İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
Böyle gelmişse, böyle gitmeli midir; hayır, ama nasıl? Artık böyle gidilemeyeceği, herkesçe anlaşılmış gibi görünüyor olsa da; nedense, asıl çözüm üretmekte, herkes bocalayıp duruyor. Türkiye'deki insanlarda kişilik ve şahsiyet, derin güçlerce (Ergenekon vb. ile) iğdiş edilmiş ve neredeyse insanların toplumsal kişiliği öldürülmüştür. Ne ile? Ülkede yaşayan tüm halkların haklarının inkârı ve kültürlerinin asimilasyonu kırbacı zoru ile.. Yoksa ne olmuş bütün bu insanlara ki, gördükleri, öfkelendikleri bunca haksızlıklara karşı doğru ve istikrarlı bir direnme ve tepki gösteremiyorlar? Resmi Tarihteki sunî yalanlarla, halklarımız, geçmişlerinden ve kökenlerinden koparılmıştır ve tabii ki, benlik ve kişiliklerinden de... Asimilasyona direnerek ayakta kalabilen tek halk, Kürtleri de, herkese “öcü” olarak aşıladılar; “Bölücü” öcü diye!.. Çünkü Kürtler, özgürleşirse, diğer bütün halklar, şu veya bu şekilde var olacaklar ve kitleselliklerine göre az veya çok, onların kültürel özgürleşmeleri gündeme gelecek ve ”derin” düzenbazların yazdıkları uydurma resmi tarihten bir tek doğru sayfa ellerinde kalmayacaktır. Hepsi uydurma yalanlara dayandırılmış; yalan tarih, yalan Kemalizm, yalan milliyetçilik, yalan dincilik, yalan devrimcilik vd. tüm bu yalanların sihri, ancak Kürtlerin, doğal haklarına kavuşması ile bozulabilecektir... Yalanlar biterse, kendileri de bitecektir; işte tüm telaşların asıl kaynağı da budur!. Birilerinin (özellikle Kürtlerin) hak araması, zaferle taçlanırsa, her haksızlığa karşı hak aramak moda gibi yaygınlaşacaktır. Böylece öldürdükleri toplumsal kişiliklerin üzerindeki sihir bozulacak, sır perdesi kalkacak ve hiç kimse, hiçbir haksızlığı artık kabul etmeyecektir. Kürt özgürlük rüzgârı, azınlık halklar üzerindeki ölü toprağı savuracak ve her halk, kendi gerçek kimliğiyle yüzleşebilecektir. Sonuçta, derin güçler çözülecek ve insanlar, gerçek toplumsal kişiliklerine kavuşacaklar; toplum, demokratikleşebilecektir. “Kemalist”lerin en çok sansürledikleri bizatihi Atatürk değil midir? Başta, “Nutuk” olmak üzere onun her şeyi sansürlenmiş ve sözüm ona, onu korumak için de “Atatürk’ü koruma yasası” nı çıkarmışlar(!). Kime karşı; onu tüketip bitirenler bizatihi kendileri değiller midir? Laiklik, diyorlar; oysa reeldeki (sadece “Hanefi” mezhebine dayalı olan) din, bizatihi devletin resmi dinidir. Devlet ve din birbirinden ayrı değildir ki!. Devletin her yanlışına kılıf bulabilen, özgürlükten yoksun, devletin her emrine amade hizmetkâr bir “din” vardır ortada. Öyleyse, bizde “laiklik” diye bir yaşam yoktur, yaşanmadı ve yaşanamıyor… Milliyetçilik diyorlar; Türk olmayan herkes, zorla Türk’tür ve en “Türkçü” olanları da, köken itibariyle Türk olmayan naylon “Beyaz Türk”lerden oluşuyor nedense!.. Hiç kimse, gerçekte kendi milliyetinin milliyetçisi olamıyor sonuçta. “Türk” olmak için, kendi milliyetini inkâr etmek zorunda bırakılan “Türk” olmayan halklardan sair insanlar, nasıl milliyetçi olabilsinler ki?! Onlar, zaten baştan milliyetsizleştirilmiş oluyorlar. Halkçılık diyorlar; devletin yarattığı sunî bir ulusta, halk da yoktur, halklar da.. Realitedeki devlet, ulus için değil; ulus, bu devlet için vardır. Devlet, halklara tepeden bakan ceberut bir amir ise; yani halkların hizmetkârı değilse, orada halkçılık, diye bir şey olabilir mi; olamaz elbette!. Türkiye’deki partilere baktığımızda, görülecektir ki hiç biri Türkiye partisi sayılamaz. Nedeni de gayet açıktır. Eğer Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini “Türkiye” içinde sayıyorlarsa ve orada bir Kürt sorunu yaşanıyorsa (ki politikleşmiş Kürtler buraya “Kürdistan” diyorlar) ve bu sorunla ilgili kendi parti programlarında hiçbir madde koymamışlarsa, o partiler, Türkiye partileri değildir ve sayılamazlar. O bölgelerdeki bölgesel sorunu, yani Kürt sorununu, kendi parti programlarına almayan her parti, o bölgeyi, “Türkiye” içinde yok sayıyordur ve onların temel sorunlarını da kendilerine dert etmiyordur, demektir. O zaman neden Kürt sorununu önceleyen partilere ( HEP’ ten BDP’ ye kadar gelen “Kürt” orjinli partilerinin hepsine) sürekli “Türkiye Partisi değilsiniz”, suçlaması yapılıyor ki? Hangi “Türk” partisi, Türkiye partisidir ki, “Kürt” partilerinden Türkiye partisi olmalarını talep edebiliyorlar? Türkiye, diye, resmi sınırların içindeki coğrafyanın tümü kabul edilecekse, bu ülkede, iktidarı hedefleyen her parti, aynı coğrafyada var olan her sorunu çözmeğe aday olmaları ve somut çözüm planları da parti programlarında yer alması gerekmez mi?. Var mıdır peki? Hayır. Hiçbir partinin programında bu yoktur; öyle ise o partiler, “Türkiye Partisi” değiller. O zaman Kürt sorununu önceleyen, Kürt tabanlı partilerin de “Türkiye Partisi” olmaları gerekmiyor. Hele Federal bir yapılanmayı hedefleyen Kürt partilerine ise hiç gerekli olmamalıdır, mantıksal olarak. Tüm var olan haksızlıkların temelinde ve odak noktasında tutulan temel sorunun aktörü Kürtler, haklarına kavuşmalı ve özgürleşmeli ki, tüm özgürlükler, onların özgürlükleri peşinden sırayla gelebilsin ve ta ki tüm haksızlıklar da son bulabilsin. Ancak o zaman haksızlıklardan arınmış, özgür halkların eşit ve gönüllü birlikteliği gerçekleşebilecektir. Böyle bir birliktelik, oluşacak her haksızlığa karşı da ortaklaşa tepkilerle karşı koyulabilinecektir. Yoksa zor ve haksızlık üzerine kurulu, halklar arasındaki güvensizlik nedeniyle, herkes, her haksızlık karşısında hep kendisini yalnız görecektir. Ve tabiidir ki, her alandaki haksızlıklar da hep sürecektir; ne halklar özgür olabilecek; ne farklı kültürler yaşatılabilecek; ne işçiler sınıf bilinçli olabilecek ve ne de memurlar, aydınlar gerçek kişiliklerine sahip olabileceklerdir. Bu sihri bozmak için birer mum yakmak yeterlidir. Selam ve sevgi ile kalın. M.Nazım Güler info@mnazim.com http://www.mnazim.com/konu-kocaman-bir-asir-heba-edildi-neden-veya-kimler-icin-942.html?pid=9735#pid9735
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.Nazım Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |