Bereli 23

15 Ekim 2013 Çaylı Holding İdare binası

Hatice Çaylı holdinge geldiğinde Ali lobide onu bekliyordu.
-Babamı bekliyorsanız boşuna beklemeyin Ali Bey. Bu gün gelmeyecek.
-Güvenliği tamamen devraldık Hatice Hanım. Kameralar, monitörler yenilendi. Ofis katında böcek ve kamera araştırması yapalım mı? İster misiniz?
-Buna gerek var mı?
-İşveren siz siniz Hatice Hanım. Siz bilirsiniz.
Hatice Çaylı kısa bir an düşündü.
-Ne zaman yapacaksınız?
-Siz ne zaman derseniz Hatice Hanım. Yalnız...
-Yalnız...
-Çalışma saatleri dışında yaparsak asistanlarınızdan birinin yanımızda bulunması iyi olur.
-Saat 6’dan sonra yapın o zaman.
-Peki Hatice Hanım. Ben arkadaşlarla görüşürüm.

     

































Ali küçük lokantanın önüne arabasını park etti. Kapıda bekleyen adamlara aldırmadan içeri girdi. Çaylı Holding’den çıkmak üzereyken Soner aramıştı. Burak Çaylı’nın öldüğü evdeki paraların sahipleri ortaya çıkmışlardı ve paralarını istiyorlardı. Soner tanımadığı soluk renkli kamuflaj giymiş biriyle masada oturuyordu. Yaklaştı. Oturur oturmaz tanımadığı adam seslendi.
-Paramı istiyorum.
-Siz kimsiniz? Ne parası?
     Tanımadıkları adam sinirlendi birden bire.
-Uzatma lan! Bana Saddam derler. Şu sosyetik çocuğa sıktığınız evde, bana ait içinde para olan çantayı aldınız. Çantayı istiyorum.
     Ali kendisini Saddam diye tanıtan adamın aksine sakindi.
-Sen bu kadar paraya nasıl sahip oldun?
-Sana ne lan. Param nerede?
-Paran bende Saddam. İstihbaratçı mısın?
-İstihbaratçıyım.
-Paranı ben aldım Saddam. Soner’in alakası yok. Soner gitsin.
Saddam hem sinirli hem dediğim dedikti.
-Ben demeden kimse bir yere gidemez. Soner’le başka bir işimiz var. Eve ikiniz gitmişsiniz. Paramı neden aldın?
-Çok para görünce dayanamıyorum Saddam. Soner gitsin, paranı vereceğim.
     Soner bu güne kadar birlikte icraata çıktığı kimseyi yarı yolda bırakmamıştı. Raconunun çizilmesindense ölmeyi tercih ederdi.
-Bir yere gitmiyorum Ali. Sen nereye ben oraya.
     Bu sırada beklenmedik bir şey oldu. Saddam Ali’nin suratına okkalı bir tokat attı. Ali hazırlıksız yakalanmıştı.
-Kesin lan. Benimle pazarlık mı yapıyorsunuz?
     Ali’nin gözlerinde şimşek çaktı, hırsla elini beline attı. Etraflarındaki adamlar da silahlarına el attılar. Ali elini kaldırdı. Sesi buz gibiydi.
-Paranı vermekten vaz geçtim Saddam. Para falan yok. Attığın tokat içinde seni öldüreceğim.
     Saddam ağzından köpükler saçarak ayağa kalktı. Adamlarına seslendi.
-Alın lan şunları. Sizi ezeyim de, para var mı yok mu görürüz.
     Ali’nin yüzü saniyeler içinde normale dönmüştü. Ayağa kalkarken Soner’e seslendi.
-Soner sakın konuşma.
     45 dakika sonra işkence için götürüldükleri yer eski bir fabrikanın bodrum katıydı. Daha önceden kullanılan bir yer olmalıydı. Çünkü işkence için gerekli her türlü malzeme mevcuttu. Elektrikli aletler, filistin askısı, duvar kenarındaki metal masada, penseler, kerpetenler, makaslar sıralanmıştı. Saddam ve adamları vakit kaybetmeden işe koyuldular. İşkencede ilk sıra Ali’ye verilmişti. Tahta sandalyeye oturttukları Ali’yi önce Saddam yumruklamaya başladı. Ağzından burnundan akan kanlara rağmen Ali umursamadan dayak yiyor, konuşmuyordu.
Saddam parmaklarını birbirine geçirip kütürdetti. Ellerini dinlendirdi. Ayakta sıralarını bekleyen adamlarına döndü.
-Hulki, siz Karabulut’un yanına gidin. Biz hevesimizi alınca sizi çağırırız.
Saddam Ali’nin suratına bir yumruk daha attı.
-Son kez soruyorum. Param nerede?
     Ali yediği yumruklarla kapanma durumuna gelen sağ gözünü açtı. Hırıltılı hırıltılı güldü. Ağzının içindeki kanı, Saddam’ın ayaklarına doğru tükürdü.
-Paran bende ama vermeyeceğim. Sabaha kadar ezsen nafile Saddam. Sana para yok. Tuh.
Saddam ağrımaya başlayan sağ elini dinlendirmek istedi. Sol eliyle bir tokat attı Ali'nin yüzüne.
-İyi geldi lan. Hamlamışız. Siz devam edin. Biraz da diğeriyle ilgileneyim de morali bozulmasın. Ha.Ha.
Odanın diğer tarafındaki sandalyede elleri bağlı oturup izleyen Soner’e yaklaştı. Kan içindeki ellerini ovuşturdu.
-Burak Çaylı’ya neden sıktın?
Soner ilk gençlik yıllarından bu yana sayamadığı kadar dayak yeme seansına katılmıştı. Umursamadan cevap verdi.
-Canım öyle istedi.
     Cevap bir yumruk olarak Soner’e geri döndü. Soner ağzına dolan kanı tükürdü.
-Sosyetikleri sevmem.
     Bu sefer cevap bir yumruk ve bir tokat oldu.
-Tipini sevmedim.
     Bu sefer üst üste yumruklar indi Soner’in yüzüne.
Saddam işkence odasında biraz şaşırmış Ali ve Soner’i izliyordu.
-Bu kadar direneceğinizi beklemiyordum. Ölmekten korkmuyor musunuz lan?
     Ali başını kaldırdı. Ağzından sızan kanı yere tükürdü.
-Demirden korksak trene binmezdik Saddam. Fırsatı yakalamışken beni öldür. Ben sana fırsat vermem. Tuh.
     Adamlardan biri Saddam’a yaklaştı.
-Karabulut’un bundan haberi var mı Saddam?
-Yok. İspiyon mu edeceksin?
-Olur mu öyle şey Saddam? Haberi olursa çok kızar ondan diyorum.
     Saddam cebinden çıkardığı yarısı içilmiş sigarayı yaktı.
-Bir şey olmaz. Kızar ama bizi gözden çıkaramaz. Merak etmeyin.
Kapı önünde bekleyen adam koşarak içeri geldi.
-Karabulut geldi Saddam. Şimdi sıçtık.
     Adamın hemen ardından Karabulut adamlarıyla içeri girdi. Saddam ve adamlarına tiksinerek baktı.
-Ne oluyor burada Saddam? Ne yaptığını zannediyorsun sen?
     Saddam’ın yüzü gülmekle ağlamak arası yamuldu.
-Önemli değil ağabey. Burak Çaylı’ya sıkanları sorguya aldık.
     Saddam’ın asla beklemediği bir şey oldu. Karabulut Saddam’ın yüzüne peş peşe iki tokat patlattı.
-Sen kimsin lan? Benim işlerime karışıyorsun. Çözün şunları.
-Biz bunları aramıyor muyduk ağabey?
-Sen hangi akla hizmet adamları kaldırıp kafana göre eziyorsun lan!
-Özür dilerim ağabey. Zannettim ki...
-Zannetme, düşünme sadece verdiğim emirleri yap. Götürün, aldığınız yere bırakmadan pansuman yaptırın. Çöktüğün paranın hesabını ayrıca soracağım Saddam.
-Özür dilerim ağabey.
     Adamlar, Ali ve Soner’in ellerini çözüp çıkardılar.
-Kredini tükettin Saddam, yıkıl karşımdan gözüme gözükme.
     Ali odadan çıkarken Saddam’a bağırdı.
-Saddamm!! Sözüm söz. Geceleri uyuma.
     Saddam süklüm püklüm odadan çıkınca Karabulut Hulki’ye işaret etti.
-Hulki Saddam’ın adresini bunlara ver.
-Ağabey...
     Karabulut gözlerini belertip Hulki’ye baktı.
-İstersen ben, senin adını Bedri’ye vereyim. Adresi vermezsen Saddam seni öldürecek. Saddam ölmeden burnunu dışarı çıkarma.
-Emredersin ağabey.

     Saddam’ın adamları Ali ve Soner’i açık bir eczanede pansuman yaptırdılar. Ellerine birer buz aküsü verip öğleden sonra aldıkları lokantanın önüne bıraktılar. Soner dayak yemeye değil boşa dayak yemeye karşıydı.
-Yediğimiz dayakla kaldık Ali. Adamlara paralarını verseydin böyle olmazdı.
-Parayı verseydim hem seni hem beni öldüreceklerdi Soner. Para hırsları yüzünden öldürmediler. Ölmedik işte fena mı? Saddam seninle başka işi olduğunu söyledi. Burağa niçin sıktığını sordu. Eve ikimizin gittiğini, senin Burağa sıktığını biliyorlardı. Parayı peşin verseydim seni öldürürlerdi. Bunlar istihbaratçı falan değiller Soner, Karabulut denen adamın pis işlerini yapan itirafçılar. Parayı verseydim sorgusuz bizi öldürecekler, infaz fotoğrafımızı da Caner Çaylı’ya götürüp para isteyeceklerdi.
-Çantayı bunun için aldım deme Ali.
-Merak ettim Soner. Suphi’nin arkasında kim var merak ettim. Abdullah Bey’e sordum. Sorumluluk senin istiyorsan al dedi.
-Saddam denen adam bizi rahat bırakmaz Ali.
     Ali sıkabildiği kadar dişini sıktı. Çenesi feci ağrıyordu.
-Yaşarsa bırakmaz Soner. Yaşatırsam bırakmaz.
-Adresini biliyor musun ki..
-Tahminim de yanılmıyorsam bir iki gün içinde adres gelecek.
-Para nerede?
     Ali başıyla arkayı işaret etti.
-Koltuğun altında.
-Bir çanta parayı arabanın içine mi koydun sen?
-Saklamak istediğim şeyleri her zaman göz önünde bırakırım, yarın paraların sahte olup olmadığını kontrol edip bozdurabilir misin Soner?
-Hallederim de Orhan Bey’in haberi olursa çok kızar.
-Yarın Abdullah Bey’le konuşup işi bırakacağım Soner.
-Haa. Ne diyorsun, niye ki?
-Benim yüzümden kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Bana gidelim mi sana çorba yaparım. Ben acıktım.
-Bende acıktım Ali. Bakalım dayağın üstüne çorba nasıl gidiyor. Sür hadi.

     


















16 Ekim 2013

Ali sabah saat dokuzda Ali Abdullah’ın bürosuna damlamıştı. Güneş gözlüğü yüzündeki morlukları kapatmamıştı.
-Bu halin ne Ali? Ne oldu?
-Önemli değil Abdullah Bey. Dün kendine istihbaratçı diyen birileri Soner’le beni aldılar, biraz ezdiler. Önemli değil. Adamlar silahlı oldukları için karşı koymadık. Akşam Karabulut diye biri geldi kurtardı.
Ali Abdullah Orhan Metin’e baktı.
-Karabulut? Sen tanıyor musun Orhan?
-Bilmiyorum ağabey. Mesele neymiş?
-Meseleyi anlatmadan izniniz olursa işten ayrılmak istiyorum Abdullah Bey.
-İznim yok Ali. Çalışmandan memnunuz öyle değil mi Orhan?
-Evet ağabey. Meseleyi anlatacak mısın Ali?
-Funda Yılmaz’ı kurtardığımız gece evde para dolu bir çanta buldum, Suphi’nin arkasındakileri öğrenmek istiyordum. Bu yüzden çantayı almak için sizi aramıştım hatırlıyorsanız.
-Evet bende sana sorumluluk sende istiyorsan al dedim.
-Dün paranın sahipleri Soner’e ulaşmışlar. Anladığım kadarıyla adamların ellerinde benim ve Soner’in görüntüleri var. Saddam diye biri. Bana parayı, Soner’e Burak Çaylı’ya neden sıktığını sordu. Daha sonraki konuşmalarından anladığım Saddam camianın bağış parasına çökmüş. Bize yaptıkları için Saddam’ı öldüreceğim.
     Orhan Metin umursamazdı.
-Öldürürsen öldür. İzin mi istiyorsun?
-İzin istemiyorum Orhan Bey. Diyarbakır’a gideceğimiz gece bir arabanın bizi takip ettiğini, iki sokak sonra kaybolduğunu söylemiştim hatırlarsanız. Plakayı araştırttım. Araba bir iş adamına ait ama Bedrettin Koç’un adamları kullanıyor.
Orhan Metin dikkatini topladı bir anda.
-Bedrettin Koç seni mi takip ettiriyormuş, sebep?
-Bilmiyorum. Geçen hafta Suphi Tekin ve Bedrettin Koç görüşmüşler. Suphi’nin mekanında. Diyarbakır dönüşü peşime 5 kişiyi neden taktığınızı sordum size. Evimin önündeki arabada iki kişi beni takip ediyor, sizin adamlarınız. Recep Çağ adında başka biri takip ediyor. Adamınız olduğu için bir şey yapmadım. En son iki kişi daha takip etmeye başladı. Adamlar Bedrettin Koç’un adamları. Suphi, Bedrettin ve Saddam benim meselem. Üçünü de ortadan kaldıracağım. Kişisel meselem yüzünden kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Bu yüzden işten ayrılmak istiyorum.
     Ali Abdullah Bedrettin’i hatırlamıştı.
-Bedrettin bizi de tehdit etmişti Orhan hatırladın mı?
-Hatırladım, hatırladım. Suphi’yle meselen ne Ali?
-Şahsi bir meselem yok Orhan Bey. Tamirhanesini basıp kasasını boşaltınca Suphi delirmiş olmalı. Beni öldürtmek için Bedrettin Koç’la temas ettiğini düşünüyorum. Bu sayede hamilerini kırmayacağını düşünmesi doğal. Hatırlı dostları yüzünden tazminat talebinden vaz geçti biliyorsunuz. Bana bulaşacağını tahmin ettiğim için takip ettiriyordum. Para dolu çantayı, ev Suphi’ye ait olduğu için aldım. Suphi’yi himaye edenleri öğrenmek istedim. Suphi, Bedrettin ve Saddam bana saldıracaklar. Kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Saddam’ın işi kolay olacak. Saldırmaya fırsat kalmadan adresinin geleceğini tahmin ediyorum.
-Kim gönderecek adresi?
-Karabulut adındaki istihbaratçı gönderecek diye tahmin ediyorum Abdullah Bey. Saddam’ın camianın parasına çöktüğünü düşündü. Saddam’ı bana öldürtür. Olmazsa da araştırıp adresini bulacağım. Size sıkıntı olmasını istemiyorum.
-Biz sana para çantasını al emri verdik mi Ali?
-Vermediniz Abdullah Bey.
-Saddam, Suphi veya Bedrettin’i infaz emri verdik mi?
-Vermediniz.
-Vermediğim emirden dolayı kimse beni sorumlu tutamaz. Sorumluluk sende Ali. Sadece güvenliği artır. Ne yapacaksan da kimseyi tehlikeye atmadan bir an önce yap. İşine devam edebilirsin. Parayı ne yaptın?
-Bende bunu söylemek üzereydim Abdullah Bey. Soner sabah paraları kontrol ettirdi. Sahte değil. Orhan Bey’in dükkanda bozdurup Çocuk Esirgemeye vereceğim. Sorun olur mu Orhan Bey?
-Olmaz Ali. Çakal’a söylerim halleder.
     Ali müsaade isteyip çıkınca Ali Abdullah kendisini dik dik süzen kardeşi Orhan Metin’e baktı.
-Ne oldu Orhan?
-Cevap beklediğim soruların sayısı artıyor ağabey. Haberin olsun. Bende kalkıyorum. Alo Çakal.. Kasada para varsa Ali’nin dövizini bozun.
     Holding binasından çıkan Ali Recep Çağ’ın şoför koltuğunda oturduğu araca bindi. Çıkarken Serhat’ı aramıştı.
-Anlat bakalım Recep. Alo Serhat Bey. Araştırmanı istediğim bir konu var. Ordu ve Emniyet’ten ayrılmış temiz birilerini bulabilir misin? Araştır bakalım. Bugün belli olmaz. İş yerlerimizi gezeceğim. Çaylı’lara uğrayacağım. Tamam görüşürüz. Seni dinliyorum Recep. Beni niye takip ediyorsun?
-Prosedür Ali Bey.
-Prosedürler bizi takip ediyorlar Recep. Prosedürlerin arkasındakileri fark ettin mi?
     Recep belini yokladı.
-Fark ettim Ali Bey. Durdurayım mı?
-Şimdi değil Recep. Uygun bir yerde halledeceğiz. Kim oldukların biliyor musun?
-Bilmiyorum istiyorsanız öğrenirim.
-Öğren bakalım.
-Nereye gidiyoruz efendim?
-Çaylı Holding’e gidiyoruz Recep. Alo Soner. Çanta şimdilik sizde dursun. Sonra bozduracağım. Vaz geçmedim ama miktar çok. Düşük bağışlar için adam ayarlamam lazım. Beni takip etmeni Orhan Bey mi istedi Recep?
-Evet Ali Bey. Orhan Bey istedi.
-Tahmin etmiştim. Seni dinliyorum Recep kimsin, necisin, güvenlik işine neden girdin anlat.
     Recep bu soruyu bekliyordu. Dikiz aynasına bakıp gülümsedi.
-Adrenalin desem inanmazsınız. Yapacak başka işim yoktu.
-Ailen yok mu?
-Benim peder tefeciydi Ali Bey. Öldürüldü. Pederin tefeci olduğunu öğrendiğimde lisedeydim. Gözümün önünde adamın birinin ağzını burnunu kırdılar. Sağlığında pederin bayağı parasını çarçur ettim. Yurt dışına bile gittim. En son çapından büyük birine bulaştığı için vuruldu. Peder ölünce bize çöktüler. Banka hesaplarını, kasalarını boşaltıp borçlarını ödedik. Annem ve kız kardeşim bize kalan evlerin kiralarıyla geçiniyorlar. Başımı belaya sokmamak için ben uzak duruyorum. Bir ara niyetlenmedim değil ama işin doğrusu tırstım. Pederi ortadan kaldıranlar çok güçlüler. Dövüş sanatları falan bir sürü eğitim aldım. Orhan Bey’in yanına girdim.
-Seni niye yanıma aldım biliyor musun?
-Bilmiyorum Ali Bey.
-Öldürmemek için. Yanımda yürüyenleri öldürmem. Şüpheli takip edenleri öldürürüm. Yanımda veya önümde yürümeye dikkat et.
     Çaylı holdingin önüne gelmişlerdi. Ali arabadan inerken bir çocuk abi abi diye seslenerek arabaya yaklaştı. Elindeki küçük kağıdı uzattı.
-Kağıdı sana gönderdiler ağabey.
-Kim gönderdi?
     Çocuk etrafına bakındı.
-Bilmiyorum ağabey. Bir adam kağıdı sana verirsem para vereceğini söyledi.
     Ali gülümsedi. Cebinden çıkardığı yüz lirayı çocuğa uzattı. Kâğıda baktı.
-Saddam’ın evinin adresi.......................................
     Recep’le göz göze geldi.
-Akşama icraata gideceğiz Recep. Hem gittiğimiz yerdekileri, hem arkamızdakileri.
-Kime gideceğimizi söyleyecek misiniz efendim?
-Dün bizi ezenlere gideceğiz Recep. İlave makine ve mühimmat al.
-Takip edenler?
-Bedrettin Koç’un adamları. Tanıyor musun?
-Duydum Ali Bey. Bedrettin Koç dağdan gelmiş İstanbul’a, tehlikeli diye duydum.
-Büyükşehir’de yaşamak her zaman tehlikelidir Recep. Benimle çalışmak istiyorsan net olmalısın. Hakkımda ne biliyorsun?
-Hakkınızda her hangi bir bilgim yok Ali Bey. Günlerdir sizi izliyorum ama bir şey öğrenemedim.
-Bu iyi Recep. Sırrımı başkasına verirsen seni öldürürüm. İstersen akşam gelmeyebilirsin. Geleceksin senden istediklerim var.
-Peki efendim.
-Bedrettin ve Suphi Tekin hakkında bilgi istiyorum. Evleri, mekanları.
-Bu adamlarla bir sıkıntı mı var Ali Bey?
-Kişisel mesele Recep. Yakında bana yürüyecekler. Hazırlıklı olmak lazım.
-Peki efendim nasıl isterseniz.
     Ali elindeki kağıdı Recep’e uzattı. Holding binasına girdi. Doğrudan güvenlik odasına yürüdü. Odadakilerin verdikleri böcek ve kameraları alıp lobiye geçti. Hatice lobide birileriyle konuşuyordu. Konuşmanın bitmesini bekledi. Hatice’ye yaklaştı.
-Geçmiş olsun, kaza mı geçirdiniz?
-Teşekkür ederim Hatice Hanım. Küçük bir kaza önemli değil.
Hatice Ali’nin elindekilere baktı.
-Bunlar ne Ali Bey?
-Ofis katında bulunan böcek ve kameralar Hatice Hanım.
-Siz ciddi misiniz?
-Arkadaşlar ofis katındaki tüm odalarda bol miktarda böcek ve kamera bulmuşlar Hatice Hanım. Aramada çalışanlarınızda bulundu, değil mi?
-Evet asistanım buradaydı. Şaşkınlığımı mazur görün lütfen. Bizi kimler niçin dinlesin, kaydetsin ki? Anlam veremiyorum.
-Bir isteğiniz olacak mı? Çıkmam lazım. İş yerlerini gezeceğim.
-Henüz şaşkınlığımı atamadım Ali Bey. Odalarda olabilir mi? Veya sizin koymadığınızı nereden bileceğiz?
     Ali güldü.
-Güvenliğinizi yeni devraldık Hatice Hanım. Bildiğim kadarıyla Çaylı holding ile Karaşahin holding arasında bir iş birliği olmadığı gibi, aynı sektörde bile değiller. Yanılıyor muyum? Şüphelenmekte haklısınız ama bana mantıksız geldi.
-Düşününce bana da mantıksız geldi Ali Bey. Sizi suçlamak gibi bir düşüncem yoktu. Durumu tam olarak kavrayamadım.
-Odalarda arama yapmamızı ister misiniz?
-Bu bizim için çok büyük bir risk Ali Bey. Odalarda kamera çıkarsa ticari olarak biteriz. Babamla görüşüp size haber veririm.
-Sonucu bana bildirirsiniz Hatice Hanım. Görüşürüz.
Ali arabasını Saddam’ın kaldığı evin 500 metre kadar uzağına park etti. Recep kendi arabasıyla evin ilerisine konuşlanmıştı. Takipçilerde 750 metre geriye park etmişlerdi. Ali yürüyerek ilerledi. Recep’in arabasına bindi.
-Evin arkasından geçiş var mı?
     Recep’in gözü takipçilerin arabasındaydı.
-Evin arkasından tam takipçilerin arabasının önüne çıkarız Ali Bey. Evde çilingir sofrasının başında dört kişi, arkadaki arabada ise iki kişi var. Nasıl yapacağız?
-Birazdan sırrıma ortak olacaksın Recep. Olmam dersen, geri dönebilir veya arabada bekleyebilirsin, kızmam. Olurum dersen geri dönüş yok.
-Bana güveniyor musunuz Ali Bey?
-Kendimden başka kimseye güvenmem Recep. Sen güvendireceksin. Sana güveneyim mi?
-Her türlü güvenebilirsiniz Ali Bey. Kimlere sıkacağız?
-Saddam adında bir itirafçı. İstihbarat kimliğini kötü işlerde kullanan bir itirafçı. Susturucun var mı?
-Var Ali Bey. Çıkalım mı?
-Çıkalım Recep. Birinci kural, maske ve eldiveni asla çıkartma. İz bırakma. Önce takipçileri halledelim.
Ali ve Recep silahlarını bellerine takıp arabadan indiler. Hızlı bir şekilde evin arkasına dolaştılar. Takipçileri arabanın farlarını kapatmış bekliyorlardı. Arabanın içinde bekleyenleri öldürmeleri zaman almadı. Beklemeden Saddam’ın kaldığı eve yöneldiler. Mutfak kapısından girdiler. İçerdekileri öldürüp evi kolaçan etmeleri ve arabaya geri dönmeleri 15 dakikalarına almıştı. Ali torpidodan çıkardığı zarfı Recep’e uzattı.
-Bu senin Recep.
-İhtiyacım yok Ali Bey. İhtiyacım olursa isterim. Adrenalin yeterli geldi. Merakımı mazur görün Biraz önce devletin affettiği adamlara sıktık. Bedel ödeteceklerdir.
-Saddam kredisini çoktan tüketmişti Recep. Adres gönderen hak aramaz, değil mi?
-Haklısınız Ali Bey.
[[YB=3]] [[/YB]][[PB]]


MUSTAFA ESER hakkındaki bilgilerin basılmasını istiyorum.
Eğer basılmamasını istiyorsanız tıklayın.

  MUSTAFA ESER kimdir?
50 YAŞINDAYIM.MEMURUM.İKİ ÇOCUĞUM VAR.

Etkilendiği Yazarlar:
HERKESTEN VE HİÇ KİMSEDEN

 


Bu yazıyı basmak istiyorum.

İzEdebiyat'da yayınlanmakta olan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Tüm yazılardan birinci dereceden sayfa düzenleyicileri sorumludur. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

Yazarların izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin —kısa alıntı ve tanıtımlar dışında— herhangi bir biçimde basılmaması/yayınlanmaması önemle rica olunur.

© 2000-2002, İzlenim.com - Tüm hakları saklıdır.