ve yapanlara karþý cehennemi aratmayacak yaptýrýmlar uygulanýr. Peki, o halde sürekli korku paranoyasýnda olan kiþi mi daha iyi bir dinibütün olur, yoksa korkulardan arýnmýþ, salt sevgiyle baðlanan kiþi mi? Yine ayný yoldan sürekli yoksulluk içinde büyümüþ, hayatý zindana dönmüþ, hep acý çektiði için de kendini kutsanmýþ ve ödüllendirilmeye haiz bir insan olarak görünen insanýn dini mi daha kuvvetlidir, yoksa yoksulluktan arýnmýþ, ihtiyaçlarý tam olarak giderilen, kimseye muhtaç olmadan yaþayan kiþinin dini mi daha kuvvetlidir? Kiþi adeta dine inandýðý zaman yoksulluk travmasýný bir çözme giriþiminde bulunuyor gibidir. Ýnsanýn dine yoksulluk travmasýnýn ertelenmesi ve umut için inanmasý ise o kiþinin dinini aslýnda bir yoksulluk dini yapar. Yoksul kiþi içsel bir imanla deðil, karnýný doyuran bu muhteremin iyi niyetine güvenerek dine yönelir. Salt tanrýya yönelmiþ bir tanrý bilinciyle bezenmiþ bir din deðildir bu. Bunun karþýtýnda ne yazýk ki “zenginlik dini” bulunmaz. Yine biliriz ki zenginin dini de yoksunluklardan kurtulmasýna raðmen hala bir yoksunluk dinidir ve mahiyeti altýndakilerden nasýl daha fazla artý deðer elde ederim, bu zenginliðimi nasýl bir süre daha devam ettiririm düþüncesinde hayat bulur. Onun dini de artýk zenginliðini arttýrma dini olur. Onun dini zenginleþtikçe veya zenginliði dinleþtikçe, mahiyetindekilerin dini de daha faza yoksullaþacak, dinin yoksulluðu ya da yoksulluðun dini olacaktýr. Hâlbuki tüm temel ihtiyaçlarý bir insan olarak karþýlansa, artýk dine bir yoksulluðun ussallaþtýrýlmasý aracý olarak deðil, tam bir inanç olarak yaklaþacaktýr insan. Yoksulluktan kurtulduðunda ve tersi olarak zenginlikten kurtulduðunda, kapital biriktirme sevdasýndan kurtulduðunda, kiþi bedensel kötürümlükten de kurtulmuþ olur. Artýk tüm dinler hakkýnda korkusuzca bilgi sahibi olmaya, bir yoksunluk olarak deðil, giderilmiþ ihtiyaçlarýn saðlamlýðýyla, “tam” bir insan olarak dine yönelmiþ olur. Ýþte ancak bu anda kiþi artýk bu çeþitli dinler karþýsýnda bir baðýmsýzlaþma yaþamýþ ve neyi seçtiðini bilir bir konuma gelmiþtir. Artýk bir din seçerse bu dini belli yoksunluklar, korkular ve empoze ile deðil, kendi özgür bir seçimi olarak kabullenecektir. Bu ise her ne olursa olsun bir önceki yoksunluklar ve korkular yoluyla bir dine geçmeden kat be kat daha erdemli bir davranýþtýr. Öyle ya yoksunluklar içinde bir umut ve tutunacak bir yaþam dalý bulmak isteyen bir kiþinin dini inancý mý daha kuvvetlidir, yoksa bu tür yoksunluklardan uzak birisinin dini inancý mý kuvvetli olacaktýr. Birinci kiþi zenginlik bulduðunda rahatlýkla dinden uzaklaþabilirken, ikincisi böyle bir þeye gereksinim duymayacaktýr. Kiþi korkulardan arýnmýþ bir vaziyette, bilinçli ve mantýklý bir seçim yapacaktýr ve bu da aslýnda o hep çokça iddia edilen “akýl dini” olma özelliðini daha gerçekleþtirilebilir kýlacaktýr. Dinler ancak bu imkanlarý insana sunduklarýnda, ya da buna þiddetle karþý çýkmadýklarýnda bir “akýl dini” olabilirler. Þimdi baktýðýmýzda yukarýdaki sayýlan ideal eðitim düzeni belki þöyle bir yargý uyandýracaktýr; “Ütopya bu, olanaksýz.” Þöyle denilecektir, “Ne yani, çocuklarý dinsiz mi yetiþtirelim? Ben þimdi çocuðuma eðitim veremeyecek miyim?” Bu sorulara þöyle ya da böyle yanýtlar verilebilir ama burada gösterilmek istenen þey din ve vicdan özgürlüðünün asla salt bir dine inananýn özgürlüðü olarak algýlanmamasý gerektiðidir. Ýnsanýn inancýný yerine getirmede özgür olmasý için o inanca sahip olmasýnýn da özgürlüðü saðlanmasý gerekir. Bir kiþinin din seçme özgürlüðü de korkulardan arýnmýþ, yoksunluklardan silkinmiþ biçimde dinlere karþý eþit mesafede, hatta onun dinsiz olma hakkýný da kapsayacak biçimde, ona bu seçme gücünü verecek koþullarla birlikte saðlanmalýdýr. Her þeyden önce süreç artýk her yönüyle kötürüm haline gelmiþ insanýn en temel bedensel yoksunluklarýndan kurtulmuþ olmasýyla mümkün olacaktýr. Ama bugün tam tersi insanlarý kapitalist üretim çarký içinde sömürü iliþkilerine ve adaletsiz gelir paylaþýmý içinde sonsuz çalýþmaya teslim edilmiþ halde, “makine tanrý”ya ibadet eder halde buluruz. Kiþi ofisteki dosyalara tutsak, iþçi makinelere tutsak, kapitalist parasýna tutsak, ebeveynler ailesine tutsak, birey topluma tutsak, hiç doyurulamayan ihtiyaçlarýyla eksik ve zayýf, her hakka parasý olduðunca sahip “hak’sýz bireylerle” baþ baþa kalýrýz. Koþullar onlarý özgürleþtirmeye deðil tutsaklýða yöneltiyordur. Tüm bu zaman içinde onun özgürleþmesi için gerekli tüm koþullar saðlanmýþ olmasý gerekir, ki bu koþullarýn saðlanmasý zorunluluðu olmazsa olmazdýr. Kiþi neyi seçtiðini tam bir bilinçle seçmelidir/bilmelidir; hatta seçmemelidir! Bunun için de onun belli bir yaþa ve erginliðe ulaþmasý gerekir. Tüm bu anlatýlanlardan sonra, “Hayýr, bu olmasýn,” denilebilir, fakat bunu dediðimiz anda da aslýnda bir din ve vicdan özgürlüðünden bahsetmez, tam tersi kendi istediðimiz bir tutsaklýktan bahseder oluruz; yaþanýlan kültür ve toplumun dinine tutsaklýk, sömürüye tutsaklýk! Körü körüne baðýmlýlýk! Sorgusuz düþünceler. Salt itaate yönelmiþ kafalar… O zaman da haklarýn kâðýttan kulesi yýkýlýverir ve ortada hiç de “aklý hür vicdaný hür” insanlar kalmaz. Kaynakça: (1) Georg Jellinek, L’Etat modern et son droit (Traduction française par Georges Fardis), Paris, M. Giard & E. Brière, 1913, Cilt II, s.51-57 (2) Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi, Madde 12, http://tr.wikisource.org/wiki/%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1_Evrensel_Beyannamesi (3) Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi, Madde 22, http://tr.wikisource.org/wiki/%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1_Evrensel_Beyannamesi (4) Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi, Madde 21, a bendi, http://tr.wikisource.org/wiki/%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1_Evrensel_Beyannamesi (5) Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi, Madde 18, http://tr.wikisource.org/wiki/%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1_Evrensel_Beyannamesi (6) Sema Emiroðlu, ABD Kriz ve Din, 09.02.2009, http://www.bbc.co.uk/turkish/fooc/story/2009/02/090202_usa_religion.shtml
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Mikail Boz, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |