..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe > Bayram Kaya




24 Ekim 2013
Bilimsel Olanla Bilimsel Düşünce  
Bayram Kaya
Bilimsel olanı söyleyen biri bilimsel düşünce sahibi olmayabilmektedir.


:ABJE:
Bilim ve bilimsel düşünce bir toplumda ya da dünyada yaygınlaşmadıkça o toplumun ya da dünyanın gelişemeyeceğini pek ala bilmekteyiz. Bilimle, bilimsel düşünce çok farklı oluşmadırlar.

Bilimsel olanı söyleyen bir kimse, bilimsel düşünce sahibi olmaya bilir. Daha doğrusu bilimsel düşünce gösteremeye bilir. Bilimsel düşünce teknik, teknolojik ve bunların da üzerinde uslamlamadır.

Bilimsel olan, görece ve verilidir. Kontrollü oluşla yaklaşık bir ikame olunur bilgi olmakla bir sonuçtur. Bilimsel düşünceyse bilimsel olan bu sonucu komplike etmenin bir bağıntısıdır. Veya bilimsel düşünce etraflı bağıntılarıyla giriştirmelerin bileşkesidirler. Bilimsel olan veri, bağıntılarıyla bilimsel düşüncenin fikirlerini oluştururlar.

Ama her nedense, bilimsel sonuçlar bizlerde bilimsel fikri oluşturmazlar. Bilimsel bilgi, sanki okulda öğrenilen ve sınavda sorulara cevaben verilen olan bir bilme durumudur! Bir takım kişilerin buluşlar yaptığı bilgi oluşla sorulunca; bir kültür oluşla çeşit karşılık yanıttan ibaret olan, unutulacak şeydirler!

Bilimsel olanla, bilimsel düşünce; kullandıkları benzer bağıntılarından ötürü de bilimsel ile bilimsel düşünceyi hemen birbirinde ayırmak kolay değildir. Sonuçta bilimsel bilgiler bilime dayanan sıkı bir öznelce uslamlamadırlar. Bu nedenle de kolay fark edilirler.

Bilim; verili olanlarıyla bağıntılı iken; bilimsel düşünce verili olanlardan çok fazla oluşla sizin dışınızda girişen ve sizden, verili kısıtlamalarınızdan bağımsız olan, heterojen şeylerden bir girişmeler bağıntılı oluşun bileşke ağırlık noktasıdırlar.

Yıllardır yumurtanın kolesterol yapmasına, etin bilmem ne yapmasına, tereyağının margarine alt edilmesine, sigaranın bizi soba borusuna döndürmesine bilimsel bilgimden ötürü ben hiç inanmadım. Hep bu durumlar söz konusu olduğunda, açtım ağzımı. Has bel kader bir durumla yumdum gözümü.

Ama adım aykırıya, her şeye karşı oluşla aksi olmağa çıktı. Sen de haklısın diyene rastlamadığım gibi, öyle değil böyle diyene de rastlamadım! Belki de bir üşütük olmaktan öte pek bir şey değildim. Genel konuşulan imana göre aykırı olmak, inat ve aksilik değildi de neydi?

Fakat dünyayı değiştirenler de hep genel imani ve genel kaville olanlar değil de, bilimsel düşünüşle, aksiliği olanlardılar! Genel imanımız ve genel kavlimiz bilimsel olup, bilimsel düşünüşle olan fikirler arenası değildiler. Oysa genel iman ve genel kavlimiz, bilimsel olanın bilimsel düşüncesi içinde olmalıydılar.

Çevremde süreçler analizine bilimsel düşünceyle yaklaşana da pek rastlamadım. Bilimsel düşünüşle olmayanların daniskasını televizyonlar da, hele karizma olarak yapanlarını da pek çok görmek olasıdır. Yumurtanın kolesterol içeriği de, etin bilmem ne olduğu da, sigaranın kanserojen ligi de bilimsel bir söylemdir. Bilimsel bilgi bir sonuçsa da; bilimsel düşünce bilim olanın uygulayım ve yaşantılaşmasıdır.

Bilimsel bilgi doğru bir söylemse; bilimsel düşünce onu etrafıyla bağıntılı olarak anlamadır. Söz gelimi bilimsel düşünce bağlamında sigara ışığından tutun da nükleer ışığa dek tüm ışıklar görece radyasyon oluşla, zaten temelde kanserojendirler. Ne var ki vücut bunların kimini izole ve ekarte ederek; ışımayı belli bir boyutuyla görmenin kullanım yararına sokmuştur.

Yani süreç, ne yalın oluşla radyasyona maruz kalmanın tüm ölümünü ortaya koyar. Ne de kanserojen olmanın olumsuzluğunu bertaraf etmeyi süreçleyemez değildir. Aksine gerçek hayatın içindeki akışta radyasyona dek ölümcül olanla, yine ölümcül olanın çeşitli karşıt oluşmalarla izole edilmesi bir arada yan yana girişirler. Bu nedenle hayat tek düze bir akış ve pasif oluşla edilgin bağıntı değildir.

Hayat her radyasyon düzeyine pasif kalmamıştır. Radyasyonla ölüm bağıntısı arasına nicel durumlarla görece olanın içsel dışsal bağıntı sal girişmeli entegrasyonu vardır. Hayat bu entegrasyon içinde ışıma ve ölüm bağıntısı arasına bir yaşantı şeklini konumlar. Yaşam ile radyasyon arasındaki savaşta çeşitli denge girişmeli olacak devinimler bu boşluk alan içinde kendisine inşa için zemin bulacaktırlar.

Söz gelimi radyasyonla, radyasyonun yaşam üzerine yansıması olan ölümler arasına ozon bağıntısı girmiştir. Bu girişme sonunda yeryüzüne ulaşan radyasyon zarar vermez bir radyasyona dönüşmüştür. Ama bize empoze edilen uygulayımlar bilimsel düşünce değildirler. Bize bilimsel olan söylenir. Biz de bu söylenenleri bilimsel düşünce gibi algılamakla yanılırız.

Suyun kaldırma kuvvetini formüle etmek bilimsel bilgidir. Bu formülasyona uygun yorumlarıyla bu formül asyön üzerine tenis kortlu, konferans ve sinema salonlu yüzer taşıtlar inşa etmek te, bilimsel düşüncedir. Suyun formülü, tenis kortunu ön görmez.

Ya da bilim sel olan suyun kaldırma kuvveti formülasyonu içinde bizim bilimsel düşünüşlerle olası kılar olacağımız bir takım buluşlar olacak olsun. Ama bizlerin henüz bulamadığı bu kabil olasılıkları da bu tür bilimsel formülasyonlar öngörmezler. Tüm bunları, bu formülasyon üzerinden hareketle yapılacak bilimsel düşüncesi olanlar öngörürler.

Bunun içindir ki suyun formülünü, bilimsel bağıntılarıyla yorumlayan bilimsel düşünce; suyun formülü üzerine hava alanı inşa eder. Siz istediğiniz kadar taş (uçak) havadan ağırdır öyleyse havadan ağır olan nesneler uçamaz deyin. Bilimsel düşünüşle, havadan ağır olan nesneler havada uçarlar. Siz istediğiniz kadar uçak için su üzerine hava alanı inşa edilmez deyin, uçak gemileri inşa edilirler.

Aslında havada ağır nesnelerin uçamaması ve suyun kaldırma kuvvetinde ağır olan cisimlerin batması bilgisi; bilimsel bilgidirler. Ne var ki bunları düz bağıntı ilişkileri olmaktan çıkarmalıyız. Bunlara, başka bağıntılarla hayatiyet bulduran çabalar ortaya koymalıyız. Ve bunları birçok bağıntılarıyla giriştiren sentezi ortaya koyan giriştirmeler de, bilimsel düşüncedirler.

Ben bir eğitimci olarak yıllarca sindirimi tanımlarken yediğimiz besinlerin kana geçebilecek küçüklüğe gelene kadar birçok işlemler dizgesi içinde olduğunu söyleyip durdum. Yani besinler küçük elementer bileşik düzenli parça düzlemine değin getiriliyorlar. Hücrede basit bağ dokulu yapılara çevriliyordular.

Bu bilimsel düşünceye göre polimer yapılı bileşik organik besinler kana ve hücrelere geçemeyecek kadar büyüktüler. Suyla daha küçük parçalara ayrılamayan yapı taşları olan monosakkaritlere dek parçalanırlar.

Yani kana geçenler karbonhidratın kendisi olmayıp karbonhidratların en küçük birleşen glikoz früktoz gibi birimleridirler. Yağda ve suda çözünen maddeler hücre içine geçerler. Böylece hücrenin organik ve inorganik maddelere ihtiyacı olduğu görülür. Yani vücut, hücre içinde size göre, size özgü kendi sentezlerini, basit yapılı bağ enerjileriyle ihtiyaç halinde kendisi yapıyordu.

Siz eti ya da yumurtayı tüketirken et ve yumurtadaki görece oluşturulmuş organik sentezleri hop diye bir taraftan alıp diğer tarafa transfer etmiyordunuz. Besinlerde az miktarda kolesterol kana geçer iken 4 kat daha fazlası vücutta inşa olur. Böyle olunca da yumurtayı kolesterol deposu görmek, eti asalet simgesi gibi lanse edip, otu inek düzleminde fısıldamak; biçimsel mantıklı bir yaklaşım oluşla belki bilimseldir ama bilimsel düşünce değildirler.

Şimdi yaklaşık bilmelerimle, aşağı yukarı hepimizin rejim yapmağa eğilimli olan alakamızdan ötürü rejim yapma ortak paydamıza istinaden, bazı bilimsel düşüncelerimi bu bağlamda belirteyim.

Bilimsel olan kalori tanımı şudur. Belli basınç altında +4 derecedeki saf suyun ısısını, +1 dereceye dek artırmak için verilen enerjiye, 1 kalori denir. Kalori vücutta bazal bir enerji türüdür. Yani enerjidir. Yağ da bu enerjinin depolanma şeklidirler.

Bir gram yağ yakıldığında 9 kalori verir. Ha keza tahıl grubu 1 gram karbonhidrat ve et tipi proteinin1 gramı yakıldığında 4 kalori veriyorlardı. Kepekli ekmek ya da posalı meyve dediğimiz lifli besinler in 1 gramı da yalnızca 2 kalori veriyorlardı.

Bu söylem, bilimsel bir bilgidir. Bilimsel bilgi belli şartlar altında, görece kontrollü deneylerle, yaklaşık ve eksik bilgi oluşla veya yanlış olabilirliğiyle ya da ikmal edilebilir oluşlarla, görece pekin bilgidirler.

Bu kabilden bilimsel bilgiler bize söylenirler. Bu bilimsel bilgi bizde ve söyleyeninde de bir perdelenme bir körlük yaratır. Çünkü süreçler tam da söylenen bilimsel bilgi gibi işlemez. Siz bir gram yağı yakarak, verili şartlar altında, suyun ısısını 9 kalorilik değerde; 9 derece artırırsınız.

Ama siz bir gram yağı vücudunuzda yaktığınızda 9 kalori üretip üretemediğinizse oldukça meçhuldür. İşte bilimsel düşünce ve bilimsel fikir burada devreye girer. Neden mi? Çünkü vücutta yakılan yağdan, elde edilecek kalori sonucu belli atmosfer basınçlı ve artı dört derece yoğunluktaki suyun ısıtılması içindeki verili şartlarla bağıntılı değildir de ondan.

İşte perdelenme ve görememe burada başlar. Bu yüzden bu bilimsel bilgiden hiç bir bilimsel düşünce ve fikir ortaya çıkmaz.

Bilimsel düşüncenin ortaya çıkmadığı yerde de; "üç ayyaşın dediği muteber oluyor da, benim inancım niye itibari olmuyor" demenin abuklaşması başlar. Bu tür rastlantılar sığ, mesnetsiz, abuk sabuk bir söylem oluşla; çok yanlış yerde konumlanıyorlar. Ülkemizde teknoloji üreten teknoloji yoksa bu ne üç ayyaşın itibari olmasıylaydı, ne de üş çember sakalın inançlarının itibari olmamasıyla alakalıydı.

Üç ayyaşında, üç çember sakalın da keyfîlerinin üzerinde bir nedenle bu teknolojiler yoktu.

Bir kere sizin yağ ya da lif besinlerini sindirme eylemleriniz daha ilk başta ağızda, dişte, tükürükte, mide de, bağırsak ta vs. oluşlarla sindiriminiz bir yığın vücut içi olan olmayan eksik yetersiz işlevsiz olan enzimlerle karşılaşırlar. Bu karşılaşmalar sizin birim besinden, birim kalori elde etmenizi önler.

Bu nedenle siz lifi iyi parçalayamadığınızda hemen hiç kalori almadan sindirim gerçekleşir. Ya da az sayıda yetersiz enzim çalışmasıyla 2 kalorinin altında bir gerçekleşmeyle sindirim olur biter. Veya iyi çalışan enzim deponuz sayesinde yine iki kalorinin denginde hatta kimi durumda iki kalorinin üstünde olan bir yararlınınlar elde edeceksiniz. Böylesi bir durumda, adeta sinekten yağ çıkaracaksınızdır.

Siz bir maymun gibi beslenişle 2 kalorilik besinde aynı yararlanışı elde edemezsiniz. Bir maymunla aynı besinleri tüketiniz, maymun bu beslenmede oldukça enerjik olurken, siz lifli besinleri zor ve az sindirir oluşla, çok az kalori elde edip zayıflamaya başlayacaksınızdır.

Yani bilimsel deyişle 1 gram lifli besin yediğinizde her durum ve şartta 2 kalori elde ettiğinizi söylemek aklı peynir ekmekle yiyip, bilimsel düşünüşle olamamaktır.

Bilimsel düşünceyi oluşturmak için sadece bunlar da yeterli değil. Bir bilgi ne kadar bağıntılarla ortaya konursa o kadar gerçek bilgi ve bilimsel düşünce olmaya çok yaklaşır. Yine bilebildiğim kadarla işin içine diğer bambaşka bağıntı lamaları da katarsak düşünce bilimsel düşünce olmağa, görece yaklaşır.

Yine aldığımız besinler, et ya da lifli, karbonhidratlı patates tahıl gibi besinler; çiğ olarak yenilmekle, parçalanmış ya da dövülmüş olarak, kurutulmuş olarak, pişirerek, haşlayarak, kızartarak vs. yemek çok farklı sonuçları ele verir. Yani dövülmüş etin 1 gramı ya da ezilmiş karbonhidrat ta alınacak olan kalorinin miktarı 4 kaloriye yükselir. Yine çiğ alınan etin 1 gramında alınması gereken kalori 4 kalori değerinin altında olur.

Açıkçası çiğ yenen et ve lifli besinlerin 1 gramıyla alınacak kalori miktarı ne 2 ne 4 kalori olmayacaktır. Bunları döverek ya da pişirerek yediğinizde 2 kalori ve 4 kalori değerine çok çok yaklaşacaktırlar. 4 gram protein yediğinizde teorik olarak 16 kalori alacağınızı söyleyebilirsiniz. Ama 4 gram et yendikten sonra alınan kalori hiç te söylenen miktarda olmaz.

Söz gelimi 4 gram et yendikten sonra ne kadarı miktar hala sindirim sonunda yendiği boyutta posa olarak atık kalıyor. Sindirim olmayan posa sizin 16 kalori almanızı etkileyecektir. Söz gelimi 4 gram etin 3 gramı sindirime uğramışsa 1 gramı et kalori alabileceğiniz bağıntılı yapı durumu içine geçmemiş demektir. Teorik olarak sizin alacağınız kalori bu 1 gram atıktan ötürü 16 kalori olmayıp; 12 kalori olacaktır.

Yine vücut besinleri sindirirken bir enerji harcar. Yani kazançlar bir maliyetle karşılanır. Bir proteinin, sindirimi yağın sindirilmesine göre 5 kat daha fazla kalori tüketir. Yani 1 gram yağı sindirirken 1 kalori harcarsanız; 1 gram proteini sindirmek için de 5 kalori harcarsınız. Bu kıyas karşısında, bala ise neredeyse kalori harcamasınız denebilir.

Yiyeceklerin türünden türüne, hamlığına, pişimliğine ya da enzim değerlerinize göre harcayacağınız enerji nicelikleri de vücuttan vücuda değişecektir. Teorik olarak 13 kalori aldığınız bir beslenmede 6 kaloriyi sindirim için harcamışsanız, sizin bu beslenmedeki net kalori sağlayışınız; 7 kalori olacaktır.

Yine ha keza mide ve bağırsaklarımızda milyonlarca bakteri ve türlerinin ne kadarısı sizin sindiriminize yardımcı oluyorlar, ne kadarları sizin besinlerinizi çalıp asalak yâda tufeyli dediğimiz parazit oluşla kaç kalorinizi hortumlayıp yutuyorlar.

Diyelim ki 3 kalori de parazit er hortumlamalara gitsin. Sizin 4 gram yediğiniz ette net kalori sağlamanız 4 kalori olacaktır. Yeterli miydi? Hayır. Siz besin alırken besinlerde mutlaka mikroplar vardır. Besinle birlikte bu mikroplar da vücuda alınırlar.

Vücuda alınan mikroplar vücudun bağışıklık sistemini uyarıp, bağışıklık sistemini harekete geçirirler. Harekete geçen bağışıklık sistemi, vücutta kalori harcanmasına sebep olacaktır. 4 gram etten aldığınız + kalorinin bir miktarı da buraya harcanır.

Bu kez sizin kalori kazancınız 4 kalori olmayıp; 3,5 kalori olacaktır. Yediğiniz besinin bir de sizde ishale neden olduğunu düşünürsek harcanacak kalori sıfıra indiği gibi stoklardan da kalori harcatır.

Sizler aynı miktar yiyecek ve teorik olarak aynı miktar kaloriyi alsanız bile her biriniz aynı miktarda kalori alamazsınız. Bunun nedeni yukarıda beri söylüyoruz. Söz gelimi sizde sütün laktozunu sindirir olacak laktaz yoksa aynı miktar sütten aynı kaloriyi alamayacağınız pek açıktır.

Sindirim sisteminizde evrim atik oluşla, besinleri sindirime ve dolaysıyla kaloriye çeviren bakterinin sizde çok olması demek; hemen hemen vücuda aldığınız tüm besinleri atığa çevirmeden sindirim olayı içine katar. Böylece sizde bu kaloriler yağ olarak depolanır ve şişmanlama dediğimiz obeziteye neden olur.

Yine insanların bağırsak uzunlukları farklıdır. Bağırsak sindirim sisteminin bir parçası oluşla sindirime ve besin emilimine katkıda bulunur. Söz gelimi bir Rus’un kalın bağırsağı, bir Polonyalının göden dene kalın bağırsağından 55-60 cm daha fazladır. Bu da sindirimin kaliteli olup, olmamasına; besinin asgari kalori değerlerine kadar yararlanışına hayli etki eder.

Görülmektedir ki okullarda okuduğumuz bilgilerle bilimsel olan sonucu yan yana getirdiğimizde 8 gram lif 16 kalori ya da 8 gram et 32 kalori vermeye eğilimliyseler de 16 ve 32 kalori vermeyecektirler. Süreç yalın olmayıp birçok bağıntıların girişme, yansıma; tekrar girişmesi şeklinde oluşla bir yararlınım olacaktır.

Bu nedenle her hangi bir bilmezce kişilerin ekrana çıkıp şu (200 gram) kadar cips yediniz; bir gram cips %16 yağ içeriyor. Öyleyse 32 gram yağ yediniz. Bu da 32x9=288 kalori eder ki obezite oldunuz demektir demesi; tam bir akıl perdelemesi ve insanları kariyerleriyle aldatmanın ta kendisi olmakla da kendi bilimsel düşünemez ligini topluma bulaştırmasıdır.

Bilimsel olanı bilmek bulmak buna sahip olmak başka; bilimsel düşünce başkadır. Bilimsel düşünce o bilimsel bilginin dışındaki alanlar bilmesiyle de bağıntılından çok geniş analizci ve sentezci ilişkin ligini bilme felsefesidir. Şu halde bir satış ürününün üzerindeki etiketlere de inanıp ben 200 gram cips yedim. Şu kadar yağ, şu kadar protein ve şu kadar karbon hidrat aldım. Bunlar da benim günlük enerji değerlerimi kapsamaya yetiyorlar diye, inanmamak gerekir.

Girişte verdiğim kolesterol, nikotin, protein gibi örneği hem verdiğim bu örneklere göre hem vücudun soba borusu gibi pasif olmayıp vücudun nikotine işlemler yapmasına dikkat edilmelidir. Hem vücudun dışta aldığı kolesterolü, proteini; bire bir kullanmağa eğilimli olmadığını da unutmamalıyız. Aksine insandan insana değişik üretilen proteinleri vücut, gerektiği kadarla; kendisine özgü oluşla protein ve kolesterol yapacak olma bağıntılarına göre durumu bir daha değerleyin lütfen. Neler ortaya çıkacak?

Vücut gerektiğinde kolesterol analizinden, kendi protein maddesi inşa edebileceği gibi; Protein den de kolesterol maddesi inşa eder bir dinamikliğin içindedir. Bu bağıntılar göz ardı edilmemelidir. Böyle olmasaydı bir kurbağa sindirimin de siz olmazdınız. Sizin ayrıştırılmanızdan da çürükçüller oluşamazdı.

Bir çürükçül sizin proteininizi bire bir alıp ta ne edecek ki? Sizi mi üretecek! Üstelik bir virüs sizin depo malzemenizi; ne sizin proteininiz oluşla birebir kullanır. Ne de sindirime konu olan ineğin inek proteini ve inek kolesterol maddesi gibi aynen inşa etmezler. Virüsler sizin hücrenize kendisini ürettirirler. Bu virüs inşasında kullandığı besinden protein, kolesterol vs. gibi alınanlar alındığı gibi hep korunan bir inşa malzemesi delilidirler. Kimya bağları bilmeden de bilgilerin özümlemesiyle bu vargıya varılabilir.

01.04.2013



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın felsefe kümesinde bulunan diğer yazıları...
El Bel Baal 2
Tarihsel 2
İrade 1
Tarihsel 1
Anlamak Gerek 71
Kurtuluşun Felsefesi (Açkı 2)
Sosyal İlişki Toplumu Hedeflemez 2
Anlamak Gerek 43
Anlamak Gerek 70
Anlamak Gerek 55

Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Müruru Zaman 14
Sahiplik İmanı 1
Hatırlama 1
Mal mı, İnsan mı?
Mamon'du Belirme 1
Müruru Zaman 7
Denge ve Dengesizlik Süreçleri 24
Anlamak Gerek 26
Bağ Enerjisi 1
Sistem 15

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aslına Yüz [Şiir]
Vah ki Vah [Şiir]
İsis Dersem Çık Ereşkigal Dersem... [Şiir]
Görmez Şey [Şiir]
Tekil Tikel Tükel [Şiir]
ve Leddâllîn, Amin [Şiir]
Mavi Yare [Şiir]
Mevsimsel [Şiir]
Yıkılışa Direniş Direnişe Yıkılış [Şiir]
Meşrep 3 [Şiir]


Bayram Kaya kimdir?

Dünyayı yaşantılaşan çabalar içinde duygunun önemi hiç yitmezse de, payı giderek azalmaktadır. Sosyo toplum bazlı, genel bir açılımla başlayan çalışmalarım da; bilim felsefesi içinde olunma gayreti güdüldü. Bu nedenle yazıların tarisel, sosyo toplumsal evrimli ve türlü doğa bilim verileri güdülü çalışma olmasına gayret edildi. Genel felsefem içinde bir bilgi; ne kadar çok bağıntısıyla söylüyorsanız, o bilgi o kadar bilinir bilgidir.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.