Başka dillerle ilgili hiçbir şey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir şey bilmiyorlar. -Goethe |
|
||||||||||
|
Bir kasırga sonrasıydı. Şehir haritadan silinmişti büyük ihtimalle. İnsanların çığlıkları sanki bir plak gibi tekrar tekrar başa dönüp duruyordu. Görünmeyen insanların çığlıkları. İşte o yalnızlığın ve yok olmuşluğun ortasında, bitkin bir beden kendini yerden kaldırmaya çalışıyordu. Gücü tükenmiş bir şekilde, ellerinden kuvvet alarak yerden kalktı. Ayakta duracak takati yoktu, yine de dayanmaya çalıştı. Ufak adımlarla yürümeye başladı. Çok uzakta bir evin ışıklarını gördü. Oraya gitmeliydi. Kapı açıktı. Aslında bu bilinmedik ve içinde sanki tuhaf şeyler varmış gibi gözüken evden korkmuştu fakat birazdan yağmur bastıracak gibiydi. En azından sabah olana kadar durabilirdi burada. İçeri girdi. Tek göz küçük bir kulübeydi burası aslında. Odanın bir köşesinde duran yer yatağına gitti ve bir an önce uyumayı dileyerek yattı. "Kaallk. Kaaalllk." Sıçrayarak uyandı. Ancak hareket edemiyordu. Gözü karanlığa alışınca gördüğü şey karşısında çığlığı bastı. Karşısında duran kendisiydi. Korkudan altına işediğini hissetti. Gördüğü ve kendine benzeyen varlık her neyse, odada dolaşmaya başladı. Sonra aniden yok oldu. Uyumanın imkanı yoktu artık. Yataktan kalktı ve kapıyı açıp dışarı çıktı. Belki de dışarısı daha güvenliydi. Bir süre oturdu, fakat uykusuzluğa dayanamayacak hale gelmişti. Gözleri kapandı, başı öne düştü. Sabah güneş ışıkları yüzüne vuruyordu uyandığında. Üzerine yağmur yağmıştı. Gerindi ve kalktı. "Hey, uyandın mı?" Arkasına dönüp baktığında kocasını gördü. Ona gülümsüyordu. "Sen ne zaman döndün?" "Çok erken. Uyuyordun. Uyandırmak istemedim." "Burayı nasıl buldun?" "O gösterdi." O derken, parmağıyla işaret ettiği yere baktı. Gösterdiği yerde kendisi vardı. "Ama bu..." Kocası ortaya çıktığı gibi aniden yok oldu sonra. Şu an zaman hala geceydi ve kulübenin önünde oturuyordu. Buradan gitmekliyim diye söylenerek ayağa kalktı. Yürüdü, yürüdü, yürüdü fakat ne kadar yürürse yürüsün, dönüp dolaşıp kulübenin olduğu yere geliyordu. Çaresiz sabahı beklemek zorunda olduğunu anlamıştı. Saatlerce gözünü kapamadan bekledi. Tuhaf bir şekilde sabah olmuyordu. "İmdaat. İmdaaat" Kendi sesinin yankısından başka ses duymadı. "İçeri girr." "Kim var orada?" "Sen." "Kimsin?" "Sen." "Rahat bırak beni." "İçeri gel." Görünmez bir güç, onu içeri doğru çekti. Yatakta yatan biri vardı. Biraz yaklaşınca kendisi olduğunu gördü. Uyuyordu ve yüzünde huzurlu olduğunu gösteren bir tebessüm vardı. Bir başka tarafa baktığında yine kendisini gördü. Kocası yanındaydı ve birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı. Baktığı her yerde kendisini görmeye başladı. Yaşamının her anından görüntüler vardı. O fark etmemişti ama içeriye doğru siyah bir gölge süzüldü. Odayı sarmaya başladı. Geldi ve kadına dokundu. Hiç acı hissetmemişti. Yavaş yavaş yok olmaya başladı. O yok oldu. Sonra da kulübe yok oldu. Yaşamda ona dair hiç bir şey kalmamıştı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Elçin Davutoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |