umutların bittiği yer
(Duran Çetin) 5 Nisan 2002 |
Bireysel |
| |
Geçmiş bir anda gözünde canlandı. Bir elektirik hızıyla geçti beraberliği: suyun derinliklerindeki eşini istedikleri gündeki heyecanı... nişanını... evlendiği gündeki mutluluğunu... evliliğinin üzerinden geçen üç yılı... Yalnız bırakmammalıydı. Kavilleri |
|
Vuslat
(Duran Çetin) 13 Nisan 2002 |
Bireysel |
| |
O da ne? Her şey birdenbire değişti. Yine güzellikler yaşandı an be an. Mutluluk çığlıkları kapladı etrafı. Sevinç titreşimleri sarmaladı ulaşılmaz mekanları. |
|
Komseri yolla
(Duran Çetin) 15 Nisan 2002 |
Bireysel |
| |
Dikiz aynasından kendisini kontrol etti. Kravatını düzeltti, birkaç derin nefes aldı. Aşağıya indi. Aslında ne yapacağını hiç düşünmedi. “Küçük bir şeydir”, diye aklından geçirdi. Arabanın önüne dolaştı, vurduğu yere baktı: beklediğinden daha |
|
Honça
(Duran Çetin) 17 Mayıs 2002 |
Bireysel |
| |
Mahallenin koyunları sıra ile güdülürdü. Sıra babama geldiğinde, otlatmak için gittiği dağlarda doğan kuzu ile oğlakları eşeğin sırtındaki heybeye koyardı. Eve geldiğinde; heybedeki kuzu ve oğlakları kucağıma alıp doğruca sahiplerine götürürdüm |
|
Sel
(Duran Çetin) 1 Haziran 2002 |
Bireysel |
| |
Evin kuzeyinde dalga dalga yükselen dağlar vardı... yemyeşil dağlar... koyu yeşilden maviye açılan kapı... kızıl çam ormanları... Ufukta yeşil dağların bittiği yerden başlayan masmavi gök yüzüne açılan kapı... Dağın kucağında sanki dünya cenneti... |
|
Bir Garip Yolcu
(Duran Çetin) 28 Haziran 2002 |
Bireysel |
| |
“Recep der, derdimin işte özeti:
Zehirlerde arıyorum lezzeti.
Toprak su vermedi, hava azotu.
Tomurcuğum açamadı o yüzden”
|
|
Sorgulama
(Duran Çetin) 30 Temmuz 2002 |
Başkaldırı |
| |
Kaybettiği yolunu saatlerdir arayan birisinin bezginliği yüzünde izler bırakmıştı. Yılgın gözler; boş boş baktı. Masada oturan lisedeki hocasının yanına geldi. Selam verdi ve oturdu. |
|
İftar
(Duran Çetin) 11 Eylül 2002 |
Kent |
| |
Umut, yaptığı işin şakaya gelir bir tarafının olmadığını, ortamın ciddiyetinden anladı. Tazecik yüzünde hüzün kasırgaları esti. Yaptığının yanlışlığının farkına vardı: utandı. Gözlerini kucağından kaldırmadı. Ezildi; üzüldü. Dudakları titredi. Pişmanlık |
|
Konya Dönüşü
(Duran Çetin) 13 Eylül 2002 |
Kent |
| |
Sessizlik içinde duraksıyorum. Bir şey arıyorum; bulamıyorum. Yan tarafımdaki oturan amca, nefes almakta zorlanıyor. Motor sesi gibi hırıldıyor boğazı. Bağırıyor; sesi çıkmıyor. Ağzından köpükler akıyor. Çırpındıkça çırpınıyor. Yüzü gözü mosmor ka |
|
Yağ desen yağ değil
(Duran Çetin) 30 Eylül 2002 |
Toplumcu |
| |
Kısa yoldan köşe dönmenin hayaliyle yaptığı işlerin sayısı çoktu. Yapmadıkları ne kalmıştı ki? İki kardeş her şeyi denemiş ama düşledikleri zenginliğe ulaşamamışlardı. Yaptıkları işten dürüstlük ve doğruluktan eser olmadığının farkındaydılar. Başkalarına |
|
Tartalım Abi!
(Duran Çetin) 11 Ekim 2002 |
Çocuk |
| |
Güneşin olanca coşkusunu ortaya koyarak, kendisini cömertçe sergilediği bir gündü. Güneşin alev alev ısısını önüne katıp kovalayan rüzgar, insanların yüzüne hafifçe bir tokat gibi çarpıyordu. |
|
Ay Tutulması
(Duran Çetin) 13 Ekim 2002 |
Dinsel |
| |
Duramadı; fırının bulunduğu avluya açılan pencereden yine bağırdı:
-Karı! Haydi çabuk ol. Odaya gideceğim.
|
|
Ocak
(Duran Çetin) 19 Ekim 2002 |
Çocuk |
| |
Evlerinin önünde kendini oyuna kaptırmışken bir araba kornasıyla irkildi. Olduğu yerden doğruldu. Kapını önünde lüks bir otomobil duruyordu. Nurettin arabadan inenlere ürkek gözlerle baktı bir müddet. |
|
İhtiyaç Anında Kırınız
(Duran Çetin) 18 Ocak 2003 |
Toplumcu |
| |
Gök yüzü zifiri karanlıktı. Sokak lambalarının çoğu yanmıyordu. Cadde boyunca yanan birkaç lamba, aydınlatma için yetersiz kalıyordu. |
|
Çerçi
(Duran Çetin) 18 Ocak 2003 |
Çocuk |
| |
Çocukluk yılları hayatın en anlamlı en unutulmazları arasındaki yerini her zaman korur. İlk öğrendiklerimiz, yalan yanlış tecrübelerimiz, kendimizi denemelerimiz hep bu yıllardadır. İlk kavgamız, ilk isyanımız, ilk kendimizi ispatlama gayretlerimiz hep |
|
Küp İçinde Küp
(Duran Çetin) 18 Ocak 2003 |
Beklenmedik |
| |
Adam çok önemli bir şey bulduğunu düşünerek özenle taşın etrafını temizledi. Avuçla topraklarını aldı. İçini karma karışık bir mutluluk kapladı. “Buldum herhalde”, dedi.
|
|
Son
(Duran Çetin) 27 Haziran 2003 |
Toplumcu |
| |
Dağın zirvesindeki köylerinden eşekleri ile yola koyuldular. Ağır aksak ilerlediler. Nihayet gün batmak üzereydi ki misafir olacakları baba dostlarının evine ulaştılar. Utana sıkıla kapıyı çaldılar. Sadece bu gece kalacaklar ve güneş ile birlikte ayrılaca |
|
Çayın Parasınıı Ver
(Duran Çetin) 31 Mart 2004 |
Bireysel |
| |
Belediyedeki görevine başlayalı henüz birkaç gün olmuştu. Gelen gidenler, tebrik ziyaretleri, bütün gününü alıyordu.
|
|
Öte Dünya
(Duran Çetin) 18 Temmuz 2008 |
Bireysel |
| |
Abdullah Harmancı’nın öykü kitabı Ertesi Dünya elimde tramvaya biniyorum. Eve en kolay, en kestirme, en kısa sürede ulaşmayı düşündüğümde hep tramvayı kullanırım. Nedense bana hep çabuk ulaşacağımı fısıldayan bir ses tramvay durağını işaret eder.
Akşama yakın bir zaman, hafta sonu; cumartesi çarşı merkezi kum gibi insan kaynıyor. İkindi serinliği herkesi sokaklara çekmiş, çekmeye devam ediyor.
Kimisi, çoluk çocuk vitrinlerde kaybolmayı tercih ediyor, bazıları da orası senin burası benim koşturup gidiyor.
|
|
|
Beklediler çaresizce...
Çölde susuz kalmış insanın suya kavuşmayı beklediği gibi...
Toprak kokulu ellerini semaya kaldırıp rahmet bekleyen çiftçi gibi beklediler...
|
|