Akletmek Yetmez - Kalbetmedikçe
(Meryem Rabia Taşbilek) 28 Haziran 2007 |
Toplum ve Birey |
| |
Akıl uçmak için, hedeflere ulaşmak için bir pisttir. Akılsız olmaz. Lakin akılla da yetinilmez. Yani yetinenler de hayatlarını pekala idame ettirirler. Onlara da hayat sergüzeştlerinde başarı ve mutluluklar dilerim. |
|
Riski Göze Alamama Riski/1
(Meryem Rabia Taşbilek) 4 Temmuz 2007 |
Toplum ve Birey |
| |
Birçok şey hepimizin gözünün önünde olup bitiyor fakat görülmesi gerekeni ancak bazılarımız görüyor. Mesele birilerinin bakmasıyla görmemiz gerekene vakıf olması ile bitmiyor zira bundan böyle hepimiz yeri geldiğinde kullanabileceğimiz, istifade edebileceğimiz, hayatımızı, his ve düşünce yapımızı diğiştirebileceğimiz, renk katabileceğimiz bir kaynak kazanmış oluyoruz. |
|
Riski Göze Alma Riski/2
(Meryem Rabia Taşbilek) 4 Temmuz 2007 |
Toplum ve Birey |
| |
"Bir hapishanenin dört duvarı arasında yıllarını geçirmiş olan birisi, bu duvarların arasında görebileceği hiçbirşeyin bulunmadığını düşünerek yıllarını harcayabilir. Ve günün birinde o duvarların dışına bırakıldığında, o duvarlardan tahliye edildiğinde birdenbire kendisini mahvolmuş birisi olarak hissedebilir: o insan belki de gerçekten mahvolmuş birisidir; sırf kendisini öyle hissettiği için!" |
|
Her Kahrolsun Bir Yaşasın, Her Yaşasın Bir Kahrolsun Sloganı Üretir!
(Meryem Rabia Taşbilek) 6 Temmuz 2007 |
Toplum ve Birey |
| |
Ortalık onca motorlu kuşla doluyken, yabani atlar düştü hatırıma...
"At hızsızlığının ölümle cezalandırıldığı kasabalarda; birbirinden nefret edenler kadar at hırsızı varken" "Motorlu kuş"u, "Ağaçkakalar"ı, "Yürek dede ile padişah"ı, "Yalnız Prensi, küçük Şehazede"yi ... okuyarak büyüyen ve "Bir şeftali-bin şeftali"yi, "Kara balığı" da okuyan yada okuyanla dost olan bizler işte birer yabani at gibi, kelaynak gibiyiz bu diyarda. Hatta izinden gitmeye çalıştıklarımızın dediği gibi; "öz yurdumuzda garibiz, öz vatanımızda parya!" Hep farklı dokuzuncu köylerden kovulan, ayrı düşünse de ayrı düşemeyen, aynı toprağın insanlarıyız. Tüm farklılıklar sayılıp dökülse de sonunda "Eftelya/biz bize benzeriz!" diyip, el ele verebilmeyiz. |
|
Oyumu Pinokyo'ya Vereceğim!
(Meryem Rabia Taşbilek) 1 Ağustos 2007 |
Politik Olaylar ve Görüşler |
| |
"Türkiye'de oynanan "demokrasicilik oyununu" şu misalle daha güzel anlatabilirim: Ülkeyi bir gemi olarak düşünün, bu geminin biri gizli olmak üzere iki adet kaptan köşkü var, tabiiki iki de dümeni... Herkesin gerçek sandığı sahte dümenin kaptanını yolcularına seçtiriyorlar. Seçilen kaptan ucu boş olan sahte dümenin başına geçiyor ve hep "...miş" gibi yapıyor; görevi bu. Gemi ahalisi, kendilerini istedikleri rotada, ulaşmak istedikleri limana doğru, seçtikleri kaptanın götürdüğünü düşünedursun; gizli kaptan köşkünün seçimle gelip-gitmeyen demirbaş kadrosu gemiyi istediği rotada seyrettiriyor. Eğer sahte dümenin başına "rol" icabı oturtulan "göstemelik kaptan", gemi ahalisinin iradesini geminin rotasına yansıtmaya yeltenirse, 27 Mayıs'ta olduğu gibi, kaptan "rol"ünden alınıp darağacına yollanarak haddi bildiriliyor." |
|
Oyunuzu Kime Vereceksiniz?
(Meryem Rabia Taşbilek) 1 Ağustos 2007 |
Toplum ve Birey |
| |
-Esbab-ı Nuzülden, Tefsirden, Buhariden, Tırmiziden, Bakaradan, Nisadan, Ahzaptan ıslanmadan; iki salla, bir bağla yaparak Müslüman olduğunu sanan Sen.
-Rönesans ve Reformdan, 1789 dan, Tanzimattan, Cumhuriyetten kana kana içmeden; denize girip, bira içmeyi çağdaşlık sanan “elhamdülillah atatürkçüyüm” ya da “Allah laiklikten ayırmasın” diye absürd dualar eden Sen.
Sen oyunu kime vereceksin?
|
|
Direniş, Sivil İtaatsizlik ve Satyagraha Felsefesi
(Meryem Rabia Taşbilek) 4 Ocak 2009 |
Özgürlük ve Eşitlik |
| |
Kaç gündür Gandhi'nin pasif direniş ve satyagraha feslefesi örnekleri üzerine tefekkür ediyorum. Peygamberimiz'in onca direniş örneklerine şahit ve varis iken biz neden hala Gandhi'nin yapabildiğine ulaşıp, hatta aşıp sağlam, Müslümaanca bir direniş sergileye miyoruz?!
Pasif direnişi; kendileri bizzat şiddeti kullanmasalar bile şiddete maruz kalmayı göze alabilen toplulukların mücadele şekli diye tanımlıyorlar. Öte yandan bunları yazarken Malcom X'in özgürlük manifestosundaki "Öfkeni Kullan" ibaresini de göz ardı etmemek gerek. Bir şekilde itidali bulmalı. |
|
Yumurtasız Omlet ve Direnişimize Dair
(Meryem Rabia Taşbilek) 12 Ocak 2009 |
Politik Olaylar ve Görüşler |
| |
“Bana dışarı çıkınca karpuz yemeyeceksin deseler onu bile kabul etmem çünkü ben işgal rejimini muhatap almıyorum.” Ahmet Yasin
İmam Ebu Hanife'ye zalim Haccac hediyeler sunup ve devlette üzt düzey görevle yanında yer almasını teklif ettiğinde, Ebu Hanife;
“Bana şu sarayın direklerini saymamı söyleseniz onu bile saymam!” diye cevap vermiştir. Ve zaten bu erdemli duruşu hasebiyle Haccac tarafından şehid edilmiştir.
Oysa şimdilerde bizim mücadelemizde bu vakarlı, kendinden emin duruşa ne kadar da muhtacız! Öfkelerimiz cesaretlerimizden daha büyük. Nedense öfkemiz bile hep uzaklarda yapılan haksızlıklara ve zulümlere dair daha bir hızlı tetiklenebiliyor. Zira uzaklara dair tepkiler bir bedel ödenmeden “gösterilebiliyor” ama yakınlara dair sergilememiz gereken tavıralışlar daha somut bedeller gerektirebildiğinden aynı iştiyakı ve hareketi bu alanlarda gösteremiyoruz. Kanaatimce İsrail(in zulmü) kredi kartı veya paraya yüklenen anlam gibi. Onun yaptığı zülmün beznerini yapanlar yahut İsrail'in yaptığı zulümlere mani olmayanlar, para ve kredi kartının bir yerde birleştiği gibi aynileşiyor. |
|
|
Dünümde, bugünümde ve yarınımda:
Soruların çıkardığı sürtünme sesi pek de kafiyeli sayılmazdı. Bu yüzden dışarıdan duyulduğunda iç gıcıklardı pek çok defa. İnsanlar yüzünde soru işaretleriyle gezen çehrelere tüylü bir şeftaliye dokunmuşcasına ekşiyerek bakarlardı. Soru sorma yoldaşlığı yerine, bulunacak olan yeni cevaplarla, hali hazırda var olan cevaplarını tokuşturma kolaylığını yeğlerlerdi. Bu durum örsünü vuruyordu teraziye. Tebbessümüne inşirah içirilmiş çocuklar şaşkınlıkla bakardı bu hale kapı aralıklarından. Çocuklar ve kuşlar eflatun bir fon gibi uğuldardı şehrin gürültüsüne boğdurulmuş can kulağımızda. Fakat şu aşikardı ki, herkesin içindeki karanlık aydınlığını arıyordu. Aranıyorsa bulunacaktı elbet. Bazılarımız pusuda gözlüyorduk aydınlık arayan karanlığımızı. Pütürlü soru işaretleri törpülüyordu hakikatin önündeki duvarı inceden inceye. Yeni anlamlar yumuşak dokuyu geçip, aklın sinir uçlarına dokunup kanatıyordu.
...
Ayrıca bu adreste de yazılarımı yayınlıyorum;
http://www.dilisizmutercim.blogcu.com
|
|