..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyayý isteyen bilime sarýlsýn, ahireti isteyen bilime sarýlsýn; hem dünyayý hem ahireti isteyen yine bilime sarýlsýn" -Hz. Muhammed
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Sanat > Salih Zeki Çavdaroðlu




14 Ocak 2010
Ölümünün 25. Yýlýnda Hocalarýn Hocasý  
ÜMC’ de Emin Ongan’ lý Yýllar’

Salih Zeki Çavdaroðlu


Üsküdar Musýki Cemiyeti' nin aziz Hocasý Emin Ongan ile ilgili, Cemiyet anýlarým.


:BJHH:

Bazý insanlar vardýr, içinde bulunduklarý kurum ve oturduklarý makam, ancak onlarýn varlýðýyla hayat bulur. Ýsimleri o kurum ve makamýn olmazsa olmaz tamamlayýcýdýr. Öyle ki bu vasýflarý, fâni ömürleri sona erdiðinde daha da çok öne çýkar.

Bazan da öylesine insanlar görürsünüz ki, yüce bir kurumun bütün kazanýmlarýný, yetersizlikleri ve hýrslarýyla kýsa bir zamanda kemirir bitirirler.

Bu insan manzaralarýný,toplumun sosyal, siyasi, ekonomik, kültür, sanat v.d. bütün kesimlerinde olanca bolluðuyla günbegün izliyoruz.

Ýþte bunlardan biri; yani içinde bulunduðu kurumu, zor günlerde teslim alýp, ekmek kapýsý iþinden kalan bütün zamanýný oraya adayarak, âdeta yeniden ihya eden bir isim EMÝN ONGAN…

Bu isim, bu gün yaþý kýrk’ ýn üzerinde olan insanlarýmýzca çok iyi bilinir. Ancak genç kuþaklarýn çoðunun, belki de yaþadýðýndan bile haberdar olmadýðý, bir büyük gönül ve ideal adamýdýr. Belki içlerinde Türk musýkîsine yakýnlýðý olanlarýn , bestelerinden tanýdýklarý ve diðer özelliklerini hiç duymadýklarý, ancak bu musýki ile þöyle veya böyle ilgilenen herkesin tanýmasý gereken bir altýn isimdir o.

Sene 1978 dir. Memuriyetin gereði olarak o yýl tayinim Ýstanbul’ a çýkar. Çocukluðumun ilk günlerinden itibaren büyük bir ilgiyle baðlandýðým Türk musýkisinin beþiði þehre gelmiþimdir artýk. O yýllarda Ýstanbul dýþýnda bu günkü kadar yaygýn musýki dernekleri olmadýðýndan , bizler bu merakýmýzý ancak radyo, tv izleyerek ya da plâk, kaset dinlemek suretiyle giderirdik.

Daha Ýstanbul’ a geldiðimin ilk ayý içinde , artýk hiç olmazsa bir musýki cemiyetine katýlýp, oradaki meþklerden yararlamanýn yolunu düþünüyordum. Tabii bunlardan kuþkusuz ilk akla geleni Üsküdar Musýki Cemiyeti idi. Araþtýrdým; oraya girmek o kadar kolay bir þey deðildi. Çünkü Türk Musýkisi Devlet Konservatuarý kurulalý henüz iki yýl olmuþsa da, henüz sistemini tam kuramamýþtý. Bu yüzden, Üsküdar Musýkî Cemiyeti (ÜMC) geçmiþteki misyonuyla yine bir Konservatuvar gibi hizmet vermeye devam ediyordu. Bu yüzden günümüzde pek çok Musýki Cemiyeti’ nde olduðu gibi, “ ne olursan ol; gel” gibi bir anlayýþýn olmadýðýný , oraya devam eden bazý kimselerden öðrendim.

O gün için kendimde bu cesareti göremediðimden, daha mazbut bir derneðe kaydoldum. Bu derneðe devam ettiðim iki senelik zaman içinde, musýkimizin temel bilgileri itibariyle bir þeyler öðrendim. Ancak, orada bir takým anlamsýz klikleþmeler ve dernek yönetimindeki bazý kiþilerin kompleks ve kaprisleri sebebiyle içimde ÜMC’ ye karþý dayanýlmaz bir merak ve arzu uyandý.

Takvimlerin 29 Mayýs 1980’i gösterdiði bir Cumartesi günü, ÜMC’ nin kapýsýný çaldým. Binaya girdiðimde, içerideki düzeyli kalabalýðýn, telaþlý ve sevinçli hareketleri , beni tam anlamýyla akademik bir ortamda bulunduðuma inandýrdý.

Cemiyetin II. Baþkaný rahmetli Reha Gizey’ in odasýnda, önce kulak ritim testini verirken, içeriye minyon tipli, ancak karþýsýndakine heybet ve saygý hissi veren yetmiþli yaþlarda þirin bir beyefendi girdi. Basýndaki fotograflarýndan tanýdýðým kadarýyla , bu Emin Ongan idi. Hemen oradaki bir koltuða oturdu ve romatizmal bir rahatsýzlýktan dolayý deforme olmuþ, ancak son derecede þirin ellerini çenesinde gezdirerek beni tepeden aþaðý, bir kiþilik analizi yaparcasýna süzüyordu.

Reha Bey benden bir eser okumamý istedi. Daha önce hazýrlandýðým, Tâb’ i Mustafa Efendi’ nin Beyâti Yürük Semâisi “ Gül yüzlülerin þevkýne “ nin birinci kýtasýný okudum; ikinci kýt’ aya geçerken, Hocamýz Reha Bey’ e olumlu bir mimikle görüþünü belirtti. Artýk ÜMC’ li olmuþtum. Sanki ÖSS’ yi kazanmýþ bir öðrenci gibi tarifsiz bir sevinç ve heyecan içindeydim.

Artýk her salý ve Perþembe günleri 17.00-19.00 ve her Cumartesi 13.00- 19.00 satleri arasýnda, bir dernek deðil de , ciddi bir konservatuvar öðrenimi hayatým baþlamýþtý. O yýllarda Cemiyet A, B, C olarak kategorize edilmiþ üç sýnýftan oluþuyordu. A (Hazýrlýk) sýnýfýnda hocamýz Metin Özþamlý idi. Özellikle Cumartesi günleri birer saatlik, edebiyat, nazariyat, usul, solfej dersleri sonrasýnda, diðer günlerde olduðu gibi, iki saatlik meþk dersleri baþlýyordu.

Daha o günlerde ilk olarak öðrendiðim, musýkimizin sadece þarký söylemek olmadýðý, bunun için de gerekli birikimi saðlayacak bir alt yapý çalýþmasýna ihtiyaç olduðu idi.

Normalde her sýnýfta bir yýllýk öðrenimden sonra, yapýlacak sýnav sonrasýnda bir üst sýnýfa geçilirken, üst sýnýflardaki kadro yetersizliðinden dolayý zaman zaman takviyeler yapýlýrdý. Ben bu þansý hem A, hem de B sýnýflarýnda iken, iki kere yakaladým. Dolayýsýyla da, normal þartlarda ancak iki yýl sonra ulaþabileceðim Hocamýzýn C (Koro) sýnýfýna dokuz ay gibi oldukça kýsa bir sürede eriþme þansýný yakaladým.

Cemiyet’ e katýlýþýmdan üç ay sonra, B sýnýfý hocamýz sevgili RefikAkbulut’ un sýnýfýna geldim. Refik Hoca, öðretmenlik formasyonu olan son derecede kibar ve espritüel bir þahsiyetti. Profesyonel mesleði ise ,Ýstanbul Belediye Konsevatuvarý icra heyeti sanatçýlýðý idi. Daha sonra buradan TRT Ýstanbul Radyosu ses sanatçýlýðýna yatay geçiþ yapacaktý.

Cemiyet’ in bütün sýnýflarýnda, özellikle meþk edilecek eserlerin seçimi ve diðer müfredat, bizzat Emin Hoca’ nýn gözetiminde yürütülür ve öðretim plânýnýn uygulanmasýný kendisi titizlikle izlerdi. Ancak Refik Hoca zaman zaman bu programa baðlý kalmaksýzýn,” Ömrümüzün son saati çalmadan gel”,” Günbegün yaþanan o hâtýrayý”, “ Bir selam göndersem seher yeliyle” gibi günün popüler ve fantezi eserlerini repertuvarýna koyar ve onlarý geçerdi.

Emin Hocamýz ise, kendi sýnýfýndaki dersin yönetimini zaman zaman rahmetli Þeref Çakar Hoca’ ya býrakarak, alt sýnýflara denetim amaçlý, habersiz ve ani baskýnlar yapardý. Bu baskýnlarýn hepsinde de, B sýnýfý olarak, þarkýnýn en heyecanlý yerinde iken, kapý açýlýpta Hocamýz göründüðünde, aniden susar ve sanki bir ölüm sessizliði yaþardýk. Emin Hoca, bir süre sadece gözleri ile, Refik Hoca’ yý sigaya çektikten sonra, bütün beyefendiliði gibi, kendisine çok yakýþan seviyeli ve sempatik küfürleriyle hýþmýný, öfkesini döker ve kapýyý çarpýp, çýkar giderdi. Refik Hocamýz bu durum karþýsýnda kýpkýrmýzý olan suratýný göðsünün üzerine yýkar ve muzip bir gülümseme ile karþýlýk verirdi.

Altý ay devam ettiðim B sýnýfýnda halimizden oldukça memnun idik. Çünkü Refik Akbulut’ un dersleri, hocamýzýn öðretmen formasyonluðu ve espritüel kimliði ile adeta bir þölene dönüþüyordu.

Yine bu derslerden birisinde, aniden kapý açýldý, içeriye giren Emin Hocamýz’ dan baþkasý deðildi. O akþam derste Hacý Arif Bey’ in Hüzzâm “Meftûn olalý sen þeh-i hûbaný cihâne” þarkýsýný geçiyorduk. Bir süre sýnýfýn çalýþmasýný izledikten sonra, bu eseri solo olarak yorumlayacak bir bayan olup olmadýðý sordu. Leylâ Ertaþ kardeþimiz tereddütsüz bir cesaretle hemen atýldý ve þarkýyý belli bir bölüme kadar okudu. Hemen sonrasýnda, bir de kendi tabiriyle “ bir babayiðit” arýyorum dedi. Ben de, her halde cehaletin verdiði cesaretle ortaya çýktým. Muzip bir tebessüm ile beni tepeden týrnaða süzdükten sonra, buyur bakalým dedi. Ben de ayný þarkýyý bir bölüme kadar okudum, tamam dedi. Sonrasýnda, ayný sýnavdan birkaç arkadaþýmýz daha geçti. Dersin ortasýnda , doðru icra sýnýfýna komutunu aldýk ve kendisinin rahle-i tedrisine baþladýk. Meðerse Hocamýz, icra korosunun elemanlarý azaldýðýnda ayný metodla yeni elemanlarý bu yoldan temin edermiþ. Bunu o sýnýftaki kýdemli arkadaþlarýmýzdan öðrendik.

Aradan bir on, bilemediniz onbeþ gün geçtikten sonra, koroya yeni katýlanlar olarak, sanki kazanýlmýþ bir hakmýþ gibi, alt sýnýftaki edebiyat, nazariyat, usul ve solfej gibi devam eden bütün öðrenimimizi bir kenara býrakýp, usta birer korist gibi sadece meþk derslerine devam ediyorduk.

Ancak bu rüyadan bizi uyandýran yine kendisi oldu. Bir gün konser provalarýnda birkaç þarký geçtikten sonra, hocamýz bir anda hiddetlendi ve biz yeni öðrencilerin yüzüne tek tek öfke ile bakýp, þiddetli bir sesle, alt sýnýftaki derslerimize devam etmediðimizi öðrendiðini, bu nedenle hiç vakit geçirmeden tekrar B sýnýfýna gitmemiz için bizlere kapýyý gösterdi.

Süklüm püklüm hep berber geldiðimiz sýnýfa döndük. Bu bizler için oldukça onur kýrýcý bir hal ise de, bunu fazlasýyla haketmiþtik.

Neyse, aradan yine iki haftalýk bir zaman geçtikten sonra, kendisinin talimatý sonucunda idare kanalý ile yeniden icra sýnýfýna dönmemizi istemesi bizleri oldukça mutlu etti. Tabii ki bizde hatamýzdan döndük ve ilk günkü heyecanla o derslerimizin üzerine eðildik ve aksatmadýk.

Ýcra sýnýfý bir Cemiyet’ ten ziyâde, adeta bir klâsik koro ciddiyetinde çalýþýyordu. Hocamýzla birlikte ,birkaç saz hariç, tamamý pür amatör olan topluluk, çalýþmalarda sanki profesyonel müzisyen zihniyet ve eforu ile çalýþýyordu.

Emin Hoca, meþk derslerini oldukça tatlý sert bir tavýrda verirdi. Nota sayfalarýnýn sadece sazlarýn önünde bulunmasýný ister, koristlerin önünde nota bulunmasýna asla tahammül edemezdi. Hemen hemen her derste, türk musýkisinin bir “kulak” ve “ usül” musýkisi olduðunu ýsrarla ve usanmadan tekrar eder, bunun da ancak “ fem- i muhsin “, bu günkü Türkçe’ ye “ ihsan edici, güzel bir aðýz” yani bir ustadan dinlemekle elde edilebileceðine iþaret ederdi. Bu sebeple de özellikle eseri geçerken muhakkak usul vurmayý, naðmelerin ancak bu yolla zihinde kalabileceðini vurgulardý. Geçilecek eserin önce güftesini okur ve koristlere yazdýrýr, akabinde sazlarýn akort uyumuna bakar, en ufak bir uyuþmazlýkta bile ýsrarla mükemmel bir akort saðlanmasýna dikkat ederdi. Daha sonra eserin zeminini kendine özgü pek güzel olmayan, kýsýk bir sesle, ancak oldukça güzel bir üslup ve tavýrla belli belirsiz, en fazla üç kez okurdu. Koristler bu okuyuþu adeta can kullaðý ile dinler, daha sonra Hocamýz sýnýfýn en deneyimli ve yetenekli haným ve erkek seslerinden baþlamak üzere, seçtiði kiþilere o bölümü okuttururdu.

Daha sonra nakarat ve meyâný da ayný þekilde tekrar ettirdikten sonra, eserin tamamýný bir kerede geçtikten sonra , ayný metodla bir baþka þarkýyý öðretirdi. Bu konser veya radyo emisyonu için belirlediði repertuvarýn gerçekleþmesine kadar, her derste devam ederdi.

Bu çalýþmalar esnasýnda nota veya güfte konusunda aklýna yatmayan hususlarda bir çözüm bulamaz ise, hemen görevli arkadaþýmýza “ Hanende” cildini ve eserin deðiþik versiyonundaki bütün notalarýýný getirtir ve onlar üzerinde bir inceleme yaptýktan sonra icranýn ne þekilde yapýlacaðýna karar verirdi.

En ufak bir falsoyu kabullenemez, özellikle bu sesi çýkaran sazlara, en hafifinden bir “çüþþþþþ!...” çekerdi. Hocamýz o kadar zarif ve kibar bir insandý ki, böylesine tabir bir baþka aðýzda ne kadar antipatik bir tepki doðurursa doðursun, hocamýzýn aðzýnda bir ikaz sevimliliðinden öteye geçmezdi.

Bazý sazlar ve özellikle kemanî Varujan bey, Hocamýzdan belli bir zaman zarfýnda böyle bir ikaz almadýklarýnda, kendisinin tabiri ile “kaþýnýrlar” ve bilhassa kakafonik bir ses çýkararak bu zýlgýtý yerler ve rahatlarlardý.

O dönemin ünlü ritm sazý sevgili Güngör Hoþses de bütün þirinliði ve aksiyonu ile hemen hemen her derste, hocamýzla âdeta bir orta oyunu aktörleri imiþcesine espri fýrtýnalarý estirirlerdi.

Yine Ýstanbul Radyosunun usta sazlarý rahmetli Ekrem Erdoðru, Nuri Gün, Nedim Ýçöz, Hüsnü Anýl v.b isimler Cemiyet çalýþmalarýnýn sürekli müdavimleri idi.

Bunlarýn dýþýnda, özellikle Cumartesi günleri Cemiyet, baþta rahmetli Avni Anýl olmak üzere,Ýnci Çayýrlý, Cüneyt Orhon, Cüneyt Kosal, Ahmet Özhan, Tuðrul Ýnançer gibi isimlerin akýnýna uðrardý. Tabii bunda en önemli etken muhterem Hocamýza duyduklarý sevgi, saygý ve vefâ duygularý idi.

Sadýk bir sigara tiryakisi olan Hocamýz, ders içindeki ilk yarým saatlik bir zaman dilimi içerisinde neþeli veya üzgün olduðu anýn zirvesinde elini cebine atar, daha sigara paketine ulaþmadan, Erdoðan Ataözden aðbimiz, oturduðu korist bölümünden ani bir atakla adeta depar yaparcasýna Hocamýzýn yanýna koþar ve cebinden çýkardýðý çakmaðý ile sigarasýný yakardý. Hocamýz da buna karþý gülen gözleri ile, teþekkür ederdi. Bazan kendisince iþler iyi gitmediði zaman çýkardýðý sigarasýný yakmaya gelen Erdoðan Bey’ i bile terslediðine þahid olmuþuzdur. O da böyle bir davranýþ karþýsýnda, bir evladýn babasýna gösterdiði tepki kabilinden , sýnýfýn kapýsýný açar ve bir dahaki derste son bulacak bir “küslük” moduna girerdi.

Derslerin bitiminde, Cemiyetten çýkýp evimize giderken, Hocamýzýn o güzel ellerinden öpmek için bir protokol oluþur ve büyük bir intizam içinde yerine getirilir ve bir sonraki ders sabýrsýzlýkla beklenirdi.

Konserlerle ve radyo emisyonlarýnda son derecede titizdi. Hemen hemen her konser öncesi mutlaka siyah çorap giyilmesini isterdi. Hele siyah takým elbisenin altýna birisi “ beyaz “ çorap giymiþse vay onun haline, onu hiç affetmezdi.

Cemiyetin periyodik olarak ayda bir yaptýðý TRT Ýstanbul Radyosu’ ndaki emisyonlarý için bütün ekibi belli bir satte beklerdi. Cemiyet çalýþmalarýnýn bütününde olduðu gibi koyduðu prensip; “ Cemiyet’ i iþinize göre deðil; iþinizi Cemiyet’ e göre ayarlayacaksýnýz” idi. Yani önce Cemiyet. Bu kurala ayak uyduramayanlarýn ise zaten Cemiyet hayatýný sürdürmeleri mümkün deðildi.

Radyo emisyonlarý, inanýlmaz bir düzgün icra þeklinde, sanki canlý yayýndaymýþcasýna, tekrar baþa dönülmeksizin, neredeyse yayýn saati süresi içinde biterdi. Bu da tabii ki Hocamýzýn ne kadar iþinin ehli olduðunun belirgin bir göstergesi idi.

Böylesine bir ortamda devam eden çalýþmalarýmýz, 1984 senesine kadar devam etti. O yýl, Hocamýzýn saðlýk durumunun iyiden iyiye bozulmasýyla, meþkleri bizzat yönetemediðinden, þefliði arka plânda kendisinin bizzat nezaretinde rahmetli Þeref Çakar Hoca’ ya devretti. 1985 senesinin baþýnda ise Hocamýzýn saðlýk düzeni iyiden iyiye bozuldu ve Þubat ayýnýn 2. günü Hakkýn rahmetine kavuþtu.

Cemiyet’ te artýk hiçbir þeyin onun saðlýðýnda olduðu gibi devam etmeyeceði belliydi. Nitekim öyle de oldu. Cemiyet o günden bu yana, oldukça çalkantýlý dönemler geçirdiyse de, sevindirici olan husus bu gün varlýðýný sürdürmesidir.

Önümüzdeki günlerde Hocamýz’ ýn vefatýnýn 25. yýldönümü. Gönül arzu eder ki Cemiyet, onun ismine yakýþýr bir etkinlik zincirinde bu seneyi neredeyse her günü ile deðerlendirir. Bu zaten, Cemiyeti bu gün yönetmekte olan kadronun, hem vefâ borcu ve hemde aslî görevidir. Bir yýl içinde Hocamýzýn aziz hâtýrasýný dile getirecek Konserler, konferanslar, seminerler , sergiler ve diðer etkinlikler yaþanmalýdýr.

Onu tanýyanlar ve sevenler ve öðrencileri olarak bu bizim en doðal hakkýmýz; bekliyoruz ve göreceðiz.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sanat kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Þekip Ayhan Özýþýk
Tanburî Cemil Bey
Vefatýnýn Ýkinci Yýlýnda Özgün Bir Ses ve Üslûp

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Türkiye’ Nin Türrklük Ýle Alakasýz ‘beyaz Türk’ Meselesi
Türk Halk Musýkîsi Ezgilerini Derleme Çalýþmalarý Tarihçesine Kronolojik Bir Bakýþ
Her Sabah Martý Çýðlýklarý Ýle Uyanmak Doyumsuz Bir Senfonik Hadise
Yalnýzlaþtýça Agresifleþen Bir Toplum Ýçindeyiz
Prozodi Dediðin Nedir Ki?
"Bilge Mimar" Imýz Ayný Zamanda Bir Neyzen - Musýkîþinastý
Doðru Bir Osmanlý Musýki Tarihi
Avrupa" da Müzik , Türkiye" de Siyaset; Fazýl Say Her Zaman Bunu Yapýyor
Ýki Asýrlýk Mecburî Yol Haritamýz
Muhteþem Bir Þey...

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Vefatýnýn 67. Yýlýnda Ziya Osman Saba’ Yý Rahmetle Anýyoruz... [Þiir]
Ýki Bedene Tek Ruh [Þiir]
Adý Konulmamýþ Duygular [Þiir]
Aþk Bir Terennüm Ýse [Þiir]
Hayal Bazan Gerçeði Aþar [Þiir]
Sensizlik Beyitleri [Þiir]
Yaðmuru Beklerken [Þiir]
Her Þey Geçmiþte Kaldý [Þiir]
Vesvese [Þiir]
"" Mâzi Kalbimde Yaradýr "" [Þiir]


Salih Zeki Çavdaroðlu kimdir?

Otuz yýldan fazla bir süredir Geleneksel Türk Musýkisi eðitimi aldým. Üsküdar Musýki Cemiyeti' nde 20 yýl korist - solist olarak görev yaptým. Bu güz Türk Musýkisi üzerine makaleler yazýyorum. (bkz. www. musikidergisi. com)

Etkilendiði Yazarlar:
N.Fazýl , C.Meriç, B.Ayvazoðlu,


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.