..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yaþamým boyunca, ondan birþey öðrenemeyeceðim kadar cahil bir adamla karþýlaþmadým. -Galilei
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Sürrealizm > Umut Salih Tiryakioðlu




5 Aðustos 2010
Bir Ýntihar ve Diriliþ (Sembolik Öykü)...  
Umut Salih Tiryakioðlu
Tükenen sayfalarý pervasýzca odanýn dört yanýna savurdu. Artýk önemlerini yitirmiþlerdi çünkü. Yazarken onlara saygý duyuyordu ama tükenmemeliydiler. Biten þeyleri sevmezdi. Etraf kýrmýzý harflerle iþlenen sayfalarla doluydu. Soðuyan çayýný bir dikiþte içti. Ondan da nefret ediyordu. Tek yudumluk zevkten baþka neydi ki zaten! Tek cümle arýyordu. Kendisinde durabileceði, soluklanabileceði tek bir cümle... Ama yazdýklarýnýn hiçbiri bu ayrýcalýðý haketmiyordu. Ara vermeden süren cinneti bir cümlede deðil bir kýtada durdu.


:AIFI:
Akþam ayazý usul usul hissettirince kendini, kedi yavrusu gibi, þöminenin yanýna sýðýnmýþtý. Çayýndan aldýðý ilk yudum ve kýzýl tüy kalemiyle sayfalara ilk dokunuþ... Yaratýlma gayesi bu olmalýydý. Sözcükler vefasýz sevgili gibi parmaklarýnýn ucundan kayýyordu. Ýntikamýný çýkarýrcasýna asýldý kaleme. Aldýðý her nefesten, tüm hayatýndan... Tükenen sayfalarý pervasýzca odanýn dört yanýna savurdu. Artýk önemlerini yitirmiþlerdi çünkü. Yazarken onlara saygý duyuyordu ama tükenmemeliydiler. Biten þeyleri sevmezdi. Etraf kýrmýzý harflerle iþlenen sayfalarla doluydu. Soðuyan çayýný bir dikiþte içti. Ondan da nefret ediyordu. Tek yudumluk zevkten baþka neydi ki zaten! Tek cümle arýyordu. Kendisinde durabileceði, soluklanabileceði tek bir cümle... Ama yazdýklarýnýn hiçbiri bu ayrýcalýðý haketmiyordu. Ara vermeden süren cinneti bir cümlede deðil bir kýtada durdu.
     Kalemimden mürekkep deðildi kandý akan,
     Beni böyle serseri eden zamandý akan,
     Harda göç nidalarý beynimde çýnladýkça,
     Burda sahte dünyamý saran tufandý kan...
     Yorgunluktan sandalyesinden kayýp þöminenin yanýna yýðýlýverdi. Yazarken fazla kan kaybetmiþti. Gece yarýsýna kadar deliksiz bir uyku çekecekti.
     Kabuslarýndan biri daha... Adak kayasý çýplaktý. Ne allý yeþilli çaputlar, ne de gerçekleþmesi istenen umutlar, dilekler... Yerlerindeydiler.
     “Gülüm! Nerdesin gülüm? Beni tek baþýma býrakma, gitme ne olur gitme, seni seviyorum...”
     Gülü, kayanýn ötesine düþmüþ can çekiþirken bulduðunda uyandý. Onu hayata döndürmüþ ama ölüme terketmiþti.
     “Ne yaptým ben?”
     Bakýndý. Zindan, taþýdýðý tüm hatýralarý dað evinin içine kusmuþtu. Odanýn her yerine yýðýlý binlerce sayfalýk doküman, kitap, defter... Ýlkokul anýlarýný bile... Savruk hayatýnýn semeresiydi bunlar. Daðýnýklýkta mavi kapaklý Kuran meali gözüne iliþti. Nereden nasýl eline geçmiþti hatýrlamýyordu! Kutsal kitabý rastgele açtý. Bu ayetle karþýlaþmýþtý:
     “De ki 'Ne dersiniz? Allah üzerinize geceyi kýyamete kadar sürekli kýlsaydý Allah'tan baþka hangi ilah sizi bir aydýnlýk getirecekti? Hala duymayacak mýsýnýz?”
     Kirli sakallarýný ýslatan hüzün yaðmuruna engel olamadý. Ebedi karanlýða mahkum edilenlerden, gemiye tutunamayanlardan biriydi o da. Geçmiþinin bir noktasýnda tufaný sezmiþ, koþmuþ ama sulara kapýlmaktan kurtulamamýþtý iþte. Hatta çýlgýn dalgalarla boðuþurken gemiye dokunmayý bile baþarmýþtý. Huzur duyduðu o aný ve nasýl avuçlarýnýn arasýndan kayýp gittiðini hatýrladý.
     Onulmaz bir umutsuzluða gömülmüþtü. Baþka bir hayat yaþýyordu sanki. Ne kitleler üzerinde yanký uyandýran kelimeleri ne de bedeni kendisine aitti. Çaresizdi... Çözüm üretmeliydi ama sorunun tam olarak ne olduðunu dahi kestiremiyordu. Yazdýðý kitaplarý ve fikirleriyle ani yükseliþini düþündü. Bu, son üç yýlda gerçekleþmiþti. Daha öncesinde ise aklýna ilk gelenler yirmili yaþlarýn acý hatýralarý oldu. Peki aradaki on yýl... Ne olmuþtu? Düþünüp mantýk yürütmek lazýmdý. Ýnsan hatýralar taþýyan bir varlýktýr. Bu on yýlda ne kadar sönük olsa da anýlarý olmalýydý. Ama hiçbirþey anýmsamýyordu. Bir oda dolusu belgeyi didik didik etti. Þaþýlacak þeydi bu. En ufak bir not dahi yoktu. Ne bir fotoðraf ne kaðýt parçasý ne de baþka bir þey... Kafasý allak bullak olmuþtu. Hayalle karýþýk, zihin silsilesinin paslý bir halkasýnda saklanan, karanlýk devirlerle ilgili bilgi kýrýntýlarý ortaya çýktý. Ve akabinde konuyla ilgili kýsa bir metin... Sayfada 'Hakkýnda hiçbir tarihi kaydýn olmadýðý, tam bir kopukluðun hakim olduðu çaðlar...' yazýyordu. Ýnsan ýrkýnýn kayýp halkasý! Onun da mazisiyle bugününü baðlayan zincir kopmuþtu. Ay'ýn sözleri geldi aklýna: 'Karanlýk devrin mahkumlarýndan birisin!' Yine de bunlar hala onun için bir þey ifade etmiyordu. En azýndan zincirin hangi halkada koptuðunu bulabilir; belki bu þekilde sonuca varabilirdi. Bilinçaltýný karýþtýrýrken en üstteki eski karalamalarýnýn arasýnda büyük bölümü yanmýþ o kaðýt parçasýný gördü ve çekip aldý yýðýndan. Sezgileri okumamasýný salýk veriyordu. Yine haklý çýkacaktý ama merakýna yenildi. Göreceði dizeler sinirlerinin iyice boþalmasýna neden olacaktý:
     “Aþkýyla yanýp gönlüme od düþtüðü demdi,
      Sýrlar bana vâkýftý, gülüþler hep elemdi...”
     Þir'i okuyunca nefesi daraldý. Soluk almakta zorlanýyor, kalbine söz geçiremiyordu. Ýki mýsranýn vücud verdiði parmaklýklarý, ilk defa bu kadar yakýndan duyumsuyordu. Oksijene hiç bu kadar ihtiyaç duymamýþtý. Dað evinde daha fazla kalmasý olanaksýz... Odada ileri geri dolaþýrken bilincini yitirip tökezleyince koþar adýmlarla kapýya yürüdü. Kiriþlerini kýracak kadar sertçe çarpýp dýþarý attý kendini. Þiirin sahibini sonsuza kadar yokettiðini düþünüyordu. Ama o adam mýsralarýyla yine karþýsýna çýkmýþtý iþte. Ýnsanýn kendini kaybettiði bir an vardýr. Þekiller gözüne bulanýk görünür. Tinhu o aný doruðunda yaþýyordu.
     “Gülümü bulmalýyým, ona kimsenin zarar vermesine müsaade etmem!”
     Yüz yýl önce, memleketin düþman postallarýyla çiðnendiði günkü gibi daða çýktý. Ne kadar koþtuðunu bilmiyordu. Üstü baþý paralanana, her yaný yara bere içinde kalana dek belki. Sýk aðaçlarýn, çalýlarýn içine umursamadan dalýyordu. Kaybolduðunu farkettiðindeyse artýk çok geçti. Bütün benliðini esir alan þey, korkuydu. Kahretti... Öfkenin gücü üzerinden çekilince insani zaaflarý belirivermiþti. Yorgunluðunu ve baþýnýn döndüðünü hissetti. Gönlü bulandý. Bacaklarýnýn bütün kuvveti çekilmiþ; diz çöküp, gözlerini arþa dikmiþti. Milyonlarca yýldýzýn ve kahramanlýk abidesi gibi duran hilalin aydýnlattýðý göðe baktý. Ona imreniyordu. Saatlerce bir kurt gibi uluyarak, hýçkýra hýçkýra aðladý. Faili olduðu cinayetin ardýndan geç kalýnmýþ bir yastý bu. Kardeþleri matemine ortak oldular. Gök kubbeyi titretti kurt ulumalarý. Yýldýzlar döküldü. Seneler önce öldürdüðü: Kendisiydi...
Önce fahiþe gülüþlerle sarsýldý toprak. Ardýndan daðlar bir bir patlamaya, büyüklü küçüklü aðaçlar köklerinden savrulmaya baþladý. Koyu bir kýzýllýk sardý etrafý. Ayaklarý yerden kesildiðinde dað evi gitgide gözden kaybolur oldu. Herþeyle birlikte... Deli rüzgar, ense kökünden tuttuðu gibi fezaya sürüklüyordu Tinhu'yu. Yalnýzca acý bir çýðlýkla karþýlýk verebilmiþti. Acaba akýp giden yýldýzlardan mý sorumlu tutuluyordu þimdi de! Korkunç mahþerin sebebi bu muydu? Iþýk gözlerini yakýyordu.
     Yerküreyi aþtý. Güneþ sistemini ve samanyolu galaksisini... Tüm boyutlarý, bütün bu karmaþayý, hercümerci... Ve en son, algýlar evreninin dýþýna taþtý. Tamamen savunmasýz ve kontrolsüz -fýrtýnaya yakalanan tüy gibi- dehlizin içine çekiliyordu.
Onu bilinçaltýna -zindana- baðlayan hatýralarýnýn oluþturduðu zincir, Tinhu'nun mahzenin derinliklerine düþüþünü durduramýyordu. Hayatýnýn hatýrlayamadýðý on yýlý, zincirin kayýp halkasý, Tinhu'yu zindanla olan baðlarýndan kurtarsa da; bu sonsuz düþüþünün önüne geçecek hiçbir þey kalmamýþtý geriye. Zincirin bir parçasý, gençlik yýllarý, zindana tutunuyor; diðer parçasý mahzenin derinlerinde hiçliðe savrulan Tinhu'ya... Ve geride on yýllýk koca bir boþluk uzanýyordu.
     Sonsuza yuvarlanan Tinhu can havliyle mahzenin raflarýna tutunmaya çalýþtý. Her seferinde kayýyor; devrilen raflar, mahzeni Tinhu'nun baþýna yýkýyordu. Etrafý kitaplarla kuþandý. Bu kez raflarý býrakýp cinnete sarýldý. Bir yandan -çaresiz- gayba sürükleniyor; diðer taraftan tutunamadýðý mahzeni dizi, dirseði, parmaklarý, kafasý, ayaklarý -her ne uzvu denk gelirse gelsin- hýnçla dövmeye çabalýyordu. Parçalanan tahta sesleri yýrtýlan sayfalarýn hýþýrtýsýna karýþtý. Devrilen raflarýn gürültüsü kýrýlan kemiklerinin ezgisine... Kitaplara yaptýðý çýlgýnca saldýrýsý, mahzenin hýþmýna uðrayacaktý. Silindirin bir o yanýna bir bu yanýna çarpýyordu onu! Ama can yanýðý, Tinhu'nun sýkýlý yumruklarýný bir an olsun gevþetemedi.
     Gaip lisanla yazýlan kitaplarýn yer aldýðý raflara vardýðýný kendi kanýndan tanýmýþtý. Sinirleri gerildi. Dikkatini tahta kitaplýða verip saðlam kalan tek bacaðýný hazýrladý. Ayný hizaya varmalarýna saniyeler kala, tüm iradesini zorlayarak gövdesini boþlukta döndürüp, bacaðýný kanýnýn hizasýndaki raflara gömdü. Tuzla buz olan tahta raflardan kurtulan o kitap açýldýðýnda, kýzýl kanatlý derviþi karþýsýnda bulmuþtu. Yalnýzca kýzýl çizgileri, hatlarý belirgindi. Doðrudan Tinhu'ya bakýyor, kýlý kýpýrdamýyordu. Tinhu, kendini serbest býrakýp sakýnmadan boþluða saldý. Gözlerini kapattý. Resimden kayýp gelen kýzýl siluet, usul usul içeri süzülecekti.
                    _______0________
     Ayýldýðýnda bedenini bir tahtta kurulmuþ buldu. Gözlerinin önü hala pusluydu. Bir süre göz kapaklarýný ovuþturdu. Etraf hala bulanýktý ama kendisi gibi yüzlercesi olduðunu farkedebiliyordu. Biri ona doðru ilerleyip ortadaki büyükçe masanýn üstüne sýçradý. Kývrýldý, eðildi, acayip hareketleriyle süzdü onu. Bu ilginç vücut hareketleri, beyne sahip bir ateþin ilkel ritüellerini; jestleri -bir yaratýðýnkinden ziyade-, topluluðun ortasýnda yanan bir ateþ hüzmesinin titreþimlerini andýrýyordu. Masanýn üzerine sýçrayan bu ateþ ýrkýndan ucube -görüntüler halen netleþmese de- Tinhu'nun içini ürpertmiþti.
     “Siz kimsiniz? Niye buradayým?”
     “Ben bu konseyin baþkanýyým!” dedi ortadaki adam. Sesinde bu dünyaya ait olmayan bir ton vardý.
     “Benden ne istiyorsunuz, ne konseyi...”
     “Siz, bunu gayet iyi biliyorsunuz?”
     Aslýnda karþýsýndaki ucube doðru söylüyordu. Tinhu, tüm duyularýyla öðrenmek istediði cevabý biliyordu. “Bu olamaz.” diyebildi içinden. Adam konuþmaya devam etti.
     “Yine de size biraz bizden bahsedeyim. Atalarýnýz albýz derdi ya da erlik... Yer altý dünyasýnýn hakimleri, karanlýðýn temsilcileri... Türk mitolojisi okuduysanýz bilirsiniz. Gerçi siz aydýn bir insandýnýz deðil mi beyefendi! Bu kadar izahata gerek yoktu. Afedersiniz benim gevezeliðime verin.”
     Bu sözler üzerine kalabalýkta korkunç bir kahkaha dalgasý dolaþtý. Az önce, daðda kaybolduðunda duyduðu fahiþe gülüþlerdi bunlar. Çok kýzmýþtý. Pis yaratýklara hadlerini bildirmek istedi. Saldýrmak için hamle yaptý ama kýmýldayamadý. Daha büyük bir kahkaha tufanýyla sarsýldý. Yaralanmýþ, onuru kýrýlmýþtý. Beriki;
     “Hadi yapmayýn, bizi üzmeyin böyle. Kibir sizi daha güçlü kýlýyor. Ve bizi... Siz de bilirsiniz ki biz insanlarýn kibriyle beslenen yaratýklarýz. Yine de burada bize hakaret edemezsiniz. Çünkü þeytanlar konseyinde þeytanýn sözü geçer.”
     Yapabileceði hiçbir þey yoktu. Bu ucube sýrf Tinhu'ya hakaret etmek için onu buraya getirmiþ olamazdý. Nerede olduðunu düþündü! Cehennemde miydi acaba? Bu süre zarfýnda gözleri iyice görür olmuþtu. Ama karþýlaþtýðý manzara karþýsýnda görmemeyi dileyecekti. Ortada ne taht vardý ne de masa... Karþýsýndaki yaratýklar iliklerine kadar titretmiþlerdi onu. Biraz önce bunlara mý kafa tutmuþtu! Hepsinden korkuncu zemin de yoktu. Yerin metrelerce üstünde boþlukta asýlý duruyorlardý.
     “Ben neredeyim?” diye yineledi korkuyla. Ýblis'in cevabý tüm olup bitenlerden daha da þok ediciydi:
     “Çanakkale'ye hoþ geldiniz!”
     Mantýðýn sýnýrlarýnýn zorlandýðý, dimaðýn yetersiz kaldýðý bir gerçekliðin içindeydi. Gerçeküstü bir realite... Akýlla kavranacak gibi deðildi. Hatta hayal bile edilemezdi. Çocukken gitmiþti Çanakkale'ye. Büyüklerinden atalarýnýn bu topraklarda yarattýðý destaný dinlemiþ, çocuk ruhunun bütün saflýðýyla duygulanmýþ, titremiþti. Dedesine “Hiç korkmamýþlar mý?” diye sorup da insanlar ona güldüðünde üzülmüþ; Dedesi, “Onlar çok büyüktü delikanlý. Bir gün sen de çok büyük olacaksýn. Ýþte o gün geldiðinde hiçbir þeyden korkmayacaksýn!” diye teskin etmiþti onu.
     Kirli el deðmemiþ çocukluk rüyalarýný anýmsadý. Anlatýlanlardan o kadar etkilenmiþti ki, bir gece elinde süngüsüyle Çanakkale'de görmüþtü kendini. Belli belirsiz siluetlerle birlikte ölüme koþuyorlardý. Uyandýðýnda terden sýrýlsýklam olmuþ, boðazý kurumuþtu ve kalp atýþlarýný duyabiliyordu. Yataðýndan kalkýp mutfaða yönelmiþ, eþsiz cengaverliðini koca bir bardak suyla ödüllendirmiþti. Her katresi rahmet her katresi nurdu sanki.
     Eðilip arza baktýðýnda gördüðü manzara çok farklýydý. Çanakkale olamazdý burasý. Artýk algýlarýndaki geliþmeyi yoðun olarak hissedebiliyordu. Beþ duyusunu aþmýþ, kalp gözüyle görür olmuþtu sanki. Ýlk fark ettiði þey, bu yerin hem karanlýðý hem aydýnlýðý bir arada barýndýrdýðý oldu. Ne geceydi ne de gündüz... Bununla birlikte ortam, hem gecenin zifiri karanlýðýný hem de gündüzün en ýþýklýsýný taþýyordu. Duyularýnýn bunu kavrayabilmesine imkan yoktu ama biliyordu iþte. Kendisi gibi boþlukta asýlý duran, dev kaya kütleleri gözüne çarptý. Sonra göðün ve sonsuza uzanan denizin olaðanüstü rengi... Müptelasý olduðu mavi, burada gördüðü rengin ancak gölgesi olabilirdi. Suret ve þekiller... Beynini özgürleþtiren kavramlar... Sezgilerindeki ani yükseliþ... Dünyevi olan herþeyin üstünde, ötesindeydi þimdi. Ýnsan hissiyatýný aþan bu muhteþem sanat eserinde eðreti durduðunu farketti. Yine de bu esrarlý yer iç dünyasýný deðiþtirmiþti.
     Hayranlýðýndan dalýp gitmiþ, kafasýný meþgul eden sorulardan biraz olsun uzaklaþmýþtý. Silkinip toparlandýðýnda olasýlýklarý tartmaya baþladý. Uzayda bir yolculuk yapmýþtý. Hücrelerine ayrýlýp yok olacaðýný düþünürken kendini bu ürkütücü konseyin karþýsýnda bulmuþtu ve Çanakkale'deydi. Zaman tüneline girmiþ olmalýydý. Saçmaydý belki ama daha mantýklý bir fikri yoktu. Ya geçmiþin bilinmeyen bir devrinde yer alan antik bir kent ya da belki milyonlarca yýl sonra kurulacak yapay bir uygarlýktý burasý. Zihnindeki karmaþayý Ýblis'in sesi daðýttý:
     “Burasý zaman ve mekandan beridir beyefendi!”
     “Nasýl, ne demek bu?”
     Ýblis, Tinhu'nun sorularýna aldýrmadan sözünü sürdürdü.
     “Yaþadýðýnýz boyuttaki her varlýk, her nesne üçüncü türdeki varoluþun, yani özün yansýmasý idi. Daha önce varlýk hiyerarþisinin en cüz'i boyutunda bulunuyordunuz. Geçmiþ yahut gelecekten bir kesitte deðilsiniz... Burada zaman yoktur. Ýnsanlar dünyadaki faniliklerini zamaný icat ederek iþaretlediler. Týpký yazýyý keþfedip sesleri iþaretlemeleri gibi. Ölüm olmasa ve eylemî yararlarý bulunmasa belki zaman kavramýna hiç ihtiyaç duyulmayacaktý.”
     “Þu an üçüncü türde miyim?”
     “Gerçekten þaþýrtýcý deðil mi?”
     Ucubenin yüzündeki sýrýtma sinirlerini bozuyordu. Belli etmemeye çalýþarak sordu.
     “Peki benden ne istiyorsunuz?”
     “Hala anlamamýþ olmanýz inanýlýr gibi deðil. Siz bu konseyin deðerli bir üyesi olarak buradasýnýz.”
     Havsalasý almýyordu. Nasýl olur da þeytanlar konseyinin bir parçasý olabilirdi! Ayrýca bedeninde de bir deðiþme yoktu. Hepsinden farklý görünüyordu. Ýblis;
     “Varoluþun bu diliminde hiçbir öz, gölgeler dünyasýndan getirdiði suretini taþýyamaz.” dedi ve devam etti. “Üçüncü türde cismani varlýðýnýzý koruyor olmanýz, söylediðime delildir. Bize güvenmelisiniz. Burada her varoluþ bir ilkedir. Ve her ilke olmasý gerektiði yerde durur. Sizi zorla tutuyor deðiliz. Konseyimizdeki yerinizi ihtirasýnýzla belirlediniz.”
Herþey duru su gibi berraktý. Ruhunu þeytana teslim etmiþ olduðunu anlayabiliyordu. Ýhanet etmiþ ve lanetlenmiþti. Derinlerden gelen güçlü bir dürtüyle yok olmak pahasýna savaþmaya karar verdi. Son aný da olsa doðru olaný yapmalýydý. Artýk korkmuyordu. Çünkü ne için savaþtýklarýný biliyordu.
     “Sizden biri olamam.” diye haykýrdý. Bunun üzerine laiyn güruhta bir hareketlenme oldu. Esas suretlerine büründüler ve artýk çok daha korkunçtular. Tinhu'ya doðru gökyüzü adýmlarýyla yaklaþtýlar. Tek ses duyuldu. Cehennem kokan bir ses:
     “Dönüþümünüzü tamamlamak üzere toplanmýþ olan bu konsey artýk zamanýn geldiðini düþünüyor.”
     Tahayyülü iflas etmiþti. Ne yapacaðýný bilemiyordu! Onuruyla yok olma kararýný hatýrlayýnca cesaret duydu. Korkaklýðý ezip geçmek için oturduðunu sandýðý yalan tahtýndan kalkmasý yeterli olacaktý. Ayaklandý. Küçük ellerini yumruða dönüþtürüp -zorlukla- yürüdü üzerlerine. Ruhundan bütün vücuduna ýþýk hüzmeleri akýyordu. Enerjiyi her zerresinde hissetti. Bu boyutta kendini görebilmek için aynalara ihtiyaç yoktu demek ki! Iþýk hedefine ulaþtýðýnda gözleri parladý. Ýblis'in;
     “Bu müellif!” dediðini duymuþtu.
     Birden tuhaf biçimde paniðe kapýldýlar. Daha da yaklaþamadýlar Tinhu'ya. Hatta Ýblis dýþýnda hepsinin gerilediði görülüyordu. Halbuki yalnýzca üç adým atabilmiþti üzerlerine. Alev saçan bakýþlarý, ateþ ýrkýný bile caydýrýyordu. Çehrelerine þaþkýnlýk ve öfke hakimdi.
     “Nasýl bir aldatmaca bu? Böylesi görülmemiþtir. Seni hatýrlýyorum. Belki de en zayýflarýydýn! Yorganýnýn altýnda aðlayan bir zavallý... Bu nasýl olur?”
     Gerinip vücudunu esnetti. Acýya raðmen delice gülümsüyordu. Mahzende düþerken bütün kemikleri kýrýldýðýndan zihin gücüyle kendini ancak ayakta tutabiliyordu. Ama Ýblis'e meydan okumasýný önlemedi bu.
     “Öyle mi? Yaklaþ da dönüþüm nasýl olurmuþ göstereyim!”
     Þeytanlarýn kibir dolu saadetleri de böylece tarihe gömülmüþ oldu. Yakýcý bir lisanla tehditler savurup kaçýþtýlar. Akabinde her yer karanlýða büründü.
     Üzerine koyu bir aðýrlýk çökmüþtü. Tinhu ilk baþta aðýrlýðýn sebebini kavrayamadý. Karabasan gibi bedeninin her yanýnda ayný baskýyý hissediyordu. Parmaklarýný kýmýldatmaya çalýþýrken topraðý özümsedi. Ýþte o an toprak altýnda olduðunu anlamýþtý. Diþiyle týrnaðýyla kazdý; didindi ve nihayet ýþýða ulaþtý. Takatinin son damlasýyla üzerindeki toprak yýðýnýndan silkinip ayaða kalktýðýnda, hayretle gökten izlediði topraklarda olduðunu görmüþtü. Ýblis'in Çanakkale diye gösterdiði topraklar... Bu, Tinhu için yeniden doðuþtu. Zincirin kayýp halkasýný bulma amacý baþarýya ulaþamadý belki, lakin tüm zincirleri kýrýlýp un ufak oldular. Bir kelebeðin kozasýndan sýyrýlmasý gibi görkemli bir diriliþin eþiðinde duruyordu



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
"Bastýðýn Yerleri Toprak Diyerek Geçme Taný"
Sayýklamalar 3 (Hegel'i Düþlerken)
Kalbindeki Karanlýðýn Yükseliþi
Sanat Üzerine...
Sayýklamalar (Platon'u Düþlerken... )
Damarlarýnda Dolaþan Yazgý...

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Beyit [Þiir]
Bütün Sanatçýlarý Susturun [Þiir]
Sen Gitme [Þiir]
Allah'ý Bulmak [Þiir]
Türk Milletinin Evlatlarýna... [Þiir]
Þairin Hayatý [Þiir]
Biz... [Þiir]
Kýtalar [Þiir]
Aklýmdan Geçen Bazý Þeyler [Þiir]
Ýtiraf [Þiir]


Umut Salih Tiryakioðlu kimdir?

. . .

Etkilendiði Yazarlar:
..


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Umut Salih Tiryakioðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.