Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Midemin burulduğunu hissettim. Buzdolabının kapağını açtım. Ağzının ne zamandır açık olduğunu bilmediğim beyaz süt kutusunu aldım. Temiz bir bardağa süt koydum. İçerken herhangi bir bozukluk hissetmedim. İçimde hissettiğim serinlik iyi geldi. Kutudaki sütün kalanını yaralarımın üstüne sürdüm. Serinlik ve can acısı. Gülümsemeye zorladım kendimi. Bir gidişe alışmanın bu kadar kolay olduğunu bilmiyordum. Daha alışmamıştım ama kendimi alışmış sanmak iyi geliyordu. Kanepenin üzerine yattım. Ağırlığımla kolumdaki birkaç balon daha patladı. Altımda ıslanan koltuk döşemesine bakmamaya çalıştım. Gözlerim kendiliğinden acıyla kapandı. Kapıdan anahtar sesi geldi. Gelenin poşetleri vardı. Seslerini duyuyordum. Poşetleri yere koyup ayakkabılarını çıkardığını duydum. Yerimden doğrulmaya çalıştım. Kim olduğuna bakacaktım fakat cildimdeki yanıklar hızlı hareket etmemi önlüyordu. ■* * “Chao, içerde misin?” Ses Muazzez'e aitti. Fakat eve nasıl girdiğini anlamadım. Ona seslenmeye çalıştım, sesim çıkmadı. İçeri girdi. Gülümseyerek yanıma geldi, yüzümü gördüğünde gülümsemesi söndü. “Ne oldu sana?” Sesi korkunç bir yaratık görmüş gibi dehşet içindeydi. “Bunu sana kim yaptı?” Kim mi yaptı? Tek başıma ben yaptım! Sen gidince yaptım! Gidişinin acısını bastırabilmek için yaptım ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi bana ne olduğunu soruyorsun!!! “Bir kaza sadece. Araba hararet yaptı. Boş bulunup radyatör kapağını açtım.” “Radyatör kapağını açtığın için birileri çok mu kızdı sana?” “N-n-nasıl?” “Burnun kırılmış, kaşın açılmış anlamamış gibi konuşma...” Çarşafı kaldırdı. Kaburgalarımın üzerinde sarılı bandajı görünce “Kim dövdü seni?” diye sordu. Anlamakta güçlük çekiyordum. Beynim hararet yapacak denli zorlanıyordu. En son ciddi dayağımı bir yıl önce şantiyede yemiştim ve Müzeyyen bunu izlemişti. “B-b-bar çıkışında, s-sarhoşlar...” diye geveledim. Yalan söylerken kekeliyordum. Aklıma başka bir şey gelmemişti. “Ah zavallı tanrım, seni dövebiliyorlar demek” dedi ve tuhaf bir kahkaha attı. “Seni şimdi bu kulun iyileştirecek” dedi. Üzerindekileri çıkartarak odadan çıktı. Çıplak bedeniyle kapıdan çıkarken içeri beş yaşlarında bir kız çocuğu girdi. Elindeki karpuz dilimini ağzının kenarlarına bulaştırarak büyük bir iştahla yiyordu. Geldi yanağımı ıslak yapışkan elleriyle okşadı. “Seni özledim tanrı.” dedi sevecen... “Ben de seni iplik kızım.” “Seni iyileştirmemi ister misin?” diye sordu. Elindeki hilal şekline gelmiş karpuzu sehpanın üzerine bıraktı. Sehpanın üzerine bir karpuz çekirdeği düştü. Elini üstündeki beyaz benekli mavi elbisesinden içine sokup, göğsünden ip ucu çıkardı. Yüzüme baktı. Yapışkan eliyle ıslak gözlerimi kapadı, ben de yumdum. Aralarında boşluk kalmayacak şekilde beni ipliğe dolamaya başladı. İpliğe dolanan ayak parmaklarımdan bacaklarıma, ipliğin değdiği her nokta ferahlıyordu. Boynuma kadar... ■* * İpin boynuma dolanmaya başladığını anladığımda boğulduğumu hissetmeye başladım. Yoğun bir öksürük krizine tutularak gözlerimi açtığım. Her yerim acıyor ve patlıyordu. Sevşan elindeki yanık merhemli bandajı boynuma dolamaya çalışıyordu. Durdu. Gözlerimi kırpıştırarak onu ittiğimde kolumun ve bedenimin her yanının bandajlandığını gördüm. Bir iki adım geri çekilip bana baktı. Haşlanmış hindi gibi göründüğümü söyledi. “Yat. Kıpırdama. Bunu kendine nasıl yaptığını bilmiyorum, öğrenmek de istemiyorum. Bana üç yüz lira borçlusun. Doktor masrafı ilaçlar ve hemşireliğim için. Kalktığında Martell konyak istiyorum, X.O. Supreme; borçlusun. Unutma.” Gülümsedim. “O içki beş yüz lira.” dedim. “Pazarlık yapma benimle. Beraber içeceğiz. Sahte Che'den kurtulmam şerefine...” dedi ve parmağının ucunu kaşlarımın olması gereken yerdeki su baloncuklarında gezdirdi. Gözleri doldu. İri gözlerini benden kaçırdı. Kalktı. Kapıya doğru döndü. Kadınların gözyaşlarını saklama şekilleriyle yataktan çıktıktan sonraki giyinme şekilleri arasındaki benzerlik çarpıcıydı. Her ikisini de arkalarını dönüp, erkeği yok sayarak yapıyorlardı. Garip bir teşhir yöntemi olmakla birlikte etkisiz olduğunu söylemek benim açımdan olanaksızdı. Sustuk. “Muazzez sen misin?” diye sordum. “Değilim.” dedi hırıltılı bir sesle. Değildi, sadece bir anlığına o olsun istemiştim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © chaotica, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |