Düþünce dilden, dil düþünceden doðar. -Platon |
|
||||||||||
|
"Kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayý Binayý kurar iken gördüm Leyla'yý Leyla baþýma açtý türlü belayý" O kerpiç binalar yapýlýrken kadýnlarýmýzda, kýzlarýmýzda Leyla adý bile yoktu köyümüzde. Hüsneler, Ayþeler, Döndüler... vardý. Yukarýdan aþaðýya köyün içinde o kadar yýkýk duvarlý kerpiç ev kalýntýsý var ki dayanamadým bunlardan birinin fotoðrafýný çektim. Sonra dedim ki kendi kendime "Ben, bu yýkýk duvarlarý konuþturayým; kendi öykülerini kendileri anlatsýnlar." Sözü aldý aðzýmdan yýkýk duvar: "Ben bir yýkýk duvarým. Bir ben deðilim yýkýk olan. Bana dayanan diðer üç duvar da yýkýk. Yeni yapýlýrken de ne kadar keyifliydim. Köy mezarlýðýnýn yanýndaki gölün kenarýnda kerpiçlerimi kesti sahibim. Dört gözlü kalýbýn içine, kardýðý samanla karýþýk çamuru attý. Kalýbý kaldýrýnca dört kerpiç ortaya çýktý. Yan yana sýralandý kerpiçler. Sýðýr dönüþü hayvanlar çiðnemesin diye kuruyuncaya kadar kerpiç sergisinin baþýný bekledi kerpici kesenler. Kurudu, yapýlacaðým yere at arabasý ya da traktör vagonetiyle çekildi kerpiçler. Bu köyün insanlarý duvar ustalýðýndan anlamazlardý. Göçmen ustanýn maharetli elleriyle kayýldý üst üste kerpiçler. Harcýmýz da yine çamurdu. Çatý ne arasýn o zamanlar. Ýnce, kalýn direklerle örtüldü üstümüz. Sonra ot ve toprak atýldý dama. Ýçimizi, dýþýmýzý o, uzun boylu Fettah Usta sývayýnca olduk bir köy evi. Öyle uzun boyluydu ki bu adam çoðu yerde merdiven bile kullanmazdý sýva yaparken. Þimdi yýkýk duvarlar olduðumuza bakmayýn neler yaþandý bizim dört duvarýný oluþturduðumuz bu evlerde. Evlerin dört duvarý içinde, giriþte mabeyin dediðimiz, odalara ve evliðe açýlan bir geniþçe aralýk. Odanýn biri sürekli oturulan yer olduðu için üç tarafýna, içi taþla doldurulmuþ yükseklikler yapýlýr; somya, kanepe yerine kullanýlýrdý bu kilimle, minderlerle, halý yastýklarla döþenmiþ yerler. Bu odanýn bir köþesinde de tabaný betonla örtülmüþ, köylünün "hamamlýk" dediði her tarafý açýk banyo bulunurdu. Bizim dört duvar olarak oluþturduðumuz evlerin içinde, köy evlerinde yüklük, buzdolabý görevleri yapan "evlik" vardý. Serin, soðuk olurdu bu odalar. Bir tarafýnda yün yorgan, yatak kayýlý olurdu bu evliklerin. Ayrýca kýþlýk yufka ekmek, kurbandan kurbana üzlüklere doldurulan kavurma(sýzgýt), turþu küpleri de bu evliklerde saklanýrdý. Niþanlýsýný, akþamlarý gizlice görmeye gelen köy gençleri de utana sýkýla, elleri kýnalý niþanlýlarý ile bu serin odalarda görüþürlerdi. Acýkan çocuklarýna bu evliklerdeki üzlüklerde korunan kavurma ya da çökelekle dürüm verirdi analar. Gün geldi, her kýþ akan üstümüzdeki o kara örtüler, damlar açýldý, yerine çatýlar kuruldu. Kýrmýzý kiremitli çatýlar. Köylü, toprak örtülü damlara iki köy öteden çora çekmekten kurtuldu. Biz duvarlar da yaðmurdan, kardan daha az etkilenir olduk. Fotoðrafta sadece bizi, yani yýkýk duvarlarýný gördüðünüz ev Kekeç'in Ali amcanýn eski evidir. Kýrmýzý yanaklý Ali emminin ilk eþi Hüsne teyze, kýnalý elleriyle bu eve gelin geldi. Üç çocuklu gelinken, kayýnbabasýnýn yanýnda sesli konuþmazken daha, genç yaþta traktörle vagonet arasýnda kalýp geçti gitti bu dünyadan. Bu yýkýk evin fotoðrafýný çekince aklýna geldi bizleri anlatmak bu satýrlarýn yazarýnýn. Keþke Hüsne gelinin dramatik öyküsünü de tam bilse de anlatsaydý. Fotoðrafý yok; ama bu yýkýk duvarlarý kalmýþ evlerden biri de aþaðý mahallededir. O evde de bizi konuþturup "niye yýkýk duvarlar olduðumuzu" anlatan yazarýmýzýn Hüsne teyzesi otururdu. Türküler yakan, yanýk sesiyle bu türküleri söyleyen, yoksulluk içinde yaþamýþ, tam da bolluða kavuþup rahat edecekken hastalanýp yýllarca derdin sýkýntýsýyla yaþayan Hüsne teyze. Öðretmen olan yeðeninin eþinin de çalýþmasýna aklý bir türlü ermemiþti Hüsne teyzenin. "Senin yemeðini kim yapýyor? Mektebe aç mý gidiyorsun?" diye sorular sorardý. Türkü bile yakmýþtý. Sanýyordu ki çalýþan kadýnlar evde yemek falan yapmaz. Þimdi bizi, yýkýk duvarlarýný gördüðünüz bu evde Hüsne teyzenin kocasý Saat emmi (Sait) çobanlýk yaparken ne yoksulluklar yaþanmýþtýr. Dolabýnda sakladýðý, Nevþehirli çerçilerin çorap eskisiyle, yýrtýk naylon ayakkabý karþýlýðýnda sattýðý kuru üzümü, leblebiyi çocuklarýna gýdým gýdým verirdi Hüsne teyze. O küçük, kirli beyaz karton kutusuyla Rize çayý paketinden azcýk atardý demliðe. Nerede þimdiki gibi çeþit çeþit çay? Ne Hüsneler, Hürüler, Ümüþler ve de Döndüler gördük biz, þimdiki gibi birer yýkýk duvar deðilken. Ne sevinçlere ne üzüntülere tanýklýk ettik o dört tarafýný çevirdiðimiz evlerin içinde. Kocasýndan olmadýk yere dayak yiyen kadýnlarýn aðlayýþýný, doktora bile götürülemeden yataðýnda ölen yaþlýlarýn inleyiþlerini yaþadýk. Niye o evler artýk uçuntu oldu da bizler birer yýkýk duvar olup çýktýk? 1960'lardan sonra kasabalarda, kentlerde üçer beþer birleþip ev tutarak okumaya baþladý bu köyün çocuklarý. Ýyi de okudular. Pek çok meslekten iþ sahibi oldular. En çok da öðretmen yetiþti. Okuyanlar iþleri gereði memleketin çeþitli yerlerine daðýlmaya baþlayýnca göç de baþladý köyden. Bir de "Alamancýlýk" çýktý o yýllarda. Memleketimin kara yaðýz, o yaþa kadar askerlik dýþýnda köyünden bile çýkmamýþ insanlarý trenlerle çalýþmaya gittiler uzak el kapýlarýna. Zamanla eþ ve çocuklarýný da götürmeye baþladýlar. Birçoðu yerleþti kaldý uzak gurbet ellerine. Ekmek nerdeyse hayat da oradaydý. Tarlalara kadastro da gelince bölük pörçük olunca o bereketli tarlalar, çoðu sattý payýna düþeni. Ankara'dan, Kayseri'den, Kýrþehir'den...çeþitli kentlerden ev alanlar göçüp gittiler köyden. Evlerini bahçe duvarlarýyla çevirip, aðaçlar dikerek güzelleþtirip köyde kalanlar da var; ama köyün pek çok insaný göçüp gitti. Boþ kalan evler de zaman içinde, bakaný, oturaný olmayýnca yýkýk dört duvara dönüþtü. Yýkýk duvarlarýn öyküsü de aslýnda köyün, köylülüðün de bir tükeniþidir.Bizde, bu yýkýk duvarlarda anlatacak ne yaþanmýþlýklar var; ama þimdilik yeter deyip sözü bu satýrlarýn yazarýna býrakalým." ........................................................... Tüm yazýlarýmý kendi söyleyiþimle yazarken yüz elli hanelik köyümün nasýl elli haneye kadar düþtüðünün öyküsünü, görünce etkilendiðim yýkýk duvarlarýn aðzýyla anlatmak istedim. Çünkü o duvarlarýn oluþturduðu evler terkedilip viraneye dönerken aslýnda bir kültürün, yaþam biçiminin de tükenmiþliðini anlatýyorlar. "Biz toprak damlý, kerpiç duvarlý Evlerde büyüdük Kýþýn sýcak, yazýn serindi bu evler Öyle kendimize ayrýlmýþ Odalarýmýz falan yoktu Alfabedeki yazýlarý geçtik Saman yapraklý defterlerimize Gaz lambasýnýn soluk ýþýðýnda Lüks lambasýnýn yanmasý bile lükstü Evimize konuk geldiðinde Okuduk, yazdýk, büyüdük Kentlere göçtük Rahat yaþadýk, yaþýyoruz Özlemini duyuyoruz o yoksunluk günlerinin Köydeki bir yýkýk duvarý Gördüðümüzde" .......................................................................... Numan Kurt 17 Kasým 2010
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Numan Kurt, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |