Ýnsan gülümsemeyle gözyaþý arasýnda gidip gelen bir sarkaçtýr. -Byron |
|
||||||||||
|
DÖN GERÝ BAK (Akçataþ köyü gençlerine) Ne zaman, tatlý bir parmak üzümü yesem o þirin köyü anýmsarým. Hoþ, nerede þimdi o hafif sararmýþ parmak üzümleri? "O þirin köy" derken hangi köy olduðunu merak etmiþsinizdir. Çocukluðumun iki yýlý o köyde geçti. Hacýbektaþ'ýn Topayýn (Akçataþ) köyü. Þimdilerde kaç kiþi yaþar orada? Orasý da diðer köyler gibi boþaldý mý? O güzelim baðlar, bahçeler, havuzlardan bugüne kalanlar oldu mu? Bir türkü var. Her dinleyiþimde beni yürekten yakan: " Erzincan'a girdim, ne güzel baðlar Erzurum'a vardým dumanlý daðlar Elleri koynunda bir gelin aðlar Oy anam anam, nasýl dayanam" Âþýklar köyünün yanýndaki dik yokuþu aþýnca görürsünüz Topayýn'ýn baðlarýný. O baðlarý hep merak ederim. Çubuðundan koparýp yediðim parmak üzümlerinin, bugün hiç bulamadýðým siyah üzümün tadý hep damaðýmdadýr. Dumanlý daðlarý yoksa da tepelerini düþünürüm. Ceviz, badem aðaçlarýný, aðzýna kadar su ile dolu havuzlarý, okulun yanýndan baþlayýp Yukarý Topayýn'a doðru uzanan bahçeyi, Çelebilerin bahçesini düþünürüm. O bahçede yaz boyu ter döküp "Biz adak geldik." diyerek bedava, karýn tokluðuna çalýþan insanlarý, kýzlarý, gelinleri düþünürüm. Tam kýrk sekiz yýl geçti o köyde yaþadýklarýmýn üzerinden. Siz olsanýz yaþadýklarýnýzýn ne kadarýný hatýrlarsýnýz? Bazen "Ey zaman!" derim "sen ne kadar acýmasýzsýn. Senin hep akýp gitmeni, bir an önce bitmeni isteyen 'Akþam olsa, sabah olsa, þu vakit gelse...' diye hep sabýrsýzlanan insana yaþadýklarýnýn en tatlýlarýný bile unutturursun." Ýþte ben de o köyde yaþadýklarýmýn çoðunu, tanýdýklarýmýn çoðunu unuttum. Ablak suratlý, utangaç bir çocukken kýr saçlý, yaþý altmýþa dayanmýþ, eh biraz da göbekli bir adam yaptý bizi geçip giden zaman. Aklýmda kalanlar da sanki bir sis perdesinin altýnda. Aðabeyimin öðretmen olarak ilk görev yeriydi Topayýn. Benim köyüm, Sadýk köyü ile üç saatlik yaya yürüyüþ mesafesindeydi. Köy okulu taþtan kayma, iki küçük sýnýfla bitiþiðinde küçücük bir öðretmen lojmanýndan oluþmuþtu. O yaz düðünü olan aðabeyim ilk günlerde yengemi kendi köyümüzde býrakmýþtý. Ýkimiz gitmiþtik köye. Yengem gelince de ben yine onlarýn yanýnda kalmýþtým. Bu büyüklerimizin kararýydý. Biz çocuklara laf da düþmezdi, fikrimiz de sorulmazdý. Ben ilkokul beþinci sýnýfý aðabeyimin yanýnda okurken aðabeyimin kayný, arkadaþým Mehmet Deveci de benimle birlikte onlarýn yanýnda kaldý. Ýkinci yýl, ilkokulu bitirdiðim halde, ekonomik zorluklar yüzünden ortaokula gidemedim, yine aðabeyimin ve yengemin yanýnda beþinci sýnýfý tekrarladým. Davetler ilk günlerde baþlamýþtý hemen. Bu hoþgönüllü insanlarýn, yoksul da olsalar sofra hazýrlayýþlarýna, neredeyse yoktan var ediþlerine hayran olurdum. Sofralarýnda da kendi yaptýklarý þaraplarý, rakýlarý eksik olmazdý. Bunlarý anlatýrken iki aileyi anmadan edemeyeceðim. Ali Dayý!..Ali Dayý!..Þiþmanca bir adam. O zamanlar altmýþ yaþýn üzerinde. Onun okulun yanýndaki evini düþündükçe hep Fakir Baykurt'un "Yýlanlarýn Öcü" adlý romanýndaki Kara Bayram'ýn evi gelir aklýma. Bir küçük avlu, üstte dýþ merdivenle çýkýlan iki oda, altta hevenk üzümü, meyve kokulu depo olarak kullanýlan bir oda daha. Avlunun öbür köþesinde toprak yüzlü Emine teyzemin ekmek yaptýðý tandýr evi. Ali Dayý'ya köyde Ýzzet'in Ali derlerdi. Oðlu Ýzzet amca da o zamanlar Ankara'da çalýþýrdý. Torunu Sait, dedesinin yanýnda kalýr, köy okulunda okurdu. Benim de oyun arkadaþýmdý. Sýk sýk ya biz Ali Dayý'nýn evine giderdik ya da o, Emine teyze, kýzý Rahmiye, torunu Sait'le bizim lojmana gelirlerdi. O zamanlar köyde ürettiði üzümden þarap yapmayan yoktu. Hatta yer yokluðundan mý, kaçak olduðu için jandarma korkusundan mý unuttum, Ali Dayý iki küp þarabýný da okulun kömürlüðüne koydurmuþtu. Akþamlarý geldiðinde þarap getirtmek için beni gönderirlerdi. Rahmetli, biraz içince iyice kýzarýr, biraz sonra da uyuklamaya baþlardý. Yoksul Ali Dayý'nýn çarýk diktiðini, öküzlerle tarlaya gittiðini de hatýrlarým. Ali Dayý'nýn, tekneye üzümleri doldurup ayaðýna lastik ayakkabýlarý geçirerek üzüm çiðnediði de gözümün önüne gelir hep. O üzüm þýrasý ya pekmez olur ya sirke ya da þarap. Unutamadýðým bir baþka kiþi de, evi Ali Dayý'nýn evine göre biraz daha aþaðýlarda olan Hüseyin Usta'ydý. Niye mi unutmadým bunca yýl sonra onu? Her evine gidiþimizde Havva teyzenin o bembeyaz, nefis pirinç pilavýný da yerdik. Birkaç kadehten sonra Hüseyin Usta, gramafonu kurar, taþ plaklardan Ürgüplü Refik Baþaran'ý, Zekeriya Bozdað'ý dinletirdi. Çalýnan oyun havasý ise tahta, þimþir kaþýklarý alýr, o ufacýk boyu, týknaz gövdesiyle çok güzel oyun döktürürdü. Daha baþkalarý da var aklýmda, belleðimde. Var da hepsi bölük pörçük. Cuma günleri daha güneþ doðarken lojmanýn camýna "tak tak" vurulur. Peþinden bir ses: -Hoca!..Hoca!..Sepeti ver. Pazara gidiyorum. -Tamam Emin, hemen getiriyorum. Aðabeyim, sepetin içine beþ lira atar, alýnacaklarý da söyler. O, pencereden baðýran Emin kim mi? Soyadý ya Akyýldýz ya da Ayyýldýz diye kalmýþ aklýmda. Gözleri þehla, ince, sýrým gibi bir adam. Sonradan köye muhtar da olmuþ. Rahmetli olduðunu da çok sonralarý duymuþtum. Baþkalarý için bir þeyler yapmayý seven, hürmetkar bir Anadolu insaný. Köyün giriþinde evi olan Seyfullah, köyün o zamanki muhtarý, evi köyün biraz dýþýndaki tepede olan Mahmut amca ve oðlu Ýmdat. Okulun karþýsýndaki evde "dede"lik de yapan býyýklarý yukarý kývrýk Mutullah amca ve daha niceleri.Ýki yýl o köyde okudum da hiç mi sýnýf arkadaþým olmadý? Elbette vardý; ama kimler kaldý aklýmda? Kapý komþumuz Hayriye teyzenin kýzý Nermin, babasý zabýta olan Mualla, Ali Aslan, Yukarý Topayýn'dan Muzaffer, ikinci yýl da Sait Öztürk, Derviþ Aslan, Faký aðanýn oðlu Murat... Beynimi ne kadar zorlasam da bunlarý bulabiliyorum. Benim facebook hesabýna bir gün Baki Kaya adýyla bir mesaj geldi. Yazýlarýmýn birinde Topayýn (Akçataþ) köyünden söz etmiþtim. Baðýndan, bahçesinden, havuzlarýndan, çeþmesinden...O, tadýna doyulmayan üzümünden, pekmezinden ve de þarabýndan. Sanýrým Baki kardeþimiz o yazýmý okumuþ. Beni kurucusu olduðu köy sitesine davet etti. Facebook'ta arkadaþ da olduk. Ona dedim ki: "Köyünüzle ilgili çok az da olsa anýlarým var. Bir iki yazýyla bunlarý anlatýr, sitenize de gönderirim." Ýþte bu yazý, bu söz üzerine ortaya çýktý. Yoksul da olsa hemen yemeði, mezesi hazýr olan bu temiz insanlarý, o zaman bile kýzlarý yaya, Hacýbektaþ'a ortaokul okumaya gönderen bu köyü, ta o yýllardan beri hiç gidip görmesem de unutamadým. Kýsmetse bu yýl 16 Aðustos'ta Sait Öztürk'ün (Köyde kalýyormuþ.) bir çayýný içmek için uðrayacaðým. ............. Der ki Dilimin güzel türkülerinden biri "Tokat bir bað içinde Gülü bardað içinde Tokat'tan yâr sevenin Yüreði yað içinde" Çocuktum ben O bað içindeki köyde Yâr de sevmedim Ama Baðýyla bahçesiyle Pýnarýyla deresiyle Hele hele de Ýnsanýyla Ben O köyü sevdim Ve der ki dilimin ünlü ozaný Parmak üzümü tadýnda þiirlerin yazaný Cahit Külebi: "Orda, derenin içinde Ýki üç akçakavak Tekerler döner, baþým döner Kavaklar yeþeriyor, dön geri bak" .............. Dönüp geri baktým, aklýmda kalanlarý anlattým. Okuyan Topayýn (Akçataþ) köyü gençlerine armaðan olsun. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, 19 Temmuz 2010 Numan Kurt
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Numan Kurt, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |