..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Gülün dikene katlanmasý onu güzel kokulu yaptý." -Mevlana
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Nuri Ziya Aral




9 Eylül 2014
Bu Seferlik Benden Olsun...  
Nuri Ziya Aral
Kitaplardan birisinin arasýndan, belki sekize katlanmýþ kocaman bir kaðýt çýkartarak yere yaymýþtý. Sonra da elleri ve dizleri üzerinde dört ayak pozisyonuna geçerek, biraz saðlýklý ve cinsel güdüleri normal olan hiçbir erkeðin katlanamayacaðý bir görüntüdeyken, bakýnmaya baþladý kaðýda. Derin bir iç çekerken sordum, “Ne yaptýðýný söyler misin lütfen?” “Horoskopunu çýkartýyorum.” “Onu anladým güzelim de, horoskop ne?” “Yani, doðduðun zaman dilimindeki gökyüzünün konumunu inceliyorum.” “Uðraþmana gerek yok, sorsaydýn ya. Parçalý bulutluymuþ, doðmam dan sonra da þerefime, yaðmur yaðmýþ zaten…” “Býrak dalga geçmeyi, yýldýzlardan söz ediyorum ben. Mesela doðum saatinde aslan burcu da çok güçlü. Ondan da etkilenmiþ sindir mutlaka.” Acaba o kaðýdýn olduðu yerde ben olsam, benimle de ayný dikkat ve özenle ilgilenir miydi ki? Ýlgilenecek olursa eðer, Parmak uçlarýyla mý, yoksa aþaðýya sallanýyor olmalarýna karþýn, uçlarý neredeyse karþý duvarý gösteren manyak memeleriyle mi yapardý bunu? Öðrenmeye kararlýydým, yattým kaðýdýn üzerine… “Amma da adammýþsýn haa!” diyerek çýkýþtý. “Senin geleceðin için uðraþýyorum burada. Horoskopun çýkýnca hepsi önüne serilecek zaten, sabýrlý olsana biraz.” Fena bozum olmuþtum, kötü kötü bakarak kalktým ayaða. Biraz düþündükten sonra da itirazlarýna aldýrýþ etmeden incecik belinden yakalayarak kucaklayýp, aþaðý odanýn merdivenlerine yürüdüm. Bir yandan da mazeretimi fýsýldýyordum, “Beni anlamalýsýn güzelim! Sen horoskopumu çýkarana kadar benim caným çýkacak herhalde. Dolayýsýyla da geleceðim filan kalmayacak artýk. Hem, þu sürprizin neydi bakayým?


:ACCA:

Güzel güzel uyurken sanki bir el, omzuma yapýþýp sallamaya baþlamýþtý beni. Ýþveli bir kadýn sesi de,
“Hadi artýk, daha dinlenmedin mi?” diye mýrýldanýyordu.
“Hiç fena deðil…” diye düþünerek öbür tarafýma döndüm ve keyifli bir rüya görüyor olmanýn zevkiyle söylendim. “Dur bakalým, neler olacak?”
“Hadi ama…” diyerek inleyen sesi, yine duymuþtum. Ne biçim rüyaysa, hiçbir þey görmüyordum ama konuþmalarý duyuyor, dokunmalarý hissediyor, bir hayli de keyif alýyordum üstelik. Oram buram çekiþtirilince, daha da keyiflenmiþtim!
Ilýk bir nefes yüzümde dolaþýp burnumun ucuna ýslak bir öpücük konduðu zaman ise, rüyamýn fazla gerçekçi olmaya baþladýðýný fark etmiþtim birden. Ayrýca, sesini duyduðum, dokunmasýný hissettiðim ama bir türlü göremediðim kadýnýn nefesi de, sigara kokuyordu sanki. Rüyalarýn, kokusu olur muydu acaba? Açtým gözlerimi...
Hiç tanýmadýðým bir kadýn suratýmýn üzerine eðilmiþ, soran bakýþlarla da izliyordu beni. Birkaç saniye boyunca aptal aptal, tam tepemdeki kocaman, kahverengi gözlere bakmýþtým. Sonra da gözlerimi yeniden kapatýp,
“Bu da kim ulan?” diye düþünmeye baþladým…
O akþam hava kararýr kararmaz içmeye baþlayýp, bir buçuk saatin sonrasýnda da ilk ufak rakýmý bitirdiðimi, gayet iyi hatýrlýyordum. Sonra da deniz kýyýsýndaki barlardan birisine gidip, içmeye devam ettiðimi… Ama ne bardan çýkýþýmý, ne de baþka bir þeyi, hatýrlayamýyordum doðrusu. Yanýmda yatan ve oramý buramý mýncýklayýp duran kadýný ise, hiç hatýrlamýyordum.
Uyur numarasý yaparak düþünürken, çýplak olduðumu fark etmiþtim birden. Bana sarýlmýþ vücudun da, giyinik bir hali yoktu doðrusu. Seviþmiþ olmalýydýk herhalde ama bir þeyler becerebilmiþ miydim ki acaba? Kim bilir, kadýný hatýrlayamýyordum ki, becerip beceremediðimi hatýrlayayým. Beni becermiþ olsalar, onu bile hatýrlamazdým herhalde!
Uyandýrmaya kararlýydý, yanýmdaki meçhul. Her ne kadar iþime gelmiyorsa da uyanmak, o kadar mýncýklanmaya karþýn tepki vermemek için ya ölü olmak gerekirdi, ya da eþek… Ýkisi de iþime gelmediði için sýrt üstü dönerek,
“Günaydýn…” diye mýrýldandým.
“Ne günaydýný? diyerek fýsýldamýþtý, kulaðýmý da yalayarak. “Daha saat iki…”
Sarhoþluklarým, saçmalaþýyordu gittikçe. Ýçerisinin aydýnlýðý gündüz olduðundan deðil de, bir yerlerde lamba yandýðý içindi demek ki. Gözlerimi tekrar açýp, etrafýma bakýndým. Yabancým deðildi hiç, kendi evimdeydim. Sabahlarý uyandýðýmda görmem için yataðýmýn karþýsýndaki duvara astýðým saat ikiyi, hiçbir ýþýk sýzmayan odamýn minicik penceresinin çubuk desenli perdeleri ise, geceyi gösteriyordu.
“Yine istiyorum…” diyerek, üzerime týrmanmýþtý yanýmdaki.
Ne istediðini anlamýþtým, bir þeyler becere bilmiþim demek ki. Keyifle,
“Yorgun ve sarhoþum…” dedim. “Sabah devam ederiz, þimdi uyuyalým lütfen.”
“Ne uykusu?” diyerek itiraz etti. “Daha aldýðýn þampanyayý, içmedik bile!”
Demek, þampanya da almýþým. Bir de prensip sahibi sarhoþ geçinip, hangi içkiyle baþladýysam, onunla devam ettiðimle övünürdüm. Hiç sevmediðim halde üstelik niye þampanya almýþým ki?
Hala uðraþýp duruyordu üzerimde, azimli bir kadýndý doðrusu ama ben de iþ yoktu yazýk ki! Mahcup düþmeyi istemediðim için de gözlerimi açýp,
“Neredeyse þu þampanyayý getir de, içelim hadi.” diye homurdandým. Kadýný da doðru dürüst ilk, o zaman gördüm zaten.
Pike, boynundan aþaðýsýna çadýr kurulmuþ gibi örtüldüðü için sadece kafasý görünüyordu ve pek de güzel deðildi doðrusu. Uzun, kemerli, ucu sanki kalemtýraþla açýlmýþçasýna sivri bir burnu, dudaklarýndan birisi ödünç alýnmýþ algýsý yaratan garip bir aðzý ve sanki biraz da þaþý bakan, kocaman kahverengi gözleri vardý. Kýsa kesilip civciv sarýsýna boyanmýþ saçlar kötü bir þapka gibi kafasýný, en iri boydan birkaç tane sivilce de alnýný süslüyordu. Sarhoþ zamanlarýmda, önüne gelenle yatmak isteyecek türden bir sapýða dönüþmediðime göre, gözlerim daha da bozulmuþ olmalýydý. Göz doktoruna görünme zamaným gelmiþti galiba…
Pikeden sýyrýlýp üzerimden iner inmez gözlerime bok atmaktan vazgeçmiþ, uzun zamandýr görmediðim güzellikteki vücuda da, aðzým açýk bakakalmýþtým. Olaðanüstü güzellik, þampanyayý getirmek için üst kata çýkan merdivenleri týrmanýrken, ne kadar sarhoþ olursam olayým zevkli kalabildiðim için de, kendimi kutluyordum…
“Þampanya kadehlerin nerede?” diye seslenmiþti yukarýdan. Evimi ne sanýyordu ki, zücaciye maðazasý mý?
“Ne yapacaksýn kadehi?” diye baðýrdým. “Kap oralardan iki bardak da gel…”
Az sonra bir elinde iki tane raký bardaðý, diðerinde de þampanya þiþesiyle geri dönmüþtü. Çýrýlçýplak olmasýna ve beni en çok birkaç saattir tanýmasýna karþýn o kadar rahat davranýyordu ki, kendi çýplaklýðýmý pikenin altýnda saklama isteðimden utanmýþtým. Doðrulup yataðýn kenarýna oturdum ve elindeki þiþeyi aldým. O da, olduðu yerde çökerek baðdaþ kurdu ve merakla izlemeye koyuldu.
“Ýyice salla…” demiþti, ben þampanyanýn telini açmaya çalýþýrken. “Ýyice salla ki, gürültülü patlasýn!”
“Hiç kusura bakma…” diye söylendim. “Ortalýðýn batmasýný istemiyorum.”
Alçak þampanya, hiç sallamadýðým halde tabanca gibi patlamýþtý. Sonra da kontrolden çýkmýþ itfaiye hortumu gibi fýþkýrarak duvarlarýmýn içine etti. Fýþkýrýp duran þiþeyi yerdeki bardaklara tutmayý son anda, akýl edebilmiþtim neyse ki. Güzel vücutlu meçhul ise, sevinç çýðlýklarý atýp zevk içerisinde ellerini çýrpýp duruyordu. Kadýna kötü kötü bakarak yerdeki bardaklardan birisini alýp, diðerine tokuþturdum.
“Saðlýðýna…”
O kadar rakýdan sonra mideme indirdiðim þampanya, zaten pek yerinde olmayan aðzýmýn tadýný iyice bozmuþtu. Suratýmý buruþturarak bardaðý býraktým ve kalkýp merdivenlere doðru yürüdüm.
“Nereye?” diye sormuþtu, güzel vücutlu.
“Raký…” dedim. “Caným raký istedi.”
“Þampanya varken haa, niye?”
“Aðzýmýn tadý yerine gelsin diye…”

Birisi yerin dibinde olmak üzere iki odalýk göt kadar evimin bütün ýþýklarý, sanki gece maçý yapýlýyormuþ gibi ýþýl ýþýl yanýyordu. Üç aydýr yatýrmadýðým elektrik parasýný hatýrlayýp,
“Keserlerse kessinler…” diye söylenerek, buzdolabýna gittim.
Dolabý açarken mutfak bölümündeki pencerenin perdesinin, açýk olduðunu fark etmiþtim. Merak edip baktýðýmda gördüm ki, odanýn diðer ucundaki bütün duvarý kaplayan pencereninki de açýkmýþ ve ben de, aðda yaptýrmýþ ayýlar gibi çýrýlçýplak ortalýktaydým. Söylene söylene ýþýklarý söndürerek, perdeleri kapattým. Biraz da abartýlý söylenmiþtim herhalde ki, telaþla yukarýya çýkmýþtý meçhul konuðum.
“Ne oldu?” diye sordu sonra da, endiþeli bir sesle.
Aþaðý odaya inen merdivenlerin kapýsýnýn önünde ve yine aþaðýdan gelen ýþýðýn iyice belirginleþtirdiði inanýlmaz güzellikteki siluetiyle, dikilip duruyordu.
Iþýklarý yeniden yakarak bir süre izledim, o olaðanüstü güzellikteki vücudu. Sonra da aptallýktan sýyrýlmaya çalýþýrken fýsýldadým,
“Perdeler açýkmýþ…”
“Amaaan, ben de bir þey oldu sanmýþtým. Hem gecenin bu saatin de uyumayan yoktur herhalde, kim görecek ki?”
“Bilemiyorum ama uyumayan komþularým varsa eðer, çocuklar buluða erken erip, yetiþkinlerin de mastürbasyon alýþkanlýklarý depreþebilir…”
Umursamaz bir omuz silkeleme sinden sonra,
“Galiba acýktým…” diyerek, buzdolabýna doðru yürümüþtü. “Yiyecek bir þeylerin vardýr umarým…”
Hiç fena fikir deðildi, ben de acýkmýþtým. Yanýna giderek baþýnýn üzerinden dolabý araþtýrmaya baþladým. Ýki gün önce hazýrladýðým ve göz göze geldikçe kýzartýp ziftlendiðim sigara böreklerinin kalanlarý, bana bakýyorlardý yine. Gerçi kýzartmaya üþeniyordum ama caným da çekmiþti bir kere…
“Börek yer misin?” diye sordum. Olumlu cevap verdiði anda kýzartma yükünü onun üzerine atmayý düþünüyordum ki,
“Hayýr, kesinlikle yemem…” diyerek planlarýmý bozdu.
“Niye, sevmez misin?”
“Yoo, bayýlýrým!”
“O halde…”
“Formumu korumalýyým ama…”
Kýzartma tavasýný ocaða yerleþtirirken bir yandan da, olaðan dýþý güzellikteki vücudunu inceliyordum…
Ýncecik belinin altýndan nefis kavislerle geniþleyen, dolgun ama sýmsýký kalçalarýna bakmýþtým. Sonra da, yine nefis kavislerle incelerek, biçimli ayaklarýnýn üzerindeki incecik bileklerde son bulan, güzelim bacaklarýna… Belden yukarýsýna bakmaya ise, cesaretim yoktu. Evet, formunu korumalýydý mutlaka. Bu vücut ne bir milim incelmeli, ne de bir milim kalýnlaþmalýydý. Çok ayýp olurdu yoksa!
Sigara böreklerini tavaya dizmeye hazýrlanýrken, belimdeki, bir türlü eritemediðim yaðlarýmý düþünüyordum. Gerçi, eritmek için de ne yapýyordum ki? En ufak açlýk hissinde bile gece yarýlarý sigara böreði kýzartmaya kalkýþan bir herif, zaten biraz zor eritirdi yaðlarýný!
Kendimden utanarak tam böreklerden vazgeçecektim ki, iyice kýzmýþ tavadan sýçrayan bir damla yað gelip en olmayacak yerime yapýþmýþ, canýmý da fena halde yakmýþtý. Çýðlýk atmamak için bir elimle aðzýmý kapatmýþ garip sesler çýkararak uluyor, diðeriyle de bekleme gücü kalmamýþ iþeme kuyruðundakiler gibi kasýklarýma yapýþmýþ, tepiniyordum. Güzel vücutlu ise ne olduðunu anlayana kadar bakýnmýþ, sonra da akýl vermiþti.
“Çabuk buz tut…”
Zýplaya zýplaya buzdolabýna giderek buzluðu açtým. Buz çýkarýrken de zýplamayý sürdürüyordum.
“Niye zýplýyorsun ki?” diye sordu. “Acýný mý azaltýyor yoksa?”
Bakakalmýþtým kadýna, niye zýplýyordum ki gerçekten?
“Bilmiyorum…” dedim. “Psikolojik herhalde…”
“Eminim…” diyerek kýkýrdadý. “Erkeklerin, çok deðer verdikleri o uzantýlarýný, sanki üçüncü bir bacakmýþ gibi algýlamalarýndan kaynaklanan bir psikoloji…”
Zýplamayý býrakmýþ, güzel vücutluya da kötü kötü bakarak buz tedavisine baþlamýþtým.
“Hiç deðilse beþ dakika tut buzu.” dedi, pis pis sýrýtarak. “Ýþimiz zor yoksa…”

Boþuna yanmýþ olmamak için, börekleri kýzartma eylemine giriþmiþtim yeniden. Meçhul konuðum ise bir tabaða tepeleme meyve doldurup, çoktan masaya oturmuþtu bile. Rakýmý da hazýrlayýp, karþýsýna geçtim.
“Ben de istiyorum…” diye atýldý hemen. Börekten söz etmediðini bildiðim için, ters bakýnarak homurdandým,
“Ne istiyorsun?”
“Ne olacak, raký tabi ki…”
“Þampanya açtýrdýn ya, onu içsene…”
“Þampanyanýn, patlamasýný severim sadece. Ýçmek için de rakýyý… Ama bunu, söylemiþtim sana zaten...”
Ne zaman ne söylemiþti, nereden bileyim? Tek bildiðim, dolapta yarým þiþe büyük olduðu ve raký stokum birkaç yetmiþliðin altýna indiði zaman da, pintileþtiðimdi. Yarým þiþe varken hele... Ýçimden küfrederek, hazýrlamaya gittim rakýsýný. Az raký, bol suyla kandýrmayý düþünüyordum ki,
“O kadarcýk þey kime yeter?” diyerek, bitivermiþti yanýmda. Biraz da utanmýþ bir sýkýntýyla, eline tutuþturdum ben de þiþeyi. “Al, bildiðin gibi doldur o zaman…”
Az sonra elinde bardaðýyla yerine dönmüþtü. Tabaðýndaki elmadan da kocaman bir ýsýrýk alarak gözlerimin içine baka baka çiðnemeye baþladý. Sonra da kadehinin yarýsýnýn yardýmýyla yuttu. Her lokmasýnda yarým bardak raký götürecek olursa, boku yemiþtim. Kötü kötü bakmaya baþladým.
Öylesine þaþýrtýcý bir þirinliði vardý ki, kötü bakýþlarým birkaç saniye bile sürememiþti herhalde. Ýlk gördüðümde onu, niye çirkin ve þaþý olarak algýlamýþtým acaba? Þaþýlýðý uydurmuþ olmalýydým ama güzel deðildi de gerçekten. Þirinliðini niye görememiþtim peki? Ýnanýlmaz güzellikteki vücudu, çirkinliðini farklý algýlamamý mý saðlýyordu yoksa? Yoksa beynim, kasýklarýma torpil mi geçiyordu?
Elmasýný yeyip bitirmiþ, portakalýný soymaya baþlamýþtý. Daha doðrusu, portakalý katletmeye…
“Ýzin verir misin?” diyerek portakalý ve býçaðý aldým elinden. Portakalýn yan görünüþünden ekvatorunu, üstten ise gerekli meridyenlerini hesapladýktan sonra da, kesmeye baþladým. Bu arada güzel vücutlu, ilgiyle beni izliyordu.
Soyup böldüðüm portakalý uzattýðým zaman uðradýðý hayal kýrýklýðýný gizlemeyen bir ses tonuyla,
“Eee.” diyerek söylenmeye baþladý. “Ne oldu þimdi?”
“Ne demek, ne oldu?”
“Yani sen soydun da ne oldu? Sanmýþtým ki, kabuklarýndan çiçek yapacaksýn…”
“Kabuktan nasýl çiçek yapýlýr bilmem ama portakal da, böyle soyulur…”
Elindeki portakalý incelemeye baþlamýþtý. Sonra bir dilimini aðzýna atýp, bir tane de bana uzattý.
“Ne özelliði var?”
“Öncelikle, ortasýndaki göbek fitili ve yenmesi gerekmeyen beyaz kýsýmlar kabukla beraber çýkarýlmýþtýr. Yenilecek kýsým hasarsýzdýr ve göbek fitili çýkarýldýðý için kolay bölünür. Hepsinden önemlisi de, bir damla bile su kaybý yoktur. Anladýn mý þimdi?”
Tatlý tatlý gülmeye baþlamýþtý. Özenle böldüðü portakaldan birer dilim daha servis yaparken sordu?
“Ne iþ yapýyorsun sen?”
Son birkaç aydýr en gýcýk olduðum soruydu bu. Para kazandýrmayacak bir sürü gerek sizlikle uðraþýp, sýðýr gibi de içiyordum çünkü. Param bitene kadar da böyle sürdürmeye kararlýydým. Bitmesine de az kalmýþtý zaten. Çok yakýnda yeniden, þekilsiz narsislerin büstlerini yapmak zorunda kalacaktým…
“Profesyonel portakal soyucu suyum…” dedim, içimi çekerek.
“Hadi oradan…” diyerek kýkýrdadý. “Býrak dalga geçmeyi.”
Dalga geçiyor da sayýlmazdým aslýnda. Büstünü yaptýðým kiþiler, suratlarýndaki pek kabul görülmediðini düþündükleri kabuðu soyarak, içlerinde var olduðuna inandýklarý dayanýlmaz meyveyi çýkarmamý isterlerdi benden. Hiç kimsenin yemek istemediði turunç meyvesini soyup, sanki portakalmýþ gibi servis yapmamý…
Güzel vücutludan bir dilim portakal daha alýrken mýrýldandým,
“Heykelciyim.”
Sanki gizli ajan olduðumu itiraf etmiþim gibi garip bir þaþkýnlýk ve suskunlukla bakýyordu bana. Göt kadar evimin orasýna burasýna sýkýþtýrýlmýþ, büstlerden arta kalan zamanlarda yaptýðým ve bir boka da yaramayan onca heykele karþýn, nalbant olduðumu söyleyecek deðildim ya!
“Vay canýna!” dedi, fýsýldayarak. “Demek heykelci sin haa!”
Sanatsever bir kadýnla karþýlaþtýðýmý düþünerek sevinip kasýlýyordum ki,
“Yani ne iþ yapmýþ oluyorsun sen þimdi?” diye sordu bu sefer de.
Odada ki en büyük heykelin karþýsýna geçip kafa atmak geçmiþti bir an içimden ama kafama acýdým ve
“Heykelci ne yapar kýzým?” diye baðýrdým. “Heykel yapýyorum tabi ki…”
“Ne kýzýyorsun caným…” dedi gülümseyerek. “Heykelin de heykelcinin de ne olduðunu biliyorum ama yapacak baþka bir iþ bulamadýn mý?”
“Neyi varmýþ iþimin?”
“Yani, para kazanabiliyor musun?”
Hassas noktama parmak basmýþtý doðrusu. Belli etmeyip sýktým palavra mý,
“Bok gibi!”
Ýnanmadý tabi ki, hiç de aptala benzemiyordu zaten. Tatlý tatlý gülümseyerek yanaðýmdan bir makas aldý ve kalkýp odadaki heykelleri incelemeye baþladý, ben de onun güzel vücudunu…
Uzun zamandýr böylesine güzel bir vücudun deðil canlýsýný, fotoðrafýný bile görmüyordum. O incecik beline, tüm görüþ açýlarýnda inanýlmaz yuvarlaklar çizen olaðan dýþý kalçalarýna, hele kuyruk sokum unun iki kenarýndaki gamzelerine, bitmiþtim doðrusu. Bir de bacaklarýna, o kusursuz güzellikteki bacaklarýna! Diz kapaðý denilen insan vücudunun en çirkin kemiði, ancak böylesi güzellikteki bir kýlýfla gizlenebilirdi herhalde. Yine diz kapaklarýnýn arkasý da, sanki bacaklarý hiç bükülmemiþçesine bir pürüzsüzlükteydi. Bu kadarý da ayýptý ama…
Heykelleri bitirip, duvarlarda asýlý pistole illüstrasyonlara bakmaya baþlamýþtý. Ben de belden aþaðýsýný býrakýp, yukarýsýna…
Kuðu boynunun altýndaki o geniþ ve güzelim omuzlara sahip olabilmek için, çok küçük yaþlardan bu yana bir hayli yüzmüþ olmasý gerekirdi sanýrým. Sadece kendisinin deðil, ana babasýnýn hatta birkaç kuþak geriye doðru genlerine katkýsý olan herkesin yüzmüþ olmasý gerekirdi. Her bakýþýmda yutkunmama neden olan, oldukça iri olmalarýna karþýn anatomiye de fizik kurallarýna da aykýrý bir þekilde uçlarý neredeyse tavaný gösterecek dirilikte olan memelerinin o hale gelmesi için ise, kaç kuþak boyunca neler yapýlmýþtý kim bilir? O güne kadar yaptýðým bütün çýplak kadýn heykelleri, gözümden düþmüþtü sanki!
“Çok yeteneklisin…” demiþti, turlamasýný bitirmiþ yerine otururken.
Tehlikeli boyutlarda bir adrenalin ishaliyle karþý karþýyaydým. Kendi bakýþlarýmý göremesem bile, ne kadar manyaklaþtýðýný hissedebiliyordum. Ama güzel vücutlu pek de umursamýyordu doðrusu. Gözlerimi kýsarak memelerine odaklanmýþ edepsiz hayaller kuruyordum ki, parmaklarýný þaklattý birden…
“Heeey, nerelerdesin?”
“Efendim caným!”
“Duydun mu dediðimi?”
“Hangisi?”
“Çok yetenekli olduðunu söylemiþtim.”
“Biliyorum.”
“Neyi?”
“Yetenekli olduðumu.”
“Amma da ukalaymýþsýn. Neyse, bir de benden duymuþ ol.”
“Neyi?”
“Sen nerelerdesin yahu?”
Durumumu anlamasý için, damlara mý týrmanmam gerekiyordu acaba? Yoksa masanýn üzerine çýkýp, anýrmam mý? Sadece ayaða kalktým, kör deðildi ya!
“Hadi gel” dedim, elini tutarken. “Aþaðýya inelim…”
Zarif, bakýmlý ve uzun parmaklý güzel elleriyle benim kürek elimi avuçlamýþ okþuyor, bir yandan da gözlerimin içine bakarak tatlý tatlý gülümsüyordu.
“Söylesene…” diyerek mýrýldandý. “Boða burcu musun sen?”
Ýnsanýn biraz arzulu olmasý, niye hemen boðalýk la özdeþleþtiriliyordu acaba?
“O kadar da azgýn mý görünüyorum?” diye söylendim.
“Onun için sormamýþtým. Zaten boða burçlarý da azgýn filan deðildir aslýnda.”
“Bana ne boða burçlarýndan yahu? Niye sordun peki?”
“Boða burçlarý güzel sanatlara yatkýndýr. Ama sen boða deðilsin deðil mi?”
“Evet, deðilim.”
“Biliyordum, çünkü boða burçlarý ticarete de yatkýndýr. Senin yeteneðinde ve yaþýnda bir boða, çoktan zengin olurdu. Ama gördüðüm kadarýyla sen zengin filan deðilsin, deðil mi?”
“Boða da deðilim, zengin de. Hadi inelim lütfen!”
“Ýneceðiz dur, peki terazi burcu musun?
“O da deðil. Hadi aþaðý inelim de burcumu göstereyim sana…”
“Tamam caným, ineceðiz dedim ya. Ne burcusun peki?”
Artýk kýzmaya baþlamýþtým. Ayrýca az önceki potansiyel performansým da, vedalaþmak amacýyla el sallýyordu sanki! Güzel vücutluya kötü kötü bakarak homurdandým.
“Kýzým, gecenin bu saatinde burç murç ayaklarýna, taþak mý geçiyorsun benimle?”
“Uzattýn ama. Söyle burcunu da inelim.”
“Taþak. Amaaan, yani baþak.”
“Ýnanmam, mümkün deðil…”
“Nedenmiþ o?”
“Baþak, zengin olmayý en iyi beceren burçlardan biridir. Üstelik oldukça da tutumludurlar. Senin bu gece harcadýðýn paralara bakýlýrsa, baþak olduðuna inanmak çok güç. Hem zaten baþaktan pek sanatçý da çýkmaz.”
Artýk ne aþaðýya inmek istiyordum, ne de bir bok yemek. Hatýrlayamadýðým gecede ne kadar para harcamýþ olabileceðimi düþünerek hayýflanýrken, sýkýntýlý bir þekilde mýrýldandým.
“Canýna yandýðýmýn burcunun yüz karasý olarak, ben çýkmýþým iþte!”
“Tabi tek baþýna burç bir þey ifade etmez…” diyerek devam etti. “Aslýnda tipin baþaða uygun ama kiþilik yükselen burçtan daha çok etkilenir. Yükselenin ne?”
“Bilmiyorum.”
“Ne büyük kayýp, niye çýkarttýrmadýn bu yaþa kadar?”
“Ne bileyim yahu? Zaten burçlara da inanmam.”
Küçümser bir tavýrla suratýma bakýyordu. Burçlara inanmamak ayýptý galiba!
“Burçlar, insanýn aynasýdýr…” dedi, bilgiç bilgiç. “Kim olduðumuzu ve ne olacaðýmýzý, en iyi burçlar öðretir bize. Ýnansan iyi edersin…”
Bir kadeh raký ve üç sigara boyunca burçlardan konuþmuþtu. Kendisini kaptýrmýþ o kadar ciddi bir þekilde anlatýyordu ki, hiç sesimi çýkarmadan dinlemek zorunda kalmýþtým. Minik konferansýný nihayet bitirdiði zaman da,
“Her neyse…” dedi. “Doðum günü ve saatini söyle de, yükselen burcunu çýkarayým. En çok, artý veya eksi on dakikalýk bir yanýlgýyla yalnýz…”
“Ne yapacaksýn doðum saatimi? Zaten bilmiyorum da…”
“Olacak þey deðil. Ýnsan doðum saatini bilmez mi hiç!”
“Üzgünüm, doðar doðmaz ebeme sormuþtum aslýnda ama saati yanýnda deðildi.”
“Býrak dalga geçmeyi, annen sað mý?”
“Evet, niye sordun?”
“Doðum saatini öðrenmek için, en iyi o bilir herhalde…”
“Kýzým, ben bir evin mutfaðýnda, üstelik baya da tosun bir bebek olarak dünyaya gelmiþim. O kadar zahmet çekip beni çýkardýktan sonra anacýðýmýn, ileride yükselen burç için gerekebilir düþüncesi ile saate bakabileceðini, hiç aklýn kesiyor mu?”
Güzel vücutlunun fena halde caný sýkýlmýþtý. Ellerini o incecik beline dayayarak odayý adýmlamaya baþladý. Yükselen burcuma neden bu kadar kafasýný taktýðýný anlayamýyordum, ama güzel vücuduna kafamý takma nedenini çok iyi biliyordum.
“Burçlarý boþ ver artýk.” dedim. “Bana poz verir misin?”
“Ne pozu?”
“Resmini yapmak istiyorum.”
“Gecenin bu saatinde mi?”
“Gecenin bu saatinde burçlarla uðraþýlýyor da, resim niye yapýlmasýn?”
“Sen bilirsin. Gerçi bunun için… Her neyse…”
Eskiz dosyamý ve kalemlerimi aldýktan sonra gözlüðümü takarak, oturacaðým yeri de seçtikten sonra güzel vücutluyu odanýn ortasýna geçirdim. Kýçýnýn gamzelerinin en belirgin þekilde görüldüðü bir açýda durmasýný saðlamýþtým. Güzel omuzlarý ve omurgasýnýn nefis kanalý da ortadaydý. O manyak memelerinin sol teki ise, “buradayým” diye yýrtýnýyordu sanki. Raký þiþesini, bardaðýmý ve sigaralarýmý da aldýktan sonra, koltuðuma oturdum…

Problemsiz bir modeldi, güzel vücutlu. Gerçi birkaç kere ne yaptýðýmý görmenin merakýyla kalkýp yanýma gelmiþ ama ayný pozu vermekte de zorlanmamýþtý. Ben de bir saat kadar uðraþtýktan sonra farklý pozlarda sekiz ayrý eskiz çizmiþ, rakýnýn da dibine gelmiþtim. Sarhoþluðum depreþip çift görmeye baþlayýnca da mola verip, yüzümü yýkamaya gittim.
Döndüðümde, güzel vücutlu modelimi koltuðuma oturmuþ, son duble rakýmý yudumlayarak çizimleri incelerken bulmuþtum.
“Beðendin mi?” diye sordum.
“Çok güzeller…” diye mýrýldandý. “Gerçekten de çok güzeller ama hiç birisinde yüzümü çizmemiþ sin, neden?”
“Çünkü bunlar eskiz. Eskizler imde de yüz kullanmam.”
Kucaðýndaki dosyayý fýrlatarak baðdaþ kurduðu koltuðun üzerinde dikleþip, ters ters bakmaya baþlamýþtý.
“Eþek kadar herifsin…” dedi öfkeyle. “Yalan söylemeye utanmýyor musun?”
Þaþýrmýþ kalmýþtým. Aptal aptal bakýnýrken fýsýldadým,
“Ne yalaný güzelim?”
“Yok, eskizmiþ de, eskizlerinde yüz kullanmazmýþ da… Þuna erkek gibi, ‘yüzün çirkin o yüzden çizmiyorum, sonra güzelini çizeceðim…’ desene. Ne kývýrýyorsun?”
“Ama deðil ki güzelim. Eskizler imde gerçekten de yüz kullanmam, inanmýyorsan dosyadaki eski çizimlere bakabilirsin.”
Ýnanmýyordu herhalde ki, parçalayacak gibi dosyaya saldýrdý.
“Hani, neredeler?”
Eskizler imin baþýna bir kaza gelmemesi için atýlýp dosyayý elinden aldým ve sýrayla çýkarýp göstermeye baþladým.
“Gördün mü bak? Hiç birisinde yüz yok…”
Ýnanmýþtý sonunda. Ama yine de yüzünde, o kocaman kahverengi, nedense zaman zaman bana þaþý görünen güzel gözlerinde, derin bir hüzün vardý. Dosyayý toplamama yardým etti, özenle kaldýrýp bir yerlere koydu, sonra da yanýma oturup yanaðýmý okþayarak gönlümü aldý.
“Özür dilerim, bu konuda fazla hassasým galiba. Ama çirkin olduðum da bir gerçek, deðil mi?”
“Hiç de deðil.” diye itiraz ederek, ayaða kalktým. Gerçekten de, onu çirkin bulmuyordum artýk. Ýnanýlmaz güzellikteki vücudunun hatýrýna mý, yoksa yüzünde yakaladýðým þirinlik ten dolayý mý bilmiyordum ama çirkin algýlamadýðým kesindi...
Civciv sarýsý saçlarýný okþamaya baþlamýþtým. O da iki eliyle birden saçlarýndaki elimi okþuyor, bir yandan da ne düþündüðümün merakýyla gözlerime bakýyordu. O anda hiç de þaþý deðildi, o kocaman kahverengi gözler.
Gözlerini niye zaman zaman þaþý olarak algýlamýþtým acaba? Güzel vücudunun hatýrýna þaþý gözleri de normal görecek deðildim ya? Her halde beni uyandýrdýðýndan bu yana daha ayýlamadýðým içindi, bu görüþ bozukluðum. Ayýlmamak için de, elimden geleni yapýyordum zaten!
Gülmeye baþlamýþtým sessizce, yanaklarýný okþayarak. Yanaðýndaki elimi kavrayýp bakýþlarýný benden ayýrmadan ve bütün tatlýlýðýyla gülümseyerek öpmeye baþladý elimi. Bulunduðumuz romantik ortama yaraþýr bir uygunlukta karþýlýklý olarak tebessüm ederken birdenbire, bana bakan iri kahverengi gözlerin sol teki sola doðru, kayývermiþti. Sað gözü hala bana, sol gözü ise sað omzumun üzerinden bir yerlere bakýyordu. Baþýný hafifçe sola doðru oynatarak,
“Kaydý yine. Deðil mi?” dedi.
“Evet…” dedim, gözlerime veya beynime duyduðum kuþkulardan kurtulmuþ olmanýn verdiði bir huzurla gülümseyerek…
“Niye gülüyorsun?” diye çýkýþtý. “Çok mu komik?”
“Hayýýýr, çok güzel.”
“Þaþýlýk güzel olur mu hiç bee, dalga mý geçiyorsun?”
“Dalga filan geçmiyorum. Sen de þaþý deðilsin zaten. Sadece göz kaymasý problemin var ve istenirse basit bir operasyonla düzeltilebilir. Ama bence gereksiz, çok tatlý bir güzellik çünkü…”
Garip garip suratýma bakýyordu. Sol gözü de, yine yerine dönmüþtü.
“Bana bak…” diyerek söylendi. “Seninle beraber olduk diye bana kur yapmak zorunda filan deðilsin.”
“Merak etme, istemediðim hiçbir þeyi yapmam. Onun için de hala adam olamadým ya zaten…”
Dosyamý ve kalemlerimi tekrar almýþtým. Yüzünü hafif yandan gördüðüm bir açýda yere oturdum ve elimi uzatarak çenesini biraz yukarýya kaldýrdým.
“Ne oluyor?” diye sordu.
“Portreni yapacaðým.”
“Nereden aklýna geldi þimdi, niye?”
“Gördüðüm güzelliði, sen de görebilesin diye…”
“Pek normal bir adam deðilsin sen!”
“Teþekkür ederim.”
Yetenekli bir günümdeydim. On, on beþ dakika sonra çizimi bitirmiþ, epey de beðenmiþtim doðrusu. Alnýndaki sivilceleri de yerlerine kondurduktan sonra kalem deðiþtirerek gölgelemeye geçtim. Karþýmdaki güzel vücutlu ise, sözüm ona duruþunu bozmamaya çalýþarak, yaptýðým resmi görme çabasýnda þekilden þekle giriyordu.
“Sivilceleri niye çizdin?” diye söylendi.
“Çünkü oradalar güzelim. Misafir olarak da olsa, oradalar. Hem poz vermeyi de býrakabilirsin artýk, iþin senlik bölümü bitti çünkü.”
Yerinden kalkarak arkama geçmiþti. Çenesi omzumda sýrtýma yaslanmýþ portresini incelerken, elleri de ensemde dolaþýyordu. Birden ürperdim.
“Rahat dur!” diye mýrýldandým. “Az kaldý bitiyor.”
Artýk ensemde dolaþan dudaklarýydý. Göðüs kafesimi çevrelemeye çalýþan kollarýnýn ucundaki biçimli elleri ise, göðsümdeki kýllarla uðraþýyordu. Bana gelince, bütün yeteneðimi yitirmiþ, dosyayý tutan ve gölgeleme yapmaya çalýþan zavallý ellerimin titremelerini engellemeye çalýþýyordum. Titreye titreye de olsa, bitire bilmiþtim sonunda.
“Al bakalým…” diyerek uzattým çizdiðimi. “Bu yüz, çirkin mi sence?”
Bakmamýþtý bile resmine. Elimden alýp özenli bir þekilde duvar dibindeki sehpanýn üzerine býraktý onu. Kucaðýmdaki dosya ve kalemleri de kaldýrdý ve kocaman kahverengi gözlerini gözlerimden hiç ayýrmadan oturdu, boþalan kucaðýma! Tam o sýrada kaymýþtý iþte, sol gözü yine...

Yanaðýný omzuma dayamýþ kesik kesik nefes alýyor, boynuma da minik öpücükler konduruyordu, güzel vücutlu. Kýsa, civciv sarýsý saçlarýný okþarken alnýna bir öpücük vermek istemiþtim ama sivilcelerin en irisi dudaklarýma dokununca, vazgeçtim. Öpmeye kararlýydým bir kere, dudaklarýmý birkaç santim saða kaydýrýp öptüðüm zaman ise, bir baþka sivilce ile tanýþtým.
Özel zevklerim arasýnda sivilce öpmek, öpücük menzilim içerisinde de sivilcesiz yer olmadýðýndan artýk öpmüyordum ama kýsa saçlarýný okþamayý sürdürdüm ve parmaklarýmý usulca alnýna kaydýrarak, ilk flörtü mü patlatýverdim. Güzel vücutlu da kulaðýmý ýsýrývermiþti birden. Sonra elleri omuzlarýmda doðrulup kötü kötü bakarak söylendi.
“Niye yaptýn bunu?”
“Kýskandým o alçaðý. Hem böyle de güzelsin, merak etme.”
“Mikrop kaparsa ne olacak?”
“Mikroplar bugün grevde.”
“Býrak manyaklýðý! Sivilceler en büyük derdim, ne yapsam kurtulamýyorum.”
“Belki hala ergenlik dönemin desindir, biraz daha büyüyünce kurtulursun.”
Kötü kötü bakmaya baþlamýþtý yine. Az önce patlattýðým sivilcenin yerindeki cerahat zerresini parmaðýmýn ucuyla alýp kýçýna silerken sordum,
“Sahi, kaç yaþýndasýn sen?”
“On dokuz. Ama büyük gösteriyorum deðil mi?”
Gerçekten de büyük gösteriyordu. Yirmi beþinden ufak olabileceðini hiç düþünmemiþtim doðrusu. Ýlk defa yarý yaþýmdan ufak bir kadýnla yattýðým için düþtüðüm sübyancýlýk kompleksinden kurtulma gayretiyle,
“Saçlarýn…” dedim. “Niye böyle boyadýn ki? Seni büyük gösteren onlar…”
“Sen beni geçen ay görecektin, tam bir çingene pembesiydi. Zaten her ay baþka bir renge boyarým.”
“Derdin ne?”
“Deðiþiklik iþte…”
Kasýklarýndaki bakýmlý, kestane rengi tüyleri karýþtýrdým.
“O deðiþiklikten, bu garipleri niye yoksun býrakýyorsun ki?”
“Amaan sen de…” diyerek kýkýrdamýþtý. Sonra da ciddileþerek devam etti,
“Bak iþte, bu eleþtirici alaylarýnla tam bir baþak burcusun!”
“Öff… Yine mi burçlar?”
“Evet efendim, yine burçlar. Söylesene, doðum saatini baþka kim bilebilir?”
“Güzelim, burçlara inanmadýðýmý söylemiþtim, býrak artýk…”
“Ýster inan, ister inanma. Ben yükselenini merak ediyorum ve eminim ki ya boða, ya da terazi. Bence terazi ama…”
“Haklýsýn, gizlemem gereksiz artýk. Evet, terazi…”
“Býrak sululuðu, gerçekten çok merak ediyorum. Lütfen…”
“Pekâlâ, teyzem bilebilir. Annem beni doðururken o da evdeymiþ. Yarýn telefon açar sorarým.”
Hemen arkamdaki duvarda asýlý telefona uzanýp ahizeyi almýþtý.
“Þimdi arayacaksýn.”
“Saçmalama…” diyerek söylendim. “Bu saatte aratarak, yüreðine mi indirtecek sin kadýncaðýzýn.”
Telefonu yerine asarken cilveli cilveli oynaþmaya baþlamýþtý bu sefer de.
“Lütfen…” diye üsteledi.
“Hasta mýsýn kýzým?” diye çýkýþtým. “Hem, adýný bile bilmediðin bir herifin yükselen burcundan sana ne?”
Oynaþmayý býrakmýþ, kaþlarýný çatarak suratýma bakakalmýþtý. Ýçime de bir kurt düþmüþtü doðrusu. Adýmý biliyor muydu yoksa? Ama biliyor olsaydý, kaç saattir bir kere bile olsa, söylerdi herhalde…
“Ne yapayým…” diyerek sýzlandý. “Adýný söylemedin ki…”
Rahatlamýþtým, üzerine gittim.
“Peki, sordun mu?”
“Hayýr, ama sen de benim adýmý sormadýn.”
“Burcunu da sormadým ama deðil mi?”
Üzerimdeki cilveli kýpýrdanmalarýna yine baþlamýþtý. Ýþveli bir sesle,
“Balýk burcundaným.” dedi. “Yükselenim kova, adým da Nihal…”
“Memnun oldum, ben de baþak burcundan Aydýn. Yükselenim de kusur kalsýn.”
“Kalmayacak iþte…” diyerek, telefona uzandý yine.
“Gecenin bu saatinde arayamam güzelim…” dedim inleyerek. “Teyzem de, eniþtem de yaþlý insanlar ve teyzemin kalbi de, pek saðlam sayýlmaz…”
“Korkma, bir þey olmaz.”
Sanki tecavüz edecekmiþ gibi oynaþýyordu artýk. Belini avuçlayarak durdurdum.
“Aðýr ol, piller þarj olmadý daha.”
“O zaman teyzeni bir an önce ara ki, pillerin þarjýný hýzlandýran sürpriz imle tanýþ asýn…”
Normalde beni kesseler o saatte kimseyi rahatsýz etmezdim ya, kafam hala çakýrdý ve yükselen burcumu da merak etmiþtim artýk doðrusu. Belki de, pillerin þarjýný hýzlandýran, þu sürprizini...

Uzun uzun çaldýrmýþtým telefonu. Sonunda teyzem, sanki öbür taraftan arýyorlarmýþ gibi korkulu bir sesle açtý.
“Alooo, kimsiniz?”
Sesindeki endiþe ve korku, ödümü koparmýþtý.
“Benim teyzeciðim, Aydýn. Telaþlanma lütfen…”
“Hayýr, mý oðlum, ne oldu?”
“Bir þey yok teyzeciðim, telaþlanma dedim ya.”
“Nasýl telaþlanmam oðlum? Bir þey olmasa bu saatte neden arayasýn ki?”
“Önemli deðil gerçekten teyzeciðim. Bir þey soracaktým sadece.”
Eniþtemin sesi de gelmeye baþlamýþtý. O da telaþla, arayanýn kim olduðunu sorup duruyordu ýsrarla. Sonunda teyzem beni býrakýp,
“Aydýn arýyor Aydýn… Dur da anlayayým ne olduðunu.” diyerek susturdu eniþtemi.
“Hah, söyle þimdi. Ne soracaktýn oðlum?” diye, bana döndü yine.
“Ben saat kaçta doðmuþtum teyzeciðim, biliyor musun?”
“Kaçta?”
“Ben sana soruyorum teyzeciðim, bilsem bu saatte rahatsýz eder miydim sizi?”
“Yani gecenin bu saatinde, bunu sormak için mi ödümüzü kopardýn?”
“Uygunsuz bir saat olduðunu biliyorum ama namaza filan kalkmýþsýnýz dýr diye düþünmüþtüm.”
Bir süre sessiz kalmýþtý teyzem. Sonra da,
“Senin ezan saatlerinden haberin mi var sanki beynamaz!” diye baþlayarak, uzun uzun söylendi. Zýlgýtlarýnýn bitmesinden sonra da, o kadar lafý boþuna yemiþ olmamak için bir daha sordum.
“Saat kaçta doðmuþtum teyzeciðim?”
“Fesuphanallah…” çekerek biraz düþündü. “Sabahtý… Kýrk küsur sene öncesini soruyorsun bana oðlum, bekle biraz.”
Kendi kendine konuþarak biraz daha düþünmüþtü teyzem. Bir yandan da, niye aradýðýmý eniþteme açýklýyordu. Eniþtemin uzaklaþan sesi,
“Bu herif adam olmayacak…” diye söylenirken teyzem,
“Duuur, buldum galiba.” dedi. “Doðduðun zaman radyoda sabah ajansý okunuyordu. Ajans sabah yedide baþladýðýna göre yediden sonra, en fazla yarým saat sürdüðüne göre de, yedi buçuktan önce doðdun demektir.”
“Sað olasýn teyzeciðim. Uyandýrdýðým için baðýþlayýn, görüþürüz.”
“Dur oðlum, doðum saatini ne yapacaðýný anlat bari…”
Ona, kucaðýmda oynaþýp duran bir kadýnýn yükselen burç merakýndan söz edemezdim herhalde.
“Sonra anlatýrým teyzeciðim. Ýkinizi de öpüyorum…” diyerek kapattým telefonu.
Merakla konuþmamýn sonunu bekliyordu Nihal.
“Eee, kaç taymýþ?” diye sordu hemen.
“Sabah, yedi on beþ…”
“Çantam nerede benim?” diyerek fýrlamýþtý üzerimden. Böylece ben de, bir yerlerimin fena halde uyuþtuðunu nihayet fark edebilmiþtim. Kalkýp odanýn içerisinde dolanmaya baþladým.
Göt kadar odanýn içerisinde sekiz on tur atarak uyuþukluðumu gidermeyi baþardýðým zaman, ayný göt kadar odanýn içerisindeki çantasýný, hala bulamamýþtý Nihal. Yanýma gelerek,
“Nereye koyduðumu hatýrlýyor musun?” diye sorduðunda, nedenini asla anlayamayacaðý bir ifadeyle suratýna bakarak, pis pis sýrýtmýþtým. Sonunda aþaðý odadan buldu geldi, neyse ki.
Heybe gibi kocaman bir þeydi çantasý. Odanýn ortasýna geçerek yere çöküp karýþtýrmaya baþladý. Bir süre sonra da içerisinden kalýnca bir kitap çýkartýp, bu sefer de kitabý karýþtýrmaya koyuldu. Öylesine büyük bir ciddiyet içersinde yapýyordu ki bu araþtýrmasýný, ister istemez meraklanmýþtým. Karþýsýna geçip oturdum.
Kitaptaki aradýðý bölümü bulduðu zaman, doðum tarihimi sormuþtu. Sonra da büyük bir dikkat içerisinde incelemeye devam etti sayfalarý. Aradýðý her neyse onu da bulmuþtu,
“Biliyordum zaten…” diye mýrýldandý, kendi kendine…
Hiçbir þey yapmadan oturduðunuz bir ortamda izlediðiniz kiþi, sanki yeni bir element bulmuþçasýna bir heyecan içersinde olduðu zaman, ister istemez meraklanýyor dunuz. Gerçi çýrýlçýplak olmasý ve olaðan üstü güzellikteki vücudu bu merakýnýzý masumlaþtýrabilirdi ama ayýp olmasýn diye sordum yine de.
“Neymiþ?”
“Daha dur…” diyerek yeniden çantasýna döndü. “Emin olmalýyým…”
Birkaç kitap daha çýkarmýþtý çantasýndan ve hepsi de burçlarla ilgiliydi. Çanta da çanta deðil, astroloji kütüphanesiydi sanki. Bütün kitaplarý tek tek inceledikten sonra da rahatlamýþ bir yüz ifadesiyle, bana döndü nihayet.
“Hepsinde de ayný sonuç, sana söylemiþtim zaten. Yükselenin terazi…”
“Aman ne güzel bir haber.” diye mýrýldandým. “Artýk benim de bir yükselen burcum var. Hadi aþaðýya inip bunu kutlayalým…”
“Sabýrlý ol. Daha horoskopunu çýkaracaðým.”
“Neyimi?”
Kitaplardan birisinin arasýndan, belki sekize katlanmýþ kocaman bir kâðýt çýkartarak yere yaymýþtý. Sonra da elleri ve dizleri üzerinde dört ayak pozisyonuna geçerek, biraz saðlýklý ve cinsel güdüleri normal olan hiçbir erkeðin katlanamayacaðý bir görüntüdeyken, bakýnmaya baþladý kâðýda. Derin bir iç çekerken sordum,
“Ne yaptýðýný söyler misin lütfen?”
“Horoskopunu çýkartýyorum.”
“Onu anladým güzelim de, horoskop ne?”
“Yani, doðduðun zaman dilimindeki gökyüzünün konumunu inceliyorum.”
“Uðraþmana gerek yok, sorsaydýn ya. Parçalý bulutluymuþ, doðmamdan sonra da þerefime, yaðmur yaðmýþ zaten…”
“Býrak dalga geçmeyi, yýldýzlardan söz ediyorum ben. Mesela doðum saatinde aslan burcu da çok güçlü. Ondan da etkilenmiþ sindir mutlaka.”
Acaba o kâðýdýn olduðu yerde ben olsam, benimle de ayný dikkat ve özenle ilgilenir miydi ki? Ýlgilenecek olursa eðer, Parmak uçlarýyla mý, yoksa aþaðýya sallanýyor olmalarýna karþýn, uçlarý neredeyse karþý duvarý gösteren manyak memeleriyle mi yapardý bunu? Öðrenmeye kararlýydým, yattým kâðýdýn üzerine…
“Amma da adammýþsýn haa!” diyerek çýkýþtý. “Senin geleceðin için uðraþýyorum burada. Horoskopun çýkýnca hepsi önüne serilecek zaten, sabýrlý olsana biraz.”
Fena bozum olmuþtum, kötü kötü bakarak kalktým ayaða. Biraz düþündükten sonra da itirazlarýna aldýrýþ etmeden incecik belinden yakalayarak kucaklayýp, aþaðý odanýn merdivenlerine yürüdüm. Bir yandan da mazeretimi fýsýldýyordum,
“Beni anlamalýsýn güzelim! Sen horoskopumu çýkarana kadar benim caným çýkacak herhalde. Dolayýsýyla da geleceðim filan kalmayacak artýk. Hem, þu sürprizin neydi bakayým?

Uyandýðýmda karþýmdaki saat on biri gösteriyor, yüzündeki tatlý gülümsemesiyle Nihal ise, mýþýl mýþýl uyuyordu. Soluma dönüp elimi çeneme dayayarak izlemeye koyuldum…
Birlikte olduðum kadýnlar niye, hep benden sonra uyanýyorlardý acaba? Bir an için yatakta canlarýný çýkarýp çok uyumalarýna neden olduðum gibi bir megalomaniye kapýlmýþtým ama vazgeçtim sonra. Zaten caný çýkan genelde ben olurdum ve yine de, onlardan önce uyanýrdým. Uykuya pek düþkün deðildim çünkü.
Bunun iyi bir tarafý da vardý gerçi, yanýmdaki kadýnlarýn tüm maskelerden arýnmýþ yüzlerini inceleye biliyordum o zaman. Uyurken, rol yapýlamýyordu çünkü…
Ayna karþýsýnda yüzlerce kez prova edilmiþ bakýþlarýn, dudak büzüþlerin, burun kývýrýþlarýn, sað taraftaki görüntüsü bozuk diþin görülmemesi için aðzý sola çarpýtarak sýrýtýþlarýn, rujlarýn, rimellerin, farlarýn, uykuda pek yeri yoktu.
Daha etkileyici olabilmek amacýyla genizden seslerle konuþmayý öðrenmiþ olanlar, etkileyici horlama yöntemleri geliþtirememiþlerdi yazýk ki. Uyurken burnunu karýþtýrarak hap yapanlar, uyanýkken burnu kaþýndýðýnda bile mendil kullananlardan çýkýyordu nedense? Uykusunda pofur pofur osuranlar ise, uyanýkken -helâ- sözcüðünü duyduðunda bile suratýný buruþturacak kadar kibar olanlardý.
Yüzünden gülücük eksik olmayan kimileri de uyurken öyle bir nefrete bürünüyorlardý ki, pek de kötü geçmeyen bir gecenin sonrasýnda yüzlerinin o hali alabilmesi için ya benden nefret etmeleri gerekirdi, ya da kendilerinden…
Yanýmda tatlý tatlý gülümseyerek uyuyan þirin þeyin ise, kendisiyle barýþýk olduðuna emindim. O kadar huzurluydu ki…
Uyurken, ben nasýl görünüyordum acaba? Kim bilir? Ýyi ki az uyuyup, onlardan önce uyanýyordum…
En sevdiðim seviþme türü yanýmda yatan bir kadýnla uyandýðým zamanlar olsa bile, kýyamamýþtým Nihal’ý uyandýrmaya. Bacaklarýna dolanmýþ çarþafý düzelterek savrulmuþ pikeyi üzerine örttüm ve yukarýya çýktým.
Hayli daðýnýktý ortalýk. Temizlik yapma kararlýlýðý ile duþa girdim, týraþ olup giyindim, ortalýðý toparladým, bakkala giderek sabah alýþveriþini yaptým, esaslý bir kahvaltý hazýrladým ve gazetemi okuyarak, Nihal’ýn uyanmasýný beklemeye baþladým.

Giyinmiþ yukarýya çýktýðýnda, saat ikiye geliyordu neredeyse. Gözümü açýp karþýmda bulduðum andan beri hep çýplak gördüðüm için, giyinik halini yadýrgamýþtým doðrusu. Yadýrganmayacak gibi de deðildi ama...
Üzerine, güzel memelerinin birer torpil gibi fýþkýrdýðý daracýk ve limon sarýsý bir bluz, altýna da yine daracýk ve minicik siyah bir deri þort giymiþ, bacaklarýna da pembe ile turuncu arasý garip bir renkte file çoraplar geçirmiþti. Hayli sýcak havaya karþýn, o güzelim diz kapaklarýný görünmez hale getirecek denli yukarýya çýkan viþne rengi çizmeler de, cabasýydý. Boynuna baðladýðý kýrmýzý fular ise, ayný renkteki saçlarý ile bluzunun arasýnda kötü çizilmiþ bir haritanýn sýnýr çizgisi gibi sýrýtýyordu.
Kýzarmýþ ve birazda þiþmiþ gözlerinin birisini kýrparak yanýma geldi, bir þeyler söyleyecekmiþ gibi biraz bekledikten sonra yanaðýmdan bir makas aldý, sonra da çantasýyla birlikte tuvalete kapandý.
On beþ yirmi dakika sonra çýktýðýnda mahmurluðunu geçirmiþ, saçlarýný kabartarak taramýþ, gözlerinin üzerine pembemsi bir þeyler sürmüþ, dudaklarýný, kenarlarý daha koyu olmak üzere kahverengine boyamýþ ve her tarafýna da, görüntüsüyle pek de uyuþmayan kalitede kokan bir parfüm sýkmýþtý. Çantasýný omzuna asýp yine göz kýrparak, karþýma dikildi sonra da...
“Eh, ben gideyim artýk…”
O kadar saattir sadece onu beklediðim için, bozulmuþtum doðrusu. Kötü kötü bakarak söylendim.
“Acelen ne kýzým, kahvaltý yapmayacak mýsýn?”
“Þart deðil…”
“Benim de seni beklemem þart deðildi ama sofrayý hazýrlayýp, bekledim iþte…”
“Yani bir þey yemeden, beni mi bekledin?”
“Ve sigara içmeden. Aç karýna içemem çünkü.”
“Ama niye bekledin beni?”
“Bilmem, böyle yetiþtirdiler beni…”
Suratýndaki onca boyaya raðmen yüzü, o afacan þirinliðine bürünmüþtü yine. Tatlý tatlý gülümseyerek masaya geçti.
“Oturalým o zaman. Ben de acýkmýþtým hani…”
Geceki konuþkanlýðýndan da, neþesinden de eser yoktu Nihal’ýn. Kahvaltý boyunca pek konuþmamýþ, ara sýra laf attýðýmda ise tek kelimelik cevaplarla yetinip baþýný kaldýrmadan kahvaltýsýyla ilgilenmiþti. Ýþtahý da yerindeydi ama gündüzleri formundan pek endiþesi yoktu anlaþýlan.
Sonunda doydu, çayýný tazeledi, sigarasýný yaktý ve nihayet dile geldi…
“Dün gece nasýldý, memnun musun?”
Böyle sorularý ne sormaktan, ne de sorulmasýndan hoþlanýrdým. Kötü kötü bakarak homurdandým,
“Gündüz sohbetine doyum olmuyormuþ, yine burçlardan söz edelim bari…”
Biraz utandýrmýþtým galiba. Önce sol gözü sola, sonra ikisi birden aþaðýya doðru kaydý. Baþýný da öne eðerek,
“Kusura bakma…” dedi. “Aslýnda böyle deðilimdir ama… Ne yapayým caným, müþterilerimle kahvaltý etmek gibi de bir alýþkanlýðým yok ama. Aaa…”
Sanki hesap soran bir tavýrla iskemlesinde dikleþmiþ bana bakýyordu. Ne diyecek diye saf saf bekleyen zavallý ben de, lokmam aðzýmda kalakalmýþtým. Boðazýmdaki lokmadan öksüre týksýra güçlükle yutarak kurtulduktan sonra da derin bir nefes alýrken fýsýldadým,
“Müþteri mi?”
“Böyle þeylere alýþmamalýyým ama bizim meslekte müþteriler, genelde ayýdýr çünkü…”
“Müþteri mi?”
“Evet. Hadi paramý ver de gideyim artýk.”
Embesiller gibi, aðzým açýk bakýnýyordum. O güne dek sayýlamayacak çoklukta sarhoþ olmuþtum. Hatýrlayamadýðým sarhoþluklarým da pek çoktu. Hatta tanýmadýðým kadýnlarýn yanýnda uyandýðým bile olmuþtu daha önce de ama ne sarhoþken ne de ayýkken, bir kere bile parayla aþk yapmamýþtým. Asýl þaþýrdýðým da oydu zaten…
Nihal kahvaltý öncesinde olduðu gibi çantasýný omzuna asmýþ bekliyordu. Ayaða kalkarak elinden tuttum.
“Biraz daha oturur musun lütfen?”
Kýçýnýn kenarýyla iskemlesine iliþmiþti. Sesini çýkarmadan ilgiyle beni izliyor ve konuþmamý bekliyordu. Ýki elini birden avuçlayarak iskemleme oturmuþtum yine.
“Sana bir soracaðým, yanlýþ anlama ama…”
“Merak etme…” diyerek gülümsedi. “Sana özel bir ýskonto yapacaðým.”
“Teþekkür ederim de, soracaðým baþka bir þey.”
“Nedir o?”
“Biz güzelim… Biz nasýl tanýþtýk?”
Kaþlarý çatýlmýþ, ters ters bakmaya baþlamýþtý.
“Bana bak…” dedi sinirle. “Ýþ paraya gelince kývýrtanlardan deðilsin, deðil mi?”
“Ne demek o?”
“Býrak bu ayaklarý. Çamura yatacaksan da, erkek gibi þu iþi…”
“Ne çamuru güzelim?”
“Hassiktir ulan…” diyerek ayaða kalktý ve sokak kapýsýna yürüdü. Neden kýzdýðýný geç de olsa anlamýþtým. Yetiþip kolundan yakaladým.
“Paraný alacaksýn kýzým, merak etme.”
“Niye kývýrtýyorsun o zaman?”
“Ne kývýrtmasý yahu? Bir soru sordum sadece…”
“Bildiðin bir þeyi niye soruyorsun ki?”
“Bilmiyorum da ondan. Hiçbir þey hatýrlamýyorum.”
“Dalga mý geçiyorsun?”
“Gerçekten de hatýrlamýyorum. Gecenin ikisinde ki beni zorla uyandýrmana kadar, seninle ilgili hiçbir þey hatýrlamýyorum.”
Çantasýný yere býrakarak iskemlesine oturmuþtu. Þaþkýn þaþkýn bana bakýyordu.
“Sen ciddisin…”
“Tabi ciddiyim.”
Yine tatlý tatlý gülmeye baþlamýþtý. Ýçindeki soðumuþ çay bardaðýný yenilemeye giderken ise, kýkýrdayýp duruyordu. Döndüðünde benim boþalmýþ bardaðýmý görüp bana sormadan onu da doldurmaya giderken de, kahkahayla gülüyordu. Doldurduðu bardaðýmý önüme býrakýrken de…
“Yeter artýk ama…” diye söylendim.
“Kusura bakma.” diyerek kýkýrdadý yine. “Çok komiðime gitti de…”
“Anlat o zaman þu komik tanýþmamýzý da ben de güleyim.”
“Ben sana gülüyorum ayol, tanýþmamýz normaldi.”
“Nasýl normaldi?”
“Caným, bir orospuyla müþterisi nasýl tanýþýr?”
“Nasýl?”
“Býrak bu saf ayaklarýný, hiç orospu tanýmadýn mý?”
“Tanýmýþýmdýr herhalde, ama hiç müþteri olmadým.”
“Gerçekten mi?”
“Evet, on beþ yaþýmdayken geneleve ilk ve son gidiþimden bu yana, parayla hiç aþk yapmadým ben...”
“Eee, ne yapýyorsun peki?”
“Seviþmek istediðim zamanlarý mý soruyorsun?”
“Herhalde…”
“Sevgililerimi kendim bulabilirim. Çoðu zaman da onlar beni bulur. Kimse kimseyi bulamadýðý zaman ise, mastürbasyon yaparým. Hadi, anlat artýk tanýþmamýzý.”
Yine gülmeye baþlamýþtý nedense? Bu arada bir de sigara yakýp gülmesinin arasýnda dumaný genzine kaçýrýnca, öksürük nöbetine yakalandý. Hemen koþup su getirerek eline tutuþturdum. Ýçince biraz rahatlamýþtý.
“Nasýl geçti mi?”
“Oh evet, çoktandýr böyle gülmemiþtim ama…”
“Artýk, özel bir ýskonto yaparsýn bana…”
“Dalga geçme, yine gülerim yoksa…”
“Þimdi gülme lütfen. Þu tanýþmamýzý anlat, sonra da istediðin kadar gül...”
“Galiba ben de, seni bulanlardan oluyorum” dedi, kýkýrdayarak. “Oturmuþ kendi baþýna içiyordun, izin isteyip yanýna oturdum. Ama sen de bana bakýp durmuþtun zaten…”
“Bir heykelci gözü için olaðanüstü bir vücut sun çünkü kýzým. Ben de sadece sarhoþtum herhalde, eþek deðil. Eee, sonra?”
“Senden içki istedim sen de ýsmarladýn, daha sonra da…”
“Eee?”
“Bak bu garip aslýnda…”
“Nedir o?”
“Benim daha içkim bitmemiþti ve sen, artýk gitmen gerektiðini, gidersen eðer bunu saygýsýzlýk olarak görüp görmeyeceðimi sormuþtun. Benimle pek de ilgin yoktu aslýnda yani. Sadece kibarlýktý seninki…”
“Bilirim, kibar herifimdir. Sonra…”
“Uygunsuz bir durum yoksa eðer seninle gelmek istediðimi söyledim.”
“Uygunsuz durumdan kastýn ne yani?”
“Evli olabilirdin.”
“Anladým. Eee?”
“Hepsi bu kadar. Gelmeme itiraz etmedin ve geldik…”
“Senin hayat kadýný olduðunu biliyor muydum peki?”
“O kadar da kibar olmak zorunda deðilsin caným, orospu diyebilirsin.”
“Ýzin verirsen demeyeyim.”
“Neden o?”
“O kelime erkeklerin terminolojisinde, küfür yerine geçiyor da…”
“Orospularýn terminolojisinde de -erkek- kelimesi, küfür sayýlýyor. O yüzden, boþ ver gitsin…”
“Ben yine de hayat kadýný demeyi tercih ederim.”
“Sen bilirsin. Gerçi bu deyim kader kurbaný olduðunu düþünenler için doðru olabilir belki ama ben orospuluðu meslek olarak seçenlerdenim. En bol ve rahat parayý kazanabileceðim bir seçim yaptýðýmdan da eminim üstelik. Senin heykelcilik seçiminden daha akýllýca herhalde…”
Bu da benim heykelciliðime takmýþtý nedense? Kötü kötü bakarak,
“Tamam, pekâlâ…” diye homurdandým. “Senin orospu olduðunu biliyor muydum peki?”
“Bilmem...” diyerek kýkýrdadý.
“Ne demek, bilmem?”
“Hiçbir müþterime orospu olduðumu söylemem ki.”
“Ya anlamazlarsa?”
“Niye böyle giyindiðimi sanýyorsun?”
“Ama ben anlamamýþým iþte…”
“Nereden biliyorsun? Belki de iþine öyle geldi.”
Doðru olabilir miydi acaba? Neden olmasýn, kadýnýn güzelliðini sarhoþ kafayla anlayabilen bir herif, üzerindeki kartvizit gibi giysilere raðmen orospuluðunu niye anlayamasýn ki? Bilinçaltým, ne gibi oyunlar oynuyordu acaba? Sýkýntýlý sýkýntýlý mýrýldandým,
“Eee, sonra ne yaptýk?”
“Bir þiþe þampanya alýp buraya geldik.”
“Þampanyayý niye almýþtým acaba? Hiç de sevmem çünkü…”
“Ben istemiþtim, sen de kýrmadýn beni.”
“Çok þükür…”
“Ama bir þey söyleyeyim, hiç de sarhoþ gibi deðildin. Ne dilin dolaþtý, ne de bir yanlýþlýk yaptýn. Yalpalamýyor dun bile…”
“Tahmin edebiliyorum. Ayýk rolü oynamasýný iyi bilirim…”
Bir süre hiç konuþmamýþtýk. Ben soru sormayýnca, Nihal’da susmayý yeðlemiþti. Suskun bekleyiþ sýrasýnda caný çay isteyip bittiðini görünce de, birer fincan kahve hazýrlayarak geldi.
“Eee…” diyerek bozdu sessizliðini, kahvemi önüme býrakýrken. “Ne olduðumu bilmiyordun diye, paramý vermeyecek misin þimdi?”
“Olur, mu hiç…” diye mýrýldandým. “Tabi ki vereceðim. Nedir ödemem gereken?”
Söylediði rakamý duyunca sorduðuma soracaðýma piþman olmuþ, içimden de esaslý bir küfür savurmuþtum. O parayla sahildeki barlarda birkaç gün içer, hiç deðilse bir güzelle tanýþýp seviþir, artanýyla da iki þiþe yetmiþlik raký alýp, koca bir tencere de sucuklu kuru fasulye piþirirdim…
Ýçimden söylenerek boþalttým cebimi. Önceki gece ne boklar yediysem iyi para harcadýðým, kalanlardan belliydi, istediðinin üçte ikisine yetiyordu ancak. Paralarý önüne býrakýrken kötü kötü bakarak homurdandým,
“Borçlu kalacaðým, özür dilerim. Bu kadar param var ama…”
Önüne býraktýðým paralarý, pek de umursamadan saymýþtý. Daha sonra da gözümün içine bakarak muzip bir þekilde gülümserken,
“Eee, kalaný ne olacak þimdi?” diye söylendi.
“Para isteyebileceðim birkaç arkadaþým var ama getirmeleri zaman alýr. Ýster burada bekle, istersen sonra al.”
“Bekleyemem. Hesap kapatmadan müþterimden ayrýlmak da, prensiplerime uymaz.”
“Birinden birini seçmek zorundasýn güzelim. Para sýçmasýný henüz öðrenemedim yazýk ki…”
Suratýný ciddileþtirerek bir sigara yaktý. Sanki býyýk altýndan güler gibiydi ama meteliksiz kaldýðým yetmiyormuþ gibi bir de borçlandýðým için, hiçbir þeyi fark edecek durumda deðildim.
“Baþka bir þekilde ödeme yapamaz mýsýn peki?” diye sordu.
“Niye olmasýn, heykeller imden beðendiðin birisini alabilirsin.”
“Bana kalan borcundan çok daha deðerlidir onlar ama…”
“Tabi ki öyle, ama satmaya kalkarsan metelik vereceklerini sanmýyorum.”
“Eee, ne yapayým heykelini o zaman?”
“Pek ala, sana kalan borcumu avans kabul ederek bir büstünü yapayým. Böylece sen bana borçlanýr, dilediðin zaman da ödersin.”
“Fena fikir deðil aslýnda. Ama bir büste ihtiyacým olduðunu sanmýyorum henüz, belki yaþlandýðýmda…”
“O zaman sana benim bir büstü mü yapayým, üste para da istemem üstelik.”
“Ne yapayým senin büstünü ayol?”
“Evinin ortalýk bir yerine koyar, sana borçlu kaldýðým aklýna geldikçe de suratýma tükürür sün.”
“Tamam, tamam.” dedi kýkýrdayarak. “bana borcun falan yok, o kadarý da benden olsun. Yalnýz, sen ne yapacaksýn peki?”
“Hangi konuda?”
“Hiç paran kalmadý…”
“Bir yolunu bulurum. Büstünü yaptýrmak isteyen birisi vardý…”
“Oradan para gelene kadar ne yapacaksýn peki? Meteliðin yok, buzdolabýn da neredeyse boþalmýþ, sigaran da bitmek üzere…”
“Sen gider gitmez gizlediðim paralarý çýkarýrým, merak etme.”
“Gururlu baþak…” diye mýrýldanýrken, tatlý tatlý gülüyordu.
“Sakýn yeniden burçlara dönme. Hem sen gitsene artýk…”
“Ve sevimli terazi… Horoskopuna baksak, daha neler çýkar kim bilir?”
“Kendi horoskopunda paraný kaptýracaðýn bir heykelci çýkmýþ mýydý?”
“Öyle þeyleri göremezsin zaten. Ama zengin olacaðým çýktý, hem de orospuluk yaparak…”
Yerinden kalkarak yanýma gelmiþti. Bir süre saçlarýmý okþadý sonra da okkalý bir makas alýrken yanaðýmdan kucaðýma oturup,
“Bir þey sormak istiyorum.” Dedi.
“Sor…”
“Eðer orospu olduðumu bilseydin, yine benimle olur muydun?”
“Olurdum herhalde, belki biliyordum da. Ama para isteyeceðini bilseydim, asla…”
Bacaklarýný açarak ata biner gibi yerleþirken kucaðýma, hýnzýr bir gülümsemeyle söyleniyordu,
“Pinti baþak…”
“Ýlgisi yok pintilikle…” diyerek itiraz ettim hemen. “orospu olduðunu biliyor duysam bile beni gerçekten de istediðini düþünmüþümdür kesinlikle. Aþkýn da, seksin de kendiliðinden olanýný ve karþýlýklý ayný ihtiyaçlardan kaynaklanmýþ türünü seviyorum çünkü. Beni beðendiði için deðil de para vereceðim için benimle birlikte olan kadýnla býrak tatmin olmayý, tahrik olacaðýmý bile sanmýyorum.”
Kucaðýmda iyice yayýlmýþ saçlarýmý kurcalýyordu. Ama bakýþlarý da biraz dalgýnlaþmýþtý sanki. O anda kayýveren sol gözünün kenarýný öperek, gönlünü almak amacýyla devam ettim.
“Tabi bu bir genelleme deðil, kendimi anlattým sadece. Tanýþlarýmýn düþüncesine göre de, benim pek normal olduðum söylenemezmiþ zaten…”
Saçlarýmý býrakmýþ, kaþlarýmla oynuyordu artýk. Gözümün içine kadar uzanmýþ bir kýlý hizaya sokmaya çalýþýyordu. Beceremeyince de çekti kopardý…
“Boþ laflarý býrak da…” dedi, parmaðýndaki kýlý üflerken. “Soracaðým soruya cevap ver þimdi…”
“Ya yine boþ konuþursam…”
“Pek sanmýyorum…”
“Eh, sor o zaman.”
“Elin yüzün düzgün, aðzýn da iyi laf yapýyor. Pek çok kadýn seninle birlikte olmak isteyebilir ama yaþlandýðýnda, suratý buruþmuþ, beli bükülmüþ, bakýlacak yeri kalmamýþ bir ihtiyar olduðunda, eðer ki kuþun da hala dans edebiliyorsa, canýn da benim gibi bir tazeyi çekerse hele, o zaman ne yapacaksýn? Hangi özelliðinle tavlayacak sýn kadýnlarý?”
“O tazeyi düþleyerek mastürbasyon yaparým.” diyecektim ama diyemedim. Aptal aptal bakýnarak, düþünüyor rollerine girdim sadece…
Gözümdeki gözlüðü çýkarýp masaya býrakmýþtý Nihal. Az önce verdiðim paralarý da eline alarak yelpaze gibi açýp sallamaya baþladý burnumun ucunda. Dudaðýma da ýslak bir öpücük kondurup,
“Hiç düþünme…” dedi. “Günün birinde senin de orospulara ihtiyacýn olacak. Onun için bir kenarlara para koymaya baþlasan iyi edersin. Þimdi söyle bakalým, meteliðin
kalmadýðýna göre þu paralarý sana versem, benimle seviþir misin?”
Kucaðýmdaki tazeyi omuzlayarak aþaðý odanýn merdivenlerine doðru yürürken,
“Para istemez…” diye mýrýldanýyordum. “Bu seferlik benden olsun…”




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bana Raký, Peki'ye Kek...
Son Kez Açtý Krizantemler...
Bir Büyük Raký, Biraz Kavun...


Nuri Ziya Aral kimdir?

Bir þeyler sorulmadýðý sürece kendimden söz etmeyi hiç beceremem ve þimdi de, ayný sýkýntýyý yaþýyorum yazýk ki. Laf ebeliði yapayým en iyisi. . . Kendimi sizlere tanýtmam istenen bu kutucuðun adý "Yazar Tanýtým" gerçi ama "Yazar" filan deðilim henüz. Bir þeyler yazan herkese "Yazar" denseydi zaten, edebiyat Nobellerinin çoðunu, Arzuhalcilerin almasý gerekirdi herhalde. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Jack London, Bukowski...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Nuri Ziya Aral, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.