Başka dillerle ilgili hiçbir şey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir şey bilmiyorlar. -Goethe |
|
||||||||||
|
Bir Ramazan akşamı ve evlerde iftar telaşı… Koşuşturma öylesine tatlı ki… Fırın vitrinlerindeki dumanı üstünde bol susamlı pideler kapış kapış giderken, burcu burcu yemek kokuları yayılıyor pencerelerden. Dimağlarda en güzel sıddıkiyeti var vicdan ve inançların. Dakikalar ilerliyor. Çocuklar bile kaybolmuş sokaklardan. Öğle mola verip tekrar başladıkları oruçlarını açmak için oturmuş olmalılar sofranın baş köşesine. Yüzlerde tebessüm ve görevini yapmış olmanın verdiği memnuniyetle… Sokağın ilerisinden beli bükük, yüreği çevik bir ana beliriyor. Telaşlı bir eda var halinde, titreyen parmaklarında ve yüzünde. Belli ki korkuları var peşinde. Kendince hızlı ama minik adımlarla geçiyor sokağı. Etrafı tarıyor gözleri bir yandan da. Bir şeyler arıyor sanki ana. Yaşama arzusuyla dolanıyor gibi. Evlere takılıveriyor gözleri bir anlık. Camlarından neşeli sesler taşan, sıcaklığı dışarıdan belli evlere… Soluğunu bırakıyor en derinlerinden. Sanki senelerdir içinde biriktirmişçesine. O an aklından geçiveriyor kendi ailesi, evlatları, yuvası… N’olmuştu acaba ailesine. Ölmüşler miydi hepsi de? Yoksa onu böyle bir başına koyup gitmişler miydi uzaklara? Bilmiyoruz. Anlatmaz ki kimselere. Yoktur mahallesinde bir sırdaşı, ahbabı. Bazen komşuları bir iki parça elbise getirirler: “Havalar soğudu, bunları giyersin sıcak sıcak Sultan Ana” der tutuştururlardı eline. Sevinirdi o da, dua ederdi hepsine yüreği yettiğince. Yaşadığını yaşadığı yere gömmüştü sanki, üzerine açmamak üzere. Şimdi yüzündeki tebessümlerin arasında beliriveriyor sadece. Derken kalabalığa takılıyor gözleri. İşte bu olmalı. Bırakıyor tahayyüllerini oracıkta ve yöneliyor güzel kokularından geldiği ümit mahalline. Burası her Ramazan fakirlere ve kimsesizlere yemek dağıtan bir aşevi. Ramazan deyince belki de her şeyden evvel bu geliyordur Sultan Ana’nın aklına. Sıcak bir tas yemek… Tıpkı seneler önce olduğu gibi… Yuvasında bekleyen çocukcağızlarına hazırladığı yemekler gibi… Gözlerinin içi gülüyor, avuçları ısınıyor. Kenardan sokuluyor dağıtım yerine. Gülüyor. Elinde yemek kabı, gözlerinde umudun kıvılcımlarıyla bekliyor. Minik adımlarla ilerliyor sırada. İşte aldı yemeğini. Sıcacık yine, elleri kadar yüreğini de ısıtıyor. Gülüyor. Yemeğini alır almaz gidecek oluyor ama bir ses: “Sultan Ana dur!” Yoksa geri mi alacaklar yemeğini, umutlarını. İçi ürperiyor. Arkasını korkarak dönüyor. “Yemek kabının kapağını unuttun Sultan Ana” … Gülüyor. İçi ısınıyor. Yemeği elinde ilerlerken gözleri yine evlere takılıyor… Gülüyor… 3 Ağustos 2011 Yaşar ÇETİNKAYA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yaşar ÇETİNKAYA, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |