..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Aşık olmayan âdem / Benzer yemişsiz ağaca. -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Kesinlikle Karşıyım! > Vildan Sevil




4 Mart 2012
Ahhh!.. Biz Tüm Emekçiler Ama İlle de Kadınlar!.. (8 Mart Yazıları – II)  
Sizler, sömüren güçler içinde yer alsaydınız, ülkenizin, dünya nüfusunun yarısının, olabildiğince az ücretle emeği sömürülen bu koca nüfusun uyanışını, “Yeter artık !” demesini ister miydiniz? Ben olsam istemezdim.

Vildan Sevil


8 Mart’ı “Emekçi Kadınlar Günü” olarak tanımlamak, kadınların çok büyük bölümünün, sömürü karşısındaki konumunu saptar. Kadının, sömürüldüğünün farkına varışının, bilincinin uyanışının, başkaldırısının tarihini simgeler. Ayrıca “Kadın”a vurgu yaparak, onun katmerli ezilişine dikkat çeker. Böylece, “Emekçi” sözcüğünden kaçışın anlamı da ortaya çıkıyor.


:AGCC:


8 mart yazıları – I’de kadın hareketinin dünyada ve Türkiye’deki tarihçesine, kısaca göz atmış, anı kırıntılarını sizlerle paylaşmıştım sevgili okur.

Bir kadın ve bir erkek; herhangi bir sektörde, sermaye yatırdığı için, BÜYÜK bir işletmenin ya da BÜYÜK bir işyerinin sahibi olarak işveren konumunda değilse... Alt kademelerinde çalıştırdığı insanların kol ya da beyin emeği sayesinde sermayesini büyütüp büyük gelir elde etmiyorsa... Bu kadın ve erkekler, külliyen emekçidir sevgili okur.

Bir kadın; böyle BÜYÜK patronların karısı, anası, kızı, sevgilisi olup da erkeğe bağımlı, onun baskı ve boyunduruğundan şikâyetçi ve başkaldırıyorsa, yanımızda olmak istiyorsa... Onu da, kadına özgü sorunlarımız nedeniyle yanımızda saymamızda hiç sakında yoktur. Buyursun gelsin, başımızın üstünde yeri var. Cephemiz ve yüreğimiz, öylesine büyüktür.

Yukarıda, kabaca tanımlamaya çalıştığımız bu BÜYÜK sermayedar sınıf, aynı zamanda, toplumda en sözü geçen, her istediğini yaptırabilen, yöneten/ yönettiren sınıftır. Bunların en kocamanları da, kendi aralarında birleşip, bir yığın kendilerine bağlı örgütler oluşturarak, dünyayı yöneten egemen güç haline gelmişlerdir. Bunun dışında kalan tüm sınıf ve katmanlar, kadınıyla erkeğiyle her yerde emekçidir ve harcadıkları emekle, ürettikleri mal ve
değerle, bu sermaye sınıfının zenginleşmesini sağlarlar.

Emekçi sınıf ve katmanların kadını ise çok daha fazla emek harcar. Kadın bir işyerinde, tarlada, büroda çalışıyorsa, ayrıca evde onu bekleyen yığınla iş vardır. Kocasının gelirine bağımlı ev kadını ise evde harcadığı emek nedeniyle yine EMEKÇİDİR.

Konuyu böyle ele aldığımızda, önümüze çıkan manzara nedir ?

_ Toplumlarda ve dünyada, küçük bir azınlık, kendi büyük sermayesine dayanarak, az emekle büyük bir refahın içinde yaşar. Toplumun büyük çoğunluğu ise yaratılan refahtan, çok emek harcayarak , güçlüklerle değişik oranlarda boğuşarak, değişik oranda pay kapmaya çalışarak yaşar/ yaşamaya çalışır. Bu pastanın dağılımındaki istatistiksel veriler, adaletsizliği açıkça göz önüne serer.

Elbette bunları hiç bulamayanlar da vardır ki o nokta insanlığın en büyük ayıbı, acımasızlığı hatta vahşetidir.

_ Çalışanların; eğitimine, yaptığı işe göre gelirleri arasında, ona bağlı olarak da yaşam düzeyleri arasında pek çok farklılıklar oluşur.

_ İnsanlık, bu adaletsiz üretim- tüketim ilişkilerinden bugüne değin kurtulamamıştır. Bu nedenle hâlâ savaşlar çıkmakta, halklar birbirine kırdırılmakta, teknolojik silahların gelişimiyle yeryüzü tarihinde görülmemiş biçimde, gezegenle birlikte yok oluşa sürüklenmektedir.

_ Sömürü ve eşitsizlik, tek tek ülkelerde, çeşitli rejimlerle süregiderken, ülkeler arasında da uçurumlar vardır. Yeryüzünde yaratılan değerlerden kimi ülkeler çok pay alır, kimileri az. Örneğin, ABD ve Avrupa ülkeleri, diğer ülkeleri sömürerek dünya gelirinden ve refahından kocaman payı kaparken, diğerleri yoksullaşır.

_ Konuya bu bütünsellik içinde yaklaştığımızda, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların, her ülkede, değişik oranlarda ama katmerli bir emek sömürüsüne uğradığını, ana ve kadın olarak da ayrıca yoğun acılara ve yoksunluklara maruz kaldığını rahatça görebiliriz.

Bundan önceki yazımda belirttiğim gibi, kadınların bu emek sömürüsünü fark edip, emekçi kadınlar olarak başkaldırmalarında başlangıç tarihi 1857’dir. Binlerce yıllık sömürü tarihinde yalnızca yüzyıllık bir geçmişi kapsar. Kadınların savaşımı sonucu, bu gerçekliğin, Birleşmiş Milletler Örgütü’nce kabulü ise çok daha sonradır.

8 Mart’ı “Emekçi Kadınlar Günü” olarak tanımlamak, kadınların çok büyük bölümünün, sömürü karşısındaki konumunu saptar. Kadının, sömürüldüğünün farkına varışının, bilincinin uyanışının, başkaldırısının tarihini simgeler. Ayrıca “Kadın”a vurgu yaparak, onun katmerli ezilişine dikkat çeker.

Böylece, “Emekçi” sözcüğünden kaçışın anlamı da ortaya çıkıyor.

Sizler, sömüren güçler içinde yer alsaydınız, ülkenizin, dünya nüfusunun yarısının, olabildiğince az ücretle emeği sömürülen bu koca nüfusun uyanışını, “Yeter artık !” demesini ister miydiniz? Ben olsam istemezdim.

Onlar da istemedi, istemiyor, istemeyecek. Bu nedenle, göbek havalarıyla, sevgililer gününe dönüştürmekle, abuk sabuk hediyelerle içeriğinin boşaltılması, geçiştirilmesi gerekiyor. Kadınlar, emekçi olduğunu, emeklerinin karşılığını alamadıklarını, sömürüldüklerini öğrenmemeliler. Bu temelde, cinsiyetlerinden ötürü, neden ayrımcılığa uğradıklarını öğrenmesinler. Ne kadar geç öğrenirlerse kârdır. Ne kadar az sayıda kadın öğrenirse kârdır onlar için.

Bu kısa yazı çerçevesi içinde, derdimi ne kadar anlatabildiğimi bilmiyorum. Ama kadınların, bu katmerli sömürüden doğan tüm sorunlarını ve bu nedenle erkeklerden ayrılan, onu toplumda acıya, ayrımcılığa, vahşete maruz bırakan diğer özgül sorunlarını, bunlara ilişkin çözüm önerilerini ele almadan önce, bu konuya değinmem gerekiyordu.

Sevgili okur, demek ki önce üretim-tüketim- emek ve bunun paylaşımındaki yerimizi belirlemek zorundayız. Emekçi miyiz, değil miyiz ? Sorunlarımızın kaynağı nedir, koşullarımızı düzeltmek için ne yapmalıyız ?

Senede bir gün olarak egemenlerden 100 yılda koparabildiğimiz 8 Mart’ı, hangi konumda ve hangi adla kutlayacağız? Hangi istemlerimizi dile getireceğiz/ getirmeliyiz ?

Eve kapanıp, karı-koca bulma, alıp giyemeyeceğimiz giysilerin, takamayacağımız takıların sunulduğu moda programlarını mı izleyeceğiz, yoksa sorunlarımızı ve çözüm yollarını mı düşüneceğiz?

Bunları, arpacık kumruları gibi, umarsızlık içinde, evimizde tek başımıza mı düşüneceğiz? Yoksa ortak sorunlarda buluşup birleşerek hakkımızı mı arayacağız?

Kimden hak isteyeceğiz? Hakkımızı, bizim gibi sömürülen, emeğini satıp karşılığını alamayan emekçi erkeklerimizden mi isteyeceğiz? Onları da uyandırıp, o erkeklerimizle birlikte, hepimizi sömürenlerden mi isteyeceğiz?

Cinsiyetlerimizin doğal farklılığından yararlanarak... Erkeklerin, binlerce yıldır oluşturulmuş şişkin bencilliklerini körükleyerek... Bizleri aşağılayan değer yargılarının durmadan üretilmesine katkıda bulunarak... Birbirini tamamlaması kaçınılmaz ve vaz geçilemez olan kadın-erkek çiftini, birbirine düşüren bu SİSTEME, hep birlikte karşı mı çıkacağız?...

Yani, oyunu onların istediği gibi mi sürdüreceğiz ?...

Sevgili okurlar... Sizler bu sorulara kafa yorarken, ben 8 Mart Haftası nedeniyle, sorunlarımızı, çözüm önerilerimizi, aklım erdiğince, dilim döndüğünce dillendirmeye çalışacağım diğer yazılarımı yazadurayım.

Ne dersiniz?...

Not : 8 Mart Yazıları – I
http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=106150

04.03.2011
Vildan Sevil



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın kesinlikle karşıyım! kümesinde bulunan diğer yazıları...
N. Ç!.. N. Ç!.. N. Ç"ler!.. Hepimiz Tecavüzcüyüz!..
Geçmişin İzdüşümünde Bir Kısır Döngü
Erkek Egemen Toplumdan Erkek Dininin Egemen Olduğu Topluma
Cumhuriyetin Rövanşı Ya da Şeriata Doğru Adım Adım Mı?..
Kadın Sorunları, Piyasa ve Üreme Organlarımız/ (8 Mart Yazıları - IV)
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü"nden, Şapşal Şabalak Konserlere, Cicili Bicili Mağazalara // (8 Mart Yazıları – I)
2017’nin 8 Mart’ı Bu Ülkede Çığlık Çığlığa #hayır’dır
Savaş… Savaş… Savaş… Ölüm… Ölüm… Ölüm...
12 Eylül Vahşeti ve Davası Üzerine (I)
Demokratik Seçim Oyunu Oynayalım Mı?..

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Referandum Gününden Hoş Sedalar
30 Mart 1972 Kızıldere Katliamı (Dev, Baş İstiyor/ G. Akın)
Birgün Ben, Belki Bir Sığırcık Kolonisinin İçinde, Belki Yıldızlarla Birlikte Göklerde…
İzedebiyat Üyelerine Açık Mektup: Koşun, Face Dayatmasına Karşı Durun!..
İzedebiyat Yönetimine ve Üyelerine Açık Mektup
Teslis Sendromu >> Ücretsiz E - Kitap: Hulki Can Duru
18 Mart 1915. Çanakkale O Gün Geçilmedi. Ya Bugün?
Savcı Mehmet Kiraz, Şafak, Bahtiyar, Elif… ve Dün, Bugün, Yarın…
Sultanahmet"ten Femen Geçti Amma!.. Biz Ne Anladık Bu İşten?
Elsa"nın Gözleri, Yeni Bir Çeviriyle Şiir Dünyamızda = Hulki Can Duru: Fransızca Aslından Elsa"nın Gözleri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Duruşma [Şiir]
Dedem Düşlerime Giriyor [Öykü]
Çocukların Çığlığından Göklerin Tılsımına [Öykü]
Dolunayda Uyku Tutmaz [Öykü]
Oy Madimak, Madimak!.. Sen Artık Türkülerle Değil, Ateşlerle Anılmaktasın [Öykü]
İlk Sosyalist Muhtar Fevzi Ağabey [Öykü]
Düşselin Gerçeğinde, Gerçeğin Düşselliğinde [Öykü]
Ben Ölürken [Öykü]
Gece, Mehtap, Selene, Apollon ve Ben [Öykü]
Aşk"a Geldin, Hoş Geldin!.. [Öykü]


Vildan Sevil kimdir?

Koşuşturmaktan yoruldu. Altmışından sonra, çok yabancısı olduğu teknolojiyle, sanal ortamda kalem oynatmaya kalktı. İletişim kurmak, duygu, düşünce, birikim paylaşmak, genç kuşaklardan yeni şeyler öğrenmek istedi. Yazarlık deneyimine burada adım attı. İşte böyle sınır tanımaz bir "dinazor ". . . Başarır mı acaba ?

Etkilendiği Yazarlar:
Marx, Engels, Freud, Nietzsche, Adorno, Horkheimer, Foucault, Antik Grek, Rus , Fransız yazını, Amado, Marquez, Llosa, Asturias, Lübnanlı Amin Maalouf...Elbette Nazım, Aragon, Neruda ve nice ozan/şair...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.