Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant |
|
||||||||||
|
Bugünlerde, “76 cezaevinde 10 bin tutuklu ve hükümlü açlık grevinde.” deniyor. Hem de istemleri elde edilinceye değin geri dönüşü yokmuş. İstemlerini, gerekçelerini tartışmayacağım. Harfiyyen haklı ya da haksız olduğunu varsaysak bile şu anda beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren insanların yaşamı ve yaşamın yeniden nasıl üretileceğidir. Ölüm ve ölüler yaşamı üretemez. Kimse ardında bıraktığı ünden, mücadeleyi bilediğinden, keskinleştirdiğinden falan söz etmesin sakın. Eğer bu doğru olsaydı, insanlık, egemenlerin acımasızca yok ettiği nice düşünür ve devrimcinin yok oluşundan ders çıkarır,dünya daha yaşanılası olur ve bugün ölümden medet ummazdı kimse. Kesin düşüncem şudur ki, KİTLESEL açlık grevleri ya da ölüm oruçları bir mücadele yolu olamaz. Neden olamaz? Yıllardır, insan canının nasıl önemsiz olduğu, binlerce kez kanıtlanmış bir ülkede, insanların sorgusuz sualsiz bombalandığı, savaşa sürüldüğü bir ülkede, cezaevlerinde insanların ölüme yatması hangi devletin umurunda olacaktır? O devlet ki yakın tarihte, cezaevlerinde elleri kolları bağlı insanları cayır cayır yakıp adına “Yaşama dönüş operasyonu” demiştir. Ayrıca sormak gerekir: 10 bin bireyin tek tek rızasıyla mı alındı bu açlık grevi kararı? Öyle olduğu öne sürülürse, bu inandırıcı bir yanıt olur mu? Yalnızca kendi ömrümüzde tanık olduğumuz bu tür eylemlerden edindiğimiz deneyimimiz capcanlı dururken, örgüt politikaları ve kararlarıyla oluşmadığına bizleri kim inandırabilir? Bu kararları alan örgüt yönetimleri, liderleri, neden bireysel olarak örgütlerini temsilen, kendileri bu tür eylemleri yapmazlar da en ilkel cezaevi koşullarında yaşam savaşımı veren, sağlıkları zaten bozulmuş gencecik üyelerini topyekün eyleme katmaya ve onu sürdürmeye zorlarlar? O insanların doğru ya da yanlış, davalarına olan inançlarını, onların tek tek rızasını almadan sömürmek değil midir bu? Diyelim ki büyük çoğunluk rızasıyla katıldı, kitle psikolojisinin sürüden ayrı düşmek durumunda oluşan cezalandırma biçimlerinin bundaki rolünü sorgulamak gerekmez mi? Daha önceki açlık grevlerinde ölenlerin ailelerinin, sakat kalanların bugünkü durumu, düşünceleri topluma yansıtılmakta mıdır? Hangi canlının yaşamı, ölmeye yatmak üzere kurgulanmıştır? Hangi canlının DNA’ları, ille de ölüm için dizgeselleştirilmiştir? Ölüm kaçınılmazdır ama yaşama dürtüsüdür baskın olan. Hangi ana baba gencecik evladının ölüme koşuşuna rıza gösterir? Hayır!... Devrimci kadınlar ve erkekler... Bin kere hayır!... Yüz binlerce hayır!... Devrimci mücadele, sosyalizm mücadelesi, körü körüne ölüme koşmak/koşturulmak değildir. Bu mücadele, yaşamı, yaşayarak savunmak, düşmana inat yaşamak ve savaşmak, yaşamı yeniden ve yeniden, daha yaşanası, emekten, özgürlükten, eşitlikten yana üretmektir. Binlerce genç insanın, yaşamdan her gün yeni dersler çıkartarak onu yoğurmasının, biçimlendirmesinin, deney aktarımının önünü ölümle kesmek, devrimci mücadele olamaz. Bu yöntem, eşitlikten, emekten, özgürlükten korkanların ekmeğine yağ sürer ancak. Ölüm kutsatılarak, ölümü kutsayarak devrimci politika üretilemez. Türkiye’de solun, tüm sorunları ve savaşım yollarını, gerçekliğiyle görüp saptamasının zamanı geldi geçiyor. Duygu sömürüsüne izin vererek, mahalle baskısından korkarak yanlışa kan vermek bizlere yakışmaz. Cesur olmalıyız. Bazen, doğruları haykırmak, ölüme yatmaktan daha zor olsa bilse. 10 bin genç insan yaşamalıdır. Yaşamın ve mücadelenin kendisi ve onların kendi özel yaşamları, yeni dersler çıkararak, hep daha doğruya ve iyiye koşarak yaşamaya çağırıyor onları, ölüme değil. Bizler, yaşamı savunuruz ve yüceltiriz, ölümü değil... Vildan Sevil 19.10.2012
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |