Sanatçýnýn iþlevsel tanýmý bilinci neþelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
Üç saate yakýn süren yolculuk boyunca, birkaç sýra önümde, arkasý bana dönük, uslu uslu oturuþuna tanýk olmuþ, yalnýzca bir kez, yemek vagonuna geçerken yüzünü görmüþtüm. Kýsa kesilmiþ siyah saçlarýn çevrelediði ince bir yüzü, hüzünlü açýk yeþil gözleri vardý. Çocuk sayýlacak yaþdaki bir yüzde, böylesi bir ifade hiç görmemiþtim. Yolculuðun geri kalanýnda, camýn dýþýnda akan manzaranýn içinden bu yüzün belirdiðini görüyor, sýk sýk dönüp, beraberindeki yaþlý kadýnýn yanýnda sakince oturuþuna bakýyordum. Önce ova ve bitmek bilmez tarlalar, sonra hafifçe yükselen seyrek aðaçlý yamaçlar, döne kývrýla yavaþça dikleþen tepelere doðru içinden geçtiðimiz çam ormaný, en sonunda uzak tepelerin kuþattýðý dev bir çanaðýn içini andýran düzlük… Durmaksýzýn deðiþen ne varsa, bir gökkuþaðýnýn içinden geçiyordu zihnimde. Düzlüðün ortasýndaki eski istasyona iniþimiz, ardýndan teleferik binasýna kadar yürüyüþümüz boyunca da, önümde bir yerlerdeydi hep. Herkes ayrý vagonlara yerleþince gözden yitirdim. Onlarca metre yukarýdaki kaya kütlesinin kenarýna sýkýþýp kalmýþ tesislere varýp platforma çýktýðýmda, çanaðýn bu en yüksek noktasýndan diðer tarafa bakmak için sabýrsýzlanýyordum. Platform, sað yaný dik ve sarp kayalardan bir uçuruma bakan, sol yanýysa, boydan boya kafe ve restoranlarýn sýralandýðý uzun bir terasa açýlýyordu. Diðer yamaca bakan geniþçe ön tarafýna kadar, terasta benden baþka birkaç kiþi daha vardý. Çoðunluksa, vagonlardan iner inmez ortadan kaybolmuþtu sanki. Kalan o birkaç kiþi de, kafelere, restoranlara attýlar kendilerini. Diðer uca kadar tek baþýma yürüdüm. Yaþlý kadýn nerelerdeydi bilinmez ama, küçük bir gökkuþaðý gibi tek baþýna oturmuþ, önündeki güzelliðe dalmýþtý kýz. Az bir açýyla yüzünü yandan görebiliyordum. Minik, ucu yukarý kalkýk burnu, görünümü koklamaya çalýþýr gibiydi. Orada hemen arkasýnda durup, bakmakta oluðu þeye göz attým. Sanki sessiz bir orkestra vardý ve o tek notayý bile kaçýrmadan, her þeyi tüm duyularýyla yakalamaya çalýþýyordu. “Biliyor musunuz, burasý kýþýn da çok güzeldir.” dedi, hiç kýpýrdamadan. Ýki adýmda yanýna geldim. “Bana mý söyledin?” “Baþka kimse yok ki!” Gerçekten de öyleydi. “Siz olduðunuzu hissettim. Buraya gelip de, þu güzelliðe ilgisiz kalamayacak baþka kimse yoktu o trende.” “Belki ilk kez geldiðim içindir.” “Ýlk olmasa da böyle yapardýnýz.” Aðýr, özenli bir edayla yüzünü bana çevirdi. Doðrusu, bu küçük insana ne diyeceðimi bilemedim. Gerçekten bir çocuk muydu? Þaþýrmýþ, kalakalmýþtým. “Ama beni hiç tanýmýyorsun ki.” “Ayný trendeydik... ve sizinle bir kez de göz göze geldik.” Yeniden önüne döndü. Onu izlemeyi sürdürürken, bir þey daha söylemesini bekledim. Oysa, hiç konuþmamýþýz, dinlediði konser hiç kesintiye uðramamýþ gibiydi. Bir sandalye çekip yanýna oturdum. Kollarýmý parmaklýklar üstünde kavuþturup, onun yaptýðýný yapmaya baþladým ben de. Olaðan bir doða görünümünden öte, tanýmlanmasý güç bir mutluluk ve huzur duygusu vardý her yanda. Terasýn ön tarafý çok dik ve yüksekçe bir uçurumla bitiyordu. Buradan sonrasýysa, az bir eðimle, deðiþik aðaçlarýn çevrelediði, bir kilometre kadar uzaktaki krater gölüne kadar alçalan çam ormanýydý. Mayýs güneþi altýnda ýþýldayan yeþil sular görünümün en alçak noktasýný oluþturuyor, diðer yanda, orman, zirveleri karlý sýradaðlarýn eteklerine kadar her yönde yoðunlaþarak yayýlýyordu. Belki dünyada böyle yerler çoktu. Ama hiç biri buranýn aynýsý deðildi. Týpký oralarda da olduðu gibi, sonsuz deðiþim süreci içindeki doða, bu gün ki biçimini vermiþti buraya. Bütünüyle benzersiz… Küçük kýzla ayný müziði duyuyordum. “Buraya yalnýzca yiyip içmeye geliyorlar. Bütün bildikleri bu.” dedi, sonunda. “Nereden biliyorsun?” “Neredeyse yýlýn her mevsimi bir kez geliyorum. Hep böyledir. Önce midelerini düþünürler. Hiç þaþýrmayýn, ilk gelenler bile, önce bir iki kadeh içkiye koþarlar. Sonra gelip bir göz atarlar, ve hemen içeriye, týkýnmaya…” “Senin gibi duyarlý bir kýzýn aðzýna hiç…” “Yakýþmýyor…Boþverin umursamýyorum.” “Arkadaþ sayýlýrýz.” “Öyleyse dinleyin.” Yüzünü yeniden bana çevirdi. Etrafla bir ilgisi kalmamýþ gibiydi. Sandalyesini azýcýk bana doðru döndürdü. Dikkatle dinlediðimi göstermek için ona doðru eðildim. “Yanýmda gördüðünüz kadýn babaannemdir. Ýyi bir insandýr ama hiçbir þeyden anlamaz. Babamý göreyim diye buraya getiriyor beni. Ne zaman gelmeye karar versek üzülürüm ve o da buna bir anlam veremez. ‘Hem ister, hem de sevinmez.’ diye düþünür. Oysa gizli bir sevinç kaplar içimi.” “Ben de pek anlamadým.” “Anlayacaksýnýz.” Arkadaki kafenin cam kapýsýna bir göz attý. “Þimdi içeride o, babamý çaðýrmaya gitti. Arka tarafta bir otel var, babam orada barmendir. Ben girmek istemedim diye kapris yaptýðýmý sanýyor. Ne düþünürse artýk. Oysa ben babamý severim. Ama buraya onu görmeye gelmiyorum. Ýçimi sevinçle dolduran þey, burada olmak. Sonundaysa hep mutsuz oluyorum. Belki bunu anlayabilecek birisi öðrenirse dedim, paylaþabileceðim birisi yani… her þey deðiþebilir o zaman.” Yüzüme içimi parçalayan, büyümüþ de küçülmüþ bir insanýn derin hüznüyle, yalvarýr gibi baktý. “O kiþi olmayý çok isterim. Hem iyi bir sýrdaþýmdýr ben.” Anlamlý bir biçimde göz kýrptým. Aldýrmamýþ gibi dudak büktü. Karþýmda bir yaþýtým varmýþ gibi utandým, sustum. O da sustu. Konuþmaya baþladýðýnda, aðýr, ciddi bir havayla söylüyordu sözünü: “Burada tanýþmýþlar.” Soran bakýþlarla baktým, içinde ýþýklar yanýp sönen, açýk yeþil gözlerine. “Annemle babam… Sonra evlenmiþler. Baþlangýçta her þey o kadar güzelmiþ ki… Babam anlatýrdý. Artýk hiç sözetmiyor, ama ben de biraz hatýrlýyorum. Sonra ayrýlmýþlar, her halde anlamýþsýnýzdýr.” Baþýmla evet dedim, gözlerimi kaçýrarak. “Ne yazýk! herkes sizin gibi düþünüyor. Kimse benim kadar bilemez. Söylediðim zaman yüzlerine bakýyorum, her þeyi anlýyorlar sanýrsýnýz. Hiçbir þey anladýklarý yok oysa.” Yine derin bir sessizliðe gömüldü. Dönüp, yüzeyinde, yeþilin tüm tonlarýnda kýmýldanan, yanýp sönen, ýþýltýlardan gölgelere, gölgelerden ýþýltýlara dönüþen göle baktý bir süre. “Sözünü etmeden önce, belki bir annem olmadýðýný sanmýþsýnýzdýr. Keþke öyle olsaydý.” Onaylamayan bir ifadeyle kendimi geri çektim. Konuþmama fýrsat vermedi. “Yerimde olsaydýnýz, siz de böyle derdiniz. Ben burada doðmuþum, anlýyor musunuz? Babam gözlerimin rengini gölden aldýðýný söylerdi hep. O buralýdýr. Burada büyümüþ, yüzlerce, binlerce kez bakmýþ o göle. Yazlarý sularýnda yüzermiþ, anneme kýyýsýnda evlenme teklif etmiþ. Ýnanabiliyor musunuz, peri masalý gibi. Ölene kadar diye söz vermiþler, sonsuza kadar diye… Oysa þimdi adlarýný bile anmýyorlar birbirlerinin. Hiç yokmuþ gibi davranýyorlar. Annemi bir görseniz. Nerde o masallardaki kadýn, nerde… Neyse iþte, sonuçta bunlara dayanamýyorum.” Susunca, söyleyeceklerinin bittiðini düþündüm. “Bu sýrrýný paylaþmakla umarým ki seni mutlu etmiþimdir.” “Tam deðil,” dedi, “müziði sever misiniz?” “Elbette.” Söze nereden gireceðini bilemedi. Sanki sözlerini anlayamayacaðým kuþkusuyla, uzun uzun baktý yüzüme. “Keman dersleri alýyorum. Annem müzisyen olmamý istiyor. Kendisi de çalarmýþ eskiden, ama devam etmemiþ. Benim daha iyi olduðumu söyler hep. Babam da öyle. Babam, tanýþtýklarýnda resim yaparmýþ, ama annem onun aslýnda bir þair olduðunu söylerdi. Neyse, bunlar hep eskidenmiþ.” Cam kapýya çevirdi bakýþlarýný, rahatlamýþ olarak döndü. “Onlarýn yaþamýnda güzellik adýna bir þey kalmamýþ. Anneme bir parça çalsam, içimden kopup geldiðini anlamaz. Onun için varsa yoksa yanlýþ notalar, doðru notalar…Her þey kusursuzluktur ona göre. Yönettiði bankanýn iþleri düþlerine girer. Bir de düþüp kalktýðý o adam… Finans uzmaný mý ne! Babamsa buraya gelen saygýn kiþilerin sýrdaþýdýr. Mutlu ve anlayýþlý gözükür her zaman. Oysa içindekileri, derinlerindekileri ben biliyorum. Týpký o göl gibi…” Gözüyle iþaret ettiði yere baktým. “Ayrýlmalarýndan birkaç yýl sonraydý, her zamanki gibi burada oturuyordum. Yine yaz baþýydý ve aþaðýdan kuþ sesleri geliyordu. Wolkman'imi kulaðýma takmýþ, Mozart dinliyordum. Sýcaða karþýn, kendimi iyi hissediyordum. O büyülü seslerle göle doðru bakýyordum, hiç gözlerimi ayýrmadan… Notalar aradaki boþluðu dolduruyordu sanki. Sonra o seslere tutunarak, göle doðru sürüklendiðimi farkettim. Bir süre sonra kýyýsýndaydým. Yemyeþil sular, baktýkça içine doðru çekiyordu sanki beni…Sulara býrakmamak için zor tutuyordum kendimi. Orada öylece dururken, dinlediðim seslerin müzik deðil, nereden geldiðini anlamadýðým bir insan sesi olduðunu ve bana gölle ilgili, çok eski, kimsenin bilmediði bir öyküyü fýsýldadýðýný anladým. Çok eskiden, diyordu ses, burada, dibinin nereye kadar gittiði bilinmeyen bir krater varmýþ. Ýnsanlar merak eder, yanýna kadar yaklaþýr, ama eðilip bakmaya cesaret edemezlermiþ. Bu insanlardan bir genç, kraterin yakýnlarýnda gezerken, dünya güzeli bir kýz görmüþ ve ona aþýk olmuþ. Kýz da onu sevmiþ, daha ilk görüþünde… O gece sarmaþ dolaþ yatmýþ, uyumuþlar, kraterin yanýnda. Mutlu uykularý boyunca, görülmedik bir yaðmur yaðmýþ, bütün sular krateri doldurmuþ saatler sonunda. Uyandýklarýnda, çevrelerini kuþatanlarýn þaþkýn bakýþlarý altýnda, yemyeþil sularý ýþýltýlar içinde oynaþan bir göl bulmuþlar yanýbaþlarýnda. Ne oldu anlamadan, ses boðuklaþtý, uzaklaþtý. Kendimi gümbürtüyle göle düþerken buldum. Yüzeye temas etmeyi beklerken, sularýn çekildiðini ve boþluða yuvarlandýðýmý anladým. O anda ne oldu, biliyor musun?” “Ne oldu?” “Uyandým.” Oturduðumuzdan beri ilk kez güldü. Týpký bir çocuk gibi, olmasý gerektiði gibi, hýnzýrca… “Demek bir düþmüþ…” “Walkman’imin pilleri bitmiþ meðer.” Aðzýný çarpýtarak güldü bu kez, biraz dalgýn… “Biliyor musunuz, ne düþündüm o zaman. Ýnsanlar bu peri masalýnýn sonunu görebileceðim, hiç bitmeyecek piller yapabilecekler mi acaba?” Þaþkýnlýkla bakýyordum gözlerinin içine. “Kimbilir.” dedim güçlükle. “Umarým yaparlar. Adýný da… mutluluk koyarlar.” Artýk benden bütünüyle kopmuþ gibiydi. Ýlk gördüðümdeki gibi uzak… Gözlerinde belirsiz ýþýklar ve gölgeli yansýmalar yer deðiþtiriyordu. Birkaç dakika sonra arkamýzdan birilerinin sesi duyuldu. Yaþlý kadýn, yanýnda orta yaþlarda bir adamla geliyordu. Biz dönünce durdular. Kýz mekanik bir oyuncak gibi yerinden kalktý. “Yazýk! Keþke kemanýmý getirmiþ olsaydým. Deminden beri kafanýzý þiþirdim. Küçük bir þey çalar, özür dilerdim sizden. Artýk benden alacaðýnýz olsun.” Gülümsedim. Karþýlýk vermek istedi, ama baþaramayarak, bakýþlarýný göle doðru çevirdi. “Biliyor musunuz, ” dedi, göle bakmayý sürdürerek, “ onlar yalnýzca bakýyorlar.” Ardýndan kararlý bir biçimde babasýna doðru yürüdü. Adamýn eðilip onu öpmesini bekledi. Babasý kýzýn kulaðýna bir þeyler söyledi ve kýz yalnýzaca omuz silkti. Ýçeri doðru yöneldiklerinde adamýn, “Arkadaþlarýný yaþýtlarýndan seçmelisin.” dediðini duydum. Onlar gittikten sonra içeri gidip bir bira aldým ve terasa döndüm. Birayý içerken bir þey düþünmeden oturdum, manzaraya baktým. Iþýltýlara… Gölgelere… Gölden yansýyan, hiç durmadan akan, deðiþen, dönüþen her þeye uzun uzun baktým. Terasýn sol yanýnda, dipte, dik kayalara yapýlmýþ, kývrýlarak inen bir merdiven vardý. Yüzlerce basamakla aþaðý inilebiliyordu. Oradan bir patika, ormanýn içinden göle kadar uzanýyordu. Merdivenlere ve yola üþenmedim, ama içimde sürüp gitmekte olanlarýn yitip gideceði kaygýsýyla vazgeçtim. Küçük kýzýn özenle kurduðu paylaþýma ihanet edecekmiþim gibi geldi bana. Düþününce, belki tam tersini yapmalýydým. Ama gitmedim iþte. Bira bitince, içeri girip tren saatlerini öðrendim. Bir saat daha orada kaldým ve dýþarý çýkmadým. Kafede oturup geleni geçeni izledim, sesleri dinledim. Kýzý, babasýný ve yaþlý kadýný bir daha görmedim. Birkaç sigara ve bir bira daha içtim, zihnimdekilerin daðýlýp gitmesine izin verdim. Erken döndüðüm için, teleferikte benden baþkasý yoktu. Ýstasyonda da yalnýzdým. Tren geldi ve beni alarak yoluna devam etti. Bilet alýp tek baþýma olacaðým bir kompartýman buldum. Baþýmý arkaya yaslayýp, akýp giden manzaraya daldým. Uzun süren daðlar bölgesinden sonra, ovaya inmek üzereyken uyuyakaldým. Düþümde küçük kýzý gördüm. Sularý yeþil gölü gördüm. Kýyýsýndaydým… Sularýnda yitip gittim bir ara. Sonra her þey geri sarýlan bir film gibi gersingeri aktý. Boþlukta sürüklenerek yüksek terasta buldum kendimi.. Bakmakta olduðum yeþillik uzaklaþtý, ufaldý ve kýsacýk kesilmiþ siyah saçlarýn çerçevelediði bir yüzün ortasýnda, iki küçük ýþýltýya dönüþtü. Sonra kalkýp uzaklaþtý kýz. Ardýndan seslendim, dönüp baktý. Gözlerinden ýþýltýlar ve gölgeler geçti peþi peþine. “Biliyorum,” dedim, “onlar yalnýzca bakýyorlar, asla görmüyorlar.” Güçlü, kesintisiz bir ýþýltýyla parladý gözleri sonunda.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Haþmet Þenses, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |