Egoistlerin en güzel yanı başkaları hakkında konuşmuyor olmaları. -Lucille S. Harper |
|
||||||||||
|
Doğduğun gecenin yağmuruna ve soğuna dayandın. Sabah seni bulduğumda altı kardeşin melek olmuşlardı, annen üşüyor, titriyor ve seni ısıtmaya çalışıyordu. O küçük çalılığın bu kadar korumasız olacağını bilemezdi ki... Ümran teyzenle kocaman bir kutuyu kalın poşetlerle kapladık annenin olduğu çalının altına yerleştirdik ve annenin girmesi için dil döktük. İki gün sonra seni ve anneni orada kutuya girmiş görmek öyle güzeldi ki... Her sabah ilk işim yanınıza gelip annene süt ve su vermekti. Ve yaşadığını görmek. Rüzgar ve yağmur kutunuzu yıpratınca yenisini yaptık. Ama fırtınalı bir gecede gözüme uyku girmedi, sabah olunca seni bulamamaktan korkuyordum. Sabah oldu, kutunuzun yanına gittim, uçmuştu... Ama annen seni bir kez daha kurtarmış, bir kenarıya çıkarmıştı. Bu kez demirbaşa kayıtlı bir masa çaldık, ondan destek alarak daha sağlam bir yuva yaptık. Sen onun içinde büyüdün. Yirmi günlük yoktun içinden hırrrr havvv sesleri çıkardığında. Bir aylık olmana yakın çıkmaya başladın kutudan. Kantinden sizin içi yalvar yakar aldığım yemek artıklarından da yemeğe başladın. Korkut ve Asal amcaların da hemen kabullendiler seni, yemeğine dokunmadılar, bir kenarda beklediler yemeni... Annen de çok iyi bakıyordu sana. Ben hayatımda anneliğin bu kadar yakıştığı bir canlı daha görmedim. Hızla büyüyordun, paytak paytak yürüyor, köpek amcalarınla, oradaki küçük çocuklarla oynuyordun. Parazit hapını da yutturmuştum. Fotoğraflarını çekip facebook a koydum, yuva arıyor diye. Bir ay daha annesini emecek sonra yuva bulmamız lazım dedim. Yüzlerce insan beğendi fotoğraflarını. Yorumlar yaptılar, ne güzelsin, ne şirinsin dediler. Ama tek birisi ben ona ihtiyacı olan yuvayı veririm demedi. Büyümeye devam ettin. İki aylıktın, tüylerin dökülmeye başladı, kaşınıyordun ve ufak yaralar açılmaya başlamıştı, tıpkı korkut ve asal amcan gibi. Uyuz başlangıcıydı. Ümran teyzenle hepinize ilaç yaptık, önce canın yandı, bağırdın, içimizi parçaladın. Ama hızla iyileşince çok sevindik. Bir kaç dakikada pati vermeyi öğrendin, çok akıllı olduğunu gösterdin. Hani o malum gecenin öncesi, size aldığım mamaları getirince konuşmuştum senle hatırlıyor musun ? Yemek yüzünden annene hırlayınca da kızmıştım. Gece yarısını yeni geçmişti telefonuma senin adınla kaydettiğim Rezzan ablan aradığında. Seni birinin ezdiğini söylüyordu, alıp bir veterinere götürmüşler, yüz lira almış veteriner ve yediyüz lira verirseniz ameliyat ederim, karar verip yarın sabah gelin demiş. Yine sabahı nasıl ettim bilmiyorum, üstelik günlerdir de uykusuzdum. Rezzan ablanla buluştuk, taksiye atladık, senin olduğun veterinere gittik. Sözde bahçe olan küçük beton bir yerde, sırt üstü, duvara dayalı yatıyordun, acı çektiğin ve korktuğun belli oluyordu. İlk kez yanlızdın üstelik canın yanıyordu. Yanına gelice eğildim, beni tanıdın ve beni her gördüğünde yaptığın gibi çiş kaçırdın. Sana orada geçecek, seni bırakmayacağım dedim hatırlıyor musun. Ve kucakladığım gibi çıkardım oradan, sana hiç bir şey yapmayan, iç kanaman olabileceği halde tek başına betona atan paragöz veterinerden kurtardım ve sen iyi olunca onunla da ilgileneceğimi söyledim. Önceliğim sendin. Murat amcana götürdüm, muayene etti, bacağındaki kırık için röntgen istedi, başka bir veterinere gidip çektirdik röntgenini, canın çok yanıyor ve ağlıyordun, tek yapabildiğim sarılmak , burnundan öpmek ve geçecek demekti. Murat amcan röntgene bakınca kırığının ameliyatsız düzelmeyeceğini söyledi. Günlerden cumartesiydi. Bir kaç arkadaşımı aradım, belediyenin hastanesine götürmemi söylediler. Yine Ümran teyzen yetişti imdadımıza, bizi alıp hastaneye götürdü. Hafta sonu kos koca hastanede kimse olmuyormuş. Seni güvenlikçi abinin yardımıyla bir kafese yerleştirdik, önüne mama ve su koyduk. Murat amcanın yaptığı ağrı kesici biraz rahatlatmıştı, bir gün kadar etkisi sürer demişti. Yine burnundan öptüm, iyileşeceksin ve ben gelip seni alacağım dedim, yanından ayrıldım. Hem fiziksel hem ruhen tükenmiştim, Ümran teyzenin taktığı serumla toparlanmaya çalıştım, aklım hep sendeydi. Pazartesi hastanedeki doktorlarla görüştüm ameliyat olacağını söylediler. Çarşamba günü senin olduğun yere yakın sayılacak bir hastanedeyim, annem de yanımdaydı, kan vereceğim için açtım, işlemlerle uğraşıp işim bitesiye öğlen olmuştu ve benim tek istediğim çıkıp yanına gelmek ve iyi olduğunu görmekti. Annem aceleciliğime kızdı, aç ve hasta halimle kendimi zorlamamı istemiyordu. Anneler hep aynı anlayacağın bıdık, seninki nasıl seni düşünüp koruyorsa benimki de beni düşünüyor. Ama o da beni iyi hissettirecek olanın seni iyi görmek olduğunu bildiğinden engel olmadı. Onunla beraber geldik yanına hatırlıyorsun değil mi ? Ameliyatının ertesi günüyü, bacağın tamamen alçılıydı. Kulağında küpe vardı. Kısıraştırmışlardı aynı zamanda. Yine öptüm seni ve iyileşeceksin, ben gelip alacağım seni dedim yanından ayrılırken. Sürünerek benimle çıkmaya çalışman içimi parçalasa da orada kalıp iyileşmen gerekiyordu. Doktorunla konuştum, ne zaman alabiliriz, sahip bulmaya çalışacağım dedim. Ne dese beğenirsin, iyileşeceğini nerden biliyorsun dedi, ben de biliyorum, ne kadar azimli bir çocuk olduğunu görmüyormusunuz diye yanıtladım. Seni tanımıyordu. Neredeyse bir aya yakın o kafeste kaldın, her gün arayıp durumunu soruyor, sokağa bırakmamalarını, gelip alacağımı söylüyordum. Sanırım epeyce bıktırdım oradakileri. Oraya giden dostlardan da iyi haberlerini aldıkça seviniyordum. Sahip aramak için yeni bir ilan hazırladım. Tüm hikayeni, doğduğun günden beri çektiğim fotoğraflarını ekledim, mümkün olduğunca çok insana ulaştırmaya çalıştım. Hiç tanımadığım bir sürü insan yardımcı oldu ilanını paylaşarak. Bir çok insan iyi dileklerini yazdı yorumlara. Ama kimse aramıyordu. Sonra bir bayan aradı, defalarca uzun uzun konuştuk. Kızıyla yaşıyordu, kızı da hayvan severmiş. Beş yaşında bir boxerları varmış. Sana da seve seve bakacağını söyledi. Öyle iyi şeyler söylüyordu ki, sana güzel bir yuva vereceğine emin olmuştum, çok sevinçliydim. Sonra bir kaç telefon daha geldi seni almak isteyenlerden, ben sahiplenildi, iyi bir ailesi olacak deyice de sevindiler. Hastaneden çıkma zamanın gelmişti, sabahtan yanındaydım, seni sokağa bırakacaklarından korkuyordum, çünkü öyle demişlerdi. Beni görünce çok sevindin ama seni ayakta görünce ben daha çok sevindim. Hemen yanımda getirdiğim tasmayı taktım, çıkardım seni o kafesten. Hüseyin abinin gelip bizi almasını beklerken çimlerin üstünde oturduk, sen sevinçten yuvarlanıyordun, ben de çok mutluydum, hem iyileşmiş hem de güzel bir yuva bulmuştun. Hüseyin abin gelip bizi aldı ve yeni evine gittik. Evin köpeği seni çok iyi karşıladı, sen de sanki kırk yıldır o evde yaşıyormuşsun gibiydin. Hemen bir oyuncak buldun, yatıp oynamaya başladın. Müstakbel annen ve ablanla konuştuk, onlar da çok mutlulardı, onlara gece gündüz arayabilirsiniz dedim, içim rahat bir şekilde sana öpücük kondurup ve görmeye geleceğime söz verip ayrıldım yanından. Seninle ilgili bu güzel haberi de herkesle paylaştım, insanlar çok sevindiler, alan aileye dualar ettiler. Bir iki saat sonra telefon geldi annenden, banyo yaptırmışlardı, mis gibi olmuştun, kasaptan kemik almışlar kaynatıp vermişlerdi. Çok uslu olduğunu, çok güzel olduğunu hiç bir sorun olmadığını söylediler. Ertesi gün aradığımda ishal olduğunu söylediler, zaten seni aldığımda görmüştüm, biraz yiyeceklerine dikkat edin düzelir dedim. Bu arada tuvaletini balkondaki gazeteye yapmayı hemen öğrenmişsin. Her şey yolunda gidiyordu. Ertesi gün telefon ettiğimde iştahının çok iyi olduğunu, bol su içtiğini, sanki o aile ile yıllardır berabermişsin gibi hissettiklerini söylediler. Aradan bir iki saat geçtiğinde onlardan telefon geldi. Annen ishalinin devam ettiğini ve kan olduğunu, kanlı ishal olabileceğini söyledi. Beynimden vurulmuşa döndüm. Hemen veterinere götürün dedim. Ne dese beğenirsin kendi köpeğini bile götüremediğini yirmi gün sonra maaş alınca götüreceğini söyledi. Durumu yokmuş. Bir tek karma aşın yapılacaktı, bana onu da yaptırıp verseydin dedi. Ben de seni onlara zorla vermediğimi, köpek besleyen biri olarak bir köpeğin ihtiyaçlarını bildiklerini ve bunu karşılayabilecekleri için seni sahiplendiklerini düşündüğümü söyledim, ama faydası yoktu. Oraya yakın bir veterineri aradım, bilgi verdim ve gerekeni yapmasını istedim, ailenin şu an için durumunun olmadığını ama gerekirse ben yardımcı olacağımı söyledim. Saat daha akşam yediydi bu görüşmeler olduğunda. Tekrar anneni aradım, veterineri söyledim götürün dedim, ablası yorgun şimdi götüremez yarın götürür dedi. Ne arabam vardı, ne param gelip seni alıp doktora götürecek , üstelik de hastaydım. Beklemekten başka çarem yoktu. Yine senin boşluğunla dolu bitmeyen bir gece... Ertesi gün sabahtan aradım ablanı, işi varmış, öğleden sonra götürecekmiş seni. Gidince veterinerden aramasını istedim. Veterinerle konuştum, kan tahlilinde değerler kötü, ateşi var ve lenf bezleri şişmiş dedi, kene ısırığından geçen bir enfeksiyonun yaygın olduğunu, o olabileceğini ama kanlı ishali de elemediğini söyledi. İki iğne yapmış ve bir antibiyotik yazmış. Sonraki iki üç gün ishalin düzelmeye başlayınca ve genel durumun da iyi olunca derin bir oh çektim. Sonra annen(!) aradı, şehir dışına çalışmaya gitmişti, seni de kendi köpeğiyle ablana bırakmıştı. Ablanın da yazlık bir yerde iş bulduğunu, gideceğini, kendi köpeklerini annanesine bırakacaklarını seni gelip almamı söyledi. Bunun oyuncak olmadığını, senin başka bir yuva bulmana engel olduklarını söyledim, ama kimin umurundaydı. Veteriner masrafını da ödemeyeceklermiş. Bir de üste çıkıp sokakta kalmasın diye aldım demezler mi... Neyse onlarla ilgili sıkma canını, insanlar böyledir. Ertesi gün seni almaya gideceğimde yine hastaydım, Ümran teyzen acile götürdü beni, sonrasında toparlandım, çünkü seni bir an önce almam lazımdı. Yine Ümran teyzen yardım etti, arabasıyla gittik aldık seni. Önce onların eve uğradık, ev sahibimden gizli sokmam gerekiyordu seni eve, köpek istemediğini söylemişti, halden anlayacak bir insan da değildi. Bu arada ilanını yeniledim. Sağolsun Nida ablan da hayvansever gazetesinden geçti ilanını. Kedilerimle çok iyi anlaşmıştın, kediş zaten köpekleri çok sever. Xanax başta biraz tısladı ama sonra kabullendi seni. Herkül de dört aylık, tıpkı senin gibi. İlk iki gün çekinse de senden sonra oynamaya başladınız. Sizi izlemek öyle keyifliydi ki... Sonra bir bayan aradı, beş yaşında kızı varmış, hafta sonu seni alıp nasıl geçineceğinize bakmak ve olursa da seni temelli evlat edinmek istediğini söyledi. Daha önce on yedi yaşına kadar yaşayan bir köpeği olduğunu söyleyince ve dolaylı da olsa tanıdığım, takibini yapabileceğim biri olduğundan, olur dedim, ertesi sabah seni ona götürecek kişiyi de bulunca bir kez daha sevindim. Sonra sana gittiğin yerde buradaki gibi uslu olmanı tembihledim. Akşam telefon geldi seni alacak bayandan. Kızın babası yavru golden almış, yazlığa gidince görmüş, çocuk köpeği sevmiş, çok istemesine rağmen seni alamayacakmış. Bu arada hastaneye yatmak için haber bekliyordum, seni sahiplendirmeden haber gelecek diye ödüm kopuyordu. Ev sahibi kapıya dayandı, köpek almışsınız diye, “almadık, iki gün kalacak” dedim ama kedilerime de laf söyleyince, “çıkacağım” deyip kapıyı yüzüne çarptım. Bu senin yüzünden kaçıncı kavga ettiğim insan oluyor sayısını unuttum. Olsun, yeter ki sen iyi ol. Zaman tükeniyordu, ve hiç kimse aramıyordu. Umudum da tükenmeye başlamıştı, ama sana belli etmemeye çalışıyordum. Pazar gecesi, yani seni aldığım yere, annenin ve dayılarının yanına bırakacağım sabahtan önceki gece geç saatlerde telefonum çalmaya başladı. Defne ablan ilanını haysev’in sayfalarında geçmiş bir kez daha. İstanbul’dan arayanlar oldu, hatta Antakya’dan. “Gönderemem” dedim, “bir hafta sonra bakamıyorum, şu problemim çıktı, bu oldu, derseniz naparım, nasıl gelip alırım” dedim. İlanının altıla bilen bilmeyen yorumlar yazmış, beni suçlayanlar, bana hakaret edenler, seni bırakacağım için söylemediklerini bırakmamışlar, umurumda değil, çünkü senin de umurunda olmadığını biliyorum. Senin, senin için ne hissettiğimi ve neler yaptığımı bilmen yetiyor bana. Bu süreçte sürekli Defne ablanla telefonlaştık. İzmir’den seni isteyen ama sonradan aslında tek derdinin insanlara kendini göstermek olduğunu anladığımız kişiye vermek istemedik seni. İnsanlarla uğraşmak öyle zor ki, bir sürü mesajdan sonra artık bu durumu sürdüremeyeceğime karar verdim, ne suçlamaları kaldıracak, ne cevap verecek, ne de seni kullanıp popüler olmaya çalışan insanlarla uğraşacak gücüm kalmamıştı. Defne ablana “ilanı kaldıralım, annesinin yanına götüreyim, orada diğerleriyle ilgilendiğim kadar onunla da ilgilenirim, insanların elinde oyuncak olacağına böylesi daha iyi olur” dedim. Sonra Defne abla’nın aklına bir fikir geldi, seni ona verip veremeyeceğimi sordu, güzel bir çiftlikte bir sürü kedi ve köpek arkadaşınla yaşayacaktın. “İçine siner mi?” diye sordu, “tabi ki…” dedim. Tek sorun senin İzmir’den Ankara’ya nasıl gideceğindi. Savaş abi’ne ulaştım, şansın ilk kez yaver gitmişti, pazartesi gecesi İzmir’de olacak ve sonra da Ankara’ya geçecekti. Anlaştık, gelip seni alacaktı. Ancak aracı sorun çıkarınca gece 2:00’de aradı ve sabah gelebileceğini söyledi. Sabah hastaneye yetişmem gerektiği için gecikmemesini rica ettim. Seninle son gecemizdi, ve umarım seni düşünerek uykusuz geçirdiğim son gece. Sabah Savaş abin geldi, seni arabada bir kafese yerleştirdim kendi ellerimle, girmek istemedin önce, sonra öpücük kondurdum her zamanki gibi burnunun ucuna, sevdiğin pelüş eşşeği de yanına koydum, uslu olmanı tembihledim, “seni yine göreceğim, kendine iyi bak” dedim. Aynı arabaya bindim annemle birlikte, Savaş abin söz verdiği gibi beni hastaneye yetiştirdi. Arabanın arkasından el salladım, “yolun açık olsun oğlum”. Yolculuğun biraz uzun sürdü, Antalya’da Jale ablanla tanışmışsın, yolda da hiç yaramazlık yapmamışsın. Cuma gecesi ulaştığının haberini alınca derin bir oh çektim. Sonra eski ablan, yeni annen Defne hanım’la telefonlaştık, ilk görüşte birbirinizi ne kadar çok sevdiğinizi anlattı, tüm tüylerim diken diken, gözlerim biraz buğulanmış bir şekilde dinledim onu. Birkaç gün veterinerde kalıp kontrollerin yapılacak oradan da bir sürü arkadaşının olduğu yeni evine gidecektin. Fotoğraflarını ekledi Defne annen. Artık senin büyümeni fotoğraflardan izleyeceğim, mutluluğunu fotoğraflardan göreceğim, ama belli mi olur, bakarsın bir gün çıkıp yanına gelirim seni görmeye, yine çiş kaçırışın belki sevinçten, sahi hatırlar mısın beni ? Yoksa hayatının zor geçen ilk dört ayı ile birlikte beni de unutmuş olur musun ? Varsın unutmuş ol beni, yaşadığın tüm kötü şeyleri unut, uyurken rüyanda seni çocuklar gibi ağlatan her şeyi unut, yeni ve güzel bir hayata başlıyorsun, sadece hatırla, sen çok inatçı bir çocuksun, her şeye rağmen hayata tutunan. Şimdi o tutunduğun hayatın nimetlerini toplama zamanı. Çok çok sev, çok çok sevil ve hep iyi ol… ve gittiğin yerde sevdin, sevildin. Ama kalbin bir yılı tamamlayamayacak kadar hastaymış, yanına gelip seni bir kez daha burnundan öpmeme izin vermedi. Seni yine göreceğime söz vermiştim, sözüm duruyor... Gittiğin yerde bekle beni, çok uzatmaz gelirim yanına... Bu mektubu yazdığımda yeni yuvana yola çıkmıştın... Yanına geldiğimde kulağına fısıldayacaktım yazdıklarımı, ama sen beni bekleyemeden uçup gittin. Mektubun sonunda da söylediğim gibi, gittiğin yerde mutlu ol, melekler okşasın başını...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © sonsuz travma, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |