..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsanlarýn arasýnda yaþadýðýmýz sürece, onlarý sevelim. -Andre Gide
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Kemal Yavuz Paracýkoðlu




12 Ocak 2012
Ömür Abla...  
Bizim Köyün Ayýlarý...1.bölüm

Kemal Yavuz Paracýkoðlu


Öyle kara, kuru Romanlardan göremezdiniz orada. Hemen hemen hepsi sarý saçlý, mavi gözlü; sanýrdýnýz ki, Kuzey Avrupa’dan göç etmiþ Finli. Ömür abla ise onlarýn içinde en mavi gözlüsü, en sarý saçlýsý…


:ADHJ:
   Romanlarýn yaþadýðý Kore Mahallesi ilin en þenlikli yeriydi. Ahalinin ekserisi çalgýcý takýmýndandý; geri kalanlarýn içindeyse hýrsýzý, uðursuzu, dolandýrýcýsý, yol baðcýsý, kalpazaný, týrnakçýsý, dýzdýzcýsý, papelcisi, üçkâðýtçýsý, kaldýrýmcýsý, kapkaççýsý, yankesicisi, kerhanecisi, telekýzcýsý, konsomatristi, meyhanecisi, soyguncusu, kerizcisi, beyazcýsý, silahcýsý, pazarcýsý, aklýnýza her ne gelirse iþte ocusu, ne ararsan vardý.

   Öyle kara, kuru Romanlardan göremezdiniz orada. Hemen hemen hepsi sarý saçlý, mavi gözlü; sanýrdýnýz ki, Kuzey Avrupa’dan göç etmiþ Finli. Ömür abla ise onlarýn içinde en mavi gözlüsü, en sarý saçlýsý…

   Ayný taþlýk üstünde iki ayrý evde oturuyorduk. Ev dediysem, bir sofa ile bir oda. Sofanýn bir köþesinde bir kara mozaik setle çeþmeden ve üç dört raflý bir sergenden ibaret mutfak. Helâ, avluda ve müþterek…

   Babam, hafta içlerinde görevli olduðu köy okulunda kalýrdý ve hafta tatillerinde eve gelirdi. Bu sýkýntýya katlanmasýnýn yegâne sebebi, ortaokulda okuyan ablamýn okuyabilmesi içindi. Trenle gidip gelmekteydi ve bu ev tam da istasyonun yaný baþýndaydý. Babamýn maaþ durumu, daha iyi bir yerde, daha büyükçe bir ev tutmaya el vermiyordu.

   O yýllar, yokluk yýllarýmýzdý. Kahvaltý sofralarýnda bir zeytini iki sokum ekmeðe katýk ettiðimiz yýllardý. Vita Yað diye bir bitkisel margarin yaðý vardý, kehribar gibi, sarý; ondaki lezzeti þimdiki hiçbir margarin yaðda bulamazdýnýz. Ekmeðe sürüp üstüne de toz kýrmýzý biberi serptik mi, iki diþ sarýmsakla beraber yemeðe doyamazdýk.

   Aslýnda memleketin genel hali berbattý. Memurlarýn, iþçilerin maaþlarý ödenememekteydi ve maaþ yerine “Bono” denilen Hazine Bonolarý veriliyordu, kiranýzý ödeyeceðiniz maaþ veremiyoruz, ama bir sürü kâðýt parçasý veriyoruz iþte, çorbasýný yapýp için deniliyordu memurlara. Memurlar saðda solda türemiþ “bono” simsarlarýna götürüp paraya çevirtiyorlardý genelde, böylece maaþlarýnýn üçte ikisi onlarýn, üçte biri simsarlarýn cebine giriyordu. Hal böyle olunca sürekli borçlanan babam, gýrtlaðýna kadar batmýþ haldeydi.

   Biz beþ kiþilik bir aileydik; ben, benden üç yaþ küçük erkek kardeþim Ersin, benden beþ yaþ büyük ablam Esin, annem, babam.

   ardeþim Ersin’in, aramýzda sadece üç yaþ olmasýna raðmen, vücudu benimkinin yarýsý kadar ya var, ya yoktu. Bebekliðinden beri yaþamadýðý hastalýk kalmamýþtý. Mübalaðasýz söylüyorum, on iki ayýn en az ikisini hastane köþelerinde geçiriyordu. Benden çok farklý, deðiþik bir çocuktu o…

   Her aybaþý, babam, onun için bir kilo bal ile bir kilo halis tereyaðý alýr getirirdi. Beyefendi cýlýz kalmýþ ya, bunlardan yiyip irileþecekmiþ… Tereyaðý ile balý ekmeklerin üstüne sürüp sürüp yerdi. Ýki dilim, üç dilim, doymak da bilmezdi deyyus, gene de cýlýz kalmayý sürdürürdü.
Normal þartlarda olsa benim iki dilim Vita Yað sürümüþ ekmeðimi, onun on dilim ballý ekmeðine deðiþmezdim ya, karþýmda aðzýna burnuna bulaþtýra bulaþtýra bir yiyiþi vardý ki, illa ki caným çekerdi.

   “Anne, bir dilim de bana sürsen ya…”

   “Kardeþin hasta, o yesin de iyileþsin. Sen ne olsa yersin…”

   Tabii ki, ýsrar edemezdim.

   Arada sýrada fýrýndan yeni çýkmýþ sýmsýcak bir ekmek alýr gelir, býçakla ortasýný yarar, tereyaðý ile balý bir güzel doldururdum içine; sonra da gizli bir köþeye sinip o koca ekmeði bir güzel yerdim.

   Kardeþime ilaç niyetine yedirilen ballý tereyaðýný bu þekilde aþýrarak yemek, vicdanýmý zerre kadar rahatsýz etmezdi.

   Ömür ablalar ise dört kiþilik bir aileydiler. Her yaný sacla kapalý döküntü bir minibüsle pazarlarda kap kacak satan Kenan amcayla karýsý Meliha’nýn öz çocuklarý benimle akran bir oðlandý. Ömür abla, Kenan amcanýn önceki karýsýndan kalmaydý.

   Kenan amca iþinden yorgun ve sinirli geldiði her akþam hýncýný Ömür abladan çýkartýrdý. Ýyi adamdý, severdim onu da, bir de bu dayaklarý olmasa…

   Annem, kadýn baþýna varýrdý Kenan amcanýn üstüne, kýzý alýrdý elinden, bizde yatýrýrdý. Ablam, sofuda yatýp kalkardý ve yataðýna biz kardeþleri dahil hiçbir misafiri kabul etmezdi. Erkek kardeþimle benim için yere serilen döþekte, annem kardeþimi kendi yanýna alýrdý ve biz Ömür ablayla beraber yatardýk. O, on beþ, on altý yaþlarýnda, ben de altý yaþýndaydým. Gece olup da, annem o meþhur horlamasýyla uykusuna daldýðý vakit, Ömür abla dolanýrdý boynuma, bacaklarýnýn arasýna da bedenimi sokuþtururdu, öyle uyurdu. Hele hele uyumadan az önce bir iki de öpücük kondurdu mu yanaklarýma, kuþlar gibi huzurla uyur kalýrdým.
Evlerine dönüp de, birkaç gün dayak yemezse, özlerdim onu. Allah’a, Kenan amcanýn ona dayak atmasýný ve annemin de onu kurtararak bize getirmesi için dua etmeye baþlardým.

   Kenan amca, Ömür ablayý, bir pazarcý arkadaþýnýn oðluna vereceðini açýkladýðý gün, çektiðim ýstýrabý anlatamam…

   Damadý düðün günü gördüðümde ýstýrabým daha da arttý. Ýnceden bir güzelin evlendirildiði oðlan, onun iki bedenine bedel bir ayýydý. Ýkisi beraber ayýyla yavrusu gibi görünüyorlardý. Çok acýmýþtým kýzcaðýza.

   Kýzcaðýzýn zifaf gecesinde ayýnýn altýndan sað salim kalkýp kalkamayacaðýný çok merak ediyordum.

   Ertesi gün gelin gittiði evden ziyarete geldiðinde onu enkazýn altýndan ezilmeden kurtulmuþ halde gördüðüm için pek sevindim. O da rahatlamýþ halde, güller açýyordu.
“Nassý gidiyo evlilik Ömür abla?” diyerek sýrnaþtýðýmda bana bir sýrýtýþý vardý ki, evliliðin nasýl gittiði kolayca anlaþýlabiliniyordu. “Aðzýn kulaklarýnda olduðuna göre tadýndan yenilmiyor herhal,” diyerek biraz daha sýrnaþmaya kalkýþýnca;

   “Ne diyon len sen, gel bakayým buraya!” diyerek baþladý beni kovalamaya. Ben kýkýrdayarak, o sýrýtarak avluda koþtururken avlu kapýsýndan ayý girdi.

   Suratý bir karýþ. Karýsýna, “ne yapýyorsunuz ulan böyle milletin ortasýnda!” diye baðýrdý.

   Ömür abla, “Hi-iç!” dedi. “Þakalaþýyorduk.”

   Ayý, kýzcaðýzýn üzerine varýp bir tokat çaktý. “Dün gece caným yanýyor diye benimle cilveleþmeye yanaþmadýn da, geldin, bu oðlanla mý cilveleþiyorsun, orospu?”

   Donup kaldým. Ömür abla aðlayarak evin içine kaçtý.

   Ayý bana doðru hareketlenince bir tokat da benim yiyeceðimi anladým, oradan içeri, Ömür ablanýn yanýna sývýþmaya çalýþtým. O hýzla bir tekmesi deðdi kýçýma.
Arkamdan, “Akranýn kýzarla oynaþsana lan, deyyus!” diye baðýrýyordu. “Bir da karýmýn etrafýnda görürsem seni, gebertirim!”

   “Ýyi be! Karýný yimeycez heralde!”

   Ayýlar yavrularýný çocuklardan da kýskanýrlarmýþ.
*
   Kenan amca oðluyla beraber sabahýn köründe iþine gittiði için evde yoktu. Ömür abla yediði tokattan sonra üvey annesine sýðýnmak istemiþti, ama güvendiði daða karlar yaðýyordu.

   Ayý aþaðýdan, “len Ömür! Yürü len eve!” diye baðýrýnca kadýn, kýzý korkutarak evden yollamak istedi. “Allah belasýný veresice! Yürü git kocanla!”

   Daha dün evlendiði oðlandan yediði tokat, Ömür ablanýn çok aðrýna gitmiþ, “gitmeyeceðim iþte!” diyerek direnmekteydi.

   Üvey anne, “baban her gün aðzýna sýçýyordu da gýkýn çýkmýyordu; kocanýn bir tokatý mý aðrýna gitti, þýrfýntý?” diye azarladýkça, Ömür abla, inadýný arttýrýyordu.

   “O babam! Bu ne? Elin adamý! Gitmeyecem iþte!”

   “Allah belaný versin! O da kocan! Nikahlýn! Kocalarýn vurduðu yerde gül biter!”

   En sonunda onu yollamaktan umudunu kesen üvey anne odanýn penceresini açýp, “Sen yürü git oðlum!” diye damadýna dil dökmeye baþladý. “Siniri geçince ben yollarým onu sana.”

   Ayý kibrinden de taviz vermek istemeyerek, “istemezse hiç gelmesin!” diye söylenerek avludan çýktý.

   Ben, Ömür ablanýn onunla gitmediðini görerek mutluluktan gülücükler saçmaya baþlamýþtým.

   Eve koþturdum. Anneme heyecanla, “gördün mü anne? Damat, Ömür ablayý tokatladý. Gördün mü? Beni de tutaydý dövecekti ya, ben kaçtým. Gördün deðil mi?” diye baðýrmaya baþladým.

   Annem, “þýþt!” diye çýkýþarak parmaðýný dudaklarýna tuttu. “Yavaþ!”

   Doðru ya, baðýrmanýn alemi yoktu.

   Annem, “yürü gidip bir bakalým þu kýza,” diye kolumdan çekiþtirerek beni kapýdan dýþarý götürdü. “Daha birinci günü neymiþ dertleri, bi anlayalým…”

   Ömür ablayý bir köþede büzülmüþ, içini çeke çeke aðlarken, üvey annesini de tepesinde dýrdýr ederken bulduk. Kadýn, “baban gelip de seni burada görünce, hoþ geldin kýzým, diyerekten baðrýna mý basacak sanýrsýn? Gör bak, kýrýlmadýk bir kemiðin kalacak mý!” diye söylenmekteydi.
Kenan amca, onu kesinlikle döverdi. Annem de aralarýna girer, elinden alýr, bize getirirdi. Benim döþeðimde beraber yatardýk gene; kuþlar gibi…

   Annem, söylenerek odadaki karyolanýn bir kenarýna oturup, iyice bir yerleþti. “Otur hele þöyle, varma kýzýn üstüne o kadar da! Anladýn mý, ne derdi var kýzýn, neden gitmek istememekte? Ýlahi komþu, azýcýk suyunda git hele…”
Kadýn, annemin iknasýyla baðýrýp çaðýrmaktan caydý. “Ne derdi olacak, bi tokat atmýþ diye tafra ediyor iþte…” diye söylenerek annemin yaný baþýna oturdu.

   Annem, Ömür ablaya döndü. “Gitmeyip de ne yapacaksýn a kýzým? Var mý bir planýn, yapacaðýn?”

   Ömür ablanýn bir planý yoktu elbette, öylesine “Boþanacaðým o ayýdan!” diye söylendi.

   Üvey anne onu ciddiye alarak yeniden söylenmek istedi. “Boþanacakmýþ! Sanki babasý izin verir de…”
Annem hemen susturdu onu. “Sus bi dakka be komþu!” Yeniden kýza döndü. “Kýzým, bu çocuk oyuncaðý deðil ki, dün evlendiðin adam ilen bugün boþanabilesin… Hem babanýn, hem oðlan tarafýnýn namusudur, þerefidir artýk bu iþ; sen böyle istiyorsun diye, boþan madem ki, demez kimse sana… Herkes namusu, þerefi için yaþýyor. Madem evlendin, çaresi yok sürdüreceksin bu evliliði, yoksa namus meselesi olur, bilesin!”

   “Olursa olsun…”

   “A be kýzým iyi dersin de, sen canýndan olursun, o elini kana bular. Bunca can yakmaða ne gerek?”

   Ömür abla, kan dökülmesi ihtimalinden sonra korktu, çark etti. Annemin uzattýkça uzattýðý nasihatlerini sabýrla dinledikten sonra, evine dönmeyi kabul etti.

   Hiç deðilse bu gece kalsaydý da, yarýn gitseydi…
Onunla birlikte, kuþlar gibi uyuyamayacak olmanýn hayal kýrýklýðý ile, o an annemden nefret ettim.

   Ömür ablanýn annemi dinler gibi yaparken kafasýnda bambaþka planlar kurduðunu hiç kimse anlayamadý. Meðer, evine gitmek üzere ayaklandýðýnda, evine dönmek gibi bir niyeti hiç yokmuþ…

   Evet, oradan çýkýp gittikten sonra, eve gitmemiþ, alýp baþýný gitmiþ Ömür abla.

   Ýstanbul’a gitmiþ, deniliyordu yaygýn olarak.
Almanya’ya gittiði bile söyleniyordu.

   Aylarca hiçbir haberi çýkmadý. Onun akýbetini ilk baþlarda merak edenler de merak etmez oldular .

   Bir tek ayý, o da nikahýndan düþürüp yeni bir karý alabilme derdiyle býrakmamýþtý peþini. Ýki de bir gelip, kaynatasýna ya da kaynanasýna, “kýzýnýzdan bir haber yok mu hala?” diye sorup gidiyordu.

   Bazen de oðlanýn anasý geliyor, üvey anne ve annemle saatlerce oturup, olayý irdeliyorlardý.

   Böyle buluþtuklarý bir gün, annem nereden duymuþsa, duymuþ, “Kuyucu Hoca” namýyla meþhur bir hocanýn adresini öðrenmiþti. Kýzýn akýbetini ona gidip sormayý önerdi. Üvey anne de, kaynana da balýklama atladýlar bu önerinin üstüne.

   Hocadan günler önce randevu alýndý. Bir orman köyünde ki hoca evine akþam üzeri gidilecekti.

   Giderken yanlarýna beni de aldýlar. Ne de olsa baþlarýna bir erkek gerek ya…

   Koruluðun aralýksýz selvileri akþamý geceye bürümüþtü. Her dal bir yýlan, her kütük bir ayý kesilmiþti. Her ne kadar erkek olsam da netice de bir çocuktum, korkma hakkým vardý. Ben de korkudan annemin eteklerinden dýþarý çýkamýyordum.

   Hocanýn evine ulaþtýðýmýzda, beni o an fark etmemiþ olan hoca, “istediðim çocuðu da getirdiniz mi?” diye sordu.
Annem, “Getirdik hocam, iþte,” diyerek beni hocanýn önüne doðru itti.

   Meðer baþlarýna bir erkek gerektiði için deðil, hoca istediði için getirmiþler beni. Ýyi de, beni niye istemiþti bu hoca? Hz. Ýbrahim’in oðlu Hz. Ýsmail yerine beni kurban etmeye kalkýþmasýn þimdi bunlar? Korkmaða baþladýðýmda, hoca, bir iki lakýrdý, dua, filandan sonra bizi alýp, evin avlusundaki bir kuyunun baþýna götürdü. Kuyu dibindeki suyun þavkýnda, terk-i diyar edip, kendisinden bir haber alýnamayan Ömür ablamýn siluetini görürlerse sað, salim olduðuna karar verilecek; yok, her hangi bir siluet görülmez ise de, ölmüþ olduðuna karar verilecekmiþ. Hoca efendi, þayet sað olarak görür iseniz, evde bu sebile tas içine baktýracaðým ve de yerini ondan öðreneceðiz, diyerek açýklamalarýný tamamladý.

   Annem, kuyunun baþýna sokulmamamý tembih ederek, beni az geride býraktý. Kendileri gidip kafalarýný kuyunun içine doðru uzattýlar.

   Beni diktikleri yerden, avlu duvarlarýnýn hemen dýþýndaki koruluktan yýlanlarýn, ayýlarýn harekete geçerek üzerime üzerime gelmeðe baþladýklarýný görerek korkuya kapýldým. O korkuyla kuyu baþýna koþturup iki kadýnýn arasýna sýðýndým. Gözlerim kuyuda deðil, ayýlar ve yýlanlarda. Hayal gücüm bana doðru gelmekte olan yýlan ve ayýlarýn önünü kesen Ömür ablanýn, elindeki sopayla onlarý kovaladýðýný gösteriyordu.

   Kadýnlar, kafalarýný doðrultarak Ömür ablayý göremediklerini söylediler.

   Onlardan ayrýcalýklý olduðumu haykýrýrcasýna, “ben gördüm Ömür ablamý,” dedim.

   Sözünü dinlemeyip kuyu baþýna geldiðim için annem haþlamak üzereyken, Hoca efendi, “o görmüþtür,” dedi. “Kalp penceresi açýk ya sebilin, görmüþtür elbet.”

   Günün birinde, babama, "baba, artistler nasýl yaþar?" diye sormuþtum. Abartarak, ballandýra ballandýra anlatmýþtý.
Ýþ, hoca efendinin tasýna bakýp da, penceresi açýk kalbimin gördüðü þeyleri anlatmaya gelince, hoca efendiyle üç kadýna öyle þeyler anlattým ki, babam duysaydý, ’ben bile bu kadar abartmamýþtým be oðlum.’ derdi bana.

   "Ömür ablayý görüyorum. Ýþte orada. Þimdi gadillaka bincek, subay elbiseli bi herif kapýyý açýp tutmakta. Evinin kapýsýndan gadillakýn kapýsýna kadar bi halý döþeli yola ki, iki yanýnda iki sýra hizmetçiler el pençe divan durmakta...
Üff. Gökten para yaðmakta tepesine tepesine..."

   Benim bu görgü þahitliðim üzerine Ömür ablanýn sað salim olduðuna ve zengin bir herifle yaþadýðýna karar verildi.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Balkonlu Ev...
Bizim Köyün Ayýlarý... 2.
Babam…
Madam...
Büyük Öðretmen Boykotu…
Çöpçatan...
Tip Tip Tipsizler…
Anneanne...
Safinaz Abla...
Son Söz...

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Muhittin Amca...
Hempa...
Krallarýn Kraliçesi
Hanýmeli...
Siktiriboktan…
Basgitar...
Nerede O Eski Öðretmenler…
Nil Kraliçesi.
Kur'an Ayetlerinden
Öpücük Tutkusu...

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Part - Time Seviþmeler [Þiir]
Bir "Hiçbir Þey" Olmak [Þiir]
Deliler Bayramý [Þiir]
Nazlý Nazlý Karýlar... [Þiir]
Gülbahar'ým; Can Çiçeðim! [Þiir]
Ýkimiz Ýçin [Þiir]
Hayatým [Þiir]
Halepçe [Þiir]
Senden Önce, Sensiz [Þiir]
Çapkýn Kýz... [Þiir]


Kemal Yavuz Paracýkoðlu kimdir?

Okur yazar, okuduðunu anlar, yazdýðý okunur, emekli büro memurluðundan devþirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiþtir, kendine özgü bir yazý dili kullanýr...


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.