Gemici
(mahmut dağ) 25 Temmuz 2011 |
Bireysel |
| |
bir dizinin bri bölümünde karşılaştırılmıştı çöl ve deniz. ikisi de kocamandı. ikisinin de kendine göre fırtınaları vardı. ikisinde de ancak ve ancak olduğu kadardı insan. daha ötesi değil. düşlerimi denize tutsak ettiğim bir zamanda aklıma gelenleri aşağıdaki yazıda bulacaksın. ve ben! sana hiç bir şey için söz vermiyorum. |
|
İkikere Ölmek
(mahmut dağ) 25 Temmuz 2011 |
Gerilim |
| |
gördüğüm rüyadan ilham alıp yazdığım garip bir öykü. yaşadığımızın ne kadarı belli bir düzenin sonucudur? düzeni ayarlayan nedir? gizli bir güç mü? yoksa yalnızca sonuçlarını mı yaşıyoruz yaptığımız seçimlerin? |
|
Kızıl Gelin
(mahmut dağ) 26 Temmuz 2011 |
Beklenmedik |
| |
romantik başlayıp bitiğinde yazanı ve okuyanı bir sürü gereceğine inandığım bir öykü denemesi. |
|
Bir Güz Masalı
(mahmut dağ) 4 Ağustos 2011 |
Beklenmedik |
| |
ilk taslaklarımdan biri. bir gün mutla bitecek. peki o pırıl pırıl elbiseli karmaşık yüzlü adam kim? ve nedewn o halde? işte bu soruların yanıtını öykü bitince alacaksınız |
|
|
Ne varsa eski de var derler ya hani ninelerimiz dedelerimiz yaşlı amcalarımız ya da her hangi bir kent kahvesinde elinde sigarası yarı boş gözlerle oyun arkadaşlarına yetişmeye çalışan çoktan güle güle demiş ortasına ömrün bir amca… aslında hiç de haksız değiller hani. Şimdilerde televizyonlar, sanal sohbetler ve sayısı bini aşan özel radyolar güzel olan her şeyin içini boşaltıp kendileriyle dolduruyorlar. Tüm iyilik ve güzellikler frekansını kötüye göre ayarlıyor. Zamane çocukları pencereyi bilmeden windows’u biliyor, çiçek kızın yeri yüzü çiçek bozuğu mankenlerin dizileriyle dolduruluyor. Şeker kız candy öleli oldu şöyle bir on on beş yıl yerini bırakarak yapay şeker reklamlarına. Zamanın çarkları arasında kötüye mayalanmaya doğru kulaç atan bir çok güzellikten bahsetmek mümkün. Ancak zaman bizi alıp uzaklara atarken buna pek vakit bırakmıyor.
Ne varsa eskide var diyenlerin sandıklarında küflenen plakların, kasetlerin içindeki seslere kulak verip bir bakalım, bakalım eskide ne varmış. Biteceğine noterin kesin gözüyle baktığı, ayrılığa tescilli bir sevdanın vuslatını kırkbeş geçe, yani tescilli ayrılığa çeyrek varken çaktırmadan bir sevgili diğer sevgilinin avcunun zulasına iki küçük kol düğmesi bırakır. Tam bu sırada sevgililer kısık ve yumuşak seslerle bir birinin kulağına elveda sözcüklerini fısıldamaktadırlar. Eşyalar toplanmıştır, onunla bir dakika dilemenin duası aklın namlusuna sürülmüştür. Bu ne dünya der biri içinden içini titreten bir sesle. Ama diğeri gitmek zorundadır dönülmez yollara. “giden kalana hep onu seveceğini söyler.
Uzar gider masal böyle. Zaman o sevgililerin sevda şarkılarını alıp saklar evrenin bilinmez köşelerine. Yerine sahte süper starların nane suyuna batırılıp bekletilen bozuk tatlı çikita muz şarkılarını bırakır. Ve artık sahte vuslatlarda damping vardır. İki küçük kol düğmesi her an bir birlerini görmek istememe ihtimali olan karşılıklı verilen bir çift msn adresine bırakır yerini. Mesafe diye bir şey yoktur artık. Mesafe sözcüğünün yerini internet hızındaki kilobyte bölü saniye tanımları alır. Yani ne varsa eskide var diyenler sonuna kadar haklıdır.
|
|