..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Hata! Klavye baðlý deðil. Devam etmek için F11'e basýn...
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Umut Salih Tiryakioðlu




8 Mayýs 2010
Sayýklamalar 3 (Hegel'i Düþlerken)  
Umut Salih Tiryakioðlu
Tinhu, bu ortak sevincin bile bir parçasý gibi duyumsayamýyordu kendini. Bu sevinçten garip bir burukluk çýkarýmsayabiliyordu sadece ve gördüðü þey, sadece içini kemiren bir duyguya dönüþüyordu. O, bütün bu sahnede yalnýzca vakur ama hüzünlü, yorgun yine de giydirilmiþ bir iskelet görüyor bu yüzden de acý çekiyordu.


:BCGE:
Güneþ, ýþýnlarýný yerkürenin üzerinde dolaþtýrmaya baþlamýþtý. Rüzgar tatlý tatlý esiyordu sabahýn bu ilk saatleri. Ama o arkadaþlarýný kýramayarak onlarla birlikte kýr gezisine katýlmayý kabul etmiþ olmasýndan dolayý büyük bir piþmanlýk duymakta; ne sabahýn taze kokusu ne rüzgarýn o ýlýk nefesi, piþmanlýðýný örtememekteydi.
     Ýþyerinin önünden araç kalkacak demiþlerdi. Bu büyükçe bir otobüs olacaktý. Haftasonu tatilini ilkbaharýn þu en güzel günlerinde kýrlarda dolaþarak, tertemiz dað havasýný teneffüs ederek geçirmek isteyen bir çok kimse daha olacaktý beraberlerinde. Ama onun için endiþe kaynaðýydý bu. Hiç tanýmadýðý, yüzlerine bile bir kez olsun dikkatle bakmadýðý yýðýnla insanla ayný ortamda bulunacaðýný hatýrlamak ruhunu daraltýyordu. O böyle sosyal etkinliklerden, eðlencelerden haz etmezdi. Bu tarz faaliyetlerin insan ruhunu daha da kýsýrlaþtýracaðýný düþünür; bunlarý, ilme ayrýlacak vakitten insanýn bayaðý arzularýnýn çaldýðý gönül eyleyen fakat aldatýcý zaman dilimleri olarak görürdü. Ona göre pek oynamaya vaktimiz kaldýðý söylenemezdi. Zaman hýzla akýyordu ve ölüme her an az daha yaklaþmýþ oluyorduk. Miadýný doldurmadan önce bir çok sýrrýn daha peþine düþmeli, ruhuna ihtiyacý olan besini vermeli ve hem isteminin hem de bedeninin ihtiyaçlarýný kontrol altýnda tutmalýydý.
     Çantasýný omzuna asmýþ, her zamanki gibi kulaklýklarýný takmýþtý. Sokaðýn gürültüsündense müzik dinleyerek yürümeyi tercih ederdi. Bir kamu kurumunda çalýþýyordu. Memuriyete atanmasý ailesini havalara uçurmuþtu. Hayatýndan, kendisinden baþka, neredeyse herkes memnundu. Onun memnuniyetiyse sadece baþkalarýný nihayet memnun edebilmiþ olmaktan ibaretti.
     Karþýsýna çýkarýlan modern dünyaya dair her putu sýrf sorular sorarak yerle bir eden sorgulayýcýlýðý, kendisini de sorgulamaktan beri durmuyordu. Neden böyleydi o? Neden mutlu olamýyordu? Sürekli onun yerinde olmak isteyen nice insan olduðundan bahsediliyordu. Ýyi de o, kendisini baþkalarýna kýyasla deðerlendirmiyordu ki! Elbette herkes neþeli ve hayat dolu olsun dilerdi. Ama bir yönden de bunun tam aksi olanlarýn daha çok saygýyý hakettikleri düþüncesindeydi. Çünkü ilerleme ancak insanýn bizzat kendine itirazlar yöneltmesiyle kabil olabilirdi. Ancak tatminsiz bir ruh, geliþimini sürdürebilirdi. Kendisini olmuþ kabul eden, zincirlerini kanýksamýþ demekti. Belki bu dünyadaki hiçbir uðraþ, insanoðluna mutlak bir kurtuluþ bahþetmeyecekti -muhtemelen de böyleydi- yine de mücadeleyi sürdürmek, kendini alabildiðince irdelemek, kendinden sürekli ve edimsel olarak yüksünmek gerekti. Böyle düþünüyordu.
     Ama dýþardaki dünya, bunun tam aksini yapmaktaydý. Bugün bütün balkonlarda, dükkanlarýn pencerelerinde, gözünün deðdiði her köþede bayraklar asýlmýþtý. Hayýr, milli bir bayram nedeniyle deðil! Pek deðerli bir kimse þehre de gelmiyordu. Sýrf önceki gece basit bir Avrupa takýmýna karþý maç kazanýldý diye! Ýnsanlar, baþarýya ne kadar da açtý böyle. Ýyi de onun için ne yapýyorlardý? Her bir yaný bayraklarla süslemek elbette ancak sempatiyle karþýlanmalýydý. Ama Tinhu, bu ortak sevincin bile bir parçasý gibi duyumsayamýyordu kendini. Bu sevinçten garip bir burukluk çýkarýmsayabiliyordu sadece ve gördüðü þey, sadece içini kemiren bir duyguya dönüþüyordu. O, bütün bu sahnede yalnýzca vakur ama hüzünlü, yorgun yine de giydirilmiþ bir iskelet görüyor bu yüzden de acý çekiyordu.
     Tüm bu iç burkan sahneden, daha doðrusu kendinden kaçabilmek, uzaklaþabildiði kadar uzaklaþmak için adýmlarýný hýzlandýrdý. Ama ne kadar süratlense de kendisi onu her adýmýnda takip ediyordu. Bu defa baþka türlü bir yol denemeye karar verdi. Gece karaladýðý o karanlýk, çok da açýk seçik olmayan mýsralarý hatýrlamaya zorlamýþtý belleðini. Yavaþ yavaþ geliyordu.
     Derler ki ruh, bedende hapsedilmiþ nefestir,
     Titreþen bir efsundur, uyuklayan bir Mecnun,
     Belki silik bir tasvir, tuale vuran gölge,
     Yahut koyu bir ýþýk, cennetten bir emare,
     Peki bendeki neden kanatlanmýþ ateþtir?
     Bu sözlerle ifade etmeye çalýþtýðý þey neydi? Bunu kendinin de tam olarak bilmesine olanak yoktu çünkü karalarken neredeyse bütün varlýðýndan kopuyor, kendini bütünüyle dýþlaþtýrýlmýþ olarak buluyordu. Sanki evrendýþý bir güç tarafýndan kulaðýna fýsýldanan sözcüklerdi bunlar. Onunla irtibatý da kelimeler, kaðýt ve kalem aracýlýðýyla olduðu için doðrudan karþýsýna çýkýp da açýklamasýný istemesi beklenemezdi. Sonra baþka sözcükler geliyordu.
     En lanetli varlýklar üzerine salýnan,
     Tek bir gülümseyiþle iktifa eden benim,
     Hayaletlerden gece orkestrasý kuran,
     Islýðýmla ordular deviren yine benim,
     Benim, ben... Ýnsanlýðý, ýþýtacak bir benim!
     Þu evrendýþý varlýk, oldukça ukala bir ruh olmalýydý. Böylesine kibirlilik akýl alýr þey deðildi. Ama böylelikle yazdýklarýnýn doðrudan kendisiyle alakalý olmadýðýna da kanaat getirmiþ oluyordu. Ne de olsa o, hep mütevazi biri olarak tanýnmýþtý. Kibir bir yana hayli sade biri sayýlýrdý. Kendisinde öyle gösteriþli bir yan bulmuyordu. Hele de ýslýðýyla ordular devirecek kadar... Bu ruhun daha çok marifetleri vardý.
     Tanrýlar' ýþýðýný Promete'den çaldým,
     Karanlýk varlýðýmý aydýnlatsýn diyerek,
     Ve tüm zalim kalplere ibret olsun diyerek,
     Kendi öz varlýðýmýn göðsünü parçaladým,
     Daldýðým her mitte ben neþter izi býraktým.
     En azýndan bazý ortak noktalarý vardý. O da kendisini karanlýklar içinde hissediyor, ýþýða ihtiyaç duyuyordu. Ama fýsýldayan, ondan farklý olarak caddelerde baþýboþ dolaþmak yerine arayýþýný ortalýðý kan gölüne çevirerek sürdürüyordu. Hatta kalbini kendi eliyle parçalamaktan da geri kalmamýþtý anlaþýlan. Yine de ne saçma ve gereksiz sözcüklerdi bunlar?
     “Sanat gibi mi?”
     “Evet, neredeyse sanat gibi, fena deðil!”
     Aracýn kalkacaðý duraða yaklaþmýþtý. Sekiz on kiþilik bir grup toplanmýþtý. Halbuki hareket saatine daha vardý. Arkadaþlarýndan da birkaçýný aralarýnda gördü. Tuhaf bir rahatlýk hissetti.
     “Merhaba beyler!”
     “Vay, kimleri görüyoruz? Ben de tam bizimkilere senin asla gelmeyeceðini söylüyordum. Gerçekten þaþýrttýn bizi.” Bu, en yakýn dostlarýndan Mirþad'dý.
     “Aslýnda haksýz da sayýlmazsýn. Bir an aklýmdan geçti ama keþke söz vermeseydim.”
     Gülüþtüler. Ama Mirþad rahat durmuyordu. Tinhu'nun kulaðýna eðildi.
     “Þuraya bakar mýsýn? Gözlerini senden ayýramýyor.”
     Tinhu, arkadaþýnýn gösterdiði yöne döndüðünde, garip ve ürkütücü bir siluetle karþýlaþtý. Öyle ki bu kýz baþýný döndürecek kadar güzeldi. Ama dünya üzerinde böyle bir güzellik bulunmasýna hala ihtimal veremiyordu o. Ne de olsa gördüklerine bile inanmamasý gerektiðini öðreneli çok olmuþtu. Çünkü gördüðümüz herþey, duyularýmýz aracýlýðýyla beynimize taþýnan düzensiz, karmakarýþýk ve sayýsýz uyarýdan ibaretti. Bu uyarýlar beynin amacý doðrultusunda algýlamalara, bu algýlamalar da duyuþla duygulara yahut da kavrayýþla fikirlere dönüþüyordu. Dolayýsýyla nesnelerin gerçekten ne ve nasýl olduðuna, özüne dair hiçbir gerçek bilgiye sahip olamazdýk, yalnýzca onlarý beynimizde fikirlere dönüþmüþ olarak bulabilirdik.
     Ama bu tuhaf yaratýk, duyularýn yanýltýcýlýðýndan bir hayli uzaktý. Tinhu, ondaki özü görüyor ve gördüðü þey onu hayranlýða sürüklüyordu.
     “Bu harikulade varlýk da nedir?”
     Kýz, bütün vücudunu örten, zarif bedeninin eþsizliði yalnýzca ince belinde -onu saran kuþakla- dýþa yansýyan, geniþ kollu, geniþ yakalý, kimanoyu andýran ama yekpare olmayan, mumyalanmýþ gibi kuþaklarýn vücudunu -sýkmadan- sardýðý ve uçlarýnýn bedenine tutunmaksýzýn dýþa doðru dalgalandýðý tuhaf ve beyaz bir elbise içerisindeydi. Saçlarý yerlere deðecek kadar uzun boþlukta savruluyor, gözleri alevler içinde yanýyor, öne doðru -dua eder gibi- kaldýrdýðý ellerinden parmaklarý bir büyücününkiler gibi farklý þekiller alýyor ve bütün bunlar onu -ufak tefek olmasýna raðmen- çok daha heybetli gösteriyordu. Tinhu hayranlýkla bakakalmýþken, ondaki bu tuhaflýða deðil de çatýk kaþlarýna içerlemiþti en çok. Mirþad dirseðiyle koluna vurunca kendini toparladý.
     “Tamam ya, kýzýn içine düþeceksin.”
     Hepsi birden kahkahaya boðuldu. Gülmekten neredeyse yerlere kapaklanacaklardý. Ama Tinhu utancýndan kýpkýrmýzý kesilmiþ, hemen önüne dönüvermiþti.
     Araç harekete geçtiðinde biraz nefes aldý. En arkada, pencere kenarýnda yer kapmýþtý kendine. Ýnsanlar, mutluluk þarkýlarý söylerken o, tabiatý seyrediyordu. Uzunca bir müddet þehrin dolambaçlý yollarýnda dolaþtýlar þehri çýkar çýkmaz altlarýnda neredeyse sonsuza uzanan geniþ bir bozkýr ve çorak topraklar uzanmaya baþladý. Toprak ara sýra renk ve biçim deðiþtirmese, hep ayný yerden geçiyorlar sayýlýrdý. Ama o, halinden memnundu. Sürekli hareket halinde ve düþüncelere dalmýþ, böyle bir sükunet içerisindeyken ebediyen yolculuk edebilirdi. Ayrýca bozkýrda süratle ilerlemekten ayrý bir haz duymaktaydý. Belki eksik olan tek þey, ruhunun derinliklerinde bir Kýzýlelma hayaliydi.
     “Ne kadar güzel bir manzara deðil mi?”
     Bu, az önceki büyüleyici kýzdý. Ama bu defa farklý görünüyordu. Az önceki peri kýzýnýn yerini etten, kemikten yine de herkesin hayran olabileceði dünyevi bir güzellik almýþtý.
     “Evet, yine de hakiki bir sanat eseri kadar güzel olamaz.” dedi Tinhu.
     “Sanmýyorum, doðada bulunan herþey muhakkak ki bir sanat eserinden daha güzeldir.”
     Tinhu, sadece gülümsemekle iktifa etti.
     “Neden gülüyorsun, haksýz mýyým yani? Sanat eseri bir kere kendinde bir duyguya sahip deðildir. Salt bir biçimden ibaret ölü bir nesnedir. Ama tabiat öyle midir? Capcanlý varlýðýný sürdüren, içimizi hayatla dolduran eþsiz bir güzelliði vardýr? Muhakkak ki doða, yapay ve þekilsel bir tasarýmdan daha güzel olacaktýr.”
     “Canlýlara ne kadar da kýymet biçiyorsun?”
     “Ölülere mi deðer vermeliyim?”
     “Ölüden ne anladýðýna baðlý... Bana sorarsan gelip geçici, deðiþken, fani olan bu varlýk dünyasý büsbütün ölü ve aldatýcýdýr. Eserlerse gerçek ölümsüzlüðe sahiptirler. Üstelik hiçbir doðal varlýk, sanatta olduðu gibi Tanrýsal ideali sunamaz. Mesela sen, sen bile az önceki gibi deðilsin.”
     “Ne demeye çalýþýyorsun?”
     “Boþver, adýn ne demiþtin?”
     “Ayça...”
     “Evet, evet tahmin etmiþtim. Her neyse... Diyeceðim o ki, saf dýþsal görünüþ, eserin duyularýmýza hitap edebilecek hale geldiði, üzerinde yansýdýðý metaý, bir ürünü þaheser yapan þey deðildir. O Tin'den kaynaklanmakla ve Tin'in hakimiyet alanýna ait olmakla bir sanat eserine dönüþür.”
     “Pekala, haklý olabilirsin! Sanat eserlerini salt, kaðýttan, yazýdan, mermerden yahut notadan ibaret saymakla fazla ileri gitmiþ olabilirim. Yine de sanatsal ortaya koyuþlar, zavallý bir insancýðýn bireysel üretilerinden ibaretken tabiatý yaratan, çok daha büyük ve kudretli olan bir Yaratýcý'dýr. Bu söylediðim bile kuþkusuz tabiatýn, sanat eserlerinden üstün olduðuna delil sayýlmalýdýr.”
     Tinhu gülümsedi.
     “Ýnsan da yaratýlmýþ olmasaydý elbette haklý sayýlabilirdin. Ancak Yaratýcý'yý sýrf doða ve onun fenomenleriyle ilgili ve sýnýrlý kabul etmek hatalý bir mantýk yürütmedir. Çünkü Ýlahi kývýlcým, tabiatta olduðunun aksine, insanda sadece varolmakla kalmaz, o, doðada olandan büsbütün baþka þekilde, daha yüksek bir biçimde bilinçte de etkindir. Hal böyleyken Tin içerisinde bu yolculuðu yapmamýþ doða görünüþlerindense sanat eserleri daha ve pek yüksekte bulunacaklardýr.”
     Ortam fazlasýyla ýsýnmýþ, otobüstekilere bir haller olmaya baþlamýþtý. En baþlarda oyun havalarýyla þarkýya girenler þimdiyse hep bir aðýzdan þeytani bir melodiye eþlik etmekteydiler. Bozkýr tükenmiþ, sonunda karanlýk bir ormana dalmýþlardý. Neler oluyordu? Hava ne kadar da çabuk kararmýþtý? Aðaçlar zehir saçýyor, ormanýn sesi, yaralý bir gulyabaninin feryatlarýna benzeyen ürkütücü çýðlýklarý andýrýyor, kulaklarýnda uðulduyordu.
     “Kesin þu þarkýyý artýk!”
     Herkes sustu. Kendini kesif sigara dumanýnýn boðduðu daðýnýk odasýnda, yataðýnda doðrulmuþ olarak buldu. Parmaklarý bir kitabýn sayfalarýnda dolaþýyordu. Kapaðýný çevirdi: 'Georg Wilhelm F. Hegel: Estetik' Korkudan tir tir titriyordu. Telaþla duvarda asýlý duran saate çevirdi baþýný: 66.66...
     O otobüsü çoktan kaçýrmýþtý.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn beklenmedik kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Damarlarýnda Dolaþan Yazgý...

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
"Bastýðýn Yerleri Toprak Diyerek Geçme Taný"
Kalbindeki Karanlýðýn Yükseliþi
Sanat Üzerine...
Sayýklamalar (Platon'u Düþlerken... )
Bir Ýntihar ve Diriliþ (Sembolik Öykü)...

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Beyit [Þiir]
Bütün Sanatçýlarý Susturun [Þiir]
Sen Gitme [Þiir]
Allah'ý Bulmak [Þiir]
Türk Milletinin Evlatlarýna... [Þiir]
Þairin Hayatý [Þiir]
Biz... [Þiir]
Kýtalar [Þiir]
Aklýmdan Geçen Bazý Þeyler [Þiir]
Ýtiraf [Þiir]


Umut Salih Tiryakioðlu kimdir?

. . .

Etkilendiði Yazarlar:
..


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Umut Salih Tiryakioðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.