Her insanda insanlığın tüm durumları vardır. -Montaigne |
|
||||||||||
|
İki saaat kadar önce elinde telefonu, yatağında miskince müzik dinleyerek zaman geçiriyordu. Sonra bir huzursuzluk belirdi içinde aniden. Birşeyler olduğunu hissediyor ama ne olduğunu tahmin edemiyordu, ta ki Merak ve İrade'nin savaşı beyninde belirene dek. Evet, Merak düelloya davet etmişti İrade'yi. İrade pek kendine güvenmiyordu açıkçası çünkü aylardır kullanılmaya kullanılmaya paslanmıştı. Meraksa herkes tarafından ilgiyle büyütülüyordu, iyi beslenmişti, gücü kuvveti yerindeydi. İrade, Merak karşısında direk yenilgiyi kabul edemezdi, hem zaten geçmişten aldığı bir gücü vardı İrade'nin. Son bir yıla kadar herkes ondan korkardı. İradeye meydan okumayı bırakın, onun olduğu sokaktan geçmeye dahi cesaret edemezdi hiç biri.. Neden kapanmıştı bu kadar içine? Neden köşesine çekilmişti? Bu kadar çok mu yormuştu dünya İradeyi? Bu kadar mı ümidini kaybetmişti? Pişmandı. Herşeye rağmen beslemeliydi kendini, dünyayla değil belki ama kendi doğrularıyla beslenmeye devam etmeliydi ki, Merak'ın bu meydan okuyuşu karşısında, küçümseyici bir bakışla, Merak'ı, sadece o anda, o bakışıyla altedebilmeliydi. Olmadı. Zayıf, çok zayıf düşürmüştü zaman İrade'yi. Uzun lafa gerek yoktu, İrade bu kez kaybetmişti. Kadın kendini korumaya çalışıyordu, mesela bakınca mutsuz olabileceğini bildiği şeylere bakmayı yasaklamıştı kendine. O anda ise yasakları çoktan delmiş olan Merak, zafer sarhoşluğuyla telefonunu karıştırıyordu kadının. Kadının gözünden yaşlar geliyor, boğazı acıyordu ama yine de kusmaya zorluyordu kendini çünkü rahatlayamamıştı. Boğazına kadar gelen ama bir türlü çıkaramadığı birşeyler vardı. Yutağıyla yemek borusu arasında takılı kalan Şefkatiydi kadının. İki parmağını boğazına götürüp kusmaya zorluyordu, sonra rahatlayacak, duşunu alacak ve güzel bir uyku uyuyacaktı. Olmuyordu. Orada takılı kalmıştı. Vazgeçti kadın. Sağ elinin ikinci ve üçüncü parmağı üzerindeki diş izlerine takıldı gözleri.. Yıllardır midesini bulandıran dünyayı bir türlü tam olarak kusamıyordu kadın. Nasıl böyle olmuştu, bu kez neydi buna sebep olan? Hatırladığı en son şey Merakının İradesini yenmesiyle kurcalamaya hak kazandığı telefon ve kadının yaşadığı hayalkırıklığıydı.. Hızla yatağından çıkıp pijamasının üzerine montunu giymiş, atkı ve beresini de takarak hem soğuğa karşı önlemini almış, hem de tanınmaz olmuştu. Kapının arkasında duran anahtarını aldığı gibi sokağa fırlamıştı. Neyse ki montunun cebindeydi cüzdanı. Önce her sabah sıcacık böreklerinden aldığı fırına uğradı, börekleri alıp yemeye koyuldu bile yürüken.. Bir sonraki pastaneye gidene kadar ancak bitirirdi elindekileri. Bu kez tatli birşey istedi canı. Karşıdan karşıya dikkatsizce geçmiş olmalıydı ki adamın biri, bas bas bağırttırıyordu kornayı.. Kendisi de geri kalmıyordu kornadan, söylenip duruyordu adam. Hava çok soğuktu zaten, yüzünü gizleyerek pastaneye daldı kadın. Bir profiterol bir de plastik kaşık isterken, gözüne takılan kazandibinden de bir porsiyon istedi, fiyatını sordu, ödedi ve paketi alarak uzaklaştı oradan, sanki yasak bir şey yapıyor gibi, suçluluğun verdiği bir acelecilikle, hızla.. Herkesin önünde yiyemezdi, yemek yerkenki o telaşı insanları korkutabilirdi. Ana caddede yürürken gördüğü ilk ara sokağa saptı. Kar insanları evlerine hapsetmiş olmalıydı ki sokak bomboştu. Profiterolünü açmış yerken, bir kedi yaklaşmıştı kadının yanına.. Kedi kadına baktı, kadın kediye.. Kadın utandı. Hızla uzaklaştı oradan, kediyle gözgöze geldiği o ufacık anda, bu soğukta dışarıda aç olan kediye mi yoksa kendine mi duyduğunu bilmediği, o acıma hissi öfkeye dönüşmüştü. Dün ısmarlamaya üşendiği pizza için, hemen pizzacıyı aramış, pizzacı gelene kadar marketten bir kaç çikolata daha alıp, evin yolunu tutmuştu.. Evdeydi. Kapı çaldı. Pizzasını yedi kadın. Nasıl yediğini bilmeden yedi. Gözünden yaşlar geliyordu. Derin bir nefes aldı burnundan ve aynı hızla ağzından verdi. İçinde kalmamalıydı nefes. Aldı. Verdi. Aç değildi aslında, sadece dünya midesini bulandırıyordu ama kusacak bir şey yoktu midesinde, kusabilmek için yemeliydi çünkü kusarsa belki rahatlayabilirdi. Elini yıkadıktan sonra, kıpkırmızı olan yüzüne ve hızla yaşların boşaldığı gözlerine bakıp, hıçkırarak ağlamaya başladı bu kez. Sonra yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladı, biraz hafiflemişti ama gözü kararıyordu, sendeledi, tuvaletin kapısına tutundu. Mutfağa geçip, limonlu bir maden suyu içti, bir dilim elma yedi. Oturma odasına geçerken, koridor ve halının üzerindeki lekelere bakıp söylendi. Daha geçen hafta kuru temizlemeye verdiği halıyı kim bu hale getirmişti? O kadar bitkindi ki uyumak istiyordu sadece. '' Nasılsa uyandığımda çözüm bulabileceğim bir şey için neden uykumdan taviz vereyim ki?'' Evet, böyle düşündü kadın. Herkes ertelemiyor muydu bir şeyleri? Herkesin bir 'nasılsa' sı yok muydu? Evet nasılsa uyandığında halıyı yıkamaya verir, sonrasında temizlikçisini çağırıp haftalık temizliğini de aradan çıkarmış olurdu. Böylece tüm dünyanın kirinden arınabilirdi kadın, kaldığı yerden devam edebilirdi hayatına, ta ki bir daha tutana kadar onu dünya..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © sirin aydin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |