Sevgili Hayat

Bazı insanlar "kapitalist düzen"in bir parçası olarak gördükleri "özel günlerde hediye alma olayına aşırı tepki gösteriyorlar. Hediyelik eşya satan ve alanlara bariz şekilde öfke yüklüler. Bahsettikleri mağazalar; silah, uyuşturucu , kaçak eşya piyasaya sürüyor, satın alanlar da bu suça yardım ve yataklık ediyorlarmış gibi anlamsız bir tavır içindeler. Oysa bu şirin dükkanlar tamamen mutluluğa yönelik hizmet veriyor. İnsanların güzel anlarına ortak oluyor, mesleki tecrübelerini müşterilerine ürünleriyle birlikte aktarıyor ve partilerini en mükemmel şekilde geçirmelerine katkıda bulunuyorlar.

Bırakalım artık insanları ne yapmak istiyorlarsa özgürce yapsınlar, ne almak istiyorlarsa da alsınlar. Üstelik ülke ekonomisine katkı sağlıyor bu minik kıpırdanmalar. Alan razı, veren razı size ne oluyor, diyorum ısrarla.

Her şeye karşı olan bu kitleye seslenmek istiyorum: "Lüffen ruhunuzun köşelerine mevzilenmiş örümcek ağlarını arada bir temizleyin, yürek pencerenizi sonuna kadar açın ki biraz oksijen alsın duygularınız. Pozitif enerji yüklenin acilen".

Dünyanın yükünün ağır olduğunun fazlasıyla farkındayım. Toplumsal sorunlara duyarsız kalmam imkansız. Savaşlar, cinayetler, terör, şiddet, sağlık, eğitim, çevre vs. gibi alanlardaki sorunlar hep hayatın içinde Kahroluyorum üzüntüden herkes gibi. Fakat 365 günün bir kaç gününde yüzümüz gülmesin mi? Buna hiç mi hakkımız yok?

Hem hediyenin maddi boyutu değildir karşı tarafı bulutlarda hissettiren. "Yarım elma, gönül alma" sözü sevgiyi anlatmaya, güzel hisleri paylaşmaya kafi gelmese günümüze kadar uzanır mıydı? Bazıları itiraz edecek yine; "Elma sanki çok ucuz, bunun goldeni var amasyası var vs" o zaman ölçüyü "bir dilim"e düşürürüveririz ona da mı itirazınız var? Gönül almak da mı rahatsız ediyor sizi. Bu da mı ticari? O zaman iki çift güzel söz söyleyin yoksa bu da mı israfa giriyor. Şu monoton hayata inat sevdiklerinize bir demet kırçiçeği, bir uçan balon, bir gofret alarak renk katmak güzel olmaz mı? Bakın tek taş pırlanta yüzükten, akıllı saatten, evden, arabadan bahsetmiyorum size ama vardır alıyordur o da beni asla ilgilendirmez. Herkes kendi iç dünyasını istediği gibi çizer, boyar, yazar ve yaşar.


14 Şubat Sevgililer Gününe çok az bir zaman kaldı. Şimdiden tatlı bir telaş başladı. Hatta bu özel günü daha da unutulmaz hale dönüştürmek için arkadaşına evlilik teklifi planlayanlar bile var.

Ya sevgilisi olmayanlar, ya da yeni ayrılanlar, dediğinizi duyar gibiyim. Onlar da yalnızlığını kutlasın. Sonuçta; bu da bir tercihtir ya da zaman, kader, kısmet meselesidir.


Geçmiş yıllarda uzaklardaki sevdiklerimize özlem yüklü mektuplar yazardık. İsmin önüne özenerek, tatlı bir tebessümle "Sevgili" sözcüğünü konduruverdik. Yüreğimize iyi gelen, birlikte mutlu saatler geçirdiğimiz, sıkıntılarımızı gönül rahatlığıyla paylaştığımız herkes bu hitabın birebir içindedir, ayrıcalıklı ve çok özeldir.

Yazımı sıcacık bir mektup tadında noktamak istiyorum. "Sevginiz hiç tükenmesin. Unutmayın, unutulmayın der, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden hasretle öperim.












Aysel AKSÜMER hakkındaki bilgilerin basılmasını istiyorum.
Eğer basılmamasını istiyorsanız tıklayın.

  Aysel AKSÜMER kimdir?
Halkla İlişkiler mezunuyum. Devlet memuru emeklisiyim. 2 evlat sahibiyim. Ankara'da yasiyorum. Bir Oyku Kadar Kisa Bir Roman Kadar Derin Hayatlar isimli oyku kitabinin yazariyim.

Etkilendiği Yazarlar:
Orhan Veli KANIK, Reşat Nuri GÜLTEKİN, Anton Çehov

 


Bu yazıyı basmak istiyorum.

İzEdebiyat'da yayınlanmakta olan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Tüm yazılardan birinci dereceden sayfa düzenleyicileri sorumludur. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

Yazarların izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin —kısa alıntı ve tanıtımlar dışında— herhangi bir biçimde basılmaması/yayınlanmaması önemle rica olunur.

© 2000-2002, İzlenim.com - Tüm hakları saklıdır.