Bilen sever. -Leonardo da Vinci |
|
||||||||||
|
İnsan hayatında nasıl bireysel olarak yaşadığı sıkıntılı zor zamanlar varsa; toplumların hayatında da sıkıntı veren, eza ve ceza çektiren zor zamanlar vardır… Bireyin yaşadığı sıkıntıların sebebi yine bireyseldir çoğunlukla… Ya bizzat kendi sebep olduğu şartlar yüzünden, ya da efradı ailesinden kaynaklanan sebeplerden dolayı başı ağrır. Maddi veya manevi zorluklar yaşar… Toplumların maruz kaldığı zor zamanların müsebbibi ise; o toplumu yönetenlerdir. Batı, özellikle Avrupa, ikinci dünya savaşından çıkardığı dersle, yönetenlerin eziyetini minimuma indirmeyi başarmış, yöneticilerin halkın hizmetkârı olduğunu, amir-i mutlak olmadıklarını adeta kanunlaştırmıştır. Mevki ve makam sahibi her yönetici, toplum tarafından günübirlik kontrol altında tutulduğunu bilmekte ve kişisel hırslarının esiri olmaktan da halkın bizzat murakabesi sonucu kurtulmaktadır. Çok az sayıda da olsa, müesses nizamın dışına çıkanlar, derhâl yargı karşısına çıkarılmaktadır… Şark toplumlarında ise devlet yönetimine de tesir etmiş feodalite sistemi henüz yıkılabilmiş değil. Türkiye gibi, Pakistan gibi ülkeler, son altmış yıldır Batı tipi demokrasiyi ve hukuku yerleştirmek için çok çaba sarf etmiş olsalar da henüz bunu başaramadıkları çok açık olarak görülmektedir… Özellikle model ülke diye pazarlanan Türkiye’nin, son beş yıl içinde bir muhterisin hükmetme hırsına nasıl kurban edildiği bütün dünyanın dikkatini celp etmektedir… Uygar dünyadan gelen uyarılar bile düşmanca tutum olarak değerlendirilmekte ve ders çıkarmak yerine onlara hakaret etme yolu seçilmektedir… *** Yarı cahil bir mollanın kurduğu sözde bir dinî oluşumun, devleti içeriden ele geçirmek için özellikle yargıda ve güvenlik güçlerinde meydana getirdiği tahrifat, ülkenin son yıllarını heba etmiştir. Ve aynı zamanda kötü emellerini ansızın açığa vuran ve despotik bir sulta kurmak isteyen eski ortak muhterisin de bir noktada ekmeğine yağ sürmüştür… Böyle bir zor zamanı yaşamaktadır Türkiye ve Türk insanı… Yargı çürümüş, adalet duygusu zelil edilmiştir… Daha da beteri, toplum kutuplaştırılmış, eleştirel hak ortadan kaldırılmış, her eleştirel yaklaşım muhterisin düşmanı ilan edilmiştir. Buradaki en tehlikeli husus ise; muhterise kutsiyet atfetmek, onu mukaddes bir varlıkmış gibi göstermek ve kendisinin de buna inandığını görmektir… *** Geri kalmış toplumların başına gelecek en kötü şey ise; cahil bir muhterisin kendisini kutsal bir varlıkmış gibi görerek herkesin kayıtsız şartsız biat etmesini istemesidir… Yakın tarihte hepimizin şahitlik ettiğimiz ve Irak’ı felâkete sürükleyen Saddam Hüseyin’in entelektüel birikimi olan bir şahsiyet olduğunu iddia edecek adamın alnını karışlarım… Felsefeden, sosyolojiden, evrensel hukuktan, yüzyıllardır toplumları temelden etkileyen dinlerden ve mezheplerden, uzak ve yakın tarihten ve tasavvuftan zerrece nasiplenmemiş, tarihin süzgecinden süzülen çağı yakalayamamış bir insanın devlet yöneticisi olması ve tüm demokratik teamülleri hiçe sayması; o ülkeyi felâkete götüreceği anlamına gelir… Bu yeni bir şey değil. Şark toplumlarının yüzyıllardır kaderi olmuştur hep… Belki de Şark’ın nesilden nesle bulaşan epidemik hastalığıdır… İslâm dininin tesisinden kısa bir süre sonra, bizzat İslâm Peygamberinin torunun Kerbelâ’da hunharca şehit edildiğinden bugüne kadar aslında çok şey değişmiş değil… Beş asır öncesinde Fuzûlî “Müşkil odur ki bir ola; Sahib-i hüküm, sahib-i dava” diyerek o günkü adaletsizliğin resmini çekerken… Bir asırdan biraz fazla bir dönemi de Ziya Paşa şöyle anlatıyor: “Kadı ola davacı ve muhzır dahi şahit / Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet…” Zulüm, bir kişiye de, bin kişiye de yapılsa zulümdür. Bir kişinin de, bin kişinin de feryadı asumanda yankılanıyorsa, Cenab-ı Hakk, onu aynı derecede değerlendirir… İşte böyle bir dönemi yaşıyor ülkemiz… Her dönem gibi bu dönemin de beslemeleri vardır… Kaynak aktarmak için malı götüren aracıları vardır… Bütün dönemlere bedel emir kulu medya yaratılmıştır ve nicelik olarak rekor kıran tetikçileri vardır… Hangi sarayın soytarıları yok ki, bunların olmasın! *** Bütün mesele, böyle zor zamanlarda dik durabilmektir… Lâkin dehrin çerhi dönmeye devam ediyor. Bu dönem de geçecektir. Veyl onlara ki, bu dönemde ya susuyorlar ya da teslimiyet bayrağı çekip biat ediyorlar… Veyl o pişkinlere ki, ar ve hayâ damarları çatlamış… Bizler de bu devrin vakanüvisleriyiz bir anlamda… Belki de tarihe âcizane not düşüyoruz vicdan sesimizle haykırarak… cahitkilic@haberx.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cahit KILIÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |