Herkesin derdi başka. -Orhan Veli |
|
||||||||||
|
Tarihin sayfaları arasında sıkışıp kalan bazı pasajlar o tarihin ve dönemin hakikatı, ruhu ve aynı zamanda omurgasını oluştururlar. Allah Rahmet etsin Mezinan‘ın uslanmaz çocuğuna! O uslanmaz çocuk, tarih zindanının nasıl bir zindan olduğunu ve özgür yaratılmış beyinleri nasıl esir aldığına dair vaveyla ederken; tarih zindanının esiri o değil bizlerdik. Neynova’nın cehennemsi sıcağında o masumları lime lime doğrayıp, çadırları ateşe verip suçsuz bedenleri çiğneyenler kadar, o gün o cinayetlere seyirci kalan seyirciler de suçluydular işte! Bizler! o uslanmaz çocuğun ‘‘insanın dört zındanı”nı okurken bile, kendi zindanımızdan çıkmadan, Müslüman kardeşlerimizin o zindanda olduklarını gördük! Onlara acımak şöyle dursun, içten içe kin ve öfke büyüttük! Onları zavallılar ve yosunlaşmış beyinler olarak küçümsedik. Tarihin zindanında esir kalmış köleler olarak bildik… Öte yandan; Peygamber Ehl-i Beyt’in, Allah tarafından korunmuşluğu hakkında indirilen kutsal metinleri, kendi masum(!) vicdanlarımıza uyarlayarak, böyle bir olgunun asla olamayacağına dair yorumlarla, kendimizi onlardan daha yüksek bir konuma oturttuğumuzu bile göremeyecek kadar derin kuyulara hapsedildiğimizi fark edemedik. Batı’nın rengarenk boyası ile saka kuşuna benzediğimizi, kafeste cik cik ötüşümüzü, batıya meydan okuyuş bildik!.. *** Döneyim tekrar Neynova çölüne. ‘‘Heyhat minezzille‘‘ nidası’nın, o ilk günkü berraklığı ile hala bugünün vicdan ehli olanların kulaklarını tırmalaya dursun, bundan bize ne? Biz o gün orada yoktuk ve peygamber evletlarının bedenini kıymık kıymık doğrayan katillerin suçuna bulaşmış da değildik! Hem Kerbela kıyamını; Arab‘ın Arap arasındaki kabile iktidar kavgası bilip, tarihin o sahnesinde, oracıkta, oraya gömerek, böyle ilkel bir hedef uğruna verilen savaşı, yaşadığımız modern dünyanın iklimine taşıyıp, bütün mukaddes dinlerden daha mukaddes olan batı demokrasisini kirletmenin ne anlamı vardı? Dar-un Nedve’nin Aristokratları; Arap geleneğinin ganimet adına kafatası avcılığını, yenildikleri Muhammedi İslama karşı, Arabi cahili geleneği savunma refleksini, İslam adı altında o günden bu güne sürdürmeyi ilke edinmişken, onlardan pekte farklı olmadığımızı bilmenin de bir anlamı yoktu. Öyle ya! Kerbela’da yapılan zulmün müsebbipleri, ne Kürdi ne de Türkiydiler, bilakis Arabi oğlu Arabiydiler. Arapta; Araptan başkasının tahakkümü altına giremezdi ya! Her iki tarafı adeta yelle şişirilmiş Abdullah ibn-i Zubeyr gibiler dahi Arap adına diğer milletlere tepeden bakmayı, kendiliğinden öğrenmemişti!.. Gün geldi devran döndü. Muhammed ve Ali (.a.s)‘ın şehadetleri ve İmam Hasan’ın da, Şam valisi tarafından zehirletilip ciğerleri parçalanan ana ve Kerbela’ya kadar, zaman; çok ama çok erken aktı. Fırsat, bu fırsattı! Dar‘un Nedve‘nin ihyası, yeniden tescillenmiş oluyordu, İbn-i Zubeyr’in de saltanatı gözetiminde… *** Anadolu’da ise; Mezinan‘ın uslanmaz çocuğundan, tarih zindanından nasıl çıkılacağını öğrenen devrimci Müslümanlar vardı! O çıkışla, yirminci yüzyılın Putkıran‘ın devriminden de esinlenerek, önce Metin yiğitlerini Şehid verdiler, ardından onu şehid edenlerle kanka olup, Fatih’in İstanbul’unu fethederek, bugün Suriye’deki şehir eşkiyalarının ayak takımlığını canı gönülden üstlendiler. Ve kocaman otuz üç yıllık devrim mirasının önüne, biri Safevi bidat geleneğinden ve Abbasi kelam kalpazanlığından Ehl-i Beyt adına birer tutam alıp geldi. Öbürü de Sünnilik adına Emevi eşkiyalığından bir manga katil ve Osmanlı saray entrikalarını iyi bilen bir kaç cariyeyle, yeni bir mezhep yaratarak‚ ‘‘new-zuhur Şinni Türk İslamcılık” adında yeniden nasyonalizm settini örmeyi başardılar. Bu new-zuhur Şinni Türk İslam mezhebinde Velayeti diri diri gömmek için, ölülere ağıtlar yakarak, medhiyeler dizerek dirilmek farz-ı ayn! Artık ‘‘Peygamber ve evlatları‘‘nın katillerini, Ali ve Fatıma‘nın evlatları ile yan yana getirip, on yıllar boyunca ‘‘Hattı İmam” olarak pazarlaya dursunlar. “Türk‘ün Türk‘ten başka dostu yoktur” şiarı‘nın en güzel örnekliğini, vatan, millet, sakarya edebiyatıyla mensubu olduğu ırk‘ın maslahatı adına pazarlarken, Ergenekoncu örgütlerin konum ve tuzağına düştüğünü, düştükleri zindan kuyusundan nerden bilebilirlerdi ki? Başkaları; Arab‘ın Araptan, Kürd‘ün Kürt‘ten, Fars‘ın Farslıdan başka dostu yoktur! sloganına sarılacak olursa, hemen kınanıp kafatasçı konumuna düşürülmeli! Özü itibarıyla lanetli bir kavim varsa, o da sadece ve sadece Siyonizm virüsüne bulanmış Yahudilerdir. Peki Araplar, Türkler ve Kürtlerin Siyasetmedarları bu kavimden daha berbat vaziyette düştüklerini göremiyorlar mıydı? Asla! Onlar, her zaman özel bir masumiyet statüsü ile korunurlar. Peygamber ailesine rağmen… Kimin kimden başka dostunun olmadığını, ilahi öğretilerin değişmez kurallarını pratikliğinde uygulayanlar belirtirken, her fırsatta batının bir oldu bittiye getirerek, böldüğü Osmanlıya, ah u vah eden Türk İslamcıları, iktidar ve şurekasının sayıkladığı İttihad-i islami bilincinden de yoksun, meydanlarda kendi Cumhuriyeti ile yaşıt sayılan komşu bir devletin, kırmızı çizgileri ile alay etmekliği tarih zindanından çıktığının işaretiydi! *** İbn-i Zubeyr’in; Emevi saltanatına karşıtlığı, Huseyni direnişe olan aşkı mı, yoksa Huseyni direnişe olan kinini, zafere ulaşana kadar gizleme sendromu muydu? Bunu Musab ibn-i Abdullah‘ın Kufe işgalinden sonra koyun boğazlar gibi sekiz bin Huseyni direnişçinin boyunları vurulduğunda tarih bize gösterdi. Boyunların vurulduğu bu sahne, Yezid‘in ruhu ve onun özleminin tekrar diriliş sahnesiydi. Suriye de Huseyni direnişin altın halkasını savunma hatırına, masum boğazların koyun boğazlar gibi kesilmesi, günün İbn-i Zubeyr’lerini, gelecek nesiller tarihte bir bir okuyup bilecekler. Öyle ki Kabe’nin yanı başında, kesin zaferden sonra Kabe‘nin oğlu‘nun evlatlarını, Ebu Talip vadisinde diri diri yakacağına ant içen ibn-i Zubeyr‘in hatırasını, bugün Suriye de diriltenler, bu yazgının Huseyni direnişin tarihinde, ne ilk ne de son olduğunu bilmiyorlar mı? Acaba Yezid‘in Şam’da ‘‘Keşke Bedirde öldürülen atalarım burada olsaydılar da ellerin…‘‘ sözü ile Abdullah ibn-i Zubeyr’in Elh-i Beyt’in akıbeti hakkında taşıdığı özlemi arasında ne fark var dı? Ne olurdu sanki! Huseyni direnişin safından, İbn-i Zubeyr’in çil çil Bizans Dinarlarına kanan Eşter’in oğlu İbrahim‘i kınayanlar, bir kerecik olsun, tarih zindanından kurtulup da, Perto-dolar ve İngiliz Sterlinleri ile sükunet bulmaktansa, gelecektekiler adına, tarihten bugüne bakabilseydiler. Belki o zaman bugün neden kınandıklarını görebilirlerdi. Keşke zaman şeridi ileriye-geriye doğru sarılabilseydi de zamanın, insanları kendinde nasıl da ölümsüzlükle avuttuğunu, o günün İbn-i Zubeyr’in çil çil Bizans Dinarlarına aldanan İbrahim’den sorma imkanı olsaydı. Keşke değil! Zamanın, insanoğlunun yanındaki anlamı; olumlu-olumsuz eylemlerin oluşması ve adının konduğu an’sa eğer, Tarih: sadece geçmiş zamanlardaki olaylar hakkında bilgi edinmek değil, aynı zamanda, gelecek için de bugün işlenen eylemlerin tescili demektir. *** İnsanoğlu için günah keçisi bulmaktan daha kolay ne var? Suriye’de kendi zulmünü görmeyen zalimler, zalimliklerini örtmek için elbette başka zalim aramaktan usanmayacaktır. Yine Kerbela yine matem. Dün Neynova çölü bugün Şam ili. Wesselam.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |