..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Matematiğe, yalnızca yaratıcı bir sanat olduğu sürece ilgi duyarım. -Godfrey Hardy
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Günlük Olaylar > Hakan Yozcu




29 Haziran 2012
Cezaevinde Tiyatro  
Hakan Yozcu
Gerçekten de hayatlarını dört duvar arasında geçiren kader mahkûmları için çok anlamlı bir isim Gündoğdu. Çünkü onlar hep dört duvar arasındalar ve gün bu dört duvar arasına hiç geçmiyor neredeyse. Hep karanlık, hep acı, hep hüzün… Onları bu acıdan, bu karanlıktan, bu hüzünden bir nebze de olsa kurtarmak gerekti. Onların da insan olduklarını, ruh taşıdıklarını, duyguları olduklarını ve birer kalp taşıdıklarını hissettirmek lazımdı.


:AGGA:

Lefkoşa Merkezi Cezaevi Mahkûmları 1 Nisan 2012 tarihinde yönetmenleri İzel Seylani önderliğinde bir tiyatro kurdular. Bu tiyatroya da anlamlı bir isim buldular. Gündoğdu Tiyatrosu.
Gerçekten de hayatlarını dört duvar arasında geçiren kader mahkûmları için çok anlamlı bir isim Gündoğdu. Çünkü onlar hep dört duvar arasındalar ve gün bu dört duvar arasına hiç geçmiyor neredeyse. Hep karanlık, hep acı, hep hüzün…
Onları bu acıdan, bu karanlıktan, bu hüzünden bir nebze de olsa kurtarmak gerekti. Onların da insan olduklarını, ruh taşıdıklarını, duyguları olduklarını ve birer kalp taşıdıklarını hissettirmek lazımdı.
İşte tam bu noktada sahneye İzel Seylani çıktı. Farklı düşünceleriyle, çizgi dışı hareketleriyle, kimilerine öre uçuk kaçık, kimilerine göre kahramanca projelerle çıktı er meydanına.
Örneği Avrupa’da yaşanmıştı, Türkiye’de yaşanmıştı. Kuzey Kıbrıs’ta da denenmiş ama başarıya ulaşamamıştı. Neydi bu proje?
Kader Mahkûmları dediğimiz hapishanede yaşayan, suç işlemiş ve çeşitli kişilerle sanat yapmak, tiyatro yapmak ve onlara bu türü tanıtıp sevdirmek. Olur muydu bu? Denemekte fayda vardı.
     İzel, yüreklilikle çıktı. Gerekli makamları ziyaret etti. Beklenen onay hemen çıktı. Çünkü İçişleri Bakanı Sayın Nazım Çavuşoğlu da bu tür projelere çok sıcak bakan biriydi. Belki de kendisinin edebiyatçı olması bu onayı daha da çabuk gerçekleştirmişti. Olaya çok sıcak batı Sayın Bakan. Her türlü yardım ve desteği sağladı. Gerisi teferruattı.
İzel, hemen mahkûmlarla çalışmalara başladı. Hapishanenin Uzman Psikoloğu Sayın Sevil Dahlameroğlu ile mükemmel bir ikili oluşturdu. Her şeyi masaya yatırdılar. Artılar, eksiler bir bir konuşuldu. Ve sonuca gidildi.
     “Barış” adlı oyun sahnelendi. Hem de hapishanede. Koridorlarda. Seyircilere özel izin çıktı. Olur muydu olmaz mıydı? Herkes merak içindeydi. İsteyince oluyormuş demek. Hem de pek güzel oldu. Mahkûmlar büyük bir heyecanla, istekle ve keyifle oynadılar. Hapishaneden barış mesajları verdiler. Bütün basın bu olayı anlattı günlerce…
“Bitti mi?” denildi. Sadece bir defaya mı mahsustu. Yaptık oldu ve bitti düşüncesi mi hakimdi? Birileri bir şey yaptık demek için şov mu yapıyordu? Kendilerini ispat etmeye, göstermeye mi çalışıyordu?
Hayır. Hiç de öyle değil. Proje sağlam temellere dayandırılmıştı ve akıcı bir üslupla da devam ediyordu.
İzel Seylani bu sefer aynı oyunun devamı niteliğinde bir oyun yazdı. Savaş aleyhtarı e yine barışı, birlik beraberliği, insan sevgisini ön plana alan Kitabe-i Seng-i Mezar oyununu yazdı. Başlık bana hemen Orhan Veli’nin ünlü “Hiçbir şeyden çekmedi, ayağındaki nasırdan çektiği kadar, öyle şikâyeti falan da yoktu or not tubi or nottan yazık oldu Süleyman Efendi’ye”
Belki bu şiirle bir alakası yoktu oyunun ama yine de ilgi kuramadan edemiyor insan. Çünkü yaşam boyu yapılan bir hata size çok pahalıya mal olabiliyor. Ve o hatadan çektiğiniz kadar hiçbir şeyden çekmiyorsunuz. Kim bilir bu mahkûmlar da nelerden çekmişlerdir. Birçoğu da günahsız yere içerdedir. Kim bilir?
     Gündoğdu Tiyatrosunun amacı, dört duvar arasındaki mahkûmların, mazgal deliklerinden nefes alırken psikolojik ve ruhsal olarak özgürleştirilmesi ve günlük yaşantının insanileştirilmesine bir pencere açabilmektir diye söz ediliyor broşürde. Yaratıcılık ve birlikte çalışma genel ilke olarak benimsenmiş.
     İzel Seylani dikkat çekmek istediği noktaları ise şöyle sıralıyor:
     Toplumumuzda “suçlu”      olarak damgalanan insanların      “suçlu” yerine “suç işlemiş” olarak kabul görmesine vurgu yapmak ve potansiyel suçlu diye bir kavramın yanlış olduğunu, cezasını çekmiş her bireyin yeniden toplumun bir parçası olacağını vurgulamak,
     Mahkûmların topluma kazandırılması kavramının ancak cezaevi dışındaki dünyanın temel dinamikleri ve yaratma, geliştirme, paylaşma, birlikte üretme gibi değerlerin onlara aşılanmasıyla mümkün olabileceğini göstermektir.
İzel, düşünceleriyle etkiliyor insanları. Çünkü ben de ondan etkilenen kişiler arasındayım. Topu topu iki kez görüştük, konuştuk. O kısa süre içinde öyle bir ikna ediyor ki sizi şaşırıp kalıyorsunuz. Çünkü ona inanıyor ve güveniyorsunuz.
Neticede Gündoğdu tiyatrosu duvarlar arasından güneş ışınları gibi çıkıverdi. Gönlümüzü, ruhumuzu aydınlatıverdi. Sanatın yerinin, mekânının, dilinin, dininin, renginin olmadığını gösteriverdi.
Cezaevi koridorlarında alkışlar gökyüzüne çıktı. Koridorda iğne atsanız yere düşmeyecekti. Bu sefer, geçen defakinden daha kalabalıktı. Daha çok seyirci vardı. Ve herkesin gözünün içi gülüyordu. Oyun sonunda herkes ayaktaydı ve herkes elleri yırtılırcasına, patlarcasına alkışlıyordu. Çünkü zor denilen görev başarıyla tamamlanmıştı.
Oyundaki tüm tasarımlar mahkûmlar tarafından yapılmıştı. Kostüm ve aksesuarlar çok basit malzemelerden elde edilmişti. Karton, tahta, kâğıt gibi cisimler kullanılmıştı hep. Efektler ağız ve ellerle yapılıyordu. Dekor zaten aranmıyordu burada. Buranın kendisi bir dekor değil miydi zaten?
Oyun görevi şöyle yapılmıştı: Aksesuar tasarım uygulama- Özgür Atakerler, Kostüm tasarım uygulama: Hasan Çapan, Oyunda rol alanlar: Akın Ulu, Erkut Latif, Hakan Karadeniz, Emre Keçecioğlu, Mehdi, Fırat Başak, Ahmet Can, Moohammed Abbas, Serkan İpek.
Oyun başlamadan önce seyirciyi hazırlamak amacıyla Akın Ulu kendi yazdığı bir şiiri okudu. Etkilenmedim desem yalan olur. Duygu yüklü bu şiir, dört duvar arasında yaşayan bu insanların hayata bakışlarını dile getiriyordu. Bu şiiri burada sizinle paylaşmak istedim. Akın Ulu’ya bunu dediğimde gözleri ışıl ışıl etti. Saygılı bir eda ile “Siz bilirsiniz” dedi. Ve arkasından ekledi. “Burada en büyük eksikliğimiz kitap. Bizlere kitap bağışı yapmalarını sağlayamaz mısınız. Çünkü burada insanın en büyük arkadaşı kitaplar oluyor. Onlar sayesinde yaşama tutunuyoruz. Lütfen bize kitap göndersinler. Bunu duyurabilirseniz çok memnun olurum.”
Ben de söz verdim ve duyuruyorum. Lütfen okuduğunuz kitapları kaldırıp atmayın. O kitapları cezaevine bağışlayın. Kitapevleri ellerindeki fazla, eski kitapları buraya bağışlayarak değerlendirsin. Herkes bunu yaparsa orada büyük bir kütüphane olur. Ve bu kitaplar o insanların dünyasını aydınlatır. Onların tekrar topluma faydalı bireyler olmasını sağlar. Böylece bunda sizin de katkınız olur. Lütfen, bu sesi duyun ve bu sese kulak verin…
Akın Ulu’nun şiiri:
“Mahkum ve sanat, demeyin bana, çok tezat
Geldi geçti buralardan çok üstat
Çoğu da zindanlardan doğdu heyhat
Burada ne vakit geçer ne de saat
Oysa dışarda gümbür gümbürdür hayat
İş güç olmasa da yatılmaz burada rahat
Burnunda tüter ana, baba, hanım, bir de evlat
Okuman yazman varsa yoldaş olur sana edebiyat
İzel Hocam kaleminden kan damlat
Bir dahaki oyununda esareti anlat
Herkes sussa da susmaz sanatçı ve sanat
Geldin ve gördün mahpusluk zor zanaat…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın günlük olaylar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Denizli Türk Dünyası Şairleri Buluşmasının Ardından
ve İlk Bölüm Yayınlandı
ve İlk Bölüm Yayınlandı
Beşik Gibi Sallandık
Olcay Kıraç İle Kıbrıs Sorunu
Adanalıyık Allah’ın Adamıyık
Ayhan Menteş Hoca’mızın Ardından
öğretmene Verilen Değer Her Şeye Değer
Hatay Gezisi
3. Dünya Savaşı mı?

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sessizliğin Hikayesi Üzrine
İnciraltı Şairleri
Bir Bahar Bekliyorum Üzerine
Meseller ve Kurucuova Ağzı
Meseller ve Kurucuova Ağzı
Her Şey Gülüşünde Saklı
Cevahir Caşgir’den "100süz Şiirlerim"
Orhan Pamk'un "Kar" Romanı
Boyacı’ya Büyük İlgi
"Bitemeyen Proje" Üzerine

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Vakit Gelince [Şiir]
Kara Güzel [Şiir]
Hayallerim [Şiir]
Gönlümün Tacısın Yar [Şiir]
Kurban Olurum [Şiir]
Acı Ektim [Şiir]
Nerdesin? [Şiir]
Yüreğimde İhtilal Var [Şiir]
Hayat Seni Çözemedim [Şiir]
Helallik İstiyorum [Şiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doğumluyum. Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldum. 20 yıl çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptım. Uzun yıllar Yenivolkan ve Güneş Gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. Şu an Habearkıbrıslı ve Güncelmersin Gazetelerinde yazıyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazılarım yayınlanıyor. Şiir, öykü ve tiyatro oyunları yazıyorum. Bu alanlarda çeşitli ödüllerim var. Kendime ait basılmış "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Başka" isimli iki adet öykü kitabım var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yıl Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinde bulundum. Halen Başbakan Yardımcılığı Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlığı'na bağlı Müşavirim.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.