..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Çocuklarýn eðitimi, zaman kazanmak için nasýl zaman yitireceðimizi bilmemiz gereken bir meslektir. -Rousseau
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
ÝzEdebiyat - Yazar Portresi - Ömer Kýrat
Ömer Kýrat - Baþlýk En Son Yazýlýr!
Site Ýçi Arama:


Hoverkraft'ýn Rotasý
  10.12.2008 18:58:45 Hoverkraft'ýn Rotasý 

ARZIN MERKEZÝNE SEYAHAT

Dünya’daki her 4 kiþiden biri Çinli… Yani okeye döndüðünden kuþkulandýðýnýz oyuncunun gözlerindeki sinsi bakýþ genetik olabilir. Ayrýca kullandýðýnýz okey takýmý ve oturduðunuz plastik sandalye ve masadaki örtü de muhtemelen o bakýþlara sahip diðer 1,5 milyar insanýn ortak emeðinin bir sonucu…

Çin malý ürünlerin Global ekonomideki oraný da kabaca ¼ düzeyinde seyretmektedir.  Her arz kendi talebini doðurur mu bilinmez ama bu noktada Çin’in arzý, diðer arzlarýn ölü doðmasýna neden oluyor diyebiliriz.

Hikâyeyi kýsaca özetlersek; Komünizmden doðan ortak üretim kültürüne sahip kalabalýk bir toplum, bir sabah uyanýp kendisini “kapitalizmin seri üretim çýlgýnlýðý” içinde buluyor. Ve üretmeye baþlýyor. Fakat bu sefer gerektiði kadar deðil üretebildiði kadar…

Aynen kanserli bir hücrenin, içinde bulunduðu vücudu yok etme pahasýna büyümeye devam etmesi gibi Çin de her sene %10 gibi bir oranda geliþiyor. Sosyal güvenliðin olmadýðý, maaþlarýn birçok yerde nakdi deðil ayni olarak yani yiyecek þeklinde ödendiði bu; “üretim araçlarý sahipleri cennetinin” kýsa sürede ulus aþýrý dev firmalarýn kalbini (varsa tabi?) kazanmasý pek þaþýrtýcý olmasa gerek.

Üretimin, güneþin doðduðu yere kaymasýyla (maalesef temiz enerji kullanýmý için deðil) Amerika ve Avrupa’daki fabrikalar üçer beþer kapatýlmakta... Ama üzülmeyin! Tanrýya þükür ki hala satýn alýnabilinecek kadar ucuz Çin Mallarý var.

Hatta satýn almanýza bile gerek yok. Çocuðunuzun çok sevdiði animasyon filmindeki karakterlerin plastikten yapýlmýþ oyuncak figürleri yediðiniz hamburgerin yanýnda bedava veriliyor. Ancak oyuncaðý çocuðunuza vermeden önce yýkamanýzý tavsiye ediyorum çünkü tamamen saðlýksýz koþullarda çalýþan ve muhtemelen tamamen saðlýklý olmayan bir Çinli çocuk tarafýndan üretilmiþ olabilir.

2008 Olimpiyatlarý neden Çin’e verildi sanýyorsunuz? Biraz olsun çalýþmayý durdurmalarý için elbette! Çin 2 Trilyon Dolarlýk Rezervi için bir madalya alýr mý bilinmez ancak her kýtayý simgeleyen olimpiyat halkalarýndan Sarý olanýnýn (Asya) diðer halkalara kapsama kümesi muamelesi yapacaðý ve bundan sonraki tüm olimpiyatlarýn Pekin’de yapýlacaðý korkusu herkesi sarmýþ bulunmakta. 


  03.03.2008 09:27:00 Hoverkraft'ýn Rotasý 

                                                Bizim Temel Birgün...

Pazartesiyi çarþambaya baðlayan akþam, yani salý akþamý baþlamýþtý herþey... Evlerinin önünde duran metruk bina yýkýlmýþtý. Gelecekte ayný akýbete uðrayacak halefinin yapýmý için gereken temel çukuru kazýlýyordu þimdi... Kulaklarý olmamasýna raðmen “kepçe” adý uygun görülen kazý makinasýnýn operatörü, çukur kazmak þeklinde özetlenebilecek karmaþýk operasyonu hakkýyla icra etmiþti bütün gün... Ve þimdi elektrik kesintisi nedeniyle çalýþmalara ara verilmesinden faydalanarak uyukluyordu. Neredeyse tüm þehri etkileyen bir kesintiydi.

Bu sýrada yarýn sabaha kadar mesaisine ara veren adam inþaat manzaralý evine gelmiþ ve sadece elektrik kesildiðinde görülen yýldýzlara bakmak için balkona çýkmýþtý. Durum hiç hoþuna gitmiyordu. Yeni bina tüm manzarasýný kapatacaktý. O zaman elektrik kesilse bile yýldýzlarý göremeyecekti. Gerçii o an bilmiyordu ama ironik bir þekilde inþaatý yaptýran adamýn adý Murat Yýldýz idi ve binasýna kendi soyadýný verecekti sanki bina, sevdiði kadýnýn rahminden çýkmýþ gibi...

Dükkanýna, þirketine, sahip olduðu taþýnmaz mallarýna kendisinin veya sevdiði birinin adýný/soyadýný veren insanlardan hoþlanmazdý. Mide bulandýrýcý bir sahiplenme þekliydi bu... Hoþ, bina sahibinden nefret etmesi için bunu bilmesine gerek yoktu. Zaten nefret ediyordu.

Birkaç dakika sonra ortalýk kalabalýklaþtý. Manzara Katili, son model arabasýyla inþaat alanýna gelmiþti ve inþaat þefiyle mühendise ne kadar anlayýþsýz ve öküz bir herif olduðunu anlatmakla meþguldü.

Binanýn bulunduðu yerin yakýnýnda 3 adet sokak lambasý vardý. Dolayýsýyla gece 10’a kadar sürmesi planlanan kazý için ekstra bir ýþýklandýrma gereði duyulmamýþtý. Ama bu beklenmedik elektrik kesintisi iþi bozmuþtu. Aksi gibi kazý makinasýnýn farlarý da çalýþmýyordu.

Tartýþma daha doðrusu iþ adamýnýn küfür resitali, inþaattaki herkesin kovulmasýyla sona erdi. Uykusundan kovularak uyandýrýlan kepçe operatörü; uyku maðduru ve mahmuru olsa da maðrur bir þekilde orayý terketti. Karþýsýndaki aðzý bozuk zavallýnýn seviyesine inmedi. Sadece “Piçoðlupiç!” diye içinden geçirdi. Gerçi bu küfür mantýk örgüsü bakýmýndan pek saðlam deðildi. Zira “Piç” babasý belli olmayana denir. Fakat piç olan kiþinin bir baþka piçin çocuðu olduðunu biliyorsak aslýnda babasý belli demektir. Her neyse...

Onca paraya raðmen istediðini, istediði gibi yaptýramayan iþ adamý önünde duran çukura bakakaldý. Öyle öfkeliydi ki elektrik gelince ya da sabahýn ilk ýþýklarýyla iþi kendisi bitirmeye karar verdi. Az önce yaktýðý purosunu temel çukuruna attý. Ardýndan da purosunun üstüne düþtü. Ýki gündür aralýklarla yaðan yaðmur nedeniyle balçýklaþmýþ zemin düþüþünü yavaþlatmýþtý fakat kalkýþýný da zorlaþtýrýyordu. O sýrada bir motor gürültüsü duydu. Yardým istemek için aðzýný açmýþtý ki tonlarca aðýrlýktaki kepçe onu çamurun derinliklerine batýrdý. Birkaç saniye sonra çýrpýnmasý durdu. Ama kepçe durmadý. Taa ki topraktan ayrýþtýrýlamayacak bir hale gelene dek, çiðköfte misali adamý topraða yoðurdu. Zifiri karanlýkta yaþananlarýn tek þahidi yýldýzlardý...


  21.02.2008 11:45:45 Hoverkraft'ýn Rotasý 

ABiDe-i Hürriyet

Kimi zaman dev bir dalga (Deep Ýmpact, The Day After Tomorrow) bazen kýzgýn, dev bir yaratýk (Moster isimli yeni film) tarafýndan yerlebir edilen o meþhur heykelden bahsetmek istiyorum. Belki sizin hatýrladýðýnýz baþka filmler de vardýr, yüzünde hiçbir kýzgýnlýk ifadesi olmayan yeþil devimizin benzer bir akýbete uðradýðý...

Tabii farklý þekilde kullanýldýðý bir örnek de var: Hayalet Avcýlarý 2 filminde, yerinden kalkmýþ ve New(arne)york sokaklarýndan geçerek, kötü bir hayalet tarafýndan kontrol edilen sanat müzesine giriþmiþti.

X-Men serisinin ilk filminde bu sefer taraf deðiþtirmiþ ve kötü adamýn yarattýðý mutasyon makinesine platform olmuþtu. Yanlýþ hatýrlamýyorsam bir Batman filminde de kullanýlmýþtý.

Bunlar benim hatýrladýklarým. Çoðu yeni olan filmler.
Her neyse... Amerikan film endüstrisinde Özgürlük Heykeli’nin rolü üzerine bir zevzekleme yapmayacaðým merak etmeyin.
 
Ya da Amerikan halký üzerinde sürekli bir korku atmosferi yaratmak isteyen yönetimin, Hollywood ile iþbirliðine girerek “Özgürlüðünüz Tehdit Altýnda” þeklindeki gizli mesajý beyinlere enjekte etmek için özgürlüðün en bilinen simgesini kullanmasý þeklindeki komplo teorisinden de bahsetmeyeceðim.

Ben, adýný “Özgürlük” kavramýndan alan bir heykel olamayacaðýndan bahsedeceðim. Zira bütün gün orda öylece dikiliyor. Üzerinde bulunduðu “Liberty” adasýna -ki o da adýný “özgürlük”ten almýþtýr ve dolayýsýyla ada ve heykel kardeþtirler ama ada, sürekli kardeþinin eteðinin altýna bakmaktadýr- mýhlanmýþtýr ve birgün o ýssýz adadan kurtarýlmayý beklemektedir.

Nasýl ki sevginin resmi yapýlamazsa, özgürlüðün de heykeli olmaz. Ýstediði þeyi seçmek ve seçtiði þeyi yapabilmek ise hürriyet; o zavallý kaya parçasýna hapsolmuþ, sürekli hýrpalanan, acý çeken, yalnýzlýða mahkum bir heykel, olsa olsa insanlýðýn ortak acýlarýnýn simgesi olabilir. Ki zaten öyle deðil mi?

Ek bilgi: Olimpiyat ateþini yakan ilk kadýn atlet 1968 Meksika olimpiyattýnda yarýþan Norma Enriqueta Basilio dur. Kafasýnda defne yapraðýndan tacý, elinde meþalesi ile Özgürlük Heykeli’nden tek eksiði sol elindeki Baðýmsýzlýk Bildirgesi dir. Villa Zapata!
 
 

  12.01.2008 23:13:30 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Tatlý Su Sincabý veya Ömerkrafting

 

 

                       Aman Diyim!

 

Arkadaþým bir espri yaptý: “Biz tanrýya inanan insanlar; þaþýrtýcý, görkemli -ne biliyim- inanýlmaz, vesair bir þey gördüðümüzde “Aman Tanrým!” deriz ya... Peki herþeyin yani tüm varoluþun tesadüfen olduðunu idda edenler ne der? “Aman Ne Tesadüf!” mü?

Güzel bir hamleydi. Elbette ki arkasýna “gerçeðin ýþýðýný” alan bir kiþi olarak göz kamaþtýrýcý bir þekilde karþýlýk vermeliydim. Geliþine vurdum:

“ Bizim gibiler þaþýrtýcý,görkemli –ne bilirsin ki-ilginç vesair bir þey gördüðünde histerik reaksiyonlar vermez. Dolayýsýyla “Amaaan maymunlarla ayný atadan evrimleþtiðimizi kanýtlayan bir diðer fosil.” der geçeriz mesela... Ayrýca biz asla “inanýlmaz” þeyler görmeyiz. Zira bizim için “inanmak” deðil, bilmek ve anlamak vardýr.”

 

 

        Diyet Kola

  

   Yukarýda “arkadaþým” olarak lanse edilen zât, kilo problemi olduðu günlerden birinde bakkala giden ve “Biþey isteyen varsa ya þimdi konuþsun ya da sonsuza kadar bekleyip dursun bakkal amcanýn gelip “Biþey lazým mýydý?” diye sormasýný!” diyen ben denize “Diyet Kola alsana! buyurdu.

 

    Kendi baþýma buyruk biri olmama raðmen onun buyruðunu da “baþüstüne” almakta bir sakýnca görmedim. Alýþveriþimi yaptýktan ve apartumanýn kapýsýna apar-tupar geldikten sonra öteberinin olduðu poþeti sað elime aldým ve sol kolumu, giydiðim kazaðýn kol kýsmýndan çýkartýp sýrtýma doðru kývýrarak kendime “çolak” süsü verdim.

  Kilidini açtýðým kapýyý omzumla ittirerek içeri girdim. Mutfakta oluþuna þaþýrmadýðým arkadaþýmýn yanýna gidip poþetteki diyet kolayý çýkardým ve “Al! Ýþte kolan! Al diyetini!” dedim. Bu sýrada içinde kol olmayan kazaðýn “yen” kýsmý sallanýyordu.

 

Ömer Seyfettin hikayelerine atýfta bulunmayý sevdiðimi bildiðinden olsa gerek gülüþünde hiçbir þaþkýnlýk belirtisi yoktu.

 

Ve böylece kolun diyetiyle, diyet kolanýn yarattýðý çaðrýþýma borcumuzu ödedik.

 

Not: Yen; “Japon para birimi” “galibiyet emri” ve “baþkalarýna yemek olma temennisi” gibi anlamlarýnýn yanýnda, giysilerin kol kýsmýna verilen addýr da... Hani “Kol kýrýlýr, yen içinde kalýr.” lafýnda kullanýldýðý anlamýyla...

 

 

 

    

 

               Kýzma Kýz

 

- Çok ilginç bir insansýn!

 

   ... dedi. Hem de bana! Diðer onlarcasý gibi... Ben de “Bari bu seferkine kendi sözlerinin içerdiði anlamý açýklayayým.” dedim ve açýkladým:

 

-Yani diyorsun ki; “Arada bir (yani çok sýk deðil) arkadaþ grubu olarak bir yerde buluþtuðumuzda orda olup ilginç þeyler yapmaný isterim. Ama çok da ilginç þeyler deðil... Rezil olmak istemem. Ayrýca seninle yatmayacaðým ve çocuklarýmýn babasý da olamayacaksýn.”

 

   Kýz bu söylediklerime kýzdý. Ben de ona “Kýzma kýz!” dedim. O, kýzmaya devam etti. Ben de 2 kelimeden oluþan cümlemi yanlýþ anladýðýný düþünerek kelimelerin yerini deðiþtirdim. “Kýz, kýzma!” Sanýrým bi “kýz” bi “kýzma” dememe iyice sinirlendi ve “Salak þey!” dedi.

 

   Sanýrým ayný anda hem ilginç hem de salak olan þeyleri sevmiyordu.

 

 

 

                     Tatlý Su Sincabý

 

John F. Kennedy 22 Kasým 1963’te öldürüldü. Ýki yýl önce 1961’de halka hitaben yaptýðý konuþmasýnda 1970 yýlýndan önce Ay’a gideceklerini söylemiþti. Suikastten sonra gaza gelen ve bu sözü bir vasiyet olarak kabul eden Amerikalý yetkililer (yani demokratik yollarla seçilen sýradan Amerikalýlar) çok çalýþýp 20 Temmuz 1969’da baþarýya ulaþtýlar.

 

  Amerikalýlar için küçük bir adým ama Sovyetler’in poposu için kocaman bir tekme olan bu tarihi olay kabaca böyle... yoksa deðil mi?

 

 

  Ýsterseniz Kennedy suikastine geri dönelim. Lee Harvey Oswald isimli þahýs yakalanýp, adil bir yargýlama ertesinde suikast sonucu öldürüldükten sonra ortaya 2. tetikçi iddalarý atýldý.

 

   Peki neredeydi bu tetikçi? Ya da þöyle soralým;  Ay’a henüz gidilmediði için peynirden yapýldýðý yolundaki eski ekole hâlâ sadakatle baðlý olan insanlar, bu inançlarýný korumak uðruna ne kadar ileri gidebilirler? Evet! Evet! böyle sorunca daha komik oluyor. Sevdim bunu...

 

 

   Benim fikrim þu: Bildiðiniz gibi Amerikan Gizli servisi (sýradan ve gizli Amerikalýlardan oluþan) yýllar yýlý Küba lideri Fidel Castrol’ü devirmeye çalýþýr durur. Sürekli çalýþýp-durmasýna raðmen bir temassýzlýk olabileceðinden þüphelenmeyen gizli servisçiler kýsadevre yapadursunlar, Küba Lideri Field Cast-role en iyi yoldaþlardan oluþan ekibiyle,  karþý saldýrýsýný planlar ve uygular. Hedef  Kennedy dir. Ama kendi elini kirletmek istemeyen  Pis-el (Kir)Pastýro maþa olarak NAÞA’yý kullanýr. Cape Canaveral’daki casuslarý, Ay’ýn peynirden yapýldýðýna inanan yarým akýllý bir tarikat üyesini, henüz deneme aþamasýndaki roketlerden birine baðlayýp, uydumuza gönderir. Yanýna çoook uzak menzilli bir lazer silahý (Ki silah Rus yapýmýdýr ne hikmetse) ve bir de doðru zamanda ateþ etmesi için saat vermiþtir.

 

 

    Olay günü Aydede’deki suikastçi iþini bitirir. Kutlama yapmaya karar verip uydudan bir lokma almak için kafasýndaki fanusu çýkartýca ölür. Neil Armstrong yýllar sonra oradan geçerken suikastçinin ezan okuyan saatini duyar….

 

Not: Saat bir radyo vericisidir ve astronot kaskýndaki telsiz frekansýna ayarlýdýr. Biz de biliyoz Ay’da atmosfer olmadýðý için ses dalgalarýnýn yayýlmadýðýný. Ve saat güneþ ýþýðýyla çalýþýyor. Hah hayt onu da düþündüm. Yürrüüüü!

 

 

 

                                          The Damalý Bayrak

 

 

Son dakika Notu: Ýnanmayacaðýnýzý biliyorum. Zaten öyle olmasýný isterim. Ýnanmak da neymiþ? Her neyse… Bu yazýnýn baþlýðýný yani Tatlý Su Sincabý veya Hoverkrafting’i yazarken aklýmda Kennedy yoktu. Aslýnda yazacaðým konularýn neler olacaðý hakkýnda hiçbirþey yoktu. Yazýlarýmý gerçek zamanlý yazdýðým için neden bahsettiðimi bilmeme raðmen, nelerden bahsedeceðimi bilmem. Well hasýlý baþladým yazmaya... ezberimde olmadýðýndan Kennedy suikastý ve Ay’a iniþ tarihi gibi þeylere bakmak için kütüphanedeki Ana Britannica’nýn 10. ve 18. ciltlerini çýkardým. (Ýnternet’e komþumun keyfi üzerinden baðlanýyorum, wireless ve ücretless olaraktan.Yoksa internetten bakardým tabi..) Kennedy maddesi 10’da idi. 168. sayfada Kennedy’nin fotoðrafý vardý. Ve ben bir önceki sayfayý yanlýþlýkla çevirdim. Tahmin edin ne  vardý?

“Kemiriciler” maddesi ile ilgili olarak bir sincap resmi!

 

  Baþlýkta “sincap” var. Ýlk konu “tesadüfler” ve son konu “Kennedy”... Bilgi için bakýlan kaynakta Kennedy maddesinin arkasýnda sincap resmi var tesadüfen... Sýrf bu seferlik “Aman tanrým” demek serbest! Hadi bakalým keratalar!

 

 

Not 2: Eminim içinizden bazýlarý konu bulmak için ansiklopediyi karýþtýrýrken Kennedy ve Sincap resimlerini gördüðüme ve tüm bunlarý önceden kurguladýðýma inanacaktýr. Þimdi “inanç” olgusunu neden salakça bulduðumu anlýyor musunuz?


  23.12.2007 00:18:54 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Çeþitlemeler

 

Merhaba! Bu sefer bizzat kendimin merak ettiði bir konu hakkýnda soracaðým bir soru olacak. Konu Türk/Osmanlý Minyatür Sanatý...

 Bilindiði üzere perspektif kullanýlmadan, tuvalden ziyade duvar seramiði olarak yapýlan bir resim türüdür Minyatür.

 

  Merak ettiðim þey ise bu türün ilk örnekleriyle son örnekleri (Osmanlý Ýmparatoluðu’nun sonuna kadar aldým söz konusu “sonu”) yanyana koyulduðunda insan figürlerindeki fizyolojik deðiþim ne yönde olduðu...

 

  Zira Anadolu’ya ulaþan ilk Türk kavimlerin oldukça çekik (Çekik Chan de denir) gözlü olduðu bilinen bir gerçektir. Zamanla gerek o topraklarýn insanlarýyla gerekse yeni ele geçirilen yerdekilerle girilen münasebetler (Ne münasebeti olduðunu söylemeyeceðim. Ne münasebet!) neticesinde genetik çeþitlilik artmýþ olmalý. Elbette bu da insanlarýn fizyolojisine ve oradan da sanata yansýmýþtýr. Mümkünse benim yerime bir araþtýrma yapýp sonucu bana iletin... Gebertirim! Yani iletmezseniz.

 

 Yeni konumuz bir evlilik eleþtirisi olarak Yüzüklerin efendisi filmi... Nedendir bilinmez filmin soundtrackinde Burning Ring Of  Fire þarkýsý bulunmuyor. Fakat bu pek birþeyi deðiþtirmez. Çünkü filmin konusu her ne kadar 1.ve 2. Dünya Savaþ’ýndan alýnmýþ gibi görünse de dikkatli bakýlýnca; aslýnda merkezde ki “evlilik” olgusu göze çarpýyor. Yüzük, gerçekte, bunu simgeliyor.

 

  Ancak onu yaratan aþk ateþine atýlýnca yok olan bir yüzük bu, dikkatinizi çekerim. Ve yine dikkatinizi çekerim ki kötü büyücü Saruman evliliðe, Ork’lar kötü evlatlara, büyük kýrmýzý göz (adýný unuttum) söz konusu evlilik kurumunu koruyan Devlete tekabul ediyor. Ýyilerin tarafýnda ise Gandalf tek gecelik iliþkilerle özdeþleþtiriliyor. Yoksa neden gözleri açýk uyusun ki? Elf’ler çocuk yerine bakýlan evcil kedilere, Dwarf’lar da yine evcil hayvanlardan köpeklere denk düþüyor. Hobbitler ise boylarýndan ötürü ancak doðum kontrol hapý olabiliyorlar. Zaten yüzüðü onlardan birinin yok etmesi de öykü yazarý tarafýndan baþarýyla ortaya konulmuþ bir gönderme... Ve son olarak yine dikkatinizi çekerim ki buraya parketmeyesiniz dikkatinizi bir daha!

 

 Filmin sonunda verilen mesaj ile insanlýðýn ancak evlilik kurumundan kurtulmasýyla gezegenin gerçek baþat türü olabileceðinin altý çiziliyor.

 

Not: Ork’lar ayrýyetten Fenerbahçe taraftarlarýný simgeliyor.

 

 

 

Son konumuz ise ayný anda ayný þeyi söylememizin neden hoþumuza gittiði ve bizi güldürdüðü olgusu... Ýsterseniz (iþin gerçeði isteseniz de istemeseniz de) bir an için kendimizi öyle bir andaymýþ moduna sokalým... Örneðimizi biraz daha ayrýntýlý hale getirelim. Mesela topluluk halindeyiz. Polis gelip bizi daðýtmadan önce edebildiðimiz kadar sohbet etmeye çalýþýyoruz. Ýçimizden biri ortaya bir soru soruyor.

  Örneðin “En sevdiðiniz film nedir?” diye. Ve iki kiþi ayný anda soruyu üstüne alýnýp (bu arada sorunun iki kiþilik olduðunu da anlýyoruz) ayný anda, ayný cevabý veriyor.

 

-         En sevdiðiniz film ne?

-         King Kong!

-         King Kong!

-         Polis geliyoooo kaçýýn!

 

Gördüðünüz gibi olayýn iki tarafý var. Ýlki iki kiþinin “ayný cevabý” vermesi, yani ayný zevke sahip olmasý. Bu, elbette hoþumuza gider. Özellikle de bizimle ayný cevabý veren kiþi hoþumuza gidiyorsa...

 

 Ýkinci kýsmý ise söz konusu cevabý “ayný anda” vermemiz. Bu ise çok daha derin kýsým. Zira iþin içine, insanlýk olarak geçirdiðimiz tüm evrimsel geliþim süreci giriyor. Her ne kadar insan olmak “BEN” demekle baþlamýþsa da hayatta kalmak için diðerlerine olan baðlýlýðýmýz (beslenmek ve güvenlik gibi ihtiyaçlardan doðan) ve varoluþ karþýsýnda önemsiz/küçük kalýþýmýzdan korkup bizden daha büyük bir “þeyin” parçasý olma isteðimiz “BÝZ” kavramýný, BENliðimize, kopmasý neredeyse imkansýz þekilde baðlýyor.

 

   Ýþte bu iki nedenden dolayý ayný anda ayný þeyi söylememiz bizi gülümsetip, anlýk mutluluk kývýlcýmýna sebep veriyor.

 

 

  Bir Çeþitlemeler’in daha sonuna geldik. Her ne kadar sonu baþý bir olsa da...

 

 

The End

 

Not: Bence “The End” lafý sað tarafa dayalý yazýlmalý. Gerek kitaplarýn gerekse filmlerin sonundaki... Her ne kadar artýk filmlerin sonunda pek yazmasa da. Çünkü soldan saða doðru yazýlýr ve bir yazýnýn  ulaþacaðý “son” nokta (yeni bir satýrdan, paragraftan veya yeni bir kitaptan önceki son nokta elbette...) söz konusu satýrýn en saðda kalan kýsmýdýr. Yanýlýyorsam düzeltin. Bi de özür dileyin hazýr düzeltmiþken. Eeee ne demiþler “Düzeltme ve Özür”... Tabii þimdi bana da yazýyý oraya ulaþana dek sürdürmek düþerrrrr.

 

“-þerrrr”imden korkun. Heheheheh! Dur bidakka! Ayyyy! Yine satýr sonunu kaçýrdým yanlýþlýkla. Neyse... Bi daha deneyeyim. Bu sefer öyle bir cümle kuracaðým ki tam bitmesi gereken yerde bitecek ve öyle gereksiz kelime uzatma oyunlarýna... Eee þey... Gerek kalmayacak iþte! Biliyorum, biliyorum! Zaten “gereksiz” olduklarýný söylediðim için biraz anlatým bozukluðu oldu. Öfffff... Ne yazayým ki þimdi? Hayýr yani istemesem tam istediðim yerde biter ama isteyince istemediðim yerde bitiyor. Aynen kel birinin vücudundaki kýllar gibi... Bu cümle de olmadý. Niye olmuyor acaba? Yoksa içten içe bitmesini istemediðim için mi? Yok yani siz istemiyorsunuz o kesin de... Belki ben de istemiyorumdur.  Ayný anda, ayný þeyi istemeyen, minyatür bir evdeki, evli çiftler gibi olduðumuz söylenebilir di mi?


  09.12.2007 19:00:16 Hoverkraft'ýn Rotasý 

KARASES

  Müzik eþliðinde birbirine eþlik eden yaþlý çift, dans ederek yoldan geçiyordu. Ekose ceketli kadýn da –ki aslýnda sigara tiryakisiydi- bu mutlu günümüzde efkârlanmadýðý için olsa gerek sigara içmeksizin oradan geçti. Onlarý bekleyen esas kýz tam bu sýrada aðzýnda düdükle, neþeyle kapýdan çýktý. Neþe içinde düdüðe üfledi ve düdüðün aðzýndan fýrlamasý, onu daha da neþelendirdi. Neþesinde, kepekten eser yoktu.

 Sonra kapýcý geldi. Açýp kapamakla yükümlü olduðu kapý açýk olduðundan iþ yükü hafiflemiþti. Aðýrlýðý dengelemek için yanýnda taþýdýðý sepet ve içindeki öteberi ile az öteden beri yaptýðý þekilde dans ederek ve reveranslarla binadan içeri girdi.

 Herþey öyle ahenkliydi ki... Reklam arasý vermek gerek diye düþündüm ve iþyerimin kapýsýný iþgal eden bu güruhu yararak içeri girmeye çalýþtým. Giriþim reddedilmiþti. Ýngilizce söylersek “Access Denied” ... Oysa Akses’in hep kazandýrmasý gerekirdi. Öyle anlaþmýþtýk...

 Birkaç hafta önce yolun karþýsýna geçmeye çalýþan ama baþaramayan bir cüce görmüþtüm. Komiðime gitmiþti... Þimdi kendimi onun yerinde buldum. Artýk o cüce gibi DEV’e dönüþmem için gereken FÝNANSmaný arýyorum, banka banka... Bulduðumda kendime ÖZGÜ yöntemlerle onlara NEMAL olduklarýný göstereceðim!

 

Çekim Notlarý: Set ekibinden birinin doberman marka köpeði, yönetmenin önüne, koca bir klaket dolusu dýþký býraktý.

Çekim Notlarý II: Ýlki çok tutan “Çekim Notlarý” nýn bu ikinci bölümünde fon müziðinden bahsedeceðiz: “Car Washers”

   Hayatýn bir ritmi olduðu söylenir. Sözkonusu ritmi, araba yýkayýcýlarýndan bahseden bir þarký vasýtasýyla(!) simule etmek oldukça cilalý... Di mi Ýbo?

-         Bence BeMeCe!

-         Bemece gibi konuþmayý býrak!

-         Þappi!

-         Daha iyi...

 

End Of Commercial..


  26.06.2007 17:37:12 Hoverkraft'ýn Rotasý 

                Yanlýþ Adamýn Üç Ytl’sini Aldýlar! (Ýntikamsal) 
  
Günün tüm yorgunluðu ve ben sonunda evimize ulaþmýþtýk. Kapýyý açýp içeri girdik ve ertesi sabah kapýyý açýp çýkabilmek için kapýyý kapattýk. Yarýna kadar kapýyla ilgili yapýlmasý gerekenlerin bittiðini düþünerek, þort-tiþört kardeþlerle olan buluþmama geç kalmamak için pantolonumun kemerini hâlâ antredeyken çözmeye baþlamýþtým ki kapý çaldý...

   Kemeri, adeta avýný sýkan bir anakonda gibi tekrardan belime dolarken; kapýyý çalanýn lezzetli bir fare olmasý halinde pantolonumun düþebileceði þeklindeki gerçek üstü düþüncelerimi ve bu saatte kapýmýn çalýnmasý nedeniyle hissettiðim kýzgýnlýðý dizginlemeye çalýþýyordum.

   Gözetleme deliðinden, benim verdiðim isimle “Kapýs-kop”tan dýþarýya baktým. Zarif bir genç kýz vardý. Bu, kapýyý açmam için yeter hatta artar bir sebepti.  Artan kýsmýyla yapacaklarýmý sonraya býrakýp kapýyý açtým.

   Hani “Solum süründürür, saðým öldürür.” diye bir boks deðiþi vardýr ya... Ýþte kapýnýn sað tarafýnda sotelenmiþ erkek arkadaþýný görünce içimde bir þeyler öldü.

  Benden iki-üç yaþ küçük olduklarýný tahmin ettiðim gençler ellerinde birkaç kitap tutuyorlardý. Erkek olan (Fantasy-Killer) bana bir dergi uzattý. Hani þu aslýnda kitap olan ama dergi adýyla lanse edilenlerden... Bana uzanan bu dost elini (kitap en iyi dosttur) kýrýp, fazla uzatmadan “Almýyim!” dedim. O anda, bir kapýdan-pazarlamacý edasýyla baþka opsiyonlarým olduðunu anlatmaya koyuldu yine erkek ve geveze olan. (Ayný zamanda Fantasy-Killer)
Milli Mücadele/Atatürkçü Düþünce Derneði olarak Cumartesi günü Sessiz Yürüyüþ yapacaklarýndan, PKK ve Dinci tehdide karþý yapýlmasý gerekenlerden bahseden “brain washing”, neyse ki kýsa programa ayarlanmýþtý da çabuk bitti.

Yazarýn Notu: Bu göndermeyi çamaþýr makinesi kullanmayanlara izah edin.


    Çýkarlarýný sýrasýyla: Allah denen hayali varlýða tapmakta, yaþadýklarý topraklarda özerk bir devlet kurmakta ve Atatürk’ün hayatýný ezberlemekte bulan bu üç grubun girdikleri çýkar çatýþmasýnda taraf olmadýðým için kýzýn elindeki kitaplara bakýyormuþ gibi yapýp, giydiði çiçek desenli, krem rengi bluzün ne denli gereksiz olduðu konusuna odaklanmýþtým.

Well hasýlý sýra gönlümden bir þeyler koparmam gereken safhaya gelmiþti. O an kýzýn gözlerine bakýp gönlümden geçenleri söylesem mi diye düþündüm, itiraf etmeliyim...

-“Býrak bu saçmalýklarý! Hayatýný böylesine boþ mücadelelerle harcama. Zira hayat bir mücadele deðildir. Ne ki sen mücadele etmeyi býrakana dek! Ýzin ver sana hayatýn ve varoluþun ne denli büyüleyici olduðunu göstereyim. Üstelik sadece “gerçekleri” kullanarak! Kiss me Kate!”

   Ama hava o gün çok sýcaktý. Bütün gün bu sýcakta dolaþýp, millete doðru/yanlýþ bildiklerini anlatan bu gençlere acýdým. Özellikle de kýza... Böylece elimi cebime attým. Üç YTL çýktý þanssýzlýðýma. Ben de geri koymaya utanýp hepsini erkek olana verdim. Zira bu iþlerde parayý erkeðe verirsin. Deðil mi?

   Teþekkür ettiler. Ve erkek olan arkasýný dönüp giderken kýz tekrardan dönüp gülümsedi ve 2. kez teþekkür etti. Bu bir Amerikan sit-com’u olsaydý “I knew it!” derdim ve kahkaha efekti duyulurdu.
Kahkaha efekti duymak istiyor olmalýymýþým arkalarýndan “Umarým mücadelenizde baþarýlý olursunuz. O kadar para verdik. Yanmasýn...” diye seslendim. O sýrada apartmanýn ýþýðý söndü ve esprim karanlýkta kayboldu.

   Kemerim ve ben yine baþ baþa kalmýþtýk. “Anlaþýlan bu gece de seni hediye paketi edasýyla çözemeyeceðim.” dedim. Dediðimle de kaldým.


    Not: Bu hikaye yaz-kýþ demeden; gerek seçim, gerek siyasi propaganda, gerek kapýdan satýþ ve elbette ki direktman dilencilik için paspaslarýmýzý aþýndýran, kapý zillerimizi eskiten, bozukluklarýmýzý gasp eden, çiçek desenli-krem rengi bluz giyen kýzlara ithaf edilmiþtir. Seviyorum ulan!
                                                                 

The ENDÝ-POLL

 


  08.04.2007 23:46:41 Hoverkraft'ýn Rotasý 

                                                                                                                                           
TANRILARIN BAL ARILARI

  Birkaç gündür gündemimizi meþgul eden toplu arý ölümlerinden bahsedeceðim. Bildiðiniz gibi normal þartlarda, adýnda "BAL" olan ve toplu halde ölü bulunan canlýlar denince aklýmýza "BALÝNALAR" gelir. Fakat artýk þartlar normal deðil ve bu nedenle "bal arýlarý" denen canlýlarý da listeye eklememiz gerekiyor.
  Herþeyin sorumlusu ve bütün kötülüklerin anasý olan Küresel ýsýnma Ve Ýklim Deðiþikliði burada da karþýmýza çýkýyor. Çünkü ölümlerin ardýnda mevsimsel düzenlilikteki sapmalar var. Ýsterseniz öncelikle olmasý gerekenden yani "normal" durumdan bahsedelim. Arýlar polen taþýyarak bitkilerin tozlaþmasýný saðlayan en önemli türdür. Elbette kelebekler de buna katkýda bulunur. Ama ömürleri kýsa ve aþýrý narin olduklarý için arýlar kadar verimli deðillerdir. Bu nedenle genelde kolleksiyon amaçlý kullanýlýrlar.

 Söz konusu böcekler genelde 1 yýl yaþar. Bunun tek istisnasý Kraliçe Arý'dýr. Her kolonide bir tane bulunur. Eðer o seneki yavrular içinden baþka diþi arýlar çýkmýþsa koloniden kovulurlar. Kovulan Prenses arýlar, kraliçe olabilmek için 10 kadar erkek arýyla çiftleþir ve uygun bir yer bulup kendi krallýðýný daha doðrusu kraliçeliðini ilan eder. Ýnsanlarda durum farklýdýr. Evden ayrýlan gençkýzlar 10 veya daha fazla erkekle çiftleþip topluma MAL olurlar. Zira bizde monarþi yok, demokrasi var!

 Yeni doðanlar (Yavrular) ve dolayýsýyla bunlarýn içindeki ihtiyaç olmayan yeni diþi arýlar, bahar aylarýnda kozadan çýkarlar. Akabinde koloniden uzaklaþtýrýlýnca, bahar mevsiminin uygun þartlarýnda (sýcak hava, bol gýda) türün devamýný saðlarlar. Eðer iklimdeki deðiþim ve kýþ mevsiminin kýsa sürmesi nedeniyle bu iþleyiþ sekteye uðrarsa, türün devamlýlýðý tehlikeye girebilir. Çünkü baharýn uzun sürmesi nedeniyle yeni koloniler bile ayný yýl içinde yavru verebilmektedir. Dolayýsýyla o yuvalarda da gereksiz diþiler doðmaktadýr. Bir süre sonra etraf çiftleþecek 10 erkek arý arayan, evden kaçmýþ ve kraliçe olma meraklýsý yeni yetmelerle dolmaktadýr.

   Yeterli miktarda erkek olmadýðý için (yine insanlarýn aksine) iþçi arýlarý ayartan kraliçe adaylarý yüzünden hayati öneme sahip BAL üretimi azalmaktadýr. Uygun hava nedeniyle doðan yavrular aç kalmakta ve toplu ölümler bu þekilde gerçekleþmektedir.

 Toparlarsak: Kýþ ayýnda baharý yaþamamýz nedeniyle gereðinden fazla yeni koloni ve kraliçe adayý ortaya çýkmýþtýr. Bu duruma, erkek nüfusunun yetersizliði eklenince normalde iþinde gücünde olmasý gereken iþçi arýlar ve hatta asker arýlarda çiftleþme ritüeline(1) katýlýp, görevlerini ihmal etmekte ve zina olarak tabir edeceðimiz iþlere bulaþmaktadýrlar. Elbette ki zinanýn bu denli artmasý beraberinde Tanrýsal Gazabý yani toplu ölümleri getirmektedir.



Çözüm: Cem Karaca'nýn "Ýþçisin Sen Ýþçi Kal"  gibi güzide sözleri olan þarkýsý çayýr, bað, bahçe, tarla, orman gibi bitikilerin yetiþtiði her yerde çalýnabilir.
            Çiçeklerin üstüne mikro boyutta, anlamsýz (anlamlý olanla ayný derecede zevk verse de) seksi kötüleyici afiþler konabilir.
            Erkek arýlarýn 10'arlý gruplar halinde dolaþmasý yasaklanabilir.
            Kraliçe arý olmak için gereken þartlar aðýrlaþtýrýlabilinir. Yeni koloni kurulacak yerler için ÇED raporu istenebilir.

  02.04.2007 00:37:35 Hoverkraft'ýn Rotasý 

DÝNOZORLAR VE DÝN


   Öncelikle yazýnýn baþlýðýnýn neden “Din ve Dinozorlar” olmadýðýný açýklayayým. Çünkü kronolojik. Bu kýsa açýklamadan sonra hala anlamayanlar için devam edelim...

   %99’u Müslüman olan ve her bir Müslüman’ýn %65’inin sudan oluþtuðu bir toplumda yaþýyor ve inançsýzlýðým nedeniyle sudan çýkmýþ balýða benziyorum. Gerçii bunun burcumla da ilgisi olabilir. Yani balýða benzememin...

  Ýslam Alemi dediðimizde aslýnda büyük miktarda sudan bahsettiðimiz gerçeði üzerinde düþünüyordum. Kim diyebilir “Sululuðun alemi yok!” diye. Özellikle de alemlere rahmet  (yaðmur?) olarak gönderilen bir dinden bahsediyorken...
   Rahmetli babam Hz. Muhammet’in 7 yaþýndaki bir kýz çocuðuyla evlendiðinden ilk kez bahsettiðinde, zihnime dolan sorular nedeniyle varoluþsal bir boðulma yaþadýðýmý söyleyebilirim.
 
   Nasýl mý kurtuldum? Aslýnda yüzmek gibi... Suyla mücadele etmeyi býraktýðýn anda yüzmeye baþlamýþsýn demektir. Dolayýsýyla bu sorularla mücadele etmeyi býrakýnca gerçek su yüzüne çýktý: Gerçek; özelde Ýslam’ýn ve genel olarak “din” olgusunun, biz insanlarca kurgulandýðý ve din konusunda sorulan bazý sorularýn aslýnda soru deðil, dinin ne olduðunu ortaya koyan (soru þeklinde) cevaplar olduðuydu.

   Þimdi sizlerle bu sorulardan birkaçýný paylaþmak istiyorum.

Tanrýsal baðlamda, herþeyi yapabilmek nedir? Herþeyi yapabilmek herhangi bir þey yapmayý anlamsýz kýlmaz mý? Özellikle de bizim içinde bulunduðumuz evren gibi bir þeyi?

Evren yaklaþýk 10-15 milyar yaþýnda... Diyelim ki 12 milyar olsun. Bunu bir saat gibi düþünürsek ve 1 den 12 ye dek her milyar yýlý yerine yerleþtirirsek, bu evrensel saat içinde insanlarýn varolduðu süre öyle kýsa ve komik ki elmayý yemelerinden çok yemek için bu kadar beklemelerine kýzmýþ olabilir mi?

Eðer tüm evren biz insanlarýn “acaba zina yapacaklar mý?” diye test edilmesi için yaratýldýysa o zaman dinazorlarýn anlamý neydi? Yoksa zaman geçirmek için mi (bir üstteki soru baðlamýnda) yaratýldýlar? Ayný soruyu Evren’in inanýlmaz büyüklüðü baðlamýnda (ve tabii bizim küçüklüðümüz) sorabiliriz.

Tüm hayvanlar ayný anda “OL!” komutuyla yaratýldýysa neden topraðýn alt katmanlarýnda bazý hayvanlarýn fosillerine rastlamýyoruz. Ve yine evrim diye birþey yoksa ve canlýlar basitten karmaþýða evrilmediyse neden topraðýn alt katmanlarýna gidildikçe bulunan fosiller git gide ilkelleþiyor ve belli bir sýnýrdan sonra fosil bulunmuyor? Hepsi ayný anda yaratýldýysa neden doðada bizim beslediðimiz ineklerden yok?

Bizler cennetten kovulduysak ve kovulduðumuzda da þimdiki gibi geliþmiþsek (mesela konuþup yazýyorsak) nasýl oldu da yazýnýn keþfi diyince Sümer Çivi yazýsýndan basetmek durumunda kalýyoruz?

Maymunlarla ayný atadan gelmediysek neden kuyruk sokumumuz var? Kuran’da dediði gibi mükemmel yaratýldýksak neden apandisitimiz ve hiç gerek olmayan azý (21 yaþ) diþlerimiz var? Neden bebekler, sadece anneleri aðaçta yaþadýðý ve daldan dala atladýðý  bir durumda iþe yarayacak bir “tutunma refleksi” ile doðuyorlar?

Adem ve Havva’dan geldiksek ensest neden günah? Ne yani Adem ve Havva’nýn çocuklarý (yani kardeþler) birbiriyle sex yaparak insanlýðý çoðaltmadýlar mý?

Neden 3 büyük din tam da çýkar çatýþmasý içindeki 3 topluluða ard arda geldi? Yani bu dinlerinYahudiler, Romalýlar (hýristiyan) ve Müslümanlar’a gönderildiðine inanmak mý, yoksa bu üç farklý topluluðun, birliklerini saðlamak, diðer bir ifadeyle çýkar çatýþmasý yaþadýklarý diðer topluluklarý “ötekileþtirmek”  için kendi toplumsal çýkarlarý adýna, kendi özel dinlerini yarattýklarýný çýkarsamak mý daha akýlcý?

Mucizelerin artýk olmayýþý ile bilimsel düþüncenin geliþmesinin bu denli ard arda yaþanmasý birþeyleri ispatlamýyor mu? Dünya’da bu kadar çok sayýda din oluþunun, dinin ne olduðunu ispatlamasýna benzer bir þekilde... Nasýl ki “DOÐRU (Hak?) DÝL diye biþey yoksa ve dil ait olduðu toplumun kültürel ürünüyse, bir DOÐRU (HAK) DÝN’in gerçek varlýðýndan söz etmek abes deðil mi?

Kuran’ýn ilk ayetlerinden birinde (hangisi hatýrlamýyor ve umursamýyorum) “Biz ki onlarýn gözlerini baðladýk..” þeklinde bir ifade var. Eminim bu tür ifadeler diðer birçok ayette de tekrarlanmýþtýr. Eðer günahkarlarýn gözleri gerçekleri (inanç baðlamýndaki gerçekleri)  görmemeleri için baðlanmýþsa (tanrý tarafýndan) onlarý nasýl suçlayabilirsiniz ki? Nasýl cezalandýrabilirsiniz ki? Etken ve edilgen, baðýmlý ve baðýmsýz deðiþken diye bir þey var. Kutsal metin böylesine temel mantýk hatalarýyla doluyken hala “kutsal” kalabilir mi?

Biz insanlar için birþeyi deðerli (ve hatta anlamlý) kýlan nadir olmasý ve zor elde edilmesidir. O halde Cennet nasýl “Cennet” olabilir? Sonsuza kadar orada kalacaksak tüm o nimetlerden sýkýlmamýz ne kadar sürer ki? 100 yýl mý? Kolay elde edilmeleri, verdikleri hazzý azaltacaktýr. Ýnsanlar depresyona girecektir. Cennet fikri (en az cehennem kadar) mantýksýzdýr. Ýnsan (diðer canlýlar gibi) belli bir süre yaþayacak þekilde evrimleþmiþtir, sonsuz yaþamý kaldýramaz.

Cennette günah olacak mý? Birine zarar verirsek ne olacak?  Bir insanýn sonsuza dek yakýlmasý manyakça deðil mi? Bu dünyada sex günahsa niye orada da deðil? Penis ayný penis deðil mi?

Ýncil Ýsa’ya gönderilen bir kitap deðil. Ýsa’nýn ölümünden sonra Havarilerce yazýlmýþ ve dolayýsýyle birçok versiyonu (sayýyla “n”) olan bir kitap. En iyi ifadeyle eski bir tarih/hikaye kitabý. Bu bilinen ve kabul edilen bir gerçekken Ýslamiyet’de Ýsa neden kitap gönderilen peygamber olarak geçiyor? Bu açýk bir yanlýþ deðil mi?

Ýnançlý Müslümanlar’a “Ýngiltere’de doðsaydýn doðru din sence ne olurdu?” diye sorsak ne cevap verirler? Samimi bir cevap verebilirler mi?

Afrika’da yaþayan ve yüzüne konan sineði kovacak kadar bile gücü olmayan insanlardan da günde 5 vakit kýçlarýný havaya dikmeleri bekleniyor mu? Ya da içmek için su bulamazlarken gusül abdesti almalarý? Bi de o insanlar ne yaptýlar ki onlarca, hatta yüzlerce nesildir ayný acýlarla inançlarý test ediliyor? Bu tür aþýrý durumlar için Ýslamiyet’in (ve diðer dinlerin) bir açýklama getirememesinin nedeni ne? Yoksa ortalama insanlar için dizayn edilmiþ olmalarý mý?

Eðer sadece tek doðru din varsa, diðerlerine inananlarýn huzur bulamamasý gerekmez mi? O halde neden buluyorlar? Yoksa zaten tüm dinler bu tür bir yapay huzur vermek için kurgulanmýþ, kültür ürünleri mi?

Kutuplardan, çöllere, yaðmur ormanlarýna dek dünyanýn her yerine daðýlmýþ insanlardan tek tip giyinmelerini istemek saçma deðil mi? Bunu isteyen bir din nasýl “akýl dini” veya “evrensel din” olabilir?

Eðer Ýslamiyet kýyameye kadar bozulmayacaktýysa onca mehzebi neremize sokacaðýz? Bir tasavvuf düþüncesiyle, sýradan Ýslam arasýndaki inanýlmaz farka ne diyorsunuz, “Deðiþmedi iþte!” diyenler? Ya da piyasada yüzlerce deðiþik meali olan, orjinalinin yazýldýðý Arapça’nýn bile bugünkü Arapça’dan oldukça farklý olduðu bir kitap, deðiþmemiþ midir?


Bu ve bunlar gibi onlarcasý daha... Sorulan ama cevaba ihtiyaç duyulmayan...


Yazýnýn baþýna dönersek; Baþlýðýn neden “Din ve Dinozorlar” olmadýðýný tekrar açýklayayým. Çünkü kronolojik. Bunca açýklamadan sonra hala anlamayanlar için artýk yapacak bir þey yok. Bitirelim...


                                                          The End


  03.01.2007 00:35:53 Hoverkraft'ýn Rotasý 

                                                         Mostly Empty


Neden "Uzay Boþluðu" diyoruz? Boþu boþuna mý? Hayýr! Öyle isimlendirilmesinin nedeni bunu hakketmesi... Evrendeki madde (ing. Matter) denen "þey" oldukça seyrelmiþtir. Kýsaca evrenimiz "Matter Fakir" dir.

 Makro ölçekte sýkça verilen bir örneði hatýrlayalým. Bizi kavuran Güneþ yok olsa bunu 8 dakika gecikmeli (üstelik canlý yayýn olsa bile) görebiliriz. Ýþte bu gerçek; uzaklýklarýn (nispeten birbirine yakýn madde kümeleri arasýndaki; yýldýz-gezegen, galaksi kümeleri gibi) ne denli muazzam, dolayýsýyla maddenin ne denli seyrek olduðunu bize gösterir. (Muhtemelen gecikmeli olarak)

 Bir arada olan madde, yani mikro ölçekte de durum bundan farklý deðildir. Örneðin bir atomu, futbol sahasý kadar büyütelim. Onun büyük bölümünü oluþturan çekirdek bu sahanýn ortasýndaki bir avuç bezelyeye denk gelirdi. Onun etrafýnde dönen elektronlar ise öyle küçüktür ki onlara her baktýðýmýzda nazar deðdiririz.
 Aslýnda küçük deðillerdir. "Küçük" kelimesi onlarý tanýmlamak için yetersizdir. Bildiðimiz anlamda "var" olduklarý bile söylenemez. En aðýr atomun aðýrlýðýnýn 0,000 000 000 000 000 000 004 gram olduðunu söylersek, durum daha iyi anlaþýlýr. Bunlarýn dýþýnda dýþýnda kalan yer (atom çekirdeði ve elektron arasýndaki) boþtur. Kýsacasý maç, boþ trübünlere oynanmaktadýr.

 Bu bilgiye; evrenin geniþlediði yani daha da seyreldiði bilgisini eklediðimizde varoluþun oldukça "inceltilmiþ" olduðu sonucuna varýrýz.

Evren birgün inceldiði yerden kopar mý, bizler bir tür kozmik tiner (inceltici) baðýmlýsý mýyýz bilmiyorum. Çünkü "ben" dediðim þey, böylesine sulandýrýlmýþken (vücudumuzun % 65'i) bu tür konulara konsantre olamýyorum.

  30.12.2006 23:35:03 Hoverkraft'ýn Rotasý 

FÝL (Ýng. Phil)
Bildiðiniz gibi karada yaþayan en büyük memeli karaya vurmuþ bir mavi balinadýr. Mavi balinadan daha uzun süre karada yaþayabilen hatta çoluk çocuða karýþabilen en büyük memeli ise FÝL adýndaki canlýlardýr. Neden hepsine ayný adý verdiðimiz ise (Dumbo hariç)  muammadýr.

 Zýplayamayan tek memeli olarak ünlenen bu hayvanlarýn kulak ve burunlarý (hortumlarý) çok büyüktür. Acaba bunun nedeni zýplayamamalarý mý? Ama öyle olsaydý (yani zýplayamamak kulak-burun uzatsa) tavþanlarýn kulaklarýnýn kýsa olmasý gerekirdi.. Gerçii burunlarý minnacýk. Belki de zýplamak tavþanlarda burnu küçültüyor ama kulaklarý etkilemiyordur. Burnu ve kulaðý böylesine uzun fil gibi bir canlýnýn, zýplarken onlara basma tehlikesi var.  Yani bu kaabiliyetsizlik , evrimsel bir zorunluluk olabilir. Kendi kulaklarýna basýp düþen bir köpek görmüþtüm ben mesela... Ama evcil köpeklerin genleriyle oynadýðýmýz için bu durumu evrimle açýklayamayýz. Hem burnu ve kulaðý uzun, eþek denen canlý iki örneðe de uymuyor. Belki de inatçý, zýplayan hayvanlarýn tüm uzuvlarý uzuyordur. Uzun eþek diye bir oyun da var zaten. Ah bu evrim denen þeyi kavramak ne zor!

 Konuyu daðýtmayalým. Filler birçok özelliði bünyelerinde barýndýrýr. Özellikle hafýzalarý çok güçlüdür. "Filler asla unutmaz!" derler. Hakkaten de bir Volkswagen'e nasýl bineceðini bir kere öðrendi mi...
 
Farelerden korktuklarýysa tamamen uydurmadýr. Korkmuyorlar, iðreniyorlar bi kere!

 Ýnsanlarla olan ilþikileri biraz karmaþýktýr. Bizler, onlarýn diþlerinden faydalanýrýz. Bu diþlerden; satranç takýmý, biblo benzeri süs eþyalarý gibi olmazsa olmaz ürünler yapýlýr. Takma diþ yapýmýnda kullanýlmamalarýysa ironiktir.
  Söz konusu canlýlarla ilgili en tuhaf fenomen ise insanlarýn sarhoþ olduklarýnda, bu hayvanlarýn uçan ve pembe akrabalarýný görmeleridir. Belki de içkinin etkisiyle çocuklaþan beynimiz, akþamdan kalmanýn vereceði baþ aðrýsý ile ilgili olarak bize asprin almamýz gerektiðini hatýrlatmaya çalýþýyordur. Hani þu klasik fil esprisi baðlamýnda: Filler küçük, beyaz ve yassý olsalardý onlara ne derdik? Cevap; Asprin. Peki ya küçük, pembe ve yassý olsalardý? Çocuk asprini!
Eh sarhoþken çocuklaþan beynimizin ilaç tavsiyesi olmaya uygun bir seçim.

 Fillerle ilgili genel olarak bilmeniz gerekenler bu kadar. Ayrýntýlý bilgi ve ilan-ý aþk için e-mail adresim: hoverkraft01@netster.com
                                                                                            

  24.12.2006 00:53:31 Hoverkraft'ýn Rotasý 

            Uyku Gezgini
Düþüyorum geceleri, yeter uykumda gezdiðim!
Yýkýlýyor hayallerim, yeni cilalanmýþ yerde bedenim.

Kendimi buluyorum, bilmeden kaybettiðimi,
Ne gidiþ amacýmý oraya, ne de nasýl gittiðimi.
Yataða baðlamýþtým bir kez bedenimi,
Tahmin edemedim kendimi çözecebileðimi,
Baðladýðým gibi...

Düþüyorum geceleri, olmuþum dumur.
Gece körü müyüm neyim?
Ýstanbul'da yürüyorum, gözlerim mahmur.
Bir orman kadar uykuda, bir aðaç kadar hür.


    Ben aslýnda þiir de yazabiliyorum.  Valla!

Not: Geçirdiði gece üþümeleriyle bana ilham veren Pýnar hanýma teþekkür ediyorum.

  23.12.2006 00:39:46 Hoverkraft'ýn Rotasý 

   Allah Ýyiliðini Versin

  Sevgili aslan kardeþ, bir hayvandan bekleneni yapýp "Allah" demiþtir. Zira kendisi aslanlarýn kedilerden evrimleþmediðini, aksine, onlarýn da cennetten kovulduklarýna (homosapiensler gibi) inanýyor. Çünkü cennete hayvan ve yiyecek sokmak yasaktýr. Ki bu iki yasak birbiriyle baðlantýlýdýr, cennette vejateryenlik zorunlu olduðu için... Ve kurban kesmeye gerek kalmadýðýndan...

O haberi tv den seyrettim. Hayvanýn görüntülerini çekenler, aslan aslanýmýz (tarafsýz olmak gerekirse) gerçekten de "Allah" olduðu düþünülebilinecek sesi her çýkardýðýnda "Tekbir" getirerek, insanýn doðayla nasýl uyum içinde olabileceðine de güzel bir örnek teþkil etmiþlerdir.

Ayrýca bu aslanýn bir RUS sirkinden alýnmýþ olmasý, zamanýnda komünizim yüzünden inancýný yaþayamayan hayvanýn bu laik ülkede inancýný nasýl da korkmadan yaþayabildiðini gösteriyor. Kimse baþýný kapatmasýna da karýþmýyor. Ama hayvanat bahçesi devlete aitse bir kamu görevlisi olarak takmamasý daha uygun olur. Yelesinden anladýðým kadarýyla aslan (c.c.) erkek. Takmasý gerekmeyebilir. Gerçii sadece erkek aslanýn yelesi (saçý?) olduðu için bu konuda islam büyüklerine danýþmalýyýz. Yani diþisi zaten takamýyorsa belki bu görevi (illa birisi takmalý kutsal metinlerle çeliþmemek için) erkek aslan yüklenmelidir.

Danýþmak üzere kendisine gittiðimiz bilinen en BÜYÜK islam alimi olan MOBY DÝCK,  kutsal denize hacý olmaya gittiði için ondan bir sonraki büyük DUMBO`ya soruyoruz. Aslanýn baþýný kapamasý caiz midir?

- Acizdir! Takabilir... Cahildir de allah bilir...

Gerçii belki de çok acý çektiði için "Allah!" diyordur. Zira bizler de canýmýz acýdýðýnda bu þekilde baðýrýrýz.  Bazýlarý da anlamsýz sesler çýkartýr; "AHHH!" "OFFF!" "AYYY!" gibi... Bu tür kiþiler genelde inançsýzdýr. Bazýlarýda "Ananý!" der... Kimi "Hass*kt*r!" der. Bunlar anlamsýz sesler çýkartanlardan da kötüdürler. Hayvandýrlar!


Ay pardon! Hayvanlar "Allah" diyodu di mi?

Not: Kutsal deniz derken Kýzýldeniz'i kastettim. Gerçi "Kýzýl" olmasý komünist bir hava veriyor ama olsun. Bilinen en büyük mucizeyi yaþayýp "yarýlmasý" onu kutsal yapmaya yeter. Nasýl ki ben de aslanlý mucizeden sonra yarýldýmsa...

  20.12.2006 00:59:32 Hoverkraft'ýn Rotasý 

"Durmadan zýrlayan, hep bir þeyler isteyen, ilgi bekleyen, sürekli kilo alan þey nedir?" diye sorsam bazýlarýnýz "kadýn", bazýlarýnýz "bebek" cevabýný verecektir. Ben her ikisini de doðru kabul ediyorum. Söz konusu ikiliden, tuvalet alýþkanlýðý daha kötü olaný yani bebekleri ele alacaðýz bugün...

 Ýnsanlar, Türkiye'deki sosyal demokrat partilerin aksine, bölünerek çoðalmaz. Çoðalmak için çok daha dolaylý bir yol izleriz. Aþýk oluruz, evleniriz, karýmýzla; yok olan özgürlüðümüz konusunda kavga ederiz ve o da kavgayý kazanmak için pis oynayýp doðum kontrol haplarýný almayý unutur!

 Dokuz ay süren meþakkatli, zorlu dönem çok acý verici "doðum" ile biter. Bir kavgayý kazanmak için bunca þeye deðer mi diye soruyorsanýz, size, yeni doðum yapmýþ bir kadýnýn yüzüne bakmanýzý öneririm.

 Peki en basit anlamýyla nedir bebek? Dýþ görünüþümüze yaptýklarý baðlamýnda dünyanýn en çirkin aksesuarýdýr. Ýnanýlmaz derecede aptaldýr. Öyle ki bir kaþýðý komik bulabilir ama Evli ve Çocuklu dizisine dönüp bakmaz. Damak zevki rezalettir. Memelerle ilgili yapýlacaklar konusunda en iðrenç pornodakilerle ayný zevke sahiptir. Üstelik annesiyle! Aman tanrým!

 Bu küçük sapýklarýn belki de en kötü, en dayanýlmaz, en lanet olasý yanlarý onlarý kendimizden bile çok sevmemize yolaçmalarýdýr. Yani bu kadar az ortak yanýnýz olan, farklý zevklere sahip olduðunuz birine karþý böylesine sevgi, þevkat, baðlýlýk hissetmemiz inanýlmaz derecede saçmadýr. Onun, muhtemelen bezine doldurduklarýyla, üstüne kustuklarýnýn karýþýmý olan kokusunu içimize çekmemizin nasýl bir açýklamasý olabilir?

 Zihnimizde böylesi güçlü duygular uyandýrmaya ne haklarý var! Zaten kadýnlar konusunda hissettiklerimiz bize (erkeklere ve zevk sahibi kadýnlara) yetiyor!

 Dolayýsýyla baþa dönersek bu durumdan kurtulmak için evrimimizin kontrolünü ele alýp bölünerek çoðalabilecek þekilde yeni bir DNA kurgulamamýz tek çare gibi görünüyor. Hem böylece gerekirse beyin hariç tüm vücudumuzun bir kopyasýný yapýp sonsuz gençlik ve yaþama kavuþabiliriz. Tabii beyninde sorun olmamasý gerekiyor kiþinin... Yani sorunu oradaysa yine kurtulamaz. "Ben" dediðimiz þeyi de bir þekilde dowload edebilme yolunu bulmalýyýz. Sadece bölünerek çoðalma yeteneði yetmez. Acele edin fazla zamanýmýz yok. Orda birileri var deðil mi bununla uðraþan?

Yok mu? Neyse... Napalým. Ben de kendi kusmuk-dýþký kokumu içime çekerim, kendim aðlarým, hep bir þeyler isterim, ilgi beklerim, kilo bile alýrým! Hatta gerekli ilaçlarý alýrsam eminim kaþýðý da komik bulabilirim.

                              
                        The end

Not: Bu belgesel kendi bebeðine sahip olamayacak kiþilere ve 11 Eylül kurbanlarýna ithaf edilmiþtir. Bi de Onuralp Kurtcebe Alptemoçin'e...

  11.12.2006 23:34:07 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Zamanýn birinde çok uzak bir krallýk varmýþ. "Neye göre uzak?"
derseniz, kýsaca herþeye uzakmýþ.
 Bu küçük krallýðý bir gün fareler basmýþ. "Neye göre küçük?"
derseniz, size yanýtým diðer krallýklarýn hepsinden küçükmüþ.
 Aslýnda olaylar krallýktaki insanlarýn, etrefte sürünen iðrenç
yýlanlardan kurtulmak istemeleriyle baþlamýþ. "Neye göre iðrenç?"
sorusuna karþýlýk olarak; farelerden daha az, geriye kalanlardan daha
çok iðrençlermiþ.

 Kral halkýný mutlu etmek için tüm yýlanlarý öldürtünce (anladýnýz mý
ne kadar küçük bir krallýk?)
halk kýsa bir süre mutlu olmuþ. "Neye göre kýsa?" dersek farelerin
üreme hýzý ile ilgili bir fonksiyon yazmak kadar kýsa, sürmüþ
mutluluklarý.

 Her neyse... Doðal düþmanlarý ortadan kalkan fareler, krallýðý içten
fethederken bir çözüm arayan kral, çaldýðý NEY ile hayvanlara
istediðini yaptýran çok ünlü bir neyzeni çaðýrmaya karar vermiþ. "Neye
göre ünlü?" sorusu karþýsýnda söyleyebileceði; Cenk & Erdem'den daha
çok, Michael Jackson'dan daha az ünlü olduðuymuþ.

 Ayrýntýlarý atlarsak; neyzen, fareleri yok ettikten sonra doðal
düþmanlarý ortadan kalkan böcekler tarafýndan yýkýlan krallýðýn öyküsü
burada bitiyor. Neye göre mi ayrýntý? Kaval ile Ney arasýndaki farka
göre...

  28.11.2006 00:51:40 Hoverkraft'ýn Rotasý 

      Satranç veya Satranç

 Tahtanýn merkezinde bulunan 4 kare üzerinde hakimiyet kurmak ve bu sýrada þahý korumaya çalýþmak þeklinde özetlenebilir, satranç oyununun çalýþma prensibi.
 Bu nedenle hayata çok benzer. O dört kareyi ele geçirmek hayattaki amacýnýzken, þah sevdiðiniz ve korumanýz gereken kiþiyi (kiþileri, þeyleri) sembolize eder.
 Vezir zekanýzdýr..
 Kale ise düz-matematiksel mantýk.
 At cesaretin simgesi olmuþtur.
 Fil kurnazlýðýn
 Piyonlara gelince... Onlar sahip olduðunuz yetenekler, bir baþka bakýþ açýsýna göre potansiyelinizdir.

 Amacýnýza ulaþmaya ve sevdiðinizi korumaya çalýþýrken diðer tüm taþlarý kullanýr ve bazen feda ederken, piyonlarý HARCAR sýnýz.

 Filozofun dediði gibi: "Ýnsan en doðru; yitip giden yetenekleri ve kullanýlmayan potansiyeli ile tanýmlanabilir."

 Ýzedebiyat'ýn geri gelmesi þerefine... Ýnternet Edebiyatý'nýn Þahý! Mat olma bir daha!
 

  23.09.2006 00:12:30 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Birkaç ay önce bir internet sitesinde yaptýðým tartýþmayý (bir kitap tavsiyesi sýrasýnda) buraya koymanýn faydalý olacaðýný düþünüyorum. O halde varým!
Oynayanlar:
Ömer Kýrat
ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ
Bir Diðer Kullanýcý

Kör Saatçi      Ömer Kýrat      27/ 03 /06  23:54
 
Kör Saatçi The Blind Watchmaker - 1986 Richard Dawkins... Okunmasý elzem bir kitap Biri bana "herþey insanýn yaþamasý için uygundur, demek ki tanrý bize uygun olarak yaratmýþtýr tüm bunlarý!" demiþti... Ben de ona "Japonca biliyor musun?" demiþtim. Ne demek istediðim anlamadýðý için tuhaf bir bakýþ eþliðinde "Hayýr" yanýtýný verdi. Ben de ona "Ýyi ki japonya'da doðmamýþsýn o zaman. Japonca bilmeden iþin zor olurdu!" dedim. Ýçine dolduðu çukurun tam da ona göre "yapýldýðýný" düþünen su birikintisi kadar bile birikimi olmayanlarýn sayýklamalarýný hep sevmiþimdir. Öncelikle iyi bir mizah kaynaðýdýr. ikinci olarak kendimi zeki hissetmemi saðlamýþlardýr.
  
 
ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     28/ 03 /06  07:24
         
Ben de Japonca bilmiyorum. Ve bundan sonra bir daha ne Japonya'da, ne de baþka bir ülkede yeniden doðmak gibi bir ihtimalle karþý karþýya bulunduðuma inanmýyorum... O halde Japonca bilmemek bir dej avantaj deðil benim için. Ama Türkiye'de doðduktan sonra, ana dilimi öðrenemeseydim bir çok dez avantajlarým olacaktý. Örneðin bakkaldan ekmek bile alamayacaktým. Ama, hiç bir insan doðup yaþadýðý ülkede konuþulan dili öðrenemeyecek kadar zeka yoksunu deðildir. "Tanrý bunlarý bize uygun olarak yaratmýþtýr" sözü için verilen cevap bence yerini bulmamýþ. Havada kalmýþ. Söz hatalý olsaydý, cuk diye oturan bir cevap verilirdi mutlaka. Neyse...

Çevremdeki her þeyin yaratýlýþýma uygun olduðu fikrine sonuna kadar katýlýyorum, ve bu uyuma þükrediyorum. Bu uyum sadece benim için deðil, -canlý ya da cansýz- gördüðün her þey için geçerli... Örneðin, eðer çukur olmasa idi, o çukurun içindeki su birikintisini görmezdin.

Belki bu su birikintisi seni rahatsýz ediyor olabilir. Hatta o su birikintisine benzemek istemeyebilirsin. Ama o çukurun içindeki su birikintisi olarak kalmaya devam et istersen. Sakýn deðiþme. Çünkü o çukurdan çýktýðýn anda yok olursun. Kabýný beðenmeyen yok olmaya mahkumdur.

Baþkalarýný küçümseyen sevgili dostum... Seni ve senin gibilerini çok seviyorum. ýyi ki varsýnýz. Yazamaya devam edin lütfen. Tabi kendi fikirlerinizi ve -düþündüðünüz- þeyleri de yazýn.

 
               
    Diðer Bir Kullanýcý     28/ 03 /06  15:03
         
ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ ben de katýlýorum, katýla katýla g..........
 
         
    Ömer Kýrat     28/ 03 /06  21:00
         
Gördüðünüz gibi mizah kaynaðý olma özelliði hemen ortaya çýktý. yani birinin bize "en uygun olarak yarattýðý" bu dünya ne ilginçtir ki eskiden tek bir kýtadan oluþuyordu, yüzeyi, sürünmek dýþýnda da birçok þey yapan (uçan koþan) dev sürüngenlerle doluydu. Ama bunlar "dünyanýn onlar için yaratýlmadýðýný" farketmediði ve kendi kendilerine yok olmadýklarý veya gezegeni terketmedikleri için sonunda tanrý kýzdý ve bir göktaþý ile onlarý yok edip adem ve havvayý gönderdi. Eðer "cuk" oturmasý gereken bir þey varsa o da astrolojiye, hayaletlere, noel babaya, öcüye inanmak ile tanrýya inanmak için gereken þeylerin ayný olduðu gerçeðidir: "Gerçekleri anlamamak ve/veya anlamazlýktan gelme becerisi..."
 
         
    ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     28/ 03 /06  21:37
         
Dünya bu gün bizim için yaþamaya uygun. O nedenle de yaþýyoruz. Bu uygunluk bozulduðunda yaþama veda edeceðiz o sürüngenler gibi. Ama þu ana bakalým: "Dünya bizim yaþamamýza uygun yaratýlmýþ, ve yaþýyoruz."

Astroloji, hayaletler, öcü ya da böcü... Ne bunlar? Bana ne bunlardan? Benim yaþamýmda bunlara yer yok, ilgilenmiyorum bunlarla. Tüm bunlarý insanlar uydurmuþ. Tanrýya ise inanýyorum. Delili çok... Dünyayý bizim için yaþanýr kýlmasý yetmez mi delil olarak? Hayatta olman bir delil deðil mi? Bu gerçekle, astoroloji, hayaletler, öcü ya da böcü gibi ývýr zývýrý bir tutmayalým.
 
         
    Ömer Kýrat     28/ 03 /06  22:09
         
Dünya bizim için yaþama uygun mu? Yoksa biz mi yaþamak için ona uyuyoruz? Mesela hava soðuksa "Dünya! bana soðuk davranma!" mý diyoruz ya da Allah'a Dünya'yý þikayet mi ediyoruz yoksa üstümüze birþey alýp donmaktan kurtulmaya mý çalýþýyoruz? Tabii bu deðiþen þartlar sadece bizi etkilemiyor. Tüm canlýlarý etkiliyor. Eee tabi onlarýn üstüne alacaklarý birþey olmadýðý için kendilerini deðiþtiriyorlar. Bu nedenle insanýn evriminin vardýðý nokta bu kadar eþsiz. Zira biz fiziksel olarak deðiþme evresini aþtýk.
Biz çevreye uyum saðlarken aklýmýzý kullanýyoruz. Mesela Müslüman nüfusun çok olduðu bir yerdeysek biz de uyum saðlýyoruz. Uyum saðlayamayaný da anlamazlýktan geliyoruz. Tanrý ve/veya din bir açýklama deðil, sorularýn üstünü örtmek için kullanýlan bir insan zihni ürünüdür.
"Uslu durmazsan noel baba sana hediye getirmez" demekle "Uslu durmazsan Allan seni yakar" demek arasýnda fark olamdýðýný anlamak, olgunlaþmanýn, entelektüel geliþimin bir parçasýdýr. Tabii çocuksu bir zihin yapýsýndan memnunsan ve çocukken sana anlatýlanlarý sorgulamak gibi bir þey yapmayý düþünmemiþsen o baþka..
         
Anlama fobisi olanlar için Japonca örneðini açýklayalým. þimdi "Japonya da doðmamam çok iyi oldu zira hiç japonca bilmiyorum" diyen birisi neden sonuç iliþkisi denen mantýksal çýkarým yöntemini yanlýþ anlamýþ demektir. Dünya da yaþam var çünkü dünya yaþamýn oluþmasý için gereken özelliklere sahip þeklinde açýkmalamak mý daha mantýklý yoksa, "birisi yaþama elveriþli bir gezegen yarattý sonra da yasak meyvayý yiyenleri buraya kovdu. Onlarýn çocuklarý (ki kardeþlerdir) birbirini BECEREREK insanlýðý oluþturdu" demek mi? Doðru cevabý þak diye bulmanýzýn nedeni "saðduyu" denen insani özelliktir. Bunu itiraf edememenizin nedeni ise "istememek" denen insani eylemdir.
 
         
    ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     29/ 03 /06  16:32
         
"Uslu durmazsan Noel Baba sana hediye getirmez" ve "Uslu durmazsan Allah seni yakar" sözleri arasýnda senin de dediðin gibi bir fark yok. Bu farký idrak edebildiðin ve entelektüel geliþimini tamamlama sürecinde kat ettiðin mesafe için tebrik ederim seni.

Eylemlerimizin bazýlarýnýn cezayla karþýlýk bulacaðý, bazýlarýnýn ise ödüllendirileceði sadece dinlerde mi söyleniyor? "Adam öldüren mahkemede hakime hesap verir ve kodesi boylar, ya da dersini çalýþan öðrenci hem sýnýfýný geçer, hem de teþekküre geçer" gibi insana özgü karþýlýk verme biçimleri de var. Hayatýn düzenli bir þekilde devam edebilmesi için bunlar þart. Dini ve -sembolik- uyarýlarla, insani uyarýlar arasýnda iþlev açýsýndan bir fark olmadýðýný idrak edersen, entelektüel geliþim yolunda aldýðýn mesafe daha da büyür. Haa, tabi sadece eylemlerimizin "karþýlýk bulacaðý" yönündeki bildirimler benzeþiyor. Yaptýrým sahibi farklýdýr, o da baþka mesele... ýnsanýn yaptýrým sahibi olmasý, ya da mükafatlandýrýcýlýðý Allah'ýn izni iledir. Allah ise mükafatýndan da, yaptýrýmýndan da kimseye karþý sorumluluk sahibi deðildir.

Dünyanýn bizim için yaþamaya uygun olmasý, veya bizim ona uyum saðlama gayretinde olmamýz konusu ise gereksiz bir ayrýntý... "Dünya bizim için yaþamaya uygun mu, yoksa biz mi ona uyuyoruz" diye sormuþsun... Sanki UYGUN ve UYMAK kelimeleri arasýnda daðlar kadar fark varmýþ da, bir açýðý yakalamýþ gibisin adeta... Sonuçta her ikisi de UYUM'u ifade eder. Uyum iyi ki var... Uyum olmasa biz olmayýz. UYUM var, ve UYUM'a izin veren Allah'a þükürler olsun. Ama UYUM bitse de sorun deðil tabi. Netice olarak Uyum bitince kýyameti yaþayacaðýz. Ben kýyamete inanýyorum, o nedenle bana göre hava hoþ.

 
         
    Diðer Bir Kullanýcý     29/ 03 /06  18:24
         
yine katýlmaktan kendimi alamadým. çok da katýlamýyorum çünkü pek vaktim yok. yani ayný anda hem katýlýp hem de katýlamýorum. izin verene sükürler olsun.
 
         
    ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     29/ 03 /06  22:05
         
Diðer Bir Kullanýcý, katýldýn mý katýlmadýn mý?

Kar beyaz mýdýr? Yoksa siyah mýdýr? Kýrmýzý et kolestrol yapar mý? Eðer yapmaz dersen bari "ne þiþ yansýn, ne de kebap.." deme. Býrak kebap yansýn. Sonra da at çöpe yemeden.

Saðlýðýný düþün, tavuk haþlama ye. þaka þaka, kuþ gribi olursun bu defa da... Çözüm yok dostum. Et yeme desem bu defa sebze ývýr zývýra geliyor sýra.. Yok onlar da hormun deposu. Doðal deðil. Bazý þeylere katýlmamakta haklýsýn. Sana katýlýyorum.
 
         
    Ömer Kýrat     29/ 03 /06  23:11
         
Ýþte tüm bu saydýklarýn: "ödül-ceza sistemleri" insan kurgusudur. Tanrý ve din de bundan muaf deðildir. Bundan muaf olduðunu söylemen bunlarý muaf yapmaz. Ýnsan zihninin ürünüdür, tüm kavramlar... Kedinin adý "kedi" deðildir. Biz ona kedi deriz. Çünki o yaratýða bir isim vermek "faydalý" hatta düþünmek dediðimiz eylem için "zorunlu" dur. Tanrý da bir kavramdýr ve sadece toplum içinde gördüðü bir fonksiyon baðlamýnda (Bizi varoluþsal gerçeðin acý yüzünden korumak gibi) vardýr. Aynen "para" gibi... Doðada sayý göremezsin. Doðada gezinen dik üçgen de... Veya paranýn bir gerçek deðeri yoktur. Öyle olsaydý, Amerika'ya bir göktaþý düþse ve yok olsa bile Amerikan Dolarý deðerini korurdu. Dinazorlarýn bir dini olsaydý eðer, aynen onlarla birlikte yok olacaðý gibi. Bunlar zihnin ürünüdür.
Uyuma gelince... Bizim mi uyduðumuz yoksa bize uygun mu yarartýldýðý sorusu, tartýþmamýzýn temeli deðil miydi zaten? Yoksa hangi konuda tartýþtýðýný bilmeden tartýþabilenlerden misin?

Konuyu bir dilenci þarkýsý coveri ile bitiriyorum:
Ben bir kör saatçiyim.
Sokak sokak gezerim
Beni gören müminlerlen
Biraz dalga geçerim!
 
         
    Diðer Bir Kullanýcý     30/ 03 /06  10:05
         
katýlmaktan kastým katýla katýla gülmekti ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ.
 
         
    ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     30/ 03 /06  11:49
         
Tanrý tabi ki bir kavramdýr. Nasýl ki 4 ayaklý miyavlayan þeye isim verme gereði duymuþsak, yaradana da isim vermiþiz. Dört ayaklý miyav diyen þeye yok diyebilir misin peki? Tanrýya yok diyorsun ama...

Üçgen meselesine benim bakýþým farklý... Bu kavram, tanýmlar ve geometrik çözümler için var. Dörtgen de öyle, çember de öyle... Bu kavramlarla bir takým fizik kanunlarýný açýklayabiliriz. Üçgen bir þekildir aslýnda. Ve þekil vardýr. Örneðin senin de bir þeklin var. Elinde tuttuðun kitabýn da bir þekli var. O kitap dik dörtgen þeklinde deðil mi?

Tanrý da bir kavramdýr senin dediðin gibi. Ama bir fonksiyon deðildir O. Fonksiyon dediðin þey, Tanrýnýn buyruðudur, yani kaderdir. Dolayýsý ile, insanlar tarafýndan ismi verilen fonksiyonlar da, Tanrý ve diðer varlýklar gibi kavramlarla ifade edilirler. ýnsanlar tarafýndan isim verilebilen þeyler, vardýr. O þey, var olan þeydir. Olmayan þeye isim verilmez. Olan bir þey görülür, iþitilir, ya da hissedilir. Benim anlayýþýma göre, kalp gözü ile görmek bile, o þeyin var olduðuna delalet eder. Tanrý her yerde vardýr, para ise sadece zengin olanýn cebinde...

Hangi konuda tartýþtýðýmý tabi ki biliyorum. Her þeyin bizler için uygun yaratýlmýþ olduðu ya da olmadýðý çeliþkisi idi konumuz. Eðer biz her þeye raðmen doðaya uyabiliyorsak, doðanýn yaratýlýþý bizim için uygundur. Her þeye raðmen demekle ne demek istediðim yeterince açýktýr her halde?.. Örneðin çýplakken üþümezsen, iklim senin yaþaman için uygundur. Ama þartlar deðiþir, hava soður, üstüne bir þey giyemek ihtiyacý hissedebilirsin. Bu durum bile çevre koþullarýnýn senin aleyhine olacak þekilde deðiþtiðianlamýna gelmez. Yani "hah iþte hava soðudu, çevrenin yaradýlýþý þu an benim yaþamama uygun deðil" diyemezsin. Kalkar üstüne bir þey giyersin. Üþümemek için üstüne giydiðin elbiselerin ham maddesi de sonuçta tabiattan gelmiyor mu? Üþümemek için üzerine giydiðin yün hýrkanýn ham maddesi tabiata ait deðil mi? Yani koyun ve koyunun gýdasý olan ot tabiata ait deðil mi? O ham maddeleri iþleyip elbise haline dönüþtüren insan da tabiata ait deðil mi? Bu durumda tabiat benim yaþamama uygun yaratýlmamýþ diyebilir misin?

Demek ki Allah'ýn yarattýðý þeyler senin yaþaman için yeterli. Ama sonsuza kadar böyle gidecek diye bir þey yok. Günün birinde öleceðiz hepimiz. O noktada Allah'ýn yarattýklarý bizim için yeterli kalmayacak. Ne ilaçlar, ne doktorlar (ki doktor da yaratýlmýþtýr, yani bir insandýr), ne týp bilimi... Ben ölümün de yaþam gibi hak olduðunu bilirim, inanýnýrým. Allah'ýn takdiridir...

Haa, þimdi diyeceksin ki Allah da ne?

Zor deðil aslýnda anlamasý... Kör olmak sorun deðil... ýki gözle görülmez zaten O. Gönül güzü ile göreceksin Allah'ý... Ki inanasýn... Yok, gönül gözün perdeli ise, o güldüðün müminler sana yardým edebilirler görmen için. Yeter ki onlarla dost ol. Ama görmek de þart deðil açýkçasý. Sen gülmene ve dalgana bak. Körlük yeter bazýlarýna. Iþýk korkutur bazýlarýný. Çünkü ýþýk, yani Nur karanlýðý yok eder. Ve karanlýk körün görmeye alýþýk olduðu bir þeydir. Kör, alýþýk olduðundan baþka bir þeyi görmek istemez.


      Ömer Kýrat     30/ 03 /06  21:50
         
Nerden baþlasam? En iyisi bodoslayayým! Eðer üþüyünce üstüne birþey alýyorsan sen uyum saðlýyorsundur! Umarým yeterince basit oldu bu cümle... Daha basit anlatmam için; sen, üþümen ve üstüne alacak birþey gerek.
Tanrýya yok diyorum çünkü kedi gibi miyavlamýyor. Varlýðýnýn delili yok. Zamana da inanmýyorum, paraya da, geometrik þekillere de... Eðer inanmak dediðin þey, bir kavramýn (veya her kavramýn) iþaret ettiði þeyin gerçekten var olduðuna emin olmak ise inanmýyorum. Zira inanamam.
Bir kavramýn varlýðý, illa ki iþaret ettiði þeyin bir "gerçek varlýk" olmasýný gerektirmez. Mesela "hiç" kavramý vardýr ama aslýnda olan birþeyi deðil olmamaklýðý anlatýr. Gerçekte "hiç" yoktur.
Yani bir þey sadece kavram olarak da var olabilir. Mesela sayýlar... Elma 5 tane olabilir ama BEÞ deðildir. Beþ diye "gerçek" birþey yoktur. Üçgen de ayný... Bir metrelik uzunluk birimi de... Bunlar, yaþamda (insan zihninde) gördükleri bir fonksiyon (yani iþe yaramalarý) baðlamýnda varolan ama gerçek bir varlýklarý bulunmayan zihinsel araçlardýr. Bir baþka örnek vereyim:
Eminim "zaman" denen þeyin de "var" olduðuna inanýyorsundur. Ama Einstein der ki "zaman bir ilüzyondur." Bu arada Einstein adýný kullanmamdaki amaç kaynak belirtmek, yoksa "bu adam dediyse doðrudur" þeklinde bir tür bilimadamý-peygamber yaratmak deðil.

 Einstein'in demek istediði zamanýn; mekan ve hareketin, hýz ile iliþkisi baðlamýnda ortaya çýkan bir tür ölçme aygýtý olduðudur. Yani aynen "bir metre" gibidir. Hareketin sayýlmasýdýr. Mesela 1gün, bir saat derken aslýnda sýrasýyla; bir gezegenin kendi etrefýndaki bir turunu ve saatin hareketini "sayarýz" ... Çok hýzlý giden bir roketin içindeki kiþinin saatinin, geri döndüðünde, sabit duran kiþinin saatinden geri kalmasýnýn nedeni (veya hareket edenin daha genç kalmasýnýn) roketin içindeki hareketin (entropinin?) roketin kendi hýzý oranýnda yavaþlamasýdýr. Yani roketteki adamýn saati ve metabolizmasý yavaþlar ama adam bunu hissetmez. Özel görecelilik olgusu baðlamýnda...
Yani, eminim tanrý kadar gerçek olduðunu düþündüðün "zaman" aslýnda basit bir fonksiyon, bir ölçme yöntemidir. Zihinsel bir kurgudur ve tüm dünyaca kabul edilmiþtir. Ama senin, tanrý baðlamýnda kasteddiðine benzer bir "gerçekliði" yoktur.

 Körlüðe gelince... Düþün ki bir bilimsel araþtýrma ekibi Afrika ya araþtýrma yapmaya gidiyor ve Yamyam yerlilerce ele geçiriliyor. Yerliler tam bunlarý piþirecekken, ekipten birinin aklýna birkaç dakika sonra Güneþ Tutulmasý yaþanacaðý geliyor. Tutulma baþlamadan önce tuhaf sesler (dua diyebilirsin) çýkartýyor ve tutulma baþlýyor bu esnada... Yerli yamyamlar, az sonra yiyecekler kurbanlarýnýn özel güçleri olduðunu sanýp, onlarý yemek yerine onlara tapmaya baþlýyorlar. Böylece ekiptekiler kurtuluyor.

Þimdi, yerliler açýsýndan bakarsak herþey gayet açýk ve görmemek için "kör" olmak gerekiyor. Zira yakaladýklarý beyaz tenli tuhaf adamlar Güneþi karartacak kadar güçlü. Çünkü güneþ kararmadan önce sesler çýkardý ve güneþi kararttý. Tanrý veya Tanrýsal olmalýlar.
Bilimsel ekip açýsýndan bakarsak, yamyamlar ilkel ve gerzek olduklarý için hayatlarý kurtudu. Bunu anlamamak için "kör" olmak gerekiyor.
Þimdi soruyorum: Hangisi kör?
 
         
    ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     31/ 03 /06  09:51
         
aaa, haklýymýþsýn yaw, tarný yokmuþ gerçekten de.
 
         
    Diðer Bir Kullanýcý     31/ 03 /06  13:28
         
Kedinin bir kavram olmasý ya da 'yaradan'ýn ayak altýnda dolaþýp miyavlamasý biraz garip. Kavram dediðimiz meret bazý þeyleri açýklamak yada anlamak veya falan filan için kullandýýmýz bir mefhumdur, uydururuz onlarý. yöntemdir yani. ve algý eþiðimiz içerisindeki tek gerçek yöntem selçuk yöntemdir. bu istisna haricindeki yöntemlerse sadece iþe yararlar (bazýlarý iþe bile yaramas). onlarýn var ve gerçek olduklarýný düþünürsek insannarýn kafasýnda kimbilir neler var, üüü üh.. tanrý kavramýný ele alýrsak müminlerin kafalarýnýn rahat olmasý ve etrafa boþ boþ bakarak evden iþe iþten eve sorun çýkarmadan gitmelerini saðlamak, beyinlerini fazla yorup da kafayý sýyýrmamalarý gibi iþlere yarar. daha yararlý ve daha sevdiim bir ördek ise sevgili sinyalizasyonlardýr. trafik ýþýý da denebilir. bunu da þöyle açýklayabiliris: hepimizin kabul edeceði gibi trafik ýþýklarý trafii düzenlemek için icad edilmiþtir. bu baðlamda, biz yayalarýn o hýzla gelen metal kütlelerin altýnda kalmasýný bir nebze olsun zorlaþtýrmakta görevlerinden biridir. eðer yol bombaþsa ýþýklar bu iþe yarar hallerinden sýyrýlýp saçma sapan yanýp sönen salak þeyler haline gelirler. yol bomboþken bize yanan kýrmýzýya boyun eðip beklediðimiz gün, iþte biz o gün, tükeneceðiz.
 
         
    ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     31/ 03 /06  13:54
         
Diðer Bir Kullanýcý kardeþ karýþtýrmýþ. Eh, tabi tez, ardýndan -bordonun da belirttiði gibi- anti tez üretme çabasý olunca bunlar olacak... Düþtük bi kere hataya. Kardeþim karýþtýrma þu kavramlarý iþte... Kedi baþka, Tanrý baþka... Öfff, neyse; aman ya, bana ne!
 
         
    Diðer Bir Kullanýcý     31/ 03 /06  14:03
         
hatýrlatýrým:

'Tanrý tabi ki bir kavramdýr. Nasýl ki 4 ayaklý miyavlayan þeye isim verme gereði duymuþsak, yaradana da isim vermiþiz. Dört ayaklý miyav diyen þeye yok diyebilir misin peki? Tanrýya yok diyorsun ama...' imza ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ
 
         
                Ömer Kýrat                             31/ 03 /06  20:57

Komikleþmek, ele alýnan þeyi komikleþtirmek ile suçlamanýz aslýnda tartýþmamýzýn bir devamý gibi...
Eðer mantýk ve akýl baðlamýnda konuþuyorsanýz ve hakkýnda konuþtuðunuz þey bu þekilde ele alýnýnca (aynen boþ yolda yanan trafik ýþýðý gibi) komikleþiyorsa o zaman KOMýKLEþECEK demektir. Dolayýsýyla komikleþmesinin ardýnda bir kasýt veya kötü niyetli bir akýl (Ömer Kýrat yani) olmasý söz konusu deðil. Komikleþmesinin nedeni, az önce belirttiði neden yüzünden: Yani akýl ve mantýkla ele alýnmasýdýr. Böyle ele alýndýðýnda komikleþiyorsa komikleþir. Kýsacasý Douglas Adams'ýn söylediði gibi "Birþey olacaksa olacaktýr!"

Yazdýðým yazý, yapýsý gereði (ele alýnan þeyi akýl ve mantýk ile analiz etmesi nedeniyle yani) ele alýnan konunun komikleþtirmemiþ, komikliðini ortaya çýkarmýþtýr. Aynen EVREN gibi "olmuþ" tur. Nasýl ki konunun komik olmasý nedeniyle beni suçlayamazsanýz, EVREN konusunda da Tanrý'yý sorumlu tutamazsýnýz. Oldu bi kere... naapsýn? Onu sorumlu tutmanýz HAKsýzlýk deðil mi?

DýPNOT: Hak, tarýnýn isimlerinden biridir.
 
         
    ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     31/ 03 /06  21:49
         
Sen benim sevap aldýðýmý nereden biliyorsun? Emin olmadýðýn þeyler hakkýnda konuþma istersen. Emin olduðun þeyler için iddiada bulun. Mantýklý konuþmanýn temeli budur kanýmca.

Kimin sevap aldýðý, kimin almadýðý konusunu kimse bilemez. Kim bilir? Bu konuya deðinecek deðilim. Yoksa gene baþa döneriz. Ben zaten bitirmiþtim konuyu. Gene söylüyorum. Tarný yoktur!
 
         
    Ömer Kýrat     31/ 03 /06  22:53
         
Doðruluðuna emin olduðu tüm safsatalarýn aslýnda safsata olduðunu gören ama bunu kabullenemeyen bir insanýn tipik saldýrganlýðýný gösteriyorsun. Sevap konusu bir espiriydi. Zaten parantez içinde bunu belirttim.Savunduðu düþünce baðlamýnda, bu tartýþmadan herkesin neler kazandýðýný özetlerken, senin savunduðun düþünce için "ödül" olan þeyi kullandým.
Amacýmýn; "tanrýya olan inancýný yok etmek" olduðunu düþünüyorsun belli ki... Bu bir önyargýdýr. Sadece kendi düþüncelerimi tutarlý bir þekilde aktarmaktan baþka birþey yapmýþ olmayan ben denize deðil, yaþamýnýz boyunca size öðretilen þeylerin ne denli saçma olduðunu anlayýp bu duruma kýzmanýz gerekir. Ve kýzman sadece baþlangýçtýr. Size "anlatýlmayanýn" peþine düþmenizi saðlamak ise iþte benim amacým buydu.
Bunu size anlatmaya çalýþan kiþiye kýzmayýn. Yani düþüncelerinizin tutarsýz ve mantýksýzlýðýnýn suçlusu ben deðilim. Ben sadece açýklýyorum. Bana kýzmayýn. beni sevin. Bana tapýn:)

NOT: Normalde smiley kullanmam ama "yanlýþ anlama" denen þeyden muzdarip birine laf anlatýrken "faydacý" davranmak gerekir.

NOT2: "Tanrý" yoktur. Ama Tanrýnýn yumuþak karný vardýr ve oraya ancak akýl ve mantýklý düþünce ile objektif bir analizle saldýrýrsanýz onu ait olduðu yere gönderirsiniz.
 
           
          ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     01/ 04 /06  09:37
         
Estafurullah. Tanrýya olan inancýmý yok etmeye çalýþtýðýný düþünmem mümkün deðil. Bunu þeytan bile baþaramaz.

Benim deðerlerime ve inandýklarýma saldýrýyorsun. Ama bilmediðin bir þeye saldýrýyorsun, olmadýðýna inandýðýn bir þeye saldýrýyorsun. ýþte mantýk adamýnýn bir çeliþkisi daha...

Yaþamým boyu bana kimse Tanrý hakkýnda bir þey anlatmadý. Hiç bir aile büyüðümle ne din, ne de yaradan hakkýnda bir þey konuþma þansým olmadý. Aile yaþantým özel, burada açamam. Ama ben ateisttim. Yaradan olduðunu ve O'unun Rab olduðun yeni idarak ediyorum. Yani gene bilmeden bir þey konuþtun, ve dedin ki: "yaþamýnýz boyunca size öðretilen þeylerin ne denli saçma olduðunu anlayýp bu duruma kýzmanýz gerekir." Deðil iþte dostum, öyle deðil. Bana bir þey anlatan olmadý. Bana Marx ve Engels anlatýldý öðrencilik yýllarýmda.

Ben sana kýzmam. Her þey Allah'tan gelir çünkü. Size de bunlarý söyleten Allah'týr. O halde kýzmak fiili neden?

 
         
    Ömer Kýrat     01/ 04 /06  22:09
         
Dedem alzeimer idi. Birgün TV karþýsýnda birlikte oturup film seyrederken, gördüklerini "gerçek" sandýðýný farkettim. Bana "Kalk kapat þunu, patlýycak þimdi!" dedi. O sýrada bir aksiyon filmi vardý. Ben de ona (o sýralar henüz küçüktüm) TV de gördüðünün gerçek olmadýðýný anlatmaya çalýþtým.
Bir türlü anlamýyordu. Ama ben þimdi anlýyorum. Zira "anlayamayacak" birine anlatmaya çalýþmak anlamsýzdýr.
Olayýn özünü kavramak kolay olsaydý, herkesin yapabileceði birþey olsaydý zaten bunu tartýþmýyor olurduk. Yani kýsacasý bu tartýþmanýn "boþa" olmasý da "birþey olacaksa olacaktýr" gerçeði ile alakalý. ýstediðim sonuç olmayacaksa, olmayacaktýr.
ýnancýnýza saldýrmýyorum. inancýnýz basit bir insani kurgudan ibaret olduðu ve fakat siz bunun farkýna varamadýðýnýz için (zira o kadar içselleþtirip bu düþünce þekliyle özdeþleþmiþsinzi ki kendinize dýþardan bakamýyorsunuz objektif olarak) söylediklerim saldýrý gibi geliyor. Aynen "noel babanýn aslýnda olmadýðýný" öðrenen bir çocuk gibi kendinizi saldýrýya uðramýþ hissediyorsunuz. Kimbilir belki de aðlýyorsunuzdur.
ilk maðara adamýna da kimse birþey anlatmamýþtý. Bu nedenle zaten "din" denen kurguyu geliþtirdi. Zira o zamanlarda gerçeði anlamak için bilimsel bilgisi yoktu. Sadece kurgulayabilme yetisi (hayal gücü) vardý. Ama bugün bu bahane olamaz. Bugün ayný bahanenin ardýna (kimse biþey anlatmadý bahanesi) saklanmak ile maðaraya saklanmak arasýnda fark yok.
Kullandýðýn kavramlarýn bir insan kurgusu olduðunu anlayamaman bir tarafa, kavramlarýn özünü de bilmiyorsun. Çeliþkinin ve mantýðýn ne olduðundan haberin yok onlara sadece inanýyorsun ve iþine geldiði anlamý yükleyerek kullanýyorsun! Aynen diðer kavramllara yaptýðýn gibi..
Ama bunun da önemi yok. Aynen bir zamanlar "ateist" olmanýn öneminin olmadýðý gibi... Zira aklýný hurafe ve kurgulardan arýndýrmak sadece baþlangýçtýr. bunun üzerine bilimsel bilgi, akýl ve mantýkla bir açýklama getirmezsen, hayatý boyunca serseri ve pislik olaraka yaþayan ama ölümü yaklaþýnca HACCA giden ikiyüzlülerle ayný þeyi yapmýþ olursun.
Sonuçta hiçbir çocuða aslýnda zaman, metre, sayýlar gibi þeylerin ve tabii ki tanrýnýn "kurgu" olduðu anlatýlmaz. Onu anlamak sizin görevinizdir.
Ya da anlamamazlýktan gelirsiniz. Ve tüm varoluþunu, üzerinde yaþadýðý adadaki volkanýn tanrýsallýðý ile açýklayan ilkel bir adam ile ayný zihinsel yeteneðe sahip olarak yaþarsýnýz.
 
         
    ÝSMÝ GÝZLÝ KÝÞÝ     02/ 04 /06  00:55
         
"Çeliþkinin ve mantýðýn ne olduðundan haberin yok onlara sadece inanýyorsun ve iþine geldiði anlamý yükleyerek kullanýyorsun! Aynen diðer kavramllara yaptýðýn gibi.. " demiþsin.

Doðrudur. Senin kadar mantýk ve felsefe bilmeyebilirim. O nedenle de bir matematik formülünü kullanýr gibi düþüncelerimi þekillendirmiyorum fikir üretirken. Bir kalýba deðil, içimden gelen sese göre konuþuyorum. Oysa sen formüllere ve kurallara göre konuþuyorsun. Ezberlediðin kalýplar dýþýnda þekillendirilmiþ bir fikir sana anlamsýz ve yavan geliyor. Benim dediklerimi bir þekle sokup anlamak istiyorsun belki. Ama mevcut bir kalýbýn yok benim dediklerimi þekillendirmek için. Hep hazýr kalýplarý kullanmaya alýþmýþsýn çünkü. Ezbercilikten öte gitmemiþsin. Benim anlattýklarým elindeki kalýplardan hiç birine uymuyor. Anlamýyorsun o nedenle dediklerimi.

Dinin hurafe ve kurgu olmadýðýný sana ispat edemem. O nedenle bu konuya deðinmeyeceðim. Mantýksal çýkarýmlar yapamam bu konuda. Tez üretemem. Vardýr, inanýrým... Manevi konular iç sese kulak verilirse anlaþýlýr. Bu nedenle diyorum mantýk yetmez bu iþlerde diye... ýnanmayaný kesinlikle ayýplamam. Ama sen hem inananlarý ayýpladýn, hem de onlara güldün. Yazýndan ötürü alýndým, üzüldüm, sana cevap verdim, tartýþmaya girdik. ýþ bu raddeye geldi ve sen bana tuttun hakaret ettin sonunda. Dediðin lafa bak: "bunun üzerine bilimsel bilgi, akýl ve mantýkla bir açýklama getirmezsen, hayatý boyunca serseri ve pislik olaraka yaþayan ama ölümü yaklaþýnca HACCA giden ikiyüzlülerle ayný þeyi yapmýþ olursun."

Tekrar diyeyim. Anlattýðým konularýn hiç bir þekilde mantýksal bir açýklamasý yoktur. Maneviyat akýl iþi deðil gönül iþidir. Hakaret de etsen, küfür de etsen benim görüþüm budur. Ben sana hakaret etmeyeceðim. Çünkü hakareti, verecek cevabý olmayanlar yapar. Ancak senle daha fazla tartýþmak istemiyorum. Çünkü hakaret iþitmeye meraklý biri deðilim.

 
         
    Ömer Kýrat     02/ 04 /06  01:06
         
Tekrar ediyorum: Eðer inandýðýn þey, hakkýnda mantýk ve akýlla analiz yapýldýðýnda Komikleþiyorsa ve ona inanan da komik duruma düþüyorsa bu bir suç deðildir ve bir kasýt yoktur.
hakarete gelince... Dinin ve içeriðini oluþturan kavramlarýn "gerçek" bi gerçekliði olduðunu düþünmen, kendi zekana hakarettir. Yani aslýnda sen kendine hakaret ediyorsun.
Ölüm korkusu nedeniyle tüm hayat tarzýný deðiþtiren kiþi örneðinde ise sana hakaret yok. Dediðim þey böyle davranan biriyle ayný mantýkla (ya da mantýksýzlýkla) hareket ettiðin olgusuydu.
"Dinin kurgu ve hurafe olmadýðýný ispat edemem!" demiþsiniz. ben de tam olarak bundan söz ediyorum. Edemezsin çünkü öyle... Bunu da suçlar bir þekilde söyleniyorum. Boþ bir yolda yanan trafik ýþýðý anlamýný nasýl kaybediyorsa dinin gerçekten varolan þeylerden oluþtuðu düþüncesi de insan bilgi ve zekasýnýn geldiði bugünkü noktada anlamýný kaybetmiþtir.
Anlam vermek out! Anlamak in!
Eðer ikimizden biri ezberlediði kalýplarýn dýþýnda düþünemiyorsa, emin ol o ben deðilim.

  13.09.2006 23:25:43 Hoverkraft'ýn Rotasý 

BORÇ


 Hani varoluþun, bir kelebeðin gördüðü rüyadan ibaret olabileceðinden bahsederler ya... Ýþte Elif'in tüm hayatý bir tek rüyaydý. Bu dünyadaki varlýðý o kadar sürdü. Ve birbirimize borçlandýk.
 Ölmeseydi ailenin 3. kýz çocuðu olacaktý. Ve muhtemelen ben asla doðmayacaktým. "Hiç doðmamýþ olmak" gibi hayatta en çok istediði þeyi benden alarak borçlandý bana... Bense onun sýrasýný kapmýþ biri olarak, hayattaki yerimi borçlandým ona...
 Ne olurdu o yaþasaydý ve ben, ailenin tek erkek çocuðu, babamýn içinde "ukte" olarak kalsaydým. Babamýn gerçekleþmemiþ rüyasý olsaydým...
  Doðumdan sonra kuvözde gördüðü rüyayý da merak ediyorum bazen... Adý dýþýnda hiçbir þeyi olmayan bir bebek ne görebilir? Yoksa birileri durumu ona açýklama zahmetinde bulunmuþ mudur? Ölümü sayesinde gelecekte bir erkek kardeþi olacaðý gerçeði onu teselli etmiþ midir?

  Keþke hayata biraz daha baðlý olsaydým. O kadar da fazla istemediði bir þey için cinayet iþleyen ya da uçak kazasýndan kurtulduðu için vicdan azabý çeken biri gibi hissediyorum... O öldü ve ben yaþýyorum.

  Bir dakika!  Yoksa hala uyuyor olabilir mi? Belki de ona borçlandýðýmý sandýðým hayat aslýnda onun rüyasýndan baþka bir þey deðildir. Eðer öyleyse sana sesleniyorum Elif! Kardeþim! Uyan! Uyan ki rüyalarým gerçek olsun. Uyan kelebek...

  26.08.2006 23:57:20 Hoverkraft'ýn Rotasý 

                      Ýsyan Günlerinde Ask (TRT ve EL-CEZIRE Ortak Yapýmý)
Özet: Fransýz devriminin heyecan dolu günleri... Bu sýrada farklý bir heyecan, aþk heyecaný duyan iki gencin baþýndan geçenler...

- NE ÝSTÝYORUZ!
- Eþitlik, özgürlük, kardeþlik!
- NE ZAMAN ÝSTÝYORUZ!
- Binyediyüzseksendokuzda!
- Evet arkadaþlar birkaç dakika ara veriyoruz. Zira uzun süre Fransýzca baðýrmak çok sýkýcý!

Ýsyancý gençler, kendilerini sarayýn karþýsýndaki çimenliklere býraktýlar. Yanlarýnda getirdikleri peynir ve þaraplarýyla karýnlarýný doyurup, eyleme kaldýklarý yerden devam etmek istiyorlardý. Bu sýrada az ilerde...


- Pardon! Tirbüþonunuzu alabilir miyim?


  Soruyu soran alýmlý genç kýz, soruyu sordugu genç adamýn heyecanlanmasýna yolaçmýþtý. Daha önce bu kadar güzel bir kýz ondan türbuþonunu istememiþti. Buraya gelmekle doðru yapmýþtý. Etraf, türbuþon arayan güzel kýzlarla doluydu...

- Elbette buyrun. Ama sizi uyarmalýyým. Onun adý "tirbüþon" degil "türbuþon" dur!

- Kusura bakmayýn ama bence ikiniz de yanýlýyorsunuz. "Tirbüþon" veya "türbuþon" degil, "Tirbuþon" olmalý...

  Konuþmaya ansýzýn dahil olan bu adam da kimdi?! Genç adam, kýzla kurmak üzere olduðu yakýnlaþmanýn bozulacaðýndan korkarak, biraz sertçe çýkýþtý:
- Pardon kimsiniz siz? Ne hakla bize neyin doðru olduðunu ögretmeye çalýþýyorsunuz?
- Ben François-Marie Arouet... Ama "Voltaire" olarak tanýrlar. Hangi hakla size doðruyu gösterdiðime gelince... Bu hak, herkesin doðuþtan elde ettiði, devredilemez ve kýsýtlanamaz haklardan biri olan "ukalalýk yapma" hakkýdýr.
 
 Genç kýz, bu "ukala" adamdan etkilenmiþti. Genç adam ise, Voltaire gibi ünlü biriyle baþ edemeyeceðini ve kýzý kaptýracaðýný düþünüyordu. Zaten hayatý boyunca böyle olmuþtu. Hep daha iyi, zengin, akýllý, yakýþýklý biri gelip, onun istediði þeyi elinden almýþtý. "Bu sefer izin vermeyeceðim!" diye düþünen adam; türbiþonu, tirbuþonu veya her ne haltsa onu kýzýn elinden kapar ve Voltaire olarak tanýnan adamýn yüzünü tanýnmaz hale getirene kadar suratýna saplar!
  Kalabalýktakiler neler oldugunun farkýna varýrlar. Eylemin liderlerinden en ukala olaný öldürülmüþtür. Bunu yapanlar mutlaka sarayýn gönderdiði casuslardýr diye düþünen kalabalýk, genç adam ve kýzý kovalamaya baþlar..
- Dikkat edin! Elinde türbüþon var!
- Türbüþon degil! Tirbiþon!
- Ne tirbiþonu be! Turbüþon, turbüþon...
- Kesin sunu! Kýrk yýllýk turpüþonu ne hale getirdiniz!
- Kim lan bu dallama! Sen git de ilkokulu bitir.
 
  
Kalabalýk; tek vücut olarak hareket eder halden, anarþik bir hale dönüþmüþtü. Ortak eylem ruhu uçup gitmiþti. Türpüþoncular ve Tirbuþoncular nispeten sakindi ama Aþýrý Turpuþoncular ve Paramiliter Tirboþuncular saldýrgan bir politika izliyordu. Tirbuþoncular ise pasif direniþin en etkili yol olduðunu anlatmaya çalýþýyordu. Bu sýrada genç kýz ve genç adam, sarayýn arka bahçesine saklanmayý basarmýþlardý. Dikkatleri daðýlan kalabalýða ve saray muhafizlarina farkettirmeden saraya girdiler.
   Ýþte, yýkmaya çalýþtýklarý sistemin kalbindeydiler... Eþitlik, özgürlük ve kardeþliðin önündeki en büyük engel bu yozlaþmýþ aristokrasiydi. Yaþadýklarý heyecan nedeniyle kanlarý hýzlý hýzlý akýyordu. Koridorda ilerlerken, içinde büyük bir yatak olan bir oda gördüler. Genç kýz ve genç adam içeri süzüldüler. Bakýþlarýný birbirlerinden alamýyorlardý. Üzerlerindekileri çýkardýlar ve koca yataða uzandýlar. Bu sýrada odanýn kapýsýndan bir kafa uzandý:
- Hey! Kimsiniz siz! 

  Yeni aþýklar panikle toparlandýlar. Onlarý basan yaþlý adam da kimdi? Biraz daha dikkatli ve giyinik bakýnca, karþýlarýndaki pijamali yaþlý adamin KRAL 16. Lois oldugunu anladýlar. Ýlk sözü Kral söyledi;

- Anladým! Siz þu dýþardaki vahþilerdensiniz! Þimdiden birbirinize düþmeniz ne kadar ironik. Halbuki ayný seyi istediðinizi haykýrýyordunuz az önce... Þimdi defolun sarayýmdan!
- Bu saray senin deðil! Fransýz halkýnýn! Duvardaki resimler, yerdeki TÜRK halýsý, yataðýn yanýndaki sehpahanýn üstünde duran altýn türbiþon! Hepsi Fransýzlarýn!
- Hah hah hah! Benden daha iyi oldugunu (ya da benim kadar) düþünen þu yeni yetmeye bakýn! Daha tirpiþolün adýný bile doðru söyleyemiyor! 


   Genç adam o anda bu iðrenç bunaðý öldürmeye karar verdi. Bu onun son kahkahasý olacaktý. Hem Voltaire'i öldürerek devrime verdiði zararý fazlasýyla tazmnin edecekti. Ama genç kýz ondan önce davrandý. Seppanýn üstündeki þarap þiþesini kaptýðý gibi kralýn kafasýna vurdu. Lakin yaþlý kralýn kafatasý öyle zayýftý ki þiþe kýrýlmadý. Kýrýlan sadece kralýn kafatasýydý.  Ýki yeni aþýðýnda elleri kanlanmýþtý. Katil olmuþlardi. Bu aralarýnda çok özel bir baðýn oluþmasýný saðladý. Birlikte saraydan çýktýlar ve yanlýz kalabilecekleri bir aðaç dibi buldular. kýz, bir kralý öldürdüðü için öylesine büyük bir þok geçirmiþti ki elindeki cinayet aletini sýký sýký tutmaya devam ediyordu, sessiz bir aðaçlýða vardýklarýnda... Genç adam ve kýz oturup soluklandýlar.  Kýz, tedirgin bir ses tonuyla sordu; "Þimdi ne yapacaðýz?"
Genç adam oldukça sakindi;
- Ýlk olarak cinayet silahlarýndan kurtulacagiz. Yani benim Voltaire`i öldürdüðüm tirbuþondan ve senin kralý öldürdüðün þarap þiþesinden... Tabi önce sakinleþmek için biþeyler içeceðiz.

  Genç adam, Voltaire`ye bulanmýþ tirbuþon ile kralýn kanýna boyanmýþ þarap þiþesini açtý...
                                                                       THE END


  26.07.2006 23:10:39 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Tüyap Ýzlenimleri  (10.10.2005 tarihli Fuar gezisi notlarým)

   Kitap satýn almayý sevmeyen biriyimdir. Nedeni, okumayý sevmemem deðil aksine, çook hýzlý okumam... Bu nedenle bir gün içinde bitecek bir okungaça milyonlar vermek, kanýma dokunuyor. Doktorlar bunun çok nadir görülen bir kan hastalýðý olduðunu anlatmýþlardý bana.... Ben ise "Ýstatistik denen þey bir aldatmacadýr!" diyerek muayenehaneyi terketmiþtim.
  Sabah erken kalktým. Nedeni Tüyap kitap fuarýna gidecek olmam deðil, üst kattan gelen gürültülerdi. Ama hazýr kalkmýþken "hazýrlanýp gideyim" diye düþündüm ve yola çýktým.    
  
  Fuardan çýkanlarýn elinde pek fazla kitap yoktu. Ama bu benim gözümü korkutmadý. Zira gözüm, bu tür þeyleri defalarca görmüþ olduðundan artýk eskisi kadar etkilenmiyordu. Halbu ki hayatýmda katýldýðým ilk fuar olan Ýzmir Fuarý`nda kimsenin Ýzmir almadýðý gerçeði,  gözümü nasýl da korkutmuþtu... Ah ah geçmiþ zaman...

Her yer kitap dolu olsa da kütüphanelere özgü o kitap kokusu malesef yoktu. Belki bunun nedeni ortamýn iyi havalandýrýlmasý, belki fazla yapay bir ortam olmasý ve ruh denen þeyden mahrum olmasýydý. Belki de kütüphane kokusu sandýðýmýz þeyin aslýnda "Kütüphaneciler"den kaynaklanmasý ve fuarda onlardan bulunmamasýydý. Ýlk dikkatimi çeken bana en yakýn olan stand idi. Bana yakýn olmasýnýn avantajýný iyi kullanmýþtý ve rakiplerini geride býrakarak dikkatimi celbetmeyi baþarmýþtý. Yaklaþtým... Yaklaþtým... Ýlk odaklandýðým kitabýn üstünde altýn sarýsý harflerle þu yazýyordu: "Matbuatda Altýn Sarýsý Harf Kullanýmý Ve Bakýmý"

   Ardýndan  dünyanýn en aptal faresinin bile yolunu rahatlýkla bulabileceði, çýkmaz sokaðý olmayan bir labirenti andýran stand arasý
sokakta dolaþmaya baþladým. 72 milletten insan vardý ve hepsi kendine Türk diyordu. Halbu ki ister dini olarak Adem-Havva baðlamýnda, ister evrimci bakýþ açýsýyla bakalým aslýnda milliyet denen þey koca bir yanýlsamaydý. Herkes her millettendi. Her milletin kökeni birdi...
   Millet kavramý ve milliyetçilik baðlamýnda düþünürken kendimi AYRINTI yayýn evinin standýnda buldum. Fuarda "ucuza kitap satma" kavramýný bir "ayrýntý" olarak gördüklerinden olsa gerek, uzun süredir almayý düþündüðüm "Ýmparatorluk" isimli kitabýn 27 milyon etmesinde sakýnca görmemiþlerdi. "Görmemiþ olayým." diye düþünerek devam ettim.

Aslýnda her zevke ve de zevksizliðe hitap eden kitap vardý. Hatta Atatürk`ün hitabý -ki Nutuk olarak da bilinir- aþaðý yukarý her
5 yayýn evinden biri tarafýndan tekrar basýlmýþtý. Nutkumun tutulduðunu hissettim.

 Ardýndan her zamanki þakacý tavrýmla ingilizce reklamcýlýk ve pazarlama kitaplarý satan standa doðru yöneldim. Ortaçað`da olsaydýk
rahatlýkla kalkan olarak kullanýlacak bir kitapla ilgileniyormuþ gibi yapýnca, kýnalý yapýncak gibi seke seke bir görevli geldi. Tipimden
"ingilizce" bildiðim anlaþýlýyor olmalý ki bana ingilizce olarak "Taksit yaptýklarýný" söyledi. Ben se Türkçe olarak, dilim döndüðünce
þöyle dedim: "Bunlarýn içi de mi ingilizce yoksa sadece havalý olsun diye mi isimleri böyle?" Cevabý beklemeden oradan uzadým.

   Ýncil ve MHz. Ýsa`nýn farklý açýlardan yapýlmýþ illüstratif çarmýha gerilme sahnelerinin bulunduðu çeþitli kitaplarla dolu bir standdan
geçerken, bu görüntüye hazýrlýklý olmadýðým için gözlerimin faltaþý gibi açýlmasý ve yaþadýðým kýsa süreli þaþkýnlýk-þok karýþýmý durum,
satýþ elemanýnýn (yoksa misyoner mi demeliydim) dikkatini çekmiþ olacak ki beni uzun uzun süzdü. Uzun süzmeli bakýþlarýný kapamasý için uyarý mahiyetince klark atýnca bakýþlarýný çevirdi.

   Fuardaki standlardan biri de güzel yazý yazmayý yani iþgüzarlýðý kendine iþ edinmiþ bir hattata ait idi. Standýnda sergilediði tek
kelimelik  "þeyler"  beni þaþýrttý. Zira bu bir kitap fuarýydý ve genellikle kitap denen þeylerin bir kelimeden daha uzun olmasý
beklenirdi. Her ne kadar yazýsýna kusur bulamasam da yazýlanlar, bana, edebi olarak hiçbir etkide bulunmadý. Zira Osmanlýca, farsça ya da Arapça olarak kaleme alýnmýþlardý. Zaten ticari olarak da kötüydü. Çünkü sergilediði bu "kitaplar" tek kelimelikti ve söz konusu dili bilenler hemencik okuyup bitirebilirler ve almalarýna gerek kalmazdý. Yine de amcaya fazla kýzamadým. Çünkü bu
stilde yazýlan ve kitap olduðu düþünüldüðü için kitap fuarýnda sergilenen eserlerin önünde benden baþkasý durmuyordu. Kendisi ve eserleri hakkýnda ne düþündüðümü bilmeyen amca, onlara uzun sayýlabilecek süre baktýðýmdan olsa gerek, bana gülümseyince ben de hafifçe gülümseyip baþýmý öne eðerek selam verdim.

  Tabi bu vicdan azabý duymama neden oldu. Onun ve eserlerinin hakkýndaki düþüncelerimden utandým. Vicdanýmý sýzlattýðý için
arkasýnda asýlý duran hat eserlerini kafasýnda kýrmak istedim. Lanet olasý ihtiyar bunak neden diðer yaþýtlarý gibi aksi ve asýk suratlý
deðildi ki...

  O sýrada bir þey farkettim. Fuar, anasýnýn gözü kadar büyüktü ve bacaklarým yorulmuþtu. Eve dönüþ yolculuðuna baþlama zamaný gelmiþti. Beylikdüzü`nün rüzgarlý atmosferinin, benim yürümekten terlemiþ vücudumla tepkimeye girip, grip üretmesini engellemek için mümkün olduðunca hýzlý adýmlarla otobüse ilerledim. Üzerinde Bakýrköy yazan otobüse binerken, yorgunluktan olsa gerek "Bakýrköy di mi?" diye sordum.

   Koltuðuma oturdum. Yolculuk baþladý. Trafik çok kötü deðildi. Ýftar saatine daha 2-3 saat vardý. Yine de kalabalýk sayýlabilecek yolda
ilerlerken, yanýmýzda giden Brithish Petrol tankerine gözüm iliþti. Üzerinde "Sigara Ýçilmez" ve "Ateþle Yaklaþmayýn" yazýyordu. Kendi
kendime, ingilizlerin petrollerini taþýrken kullandýðý tankerlere bile sigara içilmeyen bölüm koymalarýný takdir ettim. Zaten sigara
içilmeyen bir tankere ateþle yaklaþmak da doðru olmazdý. Ardýndan baklava satan bir pastanenin vitrininde gördüðüm "Baklavada
%25 indirim!" ibaresine gözüm takýldý. Bir kilo baklava aldýklarýný sanan zavallý müþterilerin eve gidince 750 gram baklava ile
karþýlaþacaklarý gerçeði kalbimi burktu.

  26.07.2006 22:53:30 Hoverkraft'ýn Rotasý 

 Komik Ülke: POLONYA (2005  tarihli bir gezi yazým)
   Merhaba gezi tutkunlarý... Ne oldu? Uzun süredir yazmadýðým için eliniz ayaðýnýz titriyor deðil mi? Eee gezi müptelasý olmadan önce düþünecektiniz. Bu hafta gezeceðimiz ülke pazarýyla ünlü POLONYA...
   Bu sevimli ülke, tarihte sevimliliði nedeniyle Nazileri baþtan çýkarýp 2. Dünya savaþýnýn çýkmasýna vesile olmasýyla bilinmektedir.
Günümüzdeki önemi ise geçenlerde yapýlan seçimler ertesinde ortaya çýkmýþtýr. Polonya`nýn seçim galibi partisinin baþýnda tek yumurta ikizleri olan, adýný bilmediðim, bilsem bile doðru yazýp telaffuz edebileceðimden þüphe duyduðum kardeþler var.
Diðerinden 45 dakika büyük olan abi Baþbakan olurken, sýkýþýklýktan dolayý 45 dakika geç kalan kardeþ ise haftaya yapýlacak cumhurbaþkanlýðý seçiminin favorisi. Tabi bu durum, yani devlet yönetiminin ikiz kardeþlere býrakýlmasý bazý tartýþmalara yol açtý.
ne kadar da birbirlerine benziyorlar di mi? Ee zaten ikiz olmak böyle biþey...

Ýlk tartýþma konusu nispeten önemsiz görünen protokol karýþýklýklarý... Ülkenin protokol iþleri ile ilgili kurumunun baþkanýnýn, 25 yýllýk hizmetten sonra baþa çýkamayacaðý bu sorun nedeniyle istifa ettiði söylentiler arasýnda. Bu idda, protokol fotoðrafçýsý tarafýndan da doðrulandý.
Bir diðer tartýþma ise yükselen Ýslam Korkusu ile ilgili... Ülkede sadece birkaç bin müslüman bulunsa da bunlarýn "ÝKÝZLERE TAKKE!" þeklinde espiri yaparak, toplumsal bir krize yolaçabileceði milliyetçi çevrelerce dile getiriliyor.

   Devlet görevlilerinin güvenliðinden sorumlu muhafýz birliði ve özel harekatlar genel müdürü ise durumu tam bir güvenlik felaketi olarak nitelendiriyor. Zira ikiz kardeþlerden birinin suikaste uðramasý halinde diðerininde ayný acýyý hissetme olasýlýðý çok yüksek. Dolayýsýyla Cumhurbaþkaný ve Baþbakan`ýn ayný anda görevlerini yapamayacak duruma düþmesi en kötü durum senaryosu olarak ortaya konuyor.

  Ýsterseniz, bu güncel tartýþmalarý bir yana býrakalým ve ülkemizin, Polonya ile tarihsel iliþkilerinden bahsedelim...
Polonyalý denen türden ilk haberdar oluþumuz 14 yüzyýla dayanmaktadýr. Lehistan ve Latvia`nýn birleþmesi ile Avrupa da büyük bir güce kavuþan Polonyalýlar bu büyük güçle ne yapacaklarýný bilemedikleri için "Belki ilerde lazým olur." diyerek hiç kullanmamýþlarýdýr.
Bu olayýn ardýndan yaþanan gerçek anlamda ilk iliþki Süleyman Demirel`in 1997`deki Polonya ziyaretidir. Ziyaret Polonyalýlarý çok þaþýrtmýþ ve Süleyman Demirel`in þapkasýný alýp gitmesiyle bu þaþkýnlýk doruða ulaþmýþtýr.
Daha sonra ziyaretin bir yanlýþ anlama nedeniyle gerçekleþtiði ve Demirelin aslýnda Polonezköy`e gitmek istediði anlaþýlmýþtýr.

Osmanlý-Rus savaþlarý sýrasýnda Ruslardan kaçan bazý mülteci Polonya vatandaþlarýnýn bugün Polonezköy denen yere yerleþtirilmesi sayesinde Polonez marka et ürünlerinden mahrum kalmamamýz saðlanmýþtýr. Yeni yeni tanýnan bu leziz et ürünleri, iki ülke arasýndaki buzlarý eritmiþ ve küresel ýsýnmaya katkýda bulunulmuþtur.
 

Gelelim Polonya`nýn tarihi ve turistik yerlerine... Aslýnda oraya gelmeden hemen belirtmek istediðim bir hususu araya sýkýþtýmak istiyorum. Sözleri J. Wybicki tarafýndan yazýlýp M. Oginski tarafýndan bestelenmiþ olan "Jeszcze Polska Nie Zginela" (Polonya Daha Ölmedi) marþý, Polonya`nýn ulusal marþýdýr.
 
Gelelim tarihi yerlerine... Adýný Varþova Paktý'ndan alan Varþova, ülkenin baþkentidir. Ayrýca 200 bin nüfuslu TORUN kentinin adý, bizim Polonyalý mültecilerin yaþadýðý yere Polonezköy dememize karþý bir jest olarak deðiþtirilmiþtir. Kentin önceki adýný ise bilen yoktur zira Polonya dilindeki isimler kullanýlmak için bile yeterince kötüyken eski bir ismi hatýrlamaya çalýþmak tamamen zaman kaybýdýr.

Turizm konusunda yaþanan en büyük sorun ülkeye gelen Türk turisterin "Varþova Parký" ný görmek konusunda ýsrar etmesi. Turizim Bakaný Swzetk Olgit, býrakýn Varþova`yý, tüm ülkede bu isimde bir park olmadýðýný, durumun tarihsel bilgi eksikliðinden kaynaklandýðýný belirtirken Varþova Paktý ile Varþova Parký`nýn birbiriyle alakasýz olduðunu ve tarihi anlaþmanýn baþkanlýk sarayýnda imzalandýðýný bir parkta imzalanmadýðýný belirtiyor.

  22.07.2006 01:15:51 Hoverkraft'ýn Rotasý 

 Pinokyo`da Bir Terslik Var!
Gepetto ustayý zan altýnda býrakmak istemem. Zira "ustalara saygý" kuþaðýdýr 80 Kuþaðý... Bu kuþaðýn en büyük kiþiliklerinden biri olarak saygýsýzlýk etmek istemiyorum.
Ama hayatýný ve "haya-" heceleriyle baþlayan baþka þeylerini, gerçeklerin ortaya çýkmasý için adayan, bunlarý gerekirse feda edecek biri olarak sessiz kalamazdým. Tabii geveze biri olarak da...
  Konuya gelelim. Bildiðiniz gibi aðaçlar aþaðýdan yukarýya doðru büyür. Doðadaki birçok þey böyledir. Suda yaþayanlar hariç. Su, farklý bir "doða" dýr. Orada yerçekimi yoktur. Suda yaþayan varlýklar "yatay" olarak yaþadýklarý için soldan saða veya saðdan sola (siyasi kimliklerine göre) büyürler. Ýki tarafa doðru büyüyenleri de vardýr. Onlara "Deniz Yavþaðý" deriz. Ýnsanýn bir duruþu olmalý di mi? Gerçii deniz tabanýnda büyüyen bazý bitkimsi mercanýmsý þeyler de yukarýya doðru büyür.
Yani nereye doðru büyüyeceðinizi, altýnýzda sert zemnin ve yerçekimi olup olmadýðý belirler.

   Karada yaþamasýna raðmen "yatay" büyüyenler de vardýr. Biz onlara, bilimadamlarý olarak "Þiþko!" deriz. Ama sadece bilimadamLARI yani ÇOÐULken. Teke tek kaldýðýmýzda dalga geçemeyiz. Bizim beyinlerimiz güçlüdür kaslarýmýz deðil.
Balinalarla (memeli-balýk) þiþkolar (mememsi-insan) arasýndaki bu benzerlik, hayatýn suda baþladýðýnýn bir baþka kanýtý. Ýlk karaya çýkan varlýk muhtemelen koþu yaparak kilo vermeye çalýþýyordu. Çünkü yerçekimi olmayan suda, spor yaparak zayýflamak zordur.
Her neyse! Neden bahsediyorduk? Evet... Aðaçlar! Aðaçlar, aþaðýdan yukarýya doðru büyürler. Yani yerçekimine zýt geliþirler. Tüm bu zýtlýklarýna raðmen, bir elma aðacý ve bir Newton sayesinde  "yerçekimini" anlamamýz ne ironik?
                   
Dolayýsýyla, her aðacýn ve dalýn bir "aþaðýsý" bir de "yukarýsý" vardýr. Anlatýlanlara göre Gepetto usta, Pinokyo`yu ormanda yürürken bulduðu bir kütükten oymuþtur.Gelin, bir an için Pinokyo`yu ve yalan  söylediðinde olanlarý düþünelim. Acaba Gepetto  Usta, Pinokyo`yu oluþturan sihirli kütüðü ters oymuþ olabilir mi? Eðer kütük kalýn bir aðaç  parçasý ise, yani bir tarafý daha ince deðilse  kolaylýkla böyle bir yanlýþlýk ortaya çýkabilir.
 
  Sorun þu: Gepetto, kütüðü "TERS" yontmuþ olabilir mi? Daha açýk sorarsam; Uzayan gerçekten burnu mudur? Yoksa yalan söylemek Pinokyo için cinsel bir uyarýcý mýdýr?
Tabii baþka sorular da sorulabilinir: Kýrmýzý Baþlýklý Kýz, Güvenli Seksi mi sembolize ediyor:
- Pinokyo! Burnun niye uzuyor? Beni daha iyi koklamak için mi?
- Aslýnda...

  20.07.2006 22:32:05 Hoverkraft'ýn Rotasý 

 Marlon The Rambo VS. Marlon Brando 

KONU: Kaliforniya`nýn Kaliforniya þarkýlarýna defaatle konu olmuþ film stüdyolarýnýn bulunduðu mekanda bir baþka film daha çekilir...

 
Özet: Marlon Brando artýk yaþlanmýþtýr. Holivut denen tek diþi kalmýþ medeniyetin hengamesinden kurtulmak için Yellow Stone milli parkýnýn yakýnlarýnda bir villa alýr ve oraya taþýnýr. Lakin bilmediði pek çok þeyden biri de oranýn eski bir kýzýlderili mezarýnýn üzerine yapýldýðýdýr...

   Gece iyice çökmüþtür aynen Marlon Brando`nun avurtlarý gibi... Villasýnýn verandasýnda oturup "Alan da razý veranda" diyerek kendi kendine gülüyordu. Ama bu gülüþ uzun sürmedi çünkü espri o kadar da komik deðildi. Bir bardak neskafe almak için mutfaða gitmek üzere ayaða kalktýðý sýrada ilerdeki çalýlarda bir silüet farketti.

- Hey! Kim var orda!

   Cevap gelmemiþti...
- Demek cevap veremiyorsun!

Çalýlýklarýn arasýndan bir çalý çýktý. Bu Amerika`nýn baþ-kaný Bush idi.
- Bay Baþkan siz miydiniz?

Baþkan Bush konuþamadý. Bir kaç adým attý ve yere düþtü. Yere düþmesiyle meþur olduðu için marlon Brando önce þaþýrmadý. Fakat yanýna gittiðinde, durumunun kötü olduðunu farketti. Hemen yerden kaldýrdý ve üç kere öpüp daþýna koyduktan sonra kimsenin basamayacaðý bir yere kaldýrdý.
Bir kaç dakika sonra kendine gelen Bush olanlarý anlattý...

- Bisikletle dolaþýrken kayboldum. Bu da yetmezmiþ gibi manyak bir katil peþime düþtü. Elinden zor kurtuldum.

Marlon Brando son birkaç gündür ne gazete okumuþ ne de televizyon seyretmiþti. Bu nedenle baþkanýn kaybolduðundan habersizdi.
Uyumaya karar verdiler. Zira Marlon Brando, Bush`un herhangi bir þey yapmasýnýn tehlikeli olabileceðini biliyordu.

  Onlarýn uyumalarýný bekleyen bir çift göz vardý dýþarda. Geçmiþten gelen bir hayaletti bu;  Marlon Brando`nun oynadýðý "Apocalipse Now "adlý filmde oynayan ve daha sonra Vietnam'dan dönen film ekibince orda unutulan Marlon Brando`nun dublörüydü. Kendisine "Marlon The Rambo" diyordu. Marlon Brando'dan intikam almak için buraya gelmiþti ve Bush ile karþýlaþýnca "Onu da aradan çýkarayým." diye düþünüp peþine düþmüþtü. Yani aslýnda bu olay Brando ile The Rambo arasýndaydý. Bush`un olayla ilgisi yoktu.  Onu býrak gitsindi...
  Katil ruhlu adam yavaþça içeri süzüldü. Amerikan Baþkaný salonda, Marlon Brando ise salomanjede yatýyordu. Önce Bush`u halletmeye karar verdi.
Mutfaða gitti ve mýsýr cipsi paketlerinden birini açýp içinden bir tane aldý. Salona döndü ve hiçbir þeyden habersiz uyuyan baþkanýn aðzýna koydu. Genel olarak hiçbir þeyden haberi olmayan baþkan Bush uyku sersemliði ile cipsi yemeye çalýþýnca yemek borusuna kaçýrdý ve nefesi kesildi. Ama yukarda uyuyan Marlon Brando`nun uykusu hafifti. Duyduðu týkýrtýlara uyandý ve tüm haþmetiyle babalandý, Marlon The Rambo ya;

- Kimsin sen! Ve baþkandan ne istiyorsun!
- Aslýna bakarsan hiçbir þey. Benim esas istediðim sensin.

Brando adamýn yüzünü sonunda hatýrladý. Ve klasik cümleyi söyledi:
- Ama bu imkansýz. Senin Vietnamda öldüðünü sanýyorduk!

- Beni orada terkettiniz. Tüm hayatýmý Vietnamlýlarla geçirmenin ne demek olduðunu bilemezsiniz. Ormanda yaþadým. Aynen Rambo gibi...

- Bunun için beni suçlayamazsýn. Suç; film ekibi geri dönerken herkesin tam olup olmadýðýný ayak sayýlarýný toplayýp 2 ye bölerek bulmaya çalýþan Casting Boy da... Gerçi o da suçsuz. Kim tahmin ederdi ki usta yöneymen Fransiz Ford Kopolla`nýn o sýrada meditasyon pozüsyonunda olduðunu?

- Ben onu bunu bilmem. Öleceksiniz o kadar!

- APOKALÝPS NOW!

   Birden Marlon Brando`nun köpeði Apokalips, Marlon The Rambo`nun üstüne atladý. Sonra Marlon Brando da olaya aðýrlýðýný koydu ve vahþi adamý etkisiz hale getirdiler. Olay kontrol altýna alýnmýþ gibiydi. Fakat hala bir sorun vardý. Baþkan Bush nefes almýyordu.
   Baþkan 15 dakikadýr havasýz kalmýþtý. Zavallý baþkanýn öldüðünü sanan Marlon Brando ona duyduðu saygýdan ve kimse takýlýp düþmesin diye cansýz bedenini yerden kaldýrdý. Koltuða koymak üzere hareket ettiðinde dengesini kaybetti ve baþkaný düþürdü. Düþmenin etkisiyle baþkanýn göðsünde oluþan basýnç, nefes borusunu týkayan cipsin dýþarý çýkmasýný saðladý ve baþkan hayata döndü. Bu inanýlmazdý. Zira bir insan beyni 15 dakika havasýz kalýrsa geri dönülmez beyin hasarlarý oluþurdu. Ama baþkan Bush eskisi gibi görünüyordu.
   Bu olaydan sonra Marlon Brando, Marlon The Rambo ile son bir film çevirdi ve gelirini ona býrakarak kendini affettirdi. Baþkan Bush da Marlon The Rambo`yu affetti. Gerçi kimse umursamadý ama olsundu...

Marlon The Rambo bugün Mecidiye köyde yaþamaktadýr. Tabii buna yaþamak denirse...    
    
   THE END
                    

Not: Eski bir yazýma, burayý göstereyim dedim... Yeni yazýlarý acayip kýskandý laf aramýzda... Bu yazýyý yazdýðýmda baþkan Bush bisikletten düþmekle ve mýsýr cipsi yerken boðulmakla uðraþýyordu...
 
 

  13.07.2006 23:18:55 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Selimpaþa'dan selamlar! Bir süredir yazmadýðýmý sanýyorsunuz di mi? Selimpaþa'da tatil yaptýðýmý... Ama yanýlýyorsunuz. Yazýyorum. Fakat atalarýmýzýn yaptýðý gibi kaðýda...
Ýþte þu gördüðünüz yerdeyim. Yani burasý... Bu son...

 Tabii hava böyle kurþuni deðil. Kuzey Yarým Küre'de yaz mevsimi yaþanýyor bildiðiniz ve hatta içine girip yüzdüðünüz gibi...
 
Yazmaya devam ediyorum. Yayýnlanmasý biraz zaman alacak. Önemli deðil, dayanýrsýnýz. Yazýlarýma müptela olanlar "yoksunluk" krizine girecek tipler deðildir. Deðilsiniz di mi? Lütfen öyle olmadýðýnýzý söyleyin!

NOT: Lütfen bana dokunmayýn, kýzardým. "Sinirlenirdim" ya da "utanýrdým" anlamýnda deðil, güneþte kavrulma anlamýnda:

  09.07.2006 01:34:41 Hoverkraft'ýn Rotasý 

HABERLER

 Ana haber bültenimize hoþgeldiniz. Ýþte bazý haberler...

Irak'ta ABD askerlerince dövülen yaþlý adam Türk çýktý! Abd TV`lerinde günboyu yayýnlanan dayak sahneleri üzerine, dayak yiyen amca, görüntülerin izinsiz kullanýldýðý gerekçesiyle uluslararasý yargýya baþvurdu. Amca basýna yaptýðý açýklamada:
- Zaten elimize üç kuruþ emekli mayþý geçiyo...Avukat bey dedi ki çok para veriyollarmýþ böle davalarda. Bakalým kýsým. Hadi allaha emanet ol güzel yavruuum...
dedi.

Resimde "güzel yavruuum" dedikten sonraki hali görülüyor...
––––––––––––––––––––

Gecekondu yýkýmýnda polisle gecekondu sahipleri arasýnda gerginlik yaþandý. Sultanbeyli`de hazine arazisi üstüne yapýlan binalarý yýkmak için gelen ekipler taþ, kaðýt ve makas yaðmuruna tutuldu. Taþ makasý kýrdý, makas kaðýdý kesti, kaðýt taþý kapladý. Sonuçta olay büyümeden tatlýya baðlandý.
  Gece gece ev iþaa ederseniz...
––––––––––––––––––––

Turizm Bakaný Atilla Koç, vatandaþlarý, kendisine "Uður Mumcu" dememeleri konusunda uyardý. Yaptýðý açýlamayý ekrana getiriyoruz:
- Benim adým Atilla Koç. Ama bazý vatandaþlarýmýz hala eski bakanýn adýyla hitap ediyorlar. Ama esas kötü olan o ismi de yanlýþ hatýrlýyorlar. Eski bakan Uður mumcu deðil Erkan Mumcu idi. Erkan Yolaç da deðil. Zira öyle diyenler de vardý. Kimlerle uðraþýyoruz hey Allahým!

––––––––––––––––––––
Japonya`nýn Kozuko Zoo hayvanat bahçesinde dünyaya gelen panda, büyük bir heyecan yarattý. Soylarý tükenmekte olan pandalar korunma altýnda olmasýna raðmen hala doðurmalarý þaþkýnlýk yaratýyor. Yetkililer her tür korunma yöntemini denediklerini ama yine de pandalarý engelleyemediklerini belirtiyor.
Fotoðrafta korunmalý sex yapmasýna raðmen hamile kalan panda görülüyor...

Çanak çömlek üretilen bir fabrikada yaþanan bir patlama sonunda, saklanan herkes ortaya çýktý. Polis, aranan birçok kiþinin yakalandýðýný belirtirken, fabrikanýn sahibine yaptýðý bu hizmetten dolayý FAHRÝ KORUTÜRK ünvaný verildi.


Çalýntý veya kaçak cep telefonu kullananlara kötü haber! Yetkililer yaptýklarý açýklamada: "Telefonunuz ister çalýntý olsun, ister kaçak, hepimiz birgün öleceðiz." dedi.
Haberin ardýndan haber merkezimize gelen telefonlar yüzünden santralimiz kitlendi. Ayrýca baz istazyonlarýnýn asit yaðmuruna yol açamayacaklarý, tam aksine asidi nötrledikleri eklendi.


Londra metrosunda bulunan þüpheli kutu korku yarattý. Birkaç gün arayla meydana gelen saldýrýlar nedeniyle tedirgin olan Londralýlarýn, metroyu, þüpheli kutu sandýklarý belirtilirken, Londra köprüsünün yanmasýnda El-Kaide baðlantýsý olabileceði dikkatlerden kaçmadý.
Ýngiltere baþbakaný Tony Blair, halktan sakin olamalarýný ve olduklarý yerde kalmalarýný istedi. Þöyle devam etti;
- Londralýlar! Endetura bir, iki, üç oyununda asýl önemli olan; sakin kalmak ve ebe yüzünü bize döndüðünde hiç kýmýldamadan olduðumuz yerde kalmaktýr.

Politik çevreler, Blair`in bu açýklamadaki amacýnýn tamamen konuyu daðýtmak olduðunda hem fikirler...


Ves Por...

Sayýsal rekora koþuyor! Türk atlet Esra Sayýsal, Avrupa atletizim þampiyonasýnda 2000 metre finallerinde 6:49 dereceyi hedefliyor. Uzmanlar bunu yapma ihtimalini 2 milyonda bir olarak deðerlendirse de, Esra "Birden çok kulvarda koþarsam þansým artar!" dedi.

                                                      Alýn size boþluklu yazý...

––––––––––––––––––––

  04.07.2006 23:51:07 Hoverkraft'ýn Rotasý 

"Boþluksuz Bir Yazý."

 Bazý insanlar yazýlarýnda boþluk býrakýrlar. Bunun nedeni yazarýn, okuyucuya, okuduðunu anlamasý için zaman tanýma isteðidir. Bazý insanlar ise yazýlarýndaki boþluðu yazýnýn bir devamý olarak kullanýr. Anlatmaya çalýþtýðý þeyin veya hissettirmeye çalýþtýklarýnýn sembolüdür boþluk...
  "Boþluksuzluk" ise kurguda, konu bütünlüðünde mantýk hatasý olmamasýný ifade eder.

 Peki ya "boþluk" nedir? Bir "þey" midir? Yoksa her tür þeyden yoksun olunan durumu mu anlatýr? Boþluk tanýmlanabilir mi, kötü ya da iyi bir anlam, bir deðer verilebilinir mi? Boþluðun resmini google'da aratýnca karþýma ne çýktý? Diðer sorulara cevap veremem ama bu sonuncuya vereceðim:
  Sanýrým bunsuz bir yazý olamayacaðýný anlamýþsýnýzdýr... Zaten bu da bunsuz deðil, bunlu...

SONUÇ: Boþluksuz yazý olmaz. Yazýnýn, dilin tam olarak dolduramayacaðý, tanýmlayamayacaðý bir varoluþ bu... Heisenberg'in belirsizlik teorisi, yazý için de geçerlidir sizin anlayacaðýnýz... Ünsüz edebiyatçý Ömer Kýrat'ýn bir sözüyle bitirirsek;
"Boþluklu olmazsa yazýlar, nasýl doldururlar kendilerini o yazýya, onu okuyanlar?" Teþekkürler.... Gerçekten! Yað yapmýyorum...

  03.07.2006 22:50:42 Hoverkraft'ýn Rotasý 

"Güzellik Gerçektir, ve Gerçek Güzeldir"

  Hala orda di mi? Uyuz yazý! "Buraya "Güzellik Gerçektir, ve Gerçek Güzeldir" yazan eþektir!" yazacaðým sonunda o olacak! Neyse... Fotoðraftan da anladýðýnýz gibi bugün "Orada Olmayan Adam" filminden bahsedeceðim. Bu film; Coen kardeþlerin þimdilerde Türkiye'de yaþayan, kayýp bir kardeþleri olabilir mi diye düþünmeme yolaçmýþtý. Zira tam da benim sevdiðim bir hikaye anlatma tarzýný, anlatmayý sevdiðim konularý kullanmýþlardý. Filmin sonlarýna doðru berber dükkanýndaki masada duran LÝFE dergisindeki konularýn, anlatýlan hikaye(ler) ile uyumu en sevdiði kýsmýydý. Sanki COEN kardeþler Life dergisinin eski bir sayýsýný karýþtýrýrken, derginin içindekileri kapsayan bir senaryo yazmayý düþünmüþlerdi.      
   Zaten bir þey yazmak için KONU aramak abes deðil mi? Hayatlarýnda Cenk&Erdem dinlemiþ kiþiler sadece bir tek kelimeden, hayal gücünün de yardýmý ile inanýlmaz hikayeler çýkacaðýný bilirler. Yazmak için konu aramak, ilkokulda kompozüsyon derslerinde öðretilen "baþlýk en son yazýlýr" mantýðýndan kaynaklanýr. Oysa ben, sadece güzel bir baþlýktan ortaya bir hikaye çýkartýrým. Zira sanatsal ve özellikle edebiyattaki yaratýcýlýk; çaðrýþým ve hayal gücünün, yazarýn bilgisi (ki bilimsel bilgiden, hayatta kalmak için gerekene, sosyal hayatla ilgili olanlara dek her tür bilgi) ile etkileþmesinden ortaya çýkar. Kültürsüz, olup bitene karþý ilgisizseniz elinize kalem almayýn. Ya da klavyeyi taciz etmeyin. Bu yazý da dahil olmak üzere, ortaya çýkan her tür yazýlý eser aslýnda zincirleme bir çaðrýþýmdan baþka birþey deðildir. Dolayýsýyla bilgiyle dolu zihninizi ve hayal gücünüzü, çaðrýþýmýn ellerine teslim ederseniz, eski bir dergi sayýsýndan bile böyle bir senaryo ortaya çýkartabilirsiniz. Ve Coen kardeþlerin malvarlýðý üzerinde hak talep edebilirsiniz.


Not: Umarým blogumun birkaç gündür hep ayný cümleyle açýlmasýnýn bir açýklamasý vardýr! Yoksa baþka biri mi var?

  29.06.2006 23:29:54 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Blogumu açtýðýmda karþýma çýkan"Güzellik Gerçektir, ve Gerçek Güzeldir" sözünün, gelecekte bana tükürdüðümü yalatacaðýný söyleselerdi, geçmiþte bu sözü söyleyen kiþiye engel olmaya çalýþýrdým. Tabii neden-sonuç iliþkisinin kopmazlýðýndan dolayý baþarýsýzlýða uðrardým. Ve yine tükürdüðümü yalardým. Hatýrlatma; dün buraya bir süre yazmayacaðýmý tükürmüþtüm.
 Bu olay bana Terminatör film(ler)ini hatýrlattý. Serinin üçüncü filminde; geleceðin deðiþtirilemeyeceðini ve T800 modelinin kendinden sonra üretilen T1000'den de ve ardýndan gelen cadalozdan da (T-X di galiba) iyi olduðunu anlýyorduk.



NOT: Bu arada T-1000 James Dean'e benzemiyor mu? Metalci asi gençlik diycem ama kendisi "asilere" karþý... Hatta liderlerini bi yakalasa...


 Neyse konuyu yeterince daðýttýk. Anlatmak istediðim buraya yazmaya devam edeceðim zira gizemli mesajcýmýz bloguma dadanmaya devam ediyor. Etsin tabii... Onsuz olmaz. Öyle tek baþýma konuþamam. Sýrf bu yüzden þizofren bile olabilirim.
 Gelelim "Güzellik Gerçektir, ve Gerçek Güzeldir" sözüne... Gerçeðin güzel oluþu ya da olmayýþý tartýþma konusu bile edilmemelidir... Gerçeði sadece anlayýp kabul edebiliriz. Bunun dýþýnda ona veya onunla ilgili olarak yapacaklarýmýzýn, hakkýndaki düþüncelerimizin herhangi bir gerçekliði, etkisi yoktur.
  Zaten güzellik bakan gözdedir. Ya da "Herþey görecelidir tabii güzellik de"... Veya güzelliðin on par etmez, bu bendeki aþk olmasa... O da yetmezse "Güzellik geçicidir, size de bulaþabilir!" diyebiliriz.
Not: Aþýk Veysel, James Dean'e benzemiyor di mi? Benzemiyor, benzemiyor... Allahtan kendisi kördü. James'e benzemediðini görseydi kim bilir ne üzülürdü. Baksanýza, albüm kapaðýndaki resminde bile ne kadar üzgün... Sanki korsancýlarýn emeðine saygýsýzlýk yapmasýna bozulmuþ.

  29.06.2006 00:59:19 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Merhaba! Bugün bloguma biþey yazmak istemiyorum. Çünkü yazý sayfasýný açtýðýmda, karþýma eski mesaj çýktý. Oysa ben ilhamýmý her seferinde yenilenen o yazýdan alýyordum. Neyse... Sanýrým bir süre buraya yazý eklemeyeceðim. Mýzmýzlanmamý dinlediðiniz için teþekkürler...

  26.06.2006 23:25:43 Hoverkraft'ýn Rotasý 

"Herkez Tek olsun"  blogumu açýnca karþýma çýkan yazý buydu. Zaten bu nedenle bugünü "Dünya, Herkes Tek Olsun Günü" ilan ettim. Bu günün diðer özel kutlama günlerinden ayýrýlmasýný saðlayan en önemli özelliði diðerlerindeki "birlikteliðin" burada olmamasý. Yani kimseyle birlikte olmayacaðýz ama hep birlikte bu günü kutlayacaðýz. 24 saat boyunca herkes tek dolaþacak.
Ýsteyen evde veya diðer kapalý mekanlarda (mesela Kapalýçarþý ) isteyen dýþarda (mesela Kapalýçarþý civarýnda) zaman geçirecek. Tek þart yalnýz olmak. Biliyorum biraz zor. Ayrýca "kutlama" denen þeyin özüne (yani kurukalabalýk olgusuna) aykýrý ama bir deneseniz ölür müsünüz? Tabii yoðun bakým gerektiren bir hastaysanýz, evet ölürsünüz... Ama zaten bir gün ölmeyecek miyiz? En azýndan önemli gün ve haftalarda ölmüþ olursunuz. Hem böylece geride býraktýðýnýz insanlar iki önemli günü ayný anda kutlar. Yalnýz olacaklarý için sizi hatýrlayýnca rahat rahat aðlarlar hem...
 Sonuçta hepimiz yalnýzýz... Kendi benliðimize hapsolmuþuz. AÞK mý dediniz? Ama onun için cesaret gerekir. Öyle blog'a mesaj yazmakla aþk olmaz. Gerçi benim hoþuma gitti. Ýki dir yazacak konuyu o mesajlardan çýkartýyorum.
 Ýþte böyle... Ya da deðil. Ne biliyim! Þu an aklým baþka þeyle meþgul: "Bugünkü blog yazýmý nasýl bitirsem?" diye düþünüyorum. Sanýrým bir kutlama mesajýyla bitirmeliyim: Herkesin tek tek "Herkes tek" gününü kutlarým... Ama uzaktan!

Not: Bana mesaj yazan (ya da benim yanlýþ anladýðým) kiþi! Naber? Nasýlsýn?

  24.06.2006 22:23:19 Hoverkraft'ýn Rotasý 

"ben sana mecburum, bilemezsin.." Bloguma yeni bir yazý eklemek için sayfayý açýnca, her zamanki "Bugün böyle baþladý" yazýsý yerine bu yazý çýktý karþýma... Acaba kim bana mecburdu? Ýnsanlarýn bana "zorunluluk" illiyeti ile baðlanmasý zoruma gider. Ben her zaman "Herkes Tek olsun" önerisini getiren biri olmuþumdur. Çünkü kendisiyle bir arada kalamayan, benliðiyle küs insanlardan hiç hoþlanmam. Gerçi onlar beni severler...  Ne dediniz? Resim mi? Peki:

  Neyse, ne diyordum? Diyordum ki iki insan arasýndaki iliþki asla salt AÞK veya Sevgi þeklinde basite indirgenemez. Basit bir formül vardýr:
AÞK/NEFRET=SEVGÝ/SAYGI Yani, aþkýn nefrete oraný ile sevginin saygýya oraný eþitse, kimsenin kimseye mecbur olmadýðý, manken literatüründeki deðiþle "DÜZEYLÝ" bir iliþki vardýr bu kiþiler arasýnda...
Bir resim de benden:     

 Bugün sizinle paylaþmak istediklerim bu kadar. Sizinle paylaþmayacaklarým ise þunlar: Can sýkýntým, Kalbimdeki sýzý, kahvaltýda sadece Rus Salatasý yememden dolayý midemde oluþan tuhaf his, uzun süredir spor yapmadan geçen zamanýn ardýndan bugün bir kaç yer hareketi yaptýðým için yarýn aðrýyacak kaslarýmý, bundan vazgeçirmek amacýyla sergilediðim umutsuz, ikna çabasý... Evet bunlarý sizinle paylaþmayacaðým. Onlar benim! Gerçek Ben buyum! Kapatýyorum... Bye!



EDÝT: Az önce birþey farkettim. Tanýtým yazýmda þiir de yazacaðýmý beyan etmiþim bu siteye... Oysa þu ana dek yazmadým Hemen bu eksiði gideriyorum:
   
    Bilinmeyene doðru
    yelken açtým.
    Direk düþtü.
    Hemen kaçtým.
    Güzelim yat batarken
    Gülücükler saçtým.





 
 

  16.06.2006 00:31:34 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Ýnsanlar için sýfatlarý önemlidir. Kimisi "doktor" kimisi "anne" kimisi de "Ýstanbullu" dur. Ki bu son grup 14 milyon kiþidir ve bir arada yaþarlar. Üstelik birbirlerine yabancýdýrlar. Ama yine de Ýstanbullu olduklarýný söylerler konu açýlýnca...
  Bugün Ýstanbul'da dolaþýp durdum. Yapýlmasý gereken bazý þeyler nedeniyle. Tesadüfe bakýn ki diðer 14 milyon kiþinin de yapmasý gerekenler varmýþ.  Onlarýn yapmasý gereken neydi bilmem ama onlara yapmak istediklerimi duysalar belki de böylesine kýzdýracak kalabalýk gruplar halinde benim etrafýmda dolaþmazlardý.

 Sinerji önemlidir. Bir elin nesi var, iki elin sesi var gibi... Ama eller 28 milyon olunca ortaya, iþbirliðinden ziyade bir tür elle tasallut kompozüsyonu çýkýyor. Neyse, kýsacasý günlük; ben kalabalýk sevmem... Her ne kadar adýmý haykýrýp, tezahurat yapsalar da... Çiçekleri de geri götürün! Ýstemem! Sabah kalabalýk yapýp canýmý sýkmadan önce düþüneceklerdi!

  14.06.2006 00:25:27 Hoverkraft'ýn Rotasý 

Haziran ayýnýn ondördünün böylesine yaðmurlu ve iðrenç olmasý, içinde bulunduðumuz aya neden "Haziran AYI" dendiðini açýklýyor bize... AYI iþte! Ne bekleyebilirsiniz ki?
  Bugün buraya yazmak istediklerim kýsaca; Yaðmurdan nefret ediyorum, Gene Kelly'i anlamýyorum ve bloguma resim koymak istiyorum...


   Gene Kelly! Neden yaðmuru bu kadar seviyorsun? dans edecek kadar? Yoksa sadece aþýk olduðun için mi? Yani aþýk olursam ben de yaðmuru sever miyim? Yoksa adý YAÐMUR olan birine aþýk olmam mý gerekiyor? Gene Kelly! Cevap ver bana! Türkçe bilmemen mazeret olamaz!
Bloga resim koymak çok eðlenceliymiþ. Bi tane daha geliyooor: 

 Bu kadar yeter! Burasý resim galerisi deðil! Sadece öyle davranýyor. Aslýnda içten içe çürüyor ve yakýnda yýkýlýp otopark yapýlacak. Böylece rehabilite edilen otolar bu parkta korumaya alýnacak... Zira Ýstanbul trafiði psikolojik hastalýklara neden olabilir...

 Mesela Ýstanbul trafiði paranoyaya neden olabilir. Sürekli tanýmadýðýnýz birilerin sizi takip ettiðini düþünebilirsiniz. Veya arada içinizdeki trafik canavarý ortaya çýkar ve bir tür çoklu kiþilik sendromu yaþayabilirsiniz. Tabiii buna "yaþamak" denirse...
 

  11.06.2006 21:30:42 Hoverkraft'ýn Rotasý 

 On bir Haziran'da blog yazmaya baþlayacaðýmý bilseler, muhtemelen OMEN filmini 06.06.06 tarihinde deðil, bugün vizyona sokarlardý. Merhaba Ömer Kýrat tutkunlarý, hayranlarý, müryidleri ve tabii ki hakkýmda, sýralamaya (ilk üçe) girmelerini engelleyecek þeyler düþünenler!

 Öncelikle temel konularda anlaþalým. Bu blog benim... Siz sadece ziyaretçisiniz ve 90'larýn ayný isimli kült dizisindekiler (Ziyaretçiler) gibi fare yutsanýz bile bu deðiþmeyecektir. Ýkinci olarak, burada okuduklarýnýzdan hoþlanmamak dýþýnda hiçbir hakkýnýz yok ve olamaz. Ayrýca yazýlarýmý okumadan sadece blogumu okumak önerilmez. Çünkü blog benim ve istediðimi öneririm. (bkz. birinci madde)

Bu þartlarý kabul ediyorsanýz, internetin ne olduðunu bilmiyorsunuz demektir. Zira internette hiçbir þeyi kabul etmek zorunda deðilsiniz. Sanal dünyadan, gerçek dünyaya! Hello! We are here now!

Blog hakkýnda bilmeniz gereken bir diðer ayrýntý da düzenli olmayacaðýdýr. Sýk güncellenmez.

Ýþte kýsaca böyle... Þimdi doðruca kitaplýðýma gidin ve yazýlarýmý okumaya baþlayýn. Zaten baþladýysanýz, kaldýðýnýz yerden devam edin. Kaldýðýnýz yeri unuttuysanýz, kolunuzdaki veya boynunuzdaki acil durum "Kimim ben? ve Nerde yaþýyorum veya kalýyorum?" bilgi notunu okuyun.


 

 



KAPAK YAZISI: Ýþ bu kapak, Ömer Kýrat tarafýndan hazýrlanmýþ olup tüm haklarý helal edilmiþtir. Ýþ bu Ömer, ailesi ve yakýn çevresince "Ýþ bul Ömer!" teranelerinden bir an olsun kurtulmak için birþeyler yazmak adýna sitenize gelmiþtir. Ýþ bu yazý, ünlü Japon Edebiyatçý Kazumi Ýþbu'nun þu sözüyle bitecektir: "Edebiyat su gibidir; girdiði zihnin þeklini alýr ve beyni efervesan olanlara iyi gelmez!"

 


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ömer Kýrat, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.

 

Bu dosyanýn son güncelleme tarihi: 28.03.2024 18:52:53