..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Her gün yeniden doðmalý. -Yunus Emre
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Toplum ve Birey > Seval Deniz Karahaliloðlu




2 Aðustos 2010
Franca Rame ve Dario Fo"dan Büyüklere Masallar : Japon Kuklasý  
Sizin üzerinizden oyunlar oynanmasýna izin vermeyin.

Seval Deniz Karahaliloðlu


“Japon Kuklasý” iþ, emek, kadýn, sömürü, cinsel taciz, ezmek gibi kelimelerinin altýný açan, satýr aralarýný okuyan bir oyun olmanýn ötesinde, bir “farkýnda olma” eylemini, “biliyor” olma eylemini içini sindirmiþ bir metin. Metnin yazarlarý Franca Rame ve Dairo Fo’da “fakýnda olma halinden” ve “bilmekten” muzdarip. “Farkýndalýðýn” ve gerçekleri “bilmenin” getirdiði sorumluluðu, bütün hücrelerine ve sinirlerine kadar hissetmenin getirdiði dürtüyle yazdýklarý “Japon Kuklasý” basit bit oyun olmaktan öte insanýn özüne “bak da gör” dediði bir haykýrýþ.


:FDHJ:
Franca Rame ve Dario Fo’dan Büyüklere Masallar : Japon Kuklasý

Seval Deniz Karahaliloðlu

“Fabrikalarda köle kadýnlar,
Ölümüne çalýþtýrýlýyorlar,
Sanki evde ezildikleri yetmiyormuþ gibi,
Genellikle çalýþma temposu dayanýlmaz.”

Müziðin temposu artar, çalýþan iþçilerin aletlerle yaptýklarý müzik dayanýlmaz hale gelir.

Caz müziði tonunda bir iþçi korosu ama bu sefer Ýtalya’da, Milano yakýnlarýnda bir fabrikada konumlanmýþ. Bazý fabrikalarda öðleden sonra, iþçilerin yorgunluklarýný almak ve enerjik kýlmak için ne olduðu belirsiz bir takým haplar daðýtýlýyor. Ýþçilerin çalýþma temposu hýzlanýr, caz müziðinin tonu giderek artar.

Ýþçi korosu dile gelir

“Bazý fabrikalarda öðleden sonra,
Ýþçilere bir takým haplar veriliyor,
Nazlanma al bir tane,
Parasý patrondan çýkýyor,
Haplar þirketten,
Ýþini de kaybetmemiþ olursun,
Öyleyse yut hapý,
Nasýl olsa bedava
Haplar þirketten.”

Caz ritminde bir parça. Caz söyleyen, caz yapan bir iþçi korosu. Müzik aletlerini dert etmeyin Bütün fabrika emrinize amade. Sürekli ritimli bir ses.

Tak, tak, tak, dýmstak, dýmstak, dýmstak, çýkýr,çýkýr, çýkýr, gümbede, gümbede, gümbede, gümbede, güm, güm! Bütün iþçi aletleri iþliyor týkýr týkýr. Ama bir farkla. Sanki bir orkestranýn ahengiyle. Bir caz orkestrasý var sahnede. Ýzmir Makine Mühendisleri Odasý, “Kentin Oyuncularý” Tiyatro Topluluðunun, Tepekule Sahnesinde sahnelediði Japon Kuklasý oyununda. Yazar Franca Rame ve Dario Fo’nun gerçek bir olaydan esinlenerek kaleme aldýðý “Japon Kuklasý”, bir fabrikada ölümüne çalýþtýrýlan iþçilerin “kraldan çok kralcý mühendis - müdür” tarafýndan nasýl istismar edildiðini ve iþçilerin bu haksýzlýða nasýl baþkaldýrdýklarýný esprili bir dille anlatýyor. Egemen Berköz’ün çevirisi ile eser dilimize kazandýrýlmýþ.

Üç katlý sahne. Arka planda balýkçý aðlarý var. Balýkçý aðlarýna takýlý kalan Ýngiliz anahtarlarý, kasklar, jant kapaklarý, çekiçler, iþçi eldivenleri, uyarý levhalarý, yangýn söndürme aletleri, iþçi ceketleri. Ýþçiler uykusuz, bezgin, esneyerek iþe geliyorlar. Þimdi iþ baþý zamaný. Çekiç sesleri, çevrilen bir koldan çýkan çýkrýk sesleri. Çok sesli bir caz orkestrasý gibiler. Tam bir caz týnýsý. Fabrika karnýndan guruldayan dev bir organizma gibi. Arkada fabrikanýn ritmi, önde iþçi korosu.

“Armida kadýnsýn Armida
Her þey senin için bu dünyada
Katlanmak için deli olmalý
Sus ve kabullen
Ama yalnýzsýn sanma bu dünyada
Sabret, dua et, ödülün öteki dünyada”

Armida, iri göðüslü, iyi yürekli kýzcaðýz. Fabrika müdürünün ve ayný zamanda mühendisin deyimiyle “kirpicik”. Sürekli poposu müdürün tacizinde. Ýþini kaybetmemek için fabrikada öðleden sonralarý daðýtýlan þaibeli haplarý kullanan iþçilerden biri de Armida’dýr. Bu þüpheli haplar yüzünden akýl saðlýðýný kaybeden Armida, bir süre akýl hastanesinde tedavi gördükten sonra tekrar fabrikaya geri dönmüþtür.

Armida’nýn aklý saðlýðýný kaybetmesine neden olan ve bütün iþçilere bedava daðýtýlan hatta ýsrarla içmeye teþvik edilen haplara gelince, bu haplarla ilgili orijinal oyun metninde çok güzel bir bölüm yer alýr.

“Fabrikalarda verimi artýrmak için insana güç veren bazý haplarýn sunulduðu kimse için yeni bir haber deðil.…Nazlanma al bir tane… Bedava… Parasý patrondan çýkýyor…
Sonra bazýlarýna günde bir hap yetmemeye baþlýyor. E iþini de kaybedemezsin. Öyleyse yut hapý. Bir kýz tanýyorum. Haplarý yuta yuta sonunda týmarhaneyi boyladý. Sonra týmarhaneden çýktý ve tekrar çalýþmaya baþladý. Ýþte tam o sýrada baþýna çok matrak bir þey geldi.
Bu gerçek bir öykü. Gerçekten, gerçek bir öykü…”

Armida “Haplarý almam için müdür bey zorladý, ikna etti”
Müdür “Kirpicik, biraz sinirlisin galiba. Bir mühendisle konuþtuðunu unutma.” Yýlýþýk, yýlýþýk güler.
Armida isyanlarda, kopmuþ parmaðýný göstererek ve müdürün yüzüne doðru sallayarak “Benim popom þirketin malý deðil herhalde.”
Müdür tedirgin, tehditkar tavýrla ve zorla gülerek “Beni dinle, sinirlerine hakim ol. Bir hap al. Þaka kaldýramýyorsan, sinirlerin yatýþsýn.”
Armida müdürün arkasýndan bakarken söylenir. “Gelip iþ sýrasýnda popomu arkadan mýncýklayarak ellemiyor mu illet oluyorum.” Böylece Armida’nýn müdüre duyduðu öfkenin kaynaðýný da öðrenmiþ oluruz.

Ýþçi korosu

“Armida, iþçisin Armida.
Her þey senin için bu fabrikada.
Patronun þefkatli elleri her an poponda.
Ama yalnýzsýn sanma bu fabrikada
Kollar seni arkadaþlarýn gözleri üzerinde”

Caz týnýlarýný anýmsatan þarkýlar. Caz týnýsý iþçi korosundan sonra da bütün oyun süresince devam eder. Elindeki iþçi aletiyle trompet çalan bir iþçi, çekiç kullanan bir baþkasý. Ýngiliz anahtarýyla demirlere vurarak caz yapan bir diðeri. Çýkrýk çevirerek caz orkestrasýna katýlan baþka bir iþçi. Cýmstak, cýmstak, güm, güm, güm, çýkýr, çýkýr, çýkýr, gümbede, gümbede, gümbede, güm, güm, güm. “Müdür geliyor. Müdür!” sesiyle tempo artar, hýzlanýr, ses yükselir, yükselir. Müdür bir orkestra þefi gibi iþçileri yani orkestrasýný yönetir. Caz yapan bir çeþit senfoni orkestrasý gibidirler.

Müdür döner koltuðuna oturur. Çeþitli pozlara girer. Ýlgisiz ben merkezli, her an parmaðýný “seni gidi” der gibi sallayan bir pozda koltuðuna tapar vaziyette. Koltuðuna baðýmlý. Müdür yazýsýný þefkatle öpecek kadar kendinden geçmiþ haldedir. Ýþçiler umurunda deðildir. Tek derdi üretimin hýzlanmasýdýr.

“Armida her þey senin için bu dört duvarda
Ama yemek de sýcak olmalý
Þimdi iþin mutfakta
Ama yalnýzsýn sanma bu fabrikada
Müdürün þefkatli elleri hep poponda
Pembe dizilerde hayat sýrýtýyor ekranda”

Depoda çalýþan bir iþçiye gönderilen, “iþten çýkarma” notuyla gerilim artar. Buna iyi yürekli, saf iþçi Armida’nýn uðradýðý cinsel tacizde eklenince öfke doruða ulaþýr. Arkadaþlarý tarafýndan Armida’ya yapýlan bir eþek þakasý bardaðý taþýran son damla olur.

Bir yanda ölümüne çalýþtýrýlan ve iþlerini kaybetme korkusuyla seslerini çýkaramayan iþçiler, öte yandan acýmasýz bir þaka anlayýþýyla maðdur(!) arkadaþlarý tarafýndan bir eþek þakasýyla kandýrýlan Armida. Buna þakanýn merkezine oturtulan sözde bir “Japon Kuklasý”ný da ekleyin.

Japonya’da bazý fabrikalarda müdürlerinin kuklalarýnýn bulunduðuna, iþçilerin belirli saatlerde ve belli bir ücret karþýlýðýnda bu kuklayý döverek rahatladýklarýna iliþkin anlatýlan hikaye Armida’nýn çok ilgisini çeker. Elektrik çarpan fabrika müdürünü kukla sanan Armida, içinde biriktirdiði bütün öfkeyi kendisini sürekli taciz eden “kukla müdürden” çýkarmaya kalkýnca iþler arapsaçýna döner..

Baþrollerini Evrim Haspolatlý, Seval Sýrtmaç, Hüseyin Tatlýdiller, Sinem Çalýþkaner, Recep Karagöz, Barýþ Akýn ve Burcu Ovacýk Erdem’in paylaþtýðý oyunda, müzik düzenlemesi Özgün Uyumaz ve Cemal Gülyurdu’ya ait. Oyuna adýný verem “Japon Kuklasýnýn” tasarýmýnda ise Mehmet Aygün, Günay Toprak ve Seval Sýrtmaç’ýn imzasý bulunuyor.

“Japon Kuklasý” iþ, emek, kadýn, sömürü, cinsel taciz, ezmek gibi kelimelerinin altýný açan, satýr aralarýný okuyan bir oyun olmanýn ötesinde, bir “farkýnda olma” eylemini, “biliyor” olma eylemini içini sindirmiþ bir metin. Metnin yazarlarý Franca Rame ve Dairo Fo’da “fakýnda olma halinden” ve “bilmekten” muzdarip. “Farkýndalýðýn” ve gerçekleri “bilmenin” getirdiði sorumluluðu, bütün hücrelerine ve sinirlerine kadar hissetmenin getirdiði dürtüyle yazdýklarý “Japon Kuklasý” basit bit oyun olmaktan öte insanýn özüne “bak da gör” dediði bir haykýrýþ.

“Japon Kuklasý” çok katmanlý, derinlikli bir oyun. Sadece iþçi ve emek iliþkisine, kadýn sorununa bakmýyor Ayný zamanda, iþçileri de kendi içinde eleþtiriyor. Yani her iki tarafa da ayna tutuyor. Franca Rame ve Dario Fo eleþtiri oklarýný her yana gönderiyorlar.

Emek sermaye iliþkisi, kadýnýn emeðinin sömürülmesi, kadýnýn ezilmesi, ellerindeki iþçi aletleriyle muhteþem bir caz müziði yapan ve oyun süresince neredeyse hiç susmayan “muhalif bir caz orkestrasý”, oyunu kendi içinde yorumlayan ve anlatýcý görevini üstelenen giderek oyunun “iç sesine” dönüþen bir “iþçi korosu”, cinsel istismar, bilinç ve bilinçsizlik ikilemi, farkýnda olma hali... Oyunda, yok yok. Olaylarý çok geniþ bir perspektifte deðerlendiren bu “söyleyecek çok sözü olan” oyunu, yönetmeni Günay Toprakla konuþtuk.

SDK – Neden “Japon Kuklasý” oyununu seçtiniz?

Günay Toprak – Kentin Oyuncularý olarak son yedi yýldýr sokakta tiyatro yapýyoruz. Seyirciye hep daha yakýn olmaya ve seyirciyle hep daha sýcak, daha canlý iletiþim kurmaya çalýþtýk. Bunu öðrenmeye çalýþtýk. Seyirciyle daha yakýn olmaya, birlikte bir enerji üretmeye çalýþtýðýmýz aþamada bütün yollar Dario Fo’ya çýktý. Dinamik üslubu, oyun yapýsý bizi Dario Fo’ya çýkardý. Bizim oyunlarýmýzýn bir politik karakteri var. Dario Fo bunu çok ustaca yapýyor. Oyunlarýmýzý tiyatro seyircisi olmayan insanlara yönelik olarak seçiyoruz. Dario Fo hikaye dýþý sürprizleri, fantezisi, ele aldýðý konu üzerine buluþlarý, keþifleri bizim hedef kitlemiz, “rastlantýsal seyircimiz” için çok uygundu. Biz seyirciye daha mesafeli duruyorduk. Bu oyunda bu mesafe kýrýldý. Aslýnda “Japon Kuklasý”, Dario Fo’nun eþi Franca Rame ile birlikte yazdýðý kadýn konulu kýsa oyunlarýndan biri. Kýsa bir oyun istedik çünkü biz oyunlarýmýzý ara vermeden sokakta oynuyoruz. Seyirci oyunu sokakta ayakta izliyor ve 60 dakikadan sonra izleyicinin dikkati daðýlýyor, oyundan kopuyor. Bu özellikleri dikkate alarak “Japon Kuklasý”’ný sokaðýn þartlarýna uygun dönüþtürerek oynuyoruz. “Japon Kuklasý”, sokaða uygun özellikleriyle ve söylemiyle tam da bizim aradýðýmýz oyun diyebiliriz.

SDK- Sokakta tiyatro yaptýðýnýz düþünülürse, “Japon Kuklasý” oyununu neden özellikle sokakta sahnelemek istediniz? Oyunda size çekici gelen þey neydi?

Günay Toprak - Bu güne kadar sokakta oynadýðýmýz oyunlarýn ve yorumlamalarýmýzýn hep bir politik karakteri olmuþtur. Ancak bu politik karakter asla slogancý deðildir. Daha çok tartýþmayý ve paradoksu içinde barýndýrmaktadýr. Hedef seyircilerimiz (bütün kent) çok geniþ bir siyasi yelpazeden ve kültürel çeþitlilikten olmasý nedeniyle de ortak konu ve temalar çerçevesinde tartýþma – paradoks hep sevdiðimizi söyleyebiliriz. “Japon Kuklasý” bunun için mükemmel bir oyun. Endüstri toplumunun sürekli çalýþan kentlisinin içinde bulunduðu durumunu kendine özgü üslubuyla çarpýcý bir þekilde anlatýr. Üstelik bunu sömürüyü katmanlý bir þekilde yaþayan kadýn merkezli anlatýr. Özellikle, Ýzmir'in varoþlarýnda bizim seyircimizin çoðunun kadýn olmasý tercihimizdeki diðer etkendi.

SDK – “Japon Kuklasý” aslýnda kýsa bir oyun ama siz bazý özellikleri sonradan eklediniz deðil mi?

Günay Toprak – Oyunun metninin olduðu gibi oynuyoruz. Ön oyun dediðimiz bir oyun ekledik. Fabrikadaki iþçilerin çalýþma esnasýndaki yaptýklarý müziði oyuna dinamik bir üslup getirme açýsýndan biz ekledik. Her oyunun sonunda oyuncu arkadaþlarla bir araya gelerek oyunu deðerlendiririz. Nasýl bir seyirciye oynadýk? Seyirci tepkileri nasýl oldu? diye oturur konuþuruz, tartýþýrýz. Son dört, beþ oyunda seyircinin oyuna karþý tutumunda bir gerilim hissettik. Aslýnda seyirci oyundan kopmuyor, ilgiyle izliyor. Oyunun sahneleniþi ile ilgili bir problem yok. Bu oyunda, Dario Fo’nun seyircinin kilitlerini açan, seyirciyi çözen yapýsý yok. Oyun politik karakteriyle ciddi bir zemine oturuyor. Oyunun grotesk yapýsý, yarý komik unsurlarýný seyirci tepkisiz bir biçimde izliyordu. Daha doðrusu seyirci nasýl tepki vereceðini bilemiyordu.

SDK - Bu oyuncularý nasýl etkiledi?

Günay Toprak – Oyunu Ýzmir’in çeþitli semtlerinde, farklý alanlarda, farklý sosyal kesimlerden gelen insanlara oynuyoruz. Açýk alanlarda oynuyoruz. Oyuncular açýk alanlarda giyiniyor, kostüm deðiþtiriyor. Oyuna hazýrlanma süreci bu anlamda oyuncu için biraz zor oluyor. Oyuncuda da bir gerilim vardý.

SDK - Bu gerilimi nasýl çözdünüz?

Günay Toprak – Biz bunu önemsedik ve çözülmesi gereken bir sorun olarak gördük. Bir oyun ekledik. Bu oyuncuyu da rahatlatacak seyircinin de oyuna karþý olan tutumunu belirlemesinde yardýmcý olacaktý. Seyirciyi gevþetecek, gülmesini, ufak tefek tepkiler vermesini saðlayacak, gerginliði yumuþatacak bir atmosfer yaratacaktý. Bir iki defa denedik. Oyuncular da çok rahatladý. Seyircilerdeki o gerilimde ortadan kalktý.

SDK – Eklediðiniz “ön oyun” nasýl bir yapý oluþturuyor?

Günay Toprak - Oyun sabah, siren sesleri ile baþlýyordu. Sabahýn köründe iþçiler geliyor. Yavaþ yavaþ aletlerini alýyorlar, giyiniyorlar. Çalýþmaya baþlýyorlar. Sabah iþe baþlamak aðýrdýr, çok zordur. Fabrika dünyasýný çok yakýndan bildiðim için iþçilerin sabah iþe geldiði o baþlangýç anlarýný aldýk. Ýþçiler aðýr aðýr çalýþmaya baþlarlar, ilk önce birbirlerine hafiften sataþýrlar. Bu sataþmalar belden aþaðý küfürlü de olabilir, hafif cinsel aðýrlýklý erotik unsurlardan oluþan takýlmalar da olabilir. Ýþçilerin birbirlerine takýlmalarýný küçük bir bölüm olarak oynadýk. Oyuna baþlama aþamasýnda seyircinin oyuna ýsýnmasý gibi oldu. Ýþçi dünyasýný yansýtan çerçeveyi çizmek için iþçilerin birbirleriyle olan diyaloglarýný yansýtmak istedik. Isýnmanýn gerçekleþip artýk iþin giderek yüksek bir tempoya ulaþmasý gerçeðini oyuna ekledik. Ýþ ritmi giderek artýyor, tempo dayanýlmaz hale geliyor. Çalýþma hýzý korkunç bir tempoya ulaþýyor. Çalýþma temposu giderek aðýrlaþýr, insan ve makinenin iç içe geçtiði noktaya ulaþýr. Özne kaybolur. Ýnsan, makinenin hýzýna yetiþmeye çalýþýr. Ýnsan makineleþir. Kes! Biç! Bul! Gönder! Getir! Kes! Biç! Bul! Gönder! Getir! gibi sesleri bir müzikal bir biçimde yorumladýk. Ýnsan sesleri, baðýrma, çaðýrma, ortak üretimden kaynaklanan sesler, makinelerin dayanýlmaz sesi, temposu, ulaþtýðý yüksek ritim, çekiç sesleri, býçký sesleri, çýkrýk sesleri, iþçilerin çalýþma sýrasýnda iþe yönelik Kes! Gönder! Geliyor! Bul! Biç! gibi çýkardýklarý sesler, temponun korkunçluðunu, çalýþmanýn insaný yok eden vahþi hýzýný vurgulamak için bizim giriþ bölümümüz oldu. Bu bölüm oyundaki gerilimi ortadan kaldýrdý. Seyircideki gerilimi ortadan kaldýrdý. Oyuncuyu rahatlattý.

SDK - Oyun, Ýtalya’da Milano yakýnlarýnda bir fabrikada geçiyor. Bu oyunun gerçeklere dayanýlarak kaleme alýndýðý doðru mu?

Günay Toprak - Dario Fo oyunlarýnýn çoðu gerçek olaylardan alýnmadýr. Ancak Dario Fo olaylarý ve kiþileri kendi fantezisi ile tekrar kurgulayarak size öyle bir yeniden sunar ki, afallarsýnýz. Gerçek suratýnýza bir tokat gibi iner. Dario Fo, iþçinin dünyasýna, fabrika- iþveren iliþkisine, iþ dünyasýna, politika alanýna çok hakim bir yazar-tiyatro insanýdýr. Pek çok oyununda bu konularý ve kiþileri iþlemiþtir. Dario Fo’ nun söylediði, anlattýðý her þey tamamen gerçektir. Buna hiç þüphemiz yok. Gerçeðin acýmasýz, paradoksal yönünü bize ondan daha iyi hiç kimse gösteremez.

SDK – Oyunda bazý fabrikalarda bedava daðýtýlan haplardan bahsedilir. Bu haplarýn üretimi arttýrmak için iþçilere bedava daðýtýlmasý konusunda neler söylenebilir?

Günay Toprak - Kapitalizmin temel düsturu hep daha fazla “kardýr”. Ne pahasýna olursa olsun, ister insan, ister çevre, ister toplum, ne pahasýna olursa olsun hep daha fazla kazanç elde etmek. Bu noktada kullandýðý yöntemler ve araçlar son derece çeþitlilik gösterir. Oyunda kullanýlan haplar da bunun en iyi göstergesi. Ýnsan saðlýðýna olumsuz etkileri de olsa iþçilerden daha fazla verim almak adýna, kullanýlan haplar sermayenin emeðe bakýþýnýn en somut göstergesidir.

SDK – Oyundaki sesleri müzikal biçimde yorumladýk deyince, ben bu müziðe “caz müziði” dedim. Açýkça, oyunu Tepekule Sahnesinde izlediðimde net olarak iþçiler çok sesli bir “Caz Orkestrasý” olarak sahnede yer alýyorlardý. Neden “caz müziðini” nerdeyse oyunun ana elementi gibi yorumladýnýz? Çünkü “caz” bütün oyun boyunca arka planda devam ediyor.

Günay Toprak – Bu oyun sokakta canlý olarak sahneleniyor. Dinamik, güçlü, vurgulu bir öðe aradýk ve oyunu bu eksen üzerine oturtmayý amaçladýk. Oyunun doðasý da gerçek zamanlý gidiyor. Fabrikada iþçiler çalýþýrken gerçekleþen bir olayý anlatýyor. Öyküde zaman açýsýndan sýçramalý bir yapý yoktu. Hikayeyi efekt olarak, ses olarak destekleyecek, yorumlayacak ve çalýþma ritmini yakalayacak, vurgulayacak bir unsura ihtiyaç vardý. Dikkatli bir gözle bakarsanýz çalýþmanýn kendisinde bir ritim vardýr. Ritim olmazsa, iþ verimli deðildir. Ritimlerden oluþan kesme, biçme, vurma, gönderme gibi sesler vardýr. Bunlarýn hepsi bir düzen içersindedir. Bu sesleri hikayeye uygun olarak yorumlamaya çalýþtýk. O sesleri gerçek seslerden çýkararak birbirini destekleyen, birbiriyle atýþan, birbiriyle karþý karþýya gelen sesler þeklinde düzenledik. Burada cazýn kendi doðasýnda, o ritimlerden oluþan yapýyý görürüsünüz. Atýþmalý, birlikte yapýlan bir müzikal orkestrasyona yaklaþýldý. Bu noktada müzisyen arkadaþlarýmýzýn desteði ile Blues ritimleriyle, Caz ritimleriyle bir düzenlemeye gittik. Mert arkadaþýmýzýn sözleri yazmasýyla birlikte yorumlayan þarkýlarýný söyleyen iþçilerden bir caz orkestrasý ortaya çýktý. Bu anlamda, gerçekten caz çok “iþlevsel”. Ritimleri, iþi, çalýþma temposunu çok iþlevsel kullandýðýmýzý düþünüyorum. 60 dakika boyunca seyircinin ilgisinin daðýlmadan izlemesi içinde ritim hem seyirciye hem de oyuncuya yardýmcý oldu. Caz müziði burada oyunun dinamiðini arttýrdý.

SDK – Bu oyun bir fabrikada geçiyor ve iþçilerin dünyasýný iþçileri, emeði anlatýyor. Ve ortada “caz müziði” var. Caz sokaktan gelmesine raðmen zaman içinde dönüþerek pahalý barlarda seçkinlerin müziði olmuþtur. Oyunda, “caz müziði”, iþçilerin “emeði ve sömürüyü” anlattýklarý iþçilerden oluþan bir “caz orkestrasýyla” ortaya çýkýyor. Bir iþçinin bir aylýk maaþýný býrakabileceði seçkin bir caz kulübünde dinleyebileceði müziði “emek- sömürü” ekseninde anlatým aracý olarak seçilmesini nasýl açýklýyorsunuz? “Caz müziði” bir anda “Japon Kuklasý” oyununun öznesi haline geliyor. Öte yandan, caz müziðinin “muhalif”, “özgür” ve “asi” bir ruhu vardýr. Bu çok hoþ, çok esprili, hatta çok “hýnzýrca” tasarlanmýþ, çok bilinmeyenli bir denklem gibi ortaya çýkýyor deðil mi? Bunu nasýl açýklayabilirsiniz?

Günay Toprak - Kültür endüstrisinde “güçlü ürünler” kullanýlýr. Bu ürünler, endüstrileþtikçe daha mükemmelleþir ve seçkin kitleye ve beðeniye yönelik olarak sunulur, pahalýlaþýr ve bu noktada “elitize” olmuþ olur. Cazýn çýkýþ noktasýna bakarsanýz Lousiana’dan ve kölelerden geldiðini görürsünüz. Zaman içinde caz evrimleþiyor, deðiþiyor, dönüþüyor, güçleniyor, derinleþiyor. Caz aslýnda sokaðýn müziðidir. Burada bizim kullandýðýmýz caz bir koro týnýsýndadýr. Solo deðildir. Sokaðýn sesini verir. Birlikte yapýlan bir eylemi anlatýr. Protesto eder. Protest, “muhalif” bir tarzý var. Buradaki caz müziðinin bazen oyunsu, bazen hüzünlü, bazen güçlü, bazen þakacý bir yapýsý var. Nasýl biteceði belli olmayan, sýnýrlarý olmayan, sýnýrlandýrýlamayan bir havasý var. O zaman aralýðýnda, oradaki insanlar ve o ortamýn enerjisi ile birlikte caz müziði, o an bir sürü þeyle baðlantýlý olarak sokakta kendisini “var ediyor”. Bu nedenle, cazýn geniþleyip, uzayabilen, derinleþen bir yapýsý da var. Burada biz o doðaçlamayý yakalamaya çalýþýyoruz. Cazda bir ana tema vardýr. Sonra bu ana temanýn çeþitlemeleri ortaya çýkar. Özgürce, ana tema üzerinde gidilir, gelinir, atýþýlýr, sonra gene o ana temaya geri dönülür ve müzik ana tema çerçevesinde baðlanýr. Orada bir serbestlik ve özgürlük duygusu vardýr. Bu dinleyende “oyunsu bir duygu” yaratýyor. Burada “cazýn oyunsu duygusu” bizim çok ilgimizi çekti ve oyunun ruhuyla da çok örtüþtüðünü düþündük. Bu “oyunsu duygu” oynayan için de, seyirci için de insaný hemen içine alýveren, müzikal olarak gidiþi belli olmayan, sürprizlerle dolu çok “cazip” bir duygu. Caz “ezilmiþ” deðildir. Cazda bir “farkýndalýk” vardýr. Cazda ince bir kavrayýþ, ince bir “farkýnda olma hali”, inceden bir “muhalif tavýr” vardýr. “Ben aptal deðilim, her þeyin pekala farkýndayým, bunu istersem tersine de çeviririm” diyen bir hal vardýr. Ben cazda, “avcý ile avýn yer deðiþtirdiði anýn görkemli hazzýný” görüyorum. Caz burada “dinamik” bir unsurdur. Müzikal olarak “Sanmayýn ki biz aptalýz. Ýnsan olarak her þeyin fakýndayýz. Vahþi çalýþma þartlarý, emek, sömürü. Biz bunlarý “biliyoruz”” diyor. Bu “bilme” hali çok hoþ bir duygu. Kesin bir farkýndalýk! Bu bilme halinin verdiði “özgüven” çok önemli. Onun enerjisi bu sesi, bu týnýyý oluþturuyor. Bu sesi, oyundaki dramatik öyküyle birleþtirip seyirciye aktarabildiðimiz ölçüde komedyanýn o enerjisini yakalayabiliyoruz. Caz ritimleri enerji yüklü, cazýn kendi “iç sesi enerji yüklü”. Biz seyircinin oyundan o enerjiyi ile ayrýlmasýný istiyoruz. Biz sokaðýn müziðini yine sokakta sahneliyoruz.

SDK – Çok hareketli, akýllýca tasarlanmýþ, geniþ perspektifte kullanýma açýk bir dekor var. Bu dekoru nasýl tasarladýnýz? Üstelik dekoru açýk alanda sokakta kullanýyorsunuz. Dekorda asýlý duran iþçi aletleri bir anda caz orkestrasýnýn elemanlarýna dönüþüyor.

Günay Toprak - Ýnþaat iskelelerinden oluþturulan, bizim aslýnda hemen hemen tüm oyunlarýmýzda lego gibi deðiþtire deðiþtire kullandýðýmýz dekorumuz bu kez bir fabrika atmosferini ve çalýþmasýný verecek þekilde yeniden düzenlendi.Yaratýlan çeþitli alanlar hem toplu bir üretimin gerçekleþtiði fabrika bölümlerini verdi hem de hikayede gerekli farklý mekanlara yönelik çözümleri üretti. Ayrýca oyunu derinleþtirecek farklý düzlemleri yaratarak, aslýnda 7 oyuncuyla yaratýlan toplu üretimin genel efektini vermemizde çok iþlevsel oldu. Kullanýlan metal malzeme, üretimin ritmik seslerinin müziðe dönüþtürülmesinde de ana enstrüman görevi gördü.

SDK- Biraz önce oyunun enerjisinden bahsettik. Enerji deyince, enerjini oyunda tavan yaptýðý bir an var. Oyunda Armida’nýn müdüre uyguladýðý þiddet için ne söylenebilir? Armida’nýn üzerinden sanki günümüz þiddet toplumuna da bir gönderme yapýlýyor.

Günay Toprak- Armida’ nýn eylemini gerçekten onayladýðýmýz için deðil. Oyunun bir yerinde Armida, müdürü dövüyor. Dýþarýdan baktýðýmýzda bu saðlýklý bir eylem biçimi deðil. Akýl saðlýðýný yitirmiþ. Sermayenin iþçilerden daha fazla verim almak adýna iþçilere kullandýrdýðý haplar yüzünden akýl saðlýðýný yitirmiþ bir süre akýl hastanesinde kalmýþ, iyileþmiþ, sonra tekrar iþe geri dönmüþ. Armida çok sevimli bir karakter, seveceðiniz bir insan ama sonuçta müdürü dövme eylemini tavýr olarak doðrulayamazsýnýz. Birikmiþ müthiþ bir öfke var. Armida doðru ve yanlýþý ayýrt edemeyecek bir hale gelmiþ. Armida’yý çok sevimli bulsanýz bile eylemi doðrulayamýyorsunuz. Burada koroyu devreye soktuk. Koro eylemi yorumlayan bir unsur. Herkes birilerini dövmek için sokaklarda öfkeli dolaþýyor, birilerini vuruyor, kesiyor, biçiyor, dövüyor. Bu onaylanacak bir þey deðil. Bu bilinci vermek istedik. Seyircinin hem sermaye emek iliþkisini, oradaki iþçinin durumunu, Armida’nýn konumunu analiz edebilmesini gerekiyor. Ýþte bu durumda, koro ve caz orkestrasý aslýnda biraz da bunu yorumluyor. Armida’nýn hikayesi ile birlikte daha geniþ bir perspektifte emek sermaye çatýþmasýný deðerlendiriyor. Armida’yý destekliyor ya da desteklemiyor gibi bir yorum yapýyor.

SDK – Koro oyunun bir yerinde Armida’ya söyle seslenir. “Ama yalnýzsýn sanma bu fabrikada / Müdürün þefkatli elleri hep poponda” Burada ciddi bir cinsel istismar var. Zaten Armida’nýn kendisi de oyunun akýþý sýrasýnda seyirciye “gelip iþ sýrasýnda popomu arkadan mýncýklayarak ellemiyor mu illet oluyorum.”diyerek bunu itiraf ediyor. Armida’nýn uðradýðý bu istismar konusunu biraz açarsak ne söylenebilir?

Günay Toprak – Daha önce söylediðim gibi “Japon Kuklasý” aslýnda Dario Fo’nun eþi tiyatro sanatçýsý, oyuncu, yazar Franca Rame ile birlikte yazdýklarý bir kadýn oyunu. “Japon Kuklasý” kadýnýn evde, iþ yerinde ezilmesi, sömürülmesini vurgulayan, bunun altýný çizen bir oyun. Sömürü ve ezilme her anlamda vurgulanmýþtýr. Emek anlamýnda, cinsellik anlamýnda. Kadýnýn erkek otoritesinin altýnda ezilmesini de içeren seri oyunlardan biridir. Armida’nýn çalýþtýðý iþ yerinde kadýnlarýn emek sömürülmesi dýþýnda bu tarz tacizlere maruz kaldýðýný çok çarpýcý bir biçimde veriyor. Kadýn çalýþtýrýlýyor, sömürülüyor, eziliyor. Evde de ayný þekilde. Oyun þöyle baþlýyor. “Fabrikada kadýnlar ezilmenin doruðunda yaþýyor. Evde ezildikleri yetmiyormuþ gibi” Franca Rame bunu söylüyor. Müdürün Arrmida’ya yönelik tacizi çok çarpýcý biçimde gösteriliyor. Yaptýðý yetmiyormuþ gibi Armida’yý tehdit eder. “Bir mühendisle konuþtuðunu unutma” der. Müdürün tavrý fütursuzdur. Sermayenin iþçilere karþý genel tavrý budur. Fabrikalarda iþçilere karþý levhalar görürsünüz. “Yere tükürme”, “yemeði yiyeceðin kadar al”, “suyu içeceðin kadar al”, “bunu bulduðun için þükret”, “bagetini giy”, “güvenlik tedbiri almadan iþe baþlama”. Aslýnda insaný ezen, insaný yok eden, deðersizleþtiren bir çalýþma ortamý. Siz “hiçbir þeyden anlamayan, cahil insanlarsýnýz, siz nerede duracaðýnýzý, nasýl konuþacaðýnýzý, nasýl davranacaðýnýzý bilmiyorsunuz” tavrý var. Buna bir de patronun ya da müdürün fütursuzca yaptýðý cinsel tacizleri eklenince olay dayanýlmaz boyutlara varýyor. Üretim ortamýnýn vahþiliðini Dario Fo genel bir çerçeve içinde veriyor.

SDK – Orijinal metinde “iþçi korosu” yok deðil mi? Onun metne siz eklediniz sanýrým. Burada “iþçi korosuna” klasik Antik Yunan korolarýnýn modernize edilmiþ hali diyebilir miyiz?

Günay Toprak – Tam onu karþýlayamayabilir ama bir ölçüde öyle diyebiliriz. Oyunda koro yok. Ama oyunun açýlýþýný yapan Franca Rame’nin bir ön sunuþu var. Bu tek kiþilik konuþma bir anlatýcý iþlevi görüyor. Biz bu tek kiþilik konuþmayý koroya verdik. Yani koro burada anlatýcý görevini üsteleniyor. Anlatýcý ve yorumlayan. Antik Yunan Tiyatrosunda da komedilerde, tragedyalarda koro hep vardýr. Koro önemli bir iþleve sahiptir. Zaman zaman merkez karakter koro ile çatýþýr. Diyaloglar bu çatýþma üzerine geliþir. Buradan hikaye finale doðru gider. Koro burada hikayeyi yönlendirir. Ana karakterle çatýþýr ya da yanýnda yer alarak ana karakteri destekler. Burada çalýþan iþçilerle koroyu yine ayýrdýk. Koro zaman zaman çalýþan iþçileri oynuyor. Biz bu çalýþan iþçilere eleþtirel yaklaþtýk. Lümpen proleterya eleþtirisi de var oyunda. Koro burada oyunun “iç sesidir”. O politik bilince sahip, olaylarý yorumlayabilen, zaman zaman Armida’yý savunan, zaman zaman Armida’dan ayrýlan olaylara baþka bir açýdan bakýlmasý gerektiðini hatýrlatan bir unsur. Koro bir anlatýcý olarak baþlangýçta size þöyle bir hikaye anlatacaðýz diyor. Sonra Armida’dan bahsediyor, çerçeveyi çiziyor. Hikayeyi müzikle destekliyor. Armida’dan ayrýldýðý o dövme efektinde müzik yapýyor. Yorum yapýyor. Dövme eyleminde þiddet aþýrýya kaçtýðý anda Armida’dan ayrýlýyor. Dolayýsýyla, bu noktada Armida’ya yabancýlaþýyor. Çünkü dövme eylemi bu olaylardan sonra “hoþa gidebilir”. Seyirci açýsýndan Armida’nýn biriktirdiði öfkeyi, hýncýný müdürden çýkarmasý desteklenebilir. Sonuçta, bir insanýn bir insaný böylesine acýmasýzca dövmesi hoþ deðildir ve burada koronun ayrýlmasý ve karþý çýkmasý gerekiyor ve bunun bilinç düzeyine taþýnmasý gerekiyor. Tam o noktada koro Armida’dan ayrýlýyor, yorumluyor ve bize doðru ve yanlýþ arasýndaki farký hatýrlatýyor. Burada oyunu yorumlayan ve seyirciyi orada tutan korodur. Koro burada bir “denge” unsurudur. “Öfke vardýr. Hepimizde öfke var. Hepimiz haksýzlýða uðradýðýmýz, ezildiðimiz zaman öfke duyarýz ama sonunda böyle deðil olaylarý baþka bir açýdan görebilmeliyiz. Akýlcý bir yolla yapýlacak þeyler var. Onlarý yapmalýyýz” mesajýný veriyor. Öteki türlü çok manifesto olurdu. Oyunun çýðýrýndan çýkan iþler karþýsýnda akla mantýða davet eden bir yapýsý var. Koro burada oyunun “akýl sesidir”. Oyunun sonunda koro yorum çýkarýr.

SDK – Lümpen proleterya derken ne demek istediniz?

Günay Toprak – Olaylarý emek ve sermaye çatýþmasý, sýnýf bilinci içersinde deðerlendirmeyip sadece bilinçsiz bir öfkeyle deðerlendiren kiþiler olarak tanýmlayabiliriz. Yani olaylarý daha geniþ bir perspektifte emek ve sermaye iliþkisi olarak bakmayan ve olaylarý süzemeyen kiþilerden bahsediyoruz. Hatta arkadaþlarýna karþý çok acýmazsýzlar. Armida’ya böylesine bir eþek þakasý yapacak kadar da acýmasýzlar. Bu olaylarýn bilincine varamamýþ kiþilerle koroyu ayýrmaya çalýþtýk.

SDK – Oyunda mühendis - müdürün de bir kuklasý var. Oyuna adýný veren “Japon Kuklasý”. Bu kuklanýn yapýmý üzerine konuþabilir miyiz? Kuklayý kim tasarladý? Onu oyunun iþlevsel kiþisi haline getirirken nasýl bir yol izlediniz?

Günay Toprak – Aslýnda orada bir kukla yok. Metinde kukla dediðimiz motifi Dairo Fo’nun nasýl kullandýðýný çok düþündük. Dario Fo duraðan sahnelemede böyle sürprizler çok sever. Bu kukla mýdýr deðil midir? Aslýnda o müdür. Elektrik çarpmasýndan sonra kaskatý kesilmiþ olan müdürün kendisi. Bunu daha komik hale getirmek için kukla tasarladýk. Öte yandan Armida kuklayý kýyasýya dövüyor. Oyuncunun kolunun, bacaðýnýn kýrýlmasý, ayýrmasý, Armida’nýn müdüre uyguladýðý vahþi þiddeti oyunda vermek zordur. Dolayýsýyla yarý oyuncu yarý kukla yapalým dedik. Kukla eylemin vahþiliðini de vurgularken komik bir hal alýyor. Bu noktada oyun grotesk yapýya çok yaklaþýyor. Olay çok ciddi ve siz buna gülüyorsunuz. Orada adamýn bacaklarýný ayýrýyorlar, kafasýný kýrýyorlar ama siz buna gülüyorsunuz. Bu tam da Dario Fo’nun grotesk üslubu. Biz bunu yakalamaya çalýþtýk. Olay çok trajiktir ama biz buna güleriz. Dario Fo’nun oyunlarýnda, grotesk yapý çok yoðun olarak kullanýlýr. Ýþte sürprizler, fanteziler, oyunculuk üslubu anlamýnda da ve daha büyük oynama anlamýnda da groteske çok yaklaþýr. Biz burada kuklayý, yarý insan yarý kukla gibi çözelim dedik. En sonunda sadece kuklaya dönüþtürdük. Müdüre benzeyen, insani davranabilen bir kukla istediðimiz efekti verebilecekti. Kuklayý bir arkadaþýmýzla birlikte yaptýk. Ýçindeki mekanik düzeneði ve elektronik sistemi de baþka bir arkadaþýmýz yaptý. Bir ölçüde müdür kuklaya, kukla da müdüre benzedi. O eþleþtirmeyi yapalým istedik. Ýlk oyunumuzda, Tepekule’de kapalý alanda ýþýk desteði ile o yanýlsama çok iyi yakalandý. Müdür yangýndan sonra kaçtý. Yerine kukla geldi. Kukla aðzýný ve gözlerini oynatmasýyla, elektrik çarpmýþ bir müdüre benzedi. Burada Dario Fo’ya yaklaþtýðýmýzý düþünüyorum.

SDK – “Dario Fo’ya yaklaþtýk” diyorsunuz. Bir eseri sahneleme aþamasýnda, eserin sahnede baþarý kazanmasý anlamýnda eserin yazarýný ya da yazarlarýný anlamak ne kadar önemli?

Günay Toprak - Oyunlarýný sergilemeden önce bir yazarý anlamak için çok uðraþýyoruz gerçekten. Yani bizim dediðimiz doðru deyip her þeyi kestirmeden yapmýyoruz. Dario Fo bunu nasýl yapardý. Ele aldýðýmýz yazarlarda öncelikle yazar burada ne demek istemiþ diye düþünüyoruz. Neden böyle dedi? Diye düþünüyoruz. Eserin ruhunu anlamaya çalýþýyoruz. Kafa yoruyoruz, bazen bunu anlýyoruz, bazen de oyun ilerlerken yazar aslýnda bunu demek istemiþ diye keþfediyorsunuz. Bu oyun, Dario Fo’nun üslubuna çok yakýn deðil, daha gerçekçi kalýyor. Özellikle, müdüre kadar olan bölümde. Daha gerçekçi oynanýyor. Onun üslubuna yaklaþarak daha kapalý ve daha büyük oynanmýyor. Dario Fo’nun nasýl oynanmasý gerektiðini biliyoruz ama bu bizim tercihimiz oldu. Böyle yorumlayalým dedik. Ýþçi ve emeðin hep yüceltilen bir deðer olarak yer aldýðý bir oyunda, ayný zamanda konuya iþçileri yeren bir açýdan da yaklaþtýk. Biraz ikilemde kaldýk. Hep yüceltilen bir deðeri eleþtirmek kolay bir þey deðil. Aslýnda ezber bozuyorsunuz. Ýþçileri eleþtiriyoruz. Ýþçi kurumlarýnda, içlerinden birilerini eleþtirdiðiniz zaman hoþ karþýlanmaz. Cesaret ister. Biz bu zamanýn insanlarýyýz. 12 Eylül sürecini yaþamýþ bir kuþaðýz. Belki bir takým takýntýlarýmýz var. Oyunu biraz daha gerçekçi ele almak istedik ve Dario Fo’nun üslubuna biraz daha uzak kaldýk.

SDK – Müdürden bahsetmiþken, müdür figürünün oyun içindeki yerine de biraz deðinelim.

Günay Toprak - Müdürle, sermaye ile dalga geçebiliyoruz ama kendimizle dalga geçmeyi bilemiyoruz. Bu bizim zayýf karnýmýz. Müdürde groteske yaklaþtýk, iþçileri aþaðýlamasý, büyük oyunculuðu, kendini çok beðenmesi, koltukla olan tuhaf iliþkisi, iþçileri bir orkestra þefi gibi yönetmesi. O orkestra þefi gibi yönetme tavrýný da biz bulduk. Burada müdürün statüsünü çok iyi anlamak lazým. Emek sermaye iliþkisi içinde müdürün rolünü de açýða çýkarmak ve vurgulamak gerekiyor. Burada iþlenmek istenen konu, kiþisel bazda dengesiz bir müdür deðil, müdürün üretim içersindeki rolüne bakmak lazým. Müdür rolü gereði üretimi yönlendiren iþçi ile iþveren arasýndaki bir köprü ama ayný zamanda iþverene yakýn bir kimliktir. Ýþçiden sürekli daha iyi verim alabilmek için maliyetleri en aza indirgemesi gereken ve ayný zamanda iþçileri kötü koþullar altýnda çalýþtýrabilecek acýmasýzlýða sahip bir kiþidir. Burada iþi, üretimin yapýldýðý alaný düzenleyen organize eden o iþ ritmini arttýran, düþüren, hýzlandýran, daha fazla üretim çýkarmak için iþçileri yöneten bir orkestra þefidir. Ýþçilerin çalýþýrken çýkardýklarý sesleri bir orkestra þefi gibi davranarak yönetiyor. Üretimi yönlendiriyor.

SDK – Ýþçilerin yemek yeme ritüeli bir harikaydý. Kaþýklarýn metal tabldot tepsisine eþ zamanlý olarak vurmasý, iþçilerin yine eþ zamanlý olarak birer kukla formunda hareket etmelerini biraz konuþabilir miyiz? Bunu “tek tipleþtiren ve bireyselliði kýran” bir form olarak da deðerlendirebilir miyiz?

Günay Toprak – Oyunun müziðini ve ritmini bütün oyunun geneline yaydýðýmýzý söylemiþtik. Burada bütün sahnelerde var. Zaman zaman oyunun arka planýnda, zaman zaman sahnelenen eylemi destekleyen þekilde kullandýk. Fabrikalarý çok iyi tanýdýðýmý söylemiþtim. Dýþarýdan farklý gözle baktýðýnýzda, yemek yeme anýnda farklý seslerin çýktýðýný görürsünüz. Çatal, býçak, kaþýk oynar, metal sesleri birbirine vurur. Týkýr, týkýr, týkýr…Aslýnda orada bir müzik vardýr. Yaþamda daha önce fark etmediðimiz gizli kalmýþ olan bu ritimleri, bu gizli kalmýþ sesleri ön plana çýkarmak istedik. Fabrika atmosferini destekleyen, toplu alanlardaki eylemleri belirleyen sesleri ön plana çýkararak “fark edilmesini” istedik. Bu bizim için bir keþifti. Bunu düzenleyince, arkadaki efekt müzik öndeki konuþmalarý, diyaloglarý yorumlayan bir hale geliyor. Bu oyunu derinleþtiriyor. Toplu eylemin kendisinde bir “mekaniklik” de vardýr. Tak, tak, tak, tiki, tak tak tak, tiki, tak, tak. Olay bir anda caza dönüþüyor. Dýþarýda baktýðýnýzda insanlarda bir “sürü” tavrýný görürüsünüz. Özne ortadan kalkar. Özne, “nesnelleþir”. Özne içeriðini kaybederek bir nesneye dönüþüyor. Kiþiler kimliklerini kaybederek “tek tipleþiyorlar”. Yeme içme eylemi çok güzel, lezzetli, þehvetli, hoþ bir duyguyken bile topluluk içinde çok mekanikleþtiði anda insan “kayboluyor”. Ayný þey çalýþmak için de söylenebilir. Çalýþma eylemi de çok güzel bir duygudur ama tekdüzelik içinde mekanikleþtiði anda insan kayboluyor. Yapýlan iþten alýnan zevk ortadan kalkýyor, iþin deðeri kayboluyor. Çalýþma, yeme, içme mekanikleþiyor, insan kayboluyor. Soðuk, mekanik ve uzak bir durum ortaya çýkýyor. Özellikle, metal tabldot yemek tepsileri bu durumu anlatmak için çok uygundur. Metal tabldot tepsiler bir “üniforma” gibidir. Özel deðildir. Bireysel deðildir. Herkesin kaplardan beslenmesi gibi uzak, mesafeli, soðuk bir atmosfer yaratýr. Bunu görsel olarak vermek istedik. “Sürü” durumunu vurgulamak için sahneyi yorumlayarak hoþa giden bir görsellikle “dýþarýdan bakmayý” elde etmek istedik.

SDK – Oyun boyunca ortaya çýkan “koroya” ve þarký sözlerine bayýldým. Mesela, oyunun bir yerinde koro “sýrýtýyor hayat pembe dizilerde” diyor. Koro “pembe dizlere” de kýyýsýndan köþesinden bulaþýyor.

Günay Toprak – Bu içinde bulunduðumuz toplumun kadýn üzerinden bir eleþtirisidir. Fabrikada, evde ezilen ve ezildiðini bir türlü “fark edemeyen”, “kurban” konumuna düþen kadýnýn bir eleþtirisi, bir hatýrlatmasýdýr. Koro Armida’ya “farkýnda deðilsin ama hayat böyle geçip gidiyor” diyor. Ayný zamanda iþçiler de bu durumda. Ýþçiler de olayý fark edemiyorlar, süzemiyorlar. Koro bu þarkýyý araya bir mesafe koyarak söylüyor. Þarký sözleri, kadýna bakýþ seyirci tarafýndan algýlanýyor. Armida’nýn, fabrikadaki kadýnlarýn, evdeki kadýnlarýn fark edemediði “ezilmiþlik” sanat eseri olarak, seyirciye sunuluyor, seyirci bunu anlýyor, fark ediyor. Aslýnda burada “uzak açý” kullanýyoruz. Anlatmak istediðimiz þey, duygulara deðil akla seslendiði için “uzak açý” kullandýk.

SDK – Oyun sonrasýnda seyircinin tepkisi nasýl oldu? Sokaktaki seyirci bu çok katmanlý ve derinlikli oyunu ne düzeyde algýlýyor?

Günay Toprak - Oyunu izledikçe oyunun derinliðini fark ediyorsunuz. Biz de bu derinliklerden vazgeçmek istemedik ve bunu arttýrmaya çalýþtýk. Bu “kýþkýrtmaya” çok uygun bir oyun aslýnda. Keskin politik görüþü olan bir grup, bunu politik bir sloganla oynayabilir ve yorumlayabilir. Oyunun buna izin veren bir metni var. Býçak sýrtý bir metin. Armida’yý sevimli bulsak bile eylemini onaylamýyoruz ve baþka bir þeye dikkat çekmek istiyoruz. Farklý profillerdeki seyircilere oynuyoruz. Seyirci dikkatle izliyor. ODTÜ Þenliðinde, Bayraklý’da, Ýnciraltý’nda, Bostanlý’da Roka Þenliðinde, iþçilere Havagazý Fabrikasý’nda oynadýk. Açýk alanda seyirci hemen terk edebilir. Sýkýlabilir, “nedir bu?” diyebilir. Seyirciden büyük ilgi gördüðümüzü söyleyebilirim. Þu dikkat çekiciydi. Biz Armida’nýn eylemini onaylamadýðýmýz noktada kendimizi geri çektiðimizde, seyirci duygusal olarak rahatlayamýyor. Çünkü Armida’nýn müdürü dövmesini destekliyor, haksýzlýða uðrayan birinin hýncýný almasý seyirci tarafýndan çok hoþa giden bir eylem olarak algýlanýyor. Seyirci mutlu olacakken, duygusal olarak rahatlama, olumsuz enerjiyi boþaltma ve rahatlama duygusundan yoksun kalýyor. Bu gerçekleþmiyor. Çünkü olayý hemen bilinç düzeyine, akýl düzeyine çekiyoruz. Dövme sahnesinin sonunda eylemi destekleyen alkýþlamalar geldi. Kadýný cinsel olarak taciz eden müdür olduðu için özellikle müdürün cinsel organýna vurulan darbeler hoþa gitti. Bu, ülkede yaþanan ciddi anlamdaki cinsel sömürünün de bir göstergesi olabilir. Günümüz toplumunda her anlamda kadýna yönelik bu þiddetin katmerlisi yapýlýyor.

SDK – Peki, “iþçi seyircilerin” tepkisi nasýl oldu?

Günay Toprak – Bu oyunu damardan verseydik, kýþkýrtýcý bir oyun haline getirseydik iþçiler tarafýndan daha çok sevilirdi diye düþünüyorum. Bu anlamda tartýþýlan bir oyun oldu. Özellikle, “iþçilerin eleþtirilmesini” içinde barýndýrdýðý için çok olumlu eleþtiriler de geldi ayný zamanda oyunu hiç sevmeden ayrýlan insanlar da oldu. Tiyatro eyleminin kendisi bazen bir rahatlamadýr. Tiyatro bir arýnma, bir boþalma biçimidir. Bu kötü bir þey de deðildir. Tiyatro toplu bir eylemdir. Geri dönüþlerden biri de “tadýný alamama” haliydi. Yani bir türlü rahatlayamamak. Seyircinin, “kendi bilinçliliðini” sahnede görmesi kötü bir þey deðildir. Toplu bir eylem içinde rahatlarsýnýz ve kendi bilinçliliðinizi bir sanat eserinde görmek, “onaylandýðýnýzý” hissetmek kötü bir þey deðildir ve olmasý gerekendir. Ama biz onu yapmadýk. Biz, olaylara daha uzak mesafeden baktýk. Bir yorumlama yaptýk. Olumsuz gelen eleþtiriler de oldu. Bunun yaný sýra, “Ýþçi dünyasý tam da böyle. Argonun, takýlmalarýn olduðunu, belden aþaðý konuþmalarýn olduðunu, iþçilerin arasýndaki iliþkilerin bu þekilde yaþandýðýný” söylediler. Bazýlarý da, fabrikalarda üretim anýnda tamamýyla böyle seslerin duyulduðunu, fabrikanýn bu seslerden oluþan bir dünya olduðunu belirttiler. Müdürlerin tavrýnýn tamamýyla böyle olduðunu, müdürlerin patrondan gelen her þeyi hoþgörüyle karþýlayan kiþiler olduðunu söylediler.

SDK – Karikatürize edilmiþ bir “patron” karakteri var deðil mi? Bermuda þortlu, balýk tutan ve sanki yýlýn 365 günü tatil yapýyormuþ havasýnda bir adam görüyoruz.

Günay Toprak – Patronun fabrikada çalýþan bir adamý var. Müdür var orada. Problemleri çözecek, yaralanmalarý da çözecek, ölümü de çözecek bir adamý olduðu için patron çok rahat. Maalesef müdürün fabrikada durumu çok acýklý. Aslýný ararsanýz, bütün müdürlerin durumu çok zor. Ya da Dario Fo bu müdürün baþýna bu dertleri açmýþ. Patron pek bir sorumluluk almýyor. Ýþler ve iþçiler çok da umurunda deðil. Müdürün kazaya uðradýðýný öðrenene kadar bu sakinlik devam ediyor. Müdürün kazaya uðradýðýný öðrendiði zaman, balýk tutma eylemini yarýda býrakarak ilk defa fabrikaya gidiyor. Çünkü müdürün yerine baþka birini koymak zorunda.

SDK – Bir iki kelimeyle ifade edersek sizce oyunun ana fikri nedir?

Günay Toprak – Farkýnda olmak. Farkýndalýk. Yarýn “kurban” siz olabilirsiniz. Uyanýk olun. Sizin üzerinizden oyunlar oynanmasýna izin vermeyin. Öfkenizi bir kiþiye ya da birilerine yöneltmeyin. Kendi kendinizi yiyerek öfkenizi içinizde büyütmeyin. Öfkenizi yönetmeyi öðrenin. Öfke mutlaka olumsuz koþullar altýnda yaþanýyor. Bunu bir süzmeniz gerekiyor. Bunu fark edin. Aklýnýzý, mantýðýnýzý kullanýn.

SDK - Oyunun broþürüne baktýðýmýzda, oyunun yazarý olarak hep Dario Fo adý geçiyor. Öte yandan oyunun açýlýþ repliklerini Dario Fo’nun eþi Franca Rame’nin yazdýðýný biliyoruz. Zaten siz de iki defa söyleþi sýrasýnda, oyunu ikisinin birlikte yazdýðýný söylediniz. Peki, “Japon Kuklasý” oyununun broþüründe yazar olarak neden Franca Rame’nin adý yok? Bu ironik bir biçimde, oyunun “ruhuna”, inandýðý ve ýsrarla “savunduðu deðerlere” ters düþmesi anlamýna gelmez mi? Yani kadýnýn iþ yerinde ve evde sömürülmesinden ve ezilmesinden bahseden bir oyunda, oyunun yazarlarýndan biri olan kadýn yazarýn adý geçmiyor. Dolayýsýyla, emek, iþ ve sömürü baðlamýnda düþününce, bu “Japon Kuklasý” oyununun yazarlarýndan biri olan Franca Rame’nin sömürülmesi anlamýna gelmiyor mu?

Günay Toprak – “Japon Kuklasý” oyunun yazarý olarak literatürde hep Dario Fo’ nun adý geçiyor. Ancak Dario Fo ile eþi tiyatro oyuncusu Franca Rame’nin birlikte yazdýðý pek çok oyun bulunmaktadýr. Özellikle kadýn oyunlarý serisinde bu iþbirliðinin boyutlarý en üst düzeydedir. Dolayýsý ile bu serinin bir oyunu olan “Japon Kuklasý”’nýn yazarýnýn kim olduðuna yönelik tam bir bilgiye ulaþamadýk. Bu iþbirliðinin en güzel örneklerinden biridir belki de “Japon Kuklasý”. Ama bir alýþkanlýk olarak biz Dario Fo’ yu kullandýk. Franca Rame’ye büyük bir haksýzlýk yapmýþ olduðumuzu hissediyorum þu anda. Ancak bu haksýzlýðýn boyutlarýný bilemiyorum. Bu nedenle affýmýzý diliyorum.

Japon Kuklasý önümüzdeki aylarda açýk alanlarda ve Ýzmir Makine Mühendisleri Odasý Tepekule Sahnesi’nde sahnelenmeye devam edecek. Yaz döneminde, “Japon Kuklasý”
7 Aðustos Cumartesi Bayraklý Rekreasyon Alaný ve 14 Aðustos Cumartesi Bostanlý Rekreasyon Alanýnda sahnelenecek. Oyunun baþlama saati 20.30.

Japon Kuklasý çok katmanlý, çok derinlikli, olaylarý geniþ perspektifte deðerlendiren bir oyun.

Kadýnýn evde, iþ yerinde ve hayatýn her alanýnda erkek egemen toplum tarafýndan ezildiði, emeðinin sömürüldüðü bir oyun izledik. “Japon Kuklasý” yazýlýþý, sunumu, sahneleniþi ile farklý bir oyun. Öte yandan, içimizi küçük bir soru kurtçuðu kemirmekte.

Ýyi de Franca Rame’nin “yok sayýlarak” sömürülen emeði ne olacak? Bir kadýn yazar olarak onun hakkýný kim arayacak?

Franca Rame’ye yapýlan bu haksýzlýk bir an önce düzeltilmeli! Oyunun broþüründe yazar bölümü Franca Rame ve Dario Fo olarak hemen deðiþtirilmeli!

Hakký yenen sadece oyunun yazarlarýndan biri olan Franca Rame deðil ayný zamanda oyunu dilimize çeviren Egemen Berköz de “yok sayýlmýþ”!

Oyunun broþüründe, oyunu “çeviren” kiþi de unutulmuþ! Çeviren olarak Egemen Berköz’ün adý da yer almýyor. Bu unutulmuþluðun da oyunun broþüründe hemen düzeltilmesi gerekiyor. Egemen Berköz oyunu dilimize çevirmeseydi bu oyun sahnelenemezdi!

Franca Rame “Japon Kuklasý” oyunun baþlangýç repliðinde þöyle der.

“Fabrikalarda köle kadýnlar,
Ölümüne çalýþtýrýlýyorlar,
Sanki evde ezildikleri yetmiyormuþ gibi”

Fabrikaya kadar gitmeye hiç gerek yok, ilk önce “Japon Kuklasý” oyununun broþürüne bakmak yeter!

Oyunun sahneleme aþamasýnda bile “kadýn emeðinin sömürüsü” oyunun bizzat kadýn yazarý üzerinden devam ediyorsa, Franca Rame ve Dario Fo ne yapsýn?





Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn toplum ve birey kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýçimden Çýkan Küheylan...
"Ýþi Kapmak" Ýçin Ne Kadar "Ýleri" Gidebilirsiniz? Metot Oyunu Sýnýrlarý Zorluyor!
That Face : Aynada Gördüðün "O Yüz" Kim?
Ýçimizdeki "Boþ Þehir"ler...
Þiddet Çaðýnda, , "Þiddet Seviciliðine" Bir Güzelleme : "Barut Fýçýsý"
"Ýzmir Kukla Günlerinde", "Karþýyaka Ragýp Haykýr Sahnesinde" Baþýma Gelenler…
Franca Rame ve Dario Fo"dan "Kadýn Oyunlarý" ve Zeynep Nutku
Sumru Yavrucuk ve Bütün Umudunu Tüketmiþ "Umutlara"...
Toplumu Yutmaya Hazýrlanan "Dalga Hareketi"
Alice ve Dante'nin Ýmkansýz Birlikteliði

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Öpülesi "Yastýk Adam" Öyküleri : Kayýp Ruhlara Masallar
Para Aðaçta Yetiþmiyor Pinokyo!
Dario Fo"dan "Bir Anarþistin Kaza Sonucu Ölümü"
Ferhan Þensoy"dan 2019 Türkiye Fotoðraflarý
Dumana Boðulan "Romeo ve Juliet"
Ben, "Çýplak Memelerini Deðil" Dansý Ýzlemeye Geldim!
Tiyatronun Yýkýmdan Önceki Son Oyun: "Peron" Siz Hayatýnýzýn Kaçýncý "Peron" Undasýnýz?
Söyleyecek Sözü Olan Oyunlar…
Genco Erkal'dan "Yaþamaya Dair "" …
Siz Hiç Modayý Takip Etmez Misiniz? Marx Þimdi Çok Moda! Takunyalý Sadaka Ýmparatorluðu Yýkýlýyor : Kapitalizm Öldü, Yaþasýn Marx!

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýbneler ve Çocuk Cesetleri [Þiir]
Komþu Çocuðu [Þiir]
Bir Bardak Soðuk Suyun Hatýrýna… [Þiir]
Ýhtiyaçtan [Þiir]
Deli mi Ne? [Þiir]
Sakýz Reçeli Seven Yare Mektuplar [Þiir]
Bir Nefes Alýp Verme Uzunluðunda… [Þiir]
Lord'umun Suskunluðunun Sebeb-i Hikmeti... [Þiir]
Pimpirikli Hanýmýn, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Þiir]
Yere Göðe Sýðamýyorum… [Þiir]


Seval Deniz Karahaliloðlu kimdir?

Bazý insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doðal bir ihtiyaçtýr. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatýmla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. Ýþte bu kadar basit.

Etkilendiði Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doðru bilemem ama beyinsel olarak beslendiðim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla Ýlhan, Ýlber Ortaylý, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.