Dünyaya geldiðinden, dünyada bulunduðundan, dünyadan gideceðinden hoþnut olan bir kimse görmedim. -Namýk Kemal |
|
||||||||||
|
“Din çocuklarýmýzýn akýlcý bir eðitim görmesine olanak tanýmamaktadýr. Din savaþýn esas nedenlerini ortadan kaldýrmamýzý önlemektedir, din günah ve ceza konusundaki eski vahþi öðretinin yerine bilimsel iþbirliði ahlakýný öðrenmemize engel olmaktadýr. Din olmazsa insanlýðýn altýn çaðýný yakalamasý mümkün olacaktýr.” [ Neden Hristiyan Deðilim, Bertrand Russell, Varlýk Yayýnlarý, 1970] Russell için iyi yaþam, sevgiden kaynaklanan ve bilgiyle yönetilen bir yaþamdýr. Bilgisiz sevgi, ya da, sevgisiz bilgi iyi bir yaþam saðlayamaz. Küresel düzenin yapýlandýrdýðý politik ve ekonomik yaþam, “eþitlik, özgürlük, kardeþlik” ilkeleri üzerinde deðil, “sosyal eþitsizlik, ekonomik baðýmlýlýk, sýnýfsal düþmanlýk” üzerine kuruludur. Ekonomik yaþamý ve geleceði güvence altýnda olmayan yýðýnlarýn “özgürlük, eþitlik, kardeþlik” gibi ilkelerden faydalanabilmesi söz konusu deðildir. Özgürlük, “varlýklý olanlar”ýn baðýmsýzlýðýný güvence altýna alýr; “varlýklý olmayan” büyük çoðunluk, sýradan insanlar baðýmsýz olamaz, baðýmsýz olduðunu zanneder. Serbest rekabet veya liberal ekonomi ortamýnda mücadele edebilmesi için gerekli araç, sermaye ve donanýmdan yoksun insanlar, korumasýz, kalkansýz kitleler, ezilmeye, sýkýntý çekmeye mahkumdur. Pax Romana’da da durum aynýydý. Özgürlükler, seçme ve seçilme haklarý, mutluluklar, varlýklý Roma vatandaþlarý içindi. Böyle bir ortama tepki olarak doðan Hristiyanlýk ezilen yýðýnlar arasýnda hýzla yayýldý. Ýlk Hristiyan topluluklarda özel mülkiyet yoktu. Bireyin tinsel ve özdeksel tüm gereksinimleri topluluk tarafýndan karþýlanýyordu. Pierre Joseph Prudhon (1809-1864), Lev Tolstoy (1828-1910) gibi düþünürlerin ilk Hristiyanlarýn komünal yaþamýndan etkilenerek anarþizme yaklaþan görüþler geliþtirdikleri bilinir. Prudhon mülkiyeti ve Tanrýyý reddetmiþ, Tanrý yerine adaleti koymuþ, mülkiyeti hýrsýzlýk, insanýn insan tarafýndan yönetilmesini kölelik olarak tanýmlamýþ, aileyi, evliliðin kutsallýðýný devlete ve dine karþý savunmuþtur. Aileye karþý her saldýrýnýn saygýsýzlýk, halka ve özgürlüðe ihanet, devrime küfür olduðunu söylemiþtir. KÝLÝSEYE KARÞI SAVAÞ Tolstoy da Kilise’ye karþý savaþ açar. Kilise inancý bozmuþ, öyle deðiþtirmiþ, öyle dogmatik bir hale getirmiþtir ki kutsallýk yok olmuþtur. Tolstoy, büyük bir öfkeyle, kavranýlmaz yararsýz dogmalarý ve Ýsa’nýn tanrýlýðýný yadsýr. Ancak, Ýsa’nýn öðretisinin yaþamýn gerçek anlamýný veren tek öðreti olduðunu söyler ki bu da sevgidir. “Kötülüðe karþý koymamak” da iþte bu sevgiden doðar. Tolstoy’a göre kurulu düzen dört etmene dayanarak ayakta durur: Bunlardan birincisi devletin din ve þoven milliyetçilik sayesinde bireye uyguladýðý bir çeþit hipnotik uyutmadýr. Devlet kamuoyunu hile ve göz boyama ile þaþýrtarak, sersemleþtirerek ayakta durur. Ýkinci etmen ahlak bozmaktýr. Vergiler sayesinde devlet halký köleleþtirir, ezer ve kendi rüþvetçi memurlarýný besler. Üçüncü etmen göz korkutmak, gözdaðý vermektir. Devlet herkesin mutlak saygý göstermesi ve yüceltmesi gereken kutsal bir varlýk olarak ortaya çýkar. Devlet uðruna herkes sorgusuz sualsiz ölebilir ve öldürebilir. Dördüncü etmen de her yurttaþýn yapmakla yükümlü olduðu ve her ne yaparsa yapsýn asla kaçamayacaðý, ayrý bir dünya ve ayrý bir mantýðý olan, zorunlu askerlik hizmetidir. KURULU DÜZENE BAÞKALDIRI Danimarkalý yazar ve dinbilimci Soren Aabye Kierkegaard (1813-1855) saf bireysel inancý onu karikatürize eden, çarpýtan, kazanç kapýsý yapan papazlara, piskoposlara ve tarikatlara karþý savunur. Kurulu düzenin dinlerine ve din kurumlarýna karþý olduðu kadar sistematik, militer ve totaliter düþünce, felsefi sistem, öðreti ve kavramlara da karþýdýr. Kierkegaard için Tanrý, Hegel’in iddia ettiði gibi, salt mutlak bir “idea” deðil, insanýn varoluþunun her anýnda birlikte olduðu ve gerektiðinde dua yoluyla ulaþtýðý, konuþtuðu, tartýþtýðý “canlý, yaþayan” bir ruhsal varlýktýr. BAÞKALDIRAN ÝNSAN Albert Camus (1913-1960) ruhun ölümsüzlüðü, cennet, cehennem inançlarýný tiksinti verecek þekilde saçma bulduðundan reddetmiþtir. Camus’ye göre kurulu düzen tarafýndan bize benimsetilen, dayatýlan bu tür inançlar ile böyle bir yaþamý kabullenme tamamen “saçma”dýr. “Baþkaldýran Ýnsan” (L’Homme Révolté) isimli yapýtýnda Camus bu konuyu ayrýntýlarýyla iþler: bu dünyanýn kurulu düzenini, kaderi, ölümü ve ölümden sonraki hayatý reddeder. Bu korkunç “saçma”lýða karþý insaný mücadeleye çaðýrýr. Dünyadaki kötülük olgusunu sorgular (açlýk, savaþlar, soykýrýmlar, cinayetler, insanýn sömürülmesi, vs), bu olgudan Tanrýyý sorumlu tutar, bu duruma izin verdiði için Tanrýyý reddeder. Çünkü Tanrý varsa dünyada kötülük olamaz. Dünyada kötülük vardýr. O halde Tanrý yoktur, diye sonuca varýr. Tüm baþkaldýrýlar, isyanlar iyi ise, o halde hiçbir düzen iyi deðildir. Camus’ye hak vermiyor deðilim. Saptamalarý doðru. Ancak, tamamen katýlmýyorum. Salt pozitif ve duygusal bir yaklaþým insaný bu sonuca götürür. Çünkü sorunsalýn metafizik, mistik, paranormal, eskatolojik parametreleri ve boyutlarý da vardýr. Bence Camus’deki eksiklik sorunsala tek bir boyuttan bakmasý ve onu çok yalýna indirgemesiydi. Tüm bu düþünürler aslýnda paradigmalara ve düzene karþý çýkmýþ, fakat düzenin (küresel düzen) gittikçe güçlenmesini, geliþmesini ve insanlýðý boðmasýnýn önüne geçememiþlerdir. Eðer onlar bu devirde yaþasalardý, eserlerini bastýrtabilecek tek bir yayýnevi bulamazlardý. Benim kuþaðým ve çevrem Joan Baez, Bob Dylan, John Lennon, Ruhi Su, Rahmi Saltuk, Aþýk Ýhsani gibi protest halk ozanlarýnýn baþkaldýrý türkülerini dinleyerek, söyleyerek büyüdü. Gelecekte savaþlarýn sona ereceðine, sonsuz barýþýn gerçekleþeceðine ve herþeyin üstesinden geleceðimize (We Shall Over Come !) yürekten inanýyorduk. Sokaklarda gördüðüm paspal kýlýklý, çirkin yüzlü, yeþil takkeli, sakallý adamlar, sümükleri akan saçlarý kazýnmýþ çocuklar ve sýkmabaþ kadýnlar, bir daha hiç ortalýkta gözükmemecesine, yavaþ yavaþ ortadan kaybolacaklar, onlarýn yerini alacak pýrýl pýrýl güzel insanlar çoðalacak ve ülkemizi aydýnlýða taþýyacaklardý. Ancak, aradan bunca sene geçtikten sonra geriye bakýyorum da deðiþen hiç bir þey yok. Tam tersi herþey daha berbat olmuþ ve artýk o baþkaldýran seslerden, özgürlük þarkýlarýndan eser yok ! O çirkin adamlar ve kadýnlar herþeye egemen olmuþlar. Özgürlük ve direniþ savaþýmýný çoktan yitirmiþiz ve bunu þimdi itiraf etmek çok acý bir duygu ve büyük bir hayal kýrýklýðý. DÜNYANIN SONU Ýnsan, býrakýn kendi soyunu yok etmeyi, artýk içinde yaþadýðý yeryüzünü de yok etme noktasýna gelmiþtir. Aile fertlerini dövüp öldürdüðü yetmiyormuþ gibi þimdi sýra içinde oturduðu evi yok etmeye gelmiþtir. Eðer bir Tanrý varsa, ve dünyamýz da Þeytan’ýn egemenliðindeyse bu gidiþat daha ne kadar böyle sürebilir? Vardýðým sonuçlar ve savunduðum savlarýn –ne kadar saçma ve hayali olursa olsun- dünyanýn þu an içinde bulunduðu kaos ortamýnýn mantýksýzlýðýndan, tutarsýzlýðýndan, duyarsýz bir þekilde ölüm ve felaket haberlerini televizyondan izlemekten daha mantýklý ve tutarlý olduðunu sanýyorum. Russell metafizik ya da düþünme yoluyla evreni kavrama çabasýnýn insanda süregelen iki ayrý içtepinin birleþmesi ve çatýþmasýndan oluþup geliþtiðini, bu iki içtepiden birinin insaný mistisizme (gizemcilik, tasavvuf) ötekinin de bilime ittiðini açýklar ve þöyle der: “Kimileri bu içtepilerden yalnýzca birisiyle büyüklüðe ermiþlerdir: örneðin Hume’da bilimsel içtepi alabildiðine egemendir; Blake’de ise bilime karþý yoðun bir düþmanlýk ergin bir mistisizmle birlikte süregider. Ancak, en büyük kiþiler, düþünürler hem bilimin, hem de mistisizmin gerekliliðini duymuþlar, ikisini baðdaþtýrmaya çalýþmýþlardýr.” [Mistisizm ve Mantýk, Bertrand Russell, Varlýk Yayýnlarý, Eylül 1972 (kýsaltýlmýþ, dil sadeleþtirilmiþtir)] Bence insanda salt iki içtepi yok: Bu çok daha karmaþýk. Bu çoklu ve bir çok parametreden oluþan bir içtepiler dizgesi. Bilim ile mistisizmi veya dini baðdaþtýrmaya da çalýþmýyorum. Deðiþik ve çeþitli verilerden yola çýkarak sorunsalýn çok kýsa eskatolojik bir yorumunu yapmaya çalýþtým. Bu karanlýk dünya egemenlerinin, þeytani küresel düzenin dayatmalarýna direnmek ve onlarla her alanda, her ortamda, her çeþit yöntemle ve her koþulda savaþabilmek için. (Tartaros Paradigmasý'ndan, 1999)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |