Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza |
|
||||||||||
|
Kitapta 9 öykü var. Ýlk öykünün anlatýcýsý çoluða, çocuða, karýþmýþ bir iþadamý. Bir gün, bürosunun önünden, sokaktan geçen bir kadýna aþýk olur. Kadýn aslýnda bir fahiþedir, ama, bizim saf , deneyimsiz genç iþadamýmýz bunu fark edemez. Bu kadýn sýrlarýný paylaþtýðý bütün kadýnlarýn birleþiminden oluþan, dolayýsýyla yeþil, kahverengi, mavi, siyah, bal rengi gözleri olan, düþlerinde görmüþ olduðu çok güzel bir varlýk gibidir.. Nihayet kahramanýmýz tüm cesaretini toplayýp dýþarý fýrlar, eli ayaðý titreyerek kadýnla konuþur. Ýki sayfa boyunca süren bu ‘beyfendili, hanfendülü, affedersinizli’ arabesko-postmodern diyalog, o kadar sakil, gülünç, bayaðý ve acýnacak bir sokak konuþmasýdýr ki yazýnsal açýdan herhangi bir deðeri de yoktur. Bu iç bunaltýcý konuþmadan sonra erkeðimiz kadýný ofisine davet etmeye cüret eder. “Gazoz” (!) önerisini kadýn “beyaz þarabý tercih ederim” diye reddeder. Þarabý içtikten sonra olanlar olur: Öpüþme hýzla seviþmeye dönüþürken, kadýn elini adamýn cinsel organýna da kaydýrýr ( “elini cinsel organýma kaydýrdýðýný hissettim”). Öykünün devamýnda en adi pornografik seslendirmeleri aratmayacak türden “henüz deðil, biraz bekle, evet, evet, daha sert, daha derine” baðrýþmalarý arasýnda cinsel iliþki sonlanýr. “Düþlerin kadýný” fahiþelik ücreti 100 dolarý ödemekte þaþalayan kahramanýmýzý çok kibarca ve soylu bir þekilde (okurlardan özür dileyerek alýntý yapýyorum, çünkü kitapta aynen böyle yazýyor): “Aðzýna sýçarým ulan senin ! Sikerken hevesliydin de, iþ parayý vermeye gelince mi çekingen oldun” diye tepeden týrnaða fýrçaladýktan sonra parasýný tahsil eder, çýkar gider. Baþýndan aþaðý kaynar sular dökülmüþ iyi aile babasý gözden yitene kadar bu fahiþenin arkasýndan bakakalýr... SEVGÝ KÖPEKLÝK MÝDÝR? Ýmdi, metinsel inceleme ve eleþtiri yaparken, ilke olarak, yazarýn kim olduðu, ne olduðu, nereden gelip nereye gittiði beni pek ilgilendirmez. Önemli olan içerik, izlek, anlatý ve düþüncelerdir. Ama bu kez bir ayrýcalýk yapmak zorunda kaldým. Bu istisnanýn nedeni de aþk veya sevgi gibi yüksek bir erdemin “köpeklik” olarak tanýmlanmasýndan kaynaklanýyor. Aþký, sevgiyi “köpeklik” olarak gören zihniyet, kiþilik, çok hasta bir ruhun çýkartýsý gibi geldi bana. Eðer aþk, sevgi “köpeklik” ise, o halde, nefret ne peki? Sevgi ve sevginin türevleri þefkat, merhamet, acýma, dayanýþma, yardým, arkadaþlýk “köpeklik” kategorisinde ise; nefret, gaddarlýk, vahþet, þiddet, barbarlýk, sadizm hangi kategoride acaba? PAV SENDROMU Köpek sözcüðünün argo anlamý “aþaðýlýk niyetlerle yaltaklanan veya davranýþlarý kötü olan kimse” demek... Sevgi ve aþkýn köpeklik, köpekçe yaltaklanma olarak görülmesi, beyin ile erogen (erojen) bölgenin ters orantýlý olarak yer deðiþtirmesinden kaynaklanýyor olsa gerek. Leman dergisindeki “Kozzi” çizgi kahramanda görüldüðü gibi “penis-anüs-vagina” üçlemesi (PAV sendromu) beyne egemen olunca, beyin kaçýnýlmaz olarak erogen bölgenin denetimine girer; us, düþünce, mantýk yerine, erotik hayaller, sanrýlar üretmeye baþlar. Bu patolojik durum, ulvi bir cennet inancýnýn yarý-porno düþleriyle de örtüþerek kiþinin psikolojisini ciddi anlamda bozabilir, sapkýnlýða, sapýklýða, sado-mazo eylemlere basamak oluþturabilir... Bir yazarýn salt yazdýklarýndan hareket ederek, a priori, yaptýðým bu analiz önyargýlý veya öngörülü olarak tanýmlanabilir. Ancak, öyle bile olsa, bu kesinlikle kiþiliðe saldýrý veya kiþisel hakaret olarak algýlanmamalý, salt psikanalitik bir ön çözümleme olarak görülmelidir. Nasýl ki psikiyatrik sonuçlar, olumsuz bile olsa, kiþisel hakaret olarak algýlanamazsa, benim burada yaptýðým da ayný þekilde algýlanamaz. Zaten sosyo-psikolojik açýdan, benim hedef aldýðým kesinlikle yazarýn kiþiliði deðil, ancak sayýlarý gittikçe artan bu tür kiþiler, bu tür insanlar üreten popüler-medyatik kültür veya ayaktakýmý kültürünün ta kendisidir. AYAKTAKIMI-VAROÞ (LUMPEN) KÜLTÜRÜ Bu kültürden gelen insanlarýn -üniversite bitirmiþ bile olsa- çevresi, ailesi ve yöresinden almýþ olduðu o arabesklikten, çapulculuktan kurtulmalarý çok zor. Bu çapulculuk genlere kadar iþlemiþ oluyor çünkü. Redingot bile giyseler bir yerlerden hafif bir takunya týkýrtýsýný mutlaka duyarsýnýz. Bu kökenden gelenler, genelde, aþk ve sevgiden çok þehvetin güdüsünü izler. Genellikle de ilk cinsel deneyimleri, eðer kýrsal bölgede yaþýyorlar ise, “baþka” türler ile olur. Kendilerini nedense “tutamazlar”, hemencecik tahrik oluverirler. Bir cinsel sapma olan zoofili, yani hayvanlarla (eþek, keçi, at, tavuk, köpek vs) cinsel iliþki, Ýç ve Doðu Anadolu kýrsalýnda çok yaygýndýr ve olaðan karþýlanýr. ZOOFÝLÝ Nöropsikiyatrinin saptadýðý gibi ülkemizde kýrsal kesim gencinin, karþý cinsle iliþki kurma yollarý oldukça kapalýdýr. Genelev olanaklarýndan yoksundurlar. Ýlginçtir ki, kýrsal kesimde “mastürbasyon” alýþkýsý da fazla yaygýn deðildir. Bu nedenle, köy yaþamýnda pek fazla yadýrganmayan bir yol denenir: Bu da hayvanlarla cinsel birleþmedir. Daha çok eþekler kullanýlýr. Bu nedenle, eþeklere kimi yörelerde "Nallý Fatma" denir. Dahasý kimi yörelerde, ergenliðe eriþmiþ delikanlýnýn babasýna, öteki babalar "komþu senin çocuk büyümüþ artýk ona bir eþek alma zamaný geldi" diye takýlýrlar. Gençler arasýnda da, eþeklerle cinsel birleþme yaparlarsa, penislerinin büyük olacaðý inancý yaygýndýr. Bu konuda cinayetlerin bile iþlendiði vakidir. Eþek sahipleri eþeklerini arada bir dereden geçirerek eþeðin tecavüze uðrayýp uðramadýðýný denetlerler. Eðer sudan geçerken eþek kuyruðunu kaldýrýrsa bu eþeðin cinsel saldýrýya uðradýðýnýn kanýtý olarak kabul edilir. Bunlar kýrsal kesim yaþamýnýn çaresizlikten baþvurulan yollarýdýr. Bu da sözde ahlaký, bekareti korumak adýna yapýlýyor. Ýþte güya toplumun cinsel ahlakýný korumak için bu tür davranýþlara itilen “zoofilik” gençlerimiz daha sonra büyük bir heyecanla kentlere giderek genelev kapýlarýný aþýndýrýrlar. Týpký öyküdeki gibi fahiþelere âþýk olduklarý, hatta “vesikalý yarim” niyetine onlarla evlendikleri de vâkidir. Aslýnda bu tiplerin aþktan anladýklarý; iþi bitirme, ejakülasyon ve malý sahiplenmedir. Bu nedenle “aþk köpekliktir’ gibi söylemleri de doðal karþýlamak gerekir. Bunlarý kimseyi aþaðýlamak veya karalamak için yazmýyorum. Kimseyi de ayýplamýyorum. Olabilir. Ýnsanlýk halidir. Bu, aile içi gizli ensest gibi ülkemizin geleneksel, psiko-seksüel bir dramý, gerçeðidir. AMVAR SENDROMU Ýmdi ne diyelim? Bu kitaptaki öyküler, Türkiye’de egemen olan ayaktakýmý sýnýfý veya “arabesk-maganda-varoþ-ayaktakýmý-raconu” (A.M.V.A.R Sendromu) diyebileceðimiz kozmopolit bir kültürün ürünü. Batýda AMVAR’ýn karþýlýðý yok. Batý’da, halk -özellikle büyük kentlerde- taþralý olduðunun anlaþýlmamasý için büyük çaba sarf eder. Bizde ise tam tersi söz konusu: taþra kültürü toplum geneline dayatýlýyor. Kýrsal ile kentsel kültürün -veya doðu ile batý kültürünün- kerhen döllenmesi sonucunda oluþan bu yapay kültürün aktörleri, oyuncularý, savunucularý, sanatçýlarý, þarkýcýlarý yeni kurulan mahallelerin hoparlörlü camikondularý etrafýna konuþlanýyor. Onlarýn yaþam alaný bu çevreler. Tespihli, bitirim, býçkýn tipler için hamaset, bunlara çok uygun. Ýnanç da uygun: En son tahlilde gidilecek yerde ödül olarak karý-kýz-oðlan, huri, gýlman, yeþil yastýklar, divanlar, döþekler, Kevser þarabý bunlarý bekliyor. Bu nedenle, bir yere kadar zamparalýk, hatta oðlancýlýk, kulamparalýk bile bu kültür çemberinde hoþ görülür. Hele cinsel nesne “gayrimüslim” ise kimse sesini çýkarmaz. Hatta ballandýra ballandýra kahve köþelerinde “erkeklik” övülür. Viskiyi beyaz peynir ve kavunla içenler bunlardýr. Onlarýn mahallerinde içki gazete kâðýdýna sarýlarak, siyah naylon poþette satýlýr. Bayramlarda kanlar akýtýlarak kurbanlarýn sokak ortasýnda kesildiði böyle mahallelerde namus temizlemek için -aðýr tahrik gerekçesiyle (!)- kadýnlara yapýlan törensel dayaklar, eziyetler, cinayetler, içten içe hayranlýk ve hoþgörüyle karþýlanýr. Ýmdi bu kültüre özgü bayanlar da her gün kahve falýna bakýp, kapý önüne yýðma ayakkabý býrakýlan mekanlarda oturan, sýkma baþlý, türbanlý, tesettürlü, apartman giriþleri aðýr yemek kokan, evde oturup arsýz sümüklü çocuklarla didiþen, güya iffetli, sýkmabaþlý mefkureci bacýlardan oluþur. Ýstemeden gizlice iþlenen günahlar kurban, oruç, adak, kaza namazý, muska, kurþun dökme gibi uygulamalarla, bol bol sevap kazanýlarak telafi edilirken, cehennem cezasýndan cennet ödülüne kavuþmayý arzulamakla da imanlar pekiþtirilir. Derin bir aþaðýlýk kompleksi içinde “oh olsun, kýskananlar çatlasýn, yazýklar olsun, kader utansýn” gibi acýlý söylemleri bolca kullanan bu baylar ve bayanlar, aslýnda her tür sevinçten yoksun, eðlenmesini bilmeyen, gülme özürlü, çabuk öfkelenen, sevimsiz, þefkatsiz, sevgisiz, baþkalarýnýn acýlarýna sevinen, histerik, psikopat yaratýklara dönüþmüþlerdir. Bunlar modern çaða ayak uyduramayan, dinsel hezeyanlarýn, saplantýlý inançlarýn insanlarý sürüklediði tipik davranýþ bozukluklarýdýr. Aþk ile þehvet birbirine karýþmýþ, libido kýsa devre yapmýþtýr. Karþý cinse duyulan cinsel dürtü, iç gýcýklanmasý, içtepiler aþk olarak algýlanýr. Ýngiliz toplumsal araþtýrma kuruluþu GFK-NOP tarafýndan 2005 yýlýnda 30 ülkede 30 bin kiþi üzerinde yapýlan araþtýrmada Türkler –umumi tuvaletlerin duvar ve kapýlarýna bol bol porno þiir ve bildiri yazan- en mutsuz üçüncü ulus çýkmýþ. VAROÞ KÜLTÜRÜ Peki bu ayaktakýmý kültürünün altyapýsýný ne oluþturuyor? Kuþkusuz bedevi mitolojisi ile yoðrulmuþ dinsel inançlarla beslenen, abartýlý, þiþirilmiþ bir kutsallýk ve yücelik zýrhýyla korunan töre ve gelenekler.. Geleneksel eðitimde çocuklar korkutularak, döve, söve eðitilir, ve bu eðitim, etik-pedagojik olmaktan çok, korkutucu/ödüllendirici dinsel bir temele dayanýr. Bu kültürün alt yapýsý oluþturan Arap mitolojisinden baþka hangi din, memeleri tomurcuklanmýþ, devekuþu yumurtasý renginde teni olan, sürekli bakire kalan karagözlü hurilerle dolu bir cennetten bahseder ki? Cennetle ilgili bu kadar ayrýntý, taným baþka hangi semavi dinde var? Ne Tevrat, ne de Ýncil'de böyle bir seks cennetinden söz edilmez. Belki de bundan dolayý o kitaplarý bizim o çok bilge ilahiyat profesörlerimiz “muharref” deyip geçiþtiriyor! Profesör bile olsalar, öyle karý, kýzýn, kollarý bilezikli oðlanlarýn olmadýðý bir cennet ne iþe yarar? Ve bu baðlamda, ramazan aylarýnda ülkemizdeki dinbilimci ulemanýn tartýþtýðý konunun “cinsel iliþki ile oruç açýlýr mý, açýlmaz mý?” olmasý gayet doðaldýr. O halde, bu baðlamda, poligamiye, çok eþliliðe, harem sefahatine, tek bir “boþ ol” sözüyle karý boþamaya kolaylýkla izin veren arabesk toplumlarda, ta çocukluktan beri uhrevi bir seks cennetinin düþleriyle koþullandýrýlmýþ, coþturulmuþ, ateþlenmiþ taze dimaðlarýn, saf ve cahil insanlarýn abazan, azgýn olmalarýna, aþký köpeklik olarak görmelerine de þaþmamak gerekir... cennetteki huri bolluðunu düþünürsek, bu ne çiledir ki dünyadaki ! ROMANTÝZMÝ BÝLMEYENLER Bedevi doðu toplumlarý romantizmi, romantik aþký bilmezler. Romantik aþk XVIII.ci yüzyýlda batýda ortaya çýkmýþtýr. Arabesk toplumlarda Romeo-Jüliyet benzeri romanesk aþk görülemez. Çünkü arabesk kültür böyle bir ürün üretemez. Romanesk ile arabesk birbirine zýttýr. Romeo-Jüliyet, Tristan-Isolde ile Ferhat-Þirin, Yusuf-Zeliha arasýnda daðlar kadar fark vardýr. Bizim çaðdaþ þairlerimizin düþlerini süsleyen esin perilerinin de genelde yabancý kýz isimleri (Mariya, Olvido, Anita.. vs) taþýmasý bundandýr. Þiirlerde öyle pek Fatma, Ayþe, Hatice gibi isimlere rastlanýlmaz! “Fahriye” özel bir durumdur ve o da zaten “Abla”dýr! VAROÞ KÜLTÜRÜ TEHDÝTTÝR “Aþk Köpekliktir” üstünde o kadar yazýlmasý, düþünülmesi, incelenmesi gereken bir kitap deðil. Kitaptaki alýmsýz, cýlýz öykülerden bas bas lumpenlik, avamlýk baðýrýyor. Ancak, dolaylý olarak, ayaktakýmý kültürüyle olan baðlantýsý ve bu kültürü Türk ulusu için en büyük potansiyel tehditlerden biri olarak görmem nedeniyle bu analiz ve saptamalarý yapma gereksinimi duydum. Öykülerdeki basitlik, sýðlýk, bayaðýlýk, insanýn genzini yakan bayat gazete haberi kokusu dayanýlýr gibi deðil. Ne dünya, ne Türk klasikleri, ne de ünlü öykücülerden bir iz, bir kalýntý, bir etkilenme yok. Ýzleksel, içeriksel olarak polisiye öyküler gibi. Bu basmakalýp öykülerde ekinsel bir deðer, sanatsal bir özenden, titizlikten iz yok. “Saldým çayýra” misali çalakalem yazýlmýþ. Ve yine genelde oryantal toplumlarda görülen kanlý ve þanlý arabesk karasevdalarla ilgili... Bu öyküler yerli dizi senaryosu olabilir ve iyi reyting yapar gibime geliyor. Kitabýn ismi de ülkemizde egemen olan ayaktakýmý söylemlerine çok uygun. Kitaptaki öykülerin aþkla kesinlikle ilgisi yok. Eðer var diyorsanýz, o zaman söz konusu olan “aþkýn köpekliði” deðil, ancak “köpekliðin aþký” olabilir. Bilmem kaçýncý baský yapmasý da bundan herhalde... (Bu eleþtiri 11.10.2005 yýlýnda yazýlmýþtýr)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |