Gerçeği arayan bir insan, öncelikle her şeyden gücü yettiğince kuşku duymalıdır. -Descartes |
|
||||||||||
|
AKP Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün, Zafer Haftası dolayısıyla Afyonkarahisar’daki yoğun tören programını eleştirmiş. "Bu kadar tören, bu kadar tören, bu kadar tören. Nereye kadar? Ömrümüz boyunca bunları mı yapacağız?” demiş. Sizin anlayacağınız, milli bayram törenlerinden gına gelmiş kendisine. Sanki her gün veya her hafta bir bayram varmış gibi. Sayın vekile gına getirten ve kendisinin "bunlar" dediği şeyler; çelenk koyma, Ata'nın huzurunda saygı duruşuna geçme falan. (Bazılarının ifadesiyle, sap gibi dikilme.) Hele bir de 10.Yıl Marşı çalınıyorsa, hiç çekilmez. Bir yılda kaç tane milli bayram var, sayalım: 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı bir, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı iki, 30 Ağustos Zafer Bayramı etti üç, Cumhuriyet Bayramı etti dört. Bir yılda, yani 365 günde 4 bayram kutluyoruz topu topu. Üç ayda bir. Başbakanın, Ulusa Sesleniş'inin sıklığında bile değil. Ortalamaya vurursak- şimdi 365 günü 4 'e bölüyorum-; 91 güne bir tane milli bayram düşüyor. El insaf! Ne var bu kadar yakınacak, anlamıyorum. Bu, madalyonun bir yüzü. Şimdi, madalyonun diğer yönünü çevirelim: Kendisinin penceresinden bakınca, sayın vekili çok iyi anlıyor ve kendisine yerden göğe kadar hak veriyorum. Çünkü; şunu çok iyi biliyorum ki; insanın içinden gelmeden, gönülsüz yaptığı bir iş, bir görev, insanı canından bezdirir. İçinden gelmeden, formalite gereği yaptığı iş veya üstlendiği görev gereği gösterdiği bir davranış, insanın hiç sevmediği bir yemeği yemesi gibidir. Zorla bal yedirilen insan, sirke içmişten beter olur. O nedenle, sayın vekilin istemeden katıldığı törenden sıkılması, adeta gına gelmesi çok normal. Ne demiş atalarımız : "Sevilmeyenin sesi dangıldak, yürüyüşü zömbüldek gelir." Bu işler yürek işidir sevgili okurlar ."Eşeğe semeri ağır gelmez." hesabı; insan isteyerek sırtında taş taşısa , sırtındaki yük pamuk kadar hafif ve yumuşak gelir. Eğer gönülsüz taşıyorsa yükünü, sırtındaki pamuk çuvalı, olur bir değirmen taşı. Yani, kişinin ne hissettiği; insanın taşıdığı yükle değil, yüküne verdiği değerle,, o an bulunduğu davranışa bakış açısıyla ve yaklaşımıyla ilgilidir. Milli bayram kutlamalarını kuşa çeviren, törenlerde Atatürk Anıtına sadece göstermelik bir iki çelenk bırakılmasına ancak müsade eden hükümetin bir milletvekilinin sızlanmasını, onun için normal karşılıyorum. Sayın milletvekili, törenlerden bunalmış ya; aslında ben de birçok şeyden bunaldım, sıkıldım. Yemin ederim gına geldi. Örneğin, başbakanın hemen her şeye, her duruma müdahale etmesi, baskıcı bir politika izlemesi, her an ekranlarda bağırıp çağırması beni sıktı, bunalttı, gına getirtti. Ülkemizde yaşanan her olumsuzluğun arkasında faiz lobisini ve dış mihraklar olduğunu söylemesinden, toplumu "biz" ve "onlar" diye ikiye bölmesinden, ikide bir türbanı gündeme taşımasından, kendisi gibi düşünmeyenlerle âdeta alay etmesinden, "siz ne anlarsınız" gibilerden insanları aşağılamasından da gına geldi. Yazılı ve görsel medyanın, başbakandan korkusuna, yandaş yayınlarından, gerçek gündemi yok sayıp, hükümetin istediği şekilde gündem belirlemesinden de gına geldi. Muhalif köşe yazarlarının tek tek işinden edilmesi, halkın haber alma hakkının gasp edilmesi, muhalif basının susturulması, insanı bunaltan ve hayrete düşüren başka bir gerçek. Keşke tek sıkıntımız, üç- beş dakikalık göstermelik törenlerle kutlanan milli bayramlarımız olsa, sayın vekil gibi. Vekil rahat olsun. Hükümet kendisini bu sıkıntıdan kurtaracak. Çünkü, milli bayram kutlamaları kuşa çevriliyor. "Keçi can derdinde, kasap et derdinde." hesabı bizim derdimiz başka. Bizim sıkıntımız, milli değerlerimizin aşındırılması, cumhuriyetin kazanımlarının yok edilmeye çalışılmasıdır. Özgürlüklerimizin elimizden alınmasıdır. Okullarda tek tip öğrenci yetiştirme gayretidir. Kindar ve dindar nesil yetiştirmenin temellerinin atılmasıdır. Demem o ki; vatandaşı bunaltan şeylerle sayın vekili bunaltan şeyler hiç örtüşmüyor. En azından beni bunaltan şeylerle örtüşmüyor. Örneğin, baskıdan öyle bunaldım ki, başbakana inat, sezaryenle çocuk doğurasım var. Birileri içki yasağı diye tutturdukça, hele hele başbakanın "iki ayyaş" hakaretinden sonra; hayatım boyunca ağzıma bira bile sürmemişken, rakı içip sarhoş olasım var yemin ederim. Her gün Gezi Parkına gidesim, Taksim'de yürüyüşe katılasım, önüme çıkan her merdiveni allı yeşilli boyayasım var. Beni, bu isyankâr hale getirdiler işte. Hükümet bizden bir şeyler, saklamaya çalıştıkça, vatandaş olarak hırsız olmamız; hakaretler yağdırdıkça arsız olmamız çok doğal değil mi? Yazının başlığına dönecek olursak; ben içim titreyerek, yüreğim gümbür gümbür ederek katılıyorum bayram törenlerine, Sayın vekil gibi asla yüksünmüyorum törenlere katılmaktan." Milletvekili yoğun bir insan. Onun zamanı kısıtlı olabilir." diyeceksiniz belki. Biz de boş gezenin baş kalfası değiliz herhalde. Biz de çalışıyoruz, çoluk çocuk besliyoruz, bir ev geçindiriyoruz. Ayrıca, bizim de bu millet için, bu topraklar için üstlendiğimiz gönüllü görevler var. Sayın vekil sıkıntılarından yakında kurtulacak. Ders kitaplarından Atatürk'ün fotoğrafını, vecizelerini kaldıranlar, bir gün gelecek, milli bayramları hiç kutlamayacaklar. Milli bayram kutlamalarını, gariban çocuklarının sünnet düğünlerinden daha da sönük hale getirme çabalarından, çelenk koyma tartışmalarından nefret ediyorum. Ömrümüz boyunca böyle kaçak göçek mi bayram kutlayacağız ? Çelenk koyacağım- koymayacaksın kavgası mı yapacağız? Kısacası; bana da iktidarın kısıtlamalarından, baskılarından gına geldi. Sayın vekilin sıkıntısı, vatandaşın sıkıntılarının yanında ballı börek gibi kalıyor, hatta kaymaklı ekmek kadayıfı gibi. "Yük altında öküz bağıracağına, kağnı gıcırdarmış." hesabı, sayın vekil hiç ses etmesin. Ağlamak ona değil, bize yakışır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |