Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley |
|
||||||||||
|
Evde herhangi olur olmaz bir konuya kafayý taktým mý, yüreðim daralýr, sanki ev yanýp tutuþuyormuþ gibi bir hisse kapýlýr ve kendimi sokaða zor atarým. Ayaklarým beni nereye götürmek isterse, baþým da oraya gider. Hiç unutmam: Lise sonlarýydý. Biyoloji sýnavýndaydým. Bir soru kafamý fazlasýyla kurcalýyordu. Neymiþ efendim, Mendel kanunlarý? Bana ne sanki Mendel mi Mandal mý kanunlarýndan. Moralim sýfýrýn altýna inmiþti, hiç yokken. Her þey gözüme simsiyah geliyordu o an. Ýçim daraldý, yazýlý kâðýdýný kaptýðým gibi, öðretmen masasýnýn üzerine býrakmamla derslikten çýkmam bir oldu. Ben koridoru hýzla arþýnlarken, Biyoloji Hocam ardýmdan ismimi defalarca haykýrdý. Týnlayan kim! Bahçeye çýktým, bir köþeye çöktüm, onlarca öðrencinin yanýnda sigaramý tellendirdim; korkusuzca. Ertesi sabah okula vardýðýmda, yolumu kesti arkadaþým Ali. “Yahu Tayfun“ dedi. “Dün, sen biyoloji sýnavýnda neler yaptýn, farkýnda mýsýn?“ ‘‘Söylediðinden bir þey çýkaramadým!‘‘ dedim þaþkýn gözlerle bakarak ona. Durumu kýsaca özetledi bana. Utandým, kýrdýðým potun farkýna anca varabildim. Ardýndan:‘‘Bence vakit geçirmeden git Biyoloji hocasýndan özür dile“ diye uyardý beni. “Belki seni affeder, yeni bir sýnav hakkýn doðar“ Özrümü kabul etti, bana ikinci bir sýnav hakký tanýdý. Ve sýnavda dokuz aldýðýmda þaþýrdý hoca. “Seni bir türlü anlayamýyorum!“ dedi þaþkýnlýkla. ‘‘Zeki çocuksun; gel-gitler yaþýyorsun yine de“ Derslikte, sýramýn gözünde sýklýkla defter ve kitaplarýmý unuturdum. Bu yüzden okulda ismim ayyuka çýkmýþ , ‘‘dalgýn“ diye nam salmýþým. ‘‘Dalgýn buraya gel, dalgýn þuraya git…” demeye baþlamýþtý hocalarým, arkadaþlarým. Gerçi bu duruma pek aldýrdýðým söylenemezdi. Bu dalgýnlýk ve can sýkýntýsý bende kalýtsaldý çünkü. Yýllar geçip büyümeme karþýn, geçmemiþti hâlâ. Bu yüzden askerlikte komutanlardan, iþ yerimde müdürlerden az sövgü ve azar iþitmedim deðil. Ne yapayým elimde deðildi, uyarýlar bir kulaðýmdan girip ötekinden çýkarak, rüzgâra karýþýyordu. Genç yaþta evlendim. Düðün gecesi kýz tarafý gözlerini üzerime dikmiþ, sürekli beni izliyordu. Bakýþlarýndan rahatsýz oldum, bunaldým. Kalktým, dýþarý çýktým, gelini masada bir baþýna býrakarak… Evlendikten kýsa bir süre sonra, bir bankaya veznedar olarak girdim. Ýþe baþladýðýmýn ilk günü, bir banka müþterisine yirmi bin lira yerine, kýrk bin lira ödeme yaptým. Bereket müþteri dürüst biri çýkmýþtý. ‘‘Veznedar bey oðlum, fazla ödeme yaptýnýz,“ diyerek fazla parayý iade etti. Bir hafta sonu bankadan çýktým, dalgýn dalgýn otobüs duraðýna gittim. Vazgeçtim otobüse binmekten… Sahilde geziniyordum. Hava sýcaktý, denizden gelen tatlý bir Ýmbat arada bir kendini gösteriyor; serinletiyordu yüzümü. Rýhtýmda dolaþtýðýmý anýmsýyorum. Ama kendime geldiðimde, bir hastane odasýnda, doktorla göz gözeydik. “Geçmiþ olsun” diyordu bana gülümseyen gözlerle. Hastanede kaldýðým süre içinde beni kimse arayýp sormamýþtý. Sordularsa da bilmiyordum. Kendimden deðildim çünkü. Koridorda, ufak bir çocuk annesini dürterek beni gösteriyordu. Herkes bana bakýyordu adeta. Bir gün sonra hastaneden taburcu oldum. Eve vardýðýmda karýmý bir gazete küpürüne bakarken gördüm; aðlýyordu. “Bir tanýdýðý mý öldü, yoksa bir yerden kötü bir haber mi duydu?” diye geçiriyordum aklýmdan. Beni görünce ayaða kalktý birden, gazeteyi fýrlatýp attý; halýnýn üzerine. Bana doðru koþtu. Sýkýca sarýldý. Aðlýyordu. Þimdiye kadar hiç böyle sarýlmamýþtý bana; sýmsýký ve yürekten. Þaþýrmadým deðil. Hoþuma da gitmedi deðil. Birden gözlerim yerdeki gazeteye takýldý. Ne göreyim? Gözlerim iri iri açýldý. Resmim gazetenin baþ sayfasýný süslüyordu. Alýp okumaya baþladým. Gülüyordum okurken; aðlamakla gülmek arasýnda karýþýk bir duyguydu bu. Bilemiyordum. Gazete söyle yazýyordu: “… Yirmi dört yaþlarýnda iþsiz bir genç, bunalým geçirerek kendini denize atarak, yaþamýna son vermek istedi. Ancak tesadüfen oradan geçmekte olan bir balýkçý teknesi tarafýndan son anda boðulmaktan kurtarýldý…” Anýmsadým sonra: Rýhtýmda dolaþýrken ayaðýmýn bir þeye takýldýðýný, dengemi yitirip suya düþtüðümü. Bankanýn telefonu acý acý çaldý. Bir bayan banka çalýþaný açtý. Eliyle beni iþaretleyerek: ‘Tayfun bey “ diye seslendi. ‘’Telefon size“ Koþup aldým, ahizenin öteki ucundaki ses tanýdýktý: Annemdi. ‘’Korkma evladým“ diyordu gülümseyen, tatlý bir sesle. ‘’Karýn doðum yaptý; bir oðlun oldu!“ Telefon elimde, havaya sýçradým, baþladým baðýrmaya. Herkes bana bakýyordu. ‘‘Bir oðlum oldu!“ diye baðýrýyordum. Herkes beni kutlamak için yanýma koþtu. Müdürüm de geldi. Önce tebrik etti beni, ardýndan: “Ýzinlisin” dedi. ”Git karýný ve oðlunu gör, onlarý yalnýz býrakma” Doðum hastanesine vardýðýmda kan ter içinde kalmýþtým. Sevinç ve heyecan en üst doruktaydý bende. Odaya girdim, kalabalýktý içerisi. Beni gören: ‘’Gözün aydýn, bir oðlun oldu!“ diyordu. ‘’Týpký sen!“ diyordu annem. ‘’Allah, Allah!“ diyordum. ‘’Daha yeni doðmuþ birkaç saatlik bir bebe nasýl olur da babasýna benzerdi?“ Bir an önce oðlumu görmek, onu kucaðýma almak istiyordum. Zor da olsa izin alabilmeyi baþardým. Doðruca yeni doðmuþ bebeklerin konulduðu kuvözlere yöneldim. Gözüme kestirdiðim, esmer tenli, kaþý gözü kara, bana benzeyen birini buldum sonunda. Sevip okþamaya, onunla oyunlar oynamaya baþladým. Hatta oracýkta güzel olmayan karga sesimle kendi uydurduðum ninniler söylemeye baþladým. Biri omzuma dokundu. ‘’Ýzin verir misiniz?“dedi nazikce. ‘’Torunumla biraz hasret gidereyim“ Kürklü mantolu zengin görünümlü, yaþlý bir kadýn, beni iteleyerek kuvözün baþýna geçti. Baþladý bebek ile konuþmaya: ‘’Babaannesi kurban olsun…“ diyordu. Ben kadýný iteleyip zorla yer açtým kendime.‘’Bir yanlýþlýk olmalý hanýmefendi“ dedim sertçe bir ses tonuyla. ‘‘Sizin torununuz deðil, benim oðlum bu. Baksanýza; týpký ben!” Yaþlý kadýn: “Evladým,” dedi bana müþfik bir sesle. “Bu çocuk benim torunum… Bir aydýr kuvözde. Onu her gün görmeye geliyorum.” Ben diretince, benimle uðraþmak istemediðinden olsa gerek, hýzla yanýmdan uzaklaþtý; koridora cýktý. Kýsa bir süre sonra yanýnda bir doktor olduðu halde çýkageldi. Doktor gözlerini gözlerimin içine dikerek baktý. ’’Beyefendi“ dedi. “ Bir yanlýþlýk olmuþ sanýrým“ “Ortada bir yanlýþlýk yok!” dedim kendimden emin olarak. ‘’Bu benim oðlum. Üstelik esmer ve kaþý gözü týpký ben!“ Doktor belli belirsiz baþladý gülmeye, yanýndaki kadýn rahatlar gibi oldu; gözlerinin içi gülüyordu. ‘’Beyefendi “ dedi. ‘’Bu bir kere ‘oðlan’ deðil kýz!“ Ýnanmamakta diretiyordum. ‘’Beni kandýrýp elimden oðlumu almak istiyorsunuz!“ diye direttim kurnazca gülümsemenin tadýný çýkararak. Daha da ileri giderek: ‘’Yemezler!“ dedim. ‘’Ýnanmýyorsanýz, bebeðe dikkatlice bakýn!“ dedi kürklü kadýn. O zamana kadar bebeðin cinsiyetine bakmayý aklýmýn ucuna bile getirmemiþtim. Hâlbuki bebek anadan üryandý; Havva anamýz gibi incir yapraðý da yoktu üzerinde. Bebek gerçekten kýzdý, baþýmdan aþaðýlara bir tencere kaynar su dökülmüþ gibi oldu. Doktor ve kürklü kadýndan defalarca özür dileyerek kuvözün baþýndan ayrýldým. Doktor olduðu yerden arkamdan seslendi: ‘’Beyefendi’’ dedi. ‘’Bebeðin annesinin ismi nedir?“ ‘’Gönül“ dedim. Doktor üçüncü kuvözün önünde durdu. Bana dönerek gülümsedi. ‘’Buraya gelin beyefendi, yanýma gelin“ diyordu. ‘‘Oðlunuz burada, sizi görmek istiyor.‘‘ Kuvözün baþýna, doktorun yanýna gittim. Bebek beyaz tenliydi, ýþýl ýþýl parýldayan bir çift göz ve saçlarý gürdü; inek yalamýþ gibi parýldýyordu. “Bu benim çocuðum olamaz!” diye geçirdim içimden. “Üstelik esmer deðil bu, süt beyaz!” Sonra gözlerimin önüne karým Gönül geldi. Süt gibi beyaz olan oydu.‘’Nasýl oldu da düþünemedim!“ diye kendi kendime kýzmaya baþladým. Oðlumu ziyaret sonrasý Gönül‘e koþtum; onu yanaklarýndan öpüp kutladým. Günler haftalarý, haftalar aylarý, aylar yýllarý kovaladý… Aradan çok uzun seneler geçti, büyük bir aile olduk; tam tamýna altý kiþi olduk: Üç kýz, üç erkek. Oðlum bembeyaz ama huyu, suyu ve her þeyiyle týpký bana benziyor. Bendeki can sýkýntýsý, alýp baþýný uzaklara gitmeleri, miras kaldý benden oðluma ne yazýk ki… Bir bayram sonrasý, tüm akrabalarýmla bir araya gelmiþtik, saðdan soldan eski günleri konuþuyorduk; efkârlandýk sonunda. Belki efkârýmýz biraz daðýlýr diye birlikte içmeye karar verdik. Oðlaný Market“e yolladýk. Gelmedi hâlâ… Beþ saattir yolunu gözlüyoruz onun. Ýnþallah alýp baþýný yine Kýbrýs“a gitmemiþtir…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Necmettin Yalcinkaya, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |