Saat on onbir sularý. Evimdeyim. Eþim, açýlan kapýdan sel sularýnýn getirdiði bir yaprak gibi yanýma süzüldü. Kupkuru ve sopsoluktu. Þaþkýnlýkla kendisine bakarken, gözlerimin içine bakarak babamýn öldüðünü söyledi. Þaka sandým önce. Dudaklarýmdan þaka bu diye hüzünlü bir ifade çýktý. Babamýn hastalýðýný hatýrlatýnca, öldüðüne inandým. Üzerimdeki þoku atlatýr atlatmaz, doðruldum. Dizlerimin birbirine kenetlendiðini hissettim. Adým atacak gücüm yoktu. Eþimin yardýmýyla lavaboya kadar gittim. Kustum. Ardýndan yüzümü yýkadým, tekrar kalktýðým yere gidip oturdum. Çocuklar, soluk benizleriyle yanýmda durdular. Ýkisinin de saçlarýný okþadým. Hadi kalkýn hazýrlanýn dedim. Eþim ve çocuklarým verilen komut üzerine hazýrlanmaya baþladýlar. Bense bir kaplumbaða hýzýyla hareket ederek, giyindim. Bavullarý hazýrlarken, beremi, kaþkolumu ve montumu bavula koyuyordum. Eþim beni uyardý. Ne yapýyorsun mayýs ayýndayýz, aralýkta deðiliz dedi. Kendime geldim. Bunun üzerine yazlýk kýfafetlerimi giyerek ve bir kýsmýný bavula koyarak çýktým. Kýz kardeþim ve eniþtemle buluþacaðýmýz öðretmen evine doðru hareket ettik. Arabaya bineceðimiz esnada, eþim evdeyken kýzkardeþimi ve eniþtemi aradýðýný ve onlarý beklememiz gerektiðini söyledi. Öðretmen evinde arabamýzý býrakarak, eniþtemin getirdiði bir minübüse bindik. Yarým saat bekledikten sonra kýzkardeþim ve eniþtem yanlarýnda kýzlarýný da alarak geldiler. Arabamýz siyah renkte, minibüs tarzý bir arabaydý. Benim iki oðlum, kýzkardeþimin bir kýzýyla beraber, çoluk çocuk arabaya doluþtuk. Direksiyona ben geçtim, eniþtem de yanýmda oturdu. Sýrayla arabayý kullanacaktýk. Yorulan kenara çekilecekti. Yolumuz uzundu. Adýyaman'a kadar gidecektik. Trabzon istikametine doðru gitmeye baþladýk. Yolun bir kenarýnda deniz, bir yanýnda fýndýk bahçeleri vardý. Arabanýn penceresinden deniz kokusu arabanýn içinde dolarken, sonsuz bir uykuya gider gibiydik. Hava güneþli, yüreðimiz üzüntülüydü. Babamýn öldüðüne inanamýyordum. Hepimiz cenazenin biz görmeden topraða verilmesine, çok üzüldük. Kýzkardeþimin kýzý Elvan, Maçka'ya saptýðýmýz yolda mýzmýzlanmaya baþladý. Zigana geçine kadar üç büyük havluyu kusarak periþan etti. Ben, babamý kaybettiðime üzülürken, gözümün öününde yeðenimin ölümüne þahit olmaktan korktum. Tekrar geri dönerek, çocuðu Rize'deki doktoruna gösterelim dedim. Bu fikrimi uygun bulmadýlar. Bir müddet bu þekilde yola devam ettik; ama çocuðun durumu gittikçe kötüleþti. Önümüzdeki ilk durakta hastahaneye uðramaya karar verdik. Refahiye'ye yaklaþtýðýmýz da ise iyice benzi solmuþtu. Kýzkardeþim mola vermemizi en yakýn saðlýk kuruluþuna baþvurmamýzý istedi. Elvan, gerçekten çok kötü durumdaydý. Refahiye'ye ulaþýr ulaþmaz hastaneye gittik. Çocuðu acile götürdüðümüzde doktor çocuðun müþahadede kalmasýný istedi. Adýyaman'da cenazemiz olduðunu söylememiz kar etmedi. Elvan'ý müþahadede yatýrmak zorunda kaldýk. Serumlarýnýn bitmesini beklemeye baþladýk. Elvan yatakta kendinden geçmiþ bir vaziyette yatmaktaydý. Kýzkardeþim ve eþim yanýnda kaldý; biz ise çocuklarla beraber dýþarý çýktýk. Eniþtem de iyi görünmüyordu. Daha yolun baþýnda havlu atmýþtýk. Yenilmiþtik yolculuðun eziyetine. Kocaman adamlardýk; ama küçük bir dal gibi aðaçtan koparcasýna yollara düþmüþtük. Yýllarca emek vererek olgunlaþtýrdýðýmýz tüm sabýr meyvelerimizden þimdi kurtçuklar çýkmak üzereydi. Yolculuk bizi kýrýp geçirmiþti. Hastahanenin kapýsýnda eniþtemle ve çocuklarla beklerken, elindeki poþette bir kene olan orta yaþlý bir adam geldi. Keneyi çocuðunun vücudundan çýkardýðýný söyledi. Adama þaþkýnlýk içinde baktýktan sonra, gözlerim fal taþý kadar açýlarak eniþtemin gözleriyle buluþtu. Eniþtem cin çarpmýþ gibi þekilden þekile girdi. Þekli o kadar bozuldu ki, onun bir çocuðun elinden yapýlma yamru yumru çamur heykel olduðu sanýlýrdý. Elvan'ý hastahaneden kaçýrarak, yola koyulduk; ama Elvan hala kendinden geçmiþ bir vaziyette yatýyordu. Çok yorulmuþtuk, bitkindik, açtýk. Refahiye'nin çýkýþýndaki bir lokantada yemek yemeye karar verdik. Yedikten sonra tekrar yola devam ettik. Yolculuðumuzun daha ilk dakikalarýnda ben, bir aðrý kesiciyle, tansiyon ilacýmý aldým. Eniþtem de baþýnýn aðrýdýðýný kendisine de bir aðrý kesici vermemi istedi. Ýlaçlar alýndý, uyuyan uyumaya devam etti. Yola bir süre bu þekilde devam ettik. Bir müddet sonra eniþtem baðýrarak, gözlerinin seyirdiðini, önünü göremeyecek bir durumda olduðunu ve sol kolunun tamamen tutulduðunu söyledi. Arabanýn iç ýþýðýný yakarak, eniþtemin gözlerine bakýnca kýpkýrmýzý olduklarýný gördük. Bunun üzerine direksiyona ben geçtim. Gözünün ve sol kolunun bu hale nasýl geldiðini anlamaya çalýþýyorduk. Ýmranlý ilçesine geldiðimizi fark ettik. Devlet hastahanesine gitmeye karar verdik. Devlet hastahanesinin kapýsýndayken, ben ve eniþtem yukarý çýktýk. On beþ yirmi dakika sonra, geri geldim. Eniþtemin müþahadeye alýndýðýný, kalp ritminin bozulduðunu ve tansiyonunun yükseldiðini söyledim. Herkes arabadaydý, gecenin on ikisiydi, çocuklar uyuyordu. Kýzkardeþim çok þaþýrdý. Daha baþýmýza ne gelecek Allah'ým dedi. Cenazeye giderken, biz de mi ölmeye mi gidiyoruz diyerek baygýnlýk geçirdi. Kýzkardeþimi ayýltmaya çalýþtýk. Biraz kendine gelince, eniþtemin durumunun aðýr olmadýðýný söyledim. Ben herkesi arabada býrakarak, eniþtemin yanýna gittim. Eniþtem müþahadede bir enkaz gibi yatýyordu. Müþahade odasý iki kiþilikti. Diðer yatak boþtu. O yataða uzanýp, ölürcesine uyumak istedim. Uyusam ne zaman uyanýrdým kim bilebirdi? Aradan çok zaman geçmemiþti ki, kenenin ýsýrmýþ olduðu bir hastayý getirip, yan yataða yatýrdýlar. Hemþire korkmamýz gerektiðini söylerken, bir yandan da, eniþtemin tansiyonuna bakmaktaydý. Hemþire odadan ayrýlýr ayrýlmaz, baygýn olan eniþtemi ayaða dikerek aslan görmüþ ceylanlar gibi oradan kaçtýk. Yaptýðýmýz yenilir yutulur bir þey deðildi. Biz bunu düþünemeyecek kadar, korkmuþtuk. Acý ya kaçýrýrdý ya da yakalayýp düþürürdü. Biz yine yollara düþmüþtük. Yollar ise, bir eðilip bir bükülüyordu. Hem arabanýn hem de yolculuðun darlýðýndan yüreðimizi sýkýntý basmýþtý. Ne gökyüzündeki yýldýzlar ne de yol kenarýndaki karanlýk dolu tarlalar bize bir geniþlik veriyordu. Sanki gecenin karanlýðý bizi emiyordu. Ýçimiz dýþýmýz kararmýþtý. Az ileride bir mola yerine rastladýk. Orada çaylarýmýzý yudumlarken gecenin iki buçuðunda, bize Sivas merkezinden Malatya istikametine giden yolun kapalý olduðunu söylediler. Ben de baþka bir yol var mý yok mu diye sordum. Bunun üzerine on beþ kilometrelik Yýldýzeli yolundan Bedirli köyü istikametine gidersek Malatya yoluna çýkacaðýmýzý belirttiler. Bir an önce yola çýkarak Adýyaman'a varmak istediðimizden hemen yola çýktýk. Tarlada bir yol... Hava karanlýk... Her yol alýþýmýzda karþýmýza önü beyaz, arkasý kýrmýzý bir kamyon çýktý. Ýlk kamyonun plakasýný far ýþýklarýyla gördük, 58 K ... Biraz daha ilerleyince ayný kamyonu gördük, yine plakasý 58 K ... Az daha ilerleyince yine ayný kamyon, önü beyaz, arkasý kýrmýzý ve pilakasý 58 K... Eþim cinlerin karþýmýza kamyon suretinde çýktýðýný söyledi. Hepimizde bir korku baþladý. Bildiðimiz tüm dualarýný okuduk. Yine karþýmýzda ayný kamyon ve pilakasý da ayný. Çýldýrmak üzereydik. Bir daha kamyona rastlarsak, arabayý durdurup ne olduðuna bakmaya karar verdim ama jandarmayý da aramayý ihmal etmedim. Telefondaki sese bulunduðumuz yeri söyledim. Gelemeyeceklerini söylediler. Yapacak tek bir þey kalmýþtý. Bir kamyonu durmak... Bir kamyonun daha geldiðini görünce arabayý durdum. Eniþtemle beraber kamyonun önene çýktýk. Durdu. Þoför camý az arayarak, bize hayýrdýr dedi. Yabancý olduðumuzu ve hep ayný kamyona rastladýðýmýzý, ardýndan da Adýyaman'a gitmek istediðimizi söyledik. Doðru yolda olduðumuzu, kamyonlarýn þirket arabasý olduðu için ayný renge ve plakaya sahip bulunduklarýný söyledi. Ýçimiz rahatladý. Kamyon þoförüne teþekkür ettik. Tekrar yola koyulduk. Evimize geldiðimizde, cenazemiz olmasýna raðmen hep ayný ifadeyi tekrarladým. Önü beyaz, arkasý kýrmýzý 58 K...