..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herkesin derdi başka. -Orhan Veli
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Kent > Caner Almaz




20 Şubat 2012
Varlık - 3  
Caner Almaz
Hayat çift taraflı madeni para gibi. Bir tarafında değeri yazıyor, diğer tarafının ise değeri ölçülemiyor. Fiyatı bilinenlerin öyküsü. Rahatlık içinde yetişip, hayatı tanıyamayanların.


:AGBH:
“Günlerdir kesmediği sakalını elini yüzünde dolaştırırken fark etti. Diğer kolu ise masaya dayalı, masanın üzeri bardaklarla, mezelerle, peynirle, bir o yana bir bu yana sallanan arkadaşlarla, şarkılarla, küfürlerle, kahkahalarla, göz yaşlarıyla, geçmişle, gelecekle, seyyar satıcıyla, garsonla, çalgıcıyla dolu. Ne kadar içti, ne kadardır burada, tanımadığı insanlar ne zaman masalarına dahil oldu, hiç bilincinde değil olanların. Acıyordu kendisine, acıyordu ve içiyordu. Kendince ‘şanlı’ imparatorluğunun bitişiydi bu akşam.”

Bazıları şanslı doğar, derler ya, işte o şanslı doğmuş olmanın çok fazla sefasını sürmüştü. Zorluk nedir, sıkıntı nedir, geçim telaşı nedir, lûgatında bulunmazdı. Bulunmazdı çünkü, içerisinde bulunduğu hayat, bu sözcükleri çehrelerinin çok uzağında tutuyordu. Gözden uzak olan, bilinçten uzak oluyor aslına bakarsanız, o lafın aslı böyledir bana kalırsa. Bilincine vardıkları ise, paraydı. Paranın iktidarı, paranın gücü idi. Bilinci oluşmaya başladıktan itibaren kendisini her şeyiyle kusursuza yakın ve tasasız bir hayatın içerisinde bulduğu için, cümle dağarcığı da bu hayata göre şekillenmişti kuşkusuz. Bir tek cümle dağarcığı mıydı bu hayata göre şekillenen? Okuduğu okullar, yaşadığı evler, gittiği yerler, alışveriş ettiği mekanlar da parasına göre şekillenmişti. Para nasıl kazanılır onun düşüncesi olmamıştı hiç. Daha çok para nasıl harcanırla ilgileniyordu. Çünkü ufaklığından beri o öğretilmişti ona.

Kendi sınıflarına mensup olan çocuklarla beraber kolejlerde başladı eğitimine. Aynı şekilde paralı bir liseyle devam edip, sınav tasasına düşmeden paralı bir üniversitede devam etti eğitim hayatı. Her şeyin kolayı sunuluyordu para sayesinde. Dedesi ve babası, onun rahatı için kazanmamış mıydı o kadar parayı? O da bunun farkına vardığı günden beri, keyfini çıkartıyordu bu emeksiz hayatın. Araba mı istedi? Hemen alınmıştı. Ayrı bir eve çıkmak mı istedi koskoca malikanede sıkılıp? Hemen tahsis edilmişti bir ev. Ne istediyse yapılmıştı. Neye ulaşmak istediyse rahatça ulaşmıştı. Doğal olarak, elde edebilmenin ve hükmetmenin kudretini keşfetmiş bu genç adam, kibirli ve sorumsuz birisi olmuştu. Paraya tapanların ailesinden geldiği için, tapındığı tek şey vardı, o da paraydı. Ne dedesinin bu hayatı kurmak için çektiği sıkıntılardan bir haberdi, ne de babasının işleri bu hale getirmek için ne kadar çalıştığının bilincinde. O sadece günü için vardı. Gününü kendisi için anlamlandırsın, gerisi önemli değildi. Çalışmak, bir iş sahibi olmak düşüncesi aklına hiç uğramamıştı. Neden uğrasındı ki? Hem daha geçti, böyle şeyleri düşünmek için daha zamanı vardı.

Bu rahatlıkla üniversiteyi çok uzun sürede bitirdi. Bu uzun süre içerisinde önce dedesi vefat etti. Sonra da annesi ve babası ayrıldı. Ailesel olaylar onu nedense çok etkilemiyordu. Yetiştiriliş tarzı nedeniyle, aile sevgisi pek uğramamıştı bünyesine, belki de bu ilgisizlik nedeniyle minnet duygusundan yoksundu. Ailesel problemlere hiç girmek istemiyordu, kayıtsızlık sığınağı olmuştu. Cebindeki limitsiz kredi kartına, altında arabasına dokunulmasındı, başka bir şey istemiyordu. Ne etliye, ne de sütlüye karışma derdindeydi. Arkadaş eğlencelerindeydi aklı, o akşam içecekleri içkide, takılacakları mekandaydı fikri. Tek telaşı buydu.

Gel gelelim, babası kalp krizine bağlı felç geçirince, işlerin başına geçmek zorunda kaldı. Babasının felci kalıcıydı, üstelik çalışması da yasaklanmıştı. Hayatında aldığı en acı haber, ne dedesinin vefatı ne de babasının felç geçirmesiydi. Onun için en acı haber, işi sadece imza atmak ve karar almak olsa bile çalışmaya başlayacak olmasıydı.

Zorunlu mesailerine zoraki olarak başladı. Toplantılar, ofis hayatı, çalan telefonlar, gelen mailler onu iki günde hayatından soğutmaya yetti. Neye karar verdiğini bilmeden imzalar atıyordu. Ne konuşulduğunu anlamadan toplantılarda kararlar alıyordu. Maillere bile doğru düzgün yanıt yazmıyordu. Düşünüyordu, bu kadar sıkıcı mıydı iş hayatı diye. Tepesinde bile olsan, çalışmak böylesine hayattan soğutucu muydu? Halbuki bilse, bünyesinde 700 TL’ye günün büyük kısmında çalıştırdığı işçilerin olduğunu ne düşünürdü acaba? Bilmezdi ki o, asgari ücretin ne olduğundan habersizdi çünkü. Böyleyken böyleydi, ezilenler hayattan sıkılacak bir an bile bulamazlarken, ezenler ezdikleri için hayattan sıkılabilirlerdi. Öyleydi bu hayat. Şuursuzların eline geçmiş dizginlere bağlıydı yaşam.

Uzun süren günler birbirini kovalıyordu, birbirini kovalayan güler ayları oluşturdu, aylar günlerin kıskançlığıyla bezendiği için yılları oluştururdu. Ve zaman fark edilmeyince o kadar hızlı akardı ki, farkına varılınca şaşkınlık verirdi. Yıllar içinde kötü yönettiği şirket eridi. Art niyetli müdürler yavaş yavaş kendilerine bölüştürmeye başladılar iş yoğunluğunu. Art niyetli müdürlerin art niyetleriyle bölüşülen iş yoğunluğu bir süre sonra yoğunluk kavramını yitirdi. Şirket kendini tasfiye etme noktasına geldi. Babasından devraldığı koskoca holdingi güneş altına bırakılmış yağ gibi eritmişti. Eridiğinin bile farkına varmadan, yıllar geçmişti.

Bir gün gelip de toplantılardan birinde iflas ettikleri söylenince birden şimşek çaktı içinde. Artık limitsiz kredi kartları olamayacaktı. Altındaki arabası, evleri alınacaktı. Sıkılır gibi oldu, içindeki ekşimeye mani olamadı. Bitmez sanıyordu ama tükeniyordu tüm varlık işte. Sorun bir tek o varlığın bittiğine inanamamaktı.

Kafasını dağıtmak için arkadaşlarıyla akşam dışarı çıkmaya karar verdi. Bir meyhaneye gittiler. Masa donatıldı, müzik çalmaya başladı. Kadehler boşaldıkça dolduruldu. Şarkılar çalındıkça eşlik edildi. Ne kadar içti hatırlamıyordu. Her şeyi birbirinin içinde görüyordu. Masaya dayanmazsa başı aşağıya düşecekti. Kafası göz kapaklarının kapanmasıyla, uçurumlardan aşağıya düşüyor gibiydi. Gözlerini açmazsa düşecekmiş, ölecekmiş gibi geliyordu. Arkadaşlarına baktı odaklanmaya çalışırken. Gözlerini tek tek üzerlerinde dolaştırdı. İsimlerini birbirine karıştırdı. Kalkmalıyım diye düşündü. Kalktı, sendelerken midesi ağzına geldi. Arkadaşlarının kahkahaları arasında yere düştü.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın kent kümesinde bulunan diğer yazıları...
Topal Kedi
Varlık
Yokluk - 3
Varlık - 2
Varlık ve Yokluk

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Unutanlar Bürosu - 1
Zaman - 1
Yanmak - 2
Eksik - 4
Gölge
Eksik - 3
Nokta
Eksik - 5
Düşmek
Unutanlar Bürosu - 4

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yeni Başlayanlar İçin; Yalnızlık [Deneme]
Yeni Başlayanlar İçin; Aşk [Deneme]
Çay - 2 / Sen Gittin ve Herkes Ölmeye Başladı [Deneme]
İtiraflar - 1 [Deneme]
Kesik [Deneme]
Çay - 1 [Deneme]


Caner Almaz kimdir?

İçimdeki çok sesliliğin esiri olan kalemimle, çok sesliliğinize hitap ediyorum. Sizi duyuyorum ve sizi anlatıyorum. İçinizdeki sizi dinlemelisiniz.

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski, Oğuz Atay, Franz Kafka


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Caner Almaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.