Kötü insan korkuya itaat eder, iyi insan sevgiye. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Bu yazıyı bir arkadaşın tavsiyesi ile sipariş üzerinden yazıyorum… Sipariş yazılarına ben de eskilerde pek sıcak bakmaz, hatta sipariş üzeri yazıldığı için bilinmedik bir mahcubiyet duyardım. Ama şimdi; ‘talep var ki sipariş veriliyor’ düşüncesiyle, benden kaleme almam talep edilen bu yazıyı yazarken keyif alıyorum. Sipariş üzerinden kaleme aldığım bu yazıdan keyif alıyorum çünkü bu yazıyı yazmakla hem verilen siparişi yerine getirmiş oluyorum hem kamuoyunun irin toplanmış bir yarasına neşter attığımı düşünüyorum. Efendim, bu girizgâhtan sonra konuya girmek istiyorum… Benden sipariş verilen “kentlinin otobüse binme kuralları” konusuna geçmeden önce bu konuya mevzubahis olan olayın fotoğrafını göstermek/vermek istiyorum. Otobüs durağındayız. Vakit, günün erken saatleri yani insanların işe geç kalma telaşıyla otobüs beklediği bir zaman… Her gelen otobüse adeta bir saldırı var, itiş-kalkış var… İşe geç kalma telaşıyla kimin o an ne yaptığı belli değil. Kim kimi itip kalkıyor, kim kimi kucağına almış arkadan bastırıyor ya da ayağının altında kalma tehlikesi geçiriyor bellisiz… Sonra kimisi de –benim yaptığım gibi- “of be… Allah belanızı versin, aha da ben çıkıyorum, binmiyorum, işe geç kalsam da binmiyor, binmeyeceğim bu şartlarda…” diyerek öfkeyle kalabalığı yarıp itişilen kakışılan o kaos ortamdan uzaklaştığı fotoğrafa bir bakın… Aynı fotoğraf karesinde bir da yaşlıları ve bayanları görün… Tüm olup biten bu rezalet niçin? Neden? Nasıl bu hale geldik?.. Benden bu konuyu kaleme almamı tavsiye eden arkadaşa göre, tüm bu olup bitenler otobüslere binerken, bir kentli kültürüyle değil de; bedevi kültürüyle yani köylü kültürüyle binmemizden kaynaklanıyor. Sizce ne olabilir? Sanırım hepiniz- hepimiz aynı düşünüyoruz bu konuda… Peki, hepimiz ve hepiniz aynı düşünüyoruz da, otobüsler, henüz perona yanaşmadan yaşadığımız bu fotoğraftakiler ne? Bu fotoğrafın karesinde biz yoksak kim var? Oysa büyük şehirlerde daha çok kalabalıklar var. Büyük şehirlilerin/kentlilerin bu konuda yoğunluğu bizimkilerden kat be kat fazla olmasına rağmen onlar bizim bindiğimiz gibi binmiyorlar otobüslere… Onlarda kural; herkes sırasına bekleyecektir… Otobüs var ya da yok; tek sıra halinde, (ya da çift sıra) ama nizami, ama hiç kimse kimseyi arkadan itmeden, kakmadan, ayaklamadan (güçlü göçsüzü ezmeden) sırasını bekler…. Oysa biz de yarın-o bir gün Büyükşehir olacağız… İşte tam da zamanı gelmişken… Gelin bu konuda hepimiz ve hepiniz aynı duyarlılığı gösterelim… Lütfen ama… Otobüslere binerken kimse kimseyi şey etmeden, yani ayakaltı etmeden; kırmızı görmüş boğa gibi otobüslere saldırmayalım… Otobüsler bizim/halkın otobüsleri bunlar, zarar vermeden binebilmeyi öğrenelim. Sonra bu halk bizim, yani biz bizeyiz, kendi kendimize zarar vermeden, birbirimizin şeyine geçmeden yani haklarına geçmeden sıramızı bekleyelim ve medeni kentlilerin yaptıkları gibi otobüslere binelim…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |