Küçük Bir Anı...

Yaşadığım şehirde gurbetten çile çekmeye ve bu çileyle birlikte nafakasını temin etmek için bedenen çalışıp ekmek parasını tedarik etmeye gelen doğulular vardı..

Hamal ismiyle anılan bu yorgun bedenler, şehrin ortak adresi olan ortacami isimli bir mabedin önünde her sabah erken saatte toplanır ve iş beklemeye koyulurlardı..
Şehrin en pejmürde evlerini sekiz on kişi birlikte kiralar ve o küçücük soğuk odalarını nefesleriyle ısıtırlardı..

Caminin arka bahçesinde yaşlı kadınlar vardı. Kimi bahçesinde yetiştirdiği sebze meyveleri kullanılmış poşetlere koyarak götürür orada satar, kimi sabah ahırdaki ineğini sağar sütün doğal sıcaklığı soğumadan ora da satışa sunardı..



Bir diğer köşede yün patik ve çorap ören yaşlı teyzeler el emeği göz nuru eşyalarını sergiler, aralarında sıcsk muhabbetler eder, aynı zamanda cağ örer ve müşterilerin alımına sunarlardı....

İşçiler işe çıkmadan önce kuyumcular sokağının girişinde her sabah aralıksız hazır bekleyen cimilli mahmut dayının kapalı camlı el arabasında satışa sunduğu şehrin en ucuz böreğinden bütçeleri nispetinde tadarlardı.. Üzerine döktüğğ pudra şekeri böreğe ayrı bir lezzet katardı.

Bu durum aynı zamanda zengin sokak esnafının fakir hamallarla olan imtihanıydı.. Sınavı kaybedenlerin yanında az da olsa bu imtihanı başarıyla geçenler de vardı..



İşçi arayanlar bu cami in önüne gelir, ayak üstü pazarlık edilir ve en ucuza çalışmayı kabul eden iş verenin arabasına binip giderdi. İş bulamayanlar ise Yağmur yağdığında taksi 19'un önündeki büfenin daldasının altına sığınır ve orada rızıklarını beklemeye devam ederlerdi.
Büfe sahibi sürekli olarak onları alışverişlerine engel teşkil ettikleri için uyarırdı.

Uyarıyı dikkate alanlar yağmura kaçar ve bir süre sonra ıslanmamak için aynı yere geri dönerlerdi.

içerden bağırdığında uyarısını dikkate almayanları zaman zaman dışarıya çıkarak elleriyle iter ve iterken de müstehcen küfürler eder, ağır hakaretler yapardı.

Sokaktan geçerken çok kez şahit olduğum bu hadise karşısında aşırı acıma hissiyle derin iç çekerdim fakat, çocuk olduğumu göz önüne alarak fiili veya sözlü müdahele de bulunup gurbetten gelen o mazlumların hakkını savunamazdım.

Ve bir gün yine o büfenin önünden geçerken iş yeri sahibinin motodu değiştirip, sistem de bir değişikliğe gittiğine tanıklık ettim.

Çatının çıkmasını oluşturduğu ve hamalların yağmur yağdığında altına sığındıkları tavan zeminine su boruları döşetmiş, küçük aralıklarla borulara delikler açtırmıştı.

Mal sahibi artık sözlü uyarı yerine her yağmur yağdığında daldasına sığınan işçileri vanası içerde bulunan kendi icadını devreye sokuyor, zaten ıslanan bedenlerine takviye tazikli su ile katkıda bulunuyordu.

Gurbet işçilerinin bu duruma alışması çok kolay olmadı. Çoğu kez unuttukları bu sistemin acizliğine uğruyorlardı..





Ve ben büyüdüğümde orta da ne orta cami, ne büfe, ne de büfeci kalmıştı..
Herkes gittiği yerde ya cenneti, ya da kendi cehennemini yaşıyordu..
Fakat hayatta olanlar farkında olmadığımız bir çok yerde, çile çektirmeye ve hâla aramızda yaşamaya devam ediyor.
-Mehmet AVCI-


mehmet avcı hakkındaki bilgilerin basılmasını istiyorum.
Eğer basılmamasını istiyorsanız tıklayın.

  mehmet avcı kimdir?
yüreğimden kopanları cümle olarak yazıya aktarmak istiyorum...Güzel olması için özel bir gayret sarfetmekten uzağım...Hayat nasıl spontane olayları bize yaşatıyorsa bende o an içimden geçenleri yazmaya çalışıyorum..

Etkilendiği Yazarlar:
herkesten alınacak birşey vardır

 


Bu yazıyı basmak istiyorum.

İzEdebiyat'da yayınlanmakta olan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Tüm yazılardan birinci dereceden sayfa düzenleyicileri sorumludur. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

Yazarların izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin —kısa alıntı ve tanıtımlar dışında— herhangi bir biçimde basılmaması/yayınlanmaması önemle rica olunur.

© 2000-2002, İzlenim.com - Tüm hakları saklıdır.