Özyaþamöyküsü baþka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eþsiz bir araç. -Philip Guedella |
|
||||||||||
|
Yarým saat önceden gittim. Gene güvercinlerle biraz oyalandým. Denizi seyrettim. Manzara dinlendirici, serin esen rüzgar rahatlatýcýydý. Bir ara hava bulutlanýr gibi oldu. Hatta biraz yaðmur bile çiseledi, ama bu uzun sürmedi. Birkaç dakika sonra bulutlar daðýldý, güneþ deniz tarafýndan kendini göstermeye baþladý. Randevu saatinden beþ dakika önce bir dört çeker arabanýn çayhanenin bahçe duvarýnýn yanýndaki yolda durduðunu ve içinden Sibel’in indiðini gördüm. Yüzü gülüyordu, sevindirici bir olay yaþamýþ olmalýydý. -Gülmek size yakýþýyor, güzelliðinizi ortaya çýkarýyor, dedim. -Ne olur böyle demeyin, sonra bu sözünüzü gerçek zannedip inanýveririm. Ýltifatýnýza teþekkür ederim. Kýzým yurt dýþýnda tahsil yapýyor, birkaç günlüðüne geldi. O nedenle çok sevinçliyim. Aslýnda bu günlerimi onunla geçirmek isterdim, ama arkadaþlarý ile buluþmaya gitti. Ben de o yüzden buraya geldim. O gün buradan acele ile ayrýlmamýn sebebini de böylece öðrenmiþ oldunuz. Geleceðini haber vermemiþti, sürpriz yapmak istemiþ. Eve gidince aramýþ ve ben de apar topar kalkmak zorunda kalmýþtým. Dedi,ancak ben buna inanmadým. Bu konuda yalan söylediðini düþünüyordum. -Önceki görüþmemizde soracaktým, unutmuþum. Benim aný defterimi bulduðunuz, daha sonra da götürüp býraktýðýnýz kitapçýnýn adresini verebilir misiniz? -Adres olarak veremesem de tarif edebilirim. Fakat neden bunu istediðinizi anlamadým. Oraya gitmeyi düþünüyor olamazsýnýz! Yoksa yanýlýyor muyum? -Evet. Çünkü gidip o kitapçýyý bulmak ve defterimi aramak istiyorum. Biliyorum, bulamama ihtimalim çok yüksek. Buna raðmen ileride “keþke gidip bir baksaydým” dememek için oraya gideceðim. Kitapçýnýn bulunduðu yeri tarif ettim ve o da geçen günkü konuþmasýna kaldýðý yerden devam etti: -Hastanenin kokusu çok rahatsýz ediciydi. Her nefes alýþýmda bu rahatsýzlýðý hissediyordum. Buna nasýl tahammül edeceðimi bilemiyordum, ama iki gün sonra bu kokuya alýþtým; artýk beni eskisi kadar rahatsýz etmiyordu. Hastane personeli, bana karþý çok iyi davranýyorlardý. Refakatçimin olmayýþý tuhaflarýna gitse de bunu bana sezdirmemeye çalýþýyorlardý. Ziyaret saatlerinde de, ne gelenim ne de gidenim vardý. Hastanede yattýðým süre içinde o kocam olacak alçak, namussuz iki kere geldi. Aðzýmý bozduðum için sizden özür dilerim. Ne kadar dikkat etmeye çalýþsam da bazen birden bire gene, o varoþlarýn kýzý Sibel oluveriyorum. -Önemli deðil. Lütfen kendinizi sýnýrlandýrmayýn, içinizden geldiði gibi davranýn, dedim. Daha önceki görüþmemizde dikkatimi çekmeyen baþka bir þey daha vardý: Sibel arada bir, hafifçe zýplama refleksi gösteriyordu. Bu hareketi karþýsýndaki kiþiyi ve kendisini rahatsýz ediyordu. Ben sormadan o anlattý: -Bu zýplamalarým o günden kalma. Bir türlü engel olamýyorum. Bazen seyrek, bazen de çok sýk… Utanýyorum baþkalarýnýn yanýnda olunca. -Hangi günden kalma? -O adamýn haberim olmadan yüzüme tokat patlattýðý günden. Onca yýl geçti, bunun bir çaresini bulamadým. Sadece bu olsa gene iyi. Bir de o günden beri kötü bir olay olacakmýþ ya da kötü bir haber alacakmýþým gibi bir düþünce sürekli zihnimi iþgal ediyor. Habersiz yakalanmamak için tetikte bekliyorum. Gerçi beklediðim o kötü þeyler olmadý, olmuyor; ancak bu gerçeði kendime anlatamýyorum. Sibel’in neþesi kayboldu, aðlamasa da gözleri doldu. Elleriyle masaya birkaç kere vurdu. Konuyu deðiþtirmek için garsona iþaret ettim. Geldi. Sipariþlerimizi verdik. -Evet, o adam iki kere ziyaretime geldi. Bir þeyler söyledi. Özür mü diledi, piþmanlýðýný mý anlattý, yoksa hakaret mi etti bilmiyorum. Söylediklerinin benim için hiç önemi olmadýðýndan tek bir kelimesini bile dinlemedim. Yüzümü öteki tarafa çevirip gözlerimi kapattým. Fazla durmadý, gitti. Ýkincide de ayný tepkiyi verince bir daha gelmedi. Hastaneye yattýðýmýn altýncý gününde odadaki boþ olan yataða bir hasta getirdiler. Altmýþ yaþlarýnda bir bayandý. Üç tane kýzý vardý yanýnda. Bir tanesi refakatçý olarak kaldý, diðerleri gitti. Kadýnýn rahatsýzlýðýnýn ne olduðunu þimdi tam olarak hatýrlamýyorum. Üç gün acý içinde kývrandýðýný, sabahlara kadar baðýrdýðýný ise hiç unutmadým. Geceleri onun sesinden gözüme uyku girmiyordu. Kýzý defalarca benden özür diledi. Ne hastanýn ne de kýzýnýn bu konuda elinden bir þey gelmesi söz konusu deðildi. Dördüncü gün, kadýný ameliyata götürdüler. Giderken gözlerimiz karþýlaþtý. Ne tuhaf? Yüzünde bir sûkunet vardý. Sanki günlerdir baðýran o deðildi. Üç-dört saat sonra kýzý, odaya geldi ve annesinin eþyalarýný aceleyle toplayýp, aðlayarak orayý terketti. Ben sormadým, o da ne olduðunu bana açýklamadý. Bir daha o hastayý odaya getirmediklerine göre, ne olduðu belliydi. Sibel, bir sigara içimi kadar süre için izin istedi. Konuþurken yorulmuþ, nefes alýþý hýzlanmýþtý. Yorulmasý gayet normaldi, çünkü sadece konuþmakla kalmýyor olaylarý bir kez daha yaþýyordu. Beden dilindeki tepkilerden bunu anlamak mümkündü. Sigarasý bittikten sonra 10-15 dakika kadar daha konuþmadý. Ben de konuþmasý için üstelemedim, kendiliðinden anlatmasýný tercih ediyordum. Sonunda konuþmaya baþladý: -Hastaneye geleli iki haftayý geçmiþti. Artýk iyileþtiðimi hissediyordum. Odanýn içinde dolaþarak geçirdiðim süre yatarak geçirdiðim süreden daha fazlaydý. Doktorum da bunu farketmiþti. Ýstersem bir-iki güne kadar taburcu olabileceðimi söyledi. Ben bu açýklama karþýsýnda susmayý tercih ettim. Doktor ve hemþireler gittikten sonra “buradan çýktýðýmda ne yapacaðým?” sorusunun cevabýný bulmaya çalýþtým. Önce panikledim, sonra da kara kara düþünmeye baþladým. Evime, o adamýn yanýna gitmek istemiyordum. Anneme gitsem kabul etmezdi, çünkü ben evlendikten sonra ablam Tuðba tek baþýna kalamadýðý için onun yanýna sýðýnmýþtý. Bu bile evli olduðu adamýn kavga çýkarmasýna neden olmuþtu. Annemin önceki kocasýndan olan ablam Fatma’nýn da beni kabul edeceðini zannetmiyordum. Çünkü, kabul etse bile orada yapamazdým. Serseri kocasý hep iþsizdi. Bu fakirlikle beni barýndýramazlardý. Yanýna sýðýnabileceðim samimi olduðum bir arkadaþým da yoktu. Yani anlayacaðýn çaresizdim, çaresiz!.. Aðzýndan çýkan son kelimeleri oldukça yüksek sesle söylediðini farkeden Sibel özür diledi. Yanýmýzdaki masalar boþtu. Buna raðmen ilerideki masalardan bazý insanlarýn baþlarýný bizden tarafa çevirdiklerini gördüm. -Lütfen sakin olun, heyecan yapmayýn. O yýllar artýk geride kaldý, dedim. -Evet o yýllar artýk geride kaldý, bu doðru. Peki, öyleyse neden bir gölge gibi bu tatsýz anýlar beni takip ediyor? Ne denir bunlara? Takýntý mý, kabûs mu? -Bir uzmandan yardým alarak bu hoþ olmayan durumlarýn da üstesinden gelebilirdiniz. -Dediðinizi de yaptým. Yýllarca psikiyatrist ve psikologlara taþýndým. Kucak dolusu para verdim. Ýþte buna karþýlýk bulduklarý çözüm bu, yani karþýnýzdaki sorunlu Sibel. -Öyle demeyin. O tedavileri uygulamasaydýnýz, çok daha kötü durumda olabilirdiniz ya da felaketle sonuçlanabilecek eylemler yapabilirdiniz? -Belki de intihar ederdim, deðil mi? Onu da düþündüm. Nereye gideceðime karar vermeye çalýþtýðým o gün, odamýn penceresinin yanýna geldim, camý açtým. Aþaðýya bir göz attým. Oldukça yüksekti. Bahçedeki aðaçlara, çiçeklere, yeþil çimenlere baktým. Sadece baktým, güzel miydiler farkýnda deðildim. Aþaðýda bekleþen çok sayýda insan da vardý. Hasta yakýnlarý veya muayeneye gelmiþ kiþiler olmalý. Birkaç otomobil ve iki tane ambulans gözüme iliþti. Üçüncüsü de sirenlerini açmýþ geliyordu. Birden gözümün önünden bu gördüklerimin hepsi kayboldu. Adeta her þey silindi. Baþka bir mekana ve zamana geçmiþ gibiydim. Uzaydan bir kamera ile dünyayý gözlediðimi zannettim. Kocaman yuvarlak bir þey. Kamera görüntüyü yaklaþtýrdý. Ne akarsular, ne denizler, ne ormanlar, ne þehirler, ne de insan ve hayvanlar vardý bu dünyada. Var olan sadece devasa bir çöldü. Her taraf incecik kumla doluydu, görüntü ilerledikçe arada bir kum tepecikleri de gözüme çarpýyordu. Uzaydan bir cisim atýldý bu çöle. Atýlan cisim bendim. Hayret, yere çakýlmadým. Bir kuþ gibi kondum sýcak kumlarýn üzerine. Ayaklarým yere basýnca saðýma soluma, önüme arkama bakýndým. Gözlerimin önünde uzanýp gidiyordu adeta sonsuzmuþcasýna bu çöl. Yürümeye baþladým. Ne kadar yürüdüm bilemem. Bildiðim tâ ki çöldeki o korkunç hortum yanýma gelince durmak zorunda kalýþýmdýr. Korkmuþtum. Bana zarar vermeyeceðini anlayýnca rahatladým. Uysal bir hayvan gibi ayaklarýma sürtünmeye baþlayýnca, týpký bir ata biner gibi üzerine bindim ve havalandým. Çok güzeldi, tarifi imkansýz bir mutluluk yaþýyordum. Bir kadýnýn çýðlýðý ile tekrar bu dünyaya döndüm. Kadýn bir yandan baðýrýp çýðlýk atýyor, bir yandan da beni çekerek pencere kenarýndan uzaklaþtýrmaya çalýþýyordu. “Ne yaptýðýný sanýyorsun sen? Bizim de baþýmýzý belaya sokacaksýn. Çekil þu pencerenin kenarýndan! “ deyince intihar etmek istediðimi zannettiðini anladým. Böyle bir amacýmýn olmadýðýný söylediðimde “Yalan söyleme! Vücudunun yarýdan fazlasý pencerenin dýþýndaydý…” dedi. Biraz dinlendikten sonra, tekrar konuþmaya baþladý: -Hemþire bu olayý anlatmýþ olmalý ki biraz sonra doktor yanýma geldi ve bana davranýþýmýn nedenini sordu. Fazla detaya girmeden özetledim ve beni biraz daha hastanede tutmasý ricasýnda bulundum. Kabul etti. Þimdi en azýndan birkaç günlük zaman kazanmýþtým. Ne yapacaðýma, nereye gideceðime rahat rahat karar verebilirdim. Güneþ batmak üzereydi. Sanki batmamak için direniyor gibi bir hali de vardý . Bir bulut güneþin önünden hýzla geçti. Beþ dakikadýr çay bahçesinin etrafýnda dolaþan bir martý, bundan vazgeçip güneþe doðru uçmaya baþladý. Nefis bir manzara vardý gözlerimin önünde: Kýzýl ve mavinin karýþýmý bir renk, beyaz kanatlarý renk deðiþtirmiþ bir martý. Sibel’in yüzü, beyaz teni kýzarmýþ gibi görünüyordu. Güneþ de iþte direnmeye son vermiþ ve hýzla batmýþtý. -Beni dinlemiyorsunuz, daldýnýz. Diyen Sibel’in sesi beni kendime getirdi. -Evet, bir an dalmýþým bu harika doða manzarasý karþýsýnda. Kusurumu baðýþlayýn. -Sizi anlýyorum, ama bu manzaranýn size tattýrdýðý hazzý ben doðrusu hiç tanýmýyorum. Bunun için lütfen beni kýnamayýn. Kýnamayýn da bazý duygularý yitirdiðimi, yitenlerin ise kolay geri kazanýlmadýðýný düþünün. -Haklý olabilirsiniz. Nerede kalmýþtýk? Lütfen devam edin. -Hayýr devam etmeyeyim. Ben müsaadenizi rica edeceðim. Kýzýmdan önce evde olmak istiyorum. Yolumuz oldukça uzun. -Buraya uzak bir yerde mi oturuyorsunuz? Diye sordum. Duymamazlýktan geldi. Ayaða kalktý, elini uzattý, kendisini bekleyen arabasýna doðru yürüdü… Sibel gittikten sonra daha bir müddet oturdum. Güneþ batmýþtý, ancak gökyüzü, çýkan yýldýzlarla bir baþka büyüleyici güzelliðe bürünmüþtü. Denizden süzülerek giden ýþýklarý seyrettim, bunlarýn gemilerin ýþýklarý olduðu aklýma bile gelmedi. Görünmeyen becerikli bir elin ýþýk oyunlarý olduðunu düþündüm.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |