..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Kesinlikle Karşıyım! > Vildan Sevil




19 Ekim 2012
Kitlesel Açlık Grevleri Ya da Ölüm Oruçları Bir Mücadele Yolu Olur Mu?  
Ölüm ve ölüler yaşamı üretemez.

Vildan Sevil


Hangi canlının yaşamı, ölmeye yatmak üzere kurgulanmıştır? Hangi canlının DNA’ları, ille de ölüm için dizgeselleştirilmiştir? Ölüm kaçınılmazdır ama yaşama dürtüsüdür baskın olan.


:ACIF:
Ölüm oruçları, açlık grevleri, solun politik mücadelesinde, zaman zaman başvurulan, çoğu kez de buna katılan insanların ölümü ve sakat kalmasıyla sonuçlanan, mücadele edilen gücün gerilemesinde ise fazla etkili olmayan eylem biçimleri olarak gündeme gelir. Bu yöntemin geçmişi, XX.yüzyılın başında; İngiltere’de kadın hakları savunucuları, sufrajetlere dayanır. Sonra yüzyıl boyunca, şiddete dayanmayan ama kendi bedenine şiddet uygulayarak amaca varmayı deneyen bir yöntem olarak çeşitli ülkelerde, kişiler ya da küçük gruplar halinde uygulanmıştır.
Bugünlerde, “76 cezaevinde 10 bin tutuklu ve hükümlü açlık grevinde.” deniyor. Hem de istemleri elde edilinceye değin geri dönüşü yokmuş.

İstemlerini, gerekçelerini tartışmayacağım. Harfiyyen haklı ya da haksız olduğunu varsaysak bile şu anda beni ilgilendirmiyor.

Beni ilgilendiren insanların yaşamı ve yaşamın yeniden nasıl üretileceğidir. Ölüm ve ölüler yaşamı üretemez.

Kimse ardında bıraktığı ünden, mücadeleyi bilediğinden, keskinleştirdiğinden falan söz etmesin sakın. Eğer bu doğru olsaydı, insanlık, egemenlerin acımasızca yok ettiği nice düşünür ve devrimcinin yok oluşundan ders çıkarır,dünya daha yaşanılası olur ve bugün ölümden medet ummazdı kimse.

Kesin düşüncem şudur ki, KİTLESEL açlık grevleri ya da ölüm oruçları bir mücadele yolu olamaz.

Neden olamaz?

Yıllardır, insan canının nasıl önemsiz olduğu, binlerce kez kanıtlanmış bir ülkede, insanların sorgusuz sualsiz bombalandığı, savaşa sürüldüğü bir ülkede, cezaevlerinde insanların ölüme yatması hangi devletin umurunda olacaktır?

O devlet ki yakın tarihte, cezaevlerinde elleri kolları bağlı insanları cayır cayır yakıp adına “Yaşama dönüş operasyonu” demiştir.

Ayrıca sormak gerekir: 10 bin bireyin tek tek rızasıyla mı alındı bu açlık grevi kararı? Öyle olduğu öne sürülürse, bu inandırıcı bir yanıt olur mu?

Yalnızca kendi ömrümüzde tanık olduğumuz bu tür eylemlerden edindiğimiz deneyimimiz capcanlı dururken, örgüt politikaları ve kararlarıyla oluşmadığına bizleri kim inandırabilir?

Bu kararları alan örgüt yönetimleri, liderleri, neden bireysel olarak örgütlerini temsilen, kendileri bu tür eylemleri yapmazlar da en ilkel cezaevi koşullarında yaşam savaşımı veren, sağlıkları zaten bozulmuş gencecik üyelerini topyekün eyleme katmaya ve onu sürdürmeye zorlarlar? O insanların doğru ya da yanlış, davalarına olan inançlarını, onların tek tek rızasını almadan sömürmek değil midir bu? Diyelim ki büyük çoğunluk rızasıyla katıldı, kitle psikolojisinin sürüden ayrı düşmek durumunda oluşan cezalandırma biçimlerinin bundaki rolünü sorgulamak gerekmez mi?

Daha önceki açlık grevlerinde ölenlerin ailelerinin, sakat kalanların bugünkü durumu, düşünceleri topluma yansıtılmakta mıdır?

Hangi canlının yaşamı, ölmeye yatmak üzere kurgulanmıştır? Hangi canlının DNA’ları, ille de ölüm için dizgeselleştirilmiştir? Ölüm kaçınılmazdır ama yaşama dürtüsüdür baskın olan.

Hangi ana baba gencecik evladının ölüme koşuşuna rıza gösterir?

Hayır!... Devrimci kadınlar ve erkekler... Bin kere hayır!... Yüz binlerce hayır!...

Devrimci mücadele, sosyalizm mücadelesi, körü körüne ölüme koşmak/koşturulmak değildir. Bu mücadele, yaşamı, yaşayarak savunmak, düşmana inat yaşamak ve savaşmak, yaşamı yeniden ve yeniden, daha yaşanası, emekten, özgürlükten, eşitlikten yana üretmektir. Binlerce genç insanın, yaşamdan her gün yeni dersler çıkartarak onu yoğurmasının, biçimlendirmesinin, deney aktarımının önünü ölümle kesmek, devrimci mücadele olamaz. Bu yöntem, eşitlikten, emekten, özgürlükten korkanların ekmeğine yağ sürer ancak.

Ölüm kutsatılarak, ölümü kutsayarak devrimci politika üretilemez.

Türkiye’de solun, tüm sorunları ve savaşım yollarını, gerçekliğiyle görüp saptamasının zamanı geldi geçiyor.

Duygu sömürüsüne izin vererek, mahalle baskısından korkarak yanlışa kan vermek bizlere yakışmaz. Cesur olmalıyız. Bazen, doğruları haykırmak, ölüme yatmaktan daha zor olsa bilse.

10 bin genç insan yaşamalıdır. Yaşamın ve mücadelenin kendisi ve onların kendi özel yaşamları, yeni dersler çıkararak, hep daha doğruya ve iyiye koşarak yaşamaya çağırıyor onları, ölüme değil.

Bizler, yaşamı savunuruz ve yüceltiriz, ölümü değil...

Vildan Sevil
19.10.2012





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın kesinlikle karşıyım! kümesinde bulunan diğer yazıları...
N. Ç!.. N. Ç!.. N. Ç"ler!.. Hepimiz Tecavüzcüyüz!..
Geçmişin İzdüşümünde Bir Kısır Döngü
Erkek Egemen Toplumdan Erkek Dininin Egemen Olduğu Topluma
Cumhuriyetin Rövanşı Ya da Şeriata Doğru Adım Adım Mı?..
Kadın Sorunları, Piyasa ve Üreme Organlarımız/ (8 Mart Yazıları - IV)
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü"nden, Şapşal Şabalak Konserlere, Cicili Bicili Mağazalara // (8 Mart Yazıları – I)
2017’nin 8 Mart’ı Bu Ülkede Çığlık Çığlığa #hayır’dır
Savaş… Savaş… Savaş… Ölüm… Ölüm… Ölüm...
12 Eylül Vahşeti ve Davası Üzerine (I)
Demokratik Seçim Oyunu Oynayalım Mı?..

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Referandum Gününden Hoş Sedalar
30 Mart 1972 Kızıldere Katliamı (Dev, Baş İstiyor/ G. Akın)
Birgün Ben, Belki Bir Sığırcık Kolonisinin İçinde, Belki Yıldızlarla Birlikte Göklerde…
İzedebiyat Üyelerine Açık Mektup: Koşun, Face Dayatmasına Karşı Durun!..
İzedebiyat Yönetimine ve Üyelerine Açık Mektup
Teslis Sendromu >> Ücretsiz E - Kitap: Hulki Can Duru
18 Mart 1915. Çanakkale O Gün Geçilmedi. Ya Bugün?
Savcı Mehmet Kiraz, Şafak, Bahtiyar, Elif… ve Dün, Bugün, Yarın…
Sultanahmet"ten Femen Geçti Amma!.. Biz Ne Anladık Bu İşten?
Elsa"nın Gözleri, Yeni Bir Çeviriyle Şiir Dünyamızda = Hulki Can Duru: Fransızca Aslından Elsa"nın Gözleri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Duruşma [Şiir]
Dedem Düşlerime Giriyor [Öykü]
Çocukların Çığlığından Göklerin Tılsımına [Öykü]
Dolunayda Uyku Tutmaz [Öykü]
Oy Madimak, Madimak!.. Sen Artık Türkülerle Değil, Ateşlerle Anılmaktasın [Öykü]
İlk Sosyalist Muhtar Fevzi Ağabey [Öykü]
Düşselin Gerçeğinde, Gerçeğin Düşselliğinde [Öykü]
Ben Ölürken [Öykü]
Gece, Mehtap, Selene, Apollon ve Ben [Öykü]
Aşk"a Geldin, Hoş Geldin!.. [Öykü]


Vildan Sevil kimdir?

Koşuşturmaktan yoruldu. Altmışından sonra, çok yabancısı olduğu teknolojiyle, sanal ortamda kalem oynatmaya kalktı. İletişim kurmak, duygu, düşünce, birikim paylaşmak, genç kuşaklardan yeni şeyler öğrenmek istedi. Yazarlık deneyimine burada adım attı. İşte böyle sınır tanımaz bir "dinazor ". . . Başarır mı acaba ?

Etkilendiği Yazarlar:
Marx, Engels, Freud, Nietzsche, Adorno, Horkheimer, Foucault, Antik Grek, Rus , Fransız yazını, Amado, Marquez, Llosa, Asturias, Lübnanlı Amin Maalouf...Elbette Nazım, Aragon, Neruda ve nice ozan/şair...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.