"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
Küçük bir çocuk elindeki kitabı ona uzatacak ve şöyle diyecek: “Beni hatırladın mı?” Çocuğun gözleri adamın kalbi olacak ve cevaplayacak: “Hatırlamaz mıyım?” Çocuk gülümseyerek “Öyleyse unutma” diyecek. Adam rüyasından düşünce aklına geliverecek her şey “Sahi, neyi unutmayacaktım” Bir gün bir şey olacak. İçimizdeki çocuk yeniden eğilecek bize. Tutup kolumuzdan gizli bir sırrı ifşa eder gibi, terk ettiklerimizin yanı başına bırakacak bizi. Bütün dostlarımızı orada göreceğiz. Sanki bir sefere çıkar gibi duran insanların yanına eğilip, nereye gideceklerini keşfe çalışacağız. Dillerindeki kelimeler bize yabancıdır. Oysa ne kadar da tanıdıktı dün, bugün kulağımıza yaban gelen cümleler... Bir gün bir şey olacak. İlk defa karşılaştığımız bir tiyatro oyunu gibi değişecek sahne, değişecek kalpler. “İnsanlar ve Soytarılar” ayırt edilir olacak. İnsan, soytarının elinde oyuncak olmamıştır daha. Dur düşünelim, bir çıkış var buradan, eminim. Hatta coğrafik bir duyarlılığı taşıdığımızı dahi fark edebileceğiz belki de. Adı neydi o ülkenin, unutmak mümkün mü? Bir gün bir şey olacak, kötülerin kötü olduğu yine anlaşılacak. Fatih’te, bir çocuk dergisinde bir adam yeniden ısınmaya çalışacak okur mektuplarıyla. İçi ısınacak ve can gelecek yüzüne. Güzel adamın şiiriyle bakınacak etrafına. Gelişler, gidişler, tatlı koşturmacalar... Sonra Cağaloğlu’na çıkacak adam. Onunla sohbet edecek, bir de bununla ve bir diğeriyle. Yazılacak yazılar, okunacak kitaplar vardır daha... Daha dergiler çıkacak, daha kitaplar taşınacak hamal sırtında yayınevi raflarına... Bir gün bir şey olacak. Gülben Ergen’in gözlerinden geri gelecek bir adam. Yeniden ısınacak kalbi. Hicret kırtasiyeden ‘selam’lar taşıracak. Kulislerde bir oyuncu olmanın zevki yeniden çıkacak. Ekranın yılışıklığı yeniden yerle bir edilecek “Kanal 900”le. Bir adam kumanda aletini bir kenara bırakıp, kaldığı yerden devam edecek oyununa. Bir rus generali çıkaracak elbisesini. Elinde tuttuğu gazeteden soytarıların katliam haberini okuyacak. O kadar okuyacak ki, gelecekte unutulmasın diye kalınca altını çizecek. Bir gün bir şey olacak. Bir öğrenci evinde yeniden demlenecek çaylar. Sabaha kadar süren sohbet yeniden eski kıvamını alacak. Yılgınlıklar, ‘bizden adam olmaz’lıklar çekip gidecek. Gelecek için tasarlanan idealler çöp sepetine değil, zihinlere yerleşecek. Bir genç ayağa kalkıp çevresinde gördüğü münkeri nehyedecek, emri bil marufa çağıracak herkesi. Bir diğeri içten içe çürüyen toplumun yeniden güçlenebilmesi için neler yapılması lazım geldiğini anlatacak. Cemaatle kılınan namaz sohbeti cem edecek. El fatiha dendiğinde dudaklarda bir dua kalacak. Bir gün bir şey olacak. Nedir o bilmem. Belki başımıza bir taş düşecek belki de uykudan uyanacağız. Ama bir şey olacak. Tek hedefi iktidar olmayanlar yeniden gözden geçirecekler kendilerini. Öyle ya, tüm dünya buradan bir diriliş bekliyor. Öyle kolayca pes etmek yok. Düşünsenize İslam coğrafyası nice acı çekiyor. Cetvelle çizilen sınırlardan damlayan kanlar boğmak üzere hepimizi. Birilerinin görevlerini yapması gerek. Oyunlar bozulmalı, suskun kalınmamalı zulme... Kim demiş uysal koyunum diye... Ümmetin çektiği ıstırap yeter. Tüm dünyaya adalet hakim olsun diye çalışacağız. Köy köy, kahve kahve tüm bu anlatılanlar samimi yüzlere yayılacak. Yaşlı bir amca elini kaldıracak: “Selam olsun gençler size” Umudu hatırlattınız bize. Ölsek de gam yemeyiz artık.... Bir gün bir şey olacak. Hep birlikte bu yalancıların adını yeniden yazacağız kara tahtalara. Bugün bel bağladığımız, görüşmek için can attığımız bu sırtlanlar var ya, bunlar yine aynı izbeliğe koşacaklar. Bu sahtekar kan emiciler, bu karanlık prensleri yüzlerindeki maskeyi takamaz hale gelecekler. “Bir mümin bir delikten üç defa ısırılmaz” hadisi hatırlanınca aydınlanacak ortalık. Rotatiflerin döndürdüğü yalanlar bir bir yerine iade edilecek. İrtica masalları anlatanlar gizlemeye çalışacaklar gerçekleri. Bizler güleceğiz, ortaya çıkan şeklin komikliğine. İrtica kadar koca bir yalan olacak hepsi ve bir anda patlayacak. Bir gün bir şey olacak. Bir tefsirin kapağı açılacak. Yeniden aydınlanacak yüzler. Hz. Peygamber, ashabı konuşulacak. Taif, Medine, Mekke... Mübarek dişin kırılışı yeniden canlanacak hafızalarda ve biri göstermeden ağlamasını sürdürecek. Biri bugünde kırılan dişleri, sönen ocakları hatırlayacak. Savaşların, katliamların ortasındaki insanların acısını hatırlayacak biri. Coğrafya bir ders adı olmaktan çıkacak ‘acı ve kardeş’ olacak. Bir gün bir şey olacak. Bir adam mahşeri anlatacak, bir avuç ateş içinde. Bir adam ebabil kuşlarını anlatacak. Şeytan üssü haber merkezinin yaydığı yalanı daha yayılmadan tutacak ve ‘gördüm’ diyecek. Adam şadırvana yürüyecek, Mescidi Aksa’ya doğru. Merdivenler çıkılacak yeniden. Bir adamın başlattığı mücadele yürekleri kavuracak. Kardeş şehirden yükselen feryatlar spor salonlarında, konferans merkezlerinde gençlik teşkilatlarında parti binalarında yankı bıulacak. Aliya’nın adı anılacak. Aliya unutulmayacak... Bir gün bir şey olacak. Geri dönüp baktığımızda değişmediğimizi dönüştüğümüzü göreceğiz. Kafka’ya kızacağız. Gregor Samsa’yı ona şikayet edeceğiz. Samsa gülecek halimize. Uluslar arası mahfillerin elimize sürmeye çalıştığı kanın kardeşlerimize ait olduğunu görüp utanacağız. Dün hayır dediğimiz acının nasıl olup da umursamazlığa dönüşebildiğini konuşacağız yine. Bugün önünde eğildiğimiz aşağılık adamların dün bize neler yaptığını hatırlayacağız. Hangi oyunun nasıl zavallı aktörü haline getirildiğimizi haykıracak bir çocuk ve ‘kral çıplak’ diyecek. Bir gün bir şey olacak. Yıllar önce okuduğumuz bir kitabın sayfalarını göreceğiz alçak insanların alçak çukurları haline gelmiş sayfalarda. Dil yine zehirli, yine ısırmaktadır. Bizden istedikleri beyanat bellidir, onay vermek ve susmak. Oysa konuşacaksın, konuşacağız, konuşacaklar. Bir gün bir şey olacak ve yeniden konuşmaya başlayacağız. Gözlerimizi kapadığımızda vicdan azabı çekmeyeceğiz. Bir gün bir rüya gördüğümüzde rüyamıza gelen çocuk yeniden gülümseyecek. Bir gün bir şey olacak, bunu biliyorum....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nihat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |