Ben bir kuşum; uçtum yuvadan... Artık ben nerede, eve dönme isteği nerede?.. -Leyla ve Mecnun, Fuzuli |
|
||||||||||
|
Franklin P. Jones. Bir önceki yazımda kreatif insanların iki temel özelliğinden bahsetmiş “Merak” duygusunun önemli bir nimet olduğunu, meraklı insanların işlerini nasıl yürüttüğünü anlatmıştım. Tahin ve pekmez nasıl ayrılmaz bir ikiliyse, “merak ve cesaret”de bir insanda olmazsa olmaz iki önemli haslettir diyebilirim. Cesaret nedir? Ya da nasıl cesur olabiliriz? Cesaret; yiğitlik, kararlılık, ataklık ve dayanıklılık özellikleriyle donatılmış olan insanoğlunun korku, acı, risk, belirsizlik veya tehdit ile başa çıkabilme yeteneğidir. Bir insan cesur olmak istiyorsa tanımını yaptığım cesaretle yüzleşmek zorundadır. Cesur insanların bir başka özelliği daha vardır ki fikirleriyle hareket ederler. İşte bu yüzden her fikir, o fikrin sahibi kadar toplumda saygıyı, hürmeti, dinlemeyi hak eder. Üç yaşındaki çocuğun fikride, 40 yaşındaki insanın fikri de “narindir, naziktir, kibardır, kırılgandır”. Fakat Türk toplumunda fikre her nedense saygı, hürmet neredeyse yok gibidir. Bunu buraya üzülerek yazıyorum. Çünkü dinlemeyi bilmediği için, ya da bulunduğu konum itibariyle bir fikir doğru adamın kafasından da çıksa kabul görmüyor, hor görülebiliyor. Bu bazen söz ile oluyor, bazen bir kaş çatışla, basen bir surat asışla.. Ondan sonra bulunduğu ortamdaki tüm insanlar birden fikir yoksunu kesiliyor. Sonra da bu durumdan şikayet ediliyor. Rededilme korkusu, fikir fabrikalarını müzeye dönüştürür. Fabrikaya değil! İleriye atılmak isteyen insanların meraklı ve cesaretli olma özelliği ayrılmaz bir bütündür dedim. Sizler de bulunduğunuz yerlerde, bulunduğunuz mevkilerde cesareti nasıl bulacağınızı merak ediyor, bir fikriniz olduğunu söylediğinizde kuşkuyla karışık çatılan bir çift kaş ile karşı karşıya kalıyorsanız artık aldırış etmeyin derim. Bu tabuyu başka türlü yıkmanın imkanı yok maalesef bu ülkede... Bunun sıkıntısını çok çektim. Hala da çekiyorum. Anadolu insanının özelliklerinden biridir bu ruh haleti. Belki utandığından, belki sıkıldığından, belki de “saygısızlık mı yapıyorum acaba” düşüncesinden bir insanın fikrini beyan edememesi sonradan içerde tamiri mümkün olmayan yaralar açabiliyor. Evet Herkes Korkar, Herkes Korkaktır! Bir insanda cesaret ve üreticilik özelliği, doğuştan da gelse korkuyu ister istemez hisseder. Çünkü toplumumuz insanının antenleri karşısındaki muhatabın düşüncesi karşısında daha duyarlı, daha hassas ve davranışlarından daha fazla etkilenir. Bu yüzden histerik bir şekilde bir fikir beyan ederken, kendinizi tedirgin, rahatsız ve korkak hissetmeniz aslında son derece doğal bir olgudur. Zira alaycı, ya da azarlayan insanlar da en az sizin kadar korkaktır. Onların korkaklığının nedeni de aslında sizin fikirlerinizdir. Evet, her fikir her daim yıkıcıdır özü itibariyle. Çünkü herhangi bir akışı değiştirebilir. Dahası, fikirler ne kadar özgün olursa değişim de o kadar kökten olur. Değişiklikler ne kadar kökten olursa, insanları o kadar tehdit eder, kendi inanç ve davranışlarını sorgulamaya da bir o kadar zorlar. Bu da onların işleri ve gelecekleri hakkında daha fazla huzursuzluk duymalarına yol açar. Yani siz siz olun fikirlerinizi her ortamda ortaya dökün, tabii karşınızdakini korkutacak başka nedenleriniz yoksa.. Kötü Fikir Yoktur! İsmini tam olarak hatırlamasam da uluslararası pazarlama dersleri aldığım prof. Dr. Emrah Cengiz hoca bana ders arasında çay içerken; “Yuşacım kütü bir fikir vardı, o da radyuma dönüştü” demişti. Evet, Madam Curie’nin bir sözüydü bu. Çünkü arkasından, Richerd Drew’in de kötü fikri daha aklıma geldi ve onun kötü fikri de yapışkan bant olarak ortaya çıkmıştı. Sayabilirim. Joseph Priestley, havanın kimyasını araştıran delikanlının maden sodasını keşf ettiğini söylesem gülersiniz, Blaise Pascal, devinim konusunda o kadar çok deney yapmıştı ki adamcağız işin sonunda ruleti icat etmişti.. Sertleştirilmiş lastiğin goodyear tarafından şans eseri bulunduğunu hiç biriniz bilmiyor olabilirsiniz. Kettering’in motoru sessiz çalıştıracak benzini bulması da böyle bir durum arzı endam etmişti. Galvani’nin elektrik akımını buluşu da, Saratoga Springs Oteli’nin bağışıklığı bulması da, Rötgen efendinin X-Işınlarını bulmasıda.. Lippershey de teleskopu böyle icat etti. Radyoaktivitenin Becquerel tarafından bulunuşu da, Walker dayının sürtünmeyle yanan kibritleri buluşu da böyle, penisilinin muciti Fleming’in durumu da böyle… Sonuç mu? Dökülen çay için asla ağlamayın! Kullanılabileceği bir yol bulun. Ya da daha iyi bir çaydanlık, demlik icat edin! Ne olursa olsun, sonuç, düşünmekten yorulduğunuz noktanın adıdır. Merakınız, cesaretiniz daim olsun… Sevgi ve saygılarımla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |