Yüzyıl Önce Yüzyıl Sonra 100. yılında milli mücadele
|
Aydınlar Ocağının tertip ettiği ve Tarihçi-Yazar Önder Volkan Erikçi’nin konuşmacı olarak katıldığı “Millî Mücadele’nin 100 Yılında Sultan Vahideddin” konulu söyleşi yaklaşık iki saat sürdü. Kayda değer bilgi ve ilginç detaylarla bezeli faydalı söyleşide zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Volkan Erikçi’nin kendini dinleten ve merak uyandıran tarzını da tebrik etmeden geçmemeliyiz.
Konu çetrefilli ve geniş, elbette ki iki saatte anlatılamayacak derinlikte önemli bir mevzu. Bu konuşmada bulunan ve bu satırları okuyan herkes milli mücadeleyi, yakın tarihimizi tek sesten değil, farklı kaynaklardan okumaları mesajını almışlardır mutlaka. Sadece Nutuk’u, Falih Rıfkı Atay’ı, Şevket Süreyya Aydemir’i değil; Kazım Karabekir’i, Kadir Mısıroğlu’nu, Mustafa Armağan’ı da okuyacağız, ki hiçbir zaman atalarımıza hain demeyelim, sövmeyelim, ya da milli mücadeleyi gerçekleştiren, yeni bir devlet kuranlara da hakaret etmeyelim. Osmanlı da bizimdir, Türkiye Cumhuriyeti de; Mustafa Kemal de bizimdir, Vahideddin de. Ne Vahideddin haindi, ne de Mustafa Kemal vatanının kötülüğünü isteyen bir Paşa idi.
Osmanlı zor süreçleri atlatamadı, vatanın her bir karışı işgal edildi, batmak üzere olan bir devlete hataları ve sevapları ile bir ‘değer’imiz öncülük etti ve Türkiye’yi tarih sahnesinden silinmekten kurtardı. Diğer tarafta, sarayın tüm imkanları ayaklarına serilen, okuduğu tarih kitabının yakut ve zümrütle kaplı cildi ile bile uzun süre krallar gibi yaşayacakken, ‘milletindir’ diyerek hiçbir şeyi almayan, vatanını terk etmek zorunda kalan bir padişahımızın fedakarlıkları unutulmamalıdır. Atalarımız hataları savaplarıyla bize bu cennet vatanı bıraktılar, oyuna gelerek Osmanlıya da cumhuriyete de, Vahideddin’e de, Mustafa Kemal’e de laf etmek hatadır, yanlıştır ve dahi beyhude bir çabadır. Yapmamız gereken okumak, araştırmak, vatana sevgimizi çalışarak göstermek ve devletimizi layık olduğu noktaya getirmek için birlik beraberlik içinde hareket etmektir.
Bu girizgahtan sonra etkinlikle ilgili bilgileri gazeteci yazar Mustafa Balkan Bey’den aktaralım:
Tarihçi-Yazar Önder Volkan Erikçi, 4 Ocak 1861’de doğan Mehmed Vahideddin’in Osmanlı’nın son dönem biçare padişahlarından olduğunu ve küçük yaşlarda önce babasını, sonra annesini kaybettiğini söyledi. Sultan Vahideddin tahta geçer geçmez dört ay sonra Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalandığını kaydeden yazar Volkan Erikçi, yeni iktidarın “günah keçisi” durumuna düşen Vahdedin’in üzerine bütün suç ve günahların yıkıldığını belirterek Sultan Vahideddin’in şanssızlığının doğumundan ölümüne kadar devam ettiğini söyledi.
Dindar, nakşi ve bestekâr olan Sultan Vahideddin’in, abisi II.Abdülhamid gibi sigara ve kahve tiryakisi olduğunu ve her Osmanlı padişahın da olduğu gibi hobileri bulunduğunu ifade etti.
Saltanat’ın kaldırılması dolayısıyla Sultan Vahideddin’in ülkeyi, bir İngiliz gemisine binerek terk ettiğini sözlerine ekleyen Erikçi, “Ankara Hükümeti, Vahdeddin hakkında İstiklâl Mahkemesinde yargılanma kararı çıkarıyor. Sultan Vahdeddin, saltanatın kaldırılmasının üzerinden 16 gün geçtikten sonra ve hiçbir şey almadan İngiliz gemisine binerek deniz yoluyla mecburen, mecburiyetten dolayı ülkeden ayrılıyor. Vahideddin ülkeyi terk etmekle kendini mahvetti, ama Anadolu’yu çift başlılıktan kurtardı” dedi.
İstanbul’dan ayrılan Osmanlı Sultanı Vahideddin’in önce Malta’ya, sonra Hicaz’a ve daha sonra Mısır’a geldiğini belirten Erikçi, 16 Mayıs 1924’de vefatından sonra da borçlarından dolayı cenazesinin dahi haczedildiğini ve kaçırılan cenazenin Suriye Şam’a getirilerek orada törenle defnedildiğini söyledi. Vefat haberini alan Mustafa Kemal’in onun için şunları söyler: “Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi Topkapı’nın bütün cevahirini (değerli taşlarını) götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi ki…”
Sultan Vahideddin’in Sevr’i imzalamadığını kaydeden Erikçi, Sevr Antlaşmasını sadece heyetlerin imza altına aldıklarını ve ülkelerin meclislerine gelmediğine dikkati çekerek “Bir padişahın bir antlaşmayı imzalayabilmesi için önce meclisin kabul etmesi lâzım. Meclis-i Mebusan kapalı olduğu için Sevr Antlaşması da Sultan Vahideddin’in önüne hiç gelmemiştir. Mustafa Kemal ve İsmet İnönü, hatıralarında ekseriyetle Sevr için “Sevr Projesi” dediklerini görürsünüz. Yani Sevr bir proje olarak kalmış, hayata geçmemiştir” dedi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ve Anadolu’ya görevli olarak vazifelendirilmesiyle ilgili tarihi kaynaklardan açıklamalar da yapan Erikçi, bu hususta şunları dile getirdi. “Milli Mücadele’ye katılan ve Ankara Hükümeti’nin İstanbul Temsilcisi olan İbrahim Refet Bele, “Mustafa Kemal’i Samsun’a Vahdeddin’in gönderdiği hususunda benim itikadım tamdır” diyor. Son Sadrazamlardan Ahmed İzzet Paşa, Feryadım adlı hatıratında “Mustafa Kemal her ne kadar kendisini Anadolu’ya Vahdeddin’in göndermediğine çalışıp dursun, Onu Samsun’a ve Anadolu’ya Vahdeddin gönderdi” diyor.
Ben de aldığım notlardan şu eklemeleri yapmak isterim; Tarihçi-Yazar Önder Volkan Erikçi; Osmanlı padişahları içinde en çaresiz ve merhamete layık sultan Vahideddin, en dahi Fatih, en şanslı Kanuni, en muktedir de Yavuz dedikten sonra, eğer Vahideddin 50 yıl önce gelmiş olsaydı Osmanlı yıkılmazdı bilgisini de ek olarak verdi.
Konuşmadan aldığım bir ilginç detay da şu oldu: Her sultan tahta çıkacağında bir marş bestelenirdi. Milli marşımızın bestecisi Osman Zeki Üngör de o sıralar ordu orkestrasında şeftir. Gürer Aykal’ın verdiği bilgilere göre; Vahideddin için yaptığı beste beğenilmez, ama bu çalışmasını çöpe atmaz. İlerde katılacağı ve birinci olacağı İstiklal marşımızın ilk halidir Vahideddin için yaptığı marş.
Mustafa Kemal’in saraya damat olma öyküsü de ilginç geldi bana; Mustafa Kemal’in ilk zamanlar Anadolu’ya gitme, milli mücadeleyi başlatma gibi bir düşüncesi yoktu. O, saraya damat olmak istiyordu. Hırs gibi zaafları ve dindar olmadığı için kabul edilmiyor. Bir diğer neden de Vahdettin’in kızı Sabiha Hatun, amcasının oğlu Şehzade Ömer Faruk’u sevmektedir, ki ileride evlenecekler ve çocukları olacaktır.
Dünyanın en muazzam imparatorluğunun son temsilcisi son nefesine kadar hanedan geleneklerine bağlı kaldı, isteseydi çok zengin bir hayat sürebilirdi, ama o hiçbir zaman ecnebilere boyun eğmedi, saltanata halel getirmedi. Ayrıca Sultan Vahideddin; ‘ Mustafa Kemal bir Türk paşasıdır ve benim paşamdır, hakaret edilmesine izin vermem’ demiş bir büyük insandı. Şu dersi aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamalıyız; duyduğumuz, okuduğumuz her bilgiyi farklı kanallardan karşılaştırmalı okumalarla analiz etmeli ve doğrunun yılmaz savunucusu olmalıyız.
Hamasetle, hakaretle, değerlerimizi yok saymakla, kötülemekle işimiz olmamalı bizim….